NUSAYRİLİK'te Sır Tutmak
Kutsaldır "Zamanı geldiğinde her üye sınavdan
geçirilir. Cemaate ilgili sırları saklayacağına ilişkin defalarca yemin ettirilir." Araştırmacı Gül Atmaca'nın Cumhuriyet
için hazırladığı "Nusayrilik" yazı dizisi..
İbadet
ve törenlerde gizlilik Araştırmacı Gül Atmaca'nın Cumhuriyet için hazırladığı "Nusayrilik" yazı dizisi..İbadet ve törenlerde gizlilik Nusayriler,
Kuran-ı Kerim’in zaman içinde farklı yorumları yapıldığını söyleseler
de “Allah’ın sözleriyle yazılmış olduğu” için emirlerine uyulması
gerektiğine inanırlar. İnan Keser, “Arap Aleviliği” adlı kitabında da
Nusayrilerin Kuran-ı Kerim’e bakışlarında diğer bir farklılıktan daha
bahsediyor: Kuran-ı Kerim’de bulunan söz, ayet, ve surelerin görünen
anlamları dikkate alınarak hüküm çıkartılamaz; bunların görünmeyen-gizli
(batın) anlamları vardır.
Keser
şöyle devam ediyor: "Nusayri din adamları Kuran-Kerim’de bulunan sure
ve ayetleri kendi inançları ekseninde yorumlayarak hüküm çıkartmakta ve
aynı şekilde kendi inançlarına yine Kuran-ı Kerim’den deliller
gösterilmektedir. Bu yorumları yaparken sıkça kullandıkları yöntem ise
kökenleri Gnostik dinlere ve özellikle de Pythagoras’ın fikirlerine
dayanan, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam kaynaklı bir çok mezhebin
sıkça kullandığı ‘ebced sistemi’dir."
Nusayrilerin kutsal kitabı Nusayrilerin
ikinci kutsal kitapları ise Kitab-ül Mecmu'dur. Nusayrilere ait yazılı
metinler arasında en iyi bilinen kitap olan Kitab-ül Mecmu, bu dine
mensup her fert tarafından bilinmektedir. Said al Mamun ibn-al Kasım at
Tabarani (öl.1034-35) tarafından yazılan, daha sonra El Hüseyin bin
Hamdan el-Hasibi tarafından yeniden düzenlenen ve onaltı sureden oluşan
Kitab-ül Mecmu dini merasimleri ve bayramları içerir.
Kitab-ül
Mecmu, tarihsel süreç içinde gelişen sosyal, tarihsel ve kültürel
değişimlerden etkilenerek şekillenmiştir. Hatta Ebu Said'in Kuran-Kerim
de de yer alan 12 bayramın anlamı, oluş biçimi, yapılacak dualara ilgili
yazdıklarına daha sonra başka bilgiler eklendiği ileri sürülmekte.
Kitap, ilk defa Nusayri dininden dönen biri olan Süleyman el-Adani
tarafından Hıristiyanların desteğiyle 1863 yılında Beyrut’ta yayınlandı.
Araştırmam boyunca bu meselenin gerçekten de "sır" olma özelliğini
taşıdığını hissettim. Nusayriler arasında kuşaktan kuşağa geçen ancak
dışarıdan olanların kolay kolay çözemeyeceği bir sır...
Faik
Bulut’un, “Nusayriler/Bin Yemin” başlıklı yazısından: “...
İbadetlerini, törenlerini, geleneklerini gizlilik içinde yürüttüler. Sır
tutmayı zorunlu ve kutsal saydılar. Zamanı geldiğinde topluluğun her
üyesini sınavdan geçirdiler, mihenk taşına vurdular ve ‘cemaate ilişkin
sırları saklayacağına, kurallara, ahlak ve öğretiye uyacağına’ dair
defalarca yemin ettirdiler...”
Gerçekten de Nusayrilik yoluna girişin belli evreleri ve eğitim aşamaları vardır.
40 günlük sınama Yola
talib olan kişi, kırk günlük, yedi veya dokuz aylık melik (sınama)
dönemlerinde sonra yapılan giriş törenlerinde, en az on iki kişilik
kefil (şahid) göstermek suretiyle, İmam huzurunda kutsal görevlerini
yerine getireceğine, yol ilke ve kurallarına ters düşmeyeceğine dair
ikrar (söz) verir. Nusayrilik’te Em-i Seyyid adıyla anılan Din Amcası,
Nusayri yoluna girmek isteyen tâlibe, yolun inceliği, adap, erkan ve
kuralları hakkında bilgi verir. Tâlibe el veren ve yola girmesini
sağlayan Em-i Seyyid kurumu, bir anlamda sosyal ve dinsel bir akrabalık
bağıdır.
Nusayri törenlerinde de, Kırklar meclisine izafeten adab ve erkân
kuralları içerisinde bir kadeh (nakfe) dem sıredilir (içilir). Bu dem,
bâtıni anlamda vahdet sırrına ermenin, ölümsüzlüğün, Tanrısal aşkın bir
sembolüdür. Nusayri törenlerinde genellikle On İki İmam adına buhur
yakılır (kuddas al-bahur, kuddas al-tib, kuddas al-ezan gibi kutsama
gelenekleri yerine getirilir).
Din amcalığı kurumu Dine girmek isteyen kişinin anne ve babası mutlaka Nusayri dinine
mensup olmalıdır. Yüzyıllar boyu zulüm gören Nusayrilerin dine girişte
böyle bir kriter koymalarının ana nedeni dinlerinin açığa çıkmamasını
sağlama çabasıdır. Dine girmek isteyen kişide aranan ikinci özellik ise
adayın erkek olmasıdır. Dine girecek olan kişide aranan diğer bir
özellik, kişinin ruh sağlığının yerinde olmasıdır. Nusayrilerde dini
bilgilerin yeni nesillere aktarılması ve bu yolla devamlılığının
sağlanması kendilerine özgü bir kurum olan “din amcalığı kurumu” ile
gerçekleştirilir. Bu kurum birçok özelliğiyle Katolik Hıristiyanlık
içinde varolan “compadrazgo” yani vaftiz babalığı kurumu ile yakın
benzerlikler içindedir. Nusayriler, “Em-i Seyyid” ya da din amcası
Nusayrilerde dini öğreten kişi anlamında kullanılmaktadır.
Güneş ve Ay'a göre ayrılan mezhepler Nusayriler,
tahminen 15.yüzyılın ortalarında Haydari ve Kilezi diye iki mezhebe
ayrıldılar. Haydari mezhebine (daha çok İçel, Adana, Hatay’da
yaşıyorlar) mensup olanlar “Şemsiler-Güneşçiler” olarak ta biliniyor.
Kilezi ya da Kilazi mezhebine (Hatay’ın güneyi ve Suriye’de çoğunlukta)
mensup olanlar ise “Kamerciler-Aycılar” olarak adlandırılıyor.
Ayrıldıkları nokta ise inanç önderlerinin mekanı olarak Ay’ı, Güneş’i ya
da gökyüzünü kabul etmeleri.
Bu
arada, her ne kadar bazı Nusayriler dile getirmek istemedilerse de gök
cisimlerini kutsal kabul ettiklerini gözlemlemek zor değil. Antakyalı
meslektaşım Mehmet Ali Solak'a bunu sorduğumda aldığım yanıt şöyle oldu:
" Şamanizmden etkilenmediğimizi söylersek yalan söylemiş oluruz...Bizde
Ay’ın parmakla gösterilmesi günahtır... 'Aaa ne kadar güzel! Bak Ay
çıkmış' deyip Ay’ı parmakla gösterecek olursanız daha sonra parmağınızı
ısırıyorsunuz..."
Gökcisimlerinin önemi İnan
Keser'e göre kimi büyülerin Ay’ın belirli dönemlerinde yapılması,
görüştüğü birçok Nusayri’nin (özellikle de kırsal alanda yaşayanlar ve
yaşlılar) insanoğlunun Ay’a ayak bastığına inanmamaları, Ay’a ait
resimlerin dünyada çekilmiş sahte resimler olduğunu söylemeleri ve bu
konuyla ilgili sorular yönelttiğinde verdikleri tepkilerin kızgınlığa
dönüşmesi, Nusayrilerin bu gök cisimlerine verdikleri önemin bir
kanıtı.
Bu
iki mezhep arasında ibadet ederken de farklılıklar var; Haydariler ve
Kilezilerin, ibadet sırasında ellerini göğsünde kavuştururken
parmakları farklı duruyor. Namaz kılarken, kutsal kitapları Kitab-ül
Mecmu’nun sekizinci suresi “İşara”yı okurken, Kilezi mezhebinden
olanların parmakları, Arapçadaki “Ayn” harfi gibi duruyor. Bu, sadece
Ali Ebû Talib’i değil aynı zamanda Ay’ın hilal durumundaki görünümüne
benzemesi nedeniyle Ay’ı simgeler. Dolaylı olarak bu hareket Allah’ı
simgelemektedir. Din adamlarına gelince Kilezi din adamları ya hiç sakal
bırakmaz ya da kısa düzeltilmiş sakal bırakırlar, Haydari din adamları
ise uzun sakallarıyla dikkat çekerler.
Nusayri
dini de insanlara ödül ve ceza ikilisi üzerine kurulmuş bir öteki hayat
inancı sunar. Ancak diğer dinlerin birçoğundan farklı olarak
Nusayrilikte cezalandırma başka bir hayatta fakat bu dünyada gerçekleşen
bir süreçtir. Bu, yeniden doğuş inancının da temelini oluşturur. Diğer
bir deyişle, Nusayri toplumunda rastlanan ve ortodoks İslam anlayışından
önemi bir farklılığa işaret eden bir başka önemli nokta da
reenkarnasyon (yeniden doğuş) inancıdır.
Bu
inançlarına göre insanlar Tanrı tarafından günahlarından arınmak ve
cezalandırılmak için öldükten sonra bir çok defalar başka bedenlerle
tekrar doğarlar. Günahları çok olan “daha kötü bir bedende-örneğin bir
hayvan bedeninde ” dünyaya gelir. Düşme kesinlikle cansız yönde olmaz.
Yani insanlar asla cansız maddelere dönüşmezler.
Yeniden doğuş inancı Cenaze
törenlerinde yeniden doğuş inancından dolayı töreni yöneten Şeyh ölmüş
kişiye, “yeni yaşantısında zina yapmamasını, haram yememesini, iyi bir
hayat sürüp iyi bir Nusayri olmasını” nasihat eder. Çünkü ölüm, aslında
yeni bir hayatın başlangıcı, yeni bir doğuşun gerçekleşmesi için zaruri
olan bir durumdan öte bir şey değildir.Yaşanılan, bulunulan mekândan ve
önceki akrabadan uzak bir yeniden dünyaya gelme, kolay gözükmez.Ölen
akrabalar, sürekli yeni doğan bebeklerle yeniden dünyaya gelir. Bu, Hz.
Ali'den başlayarak ebediyete doğru oluşan, atalarla durmadan yenilenen
açık uçlu bir süreç gibidir.
Yeniden
doğuş inancının kökeni antik Yunan'a kadar gider. Pythagoras’tan
etkilenmiş olan Platon, insan ruhunun ölümsüz olduğunu savunur, beden
öldükten sonra da değişik bedenlerde ruhun ölümsüzlüğünü sürdürdüğünü
ileri sürer.
Anadolu Aleviliği ile farklarıDr.
İsmail Engin'in "Hatay Nusayrilerinde Din ve Dini Algılayış" adlı
çalışmasında, benzerlikler ve farklılıklar şöyle sıralanmış:
Anadolu
Aleviliğinin inanç rituellerinde Buyruk; Nusayrilerde, doğrudan Kuran- ı
Kerim esastır. Ayinlerde Anadolu Aleviliğinde kadın-erkek beraberken,
Nusayrilerde ayrıdır, ayin erkekler tarafından yapılır. Öte yandan
Anadolu Aleviliğinde ayinin çarkları olan hizmetler (oniki hizmet) ile
müzik-saz ve semah, ritueli oluştururken, bunlara Nusayrilerde
rastlanmamaktadır.
Dini
lider Nusayrilerde şeyh, Anadolu Alevilerde dededir. Şeyhlik ve dedelik
soydan gelir, soya dayalıdır. Alevilerin dedeleri, genelde Hacı Bektaş
Veli'yi pir olarak tanır. Nusayri şeyhlerinin soyu ise, 4. İmam
Zeyne'l-âbidîn'e (659-713); Alevi dedelerinin soy zinciri de genelde 4.
İmam'dan başlayarak 8. İmam Ali er-Rızâ'ya (765-818) kadar
dayandırılmaktadır.
Ayine ceme denir Her
ikisinin teolojisi İslam teolojisine dayanmakla birlikte, Nusayriliğin
teolojisi, Anadolu Aleviliğine göre daha güçlüdür. Alevilikte Şamanizmle
bezenmiş Hacı Bektaş mitolojisi, Nusayrilikte ise, Hz. Ali'yi merkez
alan İslami mitoloji daha belirgindir.
Hatay
Alevîleri arasında, ayine Ceme denilir. Ayinler, senenin değişik
tarihlerinde tekrarlanır ve genelde kutsal kabul edilen ziyarette
gerçekleştirilir. Ayinde Anadolu Alevliğinde görülen ve ayinin temel
unsurlarını oluşturan, semah ve oniki hizmet yoktur ve ona sadece
erkekler katılır; kadınlar katıl(a)maz. Ayinde, güzel kokulu Reyhan ve
Bakhur bitkisi bulundurulur.
Ayinde
beş kişi görevlidir ve onlar olmadan ayin yürütülmez. Görevliler, şeyh,
sağ kolu, sol kolu, ayak yardımcısı ve davet sahibidir.
Ayinin
önemli bir kısmında, Kuranıkerim'den ayetler, Hz. Ali'den öğütler, şeyh
tarafından okunur. Ehlibeyt-Oniki İmam ve Kerbela zikredilir. Saz
yoktur; ancak şiir vardır. Şeyhlerin yazdığı özel şiirler, mersiyeler
(ağıtlar) dillendirilir. Burada Hz. Ali'ye methiyeler düzülür. Ayin
dili, şiirler de dahil olmak üzere baştan sona Arapçadır. Ayin Fâtiha
suresiyle son aşamaya getirilir. Fâtiha suresiyle birlikte, herkes Oniki
İmamın adını okur, anar. Bunu yemek izler.
Hızır ve Aziz George benzerliği Alevi
Kimliği kitabında Tord Olsson'un ise Suriye Alevilerinin Hızır
inancıyla ilgili ilginç izlenimleri var: "... Özellikle dağlarda yaşayan
insanlar arasındaki yaygın bir inanış da, zaman zaman insan kılığına
girip bir kurtarıcı olarak ortaya çıkan, su ve tarımın yeşil tanrısı
Hızır ile ilgiliydi. Bazı Aleviler bana, Aleviler topraklarında 365 tane
Hızır türbesi olduğunu söylediler. Çiftçiler kadar biraz eğitim görmüş
insanlar da bu sevilen figür hakkında konuşmaktan çok hoşlanıyorlardı.
Tanıdığım bir adam, koluna dövmeyle Hızır’ın adını yazdırmıştı. Hızır’la
ilgili rivayetler çok çeşitli, zengin ve nüanslarla doludur. Hızır,
Suriye kiliselerinde çok önemli bir aziz olan ejderha avcısı St. George
(Aziz Corc) ve de Ali ibn Ebi Tâlib ile bazı çok önemli ortak
özellikleri paylaşmaktadır. Hızır, Ali ibn Ebi Tâlib gibi kılıç
kuşanmıştır ve onun gibi Alevilerin dini şiirlerine girmiştir; bu
şiirlerde Mar Cercis (St. George) diye anılır..."
Farklı dinlerden bayram günleri Nusayrilerde
çok sayıda bayram var. Gülçiçek’in çalışmasında yer alan bayramlardan
özellikle dinler arası etkileşimi gösterenleri aldık.
Gadir
Bayramı, Hz. Muhammed’in veda hacı dönüşünde Gadir Hum denilen yerde
(18 zilhicce) son veda hutbesinde Allah’ın emrine uyarak Ali’yi vasi
(veli) tayin ettiği gündür. Bu bayram, Kurban bayramından sonraki
sekizinci güne denk gelir. Bu bayramda dinî ayinler düzenlenir; lokmalar
pişirilip dağıtılır; yoksullar giydirilir, düşkünlere, fakirlere, yetim
ve hastalara yardım edilir.
Aşura, 10 Muharrem Kerbelâ matemidir.
18 Ocak, Aziz Barbara günüdür.
19 Ocak; Velâdet-i İsa, Hz. İsa’nın doğumunun ilân edildiği gündür.
15 Şâban, Selman-ı Pâk’ın ölüm günüdür.
21 Mart ve 4 Nisan tarihlerinde Nevruz bayramı kutlanır.
25 Mayıs (Rumi takvimine göre), Hz. Muhammed’in ölüm günüdür.
14 Temmuz (Rumi takvimine göre), Hz. Muhammed’in Mekke’den Medineye göç ettiği gündür.
4 Ağustos (Rumi), Ermiş Elia’nın gökyüzüne çıktığı gündür.
24 Eylül, Seydi Bayramı (Hz. Meryem’in Arsuz dağlarından çıkıp gelen Seydi suyunda yıkandığı gün).
6 Kasım, Hz. Ali’nin, Hz. Muhammed’in kızı Fatıma-tü’l Zehra Betül’le evlendiği gündür.
2 Rebüyülevvel (Hicri), Hz. Muhammed’in doğum günüdür.
7 Rebüyülsâni (Hicri), Hz. Ali’nin doğum günüdür.
26 Receb (Hicri), Mi’râc gecesidir.
8 Şaban (Hicri), 12. İmam Muhammmed Mehdi’nin doğumu.
24 Şaban, insanların Firavun’un zulmünden kurtuluşu (Firavun’un ölümü).
29 Şaban, Hz. Yusuf’un, babası Yakup’la buluştuğu gündür.
8 Ramazan, 6. İmam Cafer-i Sâdık’ın doğum günüdür.
10 Zilhice, Kurban bayramıdır.
Ziyaretler ve Hızır inancı Alevîler
için ziyaret, gündelik ve dini hayatın kesiştiği bir yer, kutsal bir
mekândır. Ziyaret, her yerde, her yerleşim biriminde ya da ona yakın bir
yerde vardır. Ziyarete sadece özel günlerde gidilmez. İnsanlar
rüyalarında Hızır'ı gördükleri zaman ziyarete giderler, adak adarlar.
Bir yerin ziyaret olması için, kutsal bir mezarın, yatırın bulunması
şart değildir. Güzel, iyi ve oturulacak bir yer, dağ-su başı, yeşil bir
alan, ağaçlık olması yeterlidir. Bu yer zamanla kutsanmakta, yatır
bezenmekte ve bir anlamda doğa kültü ile atalar kültü iç içe
girmekte-geçmektedir.
Ziyaret,
mutlaka geceleri aydınlatılmaktadır. Eskiden kandil yakılırmış;
günümüzde elektrik. Ziyaretin içinde Oniki İmamların adlarının
zikredildiği yazılar; Bakhur bitkisi ve onun yakıldığı buhurdanlar;
Kuran-ı Kerim mutlaka vardır. Hemen her ziyarette davet verilir.
Davetlilere ve herkese yemek dağıtılır. Tanınmış ziyaretlerde mutlaka
bir aşevi bulunur.
Bölgede
yaygın olan ziyaretlerin başında Hızır İlyas’a ait olan ziyaretler
gelmektedir. Hızır Aleyhisselâm, Hıdır, Hızır Nebi, Hızır İlyas gibi
isimlerle çağrılan Hızır, halk inançlarına göre âb-ı hayat (bengisu)
içerek ölmezlik sırrına ermiş; darda kalanların, yardım dileyenlerin
carına (yardımına) yetişen; iyi haber muştulayan; bereket ve bolluk
getiren ak sakallı, nur yüzlü, boz atlı bir ermiş, bir nebi ve bir
peygamberdir. Hıdır El-Bahir (Hızır İlyas), Samandağ’dadır.
Hıdırellez’in (Hızır İlyas), Arsuz/İskenderun ve Hatay’ın birçok ilçe ve
köylerinde ziyaretleri ve makamları bulunmaktadır. Hızır inancı ve
kültü sadece Nusayriler arasında değil Anadolu’da oldukça yaygındır. Bu
nedenle de Anadolu’ nun her köşesinde Hızır’a ait bir ziyarete
rastlayabiliriz.