Eşcinsellik ve Onun İslâm'daki Hükmü
Yazan: Uğur Mustafa Dinç
En başta, eşcinsellik ya da homoseksüellik, çift cinsiyetlilikten, yani bir kişide hem kadın hem erkek cinsellik organlarının doğuştan bulunmasından veya her ikisinin de yine doğuştan bulunmamasından farklı olan bir durumdur.
Bu doğuştan çift cinsiyetliliğin adı dinimizde hunsâ‘lıktır. Hunsâlar erkekler ve kadınlardan ayrı olarak tanımlanırlar. Meselâ namazda en önde erkekler, ortada hunsâlar, en arkada kadınlar dururlar. Bu, temel fıkıh kitablarımızda yazan basit bir bilgidir.
Eşcinsellik ya da kadınsılık [muhanneslik] ise, hormon tedavisiyle genellikle tedavi edilebilen, “eşcinsel hakları savunucuları”nın hakkında yalan söyledikleri ve eşcinsel eğilimli insanların kendilerine bile zulmettikleri bir olgudur. Bir erkek veya kadının kendi cinsiyetinden olan kişilere cinsel olarak yaklaşması, onlarla cinsel ilişki yaşamasıdır.
Sırf dine saldırmak ve sekülarist baskılarına cephane sağlamak isteyen bu sözde hak savunucuları, bu insanları tedavi bilinci ve normal bir hayat imkânından mahrum bırakmaktadırlar. Ne yazık ki bazı saf Müslümanlar da onların bu sahte vicdan lâkırdılarına kanmaktadırlar. Onlarla beraber, eşcinsel hakları adı altında, eşcinsellerin tedavisini engellemeye çalışmaktadırlar. Aynı zamanda bir alenî günahkârlığı (fısk’ı) özendirme cürmünü de işlemektedirler.
Profesör Hayreddin Karaman Hocamız da eşcinsellik mevzûunu bir ara bir yazı dizisi hâlinde işlemişti.
Bu yazı dizisinde bilim adamlarını da alıntılamış ve eşcinselliği rehabilite edilmesi gerekmeyen “normal” bir şeymiş gibi göstermeye çalışan popüler-bilimci-kandırıkçıların yalanlarını da bir mikdar ortaya çıkarmıştı. Bu yazıları inşâallah buyrunuz, okuyunuz:
**************
Hayrettin Karaman
hkaraman@yenisafak.com.tr17 Mayıs 2009 Pazar
Dindara düşman, eşcinsele dost
Dostumuz Ali Bulaç bir tv programında, eşcinsellik ile şiddet arasındaki ilişkiye dair bazı Arap aydınlarının tespitlerinden bahsetmiş; bunun da kendi düşüncesi değil, onların düşüncesi olduğunu açıklamış. Buna rağmen belli çevreler Sayın Bulaç'a yönelik "âdeta bir linç girişimi" başlatmışlar. Artık buna alıştığımız için fazla da önem vermemek gerekiyor. Ancak bu vesile ile ülkemizdeki çifte standardı gündeme taşımakta fayda görüyorum.
Önceki günkü yazısında (15 Mayıs 2009) Sayın Prof. Dr. Nevzat Tarhan bunu (çifte standardı gündeme taşıma işini) çok güzel yapmış, eline ve kalemine sağlık.
Prof. Tarhan eşcinselliğin doğuştan mı (bir gen sebebiyle mi) yoksa eğitimden mi kaynaklandığı konusunda ilmi bilgi verdikten ve eşcinsellikle şiddet arasındaki ilişki konusunda ispatlanmış bir bilginin de bulunmadığını kaydettikten sonra şöyle diyor:
"Homofobikler eşcinsellere karşı ayrımcılık yapan, aşağılayan, fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayan kişiler olarak bilinir. Eşcinselliğe karşı korku, nefret ve düşmanlık duyguları taşıyan kişilerdir.
"Homofobi gibi bir sosyal olguya karşı yapılan haklı mücadele gereklidir. Eşcinselliğe karşı çıkanlar da gerekçeleri ile fikir mücadelelerini yapmalıdırlar. Gelecek kuşaklarımızın toplumsal ahlakını kendi doğrularını savunma haklarına sahiptirler.
Aynı özgürlüğü dinini yaşamak isteyen kişilere göstermemek çifte standart değil mi? Eşcinsel müdafilerine duyurulur."
Bu ülkede yıllardan beri dindarlara, din adamlarına, başörtülülere, İslamcılara karşı kampanya yürütülüyor. Cemaat ve tarikat içinde öğrenme ve dinini yaşama yolunu seçmiş Müslümanlara karşı ayrımcılık uygulanıyor; onlar bu ülkenin vatandaşları değilmiş, onların insan haklarında yerleri yokmuş gibi davranılıyor. İnsan hakları savunucusu geçinen kalemler bu zulüm karşısında sessizler. Sıra eşcinsellere gelince "din ve ahlak açısından" farklı inanan ve düşünenlerin, düşmanlık aşılamadan tenkit haklarına bile saygı gösterilmiyor, bunu yapanlara karşı linç girişimi başlatılıyor.
Çifte standart bu değilse nedir?
Yıllardır bazı mümin eşcinsellerden, durumlarının dini yönünü soran mektuplar aldım ve onlara özel cevaplar verdim. Son günlerde ABD'den aldığım bir mektupta, Afrikalı bir eşcinsel imamdan söz ediliyor ve bu imamın yazdığı bir kitapta "eşcinselliğin İslam'da yeri olduğu"nun iddia edildiği bildiriliyordu.
Güney Afrika'da, başkent Cape Town'da yaşayan imamlık ve öğretmenlik de yapan Muhsin Hendricks ile yapılan bir röportaj da bana gönderildi. Pek yakında inşallah bu röportajı ele alacak ve İslam'ın eşcinselliğe nasıl baktığını açıklayacağım.
****************
Hayrettin Karaman
hkaraman@yenisafak.com.tr21 Mayıs 2009 Perşembe
Eşcinsellik problemi
Dinimize inanan, müslümanca yaşamak isteyen, ama kendi cinsine karşı çeşitli derecelerde ilgi duyan, bundan rahatsız olan ve kurtulmak isteyen... birçok kimseden mektup aldım, kendilerine yardımcı olmamı istiyorlardı; ben de nasihat ediyor, dinin bu fiile bakışını anlatıyor ve bazılarını da tanıdığım psikiyatri uzmanlarına yönlendiriyordum. Bugünkü yazıda –aşağıda- size sunacağım mektup ABD'de ilmi araştırma yapan bir gençten geldi ve ben ilk defa "eşcinselliğe İslam'dan meşruiyet delili arayan bir eşcinsel imam ve öğretmen"in varlığından haberdar oldum.
Önce bu mektubu vereceğim, sonra o imamın bir röportajından alıntılar yaparak delillerini çürütecek ve eşcinselliğin İslam'da haram olduğunu ispat edeceğim (Röportaj Türkiye'de eşcinsellerin çıkardığı bir dergide de yayımlanmış).
Mektup:
"Uzunca bir süredir size eşcinsellikle ilgili kafamda oluşan sorularla ilgili bir mail yazmak, düşüncelerinizden istifade etmek istiyordum. Ancak, elimde elle tutulur bir belgeden çok hissiyatlar ve izlenimler vardı ve bunlar üzerinden bir çıkarımda bulunmak bana hiçbir zaman doğru gelmedi. Mailde ek olarak gönderdiğim yazılar bu konuda bana bir kaynak sağladı. KAOS-GL isimli eşcinsel kültür ve sanat dergisinin son sayısı İslam ve eşcinsellik adında bir dosyaya sahip ve ekte gönderdiğim yazılar da bu dosyada yer alıyor. Güney Afrika Cumhuriyeti'nde imamlık yapan bir eşcinsel olan Muhsin Hendricks'le yapılmış bir röportaj. Kur'an'da Lût kavmiyle ilgili olan ayetleri çok farklı yorumluyor ve benim ilk araştırmalarımda elde edemediğim bir hadise gönderme yapıyor. Kendisine de belirli yollarla ulaşmaya çalıştım, ama ek bir şey bulamadım şimdiye kadar.
"Bu konuda neden bu kadar kafa karışıklığına sahip olduğumu da belirtmek istiyorum. Üniversite öğrencisiyim ve alternatif kültür ve sanat faaliyetleriyle uğraşıyorum. Böyle bir alanda bir Müslüman olarak var olma çabası içerisindeyim, ancak benimle aynı alanda çalışma yürüten eşcinsel arkadaşlarım da var, aramızda konuştuğumuzda ben tartışamayan taraf olarak kalıyorum, çünkü eşcinsellikle ilgili görünür olarak Müslümanlar arasında sorgulayan bir tartışma ortamı yok ne yazık ki. Bana yukarıda bahsettiğim yazıyı okuttular ve söyleyecek tek kelime bulamadım. "Ama öyle değil" demek de yeterli olmuyor tahmin edersiniz ki."
Bu mektuba kısa bir cevap olarak şunu yazmıştım:
"Bütün ilahi dinler eşcinselliği bir bozulma, bir ahlaksızlık, bir tabii olanın dışına çıkma, bir ayıp ve günah olarak görürler. Size, yakında okuduğum bir yazıyı da gönderiyorum."
Gönderdiğim yazı, eşcinselliğin normal olmadığını ve tedavi edilebilir olduğunu ifade eden ilmi bir rapor idi. Genç şu cevabı yazdı:
"Bana gönderdiğiniz yazı ve benzeri çok yazı okudum. Tam tersine argümanlı da çok ama çok yazı okudum. Bu noktada bilimsel bir açıklama, tüm dinlerdeki genel kabuller ve İslam geleneğindeki karşılığından çok (ki bunların da önemli olduğunu çok iyi bilerek ve İslami bir yaşam tarzı kurgulama konusunda bu bilgilerden yararlanmaya özen gösterdiğimi de belirterek) Kur'an ve sünnetteki detaylı karşılığını merak ediyorum. Ekte gönderdiğim yazıda bahsedilen hadisi başka bir yerde göremedim ben naçizane araştırmalarımda. Sizin de kaynaklara ulaşımınız ve bilgileriniz benim için çok değerli, yardımlarınız için şimdiden teşekkürler."
Konuya devam edeceğim.
Kur'an eşcinselliği kınıyor ve yasaklıyor.
******************
Hayrettin Karaman
hkaraman@yenisafak.com.tr22 Mayıs 2009 Cuma
Muhsin Hendrix'in iddiaları
İmamlık ve öğretmenlik yaparken eşcinsel olduğu ortaya çıkınca bu görevleri bırakmak zorunda kalan/bırakılan M.H. röportajında, çok dindar bir ailenin çocuğu olduğunu, çocukluğundan itibaren kadınlığa meyilli bulunduğunu, ergenlik çağından sonra bu meyilden ve onun sürükleyebileceği günahtan kurtulmak için çok çabaladığını, namaz kılıp oruç tuttuğunu, belki faydalı olur diye bir kızla evlendiğini, Pakistan'da İslami öğretim gördükten sonra konuyu incelediğini ve sonunda İslam'a göre eşcinselliğin günah ve yasak olmadığı neticesine ulaştığını ifade ediyor ve iddiasını ispat amacıyla şunları söylüyor:
"Biz şu anda bir kitap hazırlıyoruz. İsmi de "İslam ve Eşcinsellik" olacak. Bir yıl içinde basılacak bu kitap. 12 yıllık bir araştırma sürecinin ürünü. Biz kendimiz eşcinsellik konusunu gidip aştık. Çünkü din adamları bu konularda çok bilgiye sahip değil...
"Evlilik bir iş sözleşmesi gibi; yani çalışmazsa Kuran-ı Kerim'e göre bozmak gayet normal. Kuran'da "erkekle kadın evlenir" diye bir açıklama bulamazsınız. Böyle bir kural yok. İslam'a göre evlilik bir iş anlaşması olduğuna göre...eşcinsel ilişkilere uygulamada hiçbir sakınca yok. Çocuk sahibi olmaya gelince de, eğitim ortamı, sevgi ortamı yerindeyse eşcinsel bir ailenin çocuk evlat edinmesinde hiçbir sakınca yok.
"Bizim eşcinsel olmamızın, duygularımızın, Tanrıya inanmamızla bir ilgisi olmadığını, İslam ile bir ilgisi olmadığını açıklamamız gerekiyor.... 'Tanrının yarattığı hiçbir şey yanlış değildir'i açıklamalıyız...
"İslami şeriat kanunları Kuran'a ve Hz, Muhammed'in (S.A.V.) öğreti ve yaptıklarının toplandığı hadis kitaplarına dayanır. Her iki kaynak da Sodom ve Gomora İle İlgili hikayeye referansta bulunarak kanunlar için temel kaideyi oluşturur ve eşcinselliğin İslam'da kamusallaşmasını engeller. Analojik muhakeme (kısas) ve din adamlarının fikir birliği (icma) bu iki metne ve kaynakları yorumlayışlarına dayanır.
"Hz. Muhammed (S.A.V.) eşcinsellikle doğrudan ilgili olmadı ya da eşcinsellere cinsel yönelimlerinden dolayı cezalandırmadı ya da zulümde bulunmadı. Hz. Muhammed (S.A.V) döneminde Medine'de 'muhannesûn' adı verilen bir grup efemine erkek yaşardı. Muhannesûn grubu modern gey erkeklerin bazı vasıflarını taşısa da, onları tam olarak temsil ettiği söylenemez. Hz. Muhammed bazılarının Müslümanların evlerinde kadınlara ait odalarda çalışmalarını engelledi ve bazıları da Medine'den sürgün etti. Ama tüm bunlar, onların cinsel yönelimleri temelinde değil, edepsiz ve dine aykrı davranışlarından dolayı yapıldı."
"Aşikardır ki, Sodom ve Gomora sakinleri bugünkü anlayışın aksine eşcinsel değildiler, daha ziyade 5. yüzyıl Atina'sı ya da 7. yüzyıl Arabistan'ında olduğu gibi cinsel özgürlükleri bulunan aristokratik heteroseksüel erkeklerdi. Bu erkeklerin egoist ve ataerkil toplumsal düzenin güç dengelerine hizmet eden bu cinsel özgürlükleri bir kadına tecavüz etme hakkından, reşit olmayan oğlan çocuklarla birlikte olma ve hayvanlarla ilişkîye girebilme hakkına kadar geniş bir alana yayılırken; aynı zamanda çocukları taşıyacak ve soyunu devam ettirecek aristokrat bir kadınla yasal evlilikleri de bulunmaktaydı."
M. Hendrix bu iddialarında hem Kur'an ayetlerini hem de hadisleri kendi peşin hükmüne ve sapkınlığına tabi olarak hedefinden saptırıyor, işine geldiği gibi yorumluyor, hatta iddiası ile çelişen kısımları atlıyor, yok sayıyor.
Gelecek yazılarda bütün bunları açıklayacağım.
***********************
Hayrettin Karaman
hkaraman@yenisafak.com.tr24 Mayıs 2009 Pazar
Bilim ne diyor?
Eşcinsellere ve insan hakları adına onları destekleyenlere göre insanlar iki cinsten ibaret değildir; erkek ve kadın gibi bir üçüncü cins de vardır, bu da "eşcinseller"dir. Yani eşcinsellik anormal değil, hastalık ve sapıklık değildir, bu sebeple onlara da, diğer iki cinse tanınan bütün haklar tanınmalıdır.
Anlaşılan Yahudi ve Ermeni lobileri gibi eşcinsellerin de lobi faaliyetleri var ve birçok çevreyi etkileri altına almışlar.
Eşcinselliğin, iddia edildiği gibi normal ve yaratılış icabı olduğunu kabul edebilmek için bilimin ve dinin bu konudaki kesin hükümlerine bakmak gerekir.
Bugüne kadar bilim alanında böyle bir kesin bilgi ve hüküm ortaya çıkmış değildir. Konu üzerinde inceleme ve araştırma yapan ilgili çevreler arasında iki farklı tez vardır ve tartışmalar devam etmektedir.
Bana gönderilen bir bilgi notuna göre "Geçtiğimiz yüzyılın önemli bir bölümünde, eşcinsellik, "kişilik bozukluğu" olarak kabul görüyordu. Ancak, 1973'te Amerikan Psikiyatri Derneği (APA), 1990'da ise Dünya Sağlık Örgütü (WHO), eşcinselliği 'psikiyatrik bir bozukluk' sınıfından çıkardı. Ama, terapi sürecinden geçen eşcinsellerden birisinin şu sözü dikkat çekicidir: 'Uzun yıllar gey olduğumu sandım. Sonunda anladım ki gerçekte ben gey değil, homoseksüellik problemi olan heteroseksüel bir erkektim.' ... Hiç kuşkusuz eşcinsel gruplar yahut kendilerini sadece eşcinsellerin insan haklarından sorumlu görenler bu fikre müthiş tepki gösteriyor ama Türkçe'ye yeni çevrilen "Erkek Homoseksüeller İçin Onarım Psikolojisi, Yeni Bir klinik Yaklaşım" isimli kitap (Çeviren: Ebru Morgül, Kaknüs Yayınları), konuyu bir kez daha gündeme getirdi. Üstelik, kitabın yazarı öyle bir çırpıda bir kenara bırakılabilecek bir isim de değil. Dr. Joseph Nicolosi, uzun yıllar ABD'de Eşcinsellik Üzerine Ulusal Araştırma ve Tedavi Birliği NARTH'ın başkanlığını yapmış, şimdi de Kaliforniya'daki Thomas Aquinas Psikoloji Kliniği'ni yönetiyor."
Prof Dr. Nevzat Tarhan'ın bir yazısında (15 Mayıs, Haber 7-İnternet) konuya ışık tutan önemli tespitler var:
"Homoseksüeller cinsel yönelimini ve cinsel tercihini doğal yani genlerin öngördüğü heteroseksüel yönelime değil, bir sapma olan kendi cinsine yöneltmişlerdir. Homoseksüel Pedofili olarak bilinen çocuk yaştaki eşcinsteki kişilere cinsel ilgi duyma en sık rastlanılan homoseksüalite biçimidir.
"Homoseksüellik ile ilgili bir gen tanımlanamamıştır. Ancak eşcinsel tercihi olan kişilerin yetiştirilme tarzı araştırıldığında sosyal öğrenmenin rolü göze çarpar. Aşırı koruyucu ve erkeklere düşman bir anne modeli ile zayıf, evle az ilgilenen veya sevgi vermeyen bir baba rollerini sık görürüz."
Konu bilim yönünden -en azından- tartışmalı olduğuna göre "eşcinselliğin normal olduğu" tezi bir iddiadan ibarettir ve bu teze dayalı hukuki düzenlemeler bilime değil, siyasete dayanmaktadır.
Gelecek yazı: Kur'an eşcinselliği kınıyor ve yasaklıyor
*********************
Hayrettin Karaman
hkaraman@yenisafak.com.tr28 Mayıs 2009 Perşembe
Kur'an eşcinselliği kınıyor ve yasaklıyor
M.H. ya bilerek veya cehalet ve bağımlılığı yüzünden âyetleri yanlış yorumluyor; ictihad ve çağdaş yorum diyerek Kur'an-ı Kerîm'e olmadık manalar yüklüyor, on beş asırlık geleneği bir yana atıyor, anlamada ilk muhatapların dili ve örfünü hiçe sayıyor.
Kur'an-ı Kerîm'de Lut kavminin yaptığı kötü fiilin, zorla tecavüz değil, rıza ile de olsa erkekler arasındaki cinsel ilişki olduğu açıktır, zorla olana tahsis etmenin delil ve dayanağı yoktur (Bak. 4/15 7/80 11/69 14/58 15/60 27/5 29/28...)
Yine yüce kitabımızda "nikah, tezvîc, zevc, zevce..." gibi ilgili kelimeler daima ve istisnasız olarak kadınla erkeğin evlenmesi manasında kullanılmıştır. Baştan beri cinslerin kendi aralarında cinsel ilişkilerine ve karşı cins ile nikahsız ilişkiye olumsuz bakmış ve bu fillere cezalar koymuştur.
Bizim "Kur'an Yolu" isimli tefsirimizden bir özet aktaralım:
"Kadınlarınızdan çirkin fiilde bulunanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun. /İçinizden bu çirkin fiili işleyen ikilinin canlarını yakın. Eğer tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse artık onlara eziyet etmekten vazgeçin; çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden, çok esirgeyendir." Nisâ: 4/15-16)
Fuhşun çeşitlerine göre cezalarını belirleyen Nisâ ve Nûr sûrelerinin çeşitli ayetleri birbirini tamamlamış, âyetlerin açıklamaya muhtaç kısımlarını da hadisler açıklamış, böylece başlıca cinsel suçlarla ilgili cezaların kaynağını sünnet ve buna dayalı sahâbe icmâı teşkil etmiştir.
"Çirkin fiil" diye tercüme ettiğimiz fâhişe kelimesi Kur'an'da, hemcinsler arasındaki cinsel ilişki için de kullanılmıştır (Ankebût 29/28). Buradan hareketle âyetler lafızlarına uygun olarak yorumlandığında 15. âyette kadınların kendi aralarında yaptıkları fuhuştan (sevicilik, lezbiyenlik), 16. âyette de erkeklerin kendi aralarında yaptıkları fuhuştan (livâta, homoseksüellik) bahsedildiği anlaşılmaktadır. Nûr sûresinin 2. âyetinde ise kadınlarla erkekler arasında yapılan fuhuş (zina) suçunun hükmü açıklanmıştır; şu halde suçların cezalarıyla ilgili hükümlerde bir değiştirme (nesih) söz konusu değildir. Buna göre:
a) Seviciliğin cezası kadınları evlerde hapsetmektir; "Allah'ın onlara bir yol açması" ise hallerini düzeltmeleri ve erkeklerle evlenmeleridir.
b) Livata suçunun cezası, bunu yapanlara söz ve fiille eziyet çektirmek, onlara maddî ve mânevî olarak acı vererek canlarını yakmak, böylece bu iğrenç fiili işlemekten vazgeçmelerini sağlamaktır. Ceza olarak ne söyleneceği, ne yapılacağı âyette açıklanmamış, ictihad ve uygulamaya bırakılmıştır.
c) Kadınla erkek arasında yapılan fuhuşun cezası ise Nûr sûresinde (24/2) açıklandığı üzere yüzer sopadır.
"Lût'u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: "Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz!" / "Çünkü siz, kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz." / Kavminin cevabı, "Onları (Lût ve arkadaşlarını) memleketinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar!" demelerinden başka bir şey olmadı. / Biz de onu ve karısı dışındaki aile fertlerini kurtardık. Karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. / Ve üzerlerine dehşetli bir yağmur (taş) yağdırdık. İşte gör günahkârların sonunun ne olduğunu!" (A'râf:7/80-84)
Lût aleyhisselâm, Hz. İbrâhim'in kardeşi Haran'ın oğludur. İslâmî kaynaklarda soy kütüğü Tarah oğlu Haran oğlu Lût şeklinde geçmektedir. İbrâhim ile birlikte Irak'tan ayrılmış; Tevrat'ta bildirildiğine göre Ölüdeniz kıyısındaki Sodom ve Gomore'de (Ammûre) peygamber olarak görevlendirilmiştir. Buralarda oturan halk, inkârcılık yanında, livâtayı da meşrû hale getirmişlerdi. Hz. Lût, erkeğin erkeğe yaklaşması (homoseksüellik) şeklindeki bu fuhuş çeşidini, daha önce hiçbir millette görülmemiş ölçüde yaygınlaştırmaları sebebiyle onları eleştirdi; kendisinin güvenilir bir peygamber olduğunu, Allah'tan korkup davetine icâbet etmeleri, hallerini düzeltmeleri gerektiğini söyledi (bk. Şuarâ 26/160-164) ve bu yaptıkları sebebiyle onları "müsrifler" şeklinde niteledi. "Mâkul ve meşrû ölçüleri aşan" anlamına gelen müsrif kelimesinin burada cinsel sapıklığı ifade ettiği anlaşılmaktadır.
Kitap ve Sünnet'te zinanın cezası belirlenmekle beraber, sapıklık ve çirkinlik sayılarak yasaklanan eşcinselliğin cezası tayin edilmemiş; bu yüzden Müslüman âlimler bu suçun cezası hakkında taşlama (recm), yakma, üstüne duvar yıkma, yüksek bir yerden atmak suretiyle öldürme gibi farklı idam usulleri önermişlerdir. İmam Ebû Hanîfe ve diğer bazı âlimler ise ta'zîri (hâkimin uygun göreceği öldürme dışındaki bir ceza) yeterli bulmuşlardır.
Gelecek yazıda: Hadislerde eşcinselliğe izin ve müsamaha yoktur.
*****************
Hayrettin Karaman
hkaraman@yenisafak.com.tr29 Mayıs 2009 Cuma
Hadisler de eşcinselliğe izin vermiyor
İslamî kaynaklarda konumuzla ilgili iki kelimenin manaları ve mefhumları farklıdır ve –hükümde hataya düşmemek için- bu farkın dikkate alınması gereklidir.
"Hunsâ" kelimesi, "her iki cinse ait organları bir arada bulunduran veya her ikisi de olmayıp yalnızca idrar yapmaya yarayan bir deliği bulunan insan" için kullanılır. Bunlara erkek mi, kadın mı muamelesi yapılacağı konusunda çeşitli teşhis görüşleri vardır.
"Muhannes" ise yumuşaklık, söz, bakış, davranış gibi konularda kadına benzeyen erkek demektir.
Muhannesler de Fıkıh'ta iki guruba ayrılır. Doğumundan itibaren böyle olanlar, böyle yaratılmış sayılanlar; bunlara –işi fuhuş ve zina boyutuna götürmedikçe- bir suç ve günah isnad edilemez.
İkinci gurup ise sonradan bozularak ve kendi iradeleriyle kadınlara benzemeye özenenlerdir ki, bunlar hadislerde lanetlenmişlerdir.
M.H. nin yanlış ve yanlı aktardığı hadislere gelince:
Ebû- Dâvud'un kitabına aldığı hadis şöyledir:
Hz. Peygamber'e, ellerine ve ayaklarına kına yakmış olan bir muhannes getirildi; Peygamberimiz (s.a.), "Buna ne olmuş" dedi, "Kadınlara benzemeye çalışıyor" dediler. Nakî' denilen bir yere sürülmesini emretti.
"Onu öldürelim mi" diye sordular, "Namaz kılanları öldürmek bana yasaklandı" buyurdular.
Bu hadiste şu hususlar dikkat çekiyor:
Hz. Peygamber (s.a.) eşcinselliğe izin vermek veya müsamaha etmek şöyle dursun "kadınsı davranan, ellerine ve ayaklarına kına yakan birinin" bu davranışını bile hoş görmüyor, kötü örnek olmasın diye topluluktan uzak bir yere gönderiyor (tecrid ediyor).
Hz. Peygamber dönemi toplumu yalnızca "kadınsı davranan" bir kimsenin bile öldürülebileceğini düşünüyorlar, ama Peygamberimiz "onun inanmış ve ibadet eden bir mümin" olduğunu ve öldürülmesinin caiz olmadığını söylüyor.
Ebû Dâvûd ve Müslim'in kitaplarına aldıkları bir diğer hadis ise şu mealdedir:
Hz. Peygamber'in hanelerine bir muhannes girip çıkardı (hizmet eder, yardım alırdı), Hz. Peygamber'in eşleri onu, "kadınlara ilgi duymayan (gayr-i uli'l-irbe) sayarlardı (Bak. Nûr Sûresi: 24/31). Bir gün Peygamberimiz (s.a.), o muhannes eşinin hanesinde iken yanlarına girdi, bu sırada muhannes bir kadını anlatıyor; "Önden dört büklüm, arkadan sekiz büklüm ile sallanarak yürüyor" diyordu. Peygamberimiz "Görüyorum ki bu kişi, bunlara kadarını biliyor, bundan sonra yanınıza girmesin" dedi, eşleri de onu evlerine girmekten menettiler.
Hadisin bir başka rivayetinde şu ek de yer almaktadır:
"Muhannes Beydâ denilen bir yere gönderilmişti, (eşleri) bu takdirde o açlıktan ölür" dediler, Peygamberimiz de her Cuma günü gelip iki kere eve girmesine, ihtiyaçlarını alıp yerine dönmesine izin verdi.
Bu hadis de "kadınların cinsel objelerini algılayan" bir kimsenin "erkek sayılacağını ve kadınların ona karşı erkek gibi davranmaları gerektiğini ifade ediyor. Ayrıca böyleleri işi, hangi cinsle olursa olsun zina boyutuna götürmedikçe onlara iyi davranılması, ihtiyaçlarının karşılanması, fakat topluluk içinde kötü örnek olmaması ve kötülüğe sebep olmaması için uzak tutulması gerektiğini de anlatmış oluyor.
Sonuç olarak hadislerde de İslam'da eşcinselliğin normal karşılandığına dair bir delil bulmak mümkün değildir.
**********************
Hayrettin Karaman
hkaraman@yenisafak.com.tr31 Mayıs 2009 Pazar
Eşcinseller vb. ile aynı toplulukta yaşamak
Liberal demokratik rejimde, sosyal ve ahlaki çoğulculuğun giderek hakim olduğu, herhangi bir dinin değerlerinin yükselen değerler içinde yerinin azaldığı bir ortamda yaşamak durumunda olan Müslümanlar, başkaca bir zaruret, meşru fayda ve zarar yoksa, kendilerine göre "ayıp ve günah" olanı açıkça yapan, işleyen, uygulayan ve kınanmaları da yasak olan kimselerden uzak yerlerde, onlarla asgari ilişki içinde yaşamaya çalışırlar.
İslam barış ve müsamaha dini olmakla beraber her ikisinin de sınırları vardır.
Dindaşları tarafından ayıp ve günah açıkça işlendiğinde Müslümanlar öncelikle bunu, (mümkün oluyorsa, daha kötü bir sonuç doğurmuyorsa) bizzat veya (bu olmuyorsa, vakti geçmiyorsa) ilgili mercilere başvurarak fiilen engellemeye çalışırlar. Bu mümkün değilse öğüt vererek, kınayarak, fiilin kötülüğünü açıklayıp karşı tarafı ikna etmeye çalışarak önüne geçme teşebbüsünde bulunurlar, bu da olmuyorsa o kimselerden uzak dururlar, onları cesaretlendirecek, ayıbı ve günahı tabii hale getirecek davranışlarda bulunmazlar.
Farklı inanç sahipleri Müslümanların topraklarına veya dinlerine karşı (bunlara zarar vermek üzere) savaş açmadıkça onlarla "iyilik ve adalet" çerçevesinde ilişki kurarlar.
Peki bu kurallar liberal, çoğulcu demokratik rejimlerde nasıl işleyecek?
Bu rejimlerde de:
1. İslam'a göre ayıp ve günah olana -şahıslara yönelik olmamak, yalnızca fiil kastedilmek şartıyla- "Bize göre ayıp ve günahtır" demek serbesttir.
2. Kimse kimseyi belli bir yerde (bölge, mahalle, apartman...) oturmaya mecbur edemez; muhafazakâr Müslümanlar değerlerini en iyi nerede koruyabilirlerse oralarda oturmayı tercih ederler.
3. Kimse kimseyi dost ve arkadaş olmaya mecbur edemez. Muhafazakâr Müslümanlar dostlarını ve arkadaşlarını "açıkça ayıp ve günah" işlemeyenler arasından seçerler. Diğerleriyle -zaruri olanlar dışındaki- ilişkileri ise onları ıslah etme amacına yönelik olur. Asla günaha ve ayıba taviz vermezler, onların tabiileşmesine katkıda bulunmazlar.
4. Mecbur olmadıkça ayıbın ve günahın hukuki kural olmasına ve meşruiyet kazanmasına oy ve destek vermezler.
5. Sivil toplum dayanışmalarında sıra "ayıp ve günahı işleme" hakkına gelince "Bizi bu konuda mazur görün, sizi desteklememiz mümkün değildir" derler, birlikte hareketi evrensel iyilere ve iyiliğe bırakırlar.
6. İnsan hakları belgelerinde "genel ahlaka aykırılık" bir hürriyeti kısıtlama sebebi olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde eşcinselliğin "ahlaksızlık, genel ahlaka aykırılık" bakımından değerlendirilmesi hukuk adamları arasında ihtilafa sebep olmuş, bazıları "Bu ahlaksızlık değildir" demişler, bazıları ise "Ahlaksızlıktır" hükmünü benimsemişlerdir. Küreselleşmenin, "dini, milli, yerel kültürleri" silip süpürmesine imkan verilmemeli, medeniyetine ve kültürüne bağlı olanlar, kendi kültür değerlerini korumak için tedbir almalı, bu meyanda "Bizim dinimizde ve kültürümüzde ahlaka aykırı olanı, halkımızın genellikle böyle kabul ettiği davranışları" genel ahlaka aykırı olarak değerlendirmeli ve hürriyetlerin kısıtlanmasında bu ilkenin kullanılmasına destek verilmelidir.