KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hüsn-ü Aşk - Şeyh Galip

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Semanur
Özel Üye
Semanur


Mesaj Sayısı : 920
Rep Gücü : 2246
Rep Puanı : 18
Kayıt tarihi : 23/06/09
Yaş : 60
Nerden : İzmir'den

Hüsn-ü Aşk - Şeyh Galip Empty
MesajKonu: Hüsn-ü Aşk - Şeyh Galip   Hüsn-ü Aşk - Şeyh Galip Icon_minitimeC.tesi Nis. 03, 2010 6:48 am

Hüsn-ü Aşk - Şeyh Galip

Uzak bir Arap diyarında güzel huyları kendinde toplamış Ben-i Muhabbet (Sevgi Oğulları) adında bir kabile yaşardı. Bütün dertlileri bütün kara bahtlıları o kabiledendi dünyanın.

Elbise diye temmuz güneşini giyerler, ateşi su diye içerlerdi. Dert ve sıkıntıları denizlerdeki kumlardan çoktu. Konuşmaları figan, yiyecekleri bela. Ateş taneleri eker, para pare olmuş kalpler biçerlerdi. Bütün işleri feryat, işkence veren özlem ve karamsarlık…

Bu kabilede garip bir hal görür bir gece insanlar. Yeryüzü bir sarsılışla sarsılır gökler birbirine girer aniden. Kâh karanlık çöker üzerlerine kâh üzerlerine ışık yağar, her şey ve herkes birbirine girer. Kabilenin iki ayrı evinde iki çocuk dünyaya gelir. Çok ama çok şaşıran kabile reisleri çocukları nazardan korumak için kimseye göstermezler. Kız olana Hüsn(güzellik) erkek olana da Aşk adını koyarlar. Ne ki onlar birbirleriyle evlendiririz diye and içerlerken felek de ayırmak için o gün and içer.

Çocuklar hareketlenmeye başlayınca Aşk'a tabut şeklinde bir beşik yaptırırlar. Derde alışsın diye kulaklarına dadısı daima iç yakan nağmeler söyler. Ama aşk hep ağlar hep ağlar. Günler ayları böyle takip eder...

Aşk böyle iken Hüsn'ün uykudan yana bahtı açık olabilir mi hiç? Bir an ve bir saniye iki çocuğun yanından ayrılmaz gözyaşları…

Hüsn ve aşk'ın yaşları ilerleyince beraber Edeb okuluna gitmeye başlarlar. İki badem içi bir kabuğa girer. Ay ile güneş birlikte doğmaya başlar. Bilge hoca Molla Cünun'dan (çılgınlıklar profesörü) ders okurlar ve her şeye boyun eğmeyi öğrenirler.

Mektep de birbirlerine ısınırlar. Hüsn, Aşk'ın mertliğine yiğitliğine vurulur…

"Eğer muradı ay ise ben gece olayım, eğer dünyayı seviyorsa ben yıldız'ı olayım" der içinden ama Aşk bundan habersizdir.

Günler, aylar geçip giderken Hüsn onaltı yaşına girer, girer fakat güzelliği dillere destan olur. Onun güzelliğini anlatacak kelimeler hala türetilmemiştir. Gözlerine ceylan demek hata. Dişlerine mercan demek yersiz. Saçları sanki sümbül. Boyunu serviler kıskanır. Sanki çektiği ızdırab onu güzelleştirmiştir.
Aşk ise babayiğit bir delikanlı. Yiğitliği, ataklığı, bilgisi, becerisiyle dünyanın yegânesi. Ata binse önünde ordular dağılır, eline kılıç alsa düşmanları titrer…

Nice zaman sonra bir bahar günü kader Hüsn ile Aşk'ı birbirinden habersizlerken mana mesiresinde (herşeyin gerçek yüzünün görüldüğü yer) karşılaştırır. Bu mesire toprağı amberden, suyu menekşe kokusundan bir yerdir. Burada bir feyiz (bereket,bolluk,zevk) havuzu vardır. Bu havuzun sahibi Sühan(söz)isminde gönlü genç ama kendisi ihtiyar birisidir. bu bahçeye gelen misafirleri ağırlar. Bütün acıları, kederleri, sevinçleri, neşeleri bilir Sühan. Bazen savaşları başlatır, bazen barışları yaptırır, bazen iyi davranırsa yılanı deliğinden çıkartır Sühan (söz).

Sühan, Hüsn ile Aşk'ı görünce anlar ikisinin de belaya düştüklerini ve hazin maceralarının gidişatını. Hüsn ve Aşk ile arkadaş olur ikisinin arasında elçilik yapar ve onları sık sık buluşturur. Bir yandan Aşk niyazda bir yandan Hüsn nazda devam eder buluşmaları. İki ay parçası birbirini görmeden edemez olurlar. Mana mesiresinde feyiz havuzunun başında buluşurlar hep. Ta ki felek yeminini hatırlayıncaya dek…

Ben-i Muhabbet(Sevgi Oğulları)kabilesinde hayret(beklenmedik durum)adında bir gamsız cani vardır.Ve Sevgi Oğullarına baştan başa dehşet salar. Hayret kıskanır Hüsn ve Aşk’ı felekle bir olup onları ayırmak ister. Eziyete başlayarak aralarına bir ayrılık seddi çeker. Birbirlerinin görüşmemesini sağlar… Hüsn'ün güzel yüzü solar Aşk'ın nağmeleri dut yemiş bülbül gibi susar ...

Ne yapacaklarını şaşırır Hüsn ile Aşk. Hüsn çadırına kapanır aşk alıp başını gider. Aylar sonra bir bahaneyle mektup yazar Hüsn Aşk’a. Derhal Sühan’ı(söz) buldurup mektubu eline verir ve Aşk’a yollar.
Nice demdir ne zamanı, ne zemini, ne kendisini bilen Aşk, mektubun aralarında Hüsn’ün ismini görünce kendisine gelir. Kalemi alınca eline şöyle şekillenir cümleler:
Bu mektup gönüldeki ateşin küllerinden yazılıyor diyerek başlar söze…

Ey hasretiyle beni öldüren Sultan! Mektubun dertli gönlüme ulaştı. İçinde ayrılık sözü var. Nice zamandır ben o dertle uykusuz kalkmaktayım. Sabrın ne kadar çabuk tükendi? Elimden gelen bir şey var da yapmıyor muyum sence? Gönlünü ferah tut, kavuşmamız benim yapacak olduğum şeydir.
Sühan hemen götürür mektubu Hüsn’e. Hüsn hem ağlar hem okur satırları .O sırada Hüsn dadısı İsmet’e(saflık,temizlik,duruluk) gönlündekileri açıverir.
Anne yarısı dadıcığım! Şu halimle ölüm bana çok daha tatlı geliyor. Sen “feryadı kes” Aşk duyarsa kızar diyorsun. Bense duyarsa üzülür diye kendimi yiyip bitiriyorum. Hem ateşte yanayım hem de nasıl ah etmeyim?

Ey gönüller yakan Aşk! Hüsn senin hasretinle yanıyor. Artık insaf eyle ve aşıklık usulünce bu kavuşmayı sağla. Sevilenin feryad etmesi hiç reva mı?

Aşk’ın aklı bu satırları okuyunca başına gelir ve ne olursa olsun Hüsn den ayrı kalmamalıydım der…

Aşk’ın Gayret (çalışma, çabalama) adında bir lalası vardır.Ve Aşk’a:

“Ey alevli ateş goncası bu derece ahlar çekmene sebeb nedir? Derdini söylemeyen derman bulamaz sırrını aç ki beraber yanalım” der.

-Sen hiç Hüsn adını duydun mu ki lala gayret? Bu senin bildiğin maceralara benzemez..

-Ah sevgili yavrum amacım sana yardım etmektir. Hüsn’ü duydum oda senin için yanarmış. Çare kolaydır kabilenin reislerine git Allah’ın emri Peygamber efendimizin(sav) kavli ile Hüsn’ü iste. Ta ki felek ve hayret aradan çekilsin…

-Öyleyse gayret düş önüme Hüsn’e kavuşma yollarını arayalım birlikte…

Sevgi Oğulları kabilesinde her yanan yürekli insan gibi Molla Cünun’a (çılgınlıklar profesörü) varıp durumu anlatırlar. Hüsn için savaşmanın şart olduğu emrini ondan alırlar.
Sonra gayret ile birlikte Hüsn kabilenin reislerine gider konuşurlar. Kim varsa kabilede onla alay eder ve şunları der:
"Bir senmisin Hüsn’e aşık? Bir söz ile yanında getirdiğin Gayretinle mi Hüsn’ü alacaksın? Hüsn bir ay parçasıdır ki bir söz ile sana verilmez. Önce bir imtihandan geçeceksin" derler…

Hüsn'ü almak için çok bedel ödemek gerek çok. Onun için önce kimyayı bulman gerek. Kimya herşeyi altına çeviren bir tılsımdır. Bu tılsım Kalp(gönül) ülkesinde bulunur. Kalp ülkesinde bin başlı ejderhalar göreceksin. Onlardan kurtulursan yolun ateş denizine düşecek. Sahilde mumdan bir gemi vardır. Bu mumdan gemiyle ateş denizini geçmen gerek. Denizi aştıktan sonra seni bir cadı bekler. Saçının her teli bir beladır. Yolun bir çöl'e çıkacak, orda aslanlar, devler, her türlü vahşi hayvan seni bekleyecek. Haykırışı gök gürültüsüne benzeyen gulyabaniler üzerine atılacaklar. Bu çöle daima ateş gibi yağmur yağar. Sağ salim geçebilirsen eğer bu çöl'ü kalp ülkesinde ulaşabilirsin nihayet. Orda kimyayı bulup aynı yoldan geri dön. Hayat dediğin tarfet-il ayndır(göz açıp kapama). Eğer Hüsn'e kavuşmak istiyorsan elini çabuk tut!..

Bu sözleri duyunca aşk başına gelecek belalara bakmadan; Hüsn'e kavuşması için eline bir fırsat geçtiğinden dolayı bir müjde almış gibi sevinir..

Gayret ile birlikte hemen yola çıkarlar. Ancak daha ilk adımda ucu bucağı belli olmayan bir karanlık kuyuya düşerler... Kuyu ki öyle dipsiz, güneş oraya girse ışıkları kesilir. Bir de dev var ki kuyuya düşen kurtulabilirse kurtulsun… Günlerce gayretle birlikte konuşarak ve Hüsn'e kavuşacağının ümidiyle avunur. Bilmezler gündüz mü? Gece mi? Günlerden sonra bir ses duyulur kuyunun başından…

-Ey kuyudakiler! Kuyunun dibinde bir ip vardır onu bırakmadıkça devler size dokunamazlar ve kuyudan çıkarsınız.

Hemen ipi eline alır Aşk ve yukarı doğru çekerek kuyudan çıkarlar Gayretle birlikTe. Aşk bakar ki bu sesin sahibi Sühanmış. Aşk Sühan'a Hüsn'ü sorar ama Sühan kuş olup gider bir şey demeden…

Gayret: Yolcu yolunda gerek diyerek Aşk'ı teselli etmeye çalışır ve yollarına devam ederler. Sonunda vardıkları yer bir Gam (dert, tasa, üzüntü) Harabesidir. Anlatılanlardan çok daha korkunçtur. Her yer çukurlarla dolu… Her çukur ayrı bir tuzak. Ve sanki kap kara bir çölün ortasında gayretle beraber yapa yalnız kalmışlar. Kâh karanlık yağar, kâh yıldızları öldürür bu yağan karanlık… Gayret'in sözleri bile aşk'a ulaşmaz. Aşk hep bunlara Hüsn'e kavuşmak için katlandığını düşünür ve yoluna gayretle devam eder...
Derken ateş harmanları içinde dev yüzlü bir cadı görünür… Dişleri birer pençe. Yüzü kap kara bir zift. Yanında kemikten yapılmış çanak çömlekler... Aşk ile Gayret'i yan yana görünce cadı Aşk'ı bir sihirle yanına alır…

Ey aşk Hüsn'e kavuşmaktan vazgeçersen seni hürriyetine kavuştururum yoksa seni bu çöl ortasında bir ağaçta asılı bırakırım der.

Cadı Aşk'ı asar ve ona işkence etmeye başlar ama Aşk her zaman Hüsn'ü düşünerek bu acılara karşı teselli bulur. Her defasında Hüsn’den haber getiren Sühan bu sefer yine gelir ve cadı'nın büyüsünü bozar Aşk'ı ağaçtan indirir. Aşk hemen Hüsn'ü sorar...
Hüsn'ün varlığı der Sühan, senin en kıymetli gücündür. Dertlerden bunaldığın zaman onu düşün. İşte sana Hüsn bir kılıç gönderdi. Bunu hasretinden çektiği ahlarla birlikte yaptı. Karşına çıkan şeyleri bununla yok et. İşte sana bir tanede at. Yoluna bu at ile devam et şimdi burada Gam Harabesinde çok vakit kaybetme mumdan gemi ateş denizinde erimek üzere elini çabuk tut der...

Hüsn yolunda başına olmadık dert gelmeyen Aşk Gayret'i atının terkesine alır ve Gam Harabesinden ateşten denize doğru yol almaya başlarlar. Gam Harabesi'nin sonuna gelirler ve matem sarayında konaklarlar. Yolları denize ulaşır ne var ki denizin alevleri göklere yükselmektedir ve mumdan gemi nerdeyse erimektedir, geminin üstünde de garip yaratıklar vardır.

Gemiye gel kurtuluşa erersin derler Aşk'a
Aşk bunun bir tuzak olduğunu anlar. Yol tehlikeli. Deniz öldürücü... Hüsn'den vazgeçip geriye dönmek ise asla aklına gelmez. O sırada Hüsn'ün yolladığı at dile gelir ve

-Neden uçmayı denemiyorsun, der

-Ben şahin miyim ki uçayım? Diye karşılık verir Aşk

Hey biçare aşk! Hüsn yolunda korkacaksan eğer baştan yola çıkmayacaktın! Çaresiz kaldığını düşündüğün an asıl çaresizsindir! Bin sırtıma der at ve Gayret'in kolları kanat oluverir ateşten denizin üstünden geçerler. Bir bahçeye gelirler ki sanki Hüsn ile tanıştıkları mana mesiresi gibidir. Orda bir papağan dile gelip şöyle der:

Yiğit Aşk! İyi etmedin bu diyara gelerek. Her sabah bu diyarın zalim kraliçesi Huşruba (akıl çelen) gelir bu bahçeye. Onun dediklerine sakın uyma yazık olur sana..

O sırada karşısında birisini görür Aşk. Hayal mi gerçek mi olduğunu bilemez. Ama gözleri buğulanır ve karşısında ki suretin Hüsn olduğunu zanneder. Artık her şeyi aştığını zannedip Hüsn'e kavuştuğunu zanneder. Konuşan aynı Hüsn gibi konuşur, aynı Hüsn gibi davranır ona ama bir anda değişir her şey ve Huşruba (akıl çelen) Hüsn'ün yolladığı kılıcı belinden çekip alır ve ortadan kaybolur. Aşk hala kendine gelememiştir çünkü bu bahçe Hüsn ile tanıştığı ilk yer gibidir ve hiç ayrılmak istemez oradan...
Bir sabah Huşruba ansızın gelir Aşk'ı alır ve onu Zatüssüver (görüntüler, suretler) kalesine hapseder. Zavallı aşk ve her zaman yanından ayrılmayan Gayretle zindana düşerler. Bu kalede her yer resimlerle doludur ve zindanın da ucu bucağı belli değildir. Kale çok büyük bir kaledir ve kilidi olmamasına rağmen insan içinde yıllarca dolansa da çıkamaz.

Kaleden çıkmanın tek bir çaresi vardır...
Rüyasında bir bülbül ona görünür ve şöyle der:
Bu kale içinde bir hazine vardır. O hazineyi bulup kaleyi ateş'e verirsen buradan kurtulursun. Yoksa Huşruba senin gibi binlerce yiğidi burada yok etti. Sakın Gayret'i yanından ayırma.
Aşk uyanır ve Gayret ile birlikte gönlünün götürdüğü yere doğru hareket eder, hazineyi bulur. Sandık da içinde kendi kılıcını görür ama yanında daha bir sürü kılıçlar vardır. O zaman anlar ki bu kalp diyarında bu yolu takip eden bir kendisi değilmiş… Belki de Leyla için Mecnun da bu diyardan geçmişti ve kılıcını kaptırıp hazinenin yerini bulamadan zindanda mahkûm kalmıştı...
Aşk kaleyi ateş'e verdi ve o gördüğü resimler bir anda canlanıverdi. Hani kale içinde kendisine Hüsn'ü hatırlatan o resimler...yoluna devam etti ve bir sahile ulaştı ...Sabah'ın ilk ışıkları ile yoluna devam etti..
Aşk ve gayret yollarına devam ederlerken karşılarına Hekim-i Vakt (zaman hekimi) çıkar.Ve onlara der ki:
-Ben neyin ne zaman yapılacağını bilirim, sen buralara kadar geldin Diyar-i Kalb’e(kalp ülkesi) ulaştın ve artık kimya’ya sahip olma vaktin geldi…

Aşk bu müjdeyi duyunca sevincinden ne yapacağını şaşırır…Gayret’i bile unutur ve Hekim-i Vakt ile birlikde Kalp ülkesinin sultanından kimya’yi almaya giderler.

Kalp ülkesi çok güzel bir yerdir. Binalar yakuttan, caddeler zebercetten,yollar zümrüttendir.Uzakta Sultan’in sarayı görünmektedir. Her kulesinden etrafa ışıklar saçılmakta ve Aşk’ı yolda herkes tebrik etmektedir. İlerde bir havuz görünür… Feyiz havuzuna benzeyen. Bakar ki orda bütün herkes onu bekliyor. Sühan(söz), Molla Cünun(çılgınlıklar profesörü), Hüsn’ün dadısı İsmet(temizlik, saflık), Kendi lalası Gayret(çaba), annesi, babası herkes orada…

Sonra hep birlikte saraya girerler. Taht da birisi oturmaktadır. Acaba oturan mı tahtı güzelleştirmektir? Yoksa taht mı gerçekten güzel? diye düşünür. Taht’a yaklaşır aşk ve oturan kişinin yüzünü açar ve onun Hüsn olduğunu anlayınca sevincinden bayılır. .Gül suyuyla ayıltırlar ve sonra kalp ülkesinin sarayında düğünlerini yaparlar
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hüsn-ü Aşk - Şeyh Galip
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hüsn-ü zan; adem-i itimat-Adem-i itimadın yaşı yoktur
» ŞEYH GALİB
» Şeyh Sadi’den Güzel Sözler
» Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat
» Şeyh Galib ve Avatar.İskender Pala

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Tasavvuf-Gönül Dünyamız-
Buraya geçin: