http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1616964-budizm
Murat Bardakçı
01 Eylül 2017 Cuma, 06:42:33 Güncelleme:07:00:23
Budizm
AVRUPA’da ve Amerika’da bir zamanlar “Budist olma” modası vardı...
Bir eli yağda, öbür eli balda; derd-tasa çekmeyen ve bu yüzden ne yapacaklarını şaşırmış adamları ve hatunları bir “Budizm” modasıdır sarmıştı ve Budist olurlardı.
Oralarda böyle bir moda çıkar da hiç geri kalır mıyız? Arada bir “Vallahi, şimdi Budizm’le ilgileniyorum şekerim. İnsan huzur buluyor yaaaa!” diyen uçuklar tek-tük de olsalar bizde de çıkıyorlardı.
“Gevşeme müziği” denen ama ancak yirmi saniye tahammül edilebilen ve sonra basbayağı delirten bir gürültüyü müzik setinize koyacaksınız, üzerinize bol birşeyler giyip tütsü niyetine birbirinden kerih otları yakıp bulunduğunuz odayı dumandan göz gözü görmez ve nefes bile alınamayacak hâle getireceksiniz, bağdaş kurup “mantra” dedikleri “Aaaauummmmoooomoooouuuaaaammmuuuu” gibisinden birşeyler mırıldanacaksınız, yine ot nâmına ne bulsanız yiyecek ama ete asla dokunmayacak ve neticede zâfiyet geçireceksiniz!
Bütün bunları yaptıktan sonra işin içine yoga falan da katıp ayaklarınızı boynunuza dolamaya muvaffak olabildiğiniz takdirde mükemmel bir Budist olmuş, Buda’nın güzelliklerle dolu öğretisine adım atmışsınız demekti!
TEMBELİ ‘DEİST’ OLUYOR! Bir zamanlar sık sık rastladığımız bu akıl ve zekâ kumkumaları şimdi eskisi kadar mebzul miktarda olmasalar bile dışarıda da, bizde de hâlâ mevcutlar!
“İç bedenimle konuşmaya başladım, kendimle hesaplaşıp huzuru buldum” diyorlar ama aç kalıp nefeslerini tıkamak istemeyen tembelleri de son zamanların bir başka modasına kapılıp
“deist”, “meist” oluyorlar!
70’li seneleri yaşayanlar hatırlarlar: Bütün dünyayı bir
“Dr. Lobsgang Rampa” modası sarmıştı. Tibetli olduğu ve çocukluğundan itibaren ıssız bir yerdeki tapınakta dünyadan elini-ayağını çekmiş vaziyette yaşadığı söylenen bir Budist rahibi, Tibet’in Çin işgaline uğramasından sonra memleketini terketmiş ama her nedense iki adım ötedeki Hindistan’a, oradaki Budist manastırlarından birine değil de Amerika’ya gitmiş ve orada
“Üçüncü Göz” diye bir kitap yazıp paraya para dememişti!
Kitapta neler vardı, neler: Budizm’in ileri aşamasında rahiplerin alnına matkapla açılan ama kimselerin her nedense göremediği üçüncü bir göz,
“astral seyahat” dedikleri ruhî beden ile uçuş dersleri, karşısındakinin düşüncesini gazete okur gibi okuma teknikleri vesaire...
“Üçüncü Göz” öylesine çok satmıştı ki, okuyan herkes geceleri kuş misali havalarda uçuyorlardı ve
Dr. Rampa’nın daha sonra Amerikalı bir sahtekâr olduğunun ortaya çıkması bile kanat çırpmalarına tesir etmedi!
“Üçüncü Göz”ün ardından bir de Tibet merakı ve Budistler’in ruhanî lideri
Dalay Lama modası başlamıştı!
İKİNCİ KATINDAN KAÇTIM! Dalay Lama 80’li senelerde İstanbul’a gelmişti ve Galatasaray amigolarını bile hasetten çatlatacak şekilde sarı-kırmızılı renklere bürünmüş olan bu ruhanî liderle oturup konuşma fırsatını bulmuştum. Ama karşımda öyle ruhanî bir lider değil, usta bir politikacı vardı! Daha doğrusu lâf ebesi ve çok zeki bir Amerikan sözcüsü!
Derken aradan yine seneler geçti ve ne yalan söyleyeyim, çok merak ettiğim Tibet’i 2000’lerin başında görmek nasip oldu!
“Potala”ya, yani
Dalay Lama’nın sarayına bir türlü bitmek bilmeyen merdivenleri nefes nefese kalıp tırmanarak çıktım ama birkaç katlı sarayı sadece ikinci katına kadar gezmeye tahammül edebildim ve
“Potala burası mıymış?” diye kendi kendime söylene söylene geri döndüm. Yorgunluktan falan değil, pislikten ve kokudan! Budistler’in ellerine, yüzlerine ve etrafa sürdükleri kutsal yağ kuruduktan sonra öylesine berbat kokuyordu ki, Nirvana’ya ulaşmak bu kokuya dayanmanın yanında çocuk oyuncağı sayılırdı!
Bayram günü Budizm’den bahsetmemin sebebi Budistler’in Arakan’da, yani Myanmar’ın Rahine Eyaleti’nde giriştikleri Müslüman soykırımı...
Değil böceğe, ota bile saygı duydukları söylenen Budistler şakır şakır kan döküyorlar ama İslâm Dünyası’nda bizim dışımızda kimsenin çıtı çıkmıyor ve 1989’da Nobel Barış Ödülü’nü alan
Dalay Lama’dan da, Hindistan’ın kuzeyindeki Daramsala’daki manastırının sözcülerinden de tık yok!
Budizm’in
“sevgi yolu” olduğuna inanan ve ot yakıp ot yiyen Budist tanıdıklarıma muhabbetlerimi gönderiyorum!