KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kültürel Meselelerimiz - 1 iskender Pala

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Semanur
Özel Üye
Semanur


Mesaj Sayısı : 920
Rep Gücü : 2246
Rep Puanı : 18
Kayıt tarihi : 23/06/09
Yaş : 60
Nerden : İzmir'den

Kültürel Meselelerimiz - 1 iskender Pala Empty
MesajKonu: Kültürel Meselelerimiz - 1 iskender Pala   Kültürel Meselelerimiz - 1 iskender Pala Icon_minitimePaz Ara. 20, 2009 11:59 pm

Bir çatışma zemini olarak kültür
[Kültürel Meselelerimiz - 1]
Bir çatışma zemini olarak kültür


Kültür savaşlarından bahsedilen bir yüzyıldayız ve artık silahlar yerine kültürel değerlerinizle mücadele meydanına atılıyorsunuz.
Bu savaşı kaybedecek olanlar, hayatın diğer alanlarında da kayıpta sayılacaklar. Savaşı kimler mi kaybedecekler? Söyleyelim: Öncelikle, kültürel birikimi ve geçmişi olmayan kişi/kurum/uluslar. Sonra birikimi ve geçmişi olduğu halde bundan haberdar olmayan kişi/kurum/uluslar. Türkiye'miz halihazırda bu ikinci kategoride yer almakta, maalesef kişi ve kurumlarının pek çoğu da, sahip olunan kültürel değerler ve medeniyet birikiminden bihaber ve bigane yaşamaktalar. Bu biganelik sürdükçe el'an azınlıkta olan bir bakış açısı ülke nüfusunun çoğunluğunu küçümsemeyi, aşağılamayı, onları gelişmemişlikle suçlamayı sürdürecek ve bu çatışma noktası başka alanlara da sirayet ettirilecektir.

Marx "Sanat paradır" der. Osmanlı bunu "sanat saltanattır" biçiminde ifadelendirip sanat ile parayı; sanatçı ile sermayedarı buluşturma yoluna gitmişti. Buna eskiler himaye derlerdi. Avrupa'da Rönesans sonrası bütün güzel sanat alanları bu himaye sistemiyle gelişti ve Avrupa devletlerinin kültürel gelişim tarihi hep buna paralel yürüdü. Bugün Batılı ülkelerin kültür ve sanat yönünden Doğulu milletlere üstün çıkmasının sebeplerinden başlıcası, bu sistemde devamlılığın (sponsorluk) sağlanıyor olmasıdır. Atalarımız bir zamanlar bunu "marifet-iltifat" ikilemiyle yaygınlaştırmıştı. Yani marifet iltifata tabi idi ve müşterisiz meta zayi kabul olunurdu. Evinde yoğurdu olduğu halde sokaktan geçen yoğurtçunun ticareti yürüsün diye yoğurt satın alan ev hanımının zarafeti ile, günlük ihtiyacından fazla parası olan bir beyefendinin parası oranında bir sanat eseri satın alarak o sanatın yaşamasına katkı sağlaması, aynı ince anlayışın eseri idi. Bir zamanlar bedii düşünceler ve zarif uygulamalarıyla kültür ve sanatı kemale erdirmiş nesillerin torunları olan bizler, maalesef kabalıklarından sıyrılamayan, zevk-i selimin ne olduğunu bilmeyen, zengin olmayı adam olmak zanneden bir hayatı benimsedik.

Türkiye'mizde bazı mahalleler birtakım plaza semtleri tarafından, pantolonunun dizinde namaz izi olanlar, frak ve smokin giyenler tarafından köylülükle, az gelişmişlikle, zevk yoksunluğuyla suçlanır ve hep horlanırlar. Hakikat midir? Asla. Hakikat payı var mıdır? Mutlaka! Bir bakalım; dürüstlük, erdemlilik, insaniyet, yardımseverlik vb. toplumsal tavırlar hâlâ o köylü zannedilen kitlenin yüksek seciyesinde demetlenmiştir. Göbeğini kaşısa, kaba ve nasırlı olsa da, onun eli vermeye diğerlerinden daha alışkındır. Operaya gitmese, bienaller dolaşmasa da, o zevk yoksunu denilen adam hak hukuk bilir, vicdanıyla barışıktır. Barışık olmadığı alan ise kültür ve sanat konularıdır. Oysa vermeye alışkın ellerin parmakları sanata aşina olsa az şey midir? Bienal ve kokteyllerde kendilerini yabancı hissedenler birazcık zevk sahibi olsalar kötü müdür?

Hele bir bakınız!.. Bazı vatandaşlar kara budun halkı itham etmek için kültürel alanda veryansın bir pervasızlık göstermiyorlar mı? Şu anda AK Parti hükümetinin yumuşak karnı burası değil mi? Hükümet olsun, AK Partili belediyeler olsun, sanatsal etkinliklerinde kendi kimliklerini temsil konumundan uzakta değiller midir? Buna rağmen o çevrelere yaranabildikleri söylenebilir mi? Sebep basit! Geldiği gelenek tamam yüz elli yıldır kültür ve sanatı bir kenara bırakmış vaziyette. Bu yüzden hükümetin kültür sanat vizyonu sol gelenekten bir sayın bakana teslim edilmiş durumdadır. Neden mi? Cevap basittir; bu ülkede muhafazakarlar zengin de, patron da, bilim adamı da oldular, iktidar bile oldular, ama bütün bunlar olurken kültürlerini ıskaladılar, (az sayıda ama yüksek kalitedeki yazar, şair ve sanatçıları tenzih ederim) sanatçı olamadılar. Onlar da haklıydılar; daha yakın zamana kadar başlarını doğrultup ayakta durma mücadelesi vermekle meşgul idiler. Yıllardır yaklaştırılmadıkları semtlerde işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenmekle meşgul idiler. Üstelik de ne bir yol gösterenleri, ne de ellerinden tutanları vardı. Ama atılım sonuç verdi; bir iç dinamik, bir azim kapladı içlerini ve büyük adamlar olup büyük büyük mevkilere geldiler. Yavaş yavaş devleti ve kurumlarını tanıdılar. Çok geçmedi, güvenin sahibi oldular. Bunu güç sahibi olmak izledi. Velhasıl çok şey oldular ve elbette çok oldular. Yazık ki bu arada kültürel anlamda kendileri olmayı unuttular. Bu yüzden bu toprakların öz kültürünü devşirecek yaklaşımlardan uzakta kaldık. Zengin giyindik ama zarafet gösteremedik, pahalı evlerde oturduk ama zevksiz döşedik. Gönüllerimizde oluşan açlıkları tiyatroya giderek, galeri gezerek, sanat eseri üreterek değil de ailecek alışveriş merkezlerinde eğleşerek gidermeye çalıştık. Amerikan filmleri seyredip hamburger yiyerek gidermeye çalıştık. Aile ortamında bu ay hangi sanatsal etkinliklerin gündemde olduğu da, hangi kitabın okunması gerektiği de asla sohbet veya tartışma konusu olmadı. Vah ki kendimizi yeniden inşa edesiye kadar da olmayacak!.. (Konuyu işlemeye devam edeceğiz).

İ.Pala
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Semanur
Özel Üye
Semanur


Mesaj Sayısı : 920
Rep Gücü : 2246
Rep Puanı : 18
Kayıt tarihi : 23/06/09
Yaş : 60
Nerden : İzmir'den

Kültürel Meselelerimiz - 1 iskender Pala Empty
MesajKonu: Geri: Kültürel Meselelerimiz - 1 iskender Pala   Kültürel Meselelerimiz - 1 iskender Pala Icon_minitimeSalı Ara. 22, 2009 12:56 am

[Kültürel Meselelerimiz - 2]
sinema


Son yıllarda Türk sinemasının gelişiminde büyük bir atılım yaşandığının farkındasınızdır. Her yıl onlarca film çekiliyor ve seyirciyle buluşuyor. İş yapıyor veya yapmıyor, ama film çekimleri devam ediyor.
Hatta bunların pek çoğu Kültür Bakanlığı tarafından da destekleniyor. Ülkemiz için sevindirici bir durum. Gel gelelim beni sevindirmeye kafi gelmiyor. Hatta zaman zaman içimin kanadığı bile oluyor.

Ülkemizin kabuk değiştirerek gelişmeye çalıştığı bir dönemdeyiz. Hepimiz, üzerimize düşeni yapmaktan sorumluyuz. Kültür ve sanat alanında ağır aksak, topal çolak da olsa bir vizyon kazandık. İlla ki vizyonun bir ayağı gerçekten topal: Sağ ayağı. Sağlıklı bünyeler, elbette iki ayak üzerinde yürür. Ayakların ikisi birden faal olunca da hızlı yol alınabilir. Ama bugün üretilen filmlerin, dizilerin hemen çoğu yalnızca sol ayak üzerinde sekiyor. Mesela son zamanlarda 12 Eylül'ü konu alan pek çok film (26 adet) ve dizinin (2 adet) bombardımanı altında kaldığınızı hissetmiş olmalısınız. İsterseniz hepsini baştan sona yeniden izleyiniz; tamamının belli bir görüşe, kalıplaşmış bir ideolojiye göre yapıldığına şahit olacaksınız. Hemen hepsinde, sol ayak üzerine seksek oynamalar vardır ve onları seyrederken 12 Eylül için devrimci ağıtlar yakmanız ve solcu gençlerin hikayelerini içiniz burkularak izlemeniz de mümkündür. Onlar bizim çocuklarımızdı, bizim heder olmuş çocuklarımızdı. Ama aynı dönemlerde heder olan, acı çeken yalnızca bu çocuklar mıydı? Yaşı kırkın üzerinde olanlarımız o dönemin şahitleri olarak daha fazlasını bile anlatabilir size. Peki ama bu filmleri, dizileri yapanlar 12 Eylül sürecinde aynı kaderi paylaşan başkalarının da varlığını bilmiyorlar mı? Pekala biliyorlar. Gençlerimizin bunları da bilmesi iyi olmaz mı? Pekala olur. Gel gelelim bu filmleri yapanların sol ayakları hâlâ katı, uzlaşmaz, dayatmacı bir şartlı refleks halinde devinir durur. Onun içindir ki ben ve benim gibilerin çektiğimiz acılar hiçbir filme konu olmaz. 12 Eylül sürecinde koşup duran sağ ayak (Ülkücü - İslamcı - Nurcu vb.) hep hikayesiz kimlikler olarak kalmaya mahkumdur. Hiçbir filmin hiçbir sahnesinde onların derin hüzünlerine gönderme bile yapılmaz. Bunu solcu geleneğin adamlarından beklediğimi düşünmeyin sakın. Hayır, ben buna hayıflanmıyorum ve üstelik sol ayağın kendi üzerine düşeni, vazife bildiği şeyi iyi yaptığına da inanıyorum. Uzlaşmacı olsalar daha iyi olurdu, ama artık onlardan bunun beklenemeyeceğine kanaat getirdim ve o nesil tükenip gitmeden sol düşünce asla uzlaşmacı olamayacak. Benim buradaki derdim sağ ayak ile. Bir vakitler bedenlerimizi tekmeleyen sol ayak, bugün de ruhlarımızı tekmeliyor ve bize manevi şiddet uyguluyor ise sol ayak üzerine düşeni yapmadığı içindir. Kendi çocuklarımıza, bu hikayede olup bitenlerin bir de farklı yönü olduğunu anlatamayan bizler hâlâ akıllanmayıp tekmeye maruz kalıyorsak işte bundan dolayı sorumluyuz. Yani kendi filmlerimizi -en az onlar kalitesinde- yapmadığımız için yazık bize.

Yeni çekilen tarihi filmlerimize bir bakın!.. Her bireri fantezi eseri uçuk ve ucuz, hatta piyasa malı hezeyanlar. Onları seyretmeye tahammülü olanlar herhalde filmin sonunda oturup ağlıyor olmalılar. 70'li yılların Malkoçoğlu veya Kara Murat'ları meğer ne büyük tarihi nimet imişler. Üstelik de bu filmlerin çoğu Kültür Bakanlığı'ndan destekler alabiliyor. Hangi Kültür Bakanlığı'ndan? Elbette sağ ayağın güdümündeki Kültür Bakanlığı'ndan. Kimse bu desteği kıskandığımı falan düşünmesin. Bana göre Kültür Bakanlığı zaten her sanat kurum ve kuruluşuna eşit uzaklıkta/eşit yakınlıkta durmalı, kendisi belirleyici olmadan kültür ve sanat zeminini hazırlamalı, kültürel etkinliklere ideolojik bakmamalı ve devlet bütünlüğüne zarar vermeyecek her fikir yahut görüşe ait kültür sanat etkinliğine eşit yaklaşımla destek vermelidir. İşte bu yüzden ben sol ayağa destek verilmesine değil de sağ ayak neden bu desteği alanlar arasında olmadı diye yakınıyorum. Yani içimin acıması, bu filmlerde sağ ayağın eksikliği, kendini eskiden "sağcı" diye tanımlayanların bugün sinema alanında kayıpları oynamalarıdır.

Kendimize bir bakalım. Uzak geçmişimizdeki yüksek sanat ve kültür zeminini göremesek de yakın geçmişimizde televizyona yahut sinemaya bir günah kutusu olarak baktığımızı hatırlayalım. Çocuklarımızın henüz bir dizi film senaristi, bir oyuncu, bir film yapımcısı, bir film müziği bestecisi olamayışlarının ilk sebebi işte budur. Çağın gelişmelerine ayak uydurmak yerine onu bir dayatma kabul edip kabuğuna çekilmek böyle bir sonuç doğurmuştur. Pek çok aile reisinin zihninde çocuğunu bir konservatuara yazdırmak hâlâ cazip bir fikir değildir. Dahası, kültür sanatı desteklemek gibi bir davranış biçimine de aşina olamayız. Söz gelimi yıllardır film yapacağız diye çırpınan Mesut Uçakan veya İsmail Güneş gibi birkaç ismi yeterince desteklememiş, bir yandan Hollywood yapımlarını dev ekran TV'lerimizden izlerken beri yanda imkansızlıklar içinde emeklemeye çalışan sağ ayağın sancısını gündemimizden silmişizdir. Bakın televizyonlara (iktidarın kanalları dahil), kendinize ait veya kendinizi anlatan, ailecek seyredebileceğiniz bir dizi var mı? Çıkın bir alışveriş merkezinin üst katındaki sinemalara, acaba orada sizi anlatan, sizin değerlerinize önem veren bir film seyredebilir misiniz?

Gazetelere şu yolda ilan veresim geliyor: Çocuklarını konservatuarda okutacak anneler, babalar aranıyor. Sağ ayağın sancılarını dindirecek sinemacı gençler aranıyor. Bu gençlerin çekecekleri filme sponsor olacak patronlar aranıyor. Gençlere her yönden destek verecek burjuvalar aranıyor. Sinemayı günah saymayacak din adamları aranıyor. Kendi geleceğine yatırım yapacak bürokratlar aranıyor!

Velhasıl kendini dönüştürecek bir sağ ayak aranıyor!..

i.Pala
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Kültürel Meselelerimiz - 1 iskender Pala Empty
MesajKonu: Geri: Kültürel Meselelerimiz - 1 iskender Pala   Kültürel Meselelerimiz - 1 iskender Pala Icon_minitimeCuma Şub. 05, 2010 6:26 pm

[Kültürel Meselelerimiz - 3]
Kitap fuarları


Ülkemizde kitap okuyanların sayısı çoğaldıkça kitaba ilişkin kültürel ve ticari etkinlikler de ziyadeleşmeye başladı.
İmza günleri, kitap söyleşileri, kitap sergi ve müzayedeleri, dergi ve gazetelerin kitap ekleri vs. yayın dünyasına hayli büyük canlılık getirdi. Bu etkinlikler içinde en büyük organizasyonlar ise malumunuz, kitap fuarlarıdır.

Kitap fuarcılığında ülkemizde iki önemli kuruluşun adı öne çıkmaktadır. Bunlardan biri TÜYAP'tır ve İstanbul başta olmak üzere bazı şehirlerde (İzmir, Adana vb) fuar organizasyonları düzenler. Hem kâr amaçlı, hem kültür amaçlı bir kurumdur. Yaptığı işler için devletten aynî yardım alır (Belki nakdî de almaktadır; bilemiyorum). Adı artık gelenekselleşmiştir ve yıllardır profesyonel manada ülkemize hizmet ederek bizi kitaplarla buluşturur. Gerçi bu hizmeti derinden sorguladığımızda yalnızca belli bir kesime daha fazla hizmet sunduğu görülebilir. Bu kesim ülkenin iki ayağından biri, yani sol ayaktır. Mesela TÜYAP Kitap Fuarı'nda sağ ayağa ait yayınevlerine ancak son yıllarda yer verilmeye başlanmıştır. Yine de bu yayınevleri fuara özel basılan dergi, gazete, broşür, tanıtım vb. materyallerde hiç öne çıkartılmazlar. Tanıtım ve reklam bakımından henüz kısır bir zeminde çırpınıp durmaktadırlar. Buna karşın TÜYAP, sağcı ideolojiye sahip İBB'den, mesela tanıtım desteği alabilir, fuara özel ulaşım indirimi isteyebilir, ücretsiz otobüs kaldırılmasını sağlayabilir ama daha bu güne kadar sağcı bilinen bir yazarı şeref konuğu yapmayı akıl etmemiştir. Etse de vicdanı buna razı olmaz. Hepimizin bildiği gibi her yıl ülkemizin önde gelen bir yazarı TÜYAP Kitap Fuarı'nın onur konuğu olarak tanıtılır, adı gündeme getirilir, hakkında söyleşiler ve etkinlikler yapılıp kitapları öne çıkartılır. Gelin görün ki TÜYAP tarihinde daha sağ ayağın bir ismi şeref listesine yazılmamıştır. Bunun sebebi sağcı yazarların solcu yazarlardan daha değersiz oldukları değil, -bilakis sağcı bazı yazarlar bütün solcuları kıskandırmaktadır- sol ideolojideki bakış açısının kemikleşen öteleyici tavrıdır. Derdimin, modası geçmiş bir sağcılık-solculuk iddiasında bulunmak olmadığını bilirsiniz; hayır, benim maksadım, ülkemizin sağ ayağı ile sol ayağının artık buluşması gerektiğini ve sağlıklı yürüyüşler için bunun kaçınılmaz olduğunun hatırlanmasıdır. Ama artık çok iyi biliyorum ve defalarca tecrübe ettim ki bu eski tüfek 68 kuşağı dünyadan çekilip gitmeden o öteleyici anlayış da ülkemizin semalarından gitmiş olmayacak. Fuarda yapılan etkinlikler listesini inceleyiniz; bu etkinliklerin öne çıkartılış biçimini gözden geçiriniz, sol ayağın gazete ve dergilerinde yazılanları takip ediniz, bu söylediğimi daha iyi anlayacaksınız. Velhasıl sağ ayak, TÜYAP'ta henüz bir sığınmacı, bir içgüveysi konumunda olup asla belirleyici olamamıştır. Olması da şimdilik uzak ihtimaldir. Mesela Frankfurt Kitap Fuarı'ndaki gibi bir yakınlaşma için sol henüz hazır değildir. Mamafih orada bile hâlâ kuru fikir ayrılıklarıyla hareket eden ilgililer olduğunu maalesef görmek mümkündür. Kültür Bakanlığı sağlıklı bir yürüyüş için iki ayağı buluşturmuştur, ama ayaklardan birinin refleksleri hâlâ diğerinin adımlarını sekteye uğratmaktadır.

Türkiye'de adı kitap fuarcılığıyla öne çıkan ikinci kuruluş, TDV'dir ve onun kültürel bağı sağ ayağın durduğu yere referans verir. TDV kısaltmasını tanımamış veya gözden kaçırmış olabilirsiniz: "Türkiye Diyanet Vakfı" demektir. TDV her yıl Ramazan ayında İstanbul'da Sultanahmet Camii avlusunda, Ankara'da da Kocatepe Camii avlusunda "Dini Yayınlar Fuarı" düzenler. Bu fuarın profesyonelliğini asla TÜYAP ile kıyaslamak mümkün değildir. Yüreğimiz yanarak söylüyoruz ki Dini Yayınlar Fuarı, Türkiye'de Müslümanların çıtasını ölçmek, din referanslı kardeşlerimizin kültür, sanat ve entelektüel seviyelerini ortaya çıkarmak bakımından ibretle izlenmesi gereken iyi çıtadır.

Kimse gücenmesin; kitap konusunda içinde bulunduğumuz hal pek iç açıcı görünmemektedir. Aramızda hâlâ basacağı kitabın kapak tasarımını, -masrafsız olsun diye- kendisi yapan yayınevi patronları var. Hâlâ bir kitabın içindeki güzel bilgilerin değerini kâğıdına, kapağına, mizanpajına da yansıtmayı akıl edemeyen yayıncılarımız var. Hâlâ bize kimlik veren çok kıymetli klasik yazarlarımızın kitaplarını çok ucuza mal etmek için çamur gibi basan matbaalarımız var. Sol, işe yaramaz bilgileri bile allayıp pullayıp bizi hayrete düşürecek bir vitrin ile gözümüze sokarken biz çok değerli bilgileri işporta malı haline dönüştürmekte ısrar ediyoruz. Böyle bir algı ve anlayış içindeki yayıncılarımızın fuar organizasyonu da, fuarda temsil derecesi de elbette ağır arsak ilerleyecek, pek yavaş yükselecektir. Bunu hızlandırmak için acaba gazetelere ilan mı vermeli ne? Hani şöyle desek mesela:

Çok kitap okuyucusu aranıyor. Güzel kitaplar yazacak yazarlar aranıyor. Güzel bilgileri güzel kapaklar ve üst düzeyde baskılar içinde okuyucuyla buluşturacak yayıncılar aranıyor. Yayıncılar arasında ayırımcılık yapmayacak fuar organizatörleri aranıyor. Ülkesinin yazarlarını yazdıkları kitaplara göre kategorize etmeyecek özde aydınlar aranıyor. Aydın olma bilincine ideolojiyi karıştırmayacak ve TÜYAP'ta onur konuğu olarak kendi ideolojisinden olmayan birini de seçebilecek kurul üyeleri aranıyor. Bu kurul üyelerine yaptıkları tercihi gözden geçirmelerini hatırlatacak bir Kültür Bakanı aranıyor. Profesyonel kitap fuarı organizasyonları yapabilecek muhafazakâr bakış açıları aranıyor. İşini yaparken nezafeti, nezaketi, kalitesi ve uygulamasıyla herkesi imrendirecek zevk sahibi Müslümanlar aranıyor. Bir sonraki Dini Yayınlar Fuarı'nı TÜYAP Kitap Fuarı'ndan daha güzel hazırlatabilecek bir Diyanet İşleri Reisi aranıyor.

Velhasıl kendini dönüştürecek bir sağ ayak aranıyor!..

İ.Pala
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
Kültürel Meselelerimiz - 1 iskender Pala
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İskender Pala~~Aşk/Röportaj
» Gül Düşleri _ İskender PALA
» Kızılbaşlık ve mum söndü- İskender Pala
» Nezaket İslamiyettir İSKENDER pALA
» A Gönlüme Hükmeden... İskender Pala

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: EDEBİYAT-TARİH- SANAT :: Edebiyat-
Buraya geçin: