http://e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/taed/article/viewFile/1379/1375
-,A.~(.j....T.~II~r.k.i.·.t'y.a.t. ~A..r=asct.l.r...m..=a.l.a.,,-n,-,E>ıı.D.s.:>!ti~tlı""sil"-!
.e...r.g""ls!!.ı...S.,,,a.ıJyl,-,2!.!.1~E,",r..z..u...r.u.....,m........,20""O""3 ~•.201-
TARİH-İ CEVDET'TE İSLAM MEZHEPLERİ II
(Dürznik ve Nusayrilik)"
Dr. SaylO DALKlRAN**
ÖZET
Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet'inde farklı İslam
Mezhepleri ile ilgili bilgi sunmuştur. Bu yazıda bunlardan
ikisinden söz edilmiştir. Birincisi, Dürzııik, di~eri ise
Nusayrilik'tir. Her ikisi de Şil karakteristik özellik taşımaktadırlar
ve pek çok yönden benzerlikleri bulunmaktadır. Mesela, iki
fırkada da insan tanrılaştırılmıştır. Bu konuda Cevdet Paşa'nın
verdi~ bilgiler diğer kaynaklarla uygunluk arzetmektedir.
e '~u araştırmanuzda, Tarih-i Cevdet'te tarihi, inanç, ibadet ve
,icQadetlerinden söz edilen Dürzilik ile Nusayrilik hakkında kısaca bilgi
sunacak ve bu bilgileri diğer kaynak eserler ile karşı\aştıracağız. Böylece Dürzilik ve
Nusayrilik hakkında bilim dünyasına bir nebze de olsa katkı sağlamaya çalışacağız.
Aslında, Dürzilik ve Nusayrilik bilinmeyen ve bu güne kadar çalışılmarnış konular
değildir. Her iki fırkanın da haklarında pek çok araştırma yapılnuş bulunmaktadır.
Ancak bu fırkalar Şii karakterli olmaları ve aralarında takiyyeyi, inanç esaslarından
biri olarak benimsemeleri ve de en önemlisi gizlilik ilkesine son derece riayetkar
olmaları ile kapalı cemaat özelliği göstermeleri, onlarla ilgili bilgileri tam anlamıyla
elde etmeyi engelleyici unsurlar olmuştur. Teferruatıyla izah edileceği gibi, Cevdet
Paşa'nın verdiği malumata göre, sosyal hayattaki onların bu gizlilikleri kitaplarına
bile yansıınış ve bu nedenle de ele geçirilen kitaplanmn anlaşılması son derece zor
olmuştur.
• ****** Üniversitesi Türkiyat Araştırmalan Enstitüsü Dergisinin yinninci sayısında "Tarih-i
Cevdet'te isıam Mezhepleri f' başlığı ile Vahhabilik'le ilgili Ahmet Cevdet Paşa'nın
verdiği bilgileri aktarmış ve bu bilgileri diğer kaynaklar ile karşılaştırmıştık. Konu ile
alakalı şu hususu da belirtmekte yarar görmekteyiz. Değerli hocam Prof Dr. Emrullah
Yüksel, 9-11 Haziran 1995 Tarihinde Türkiye Dİyanet Vakfı tarafından organize edilen ve
daha sonra kitap halinde basılan "Ahmet Cevdet Paşa Sempozyumu"nda "Tarih-i
Cevdet'e Göre Dürzilerin Adetleri ve İnançlar" adıyla bir tebliğ sunulmuştur. Biz bu
tebli~de söz konusu edilen Dürzilik ile sözü edilmeyen Nusayriliği konu edinerek, daha
geniş bir şekilde bir makale halinde sunmanın faydalı olacağı kanaatına vardık. Bunu da
İslam Mezhepleri Tarihi'nin metodolojisi içinde işlemeye gayret ettik.
•• ****** Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Temel Islam Bilimleri Bölümü Ö~etim Üyesi
-202- S. Dallaran: Tarih-i Cevdet'te İslam Mezhepleri il (Dqrzıııkve Nusayrilik)
"Tarih-i Cevdet'te İslam Mezhepleri F' başlı~ı altında, Ahmet Cevdet Paşa
ve Tarih'i hakkında bilgi verdiğimiz için bu yazınıızdabunlara temas etmeyeceğiz.
TARiH-İ CEVDET'TE oÜR.Zi COGRAFYASI VE NÜFUSU
Ahmet Cevdet, DUrzilerle ilgili bilgilerden önce kendi zamamnda Osmanlı
idaresi altında yer almakta olan ve onların yoğun olarak yaşamakta oldukları
bölgenin durumu ve idari yapısıyla ilgili bilgi sunmaktadır. Onun verdiği bilgiye
göre, Berrü'ş-Şam denilen Sayda eyaleti bir çok sancaklara ayrılmıştır. Cebel-i
Lübnan da bu sancaklardan biridir ve bir çok mukataalara yani nahiye ve kazalara
ayrılımştır. Her mukataa da bir çok kasaba ve köyleri içine almaktadır ve her biri bir
hanedan elinde olup, hepsi birden Cebel emiri olan bir hakim-i umuminin hükmü
altında bulunmaktadır. Hakim-i umumı, Maan Ogullarıl hanedanından bir şahıstı.
Ancak Benı Şahap, 11 i 7 yılında bunlardan Cebel-i Lübnan hükümetini ele
geçirmiştir. Şahaboğullarından Emir Haydar'ın nüfuzunu artırmasından sonra
Canbolat Oğulları ile aralarında anlaşmazlık çıkmış ve Cebel topraklarındabir ikilik
vücuda gelmiştir. İki ayrı grup arasında savaş ve kavgalar olmuştur2 . Haydar Bey'in
ölümü üzerine 114ü'da yerine oğlu Emir Melham ? geçmiş ve zamanında kendisine
mukataalann mutasarrıfları itaat etmediklerinden, ölümüne kadar savaş ve kavga
eksik olmamıştır. Ölümü üzerine yerine kardeşi Emir Mansur geçmiş, ondan sonra
da kardeşi oğlu Emir YusufCebel hakimi olmuştur3 •
Cebel hükümeti "Cebel-i şur' sancağından ibaret yedi mukataayı içine alan
Şuf, Menasıf, Urkub, Cered, Müten, Şahhar ve Garb mukataalarıdır. Şuf; "Şuf-ı
Suveycanl" ve "Şuf-ı Habtı" olarak ikiye ayrıımıştı. Aynı şekilde Urkub ile Garb da
"A'Hi" ve "Edna" olarak ikiye ayrılmıştır. İşte Lübnan bu dağın tepesine alem olmuş
ve sonunda bütün cebele ıtlak olunmuştur. Bu mukataaların her birinde ayrı birer
hanedan hükmetmekte olup, bu hanedanların hepsi Dürzı fırkasına mensuptıılar.
Bundan dolayı bu yerlere ayrıca Bilad-ı Dürfiz ve Cebel-i Dürzı de denilmektedir.
Ancak sonradan bir kısım hanedanlar Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir. Bu
hanedanlardan bir kısımna şeyh bazısına da ümera denilmektedir ki, ümera daima
şeyhlerden yüksek bir makarnda bulunmuştıır. Kendi aralarındaki yazışmalarda ve
merasimlerde mutlaka buna riayet edilmiştir. Emirlerden veya şeyhlerden biri bir
suç işlerse, Hakim'in emriyle idam, hapis, dayak ve benzeri ceza verilmeyip,
mallarının gelirleri elinden alınmıştır. Ayrıca sürgüne gönderebilme hakları da
i Tarihte ve günümüzde, Dürzı toplumuna dört büyük aile hakim olmuştur. Bunlar Tenahiler,
Şihdbtler (Şahab Ogul1arı), Ma'nller (Maan O~ul1ar) ve Canbolat aileleridir. Geniş bilgi
için bkz. Mustafa Öz, "Dürztlik", Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı
7-8-9- i O, yıl 1989-1990- ı 991-1992, s. 513·515.
2 Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, Tertib-i Cedıd, İkinci Baskı, Dersaadet, Matbaa-i
Osmaniyye 1309, i, 313 (sad, I, 4i 7). Ilgili cildi sadeleştiren Dündar Günday, istanbul,
Sabah Gazetesi bas., i 972. Bu sadeleştirme oldukça büyük hatalarla doludur. Bu açıdan
biz aslını esas aldık, ancak okuyucu için yanlışlarına rağmen yine de sadeleştirmedeki
sayfa numarasını da parantez içi vermeyi uygun gördük.
3 Tfırih-i Cevdet, I, 313-324 (sad.• i, 416-418).
-'A:
•..ıiJ"'"•·...ı.T~a.wrki~·yl.!a!!.t.!:!A~ra~s~tı.wrm~aaıl.!!!ar~t~EC2n:!!stıılta~S~a..!oDc=eurgi..,s"-I-,,S!!!aYJ..!I~2~ı...JEi<1r.ı.u!.!.lru..IWJmu2!.llO.ltl03o!..- -=-.203-
mevcuttur. Herhangi bir suç ile itham edilen emir veya şeyh, suçsuzken olduğu gibi
hürmette kusur edilmeksizin hakim huzuruna alınmakta lakap ve ünvanlarında da bir
rle~işilcHk y;:lI'11m~m~\rt~d!!". ~~!!t;~k m'U....~zkenie ::;:i:;:,::;ı~d~ 3C·_"g. ifaj~l~i~
kaldırılınaktadu. Sanık mektup yazdığında ise, mektubun dışım değil sayfanın
yüzünü mühililemektedir4
•
Mukataa sahipleri kendi mukataalarmda mutasarrıf olup, emir ve
yasaklarım uygularlar. Haraç ve vergileri toplarlar ve muayyen bir miktarını
Hakim'e verirler ve diğer kısrm kendilerinde kalmaktadır. Herhangi bir konuda biri
davalı olup, Mukataa sahibi bunu adaletli bir şekilde çözüme kavuşturmaz ise, bu
taktirde Hakim'e başvurulur. Hakim ise, önce ikaz eder, daha sorua mübaşirlerini
gönderir5
. Mübaşirin orada kaldığı süre içinde gerek kendisin ve gerekse atının
masrafları davalı tarafından ödenmekte ve mübaşire de ücret verilmektedir. Mukataa
sahiplerinin, hapis ve dayak atma gibi ceza verme yetkileri bulmunakta ise de, ölüm
cezası gibi önemli bir cezayı ancak Hakim uygulayabilmektedir. Her mukataaya
yine o mukataa sahiplerinden birisi olmak şartıyla Hakim tarafından müdür
atanmakta ve bu müdürlere amil adı verilmektedir. Halk gibi mukataanın ileri
gelenleri de bu amillerin idaresi ve hükmü altında bulunmaktadır.
Bazan küçülmüş ve bazan da genişlemiş olsa da bu yedi mukataayı içine
alan bölge bir süre Sayda yahut Şam Valileri tarafından idare edilmiş ve bir aralık da
Cebel idaresi altında bulunmuşlardır. Bu mukataaların doğu taraflarına Şahabi
emirleri ve batı taraflarına da Canbulat şeyhleri tasarruf etmişlerdir. Bu bölgede yer
alan sadece bu iki hanedan değil, pek çok hanedanlar bulunmuştur. Bu
hanedanlardan bir kısrm Sünni, bir kısnu Şii görüşe sahip iken; bir kısnu da
Hıristiyan dinine mensuptur. Bunlar arasında Eyyı1bi Kürtleri olarak bilinen bir
grup, daha önceki şevketli gürılerini kaybettikleri halde şereflerine öyle düşkürılerdi
ki, bunlar herkesten kız alıp vermezler, halka değil emirlere ve şeyhlere danışırlar,
muhtaç duruma düşseler bile kendilerine "emir" diye hitap edilmez ise, onlara cevap
vermezler, emir ünvanının dışında bir deyimle selam verilse selamı almazlar.
Şehabi emirleri halka yumuşak davrandıkları için, Cebel'de yüzelli seneyi
aşkın bir süre tam bağımsız olarak hüküm sürmüşlerdir. Şehabiler asıl itibariyle
Müslüman olup, soy kuşakları Ashab-ı Kiram'a dayanmaktadır. Fakat soruaları
bazıları Hınstiyan olmuşlardu. Zira Cebel-i Lübnan'da Ehl-i İslam ve Yahudi çok az
olup, çoğu Dürzi ve Hınstiyandır. Hınstiyanlar, Dürzilerden çok daha fazla iseler
de, Dürziler Cebel'in en cesur ve bahadır insanları olup çoğu silahlı olduklarından
diğerlerine galip gelip, Cebel'de nüfuz ve idareye manevi nüfuzları geçmektedir6
•
4 Tarih-i Cevdet, I, 315 (sad., I, 420).
5 Tarih-i Cevdet, I, 314·315 (sad., 418-420).
6 Ortadogudaki DOrrller, Ahmet Cevdet Paşa'nın da ifade ettigi gibi, azınlık olmalarına
ra~en bölgenin sosyal, ekonomik, politik ve kültürel hayatında etkinlikleri görOlmekte,
Suriye ve Lübnan'ın politik ve sosyal meselelerinde agırııkları bulunmaktadır. DOrznerin
Beyrut'ta dini, sosyal ve kOltürel işlerle ugraşan bir merkezleri, muhtelif okulları, kulüp
ve kuruluşları, Abeyh'de bir yetimhane ve yaşlılar yurdu mevcuttur. Bkz. Mustafa Öz,
-204- S. Dallgran: Tarlh-! Cevdet'te İslam MezhepleriII (DürziJik ve Nusayr!llkl
Şehabı emirleri Cebel'de tam bağımsızlık kazamnak için bu hanedanların
nüfuzlanm kınnak: istemişlerdir. Ancak gerektiğinde nüfuzca üstün olan
Hıristiyanlan kendilerine yardımcı yapmak için bazılan da Hıristiyan olmuştur.
Onların bu davranışlarıCebel halkı arasında iyi karşılanrnanuştır. Bu yüzden Cebel-i
Lübnan iki ayn kaymakaınlığa aynlmıştır. Biri yukarıda adları geçen "Livay-ı Şuf
"ve "Cebel-i Düızı" denilen yedi mukataa ve diğeri de Hıristiyan kayrnakam1ığıdır.
Hıristiyan tarafında bir miktar Düızı bulunmakta ise de, çoğunluğu Liva-i Şurtadır?
Buraya kadar Cevdet Paşa'nın Dfuzi coğrafyası ve idari yapısı hakkında
verdiği bilgileri özetle sunmuş olduk. Cevdet Paşa, bu bölgede bulunan değişik din
mensupları ile ilgili de şu malumatı vennektedir: Bu kayrnakaınlıklann ikisi de
şimdi on ikişer mukataaya bölünüp hepsinin yüzeyi dikdörtgen olarak 150 saat olup,
900 kadar kasaba ve köy ve mezraası vardır. Mezraa beş-altı haneden ibaret olan
küçük köylere denir. Bütün halkı 217.000 nüfusa ulaşıp 6.S00'Ü Sünni, 11.500'ü
Mütavile8 diye anılan Şi'i ve 30.000'i DÜl"Zi, 121.000'i Man1ni, 47.000'i Rum ve
yerlerine bağlı olanlar ve 1.000 kadarı da YahUdi'dir. Ancak bu kayrnakaınlıkların
dışında ve Şam taraflarında da 39.000 kadar Man1ni, 28.000 kadar Dürzi, 4.500
Mütavile mevcut olup bunlardan aslında Cebel-i Lübnan halkından olmalarıyla
bütün Cebel ahalisi üç yüz bu kadar bin nüfusa erişir. Bu hesapla Marunilerin hepsi
260.000 olup 42.000 silahlı çıkar ve Mütavile 12.000'e erişip 4.000 silahlısı bulunur.
Dmziler 58.000 olup 17.000'i silahlıdır ki, dörtte birinden fazlası silah tutar
demektir. Hiçbir millet bu kadar silahlı çıkaramaz.9 "
Dmzilerin genellikle çiftçi olduklarına dikkat çeken Ahmet Cevdet'e
görelO, açıktan Müslüman olduklarını söyleyen DÜl"Ziler, asııda İslam akidelerini
inkar ettikleri gibi, diğer bütün dinleri de kabul etmemektedir1erll . Cevdet Paşa,
rdrih-i Cevdet'te DÜl"Zilerin örf ve adetlerinden de söz eder. Özellikle, onların
a.g.m. ,s. 517 (Sami Nasib, Makarem, The Druze Faith, New York 1974, s. 1-4'den
naklen.
7 Ttirih-i Cevdet, l, 3i 9 (sad., l, 425).
8 Mütavile, tsniiaşeriyye Şiası'ndan bir gruba verilen isimdir. Çoğunlukla Irak'ta bulunup
sayıları 230.000 civarındadır. Bkz. Ferdinan Totıl, EI-Mürıcidji 'I-Edeb ve 'I-Ulum, Beyrut
1927, s. 475.
9 Tarih-i Cevdet, I, 319 (sad.. 1,425). Dünilerin günümüzde sayılan tam olarak bilinmemekle
birlikte, bütün dünyadayarım milyon civarındaoldukları tahmin edilmektedir. Lübnan'da
1956 genel nüfus sayımında Dünilerin sayısı 88.100, Suriye'de 1947 genel nüfus
sayımında ise 96.64 i olarak tesbit edilmiştir. Bkz. Abdurrahman Bedevi, Mezahibu '1İslamiyyirı,
Beyrut i 973, II, 632-633; Mustafa Öz, a.g.m.,S. 5i 6. Düni yazar SBm.i Nasib,
Makarem'in verdiği bilgiye göre de, Dünilerin sayısı Lübnan'da 150-170 bin, Suriye'de
260 bin, Ürdün'de 3.000, İsrail'de 30 bin dolaylarındadır. Bkz. Makarem, a.g.e., s.4.
\0 Tarih-i Cevdet, 1, 3i 9 (sad., I, 425). Günümüz Dürzilerinin de ekseriyeti çiftçilikle meşgul
olmaktadırlar. Makarem, a.g.e., s. 4.
ii Ttirih-i Cevdet, I, 3i 9 (sad., l, 425). Krş, Yaşar Kutluay, İslam ve Yahudi Mezhepleri,
İstanbul 2001, s. 161; Avni İlhan-Vehbi Ecer- Mustafa Öz, İslam Mezhepleri Tarihi. İzmir
1977, s. 79.
-"A~''-lÜ'''J.To.!!a.!.!rkiıı.!.·y::.!a~tJ:iA~ra~s~tl.!.!rmiıı.a~l.ıı.aru.!o!:E~n2.!stl!.tta!!ss!!!.Ü~D~e!.Jrg!ws"-I-,,S~ayıll.J!Z4.ı....!E:!.!.r.!l!zu!!.!r..!!u!!!m'-'!Z!J!OO~31.- ..=.-.205-
evlenme ve boşanma ile ilgili adetlerinden, anlann dostluğu ve yiğitliğinden, miras
hukuku ile ilgili uygulamalanndan örnekler sunarıı, Konunun bu yönü Emrul1ah
Vi11t'~pl t~,"~fınt:l~n bi.r bildiri halinde Sl..!nU!dıığu...1'!da~ 13 biz det:y: gi...~eye~eğiz.
TARİH-İ CEVDET'TE nÜRZİ TARİHİ VE İNANÇLARI
Ahmet Cevdet Paşa'nın Dürzi tarihi ve inançlan ile ilgili verdiği bilgilere
geçmezden önce, kısaca Gulat-ı Şia dediğimiz aşırı Şii gruplardan biri olarak: tanınan
İsmailllikle ilgili kısa bilgi vennek icap eder. Zira Dürzilik İsmailiyye içinde zuhur
etmiş olan bir fırkadır, İsmailiyye'nin de İslam Tarihi içinde kurdu~u en büyük
devlet, Şii Htımi devletidir. Yaklaşık üç asır civannda devam eden Fatımiler'in ilk
kurucusu kendisini Mehdi olarak tanıtan İsmaili İmamı Ubeydullah'tır (297322/
909-934). Fatımilerin altıncı imamı olan el-Hakim bi-Emrillah (386-411/9961021)
Dürzilik denilen yeni bir Şii mezhebin ortaya çıkıp teşkilatlanmasım
sağlamıştır14.
İsmailiyye, İmanıiyye Şıası'mn altıncı imamı Caferussadık (l48/765)'ın
ölümünden soma zuhur etmiştirl5 . İmamiyye Şıası yedinci imam olarak Musa elKazım'ı
tanırken, İsmaililer yedinci imamın Cilferussildık'ın büyük o~lu İsmail
olduğunu kabul ederler. Yedi imam kabul ettikleri için bunlara "Seb'iyye" de denir.
İsmailiyye'nin Mtını bir fırka halinde teşekkülünü ve ihtilalci teşkilat haline gelişini
Ebu'I-Hattab sağlamıştırl6 . Tarihi süreç içerisinde Nizarı ve Mustali şeklinde ikiye
ayrılan fırka, çok geniş bölgeye yayılmıştır. Tarihte Alamut Kalesi'nden yönetilen
"fedilı" teşkilatının başında Nizari olan Hasan Sabbah vardırl7 Mustali-İsmıül11er,
göruş itibariyle Nizarı-İsmaililer'den daha makul gözükmektedir. Zira, biitmi göruş
ve düşünceler hakim olması ile Nizilriler'de pek çok dinı inanç ve ibadet şekilleri
Kur'an ve SünTIet'in ruhuna aykın bir şekilde tevi! edilmiştir i 8. Özellilde imamlara
ıı Tarih-i Cevdet, I, 3i 9-321 (sad., 1,425-328).
13 Emrullah YOksel, "Tarih-i Cevdet'e Göre Dilrıilerin Adetleri ve İnançlar", Ahmet Cevdet
Paşa Sempozyumu, (Sempozyum 9·11 Haziran 1995), Ankara 1997, 85-92.
14 Philip K. Hitti, Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, çev. Salih Tuğ, İstanbul i 995, II, 996.
il Ebu' I-Muzaffer el-İsferayini, et·Tebsir fi 'd-Din ve Temyizi 'I-Fırkali 'n-Naclyeliani '1Fırakl'I-
Halikin, Matbaatu'l-Envar ı 359/1 940, s. 23.Geniş bilgi için ayrıca bkz. Ebu
Mansur Abdulkahir el-Bağdadi, Mezhepler Arasındaki Farklar (el-Fark beyne'I-Fırak),
trc. E. Ruhi Fığıalı, Ankara 199t, s. 47; Muhammed b. Abdilkerim eş-Şehristani, el-Mi/el
ve'n-Nihal, Beyrut 1413/1992, I, 199 vd.
16 Bedevi, a.g.e., II, 51 vd..
17 Bernard Lewis, Haşişl/er, çev. Ali Aktan, Sebil yayınevi, İstanbul ı 995; Bedevi, a.g.e., II,
313 vd..
18 Geni bilgi için bkz. İmam Gazali, Batıni/iğin lçyüzü (Fedaihu 'I-Batımyye / el-Muzlazhırf),
çev. Avni llhan, Ankara 1993; Ethem Ruhi Fığıalı, çağımızda !tikadi İsıam Mezhepleri,
İstanbul 1996, s. 134-139; İlhan-Ecer- Öz, a.g.e., s. 66-94; Mustafa ÖZ, "İsmailiyye
Mezhebi", Milletlerarası Tarihte ve Günümüzde Şil/ik Sempozyumu, İstanbul 1993, s.
605-638; Bekir Topaloğlu, "İsnililiyye'de İnanç Esasları ve İbadet Şekilleri Üzerine
Değerlendirme", Milleilerarası Tarihle ve Günümüzde Şii/ik Sempozyurnu, İstanbul 1993,
s. 655-660; Bemard Lewis, "İsmiiililer", İslam Ansik/opedisi, V/2, s. 1121-1122.
-206- Şı Dangran: Tarlh-! Cevdet'te İslam Mezheplerın CDllrzilik ve Nusavrillkl
yüklenen fonksiyon, peygamberlerle mukayese edildiğinde çok daha ileride olduğu
görülmekteılir. Onlara göre, "Nasıl Allah'ın buyurdu~ göre Ramazan Ayı bin
aydan hayırlı ise, zamanın imamı da bin nebi ve resulden daha büyüktür. Bu
nübüwet nurunun, velayet nurundan çıktığım gösterir...,,19.
SöZÜ edilen iki kola ayrılmasından daha tali olmakla birlikte me~eini yine
İsmailiyye'den alan farklı gruplardan biri de Dürzilik'tir. Nusayrilik de aynı şekilde
bu düşünce yapısının içerisinde değerlendirilmektediio. Ancak görüşleri itibariyle
bu fırkalann, İslami karakterlerinden bahsetmenin güçlüğü dile getirilmektedir21
.
Genelolarak Gulat-ı Şia içerisinde değerlendirilmesi mümkün olan
Dürzilikle ilgili Ahmet Cevdet, Tarih'inde inançları ve lideri Hakim hakkında tarihi
gelişimiyle birlikte "Dürzilerin mu'tekıdat-ı batılaları bu vecihledir ki:" diyerek şu
bilgileri sunmaktadır: Dürzl1er, Mısır'da Patımi hükümdarlarından el-Hakim biEmriHah'ın
tanrılığına inamp ona ibadet ederler. El-Hakim bi-Emrillah, beşinci
yüzyıl başlangıcında ortaya çıkan Mansur Ubeydi b. Abdulaziz b. Abdu'l-Muizz elPatımi'dir
ki, ilm-i nücum ve reml ve tılsımata önem verdiklerinden, Dürziler de ona
tabi olarak bu ilimleri öğrenmeye çalışmış, başka ilimlere o kadar önem
vermemişlerdir22 .
Filtımi hükümdarları Revafız'dan olmalarıyla, Hakim de aslında Rafızi
olup,lakabı Hiikim bi-Emrilliih idi. UIUhiyet iddiasından sonra23
, kendisini Hiikim
bi-Emrihi diye adlandırrnıştır24 • Minberlerde "Bism'i-lliihirrahmiini'r-ranım" yerine
"bisrni'l-hakimi'l-muhyi'l-münıit" ifadesinin okunmasım hatiplere emretmiştir. Bir
takım şer'a ve akla sığmaz, birbirine uymaz tavır ve hareketleri kendisinin
öldürülmesine neden olmuştur. Ölüm şeklinde tarihçiler arasında ihtilaf
bulunmaktadır. Dürzilere kendi iddialarına göre Hakim bi-Emrillah, bir gece yalnız
başına Hulvan kasabası denilen Birke-i Zerkli'ya varıp oradan semaya
yükselmiştir2s •
Cevdet Paşa, Dürzilerin el-Hakim'le ilgili bu görüşlerini doğru bulmaz.
Ona göre olayın aslı şöyledir: Hakim'in adetlerinden biri, beyaz bir merkebe binerek
dolaşmaktır. Bu adeti üzere, bir gün Mısır'dan çıkıp Birketü'z-Zerkli nahiyesine
doğru giderken Müslümanlardan fırsat kollayan birkaç kişi, ansızın üzerine hücum
Batıniyye'nin İslam içindeki konumu ile ilgili bkz. Ebil Mansur Abdulkiihir el-Bagdiid7,
Kitiibu Usuli'd-Din, Beyrut 1401/1981, s. 329-330.
19 John Noıman Ho1lister, The Shia of lndia, London 1953, s. 325 (Ethem Ruhi Fıglalı,
çağımızda Itikadı İslam Mezhepleri, İstanbul 1996, s. 136'dan naklen).
20 İlhan-Eeer- Öz, a.g.e., s. 78.
2ı Kutluay, a.g.e.. , s. 161; İlhan-Eeer- Öz, a.g.e., s. 79.
22 Tiirih-i Cevdet, l, 322 (sad., l, 428-429).
23 EI-Hakim'in uluhiyet iddiasıyla ilgili krş. Philip K. Hitti, The Origins of The Druze People
and Religion, New York 1928, s. 33; İzmirli İsmail Hakkı, Yeni ilm-i Keliim, İstanbul
1339-1341, l, 173; Bedevı, a.g.e., II, 665-666; MustafaÖz, a.g.m.,s. 489-491.
24 Ayrıea bkz. İzmirli, a.g.e.. , I, 173.
25 Tiirih-i Cevdet, l, 322 (sad., l,428-429).
-,A~.ui.J.......!T-.!!a!.Jrk!o!'Yı.ıa~t .::!A~rIlI!:ZS",tır,-,m.."aoı.lll!l.!r..!..1 ~E.."ns'-'JtI!1!tü!.!s· .ü....D.~.erUlg.ı·..s~1.S...I.l.Y. ul...,2.ı......E.i.<l.r4:lz!!~r~um!!.!..<=2~OO~3:....- ....;;-207-
ederek öldürürler ve bir kuyuya atarlar. Elbiselerinin düğmeleri ilikli olduğu halde
merkebinin yamna bırakıp giderler. Soma da şehre gelip, Müslümanlara olayı haber
verirler. El-Hakim'in "BiitiniVYfuı" adı verilen taraftarları ve inananlım Hilkim';n
dönüşü gecikince, izini takip ederek elbise ve merkebini bulurlar. Ancak kendisini
göremeyince göğe çıktı zannederler26
•
Cevdet Paşa'nın da belirttiği gibi, tarihçiler el-Hakim'in ölümüyle ilgili
farklı rivayetlerde bulunmuşlardır. Mustafa Öz, makalesinde konuyla ilgili farklı bir
takım rivayetlerden bahisle şu bilgiyi verir: "... el-Hakim, ulı1hiyetini ilan etmeden
önce sık sık Kahire yakınlarındaki el-Mukattam dağına gider, yıldızları seyreder ve
geceleyin bir müddet orada kalırdı. ılahlığını ilan ettikten sonra da bu adetini devam
ettirdi. Yanında bazan bir, bazan da iki rikapdarı bulunurdu. El-Hakim 411 yılı
Şevval ayımn 27. Pazartesi (12-13 Şubat 1021) gecesi el-Mukattam dağına gittikten
sonra bir daha dönmedi. Müverrihlerin ekseriyeti onun, bu çılgın hareketlerinden
rahatsızlık duyan kızkardeşi Sittü'l-Mülk tarafından öldürüldüğünü rivayet
etmektedirler. Sittü'l-Mülk el-Hakim'in ölçüsüz hareketlerinden dolayı Htımı
hilafetinin ortadan kalkmasından korktuğu gibi, daha önce hareketlerini düzeltmesi
için halifeye hatırlatmalarda bulunmuş ve el-Hakim'in kendisini öldüreceğinden
endişeli idi. Daha çabuk davranarak o, halifeyi öldürmüştür. El-Hiikim'den kalan,
sadece düğmeleri çözülmemiş ve fakat üzerinde hançer izleri bulunan elbiseleri idi.
Bu durum Şia'nın aşırı fırkalarında görülen ve tatmin olmamış psikolojik arzuların
neticesi olarak doğan gaybet ve ric'at esasına uygun olarak, Dürzller tarafından elHakim'in
ölmediği, semaya urUc ettiği, gaybete girdiği, insanlar düzeldikten soma
tekrar döneceği ve onlara hakikatleri göstereceği şeklinde yorumlanmıştır.27 "
Görüldüğü gibi Tarih-i Cevdet'te el-Hiikim'le ilgili verilen bilgiler diğer
kaynaklar ile uygunluk sağlamaktadır. Cevdet Paşa Dürzilerle ilgili şu bilgileri de
verir: el-Hiikim'in en başta davasını tasdik eden Şeyh Muhammed Derezi'dir. EdDerezı,
El-Hiikim'in ulı1hiyetini ilan edince halk üzerine hücum ederek öldürür2s
•
El-Hakim, başlangıçta bu olaya ilgisiz gibi görünse de, kısa bir müddet sonra
katilleri öldürtür. İşte Düızi ismi ed-Derezı (ed-Düızi)'den dolayı bu zürnreye
verilmiştir29 Soma Hamza b. Ali3o
, ortaya çıkarak halkı el-Hakim'e ibadet etmeye
26 Tarih-i Cevdet, I, 322 (sad., I, 428·429).
27 Mustafa Öz, a,g.m.,s. 489. Bu kısım ile ilgili olmak üzere Mustafa Öz'ün verdigi kaynaklar
şunlardır: İbnu'\·Eslr, el-Kamilfi 't-Tarih, Beynıt 1399/1879, IX, 314-317; el-Kalkaşandı,
Suhu 'l-A 'şii, Kahire 1389/l963, III, 426-427; İbn Tagriberdi, en·Nücumu 'z-Zrihire,
Kahire 1933, IV, 186; el-MakriZı, el·Hıtat, Bulak 1270, III, 253 (Makrizi, el-Hakim'in
Sİrtü'I·Mülk tarafından öldürülmedigini belirtmektedir.); Bedevi, a.g.e., II, 609; H.
İbrahim, Tarihu 'd-Devleti 'l-Fatımiyye, Kahire 198 i, s. 168.
28 Krş. Sami Nasib Makarem, The Druze Faith, New York 1974, s. 16·17 (Fıglalı, Çağımızda
İlikadi İslam Mezhepleri, s. i 94 'den naklen).
29 Krş. Bedev!, a.g.e.• II, 595. Bedevl'nin bu eserinde vermiş oldu~u bilgiye bakıldığında
DürzJliğe adını verdiren şahıs, Cevdet Paşa'nın da isabetle belirttigi gibi Neştekin
(Anuştekin) ed-Dürzı (ed-Derezl)'dir. Neştekin, Buharalı bir Türk'Wr ve el-Hiikim'in
uluhiyyetini ilanından önceki dailerinden biridir. Ayrıca bkz. Enver Behnan Şapalya,
-208- S. Dalkaran: Tarih-! Cevdet'te İslam MezheDlerlll CDü~!l\k ve !"lusayrılık)
davet eder. Bu davete uyanlarla birlikte Mısır'da gizlice mabetler yapıp, el-Hakim'e
saklı olarak ibadete başlarıar. DÜTziler, el-Hakim'i ilah ittihaz ettikleri gibi, Hamza
b. Ali'yi de onun peygamberi mesabesinde itikat ederler. Hamza'ya "Hadi elMüsı:
ecİbin" ve "Hüccetü'l-Kaim" diyerek çok hürmet ederler. Ancak Muhammed
DÜTzi'yi sevmeyip, "Kendi kendine halkı davete kalkışarak, Hamza'mn önüne
geçmek ve onun makamını gasbetmek istemişti." diye kötülerler3 ı.
Hamza b. Ali'ye bağlı olanlar Hakim bi-Emrillah'uı tanrılığına inanıp, ona
ibadet ve perestiş etmek üzere Mısır'da gizli mabetler yaparlar. Ancak Ehl-i İslam
galip ve muzaffer olarak onları Mısır'dan kovup uzaklaştımıaya muvaffak olunca,
Dürziler Şam bölgesine kaçarlar. Bir kısmı ise Diyar-ı Cebel'de bulunan Cebel-i
A'la'ya, bir kısmı da Havran'a ulaşırlar. Ancak Havran'a gelenler daha sonra
ayrılırlar ve bir kısmı Vadi-i Tim'e, diğerleri ise Cebel-i Şura gelirler. İşte bunlar
bıırada çoğalarak öylesi bir sayıya ulaşırlar ki, DÜTzı denilen taife bunların nesilleri
ve ZÜITiyetleridir. Bunlar her ne kadar kendilerini İslam gibi gösterir iseler de,
peygamberleri inkar ederler. Gerek İslam, gerek YahUd ve gerekse Nasara hakkında
ta'n ve teşni' ederler. Hakiki diyanet Hakim'in birliğinden ibaret olup, diğer dinlerin
hükünılerinin kalktığını söylerler. Kendilerine göre oruç ve namaz yerine sözünde
durmak ve dostu korumak farz olup, ancak gerek sözünde durmak, gerek dostu
korumak kendi milletlerine mahsus olup, başkaları için bunu uygulamayı caiz
görmezler. Kuran-ı Kerim okur iseler de, akla ve dine aykırı yorunılarla kendi batıi
inanışlarına göre, hatır ve hayale gelmez manalar verirler32
.
Bazı felsefecilere uyarak alemin kıdemini kabulle "takmis" tabir ederek
tenasüha33 (reenkarnasyona) inanıp, cesede "karnis" derler34
. Onlara göre, ölünün
vefat anında ruhu yeni doğmuş bir çocuğa intikal eder; fulan vakitte fulan iken fulan
Mezhepler ve Tarikat/ar Tarihi, İstanbul 1964, s. 384. Ancak onun Fars asıllı oldu~undan
söz edenler de bulunmaktadır. Mesela bkz. Muhammed Ebil Zehra, Tarihu 'I-Mezahibi 'Iıslamiyye,
Dartı'I-Kütübi'I-Arabi ts., I, 63.
30 Hamza b. Ali'nin şahsiyeti ile ilgili bkz. Mustafa Öz, a.g.m.,s. 494-498.
31 Tarih-i Cevdet, I, 322-323 (sad., 1,429-430).
32 Tarih-i Cevdet, I, 323 (sad., 1,430). Benzeri görüşleri için bkz. İzmirli, a.g.e.., 1, 173.
II Tenasuh, ruhun ölümden sonra bir bedenden bir başka bedene geçişine, göç etmesine
denilmektedir (Yeni Türk Ansiklopedisi, XX, s. 4044). İslam Mezhepleri Thihinde bu
inanca sahip bulunan bir takım fırkalar bulunmaktadır. Bunlarla ilgili örnekler için bkz.
Ba~dadi, Mezhep/er Arasındaki Farklar (el-Fark beyne 'I-F/rak), tre. E. Ruhi Fıgla1ı,
Ankara 1991, s. 208; İsferllyini, et-Tebsir fi 'd-Din ve Temyizi 'I-Fırkati 'n-Naciyetiani 'IF/
rak/ '/-Ha/ikin, Matbaatu'I-Envh 1359/1940, s. 80; Şehristani, el-Mi/el ve 'n-Nihai,
8eyrut 1413/1992,1, 177 vd.; EM Muhammed Ali b. Ahmed b. Hazm (İbn Hazm), elFaslfi
'I-Mi/el ve 'I-Ehvai ve 'n-Nihai, 8eyrut ts., IV, i 82 vd..
34 Cevdet Paşa'nın işaret ettiği bu husus Dürzilerle ilgili yapılan di~er araştırmalarda da
dogrulanmaktadır. Örne~in ruhun bir bedenden bir başka bedene geçmesi anlamında
tenasuh, Dürziler arasında "Tekaromus" veya "Takmis" olarak kullanılmaktadır.
Takamrnus, gömlek degiştirme anlamına gelmektedir. Krş. Mustafa eş-Şeka', Islam bi/rı
Mezahib, Kahire 1407/1987, s. 272 (Mustafa Öz, a.g.m.,s.493 'den naklen).
-,A~.~Ü.......!T..!!lI!.!rki!!!.·YL!a~tJ:!A~ra!!JJ~tl!.!rm:llJalll.l!!.!ar'-!.l~E:llJnJ!l:t1!.!itü!l.!· s~jJ~D::.e&.lrgr.ı:ls!!.i-"S:=.aYL!I..!2""ı....!Eiö.!·r.!f,zul!,!r..!!uc!!mw2~OO:ı!:J.ı.- -.;·.209-
kalıba girer. Hüviyet-i tliliiye dahi, her asırda bir kalıba huliil ile çok kerre bu
alemde zuhiir edib, nihayet Hakim'de tecelli eylemiştir. Zuhiir ve butUn müttehid
oldu~ndan bir zaman Muizz ve bir zaman Aziz ve bir zaman Hakim olmak onun
vahdaniyyetine zıt değildir. Hakim bi-Emriht'den önce peder ve ceddinde dahi
tecelli etmiştir. Bunun delili de, "Külle yevmin hüve ii şe'n = 0, her an yaratma
halindedir."]S ayet-i kerimesidir. Zira bu ayet onlara göre "her asırda bir siirette
olunur" şeklinde anlamlandınlır36 • Cevdet Paşa, onlann bu görüşlerinin yanlış
olduğunu ve görüşlerini desteklemek üzere bir takım masallar uydurduklarını ifade
eder.
İmam ve muktedalan olan Hamza b. Ali de, her asırda bir kalıpta bulunur.
Bir zaman Mesın-i Hak ve bir zaman Süleyman b. Davud ve bir zaman Şuayb ve
Fisagores şeklinde görülmüştür. Nebiyy-i kerimin bizzat kendisi de odur. Hz.
Muhammed asrının Selmfuı-ı Farist'dir. Kur'an gerçekte Selman-ı Farisi'ye vahy
olunmakla onun kelarnı olupı Muhammed ondan almıştır. Hatta Dürziler, "Ya
büneyye ekımı's-salate ve'mur bi'l-ma'rufi venhe ani'l-münker
Yavrucuğum! Namazını kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış...'137
ayet-i kerimesi Lokman'ın kendi oğluna hitaben ettiği vasiyyetine dair iken,
"Selman'ın Muhammed'e hitabıdır; oğul tabiri hak ta'lime mebnidir", derler. Ancak
bu ve benzeri batıl akideleri aralarında esrar (sırlar) kabilinden olmak üzere
gizlemesine pek çok itina ederler. Bilmeyenlere bunları söylemediklerinden başka,
pek çok emniyet ve itimatları olmadıkça kendi milletlerine bile açmazlar3s.
Dürziler, kendilerini iki fırka kabul ederler. Bir fırkasma "Ukkal" (akıllılar)
ve diğerine ise CuhMI (cahiller) derler39
, Aynı şekilde kadınlarını da "AkıHit" ve
"Cahilat" diye iki kısma ayırırlar. Akıllı kadına "Cüveyde", cahil kadma "gayr-ı
Cüveyde" derler. illekil da iki tabakaya ayrılır: Bir "Hassa"dır ki, hakkıyla mevsiik
ve güvenilir olup, dinlerini tam anlamıyla öğrenmiş olanlardır. Diğer tabakası ise,
"Amme"dir ki, hakkında hüsn-i zan olunup, bir kısmı Dürzi dinine vukufu olup
müctehid makamındadır. Fakat cahillerin ise din ve ayinleriyle ilgili hiçbir bilgileri
yoktur. Onların yalnız Dürzi adından başka dinleriyle ilgileri bulunmamaktadır.
Ukkal her nerede bulunsalar ibadetgm olmak üzere halvethaneler tesbit ederler.
Şöyle ki, daire içinde daireler inşa.' ederler. Cuma gecelerinde her tabakanın takımı
dış dairede toplanırlar. Bir süre vaaz ve nasiliate dair şeyler okunduktan soma, kuru
üzüm gibi bir parça tatlı yenip, Amme tabakası toplantıyı terkeder. Hassa ileri
gelenleri iç daireye girerek kapılan kaparlar ve İslam'a aykın konuşmalar yaparak
ayin1erini icra ederler. Ukkal'in bir de Etkıya tabakası vardır ki, "Mütenezzihın"
35 Rahman (55), 29.
36 Tiirih.i Cevdet, I, 323 (sad.. iı 430). Ayrıca bkz. ve krş. İzmirli İsmail Hakkı, "Dürzı
Mezhebi", Diiru 'I-Fünun İliihiyat Fakültesi Mecmuası, sayı 2, s. 180-181.
37 Lokman (31), 17.
38 Tiirih-i Cevdet, I, 323·324 (sad.. I, 430-431).
39 Krş. Bedevı, a.g.e., ıı, 658-659; İzmirli İsmail Hakkı, "Dürzı Mezhebi", Diiru 'I-Fünun
İliihiyat Fakültesi Mecmuası, sayı 2, s. 210 vd.; Mustafa Öz, a.g.m.,s. 511-512.
-210- S. Dalluran: Tarih·1 Cevdet'te İslam Mezheplerlll <pllrzillk ve Nusayrilik)
derler. Pek sıkı vera' ve ibadet üzere bulunurlar. Şöyle ki, bazıları ölünceye kadar
evlenmez ve bazıları hayatı boyunca et yemez. Bazılar ise, her gün oruç tutar.
Aralarında bilinen ve muteber olan Şeyh Hüseyin ki, şurta "Şeyhu'l-Ukkal" idi40.
Asla yemiş yemez imiş. Fakat yemişiiı ilk çıkışında birer kere tadıp, gelecek yıla
kadar bir daha ağzına koymazınış. Ashabından bazıları bu konuda kendisine itiraz
ettiklerinde, "Eğer hiç tatmasam şayet ki, bana kibir gelir" diye cevap vermiş olduğu
rivayet olunur. Ukkalin tamamı, cehalet zamanlarında ne kadar içkiye müptela olsa
ve süfehadan bulunsa Ukkal yoluna girdikten sonra, içki içmezler ve kötü söz
söylemezler. Yeme ve içmede israf etmezler. Zira onlara göre, israf Muvahhidin'e
büyük noksanlık verir. Hükema ve ümeranın malını haram itikat edip, hakimin ve
hizmetçisinin evlerinde yemek yemezler. Hatta hakim malı ile alınan bir hayvana
yüklenip naklolunan şeyi bile yemezler. Mütenezzihin tabakasının ileri gelenleri çok
ihtiyat edip, Ukkal'den başkasının evinde yiyip içmezler. Fakat hepsi tüccar malını
nereden gelirse gelsin helal sayıp, böylece şüpheli akçeyi aldıklarında tüccara gidip
değiştirirler4 i.
Cevdet Paşa, Dürzilerin kapalı bir cemaat oluşuna dikkat çekerek, onların
inanç ve ayinlerindeki gizliliğin, 1251 yılında Mısır seraskeri olan İbrahim Paşa'nın
Dürzı bölgelerini ele geçinnesine kadar sürdüğünden söz eder. Zira, İbrahim
Paşa'nın Diliziler üzerine yaptığı seferinde pek çok kitapları ele geçirilmiştir.
Ancak, Dürzilerin sırlarını gizlemek hususunda gösterdikleri dikkat ve itina adeta
eserlerine de yansımış ve konular pek çok rumuz ve kinayelerle anlatıldığından
anlaşılması oldukça zor olmuştur. Zira Dürzilik adeta pek çok hususta
İsmailiyye'nin bir devamı gibidir42. Cevdet Paşa, bu münasebetle İsmailiyye
hakkında da kısa bilgi venneyi ihmal etmez. Şöyle ki: İsmailiyye fırkasının reisIeri
bir görüşe göre, İbn Meymfin el-Kaddah; diğer bir görüşe göre ise Hamdan Kırrnıt
olmakla "Kararnita" ve Kur'an'ın zahirini inkar ile batınına yönelmeleriyle
"Batıniyye" adıyla anılmışlardır43 . Aynı şekilde bu fırkaya "Sebıyye" de denilir. Zira
peygamberler onlara göre, yedidir. Bunlar Adem, NUh, İbrahim, Musa, İsa ve
Muhammed aleybimesselam ile İmam Muhammed mehdidir. Bunların arasında da
dini tamamlayan yedi imamın varlığını kabul ederler. Her asırda kendisine
uyulabilecek ve hidayet üzere olan yedi kişi bulunup, ilki dinin delili olan asrın
40 Şeyhu'l-Akl olan ŞeyJ;ı Hilseyin'e Osmanlı idaresi tarafından ilçilncil riltbeden Mecidi
Nişanı verilmiştir. Bkz. Osmanlı Devlet Arşivleri, Tarih i 2/R/1333 (Hicri), Dosya No:
238, gömlek no: 65, fon kodu MY.
41 Tarih-i Cevdet, T, 324 (sad., 1,431-432).
42 Tarih-i Cevdet, T, 325 (sad., 1,432-433).
43 Tarih-i Cevdet, I, 325 (sad., I, 432-433). Batıniyye ile ilgili geniş bilgi için bkz. ve krş.
İmam Gazalı, Batınıli~in İçyilzil (Fedaihu'I-Batınıyye / el-Muztazhırı), çev. Avni İlhan,
Ankara 1993; Abdülkahir eI-Bagdadl, Mezhepler Arasındaki Farklar (el-Fark beyne '1fırak),
s. 219 vd.; İbrahim Agah Çubukçu, Gazzal1 ve Biitınılik, Ankara 1964; M.
Şerafettin, "Batınllik Tarihi", Daru 'I-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul 1928,
sayı 2, s. 1-27; Bernard Lewis, HaşışUer, çev. Ali Aktan', Sebil yayiiıevi, İstanbul ı 995;
Bedevı, a.g.e., Il, 313 vd.; .
....!.A:!.:.~()I.•:...!T..!!.O!.lrki!:L·YL!a~taA:!.ira!!S.!!.tır!.lm.!!ıai!!.la!!lr..!.1JijEıı;DS!l;t\!1JtOl!!si!!.lI~D~e!.lrgı;,ı;·5!!.1..ııSte.aYı.!I...;;2C!.1....!E5<!nıı~r..!!.uıı;mu2!.11Qıı.03~ -=·211-
"İrnam"ıdır. İkincisi irnarnın ilmini yüklenen "Hüccet"tir. üçüncüsü, Hüccet'ten
ilim almış kimsedir ki, "Zfunussa" derler. Dördüncüsü, davetçilerin en büyügüdür
ki, "Mümin" dedikleri taraftarlarının derecelerini tertip eder. Beşincisi, taliplerden
söz alıp onları imamın cemaatine sokınakla izinli olandır. Altıncısı, "Mükelleb'''dir
ki, mezheplerince derecesi yüksek ise de henüz davete izinli olmayıp, fakat avcıların
köpekleri gibi davetçiyi talibe gösterir. Yedincisi, davetçiye tabi olup, ona yardımla
İmaının ceınaatine dehalet eden talip yardımcısıdır44 •
Cevdet Paşa, İsmailiyye ile Dünllik arasında irtibat kurarak kendi ifadeleri
ile şunları söyler: "İşte İsmailiyye'nin esas i,tikat1arı bu makUle huralat-ı sırfe olup,
bunun üzerine bir çok te'vilat-ı batıla bina ederler. Mesela, abdest imama
muhabbetten ibarettir. Ve teyemrnüm imamın gıyabında me'zllndan ahz-ı inabettir,
derler. Dürziler dahi bu makiile meviiddı mevzu-ı bahs ederek gerek hak ve gerek
batıl kaffesini çürütüp bir millet ve nıhlete benzemez sUretle tarik-ı şirk ve dalalete
zahip olduklarından, akaid-i batılalarına fi'I-cümle vukiif kesb etmek bu misüllü ehli
bid'atin evham-ı lasidelerini bilmeğe mütevakkıftır. İlm-i kelama oldukça sabıka-i
muarefe ve intisabırn derkar olduğu halde, Dürzııerin dahi gerek kendi kitaplarından
bazıları ve gerek onlara dair yazılmış olan bazı resail mütalaa güzar-ı fakiranem
olmakla istinbat edebildiğim mertebe itikat1arına ber vech-i ati bazı mertebe
tafsilatına mübaderet olunmak münasip görü1müştür. 4S "
Cevdet Paşa'ya göre, Dürziler batıl inançlarını cümleleri hesaplayarak ve
harflerin şekilleri gibi bir takım evham ve hurafeler üzerine bina ede gelmişlerdir. 0,
Dürzilerden konuyla ilgili değişik örnekler sunar46
. Konuyu uzatmamak maksadıyla
fazla tafsilata girmeyi düşüıırnemekteyiz.
Daha önce sözü edildiği gibi, DÜTzilerin en büyük özelliklerinden bir
tenasüha inanmalarıdır. Tiirih-i Cevdet'te verilen bilgilere göre, Dürziler
kendilerinin evliya itikat ettikleri l.Jkkal'in büyüklerinden biri öldüğünde ruhu Çin
tarafına gidip, orada bir kalıba hu1ı1l ettiğine; bu nedenle de Çin dağlarının üstünde
kendilerinin pek çok velileri bulunduğuna inanırlar ve de insanlık aleminden önce,
cinler alemi ve yer altı alemi gibi alemlerin varlığına inanırlar47 •
Dürziler'e göre, insanların ruhları yalnız insana ve özellikle hangi milletten
ise o milletten bir kalıba irıtikal eder. Öyle ki, Dürzirıin ruhu yine Düniye ve
Müslümanın ruhu Müslümana ve hakeza her hangi dinden ise yine o dinden bir
cesede intikal eder. Mesela bir Dürzi Hıristiyanlığı kabul etse veyahut Sünni olsa ve
bu hal üzere ölse elbette validesi zina etmiştir. Zira Hakim'in zuhunıyla kapı
kapanmış, iman eden etmiş, kalan kalmış, ümit kesilmiş ve artık din değiştirme
imkanı kalrnamıştır48 •
44 Tarih-i Cevdet, I, 325 (sad., 1,433-434).
45 Tarih-i Cevdet, I, 325-326 (sad., 1,434).
46 Tarih-i Cevdet, ı, 326 (sad., I, 434).
41 Tarih-i Cevdet, I, 326 (sad., 1,435).
48 Tarih-i Cevdet, I, 333 (sad., 1,444).
-212- S. Dallaran: Tarih-j Cevdet'te İslam MabeDieri II <Dünııık ve Nusayrilikl
Dürzilerin inanışlarma göre, el-Hakim bi-Emrillah'dan önce yetmiş devir
geçmiş olup, her devir dört milyon dokuzyüz bin sene olmak üzere ilk yaratılıştan
Hakim'in asnna kadar üçyüz kırküç milyon sene geçmiştir. El-Hakim'in devri
kıyamet devridir. Çin içinden Ye'eüc ve Me'cüe'ün zuhurunu beklerler. Di.irziler,
Ye'cüe ve Me'cüc'e hürmet gösterip; "Bu şerefli kavim, iki buçuk milyon askerle
Mekke'ye gelirler. Ertesi gün erkenden el-Hakim bi-Emrillah onlara Beyt-i Şeririn
Rükn-i Yemanisi 'nden tecelli eder ve elindeki altın işlemeli kılıç ile insanları
tehditte bulunur. Sonra da kılıcı Hamza'nın eline verecek. O da gelip köpek ile
domuzu öldürdükten sonra Kabe'yi yıkacak, bütün dünyanın hükümetini yalnızca
Di.irzilere verecek. Geri kalan insanlar reaya hükmünde istihdam olunacak1ar."
derler49
.
Dürzilere göre, sözü edilen bu zamanda insanlar dört fırka olacaklardır:
Birincisi Muvahhidindir ki, Dürzilerin Uk1ci1'i olup bunlar sultan, vezir ve hakim
olacaklarıdır. ikincisi ise ehl-i zahirdir ki, Müslümanlar ile Yahudilerdir. Üçüncüsü
ehl-i batındır ki, Nasara (Hıristiyanalar) ile Şiilerdir. Dördüncüsü Mürtedlerdir ki,
Dürzilerin CühMI'ıdır. Hamaza, Muvahhid sayılan Dürzilerin Ukkal'inden başka
diğer grupların alınlarına damga vurur ve cizye koyarso.
Dürzilerin Ukkal'i açıklandığı üzere saltanat, servet ve refah sahibi
kimselerdir. Ancak Cuhhal sınıfı diğer gruplardan daha çok azap ve sıkıntılara duçar
olurlar. Zira onlar iman sahipleri iken tevhit yoluna girrnemişlerdir. Köpek ile
domuzdan muratları, natık ile esastır ki, ifadelerine göre, bunlar iki mazhariyetten
ibarettir. İblis şeytanından başka olarak natık İblis 'in ve esas şeytanın halidir. Natık
öncelikle Adem'de zuhur edip, sonra Nuh'a, sonra İbrahim'e, sonra Musa'ya, sonra
İsa'ya, sonra Muhammed'e, sonra Said b. Ahmed el-Mehdi' ye intikal etmiştirsı.
Mehdi, büyük peygamberler arasında sayılır. Dürziler, yedisine de natık deyimini
kullanıp, bupların her birinin asrında birer Esas bulund~unu söylerler. Bu şekilde
Esas önce Adem'in o~lu Şit'te ortaya çıkmıştır ki Şit, Adem'in Esası'dır. Esaslık
Şiften Sam'a, sonra sırasıyla İsmail'e, Harun'a, Şam'un'a, Ali b. Ebi Ulib'e ve
Said'in asrında Kadddh'a intikal etmiştirsı.
Dürzi inanışına göre, Natık zahir şeriat sahibine ve Esas batın şeriat
sahibine denilir. El-Hakim bi-Emrillah geldikten sonra iki şeriati de nesh etmekle
onların yerine kendisinin tevhid ve ibadeti kiiim oldu. Istılah1arınca Ziihir ehli olan
Sünniler münkir (inkarcı) ve katir; batın ehli olan Şiiler ise müşriktirler. Bu
bakımdan zahiri ve batıni tüm yükümlülükler mensUhturS3
. Mesela Ratiziler ve
49 Tarih-i Cevdet, I, 326 (sad., I, 435).
50 Tarih-i Cevdet, I, 326-327 (sad., I,435-436).
sı Cevdet Paşa'nın Saıd b. Ahmed el-Mehdl'yi di~er1erine ilave olarak büyük bir peygamber
olarak gördüklerini ifadesine mukabil, ızmirli ise iki peygamber olarak kabul edilen iki
kişiden bahseder. Onlar da şu ikisidir: Muhammed b. İsmail ve Said (İzmirli, "Dürzi
Mezhebi", s. 230).
52 Tarih-i Cevdet, I, 327 (sad., I, 436).
S3 Tarih-i Cevdet, I, 327 (sad., 1,436). Benzeri ifadeler için bkz. İzmirli, a.g.e.. , I, 173
-,A~''-liJ","•'.,!,T..!!.a~rkiı.ı.·Yt.l!a!!.t.!;lA:!.lraus~tır~m~a~la!l.!r",-1.!iOE~nsUitiWtflilj!S~a.::
:ı.erug~ls~i.ı.ıS:l!.aYL!.I..!<l.!..l.,!,E!!.r:!:!zu!!.ru.!!!m!!!.-*1~OO~3~ -=.213·
Mülhidlerin batıl inanışlarına göre namaz, Hz. Ali ile ona muhabbet ve tabi olanlar
arasında bir bağlantı ve sevgi ba~ından ibaret olarak bir ahittir. Buna ulaşanlar
şeyhaynın (Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in) sevgisinden uzak olmaları gerekir.
"İnnessaHile tenha ani'l-fahşai ve'l-mtlnkeri = Muhakkak ki namaz
hayasızhktan ve köttllükten alıkoyar.,,54 ayet-i kerimesinde "fahşa" ile
"münker"den kasıt, Ebu Bekir ile Ömer'dir. Zekat ise, tevella ile teberradan ibaret
olup; tevella Hz. Ali'ye ve evladına muhabbet, teberra Ebu Bekir, Ömer, Osman ve
onlann tabiieri olan diğer ashaba buğz ve düşmanlıktır. Cevdet Paşa'ya göre,
Dürzilerin bu inançları tamamen asılsızdırSs.
Düniler şeri namaz ve zekatı inkar ettikleri gibi, Rafızilerin bu denli
geçersiz inançlannı dahi inkar ederler. Onlara göre, el-Hakim bi-Emrillah, zahiri ve
batIni şeriati nesh etmiştir. Gerçek namaz Hakim'in ulı1hiyetini tasdik etmek, ona
ibadet ve tazmden ibarettir. Zekat ise, zlihir ve batından kalbi temizlemektir. Özetle,
geçmiş akidelerinin bütününü terketmektir. Onlar, Kur'lin'ın naslarıyla sabit olan
dirıi yükümlülükleri inkar ettikleri gibi, Rlifıziler ve Mülhidlerin küfur ve bid'atlarını
ve diğer dinleri inkar ederler. Her birinin dışında ve tümünden ahlak ve insanlık dışı
tutumu ile, şirk ve ilhad toplumu olmuşlardır. Nitekim, "Nakz-ı Hafi" adlı
risalelerini mütalaa ile bunlar bilirıirl6 .
Dürziler Hz. A.dem'irı peygamberliğine inanırlar, Ancak tenasüha
inanınaları nedeniyle topraktan yaratıldığını inkar ederler. Onlara göre, üç A.dem
vardır. Üçünün de diğer insanlar gibi anası babası vardır. Birincisi A.dem Sara'du ki,
nebi olan A.dem budur. İkincisi A.dem-i Asi ve üçüncüsü ise A.dem-i Nasi'dir ki, bu
son ikisi A.dem-i Sara'nın halifeleridirs7. Bunlardan başka ashab ve nükebası ve
davetçileri olup, işte melaike-i kiram bunlardan ibarettir. A.dem'e zıt olan İblis olup,
şeytan dahi İblis 'in ashabındandır. Bu düşünceleri ile Dürziler, Hz. A.dem hakkında
olan Kur'an ayetlerinin tamamına kendi batıl inanışlan üzere hatır ve hayale
gelmedik manaları verirler ve şöyle derler: "A.dem Sara bundan önceki devirlerde
tevhide davet hizmetini etmişti. O vakit daha henüz A.dem olarak
isimlendirilmemişti ve zuhum Cin alemi devrinde idi ki, onlar A.dem'e ibadet
ederlerdi. O zamanda el-Hakim bi-Emrillah'ın beşeriyeti hasebiyle yani insani
kalıpta bulunması ha~siyetiyle ismi Bari idi. İşte ehl-i Fürs'üu Bari-i Hüda tabirIeri
bundan alınmıştır..."s
Cevdet Paşa, Dürzilerin A.dem ve İblis hakkındaki inançlarını geniş şekilde
aktarır. Özellikle nazara verilen husus, Dürzilerin el-Hakim'i ilah olarak tanımaları
ile Hamza b. Ali'nin onun şeriatini tebliğle görevli 0luşudurs9 . Cevdet Paşa, onların
54 Ankebut (29), 45.
lS Tarih-i Cevdet, I, 327 (sad.. 1,436).
S6 Tarih-i Cevdet, J. 327-328 (sad., 1,436-437). Aynı ifadeler için bkz. İzmirli, a.g.m.,s. 185.
S7 Benzeri ifadeler için bkz. Enver Behnan Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul
ı 964, s. 385.
58 Tarlh-i Cevdet, I, 328 (sad., 1,437).
59 Tdrih-i Cevdet, I, 328-33 ı (sad., I, 437-442).
-214- S. Dalkıran: Tarlh-i Cevdet'te İslam Mezhepleri II (Dürzllik ve Nusayrllikl
görüşleri ile ilgili, İslam Mezhepleri Tarihi'nde meşhur olan Kaddah'ı mehdi olarak
tanıdıkları, kıyamet vaktinin gelmiş bulunduğunu, "Yevme yedu'd-daı ila şeyin
nükür = Ça~ıranın görülmemiş, tanmmamış bir şeye ça~ırdı~ı gün, sen de
oniardan yüz çevir:,5~ ayetindeki "şeyin nükir"den maksadın Hakim'e ibadet
olduğunu ancak bu gerçeği bütünüyle Nutaka (söz sahipleri), Esas, asMb ve
tabilerinin inkar ettiklerine ilişkin görüşlerine temas eder ve şöyle der: "Bu ayete
dahi saire gibi kendi zu'm-ı batıllarına göre, böyle esas ve mesası yok bir mana
vermişlerdir. İşte Dürzllerin hulasa-i akayid-i batılaları bu minval üzere olup,
akayid-i merkUma bir takım türreMt-1 acIbe (saçma sapan) ve esatır-i garIbe olarak
zerrece şuur ve izanı olanlar bunun butlanını cezm edeceklerinden cerh ve iptallerine
hacet görülmez. Fakat bunların hal-i hüsran-ı meelleri "men yudlililIahu Cema lehi'i
min hadin = Allah kimi sapıtırsa artık onu do~ru yola iletecek yoktur."61 ayet-i
kerimesine tatbikan mmahaza olunursa ehaf-ı ezeliyye-i ilahiyyeden nailolduğumuz
ni'met-i dm-i mübin-i Muhammedi içün kemal-i hulus-i bal ile "elhamdülillahi ala
dmi'l-İslam" deyu fariza-i teşekkürün edasına ve hatemü'l-enbiya aleyhi ekmelü'ttahiyya
hazretlerine salavat-ı zakiıe ve al ve ashab ve etbaına teslimat ve tarzıye
ihdasına iştiyak-ı cedid hasıl 01ur.6 "
Cevdet Paşa, Dfuzilik gibi batıl mezhepleri ele almasındaki maksadı
tamamen bu fırkalann budanının bilinerek bunlardan kaçınılmasına yönelik
olduğunu söyler. Ayrıca ona göre, aslı faslı olmayan ve batılolduğu açık olan bu
fırkaların göıiişlerinin basiret sahiplerine açıklanması, onların Allah'ın lütuflarına
çok daha fazla teşekkür etmelerini sağlar. Bu maksatla o, Berru'ş-Şam taraflarında
Dürzilerin görüşlerine yakın ve onlardan daha ilginç olan Nusayri Mezhebi hakkında
da bilgi verir63
• Biz de Tiirih-i Cevdet'te son derece muhtasar olan Nusayrller
hakkındaki bilgileri özetleyerek vermeğe çalışacağız.
TAR:iH-İ CEVDET'TE NUSAYRİYYE
Nusayriyye, aşırı Şii kollarından birisidirM. Pek çok hususta yukarıda da
beyan edildiği üzere nasıl ki Dürzller Şii-tsmailiyye'nin aşırı görüşlerini
benimsemişler ise, aynı şekilde Nusayriler de tsmailiyye'nin bir kısım görüşlerini
almışlardu. Bir kısım araştırmacılar, Nusayrilerle ilgili olmak üzere onların
60 Kamer (54), 6.
61 Ra'd (13), 33.
62 Tarih-i Cevdet, I, 331-332 (sad.• 1,442-443).
63 Tarih-i Cevdet, I, 332 (sad., 1,443).
64 Şehristllı1l, a.g.e.. , l, 192; Bağdadı, Mezhepler Arasındaki Farklar, s. 196; EbQ Zehra,
a.g.e." I, 63. Nusayrilerin kutsal kitapları olan "Kitabu 'I-Mecmu '" mütalaa edildiğinde bu
hükmün ne derece yerinde oldugu görülecektir. Kilçük hacimli olan bu eser Türkçe'ye
kazandırılmıştır. Bkz. Ahmet Turan, "Kitiibu'I-Mecmu'u'nun Tercümesi", Ondokuz
Mayıs Üniversitesi ilahiya! Fakültesi Dergisi, sayı 8, Samsun 1996, s. 5-18. Ayrıca
Ahmet Turan Nusayrllerle ilgili Paris Sorbon Üniversitesinde bir doktora çalışması
yapmıştır (Les Nusayris de Turquie dans la Region de Hatay, Doetorat de IIL ecyel, Paris
1973).
-,A~.W!Üo!:.•..!T.I!a.l.!rld!!.!.Yl.!a2t.::ıA~ra!!ls~tl.l.!rm~ali!!;ar!.!.I..!5E~n~st~itU.!!.istl!a..!D~eiAJrgli!;ls!!.I...S!.!!aıiyl~2<.!.1-"E!<!rz~ur~uc!!m.!.<2~O~03o!...- --=.,21Sİslam'
dan sıyrılıp çıktıklanm, İstiirm mefhum1an attıklannı, kendilerinde "İslam"
adımn dışında bir şey bırakmadıldannı söylerler6s• Şıa kaynaklannda verilen
bilgilere göre Nusayriyye'nin kurucusu İbnü'n.Nusayr en-Nemlrl, İsna Aşeriyye
imamlarından Ali en-Nakı, Hasan el-Askeri ve Muhammed el-Mehdı'nin imamet
zamanlarına ulaşmış ve 270/883-884 yılında vefat etmiştir. Ali en-Nakl devrinde
(250-254/835-868) adı geçen imamın ilah1ığını, kendisinin onun tarafından
gönderilmiş bir peygamber oldugunu ileri sürdüğü, gulüv ve tenasühe yöneldiği,
haramları helal saydıgı nakledilmektedir66
. Bu hususta farklı rivayetler ve kanaatlar
da bulunmaktadır67 • Ancak fırkanın İbn Nusayr'dan sonra asıl müessisi Hüseyin b.
Hamdan el-Hasıb1 olarak bilinmektedir (v. 957 veya 968). GÖlÜşlerinin temelini ise,
Hz. Ali'nin ilahlaştırılmasıteşkil eder68
•
Cevdet Paşa'nın Nusayrller hakkındaki verdiği bilgiler şöyledir: Nusayrller
Be1TÜ'ş-Şam'da Lazkiye, Trablus ve civarında ki dağlarda oturmaktadırlar. Dımaşk
ile Salihiyye'de dahi bulunurlar. Bunlar da Bannıyye'den bir fırka olup, Dünller
gibi takıyye yaparlar. Mezhep ve diyanetlerini gizleyerek Müslüman görünürler.
Bunların da Ukkal ve Cühhal'ı olup, tenasüha inanmalarıyla da Dürzılere benzerler.
Ancak inançlarının tefermat ve tafsiline girişildiği zaman aralarında büyük fark
olduğu gÖlÜıür69 .
Nusayriyye çeşitli fırkalara ayrıldığından bazıları kadınları diğer hayvanlar
derecesinde itikat edip, nefs-i natıkadan mücerret olmalarına ve onların ceza ve
mükafat da görmeyip, ölümle tamamen yok olacaklarına inanırlar70 .
Nusayriler insanların ruhlarının hayvanlar ve böceklere ve belki madenlere
hululüne71 itikat ederler. Düşüncelerine göre, ölümün farklı oluşu kişinin
65 Mesela bkz. Ebu Zehra, a.g.e.. , I, 63·64.
66 Hasan b. Musa en-Nevbahti, Fıraku 'ş-Şia, nşr. Muhammed Sadık Alü Bahrü'I-Ulum, Necef
1355/1936, s. 93-94; Ebu'l-Halef el-Eşarı el-Kumm!, Kitabu 'l-Makaıat ve 'l-Fırak, nşr. M.
Cevad Meşkur, Tahran 1963, s. 100-101.
67 Bkz. Flğla!ı, a.g.e.. , s. i 80- 181; Mustafa Öz, "Nusayriyye", Tarihi ve Kültürel Boyutlarıyla
Türkiye 'de Aleviler Bektaşi/er Nusayriler, İstanbul 1999, s. i 81-182; L. Massignon,
"Nusayriler", ısıam Ansiklopedisi, MEB Yay., IX, 368 vd..
68 Bkz. Ahmet Turan, "Kitabu'I-Mecmu'u'nun Tercümesi", s. 5-18. Bu tarz iddiaları
Nusayriler yalanlarnaktadırlar. Geniş bilgi için bkz. Ömer Uluçay, Arap Aleviliği
Nusayrilik, Adana 1996, s. 69.
69 Tarih-i Cevdet, I, 332 (sad., I, 443). Aynı ifadeleri İzmirli İsmail Hakkı da kullanır. Bkz.
Yeni llm-i Kelam, İstanbul 1339-1341, i, 172-174; Ayn Müıf. "DUrzl Mezhebi", Daru '1Fünun
ilahiyat Fakültesi Mecmuası, sayı 2, s. 208-209.
70 Tiirih-i Cevdet, I, 332-333 (sad.. I, 444). Nusayrıler Cevdet Paşa'nın da isabetle belirttiği
gibi, kadınlar konusunda sert bir tavır sergilerler. Onları mezhebe kabul etmezler. Hatta
onların ruhlarının olmadığını ve onlarm şeytanlarm günahlarından yaratıldıklannı iddia
ederler. Bkz. Fığla1ı, a.g.e., s. 186.
71 Hulı1l, İslam Düşünce Tarihinde, ilahı zatın veya sıfatlarm yaratıklardan birine, bir kısmına
yahut tamamına intikal edip birleşmesi, Allah'ın insan veya başka bir maddi varlık
görüntimtinde ortaya çıkması olarak tanımlanmıştır. Huıaı ile ilgili geniş bilgi için bkz.
-216- S, Dalloran: Tarlh-I Cevdet'te İslam Mezhepleri ii münilik ve Nusayrlllk)
hayatındaki itaat ve isyarundan kaynaklanır. Mesela misafırperver ve garipleri
koruyan kimselerin ruh1an mertebelerine göre insan cesetlerine hulı1l eder. Kişi,
iyilerin yüksek tabakasından ise, melik.ler ve suıtanlar; eğer iyilerin düşük
tabakasından ise ona göre onların daha altına, eğer kötü ise vefatı zamamnda köpek,
domuz gibi hayvanların yavrularından hangisinin doğumu tesadüf ederse onun
cesedine intikal eder. Eğer pek büyük azaba müstahak olmuş ise, ateşte yanmak için
demir gibi bazı madenIere hulul eder. Fakat ruhun bu devri ceza ile terbiye içindir.
Temizleninceye kadar böyle tekrar eder ve nihayet olgunluga eriştiginde bir yıldız
olur72
•
Cevdet Paşa'ya göre, Nusayrllerin ulı1hiyyet ve nübüvvet hakkındaki batıl
düşünceleri hiçbir milletin inancına benzemez. Şöyle ki onlara göre, öncelikle
ulı1hiyet Habil'e ve ondan Şit'e huhl1 eder. Adem ise bir peygamberdir. Soma
ulı1hiyet İsmail'e ve nübüvvet İbrahim'e intikal eder. Sonra nübüvvet Musa'ya ve
ondan İsa'ya ve ondan Hz. Muhammed b. Abdillah'a intikal eder. Ulı1hiyyet de
Harun'a ve ondan Hıristiyanlar arasında Butrus diye bilinen Şemün'a ve ondan Ali
b. Ebi Talib'e intikal eder73
• Ali, asumani hulleye bürünüp gökyüzüne yükselir.
Güneş'te yerleşinceye kadar orada kalır. O, hala Güneş'te bulunmaktadır. Semadaki
büyük yıldızlar Nusayrilerin Ukkali'nin ruhlarıdır. Bu nedenle Nusayriler, Güneş'in
doğuşu ve batışı zamamnda Güneş'e secde ve yıldızlara hürmet gösterirler.
Dualarında ihtiyaçlarını, görünen yıldızlar hüımetine en iyisinden isterler. Ashiib-ı
Kiraın'dan Mikdiid b. Ebi'l-Esved'e "Rabbu'n-Nas == İnsanların Rabbi" diyerek,
"Ali Muhammed'i, o da Mikdad'ı ve MikdM diğer kulları yarattı" derler74
.
Nusayrilerin elimi ve kiliseler gibi özel mabetleri olmadığından, her zaman
evlerinde toplanırlar. Bu toplantılara Ukkal ve Şeyhler gelerek bir mikdar kıssalar,
hurafeler ve ahbar okuyup, buna "bayram" derler. Bu tarzdaki bayram cemiyetleri
için, her zaman evlerinde özel birer gizli yerleri olup, oraya yabancılar giremez ve
ne yaptıklarını bilemez. Eğer kazara girecek olsa, derhalonu gizlice öldürüp yok
etmeğe çalışırlar. "İd-i Milad" ve "Yıl Başı" gibi kendilerine mahsus bayram günleri
de vardır. En büyük bayramları Nisan'ın dördüncü günüdür ki, buna Nusayriler
"NevrUz" adını verirler7s •
Kürşat Demirci, "Hulı11", DJA, İstanbul 1997, XVIII, s. 340; Ebu'I-Hasan Ali b. İsmail elEşar'l,
Makôltıtu'l·isıamiyyln, Beyrut 1416/1995, I, 82; BağdMı, Mezhepler Arasındaki
Farklar, s. 198 vd.; Ebu'I-Muzaffer el-İsferayini, et-Tebslr fi'd-Dln ve Temylzi'lFırkati
'n-Niiciyetiani 'I-Fırakı 'I-Hiilikın, Matbaatu'l-Envar 135911940, s. 72 vd..
DUrzilerin huıaı inancıyla ilgili özelolarak bkz. İzmirli, a.g.m., s. 181-182.
72 Tiirih-i Cevdet, I, 333 (sad., I, 444-445). Aynca bkz. İzmirli, a.g.e.. , r, i 72; Mustafa Öz,
"Nusayriyye", s. 190-191.
73 Ttırih-i Cevdet, I, 333 (sad., I, 444-445). Krş. Kitiibu Ta 'Ilmi 'd-Diyrıneti 'n-Nusayriyye, II,
475·476 (Bedevı, a.g.e., II. Cilt içinde).
74 Tiirih-i Cevdet, I, 333 (sad., 1,444-445).
75 Tarih-i Cevdet, I, 333·334 (sad., r. 445). Farklı bayramları için bkz. Fığlalı, a.g.e., s. 192.
-'A!:!;.wOOi..•:....!T~il~rkl=ya!!t~Ar~a5~tı"-rına~l.a..~.rı..E...D."'st.I.t."'Qs"'U'-"D<.>e:!-Jr.g.ı·.s..i.....S....a."."'yl""'2..I.-.'E""rz"""'u.r.u.."'m'-'2.0.""03"'-- .....:-217-
Cevdet Paşa'nın ifadelerine göre Nusayriler, pek çok yönden DÜIZilere
benzedikleri gibi, Güneş ile yıldızlara tapmalarıyla Mecıısilere de benzerler.
Butrus'a tazim ve dini toplannlarında şarap içmek, içkiyi belal görmek ve
Hıristiyanlar ile bayram yapmak gibi şeylerle de Hıristiyanlara benzerler. Hz. Ali'ye
ve Oniki İmam'a tazlm etmeleriyle Rafızilere benzerler. Ancak gerçekte bunların
bütününe zıt olup, dinlerin bütününden ayrıdırlar76 • Cevdet Paşa, "Hafazanallahu
min şuriri akaidihim" şeklinde dua ederek, konuyu tamamlar. Bu tarzı genellikle
klasik. kaynaklarda görmek mümkündür.
SONUÇ
Cevdet Paşa'nın Ttirih-i Cevdet'inde kaydettiği bu bilgiler diğer
kaynaklarla genel anlamda bire bir örtüşmektedir. Buna göre, Dürzııik. ve Nusayrilik
Şii karakteristik özellik. taşıyan iki aşın fırkadır. Bunların ortak noktalan fani
insanlara tanrılık atfediyor olmalarıdırn. Dürzilik altıncı Fatımi halifesi el-Hakim biEmriIlah'a,
Nusayrilik. ise Ali b. Ebi Talib'e ulılhiyet nisbet etmektedir. Her iki fırka
da Tanrı'nın insanlara huımüne inanmanın yanında, İslam'ın üç temel esasından
birisini teşkil eden haşri inkar eder ve insanlann ölüm1eri ile birlikte tenasüh yoluyla
bir başka bedene geçeceğine inanırlar. Ayrıca, bu fırkalar çok değişik dinden,
mezhepten ve felsefi görüşlerden etkilenmişlerdir. Mesela Paganizm, Hıristiyanlık,
Mecılsilik, Mazdekilik, Yeni Etlatuncu felsefe, aşırı Şii görüşler bunlardan bir
kısmıdır, Her iki fırka da, Kur'an'ı gerçekte kabul etmedikleri halde, işlerine geldiği
yerlerde hiç ilgisi olmayan tarzlarda yonıma tabi tutup, kendilerine delilolarak
getirebilmektedirler.
Cevdet Paşa, Dürzilerle ilgili daha çok bilgi verirken, Nusayrilerle ilgili
özet halinde bilgi vermiştir. Kaldı ki, Nusayrilerle ilgili coğrafyadan söz ederken
Türkiye'nin Hatay ve civarından bahsetmemesi bir eksiklik olarak görülebilir.
Ancak her iki fırka ile ilgili vermiş olduğu bilgiler ve değerlendirmesinde isabet
kaydettiği söylenebilir.
ABSTRACT
Ahmet Cevdet Pasha gaye knowledge related to different
Tslam doctrins at his Tarih-i Cevdet. Two of them was wentioned
at the article. First of dhem is Durzism and other is Nusayriism.
Both of dhem haveproperties of Shii characterism. For exarnple,
human being was deified at both doctrins. Knowledges given by
Cevdet Pasha at dhis point agree with other sourees.
76 Tarih-i Cevdet, I, 334 (sad., 1,445-446).
71 Beşerin bir kısım insanları putlaştırma nedenleri ile ilgili bkz. Hasan Onat, "Müzakereler",
Tarihi ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye 'de Alevi/er Bektaşi/er Nusayr'iler, İstanbul 1999,
s. 195-1 96.