KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Sakal Bırakma,yada kesmenin hükmü?Dine Hizmet için kesmek?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Sakal Bırakma,yada kesmenin hükmü?Dine Hizmet için kesmek? Empty
MesajKonu: Sakal Bırakma,yada kesmenin hükmü?Dine Hizmet için kesmek?   Sakal Bırakma,yada kesmenin hükmü?Dine Hizmet için kesmek? Icon_minitimeSalı Ara. 15, 2009 5:20 am

Efendimizin (sav), ne nübüvveti öncesinde, ne de nübüvveti döneminde sakalını kestiği vâkidir. Gerçi, M. Ebû Zehra gibi bazı âlimler, Efendimizin sakal bırakmasını devrin âdeti şeklinde telâkkî ediyorlarsa da, Efendimizin bizzat sakalı emretmesi ve sakal bırakması, sakalın sünnet olduğunun münakaşa edilemeyeceğini göstermektedir.

Ne var ki, sakal bırakmak sünnet ise de, bırakmamak haram değildir. Bilhassa günümüzde, bir Müslüman'ın içtimaî hayatın çarkları arasında farzları ikame ettikten sonra, bir kısım sünnetlerdeki kusurundan dolayı tenkit edilmemesi esastır. Bu itibarla, bazı önemli mülâhazalarla sakal bırakmayan Müslümanların kılık-kıyâfet ve dış görünüşlerinden ziyade, gerçek niyetlerine ve sergiledikleri tavra bakılmalıdır.

Yeri gelmişken, bir husûsa daha temas etmeden geçemeyeceğim. Efendimiz, ashabını ehl-i kitaba benzeme men edilmeden önce, müşrikler karşısında teferruata âit meselelerde onlara benzemekten şiddetle men etmemişti.. çünkü, menşe' olarak onlar da semâvî bir dine dayanıyorlardı. Daha sonra, müşriklere de, ehl-i kitaba da benzememe O'nun bir şiarı oldu. O, saç-sakal dâhil her şeyde Müslüman'ın kendisi olmasını arzu ediyor ve İslamî şahsiyet, İslamî kimliğin korunmasını hedefliyordu. Mühim olan da budur. Aşamadığımız birtakım gerçekler olsa bile, Müslüman daima kendi olmaya çalışmalı, takıldığı yerde de niyetini sağlam tutarak, her şeye rağmen farzları ve hususiyle bugün en önemli farz olan imân ve Kur'ân hizmetini ikameye devam etmelidir.

Fethullah Gülen

http://tr.fgulen.com/content/view/11058/98/



https://www.youtube.com/watch?v=_0CZ3kKQPpY

aynı videonun başka linki

http://vidopa.com/video/_0CZ3kKQPpY__1Sakalbirakipkesmek.wmv.html
************************************************************************************
Sakalı tıraş etmek

Sakalı tıraş etmek bazı alimlere göre mekruh, bazılarına göre tahrimen (harama yakın) mekruh, bazılarına göre ise haramdır. Bu durumda üzerinde ittifak edilen nokta, mazeret yokken sakalı kesmenin en azından mekruh olduğudur. Bilindiği gibi mekruh din dilinde, hoş görülmeyen, ya da olmasa daha iyi olur denen şeylerdir. Bazılarının zannettiği gibi sakal sadece bir örf değildir. Çünkü Hz. Peygamber’in (as) öyle fiilleri vardır ki, salt bir insan olarak, ya da o tarihte ve o bölgede yaşadığı için öyle yapmıştır. Bunların dinî bir yönleri olmayabilir. Mesela, o bir yerden bir yere gitmek için deveye binmiştir. Ama o zamanda araba ya da uçak bulunsa idi, kuvvetle muhtemeldir ki, onlara binmeyi tercih edecekti. O zamanki insanların giydiği izar ya da rida giymiştir. Başka bir elbise olmuş olsaydı onu da giyebilirdi. Nitekim o, çok farklı yerlerden gelen farklı elbiseleri de giymiştir. İşte onun böyle eylemleri/fiilleri, kendi zamanının örfüne, kültürüne ve alışkanlıklarına bağlı olan eylemleridir. Bunlar salt birer sünnet değillerdir. Ama bunlar en azından şu anlama gelirler ki, bunları yapmak caiz ve meşrudur. Bununla birlikte birisinin, Hz. Peygamber giydiği için entari giymesi, eğer yaşadığı memlekette bu elbise kınanmıyor ya da kadın elbisesini çağrıştırmıyorsa, ona Hz. Peygamber’i (sa) izleme sevabı kazandırabilir.
Onun fiillerinin/yapıp ettiklerinin sünnet özelliği kazanabilmesi, şu üç şartı birlikte taşımalarına bağlıdır: 1.Hz. Peygamber ne yaptı, 2.Niçin yaptı, 3.Nasıl yaptı? Mesela, onun kan aldırmış olmasını ele alalım: 1.O kan aldırdı. 2. Niçin kan aldırdı? Zaman zaman boynunda ve ayaklarında ağrılar hissettiği için. 3. Nasıl aldırdı? Bir uzman bularak ve ağrıyan yerlerinden, kendi zamanında bilinen neşterle. İmdi bu sonuca göre, zamanımızda bir kişinin durup dururken, “kan aldırmak sünnettir, hadi gel kan aldıralım” demiş ve bunu gerçekleştirmiş olması, bir sünnetin yaşanması demek değildir.
Sakala gelince, yukarıda da değindiğimiz gibi, onun sıradan bir örf ve kültür uygulaması olmadığını gösteren pek çok hadisi şerif vardır. Öyleyse onu dinen istenen bir eylem olarak görmek zorunluluğu bulunmaktadır. İşte ihtilaf, bu talebin derecesi konusundadır. Sakal sünnet midir, yoksa farz mıdır? Doğrusu sakal bırakmak en azından sünnettir ve farz diyenlerin bulunduğunu da hesaba katarsak, sıradan bir sünnet te değildir. Bunun delillerini biz başka bir yazımızda vermeye çalıştık. Buna bağlı olarak burada söyleyebileceğimiz şey şudur: Sakalın, hiçbir sebep yokken kesilmesi doğru değildir. Bu, en azından bir mekruhtur. Ama bununla birlikte şunu da bilmeliyiz ki, İslam’ın emir ve yasakları arasında bir hiyerarşi ve sıralama vardır. Çünkü İslam “iyilikleri kazandırmak, kötülükleri bertaraf etmek”, yani “def’i mazarrât, celb-i manafi” için gönderilmiştir. Daha önemli ile, önemli çatıştığında, önemli bırakılıp daha önemli olan yapılır. En iyi ile iyi çatıştığında, iyi bırakılıp en iyi yapılır; en kötü ile kötü çatıştığında en kötüden kurtulmak için kötü yapılır, iyi ile kötü çatıştığında da kötünün yapılmaması tercih edilir. Varsın iyi de yapılmamış olsun. Çünkü kötülüğü önlemek, iyiliği yapmaktan daha önemli ve önceliklidir. (Def-i mazarrat celb-i menâfi’den evladır)
Bu durumda sakal bırakmayı iyi bir iş olarak alır ve bırakılması halinde nelerin oluştuğuna, ya da yapıldığına bakarız. Eğer o bırakıldığı için daha önemli bir emir yerine getirilememiş olursa, o takdirde daha iyi olanın tercih edilmesi İslam’ın maslahat prensibine daha uygundur.
Burada bu kadarını söyleyip, diğer yazdıklarımıza havale ile yetinmek durumundayız.
faruk beşer


************************************************************************************
Sakalın İslam'daki yeri konusundaki bu uzun ve içinde birçok bilginin de yer aldığı soruyu olduğu gibi naklettik. Cevabımızı okumadan önce bir hazırlık olsun diye şu yazımın okunmasını tavsiye ediyorum: "Bağlayıcılık Bakımından Rasulullah'ın davranışları". Yazının yer aldığı kitap "İslam'ın Işığında Günün Meseleleri". Ayrıca "www.hayreddinkaraman.net" adresli sitemde de bu yazıyı bulmak mümkündür.

Bahsettiğim makalemde açıklandığı üzere Hz. Peygamber'in (s.a.) bütün davranışları, örneklik ve dini kaynaklık bakımından aynı ve eşit değildir. Hz. Peygamber'in (s.a.) çeşitli sıfatlarından kaynaklanan davranışları vardır.
Bu sıfat ve davranışlarda hâkim olan peygamberlik ve örneklik vasfıdır; bu sebeple sayısız âyet ve hadîste O'na (s.a.) uyulması, itâat edilmesi, örnek alınması, sünnetine dört elle sarılmamız istenmiştir. Ancak araştırmalar O'nun (s.a.), başka sıfat ve özelliklere de sahip olduğunu, bunlara dayalı ve bunlardan kaynaklanan birçok davranışının da bulunduğunu ortaya koymuştur. Bu sebeple gerek İslâm'ın yorumcuları ve gerekse uygulayıcılar hadîslerin hangi sıfattan kaynaklandığını ve bu bakımdan bütün müslümanlar için bağlayıcı olup olmadığını araştırmak ve gözönüne almak durumundadırlar. Bu konuda inceleme ve araştırma yapanlar mezkûr sıfat ve durumları onikiye kadar çıkarmışlardır:
1. Dini tebliğ etmek ve tamamlamak (teşrî)
2. Fetvâ vermek (iftâ)
3. Dâvaları hükme bağlamak (kazâ),
4. Devlet başkanlığı (imâmet, imâret),
5. Daha iyiye teşvik (irşâd),
6. Arabulmak, anlaştırmak (sulh),
7. Danışmada bulunana yol göstermek (istişarî rey),
8. Öğüt vermek (nasîhat),
9. Kemâl ve takvâ eğitimi vermek, kabiliyetlere göre farklı yollar göstermek,
10. Muhatabın durumunu da göz önüne alarak ince ve yüce gerçekleri öğretmek,
11. Eğiterek sakındırmak (te'dîb),
12. Başkalarına yol göstermekle ilgisi bulunmayan beşerî, tabiî davranışlarda bulunmak.
Okunmasını istediğim yazımın sonuç yerine geçen paragrafı şöyle idi:
"Buraya kadar Resûl-i Ekrem Efendimiz'in (s.a.) çeşitli sıfatlarla ortaya koyduğu, bağlayıcılık bakımından farklı hükümler ifade eden davranışlarını gördük. Şüphe yok ki O'nun asıl vazifesi ve Allah tarafından eğitilerek insanlığa gönderilmesinin sebebi peygamberliktir, tebliğdir ve rehberliktir; bu sebeple de davranışlarının çoğu bu sıfatına dayanmaktadır. Bunun (bu sıfatı ile davrandığını anlamanın, diğerlerinden ayırmanın) en açık işareti de herkesin duyması için gayret sarfetmesi, herkesin gözü önünde uygulaması, buna uygun üslûblar kullanmasıdır. Ancak verilen ve çoğaltılması mümkün bulunan örnekler O'nun başka sıfatlarla ve bağlayıcı olmayan davranışlarda da bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu davranışlarının önemli işaretlerinden biri herkesin duyması için gayret göstermemesi, uygulamada ısrar etmemesidir. Nitekim ebedî âleme intikalinden önceki hastalığında bazı tavsiyelerini yazmak üzere bir kâğıt istediği zaman yanında bulunan sahâbe konuyu tartışmış, bazıları "Allah'ın Kitabı'nın elde olduğunu, dinin tamamlandığının bildirildiğini, bu halinde Hz. Peygamber'i (s.a.) bunlarla rahatsız etme ve yormanın doğru olmayacağını" ileri sürerek kâğıt getirmeyelim demiş, bazıları ise getirmek istemişlerdi. Peygamberimiz (s.a.) tartışmayı keserek vazgeçtiğini bildirdi. Eğer bu isteği bir tebliğ olsaydı, peygamberlik görevinin gereği bulunsaydı, "güneşi sağ eline, ay'ı da sol eline verseler yine bu isteğinden vazgeçmezdi", ısrar eder ve vazifesini yerine getirirdi.
Bu yazının asıl konusu sakal meselesinin de, "bağlayıcı, dinin amelî bir parçası" olup olmadığının -yukarıda özetlenen usul ve esaslar çerçevesinde- araştırılması gerekmektedir. Bu araştırmayı yapan alimlerin -soruda açıklandığı gibi- delilleri farklı değerlendirerek farklı sonuçlara ulaşmaları tabîîdir.
Sevgili Peygamberimiz bir toplum lideri, bir yol gösterici olarak içinde bulunduğu/yaşanılan şartları da göz önüne almış, bu durum ve şartlara bağlı (onlar var olduğu sürece var olacak, olmayınca olmayacak) çözümler de getirmiştir.
Hz. Peygamber'in (s.a.) Örnekliği
"Allah'a ve âhirete umut bağlayan, Allah'ı dilinden ve şuurundan düşürmeyenler için Resûlullah'ta, elbette güzel bir örneklik vardır" (Ahzâb: 33/21). Örnek gösteren Allah, örnek olan O'nun elçisi, Son Peygamberi, Sevgisinin Rehberi, Âlemlere Rahmet, bir adı da Ahmed olan Efendimiz (s.a.)dir, örnek alacak olanlar ise müminler; ama sıradan müminler değil, umudunu Allah'a ve âhiret (ebedî hayat) mutluluğuna, dünyada ve âhirette Allah'ın lütfuna bağlamış olan, O'nu gönül, şuur ve dilinden düşürmeyen, O'nunla var olan, her işin önünde içinde ve sonunda O'nunla olan, olmak isteyen müminler. İşte bunlar için, bizzat Allah'ın, Kitabı'nda gösterdiği örnek Muhammed Mustafâ'dır (s.a.v.).
İnsan önce hedefini belirleyecek, sonra da bu hedefe ulaşabilmek için gerekli tedbirlere başvuracaktır; tedbirler içinde en işe yarar olanı birikmiş tecrübelerden yararlanmaktır. En iyi yol bilinen yoldur, daha önce denenmiş ve hedefe ulaştırdığı sabit olmuş tedbirler ve yöntemlerdir. Fânî dünya hayatında kendilerine bir hedef seçenler, bu hedefi daha önce yakalamış kimseleri örnek alırlar. Fânî dünya hayatını, ebedî mutluluğun bir aracı, bir köprüsü, bir müsveddesi olarak görenler hedeflerine ulaşabilmek için bu dünya hayatını nasıl yaşamaları gerektiğini bilmek ihtiyacındadırlar. Katıksız, katışıksız, ebedî ve gerçek mutluluğun yolcuları, bu yolu kat ederek hedefe ulaştığı bilinen birini bilir ve bulurlarsa, onun gibi yaşar ve yürürlerse elbette maksutlarına ereceklerdir. Bütün insanlık âleminde hayatı ve hayat yolu bilinen, örnek alınması mümkün bulunan, örnek alındığı takdirde (izinden gidenlere) "seven ve sevilen, hoşnut olan ve ilâhî hoşnutluk devletine eren" birisi olarak yaşayıp ebedî âleme geçme şansı veren tek insan Muhammed Mustafâ'dır (s.a.v.). O'nun kemâlinin ve yolunun test edilmeye ihtiyacı yoktur, ondan başka kim varsa hepsinin yol ve yönteminin test edilmeye ihtiyacı vardır; test aracı, mihenk taşı, iyiyi kötüden, sahteyi sahihten, işe yarayanı yaramayandan ayıracak ölçüt O'nun aklı, yaptıkları ve öğrettikleridir. O bir peygamberdir, güzel kişilik, ahlâk ve hayat örneğidir, ama aynı zamanda bir beşerdir, bütün insanların yaratıldığı asıldan, özden yaratılmıştır, bütün insanlar için ortak olan nitelikleri vardır; acıkır, susar, bazı yiyecek ve içecekleri sever, bazılarını sevmez, hastalanır, tedâvi görür, acı çeker, korkar, sevinir, eşi, çoluk çocuğu olur, vahyin gelmediği konularda ve zamanlarda kendi re'yi (düşünce ve ictihadı) ile hareket eder...O'nun örnekliği beşerî hayatı ve tercihleri ile değil, Allah rızâsına götüren yolu, davranış ve sözleri ile ilgilidir. Bir mümin, Hz. Peygamber'in (s.a.) beşerî olarak sevmediği bir yemeği, rengi, kokuyu, tipi sevse O'nun örnekliğinden ayrılmış olmaz, ama Allah rızâsı ile ilgili bir konuda O'nun yapmadığını yapsa, yaptığını yapmasa örnekliğini terletmiş, yolundan ayrılmış olur. Şu hâlde O'nun örnekliğinden istifâde ederek hedefe ulaşabilmek için müminlerin önünde iki mesele vardır: 1. O'nun örnekliğinin bilgi kaynağı Kur'an ve hadisler (yaptıkları ve söyledikleri) olduğuna göre bu kaynakları defalarca okuyarak bilgi edinmek. 2. Örnek olan davranışlarını böyle olmayanlardan ayırmak ve örnek olanlarını kendine rehber, hayat yolu ve tarzı edinmek. Diyelim ki, seçmede hatâ ettik, bazen örnek olanı olmayanla karıştırdık, niyetimiz iyi, anlamak ve bilmek için tuttuğumuz yol da sağlam oldukça bu yanılgı (ictihad hatâsı) bizi yolumuzdan alıkoymayacak, O'nun örnekliğinden mahrûm kılmayacaktır. Diyelim ki, bir mümin "O'nun şu şekilde sakalı vardı ve dişlerini misvak denilen bir ağacın çubuğu ile temizlerdi, bu iki davranışı da bağlayıcı ve örnek idi, ben de bunları aynen uygulayacağım" dedi, böyle bildi, bu şekilde değerlendirdi ve yaptı; bu davranışı dînin özüne, maksatlarına zarar vermedikçe varsın olsun, o bundan umduğu sonucu alabilir. Bir başka mümin de "Sakal bir kültür, bir beşerî âdet idi, misvak de o gün diş temizliği için bulunan ve bilinen en uygun araç idi, bunlar "dini hayata uygulamada örneklik" alanına giren davranışlar değildi, bugün hem sakal âdeti hem de diş temizleme araçları değişti, ben günümüzde maksada en uygun olanı kullanırım" dedi ve böyle de yaptı, bu mümin de manevî amacına ulaşabilir, O'nun örnekliğini terketmiş olmaz. Geçmişte, büyük âlimlerin ve ahlâk önderlerinin yapıp ettiklerini, sözlerini ve yorumlarını gözden geçirenler, yukarıda yazılanları tasdik husûsunda tereddüde düşmezler.
Özellikle sakal meselesine gelince, geçmişten günümüze alimlerin bu konuda söylediklerinin özeti şudur.
Rasûlullah (s.a.), "Müşriklere muhâlefet edin (benzemeyin); sakalları bırakın, bıyıkları kırpın" buyurmuştur. (Buhârî, K. el-Libâs, 63-34.) Bu ve benzeri hadisler ile tatbikata bakan cumhûr sakalı tıraş etmenin haram olduğu neticesine varmışlardır. Kadı İyâd bunun mekrûh olduğunu söylemiştir. Aynı mahiyette olan boyama emrini yerine getirmenin farz ve terkinin haram sayılmaması bu görüşü destekler (İbn Hacer, Fethu'l-Bârî). Bazı muâsır âlimler bunun bir âdet meselesi olduğunu düşünerek mübah olduğunu söylemişlerdir. Kardavî de ikinci görüşü tercih eden muâsır bir âlimdir (el-Helâl ve'l-Haram, s. 81-82; Şerbâsî, Yes'elûnek, c. II, s. 23-25).

*********************************************************************************

SAKAL
Yetişkin erkeklerin yanak, çene ve yüzlerinin alt kısımlarında çıkan kıllar.

İnsanları en güzel şekilde yaratan Cenab-ı Allah peygamberleri vasıtasıyla kulluk görevlerini onlara bildirdiği ve öğrettiği gibi, kılık-kıyafetlerini de belirlemiştir.

Allah Teâlâ, insanların bedenlerinde saç, sakal ve diğer kılları yaratmış, peygamberleri de bunlardan bir kısmının giderilmesini veya kısaltılmasını, bir kısmının da kesilmeyerek uzatılmasını tebliğ etmiş ve bu konuda insanları uyarmışlardır.

Allah Teâlâ (c.c), "Peygamber size neyi getirip verdi ise onu kabul edin, alın ve sizi yasakladığı şeyden de sakının" (el-Haşr, 59/7) ve "Allah'ın Rasulünde sizin için güzel örnekler vardır" (el-Ahzâb, 33/21) meallerindeki âyetlerinde buyurduğu gibi, mü'minlere sîrette, sûrette, ahlâkta, âdette ve hayatın bütün dallarında, Rasulu (s.a.s)'un sünnetine uymalarını emretmiştir. Rasulullah (s.a.s)'ın sünnetine uymak, İslâmiyet'i daha doğru anlamanın, daha doğru yaşamanın yegâne yoludur.

Allah (c.c)'ın: "Peygambere itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur" (en-Nisa, 4/80) âyet mealinde buyurduklarından hareket ederek, Rasulullah (s.a.s)'a itaatin her şeyden önce farz hükmünü taşıdığını göz önüne alırsak, onun sünnetine sarılmanın önem ve ciddiyeti kendiliğinden ortaya çıkar.

Rasûlullah (s.a.s) ümmetini, kılık kıyafet ve dış görünüşleri bakımından müşriklere benzemekten alıkoymuş; "Kim bir kavme benzerse, onlardandır" (Ebu Davud, Libas, 4) hadisiyle de müslümanları uyarmıştır. Özellikle sakal bırakmaları hususunda mü'minlere tavsiyelerde bulunmuş, çeşitli hadisleriyle de sakalın müslüman için taşıdığı önemi belirtmiştir.

Hz. Aişe (r.anha)'den rivayet edilen bir hadislerinde "On şey fıtrattandır: Bıyıkları kesmek; sakalı salıvermek; misvak ile ağzı, dişleri temizlemek; su ile burnu temizlemek; tırnakları kesmek; kirlerin barınabileceği yerleri yıkamak; koltuk altındaki kılları gidermek, kasıkları tıraş etmek; necaset yolunu su ile pak eylemektir" (Müslim, Tahare, 56; Ebu Davud Tahare, 29; Nesâî, Zine, I) buyurmuşlardır. Diğer hadislerinde ise, "Bıyıkları Çok kısaltın, sakalları ise bırakın"; "Müşriklere muhalefet edin; bıyıkları kısaltın, sakalları çoğaltın"; "Bıyıkları kesin, sakalları bırakın. Böylece Mecusîlere benzemeyin " (Buharî, Libas, 64; Müslim, Tahare, 54) buyurmuşlar ve mü'minleri sakal bırakmaya teşvik etmişlerdir.

Sakal, hadiste de buyurulduğu gibi, yaratılış icabı erkeklerde bulunması gereken ve daha önceki peygamberlerin sünneti olan bir kılıktır. Müteaddid hadislerde sakalların tabii halleri üzere terk edilmesi ve uzatılması emredilmektedir. Kısaltılması konusunda herhangi bir cevaz görülmemektedir. Asırlardır her devirdeki İslâm âlimleri ile bütün mü'minler bu tabii hali benimsemişler ve kendilerinde uygulamışlardır.

Bu hadislerden anlaşıldığına göre, bütün peygamberlerle birlikte Rasul-i Ekrem de sakalını bırakmış ve sakal bırakmayı tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber ve ashabının sakallarını traş ettiklerine dair hiç bir kayıt yoktur. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s) sakalının ucundan ve yanlarından alırdı (Tirmizi, Edeb, 17). İmam Malik, "Müslüman, çoğunluk sakalını ne şekilde bırakıyorsa o kadar bırakmalı, fazlasını kesmeli, böyle yapmak menduptur. Çünkü bu fazlalığın kesilmemesi, çirkin görünmeye sebeb olur. Sakalı kısaltmanın bir sınırı yoktur. En uygunu, şekli güzelleştirecek biçimde kısaltmaktır" der. İmam Bâcî Abdullah İbn Ömer ve Ebu Hureyre'den nakledilen tatbikata dayanılarak bir tutamdan fazlasının kesilebileceğini söylemiştir.

Dürrül-Muhtar'da sakalın bir tutam boyunda olmasının sünnet olduğu ifade edilmektedir. Aynı şekilde, ekseriyetin görüşüne göre bir tutamdan fazlasını kesmek de sünnettir.

Sakal bırakmak ve buna bağlı olarak sakalı traş etmek konusunda âlimler değişik kanaatlere varmışlardır. Bu alimlerin bir kısmına göre sakal bırakmak farz, kesmek haram; bazılarına göre sakal bırakmak sünnet, kesmek mekruhtur, kimisine göre de müstehaptır. Bunların görüş ve delillerine gelince: Sakal bırakmak farz, traş etmek ise haramdır şeklinde olan birinci görüş, alimlerin cumhuruna aittir. Delilleri ana hatlarıyla şöyledir:

a) Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde sakal bırakmayı emretmiştir. Emirler mendup veya mübah olduğunu ifade ettiğine dair bir delil bulunmadıkça vucub için olurlar. "Sakalları bırakın " emri de sakal bırakmanın farz olmasını gerektirir.

b) Aynı şekilde, Hz. Peygamber (s.a.s) müşrik veya mecusilere benzememeyi emretmiştir. Sakalı traş etmek onlara benzemektir. Bu da haramdır.

c) Sakal traşı, Nisa süresinin 119. ayetinde sözü edilen Allah'ın yarattığı şeyi değiştirmek demektir. Şeytana uyularak yapılân bu hareket de yasaktır.

d) Sakal, erkekleri kadınlardan ayıran bir özelliktir. Sakalını traş eden erkekler kadınlara benzemektedirler. Erkeklerin kadınlara benzemesi de dinen yasaklanmıştır.

Ancak sakalı kesmenin haram olduğunu söyleyen bazı alimlerimiz, sakalın bırakıldıktan sonra kesilmesinin haram olduğunu kasdetmişlerdir. Yoksa sakalı bırakmadan tıraş olmak haram olmaz.

Sakal bırakmak sünnet, traş etmekse mekruhtur görüşünde olanlar Şafiî mezhebinden İmam Nevevi, Râzi, Gazzalî, Şeyh Zekeriyya el-Ensari, İbn-i Hacer, Remli, Hatib, Şirbini gibi zatlardır. Bu görüşü savunanlar şöyle demişlerdir.

a) Hadis-i şerifteki emir, sakal bırakmanın farz olmasını gerektirmez. Zira aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.s), Yahudi ve Hıristiyanlara benzememek için saçların boyanmasını emretmiş, fakat Sahabeden bazı kimseler saçlarını boyamamışlardır. Bu olay bu gibi emirlerin vücub için olmadığını gösterir.

b) Müşriklere din ve imanla ilgili konularda benzemek haramdır. Örf ve âdetlerle ilgili hususlarda ise haram değildir. Zira Rasûlüllah (s.a.s)'de rahiplerinkine benzer bir takunya giymiştir. Şayet bu gibi hususlarda benzemek kesin olarak yasak olsaydı, Hz. Peygamber bunu yapmazdı.

c) Örf ve âdetlerde bile olsa konu sadece müşriklere benzeme noktasından ele alındığı zaman aksine sakal bırakmanın haram olması gerektiği hükmüne varılır. Zira bugün birçok rahip ve gayr-i müslimler de sakal bırakmaktadırlar.

d) Peygamberlerin sünnetlerinden sayılan on şey alimlerin çoğunluğu tarafından sünnet veya müstehap olarak değerlendirilmektedir. Sakal da bunlardan biri olduğuna göre bu da öyle değerlendirilmelidir. Çünkü bunların hepsi temizlik ve iyi görünüşlü olmak gibi güzel âdetlerdir. Rasûlüllah (s.a.s) ümmetine en güzel âdetleri tavsiye etmiştir.

Sakal bırakmak müstehap, (sünnet-i zevaid) traş etmek ise mübahtır görüşünü savunanlar şöyle derler: Sakal bırakmak, yemek, içmek, oturmak, giyinmek gibi Hz. Peygamber'in insan olduğu için tabii olarak yapmış olduğu âdetleridir. Bu itibarla sakal bırakmak ibadetle ilgili sünnet değil, Hz. Peygamber (s.a.s)'in gelenek kasdiyle yapmış olduğu sünnetidir. Buna sünnet-i zevaid de denir. Mahmud Şeltut ve Muhammed Ebu Zehra gibi zamanımızın bazı âlimlerinin görüşü bu şekildedir. Buna göre sakal bırakmak faziletli olmakla birlikte, sakal traşı mübahtır. Sakal bırakılmadığı veya traş edildiği takdirde aleyhte bir hüküm terettüp etmez. İçinde bulunulan çevreye göre hareket etmek yerinde olur.

Sakalın adeta bir parçası olan bıyığa gelince; Hz. Peygamber (s.a.s)'den üst dudağının kenarları görünecek şekilde bıyığı kısaltmak veya tamamen kesmek şeklinde rivayetler vardır. Asıl alınan görüşe göre bıyığı kısaltmak da tamamen traş etmek de sünnettir: Mükellef dilediği şekilde hareket etmekte serbesttir.

Ancak bıyıkların yan taraflarından alıp ortada az birşey bırakmak caiz görülmemiştir. Şir'a şerhinde Hz. Ömer'in bıyıklarının iki ucunu uzattığından söz edilerek bunun bir sakıncası olmadığı açıklanmıştır.

(Sakal ve bıyığın hükümleri ve bu konudaki görüş ve ictihadlar için bk. İbn-i Abidin, II, 113, V, 261; el-Mehhel, I,183-189; Şevkânî, Neylül-Evtar, I, 137-138; el-Mezahibül-Erbea, II, 44-46; Şerhu'n-Nevevî (İrşadüşşarinin kenarında), II, 261-265; İânetü't-Tâlıbin, II, 340; Fethü'r-Rabbânî, XVII, 313-314;ş Mahmut Şeltut, el-Fetâvâ, 227-229; İslâmda Helal ve Haram, Yusuf el-Kardâvî, (Terc. Mustafa Varlı), 107-109; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metedolojisi (Terc. Abdülkadir Şener), 51-52; Zekeriyya Kandehlevi, Vucübu ı'fail-Iihye).

Ahmet ARPA

SAKAL KESMEK HARAM MIDIR?

Peygamber Efendimizin (a.s.m.) getirdiği esas, kaide ve prensipler hayatın bütün safhalarını içine alır. İbadetten muamelâta, ahlâktan insanın şahsî yaşayışına ve cemiyetin bütün unsurlarına kadar...
Peygamberimizin yaşayışı en güzel bir örnek ve mü'minler için en açık bir misaldir. Bu hususu Rabbimiz Kur'ân-ı Kerimde şöyle belirtir : «Gerçekten Allah'ı, âhiret gününü arzulayanlar ve Allah'ı çok zikredenler için, size Allah'ın Resulünde (takip edeceğiniz)

pek güzel bir örnek vardır.» 1
Peygamberimizin birtakım sünnetleri vardır ki, bunlar, onun fıtrî muameleleri şeklindedir. Giyinip kuşanması, yeyip içmesi, vücudunun bakımı ve temizliği bu kabildendir. Bunların birçoğu muaşeret kaideleri sınıfına girmektedir. Mü'minler ise, bu sünnetlere uymakla hareketlerini nurlandırmış olurlar.

İşte bu fıtrî sünnetlerden bir kısmını Hz. Âişe validemiz Resul-i Ekrem Efendimizden şöyle rivayet etmektedir :
«On şey fıtrattandır (yaratılıştan olması gereken âdetlerdendir) : bıyığı kısaltmak, sakalı bırakmak, misvak kullanmak, buruna su çekmek, tırnakları kesmek, parmak aralarını yıkamak, koltuk altını temizlemek, etek tıraşı olmak, istinca ve istibra.» 2

Her insanın belli zamanlarda yapması gereken bu fıtrî sünnetler hem bir temizlik vasıtasıdır, hem de Peygamber âdetidir. İnsan bu vazifeleri yerine getirmekle hem bedenî vazifelerini yapmış, hem de sünnete uymakla manevî mükâfata kavuşmuş olur.

Bahsi geçen sünnetler içinde sakal bırakmak ve bıyıkları kısaltmak dış görünüş itibarıyla ayrı bir hususiyet taşımaktadır. Sevgili Peygamberimiz «Sakalı bırakın ve bıyıklarınızı kısaltın» derken «Müşriklere muhalefet edin» 3 buyurmakla da hikmet cihetini belirtmektedirler. Çünkü müşrikler sakallarını kesip bıyıklarını alabildiğine uzatırlardı.
İslâm âlimleri sakalı bırakma ölçüsü olarak bir tutamdan fazlasının kesilmesini ifade ederler. Hz. Ömer, sakalını uzatmış birini görerek bir tutamdan fazlasını kesmesini söylemiştir. Ebû Hüreyre gibi büyük bir Sahabî de (r.a.) sakalını tutar, bir tutamdan fazlasını keserdi. Abdullah bin Ömer'in de aynı şekilde hareket ettiği rivayet edilmektedir.

Fıkıh kitaplarımızda ifade edildiği gibi, sakalın kâmil mânâdaki şekli «arız» denilen yüzün iki tarafı ile çenede bırakılmasıdır. Şayet sadece çenede sakal bırakılsa sünnet yerine gelmiş olmaz.

Sakal bırakmakta ve diğer sünnetleri işlemekte mü'minin esas niyeti Peygamberimize uymak ve onu taklit etmektir. Bir Müslümanm gayesi, mümkün olduğu ölçüde sünnet-i seniyyeye her yönüyle uymaktır. Fakat buna muvaffak olmak ancak «ehass-ı havas» denilen bazı mümtaz şahsiyetlere mahsustur. Yalnızca müçtehid ve velî mertebesine varan zatlar bu sınıfa girer. Fakat herkes sünnetin tamamını yapamasa da, taraftar
olmak, kabul etmek ve hâlis bir niyetle de yapmaya gayret göstermek mecburiyetindedir. Ancak bu niyet ve kararlılık içinde olmakla beraber, daha başka maslahatlar icabı olarak bazı sünnetleri yapmayanları ve yapamayanları çok büyük bir günaha girmiş gibi suçlamaya ve tahkir etmeye, küçük görmeye de hakkımız yoktur.

Sakal meselesine de bu ölçü içinde bakmak lâzımdır. Sakal bırakmak Peygamberimizin hem fiilî ve hem de kavlî bir sünnetidir. Mü'min bu sünneti işlemekle, âdetini ibadete çevirir ve büyük sevaba kavuşur. Sakal bırakmayanların mes'uliyet altına girdiklerini söyleyen müçtehidler varsa da, bazı âlimler sakalı kesmenin tenzihen mekruh olduğunu ve hattâ son devir İslâm âlimlerinin bazıları da mubah olduğunu belirtmişlerdir.

Asrımızın büyük âlimi Bediüzzaman, «Bazı âlimler 'Sakalı tıraş etmek caiz değildir' demişler. Muradları, 'Sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır' demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur» 4 demektedir.
Bu durumda, sakalı bıraktıktan sonra kesenler, Hanefî, Hanbelî ve Maliki âlimlerince mes'ul duruma düşerlerse de, Şafiî âlimlerince —Gazali, İbni Hacer, Remli, Rafiî ve Nevevî—ye göre tenzihi bir mekruh işlemiş olmaktadırlar. Bu meselede Şafiî mezhebine uyan kimseler,bir mes'uliyet altına girmezler. 5

Bu sünneti işlemeye taraftar olmak, işleyenleri tebrik etmek, onlara hürmet etmek İslâmî bir davranış olduğu gibi, bırakamayanları veya bir mazeretinden dolayı terk edenleri de hor görüp küçük düşürücü konuşmak, büyük bir İslâmî eksiklikmiş gibi değerlendirmek de normal bir hareket değildir. Hele bu meseleden dolayı Müslümanlar arasındaki birlik ve kardeşlik bağlarına zarar vermek, şuurlu Müslümanın yapacağı işlerden değildir.
Sakal bırakan kimselerin, sünnete göre bakımını yapmaları, sünnete hürmetin ifadesi olur. Bıyık meselesinde ise dinî ölçü, kılların üst dudağı kaplamaması, bıyığın herkesin kendi kaşının kılları uzunduğunda olması ve dudak hizasını geçmemesidir. "Bıyıkları kısaltın" hadisine uyan âlimler bıyıklarını ciltleri görünecek kadar kısaltmışlardır.

Kaynaklar:
1. Ahzab suresi, 21. ayet
2. Müslim, Tahare : 56; Neseî, Zinet: 1.
3. Buhari, Libas: 64.
4. Emirdağ Lahikası, s. 48:49.
5. Mezahibü'l-Erbaa,2 :44-45; İânetü'l-Tâlibîn, 2 : 340.

Mehmed Paksu

*******************************************

Sakal Bırakmamanın yada bırakmanın hükmü

Dine hizmet için, fitneyi önlemek sakalı kazımak caiz deniyor. Bazıları da lazım diyor. Caiz dense bile, lazım demek, nasıl caiz olur?

CEVAP

Fitne nedir? İmam-ı Birgivi, Muhammed Hadimi ve Abdulgani Nablüsi hazretleri, fitneyi, (Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmaktır) diye tarif ediyorlar. Fitneye sebep olmak haramdır. Sakal bırakmak sünnettir. Harama sebep olmak haramdır. Haram işlememek için sünnet elbette terk edilir. Çünkü dinimizin emri böyledir. Vatani vazife için askere giderken bir çok sebep yüzünden saç ve sakal kesme zorunluluğu vardır. Kesmeyen ne olur? Ceza görür, bir zarara uğrar. Askerde, er, subay veya memur olarak görev yapsa oranın tüzüğüne uymadığı için elbette cezalandırılır. En az işinden ayrılır ki bu da bir zarardır. Yukarıdaki tarifte, zarara uğramanın da fitne olduğu bildiriliyor. Fitneye sebep olmamak için sünneti terk etmek sadece caiz olmakla kalmaz. Vacib, hatta farz olur.

Yaşanmış bir olay:

Sakallı bir hoca, namaz kılan bir subaya, alaylı bir eda ile, (Niçin sakal bırakmıyorsun? Yoksa rızkından mı korkuyorsun? Allah başka yerden de sana rızk verir) diyor. Subay, (Rızkımdan korkmuyorum. Vatan, namus, din müdafaası için farz olan ilimlere çalışıyor, kâfirlerden, din ve vatan düşmanlarından üstün olma sebeplerini araştırıyorum. Din ve vatan düşmanlarının gelip, senin sakallarını yolmaması için sakal bırakmıyorum) diyor.

Sakal da âdete ait sünnetlerdendir. Kâfirlerden de sakallı olanlar var idi.

Buhari, Müslim, Nesai, Ebu Davud ve Tirmizi’nin rivayet ettiği (Sünnet olan on şeyden biri sakal bırakmaktır) hadis-i şerifi sakalın sünnet olduğunu açıkça bildirmektedir. Sakalın bir tutamdan fazlasını kesmek sünnettir. Bir tutamdan kısa bırakmak, sünnete aykırıdır. Sünnet diye bir tutamdan kısa sakal bırakmak bid’attir. Böyle bid’at sakalı, haram işlemekten kurtarmak için, bir tutam uzatmak vaciptir [yani farzdır.] (Redd-ül muhtar)

Evlenmek de sünnettir. Bu sünneti de terk eden günah işlemiş olmaz. (Evlenmeyen bizden değildir) hadis-i şerifi, evlenmeyenin kâfir olacağını göstermez. Evlenmeyen sünnete uymamış olur. Evlenmek sünnetine veya sakal sünnetine uymayan günah işlemiş olmaz. Mezhepsiz Yusuf Kardavi bile sakal konusunda Ehl-i sünnete uygun yazarak diyor ki: İbni Teymiye, (Müşriklere muhalefet edin, sakalınızı uzatın) hadisi sakal kazımanın haram olduğunu gösteriyor, dedi. Feth’de, Iyâddan alarak, mekruhtur, denildi. Mubah diyenler de oldu. Doğrusu, hadis, sakal uzatmanın vacib olduğunu göstermiyor. (Yahudi ve Nasara, sakal boyamaz. Siz onlara muhalefet edip boyayınız) hadisine bakarak, sakal boyamanın vacib olduğunu söyleyen âlim olmadı. Bu hadis, müstehab olduğunu göstermektedir. Selef-i salihin zamanında sakal uzatmak âdet idi. (El-halal vel-haram)

Sakala kıymet vermeyen kâfir olur. Yüzünü, kadın gibi parlak yapmak, kadınlara benzemek için sakal kazıtmak, çeneyi kazıyıp, yanaklar üzerinde uzatmak haramdır. Çünkü, erkeklerin kadınlara ve kadınların erkeklere benzemeleri haramdır. Kadınlara benzemeyi düşünmeyip, genç ve güzel görünmek için sakal kazımanın mekruh olduğu, Kimyâ-i saadet’te yazılıdır. Tekrar ediyoruz: Sünnet ile haram veya mekruh bir araya gelince haram veya mekruh işlememek için sünnet terk edilir.

***********************************************


1. "On şey fıtrattandır: Bıyıkları kesmek; sakalı salıvermek; misvak ile ağzı, dişleri temizlemek; su ile burnu temizlemek; tırnakları kesmek; kirlerin barınabileceği yerleri yıkamak; koltuk altındaki kılları gidermek, kasıkları tıraş etmek; necaset yolunu su ile pak eylemektir." (Müslim, Tahare, 56/Ebu Davud Tahare, 29)
2. ‘’(şeytan) Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yarattıklarını değiştirecekler (dedi).’’(Nisa : 119)
Yukarıdaki âyette geçen ‘’yarattıklarını’’kelimesine binaen,Allah sakalı da yarattı ve sakalı kesince değiştirmek olur,dolayısıyla şeytana kanılmış olunur,diyerek bu âyeti delil olarak gösterenler mevcuttur.
3. ‘’ Bıyıkları kısaltın,sakalları uzatın.’’(Buhari,libas: 64/Müslim,tahare :54) benzeri lafızlarla (Müslim,taharet :16/Tirmizi,edep :6) hadis kitaplarında da deliller mevcuttur.
4. ‘’ Rasûlullah (s.a.v) bıyık¬ları kazıyıp sakalları olduğu hâl üzere bırakmayı (uzatmayı) emretti.’’ ( Müslim, Taharat. 51; Tirmizî. Edeb. İS: Nesâi Zinet, 1-56.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/273.) > Tirmiziye göre hasen sahih hadistir. Görüldüğü üzere bıyıkları tamamen kesmeyi emreden hadiste mevcuttur.

5. ‘’Bıyığı kes,sakalı bırak.’’(Buhari,libas : 63,no : 5554,5,2209/Müslim,hads no : 260)
6. ‘’ Bıyığı kes,sakalı uzat, Yahudilere benzeme.’’(Tahavi,Meanilasar : 4,230/Ali El Mutteki.K.Ummal : 17218,6,649)
7. "Peygambere itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur." (Nisa:80)
8. "Peygamber size neyi getirip verdi ise onu kabul edin, alın ve sizi yasakladığı şeyden de sakının." (Haşr:7)
9. "Allah'ın Resulünde sizin için güzel örnekler vardır." (Ahzâb:21)

10. "Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, onlardandır." (Ebu Davud, Libas, 4)

11. ‘’Bıyığından almayan (kısaltmayan)kişi bizden değildir.’’(Tirmizi,hads no : 2762)

12. ‘’Peygamber…kendilerini kadınlara benzetmeye çalışan erkeklere lânet etti.’’(Tirzmizi,hads no : 2785,2786)

13. Bıyık kesmenin mekruh bile olmadığa dair deliller için bak : (Şerhu Meâni'l-Asâr: 4,231/Neylü'l-Evtar: 1,137 / Muğnî: 1,73-74 )Bıyıkların yan taraflarından alıp ortada az bir şey bırakmak caiz görülmemiştir.
Sakal konusunda alimlerin farklı görüş bildirmelerinin en büyük nedeni hadisteki ‘’ uzatın’’ kelimesine dayanmaktadır.Kimi alimler uzatın,kelimesinin emir manasında olduğunu düşünürken , kimi alimlerler de emir değil de ‘’ yapılmasını tavsiye ederim.’’ Anlamında olduğunu düşünmektedir.Bıyık hakkında ise farklı hadisler olduğundan,alimler tarafından farklı görüşler belirtilmiştir.Nitekim bir hadiste de bıyık bırakmayan bizden değildir anlamında lafızlar mevcutken başka bir hadiste de ‘’bıyığı kesin.’’denilmektedir.

Uzman yorumları :

1. İmam Ebû Hanîfe, İmam Züfer, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, gerek baştaki saçların, gerekse bıyığın kökünün kesilmesi efdaldir.( Neylü'l-Evtar: 1/137)>benzer bir bildiri Tahavi tarafından da rivâyet edilmiştir.

‘’Sakal tıraşı,Ebu Hanife,İmam Mâlik,Şafii,A.B.Hanbel ve diğerlerine göre
haramdır.’’(Menhel : 1,186)Görüldüğü üzere Ebu Hanife’nin görüşünün ne yönde olduğuna dair iki rivayet mevcuttur.

2. Tahavî , yakın manalar içeren hadisler rivayet ettikten sonra kendi reyini şöyle açıklar: "Naklettiğimiz hadislerin hemen hepsini bir araya getirdiğimizde şöyle bir sonuç çıkar : "Bıyıkları kökünden kesmek, onu kırkıp düzeltmekten daha iyidir."

3. Zahiri alimlerinden İbni Hazm,sakalı kesmek haramdır, dolayısıyla sakal bırakmak farz,demiştir.
4. Ebu abdillah , bıyığı kazımak ile kısaltmak arasında fark yoktur,demiştir.

5. Muğni adlı eserde belirtildiği üzere,Ebu Muhammed de Ebu Abdillah ile aynı görüştedir
6. Buhari şerhçilerinden olan Ayni, bıyığın kısaltılmasının derecesi hakkında ihtilaf olduğunu söylemiştir.
7. İbn Ömer,Cabir ibni Abdillah ve Ebu Said El Hudri’nin görüşü : Bıyığı kökten kazımak müstehap yani güzeldir.(Ayni,Umdetülkari :22/44)
8. İbn-i Hacer, Remli, Gazali : Bu üç alimimiz de sakal tıraşının mekruh olduğu görüşündedir.

9. İbn Teymiyye “İhtiyaratu’l-İlmiyye” de şöyle der: “Sahih hadislerde belirtildiği üzere sakal tıraşı haramdır. Kimse mübah görmemiştir.”

10. Hanefilerden İbn Abidin : Erkeğin sakalını kesmesi haramdır.

11. İmamı Şafi “El-Üm” de sakalı tıraşın haram olduğunu belirtmiştir.

12. Malikilerden de el-Adevi, İmam Malik’den, sakal tıraşının Mecusilerin işlerinden olduğunu nakletmiştir.

13. İbn Abdilber “Temhid” de sakal tıraşının haram olduğunu ve bunu ancak kadınsı erkeklerin yaptığını belirtmiştir.

14. Fahirettin Razi,mekruh olduğu görüşünde.

15. Maliki’lerden Kadı İyaz mekruh olduğu görüşünde.

16. Ahmet Mahmut Ünlü,Müslüman erkeğin sakalını tıraş etmesi her zaman haramdır.(Fıtrat-ı Tağyir)

17. Prof.Dr.Yusuf Kardavi, sakal tıraşının mekruh olduğu görüşündedir.

18. Prof.Dr.Faruk Beşer : Sakalı Allah Resulü Efendimiz "fıtrat"tan, yani Allah (c.c)'ın seçtiği ve görmek istediği yaratılış biçiminden olarak nitelemiş, Allah da fıtratın değiştirilmesi için uğraşanların cehennemlik olduklarını bildirmiştir. Fıtratın gereği olan bir konuda hanımdan ya da herhangi bir kimseden izin istemek ise birisinin malı için bir baş¬kasından izin istemesine benzer (Fetvalarla Çağdaş Hayat)

19. Prof. Dr. M.Esad Coşan ise sakalı kesmek hilkati (yaratılıştan var olanı) tağyirdir (değiştirmektir) , bundan dolayı haramdır.(Güncel Meseleler)

20. Prof.Dr. Muhammed Ebu Zehra :sakal bırakmak faziletli,kesmekse mübahtır.

21. Diyanetin seçtiği görüşe göre sakal bırakmak örfi sünnettir,sakal kesmek haram değildir.

22. Mevdudi,Fetvalar adlı eserinde sakal kesmek haramdır,dememişse de sakal bırakmanın gerekliliği üzerinde durmuştur.

Konuyla ilgili son sözler :

1) Son devir alimlerinin daha müsamahakar fetva verdikleri görünmektedir. İlk devrin cumhuru (çoğunluğu) sakal tıraşı haram demiştir. Oysa günümüzdeki cumhur,sakal tıraşı mübah,demiştir.
2) Otuz yaşından ya da kırk yaşından sonra sakal bırakmak sünnettir,diye hiçbir rivâyet yoktur.bir başka deyişle bu görüş bid’attır.
3) Sakal bırakmak için hanımdan izin alınmalı,diye düşünenler yanlış bir düşünce içerisindedir çünkü ‘’yaratana isyan konusunda yaratılmışa itaat olunmaz.’’ Diye bildiğimiz hadis ve bu manaya yakın âyet ile izin alınmasının yanlışlığı ortadadır.
4) Bırakılan sakalın uzunluğu bir tutam olmalı mıdır ?
Mevdudi,Fetvalar : Siyer kitapları üzerindeki araştırmalarım neticesinde iki-üç sahabeden başkasının sakalının miktarı hakkında bir bilgiye sahip olamadım. Sahabenin şe¬maili üzerinde sayfalarca yazılıp çizilmesine rağmen onların sakallarının ne kadar olduğu hakkında bir şey yazılmamıştır. Bundan da selef uleması arasında sakalın uzunluğu me¬selesinin ne kadar önemsiz ve dikkate değmez bir şey olduğu anlaşılabilir. Bununla birlikte müteahhirîn uleması arasın¬da bu mesele üzerinde oldukça fazla durulmuştur. Bundan da, sanki müminin hal ve hareketlerinde ilk önce araştır¬mak zorunda olduğu şey sakalın uzunluğuymuş gibi bir an¬lam çıkarılmaktadır.

5) Sakal duası,bidattır çünkü ne ayetlerde ne de hadislerde sakal duası yoktur.Mevlüt Özcan’ın Din Görevlisinin El Kitabı adlı eserinde mevlit okumanın bidatlığı,yanlışlığı üzerinde dururken yine bir bidat olan sakal duası hakkında ’Sakal duasının yapılmasında dini hiçbir sakınca yoktur.’’demesi ilgi çekicidir.

6) Korkutan sakal mı cehalet mi ? Sakallı birine ‘’ Sakalından korkuyorum, yobaz’’ demek kadar düşünememe hastalığına yakalanan birisini daha olamaz çünkü korkutan şey ‘’ tüy,kıl mı ? ‘’ bir insan bir başkasının sakalından neden korkar ? sakal bir silah mıdır ?Bir insandan korkacaksak hiç yoktan elinden,dilinden korkalım bu mantıklı olabilir ama sakalın bir şey yapamayacağı aşikarken bu anlamsızlık da nedir ?Peygamberimizin yaptığı bir şey nasıl olur da yobazlık olur ?Bu olsa olsa bir karalama faaliyetidir. Bunların amacı dini bir karakter olduğu düşünülen sakaldan bir başka deyişle dini uygulamalardan insanları uzaklaştırmak olsa gerek.Bu tür oyunlara gelmemek için çaba sarf edilmelidir.

7) Sakal bırakan Müslüman’dır,yargısının yanlışlığı kesindir ama böyle olmadığını kabul e ettiğimizi farz edelim. Sakallı birisi adam vurunca ‘’işte Müslümanlık bu,deniliyor.’’ Ve Müslümanlara dahası Müslümanlığa soğuk bakılıyor ve genelleme hatasına düşüp tüm sakallıları aynı kefeye koyuyorlar,diyelim ki haklılar.Peki ama sakalsız birisi adam vurunca neden ‘’Müslüman olmayanlar işte böyledir,sakalsızlar böyledir.’’ Denilmiyor ve onlardan korkulmuyor?Neden ğayri Müslimliğe soğuk bakılmıyor ? Mantık yoksulluğu çeken, bir insanlık tarihi yazmışız da haberimiz yok.

Kaynak : ulumulislam

*******************************************************************************

Hadîslerin sonunda şunu belirtelim ki, sakal konusunda üç görüş vârid olmuştur:

Sakalı kesmek, haramdır.
Sakalı kesmek, mekruhtur.
Sakalı kesmek, mubahtır.
Birinci görüş birçok ulemâ tarafından dillendirilmiştir. İkinci görüş yalnızca ‘Fethu’l-Bârî’de Kâdî Iyâd’ın görüşü olarak zikredilmiştir. Üçüncü görüş ise muâsır bâzı âlimlerin görüşüdür.

İbn Humam: “Kadınlaşan erkeklerin ve bazı mağriblilerin yaptığı gibi, sakalın bir kabzadan az bırakılmasını hiçbir âlim mubah görmemiştir. Sakalı tamâmen kazımak ise Hindli yahudîlerin ve İranlı mecusîlerin âdetidir. Ehl-i sünnetin bütün müctehid imamları sakalın mütevâtir bir sünnet olduğunda ve tamâmen kazımanın haramlığında ittifak etmişlerdir.” demektedir.

Ebu Dâvûd şârihi Es-Subkî, sakalı emreden birkaç sahîh hadîs zikrettikten sonra, aksine delil olmadığı için, bu emirlerin vücûb ifâde ettiğini, bu yüzden sakalı kesmenin dört mezhebe göre de haram olduğunu söyler. Bir kabzeden az olan sakalın alınmasını muhanneslik ve bazı Mağribliler’e benzemek olduğunu, bir kabzeden fazlasının ise alınması gerektiğini delilleriyle anlatmaya çalışır (F.Beşer, Sosyal Mes'eleler ve İslâm).


Bu verilerden sonra şu neticeleri çıkarmak mümkündür:

Sakalı kesmenin ‘mubah’ olduğunu söyleyen âlimlerin görüşleri şâzz kâbilindendir. Bu görüş, selef âlimlerinden mervî olmadığı gibi, hadîsler de sakalı kesmeyi mubah olarak görmeye elverişli değildir. Geriye ise iki görüş kalıyor:

Bu iki görüş arasında gerek nebevî maksad göz önüne alındığında ve gerekse hadîsler incelendiğinde sakalı kesmenin en azından ‘tahrimen mekruh’ olarak nitelenmesi zarûrî gözükmektedir. Sakal bırakmak konusunda en güzel görüş, Fâruk Beşer’in de ifâde ettiği gibi onu, farzın altında bir yere koymaktır. Bu da kesilmesini ‘haram’ değil ‘tahrimen mekruh’ kılan görüştür.

Amma sakalı, hiçbir sebeb yokken kesmek de erkekliğin bütün mümeyyiz vasıflarını barındıran bir fıtrî hasleti yok etmek gibi bir yanlışlığa yol açacağından doğru bir davranış olmasa gerektir. Herhangi bir sebebi olmayan Müslüman erkek, sakal bırakmalıdır.

Günümüzde sakalın, insanlarda kötü bir his uyandırmasını teşvik eden İslâm karşıtlarına aldırış etmeksizin sakalı temize çıkarmak ve Rasulullah’ın (S) hadîsine uymak, özellikle ve özellikle bir İlâhiyâtçıdan beklenmesi gereken bir vazîfe olmalıdır.

Nitekim Rasulullah'ın (S) 'On şey fıtrattandır..' hadîsinde îrâd buyurduğu üzere sakal bırakmak da Allah'ın insanları görmek istediği şekil/yaratılış kapsamı içerisinde girmektedir. Bu yönüyle Hanefî ulemâsının, sakalı, kendilerine has ıstılâhî mânâ ile -farzın bir alt derecesi şeklinde kullandıkları- 'vâcib' hükmü ile nitelemeleri, terkini de 'tahrimen mekruh' seviyesinde göstermeleri, isâbetli gözükmektedir.

Allah, en iyisini bilendir. Vallahi kull-i şey'in 'âlem..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
Sakal Bırakma,yada kesmenin hükmü?Dine Hizmet için kesmek?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sakal Bırakmak Sünnet mi?
» saç sakal boyatmak -peruk takmak
» Peygamber efendimiz için kurban kesmek
» TİRYAKİNİN SİGARA BIRAKMA GÜNLÜĞÜ
» sigarayı 1 günde bırakma metodu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Dini Bilgiler -genel--
Buraya geçin: