@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Kızların Utanma Duygusu Nasıl Yok Ediliyor??? Kadın Meselesi Ptsi Mayıs 11, 2009 3:28 am | |
| Feminizm- Kadınlara Dair Konular
Kadınların hayalarının utanma duygularının yok edilmesinde aileden uzaklaştırılmasında “Feminizm” in önemli bir rolü vardır. Bunun için feminizmin ne olduğunu hedefini bilmemiz gerekiyor:
Feminizm felsefî bir fikir hareketi olarak ilk defa Batı’da kadınlara hiçbir değer verilmemesi insan olarak sayılmaması sonucu Fransız devriminden sonra ortaya çıktı. Fransız devriminin etkisiyle feminist düşünce İngiltere’ye de sıçradı. Daha sonra ABD ve bütün Avrupa ülkelerine yayılarak kadın siyâsî çalkantının içine sokuldu.
Günümüzde ılımlı feminizm radikal feminizm gibi sıfatları kullanan bu akım; iyice çığırından çıkartılarak erkeklere düşmanlık sokakları-barları-geceleri erkeklerle paylaşmak analıktan ev kadınlığından nefret etmek aileyi nikahı red etmek gibi insan tabiatına tamamen aykırı bir akım haline geldi. Bu kadar zararlı bir akım haline gelmesine de Feminizmi ticari siyasi idelojik maksatlarına alet eden sosyalist ve siyonist kuruluşlar sebep oldu..
Araştırmacı-yazar Aytunç Altındal feminist harekete kimlerin destek verdiğini şöyle ifade eder: “Feminist hareketler Masonluğun etkisi altındadır. Son 50 yıldaki feminist hareketlere baktığımızda bunların arasında ilaç ve kozmetik üreticileri olduğunu görüyoruz. ‘Kadına bir şey satabilmemiz için onu sokağa ve inançsız bir alana çekmemiz lazım diyorlar' Onun için birçok paneller düzenliyorlar. Önde kadın var arkada ise görünmeyen bir sponsor. Ya da çok agresif bir kadını köşe yazarı yaptırıyorlar. Bu yeni değerleri savunması için.”
Başlangıçta haklı sebepler öne sürmüşlerdi. Çünkü eski Hind Yunan ve Roma hukukunda kadın hiçbir hakka sâhip değildi. Meşhur Yunan filozofu Eflâtun’a göre: “Kadın elden ele orta malı olarak gezmeli.”; Aristo’ya göre de: “Kadın yaradılışta yarı kalmış bir erkek”ti. Eski Çin’de kadın insan bile değildi; ona isim bile verilmezdi. Islâm'dan önceki Cahiliyyet Toplumunda kadının durumu ise herkesin malûmudur. İngiltere’de 18. asırda bile kocalar kadınlarını pazara götürüp satardı ve onlara şeytan nazarıyla bakılırdı. Hattâ 1830’lara kadar Avrupa’da beyaz kadın ticâreti yapılırdı. Avrupa’da kendilerine göre bazı haklı sebeplerle ortaya çıkan feminizmde ölçü kaçırılınca ahlaki ve sosyal bakımdan çok olumsuz sonuçlar doğdu. Feminizm hareketine kapılan kadın genel olarak kayıtsız şartsız özgürlük anlayışı ile hayatta hiçbir insan için geçerli olmayan "Hayatımı istediğim şekilde yaşamak hakkımdır!" düşüncesine kapıldı.
Bu düşünce toplumun temel taşı olan aile yuvasının iğreti bir hal almasına kadın ve erkeğin aile sorumluluklarını çekilmez bir yük ve bir tür esirlik gibi algılamalarına yol açtı. Bu da nikahsız beraberlikleri getirdi. Böylece sözde kadın özgürlüğünü savunan feminizm sebebiyle aile yıkılmış oldu bunda da en büyük zararı “ortamalı” haline gelen kadın çekmiştir.
Feminizm Batıda bir felsefî hareket olarak doğarken İslâm memleketlerinde kadın asırlardır huzur dolu bir hayat yaşadı. Müslüman erkek hanımını mesud etmek için elinden gelen her türlü gayreti gösterdi. Hanımına karşı dâimâ güleryüzlü oldu. İslam ahlakı ile ahlaklanmış bir Müslüman onu değil dövmek üzmekten bile çekindi. Bu yüzden İslâm ülkelerinde feminizm îtibâr görmemişti. Fakat son yıllarda İslamiyetten habersiz sosyete arasında ilgi görmeye başladı; arkasından din cahili aile mefhumundan uzak entel “İslamcı” entel kadınlar arasında da yayılmaya başladı. Dinimizde dinsizliği esas alan feminizmin yeri yoktur. Dinimiz kadına layık olduğu değeri vermiştir. Peygamber efendimiz; “Müslümanların en faydalısı hanımına karşı iyi ve faydalı olandır.” ve “Cennet anaların ayakları altındadır.” buyurmuştur. Ayrıca Vedâ Hutbesi’nde kadınların haklarının gözetilmesini bu hususta Allah’tan korkmayı kadınların erkekler üzerinde-erkeklerin kadınlar üzerinde haklarının bulunduğunu belirtmiştir. Avrupa’nın kadın haklarını savunmayı yeni yeni düşündüğü bir zamanda İslâmiyet daha 14 asır önce âilenin temelini meydana getiren kadına şeref ve îtibârını kazandırmıştı **********************000************************
Feminizmin yaptığı yıkım!
Batı’da kadını kurtarma amacı ile ortaya atılan “feminizm” kadını kurtarmayı bırakın onu daha kötü duruma düşürdüğü gibi toplum dengelerini de alt üst ederek sosyal barışı yıktı. Dinsiz bir temele dayandığı için önce din hedef seçildi. Kadınlar sokağa dökülerek aileye savaş ilan edildiği için aile de yıkıldı. Çocuklar ailenin sıcak kucağından her türlü kötülüğün kol gezdiği sokağa bırakıldı. Alkolik uyuşturucu bağımlısı dinsiz bir gençlik yetişti. Aile yok edilince cinsel sapıklıklar tarihin hiçbir döneminde şahit olugörülmeyen boyutlara vardı; eşcinsellik yer yer kanunlaştı kadınlarda erkeklerden nefret duygulan gelişince lezbiyencilik yaygınlaştı. Kadına fıtratına yaratılışına aykırı yük yüklendiği için ailenin temel direği olan kadın dengesini kaybetti. Perişan hale geldi. Eski günlerini mumla arar hale geldi; fakat geri dönüşü olmayan bir yola girildiği için dönüş yapamadı. Kadının bu perişan halini ve istismarını bir araştırmacı şöyle dile getirmektedir: “Kadının istikrarsız duygusallığı güzel bir kazanç aracı olmaya çok elverişli idi. Yani Batı’da kadın yine kazanç aracı yine zevk aracı olarak kullanılacaktı. Yine ezilecekti ve horlanacaktı ama bunun yöntemi değişecekti. Yani kadın yine erkeğin arabasına koşulan at durumunda kalacak ama ne var ki arabayı arkadan kırbaçlanarak çekmesi yerine önüne yeşil bir gözlük takılarak yeşil ota kavuşmak ümidiyle koşturacak ve yine aynı arabayı çekecekti. Değişen sadece buydu.” Kadın istismar edilip sıcak aile ortamından sokağa çekilerek ucuz işçilik temin edildi. Kapitalistler ceplerini doldurdu. Yeni yeni endüstri kolları geliştirildi. Kozmetikler ve moda gündeme geldi. Bunlar aracılığıyla kadın süslenip-püslenip erkeğin bulunduğu her yere girebiliyor ayrıca defilelere ve yarışmalara çıkarılıyor bunlar diğer kadınların bu yoldaki tutkularını artırıyordu. Böylece erkekler hem cebini dolduruyor hem de erkekler gibi her alanda görev alma hakkını (!) elde eden kadını her aradığında elinin altında bulundurup zevklerini tatmin edebiliyorlardı. Yani yine erkelerin arabası tıkırında gidiyordu. Şiriketler ürünlerinin tanıtımında kadını ön plana itip akıl almaz bir şekilde onu istismar ediyorlardı. Kadın derneklerini kadından çok onu sömüren erkek örgütlemişti ve sömürünün yöntemi bilimselleşmişti. Zavallı kadın ise yeşil gösterilen kuru otun peşine koşabilmeyi hak olarak görüyor ve bu hakkı koruyabilmek ve daha ilerilere götürebilmek için dernek üzerine dernek kuruyordu. Batı’da Uzakdoğu'nun zenginliklerinin Avrupa'ya taşınmasıyla kurulan fabrikalar tek geçim kaynağı hâline gelmiş ve işçi olarak erkeğin yerine köle gibi çalıştırdıkları buna rağmen çok az ücret verdikleri kadınları tercih eder olmuşlardı. Fakat George Gilder gibi iktisatçıların hesaba vurarak ortaya koyduğu ve herkesin de fiilen tecrübe ettiği üzere istismar edilen kadın aile bütçesine katkıdan ziyade kapitalizmin menfaat çarkına katkıda bulunuyordu. Bu vesileyle elbiseden deodoranta ayakkabıdan kreş ve yuvalara bir dizi harcama kalemi ortaya çıkıyordu. Feminizm en büyük hatası fıtrata yaratılışa karş çıkmalarıydı. Dolayısı ile fıtrata uygun değil “fıtrata karşı” bir faaliyet içine girdiler. Hal böyle olunca beraberinde pek çok problemler ortaya çıktı. Bu probler çözülmeye çalışılırken yeni sıkıntılar ortaya çıktı. Ailenin önemi kavranıp kadın layık olduğu konuma getirilmedikçe toplumda huzur olmaz. Problerler bitmez. Bütün bunlardan feministliğe özenen müslüman kadınların mutlaka ders çıkartmaları gerekir. “Allah evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı.” (Nahl-80) ayeti kerimesi ve Peygamber efendimizin kadının evinde kıldığı namazın mescidde kıldığı namazdan kat kat daha sevab olduğunu kadının huzuru ancak evinde bulabileceği yönündeki tavsiyeleri kadını sokağa dökmek istiyenlere önemli bir mesajdır. Dinimize göre ilk âile ilkel değil medenî ve yüksek değerlerle donatılmış bir kurumdur. Âileler dolayısıyla toplum hazret-i Âdem’den îtibâren doğru yolu gösteren Peygamberlerin nasîhatlarına uydukları müddetçe mesut ve huzurlu bir hayat yaşadı. Eskisi gibi huzurlu bir toplum isteniyorsa huzurun adresi belli!..
Müslüman (!) feminist kadınlar
İnsanın haddini bilmesi üstün bir meziyettir. Haddini bilmek gibi üstün irfan olamaz. Hadis-i şerifte "Haddini bilene ne mutlu!” buyurulmuştur. Hatta bazıları bunun önemini bildirmek için "İslâmın şartı beş altıncısı ise haddini bilmektir" diye de bir latife ederler. İnsanın haddini bilmemesi büyük bir noksanlıktır. Böylesine üstün bir meziyetten mahrum olanlar kendine de toplumada büyük zarar verirler. Kimin başına ne gelmiş ise haddini bilmediğinden dolayı gelmiştir. Bunun için kişi sınırını iyi bilmeli çapına göre hareket etmeli boyundan büyük işlere girişmemelidir. Burnunu her yere sokmamalıdır. Bilmediği konuda ahkam kesmemeli; "Ne oldum delisi" olmamalıdır. Güç ve kapasitesinin üzerinde işlere talip olan herkes sonunda hem rezil hem de perişan olmuştur. Son yıllarda manken şarkıcı artist müzisyen... pek çok entel bayanın”Hidayete kavuşma” gerekçesiyle tesettüre girip İslamı savunduklarını(!) görüyoruz. Ayrıca bu entel bayanların her birinin dini gazetelerde bir köşe kaptıklarını; sunucu progr***** bilir kişi sıfatıyla da TV’lerde İslami programlarda ön planda yerlerini aldıklarını görüyoruz. Bu hızlı entellerimiz bunlarlar da yetinmeyip İslamı anlatan kitap üzerine kitap yazıp ahkam kesiyorlar.. Diyeceksiniz ki bunda ne var sevinilecek gelişmeler değil mi? Evet sadece görünüşe görüntüye bakarsak öyle. Fakat faaliyetlere konuşmalara yazılan kitaplara baktığımızda hadlerini fersah fersah aştıklarını görüyoruz. Bu sanatçı; müzisyen manken artist bayanlarımızın kafalarının içinin değişmediğini değişikliğin sadece başlarını örtmekten ibaret kaldığını üzülerek müşahade ediyoruz. Gerçekten iyi bir performans gösteriyorlar. Fakat bu gayret maalesef geldikleri çevredeki insanları içine düştükleri bataklıktan kurtarmaya yönelik değil. Aksine yeni çevrelerindeki insanların kafalarını karıştırıp bunlara geldikleri çevrenin zihniyetini aşılamaya yönelik. Muhafazakâr mütedeyyin kadınlarımızı sokağa dökmeğe endekslemişler kendilerini. İstismar ettikleri de Hz. Hadice Hz. Aişe ve Hz.Fatıma gibi mübarek insanlar. Bu mübarek validelerimizi kendileri gibi sokağa dökülmüş “Entellektüel” “Siyasi lider” olarak takdim ediyorlar. Müslüman hanımları en hassas noktalarından vurup onları meydanlara çekmek istiyorlar. Geçenlerde meşhur “Liberal” bir yazarın köşesinde hararetle böyle bir kitabı tavsiye ettiğini gördüm. (Entelektüel ve siyasi kişilik olarak Hz.Aişe - M.Canan Ceylan) Beni en çok da yazının sonunda yaptığı yorum etkiledi. Çünkü önemli ipucu veriyordu. Yorum mealen şöyleydi: ” Görüldüğü gibi Müslüman entel kadınlar istediğimiz konuma kendiliklerinden hızla geliyorlar. Başörtüsü ve irtica suçlaması ile üzerlerine gidilmesi bu süreci uzatıyor. Kendi hallerine bırakırsak neticeye ulaşmamız daha çabuk olacak!” Bu yorum üzerine kitabı alıp baştan sona dikkatlice okudum. Tahmin ettiğimden daha bozuk ve zararlı gördüm. Aslında hepsini okumaya lüzüm yok.Önsözü okuyunca işin vahameti hemen anlaşılıyor. Çünkü kitabın yazılmasına destek veren alkış tutan mezhepsizliği reformculuğu yayan kimseler; bilerek veya bilmeyerek dinin temeline dinamit koyanlar.(Prof.Mehmet S.Hatipoğlu Prof.Mehmet Aydın Prof.Hayrettin Karaman Ekrem Sağıroğlu Ali Bulaç Yaşar Kaplan) Sözde hazret-i Aişe validemiz methediliyor fakat sinsice bu mübarek annemizin ulviliği yüceliği âlimliği müctehidliği yok ediliyor. Hafızalara feminist müzik eğlence süs düşkünü sıradan “entel” bir kadın imajı yerleştiriliyor. Kendisinden sanki rol arkadaşı gibi aişe geldi aişe gitti gibi saygısızca bahsediliyor. Peygamber efendimizden dört büyük halifeden ve Eshab-ı kiramdan bahsederken de aynı saygısızlık sürdürülüyor. “Hazreti” “aleyhisselam” “Radıyallühü anh” gibi ifadelerle saygı olmayacağı iddia ediliyor. “Kılavuzu karga olanın.... “ diye bir atasözü vardır. Bu entel bayanımız da Seyyid Kutub gibi Eshabı kiram ve Türk düşmanı fitneci isyancı sosyalist fikirli birini kendine kılavuz edinmiş çünkü hidayetine bu vesile olmuş. Hal böyle olunca başka ne beklenir?
-ALINTI-
.
En son KadirHoca tarafından Ptsi Mayıs 11, 2009 4:49 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Güzellik yarışmaları Ptsi Mayıs 11, 2009 3:31 am | |
| Güzellik yarışmaları
“Dünya Güzeli” yarışmasında Hollanda’da öğretmenlik yapan bir karı-kocanın kızı Azra Akın dünya güzeli seçildi. Kendisi de Hollanda’da bir koleji bitirmiş. Terzisinin anlattığına göre Güzelin elbisesi Türkiye'de orta ve alt sınıfların kumaşı olarak bilinen metresi 1.5 milyon liraya olan Tahtakale kumaşıymış. Kıyafetin üzerindeki süslemeler de Tahtakale malıymış. 7 metrelik kumaş 10 milyona alınmış. Elbise üzerindeki incik-boncuğu ve el işçiliğiyle birlikte toplam 50 milyona mal olmuş.Yarışmada yalnız 92 güzel değil 92 kıyafet de yarışmış. Bunların arasında 30-40 bin dolardan başlayan Versace Armani gibi markalar da varmış. Hollanda’da yaşayan Batı kültürü ile yetişmiş " Birinci olacağım aklımdan bile geçmemişti AB öncesinde Türkiye'nin adını bu şekilde duyurduğum için çok mutlu ve gururluyum" diyen Azra Akın bu elbiseler ile birinci olmuş. Babası da "Hâlâ inanamıyorum” diyor. Bu haber dış basında geniş yer aldı. İngiliz OBSERVER gazetesi “Türkiye Avrupa'da” başlığı ile haberi verdi. Gazete yarışmanın politik ve dini pek çok tartışmanın sonucunda yapılabildiğini de hatırlatıyor. Bütün bunları alt alta koyduğumuzda ister istemez insanın aklına “Acabalar” geliyor. Güzellik yarışmasında neden politik ve dini tartışmalar yapılıyor. Bu da Keriman Halis Ece’nin birinci seçilmesi gibi mi oldu diye sorular kafaları meşgul ediyor. Daha önce bahsetmiştim isterseniz bir Türk kızının Dünya güzeli çesilmesi olayını size tekrar nakledeyim bu yarışmada da bir art niyet olup olmamasına siz karar siz verin! 1913 senesinde İstanbul’da doğan ve “Feyziye Mektebi”nde tahsil hayatına başlayan Keriman Halis 1932’de Cumhûriyet Gazetesi tarafından tertiplenen güzellik yarışmasında Türkiye güzeli seçilmişti. Babası Tevfik Hâlis’e; “Keriman’ı güzellik yarışmasına sokacağız.” dediklerinde; “Bu kara kızı mı?” diye alay etmişti. Aynı yıl Belçika’nın Spa şehrinde yapılan dünyâ güzellik yarışmasında 28 ülkenin temsilcileri arasından Keriman dünyâ güzeli îlân edilmişti. Hâlid Turhan Bey Hatıraları’nda Keriman Hâlis Ece’nin dünya güzeli seçilmesininin perde arkasını şu şekilde anlatır: 1932 senesinde Cumhuriyet Gazetesinin tertiplediği güzellik yarışmasını Keriman Hâlis kazanmıştı. Aynı yıl Belçika’nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılmasıyla dünya güzellik yarışması düzenlenmişti. Keriman Hâlis bu yarışmaya Türkiye’yi temsilen katıldı. Günlerce Spa şehrinde kalan güzeller çeşitli kimselerle görüştü ve konuştular. Yarışma gününde jürinin önünden kızlar birer birer geçip giyimleriyle bakışlarıyla tebessümleriyle puan toplamaya çalıştılar. Jüri salona geçip puan değerlendirmesi yapmak istedi. Başkan kürsüye geçerek şöyle konuştu: “Sayın jüri üyeleri bugün Avrupa’nın Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 600 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren Osmanlı artık bitmiştir. Onu Avrupa Hıristiyanları bitirmiştir. Elbette Amerika’nın ve Rusya’nın hakkını inkar edemeyiz. Neticede bu Hıristiyanlığın zaferidir. Müslüman kadınlarının temsilcisi Türk güzeli Keriman mayo ile aramızdadır. Bu kızı zaferimizin tacı kabul edeceğiz onu kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzeli varmış yokmuş bu önemli değil. Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. Avrupa’nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdâhale eden Kanûnî Sultan Süleyman’ın torunu işte mayo ve sütyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldıracağız.” İşte ilk Tünkiye güzeli seçilmesi olayının perda arkası bu. Batı bugüne kadar hep kaçak güreşti. Tarihte meydana mertçe çıkıp savaşarak elde edemediklerini ikiyüzlülükle sahtekârlıklarla elde ettiler. Bunları bildiğimiz için ister istemez akla geliyor acaba bunun içinde de bir bit yeniği mi var? Avrupa Birliğine girme mücadelesi verdiğmiz şu günlerde!.. | |
|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Kokain..Uyuşturucu Ptsi Mayıs 11, 2009 3:32 am | |
| Kokain..Uyuşturucu
Kokain hakkında ne biliyorsunuz?.. Ve de kokain ticareti.. Pazarlaması.. Yazarken konuşurken hepimiz öyle kullanıyoruz ben de.. "Uyuşturucu" genel adı altında.. Kokain bir uyuşturucu değil oysa.. Uyarıcı.. Özellikle ¤¤¤¤ konusunda.. Erkeklerin gücünü arttırıyor. Kadınları tahrik ediyor.. Bunu nasıl yapıyor?.. Beyni etkileyerek.. İktidarsızlığın baş sebebi psikolojik değil mi?.. "Ya başaramazsam.." Kokainin verdiği rahatlık korku ve endişeleri yok ediyor. Kadının direnme sebeblerinin başında toplumsal kurallar değerler aile terbiyesi gelmiyor mu?. Kokainin verdiği rahatlık tüm ahlaki değerleri tüm sınırları kaldırıyor. Bu yüzden kokain gençlik ve sosyete partilerinin bulunmaz ilacı oluyor.. Neden sosyete.. Çünkü kokain tiner gibi ucuz değil.. Pahalı.. Hedefi orta ve üstü sınıfların evlatları en başta.. Herhangi bir partiye bir tutam kokain götürdünüz mü ... her türlü ¤¤¤¤üel fanteziyi gerçekleştirmek mümkün oluyor.. Bu yüzden de özellikle gençler arasında çok popüler.. Lise ve üniversite düzeyinde bekaret engeli de kokainle kolayca aşılıyor. ... Böylece kokain deneyenlerin sayısı hızla artıyor.. Peki nasıl hızla artıyor?.. Bunca eğitim öğretim bunca iyi yetişmişlik kokain kullanımını niye engellemiyor?.. Tıpta Kokainman diye bir deyim yok.. Kullananlar yanlış kullanıyor.. "..man" eki tutku için kullanılır.. Bağımlılık ifade eder.. Nedir bağımlılık.. Onu almadınız mı kriz geçirirsiniz.. Sigara içenler bilmezler ama nikotinmandırlar. Sigara bırakmanın güçlüğü de bundandır. Bıraktınız mı küçük çapta krizler geçirirsiniz. Bazan farkında da olmaz başka şeye yorarsınız.. En korkunç bağımlılık eroindir. Eroinman almadığı zaman korkunç krizler geçirir. Eroinsiz yaşayamaz olur. Eroin bulma onun tüm ahlak değerlerini yok eder.. Öz karısını satanlar ana babasını soyanlar bunlardır. Eroin bulma uğruna cinayet bile işlerler.. Tedavi edilmezse sonu çoğu zaman ölümdür. Giderek artan dozdan ya da vücut fevkalade zayıf düştüğü için mesela en ufak mikrop en basit hastalıktan.. Eroin denemesi teklif edilenlerin önünde hayatın bu korkunç gerçekleri vardır. Ve de bilirler ki eroin denenecek şey değildir. İnsan bir deneme ile de müptela olabilir.. Eroinin yayılma hızının yavaş oluşu işte bu korku ve dehşettir. Oysa kokain bağımlılık yapmaz.. Kullanmadığınız zaman kriz geçirmezsiniz.. Kokain kullandıktan sonra sizi yeniden çekmeye iten şey yaşadığınız keyif anlarıdır. O ¤¤¤¤ alemlerini yeniden yaşamak isterseniz yeniden satın alırsınız. İstemezseniz almazsınız.. Bu kadar basit.. Ama gerçekten o kadar basit mi?.. * * * Okul önlerinde kokain satanlar bir ¤¤¤¤ cenneti vaad ediyorlar.. Hem de en tehlikesizinden.. Alışkanlık yapmaz kriz yapmaz.. Canınız ne zaman isterse bırakabilirsiniz.. O zaman bu zevk alemlerini bir defa yaşamaktan ne çıkar?.. Bu son cümleye dikkat edin.. Kokain satıcıları işte bu sloganla satıyorlar mallarını.. "Korkmayın.. Alışkanlık yapmaz. Ne zaman isterseniz bırakırsınız.." "Peki bıraktık diyelim.. Peki ya toplumdaki yerimiz.. "Çekici diye adımız çıkarsa ne olur?.." Kokainle ilgili tek çekince işte bu.. Peki kokainin gerçekten zararı yok mu?.. Olmaz olur mu?.. Olmasa viagra gibi eczanelerde satılır.. Yasal olur.. Zehir olduğu için mafyanın elinde ticareti.. Dünyanın en büyük mafyasının.. Amerika'nın bile durduramadığı mafya.. Vücudu zehirliyor.. Daha kötüsü.. Kendisi olmasa da yaşattığı alemler özlem meydana getiriyor.. Bir defa daha.. Son bir defa daha.. Ama giderek eski dozlar yetmez oluyor.. Daha büyük dozlar.. Onlar da yetmez oluyor.. Burun eriyor. Koku almaz oluyorsunuz. Burnun içine çelik astar takmak zorunda kalıyorlar.. Gene fayda etmiyor.. Daha fazlası en fazlası da fayda etmiyor.. O zaman satıcılar önünüze yeni ilacınızı sürüyorlar.. Eroin.. Kokain tüm ahlak değerlerinizi yok ettiği için artık çekinmiyorsunuz eroin kullanmaktan.. Bir gençlik hevesi ¤¤¤¤ alemi için başlayan kokain potansiyel eroin müşterisini ve altın vuruşu hazırlıyor. ... Hedef kim kokain pazarında.. Gençlik.. Dünyanın her yerinde olduğu gibi.. Hedef Türk Gençliği.. ( Hıncal Uluç-Sabah) | |
|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Serbest yaşama” ve “cinsel özgürlük”Kadının hayâ perdesi kalkınca... Ptsi Mayıs 11, 2009 3:47 am | |
| “Serbest yaşama” ve “cinsel özgürlük”
Dünya hızla manayı bırakıp taparcasına maddeye koşmakta... Herşeye para olarak bakmakta; gelsin de nereden nasıl gelirse gelsin düşüncesinde. İnsan maddenin esiri olma yolunda. Bu da insanı “Eşrefi mahluk” yaratılmışların en şereflisi olma makamından uzaklaştırmakta. Başka bir ifade ile insanı hayvanlaştırmaktadır. Çünkü hayvanların dünyası yeme içme ve çiftleşmeden ibarettir. Zamanımızın insanı da koşar adımla buraya doğru koşmakta. Dolayısıyla sonunu hazırlamaktadır. Çünkü bu düşünceye sapmış hiçbir topluluk hiçbir devlet hiçbir medeniyet ayakta kalamamış yok olup gitmiştir. Bu maddenin esiri olma hali Amerika’da başlayıp Avrupa’ya buradan da ülkemize geçmiştir. Eskiden ülkemizde bazı kuruluşlar tarafından gündeme getirilen savunulan bu gayri insanı düşünceler son zamanlarda resmi makamlarca da savunulmakta; savunulmakta da kalmayıp fiiliyata geçirilmesi için ön ayak olunmaktadır. Bunun en açık örneği geçenlerde gazetelerde çıkan şu haberdir. Haberin özeti şöyle: “Turizm Bakanının Türkiye'de ‘‘çıplaklar kampı’’ kurulabileceği yolundaki açıklaması turizm beldelerinde destek buldu. Bodrum Marmaris Kuşadası Kemer gibi Turizm sektörünün başı çeken turistik beldeleri çıplaklar kampı kurulmasına ‘‘evet’’ dedi. Alanya ve Kaş ise karşı çıktı. “(Hürriyet – 30.4.2001) Görüldüğü gibi bu hayvanî yaşayışa kimsenin karşı çıktığı yok. Karşı çıkanlar da yer müsait olmadığından veya daha sırası değil türünden mazeret beyan ediyorlar haberin devamında. Bir toplum bu kadar nasıl değişir anlamak mümkün değil. Turist ve para gelsin de nasıl gelirse gelsin; dinimizden örfümüzden neler alıp götürüyor bu hiç önemli değil. Sayın Belediye başkanları bu toprakları almak için binlerce şehid veren ecdadımızı hiç düşünmüyorlar mı? Mezarlıkların türbelerin yanından geçerken vicdanları hiç sızlamayacak mı? “Evet” diyebiliyorlarsa diyecek bir şey yok. Herkes kendine yakışanı yapar deriz. Bu aynı zamanda işin kolayına kaçmaktır. Aslında turist herşeyden önce altyapı ister temizlik ister en önemlisi de iyi muamele ve insanlık ister. Bunları yapabilmek kolay değil. Bunları yapmaktan aciz olanlar işte böyle gayri insani girişimlere yönelir. İsterseniz bu tür serbestliklerin toplumu nasıl etkilediği konusunda ilim adamlarının görüşüne başvuralım: Büyük bir sosyoloji âlimi olan P. Orokin dört ciltlik “Dinamics” adlı eserinde bütün bu konuları ele almakta Amerikan ve Batı kültürünün çöküşü olarak yorumlamaktadır. Pitirim Sorokin Amerika’dan başlayarak aşağı yukarı bütün Avrupa’yı sarma temayülü gösteren “Serbest yaşama” “cinsel özgürlük” gibi akımları Amerikan ve Batı cemiyetleri için bir “Çöküş yıkılma alâmeti” olarak değerlendirmektedir. P. Sorokin’e göre bu tür yaşayışlar yaygınlaştıkça yuvalar yıkılmakta boşanmalar ve evi terk etmeler çoğalmakta zina fuhuş ve fücur artmakta çocuksuzluk dikkati çekmektedir. Sorokin’e göre “serbest yaşayışlar” cemiyetin aleyhine gelişmelere kaynak olmakta beden ve ruh sağlığını bozmakta ahlâkî yaşayışı bertaraf etmekte insanın verimini düşürmekte ferdî ve sosyal saadeti yok etmektedir. Şimdi birçok ülkede “Çıplaklığı” “cinsel özgürlüğü” yani “serbest fuhşu” savunan birçok film çevrilmekte romanlar hikâyeler ve yazılar yazılmakta güzel sanatlar adına bu konu istismar edilmektedir. Bu propagandalar bazı ülkelerde pervasızca bazılarında bizde olduğu gibi sinsince yürütülmektedir. Bu propagandalar şüphesiz yalnız gençleri ve halkı etkilemekle kalmamakta kendini ilericilik kompleksine kaptırmış “yarı-aydınları” da sürükleyip götürmektedir. Netice olarak P. Sorokin “son derece sıkı cinsî kontrolün mevcut olduğu ve aile hayatına önem verildiği devrelerin kültür bakımından en verimli devreler olduğu; aksine aşırı kanunlara nizama aykırı cinsî faaliyetlere müsait devrelerin ise kültürel verimliliğin düşmesine yardım ettiği” görüşündedir ve o bu görüşlerini tarihî olaylarla ispat etmektedir. İnsanı hayvandan ayıran “Ahlak”tır. Bu kaldırılınca insanın hayvandan farkı kalmaz. Hatta hayvandan daha kötü duruma düşer. Çünkü insan sınırsız başıboş değildir. Sınır tanımayan kimseler için Kur’an-ı kerimde “ İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da aşağıdırlar.” (Araf 179) buyurulmaktadır. Tabii ki bu bir tercih meselesi benim tercihim böyle diyene ne denebilir ki.
Kadının hayâ perdesi kalkınca...
Bilhassa son yıllarda internetin ülkemizde yaygınlaşmasıyla hayasızlık çok hızlı bir şekilde artış göstermektedir. Toplumumuzda edeb dışı görüntüler ve yazılar gün geçtikçe sıradan normal bir hayat tarzı şeklinde sunulmaktadır. Bazan daha ileri gidilerek dini günlerde yapılmaktadır bu sunum. Örnek mi istiyorsunuz işte size “Feshane Direklerarası” şenlikleri. Mübarek ramazan ayı münasebetiyle düzenlenen “Feshane Direklerarası” şenliklerinde kadın şarkıcıların transparan denebilecek kıyafetlerde sahneye çıkartılması en başta ramazan ayına hakarettir dolayısıyla dinle alay etmektir. Bununla yapılmak istenen; orucunu tutan hatta namazını da kılan fakat akşam olunca da içkisini içen haram helal demeden her türlü eğelencenin çinde olan bir toplum ortaya çıkartmak. Eğer bir toplum bu hale gelirse zaten iş bitmiş demektir. Çünkü hayasızlıkla ile iman bir arada kalamaz. Cebrâil aleyhisselâm aklı hayâyı ve îmânı Âdem aleyhisselâma getirip”Yâ Âdem! Allahü teâlâ sana selâm ediyor. Getirdiğim şu üç hediyeden birini kabûl etmeni emir buyurdu” dedi. Âdem aleyhisselâm ”Getirdiğin bu üç hediyeden aklı kabûl ediyorum” deyip aklı aldı. Bunun üzerine Cebrâil aleyhisselâm îmân ile hayâya “Siz gidebilirsiniz” dedi. Îman “Allahü teâlâ bana emreyledi ki akıl nerede ise sen orada ol! Bunun için ben akıldan ayrılıp gidemem!” dedi. Hayâ da “Allahü teâlâ bana da aynı şekilde emreyledi. Ben de akıldan ayrılıp gidemem” dedi. Allahü teâlâ kime akıl verirse hayâ ile îmân da onunla beraber bulunur. Aklı olmıyanın ne hayâsı ne de îmânı bulunur. Birgün Hasen-i Basrî hazretleri “Din temizliği nedir? Din cevheri nedir? Din hazînesi nedir?” sorusuna şöyle cevap verdi: “Din temizliği abdest almaktır. Din cevheri Allahü teâlâdan korkmak ve hayâ etmektir. Din kuvveti ise namazdır. Çünkü Allahü teâlâ hayâ eden kulunu medhetmiştir. Din hazînesi ilimdir. Çünkü her kimin abdesti olmazsa dini temiz olmaz. Her kimin hayâsı olmazsa onda dinin cevheri olmaz. Kimde Allahü teâlânın korkusu olmazsa onda dinin cevheri olmaz. Her kimin ilmi olmazsa dinin hazinesi olmaz.” Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Hayâ imanın nizamıdır. Bir şeyin nizamı bozulunca parçaları da bozulur.” “Hayâ ile iman ikiz kardeştir. Biri giderse diğeri de gider.” Dinimizde hayânın yeri çok mühimdir. Allahü teâlâdan utanmak imanın kuvvetli olduğuna hayâsızlık da imanın zayıf olduğuna alamettir. Hayâsız kimse zamanla küfre kadar gidebilir. Hayâ imanın esasındandır. Hayâsı olan Allahtan utandığı için günahtan çekinir. İnsanlardan utanmıyan Allahtan da utanmaz. İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayâdandır. İnsanlardan utananın Allahü teâlâdan da utandığı anlaşılır. Şu dört hasleti kendisinde bulundurmıyan kimseye akıllı ve ilim sâhibi denmez: Birincisi; Allah korkusu. Bütün hayır ve fazîletlerin başı budur. İkincisi; güzel bir hayâ utanma duygusu. Asâlet bununla anlaşılır. Üçünçüsü; yumuşaklık. Dördüncüsü; emri altında bulunanlara cömertlik yapmak. Hayâ insan ile kötü olan şeyler arasında bir perdedir. Hayâ kötü ve beğenilmeyen şeylerin en güzel ilâcıdır. Ancak hayâ gidince artık onların ilâcı kalmaz. “Hayâ on kısımdır. Dokuzu kadında biri erkektedir” hadis-i şerifinde bildirildiği gibi kadınların hayâsı erkeklerden çoktur. Yine hadis-i şerifte “Hayâ 26 güzeldir fakat kadında daha güzeldir” buyuruldu. Bununla beraber şehvetin de onda dokuzu kadındadır. Bunu frenleyen ise kadının hayasıdır. Haya perdesi yıkılınca her türlü rezalet ahlaksızlık toplumu kuşatır. Sosyetede olup bitenlerin yer aldığı magazin haberleri bunun en güzel ispatıdır.
-ALINTI- | |
|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Çalma kapıyı çalarlar kapını! Ptsi Mayıs 11, 2009 3:49 am | |
| Çalma kapıyı çalarlar kapını!
Bugün aileyi dolayısıyla toplumu yıkan etkenlerin başında gayrı meşru ilişki gelmektedir. Bunu önlemenin yolu da şuurlu bir dini inançtır. İnanan Allahtan korkan ve kuldan utanan böyle işlerden uzak durur. Bunun için fuhuşu yaymak istiyenler “utanma duygusu”nu yok ediyorlar. Utanma haya sadece insana mahsus olan utanma duygusudur. Allahü teâlânın razı olmadığı çirkin şeyleri yapmaktan sakınma başkalarının kötülemelerinden korkma kötü iş yapınca utanma; utanmak sıkılmak gibi manalara da gelmektedir haya. Bir toplumun ayakta kalmasında önemli bir yeri olan haya ve haya sahibi olmak üzerinde önemle durulmuştur dinimiz. Bunu sağlamak için din iman ve ahlâk bilgilerinin öğrenilmesi ve çocuklara gençlere öğretilmesi gerekir. Aksi halde hayanın ve iffetin yok olması kaçınılmaz olur. Bu da bir cemiyetin çökmesinin belli başlı sebebidir. Haya sahibi olmak asırlar boyunca bütün Müslümanların şiârı olmuştur. Hayanın önemini Sevgili Peygamberimiz şu sözleriyle ifade buyurmuştur: “Haya imandandır. Fuhuş cefadandır. İman Cennet’e cefa Cehennem’e götürür.” “Fuhuş insanın lekesi; haya zîneti (süsü) dir.” “Cennet’e gitmek isteyen haram işlemekten Allah’tan haya etsin.” “Allahü teâlâdan haya ediniz!” Hayanın da çeşitleri vardır. Önce Allahü teâlâdan haya etmelidir. Bunun için de O’nun emir ve yasaklarına uymak kötü düşüncelerden uzak durmak helâl lokma yemek ve ölümü hatırlamak gerekir. Âhireti isteyenler dünyanın geçici süsünden zînetinden uzaklaşır. İşte bunları yapmak Allahü teâlâdan hakkıyla korkmak demektir. Haya ve iman birlikte bulunur. Biri yok olursa diğerinin ayakta kalması zordur. Kadının hayası erkeğin hayâsından dokuz kat fazladır. Günah işleyecek kimsenin bu günahtan vazgeçmesi Allah’tan korktuğu için veya insanlardan haya ettiği için olur. Allah’tan korkarak terk etmenin alâmeti o günâhı; gizli olarak da işlememektir. İnsanlardan haya etmek onların kötülemelerinden korkmak demektir. Hayayı korumada kadına daha büyük sorumluluk düşmektedir. Çünkü birçok hayasızlığa fuhuşa birinci sebep kadındır. (Büyük çoğunluğu teşkil eden İffetli kadınlarımızı tenzih ederim.) Kadın dinimizin bildirdiği manada haya sahibi olsa o cemiyette fuhuş diye bir şey kalmaz. Eğer kadında haya kalmazsa bugünkü manzaralar ortaya çıkar. İşte zirvedeki hayasızlığı gösteren bir gazete haberi: “ Müşteri bekleyen hayat kadınları aralarındaki rekabet nedeniyle birbirine girdi. Fiyat nedeniyle çıkan tartışmanın büyümesi üzerine kadınlar kavga etmeye başladı. Birbirlerinin saçını başını yolan kadınları ayıran yöre halkı fuhuşun bu kadar aleni hale gelmesine tepki göstererek bir an önce yetkililerin önlem almasını istediler.” Bu derece hayasızlara “insan” bile denilemez. Fakat bilmiyor bu zavallılar; öğretilmemiş kendilerine. Yaptıkları işin sadece dünyadaki gerçek yüzünü bilseler hiçbir zaman buna tevessül etmezler. Ahıretteki pişmanlığın yanında dünyada da telafisi mümkün olmayan zararları var: İslam büyükleri zina edenin; Rızkının noksanlaşacağını ömrünün kısa olacağını yüzünde güzellik kalmacağını bildirdiler. Bu işlerle uğraşanların sonunda ne hale düştüklerini ibretle seyrediyoruz hergün. Bu kötü işte suçu tamamen kadınlara yüklemek te insafsızlık olur. Atalarımız"Çalma elin kapısını çalarlar kapını" "Eden bulur" demişlerdir. Ahlaksızlıkta tabii ki erkeklerin de rolü büyük. Nitekim Peygamber efendimiz “Siz iffetli olursanız kadınlarınız da iffetli olur. “ “Ey gençler namusunuzu koruyun zina etmeyin! İyi bilin ki namusunu koruyana Cennet vardır.” buyurdu. Peygamber efendimiz bu günlerin geleceğini haber verdi. Kıyametin ne zaman kopacağı sorulduğunda buyurdu ki:” Veled-i zina çoğalır. Zengine zenginliğinden dolayı hürmet gösterilir. Kötülük ehli iyilik ehline üstün çıkar.” Tabii ki ahir zamanda bütün olumsuzluklara rağmen iffet haya sahibi olabilmenin mükafatı da o derece büyüktür. Bunu başarabilene ne mutlu!
-ALINTI- | |
|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Kadının Feminizm Karmaşası Ptsi Mayıs 11, 2009 3:53 am | |
| Kadının Feminizm Karmaşası
30 yıllık feminizm macerası kadınları yeni bir tür şakayla karşı karşıya bıraktı:
Madem bu kadar özgürleştiniz, neden mutlu değilsiniz?”
“Feminizm ve Yahudilik” başlıklı yazısına, böyle bir soruyu merkeze alarak başlıyor Rebetzin Tzipporah Heller.
VE ardından şu tesbiti yapıyor:
- “Yeni binyılın eşiğinde kadınlar daha yüksek maaşlara, daha fazla kurumsal güce ve daha fazla kariyer seçeneklerine sahip. Aynı zamanda daha çok boşanma, daha çok vasiyet mücadelesi, daha çok çocuk bakımı krizleri ve gerçeği söylemek gerekirse, gerçekte ne olduğumuz ve ne istediğimiz konularında daha çok çatışmayla karşılaşıyoruz.”
Bu çatışmalar karşısında, Rebetzin Tzipporah Heller, çağdaş ve dindar yahudi kadınlarının dileklerini de şöyle sıralıyor:
- “Bütün olmak istiyoruz. Hepsini istiyoruz. Potansiyellerimizin tamamını kullanırken bir yandan da kadın olmak istiyoruz. Olmalıyız da. Bunları yerine getirecek şekilde yapıldık.
Yahudilik çelişen bu yönler geçerli kalmak üzere bütünlüğe inanır:
Benzersiz bir ulus olarak kalarak toplumun bir parçası olmak;
Kişiliğimizi muhafaza ederken bir cemaatin parçası olmak;
Dünyanın tam yetkili bir parçası, aynı zamanda da kadın olmak.”
* * * Heller, yazısında bir de anısına yer veriyor:
- “Geleneksel kadın rollerine duyulan küçümsemeyi ortaya çıkaran bir olay benim de başıma geldi. Yıllar önce İsrailli bir sayım memuru evimize geldi. Çeşitli nedenlerden ötürü katılmamaya karar vermiştim. Çocuklarım okuldaydı ve kadın sayım memuru beni masanın başında, kitaplarla çevrelenmiş, çok profesyonel bir şekilde gördü. Kahve içerken onunla felsefi görüşümü İbranice tartıştım. Çok ilgilendi. Giderken en azından durumum hakkındaki entelektüel açıklığıma saygı duyuyordu.
Kanun, sayıma katılmayı reddeden birinin yeniden ziyaret edilmesini gerekli kılar. Dolayısıyla kadın birkaç hafta sonra yine göründü. Arada yüzlerce kişiyle görüşmüş, beni de unutmuştu. Cuma sabahıydı. Küçük çocuklarım etrafımda, ellerim dirseklerime kadar hala hamurundaydı. Bir bakışta entelektüel yeteneğimi ölçtü ve elindeki kâğıdı göstererek yeni başlayanların İbranicesiyle yavaş ve açık bir şekilde konuşmaya başladı:
- Bu-bir-sayımdır. Sayım-demek-insanları-saymak-demektir. BÜTÜN-insanları-saymak istiyoruz. Bunu-imzala!
Ona göre anne ve ev kadını olmak, akıllı bir insan olma olasılıklarını tümüyle ortadan kaldırıyordu.
* * * Heller'in bu hikâyeden çıkardığı sonuçlar gayet ilgi çekici.
- “Kadınların geleneksel rollerinin küçümsenmesi doğal olarak kadınlığa karşı, erkeklik lehine bir önyargıya yol açtı. Sonunda birçoğumuz, basitçe ifade etmek gerekirse, erkeklerin sahip olduğu herhangi bir şeyin kadınların sahip olduğu bir şeyden daha iyi ve arzu edilir olduğu yanılgısına düştük. Ne yazık ki, pek azımız bu görüşü sorguluyor.
Bu yüzden feminizmin ana görüşü gerçekte “erkekçilik” olarak adlandırılmalıdır, çünkü bu görüş erkeğe ait olan her şeyi övmekte ve kadınlara uydurmaya çalışmaktadır. Kadın ya da erkekler için değerini sorgulamadan erkeklerle ilgili bu övgünün iyi bir örneği “kadın sigarasıdır”.
Bir şirket, feminizm hareketinin başlangıcında bu sigarayı piyasaya sürdüğünde reklam kampanyası şöyleydi: “Erkekler kadınlara sigara içme hakkı vermeyerek onlara baskı yapmış ve gizlice içmeye zorlamıştır. Şimdi bir kadın yalnızca herkesin önünde sigara içerek özgürlüğünü kanıtlamakla kalmıyor, sadece kendisi için yapılmış özel kadın sigaraları da içiyor.”
Şu soru hiç sorulmamıştı: Peki, sigara içmek kadın için iyi mi?
Erkekler içebiliyor diye sigara içme hakkı talep etmek, eşit bir iş fırsatı elde etmek için kamikaze pilotu olma hakkı talep etmek gibi bir şey.”
* * * Sonuç itibariyle, yazar, hem dindar kalmak hem de çağdaş yaşama ayak uydurmak ikilemi karşısında bocalayan yahudi kadınlarına, “hem o, hem bu” cevabını veriyor. İdeal olanı yani. Oysa yaşamın kendisi 'ideal' olandan hoşlanmaz; muhatablarını en sonunda “ya o, ya bu” çizgisine getirir. Nitekim dindar Türk kadını, sanıldığının tam da aksine, “hem o, hem bu” demedi, “sadece bu' demeyi tercih edip sigaraya başladı.
Dindarlar, “Sigara haram değil, Kur'an'da böyle bir yasak yok!” diyorlar. Diğerleri ise, “Sigara içen bu kadın başını örtüyor” diye yaygara yapıyorlar. Sorun şurada: Örtünün asıl örttüğü 'sigara'! Yani adım adım Türk ailesinin çözülüşü.
Gerçekçileri takip ederiz ama onlara saygı duymayız. İdealistlere ise saygı duyarız ama onları takip etmeyiz. Gerçek çirkindir. Adı üstünde, gerçektir çünkü. Planlanabilir. İdeal ise güzeldir. Güzeldir, çünkü hayal edilebilir. Çağdaş Türk, artık hayal etmiyor, planlıyor. Planlanıyor da ne yazık ki.
-ALINTI-
*******************0o0***************************
Feminist entellektüellerin marifetleri!
“Hidayete kavuşmuş(!)” Müslüman entel bayanların ortak özelliklerinden biri 1400 yıllık geçmişi birikimi bir kenara itip akıllarınca doğrudan Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere ulaşıp buradan neticeye varmak. Çünkü bunlara göre asırlardır âlimler genellikle erkek oldukları için dini yanlış anlattılar; kadınların aleyhine hüküm verdiler. Bunun için de dini baştan alıp kadınların lehine yeniden yorumlamak lazım diyorlar. Bu düşünceleri ya bilgi eksikliğinden veya birilerinin kasıtlı olarak onları yönlendirmesinden ileri geliyor. İnanıyorum ki çoğunun bundan haberleri bile yok. Bunun için de hem kendilerine hem de topluma zarar veriyorlar. Mesela “Entelektüel ve siyasi kişilik olarak Hz.Aişe” (M.Canan Ceylan) kitabında Hz.Aişe validemizin “Siyasi kişiliği” nin anlatıldığı kitapta işlenen konular İslam büyüklerinin bildirdiklerine tamamen ters şeyler: Aişe validemiz ataerkil aileye karşıymış bunun mücadelesini vermiş müminlerin annesi kadın filozof’ tanımına uyarmış Kur’an ile yetinmemiş.. erkek despotizmini yıkmış dogmatizmi eleştirirmiş müziğe karşı değilmiş müziği severmiş...Ensardan bir kadının kızı olan Esma şarkıcıymış. Peygamber efendimiz şarkı söyleyen kadına devam etmesini şarkısını icra etmesini söylemiş! Müzikten etkilenmeyen kimseler kaba yaratılışlıymış hayvanlardan daha az ince ruhluymuş. Çünkü bütün hayvanlar müzikten hoşlanırlarmış...vs. Paygamberimizin döneminde Müslüman kadınlar makyaj yaparlarmış Peygamberimizin huzuruna makyajlı gelirlermiş... Hz.Aişe validemizin Entekllektüel siyasi bir lider olarak takdim edildiği bu kitabın bazı konu başlıklarına baktığımızda muhafazakar müslüman kadınların hangi yöne çekilmek istendiği daha iyi anlaşılıyor: "Kadın Lider Eğlence ve Sanat Anlayışı Hz. Peygamber’in Müzik Esprisi Peygamber Devrinde Kadın Evde mi Otuyordu? Kadın Hakları Kadının Toplumda Yerini Alması...vs" Bu konuları işlerken de istifade ettiği kimselerin çoğu dinle ilgisi olmayan meyhaneden çıkmayan mason Ömer Rıza Doğrul ve Ali Şeriati gibi sapık inançlı kimseler. Ama İmam-ı azam İmam-ı Gazali gibi asırlardır sözleri kitapları dinde senet kabul edilmiş âlimlerden istifade edilmemiş. Bırakın böyle büyük âlimlerin sözlerini işine gelmeyen femistliğe aykırı gördügü Hadis-i şerifleri bile kabul etmiyor. Mesela Peygamber efendimizin “Dul kadınla evlenmeyin... “ sözünü anlamak mümkün değil diyor. Halbuki bu bir emir değildir tavsiyedir tercih meselesidir. Yine Peygamber efendimizin Hz.Aişe’ye olan sevgisini sokaktaki bir insanın aşkı gibi ele alıyor Aişe validemizi görünce herşeyi unuttuğunu yanından ayrılmak istemediğini söylüyor. Entel bayana göre dört büyük halife ve diğer Eshabı kiram mal makam için birbirleri ile kıyasıya mücadele edip birbirlerini itham ediyorlar. Dönüp dolaşıp Hz.Osmana ve Hz.Muaviyeye çatıyor. Hz.Osman’ın Kur’an-ı kerimi değiştirmeye teşebbüs ettiği bile iddia idiliyor. Hz.Osman için bu nasıl söylenebilir?. Peygamberlerden sonra insanların en üstünleri olan Eshab-ı kiram öyle tanıtılıyor ki kitabı okuyanlar Eshab-ı kiram bunları nasıl yapar bunu ben bile yapmam noktasına getiriliyor. Yazara göre Hz. Muaviye ve taraftarları Kisra Herakliyus yolunda zorba zalim birer melik; Hz.Ali çevresindekiler ise cahiliyye devri çekişmeleri içinde. Halbuki başta Hz.Aişe validemiz olmak üzere bunların her biri müctehid olduğu için ictihad farklılıkları suç günah değil. Bundan dolayı suçlamak İslami ölçülere uymaz. Kitapta birçok çelişkiler de mevcut. Bir taraftan okuyucusuna Hz.Aişe gibi meydana çıkın siyasete karışın telkinini verirken diğer taraftan Aişe validemizin çok kimsenin ölümüne sebep olan bu savaşı yaşamaktansa ölmeyi tercih ettiğini her zaman “ Peygamber eşleri evlerinzde oturun!” ayetini okuyarak başörtüsü ıslanacak kadar ağladığını söylüyor. Yine Hazret-i Aişe’nin " Beni Peygamberin yanına değil Baki kabristanını defnedin. Çünkü ben Peygamberden sonra onun hoşunna gitmeyecek bir harekette bulundum” sözünü naklediyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi? Maksat belli; bilerek veya bilmeyerek Müslüman kadının en hassas noktası olan inancını kullanarak onu sokağa dökmek siyasete bulaştırmak. Asırlardır huzur yuvası olan aileyi bozmak. Ailenin İslamın düşmanı olan feminizmi hakim kılmak!
Feminist entellerin yanlışı
Müslüman “entel” bayanlarımızın bilhassa genç kızlarımız üzerinde büyük etkileri var. Sözde bataklıktan dine dönüş yaptıkları için onlara “Sempati” duyuyonrlar. Bunun için de dinlerini bunların yazdığı kitaplardan öğrenmek istiyorlar. Halbuki dinin emir ve yasakları bellidir. Bu bir bayanın bir erkeğin anlatması ile değişmez. Değişiyorsa o zaten din olmaz.Yorumcunun kendi sapık görüşü olur. Bu entel bayanlarımızın en büyük yanlışı feminist inançlarından dolayı âlimlerimize İslam büyüklerine karşı peşin hükümlü olarak karşı cıkmalarıdır. Erkek oldukları için dini erkeklerin lehine anlattıkları iftirasıdır. Halbuki beğenmedikleri kadınlarla ilgi hükümlerin tamamını başta Hz.Aişe validemiz olmak üzere Peygamber efendimizin mübarek hanımları rivayet etmişlerdir. Bakın bu entellerden biri işi hangi boyuta vardırıyor: “Şüphesiz kadınlar geçmiş asırlarda bugünkü haklarını bilseler ve bilinçli olarak bu hakların gerçekleşmesini talep etselerdi; bilimsel olarak Kur'an ve Sünnet'e başvurma gücüne sahip olsalardı bugünkü İslami fıkıh özellikle boşanma ve evlilik gibi konularda çok daha farklı olurdu.” (Cihan Aktaş- KadınınTarihi Dönüşümü) Allahım bu ne büyük iftira! bu ne büyük cür’et! Yani alimlerimiz mesela ehli sünnetin göz bebeği müslümanların önderi büyük imam İmam-ı azam hazretleri 34 diğer mezhep imamları ve onların talebeleri ve de bugüne kadar gelmiş geçmiş milyonlarca âlim dini yanlış anlatmışlar. Erkek oldukları için taraf tutmuşlar evlenme boşanma miras fıkhi hükümleri hep kadınların aleyhine bildirmişler. Silsileyi uzatacak olursak bu âlimleriz dinimizi Eshab-ı kirmadan öğrendiler. O zaman o mübarek insanlarda zan altında. İşi daha da ileri götürmek mümkün haşa sümme haşa Eshab-ı kiram da dini peygamberimizden öğrendiğine göre bu çarpık mantığa göre Peygamberimiz de buna dahil. Zaten bazı entel bayanlar bunu ima ediyorlar hatta bazıları da açıkca söylüyorlar. Aklı başında bir Müslüman bunu nasıl söyleyebilir? Ekol haline gelmiş onlarca kitabı olan başka bir İslamcı bayan yazar da bakınız neler söylüyor: “Kur'an ve sünnete iman ediyoruz yetmiyor. Mezheplere iman etmemiz isteniyor. Mezheplere inandığımızı ama mezhepleri din ile aynı görmediğimizi dinin hatasız olduğunu ama mezheplerin hata yapabileceğini biz bu bilinçle mezheplerin İslam'a uygun olan yönlerini aldığımızı söylüyoruz yetmiyor...” (emineşenlikoğlu.com) Yani Hadis-i şerifle geleceği bildirilen medhedilen imam-ı azam Ebu Hanife hazretlerin yanlışı ve doğrusu varmış da bu ilkokulu dışırıdan bitirmiş eski artist yazarımız doğrularını alıp yanlışlarını almayacakmış! Pes doğrusu! Mezhebin müctehidin ictihadın ne olduğunu bilmeyen bir kimseden başka ne beklenir. Buna değil de bundan istifade etmek istiyenlere acımak lazım! İnsan cahilliğin haddini bilmezliğin kurbanı olup uçuruma yuvarlanınca nerede duracağı belli olmuyor. Başka feminist islamcı bir kadın da işi daha ileri götürüp Kur’an-ı kerimi sorgulamaya kalkışıyor: “Bir sene yogun bir şekilde sırf Kuran üzerinde onun kadına yönelik bakış açısını yakalayabilmek için çalıştım. Kuran’da gerçekten ataerkil bir fonun varlığını farkettim. Kuran-ı Kerim o gün orada yaşayan Arapların zihinlerine hitap ediyor. Bu durumda da sorun çıkıyor. Örneğin miras konusunda erkeğin kavvamlığı noktasında eşitlik konusunda özetle pekçok konuda sorun çıkıyor. Örneğin bu araştırmaya başlamadan önce Nisa suresinin 34.ayetini hiç düşünmek istemezdim. Bu ayet yokmuş gibi davranmak isterdim.Çünkü bizim modern bilincimizle böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil ama bu ayet var!” (Hidayet Tuksal- Kadın ve İslam Ruşen Şakır’ın röpörtajı Milliyet 2000) Feminist islamcı aydın kadınlarımızın en önemli eksikliği altyapılarının olmamısı. Dinin esasını kaynaklarını bilmemeleridir. Bunun için de bir bataklıktan kurtulup daha tehlikeli başka bir bataklığa saplanıyorlar. Denebilirki ki birinci bataklık ikinciden daha az zararlı. Hiçbir kadın yaşadığı gayri meşru hayattan memnun olmaz. Yaptığının farkındadır bunun için de devamlı üzüntü içinde olur. Pişmanlık üzüntü de tevbe sayılır. Fakat insan bid’atten dini sapıklıktan pişmanlık duymaz.Çünkü yaptığını doğru bilmektedir. Bunun için de tevbe etmek aklına gelmez. Zamanla küfür bataklığında boğulur gider de haberi bile olmaz.
-ALINTI-
En son KadirHoca tarafından Ptsi Mayıs 11, 2009 4:50 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Kadını önce “kurtarıcı”dan kurtarmalı Ptsi Mayıs 11, 2009 4:08 am | |
| Kadını önce “kurtarıcı”dan kurtarmalı
Her yıl kadını esaretten(!) kurtarmak için “Dünya Kadın Hakları Günü” tertip edilir. Nutuklar atılır demeçler verilir... Düşünüyorum; dünyada çok şey istismar ediliyor fakat kadınlar kadar istismar edilen başka bir varlık var mı? İşin garibi “kurtaralım” denildikçe daha batırılıyor kadın... Onlar da ne yapacaklarını şaşırdılar; sersem tavuğa döndü zavallılar. Gelen vuruyor giden vuruyor. Meşhur düşünür gibi az da olsa aklı başına gelen kadınlar artık “ Gölge etmeyin başka ihsan istemiyoruz” demeye başladılar. 15 Kadın hakları istismarcıları bir taşla iki kuş değil birçok kuş avlama peşindeler... Kadın haklarını öne sürüp ceplerini dolduranlar cinsel yönünden faydalananlar toplumun örfüne dinine bu vesile ile saldıranlar... daha neler neler. İşin bir enteresan yönü de kadına bir şey soran yok. Senin derdin sıkıntın nedir sana nasıl yardımcı olabiliriz? diyen de yok. Kendi kendilerine gelin güvey oluyorlar... Niye böyle? Çünkü samimi değiller. Niyetleri başka! Geçenlerde bir toplantıda kadını dört duvar arasından kurtarmak için “Kur’an-ı kerimin bazı ayetlerinin yeniden yorumlanması” konusu tartışılıyordu. Bunlara göre sanki Kur’anı kerim kadınların bütün haklarını ellerinden almış... Baştan peşin hükümle bir karar veriyorlar sonra da bu yanlış kararları üzerine bina kurmaya çalışıyorlar. Yanlışlığa bakın: Birincisi kadını insan kabul edip sıcak kum çöllerine gömülmekten kurtaran Kur’an-ı kerimdir İslamiyettir. Bundan önce bırakın ikinci üçünçü sınıf olmak insan bile sayılmıyordu kadın. Miras hakkı bile yoktu mal gibi alınıp satılıyordu... İkincisi farzedelim ki Kur’an-ı kerim kadınlara bazı kısıtlamalar getirdi. Bir Müslüman olarak kadın bu emirleri yerine getirmek zorunda. Bunun için Müslüman olmuş zaten... Kadını rahatlatmak huzura kavuşturmak bu emirlerden uzaklaştırmakla değil bilakis bu emirleri yapabilme imkanı vermekle olmaz mı? Asırlardır Müslüman kadın Kur’anı kerimin emirlerinden bir rahatsızlık duymamış; duysa zaten Müslüman olarak kalamaz. Kadın evinden aile hayatından bir şikayeti olmamış aksine huzuru burada bulmuş. Onu sokağa dökmekle bu huzuru da mı elinden alınmak isteniyor? Nedense kadınlar tarih boyunca "Kendilerine birileri tarafından bir çeki düzen verilmesi gereken varlıklar" olarak algılanmaktan bir türlü kurtulamadılar. İster istemez insanın aklına "Allah kadınları öncelikle onları kurtarmak isteyen böyle kurtarıcılardan kurtarsın" şeklinde dua etmek geliyor. Maalesef bu oyuna istismara alet olmamış kadın az değil. Kadınlar eninde sonunda oyuna geldiğini farkediyor fakat o zaman da iş işten geçmiş oluyor. Yine de zararın neresinden dönülürse kardır. Hürriyet’te Serdar Turgut’un köşesinde konumuzla ilgili tipik bir örnek verdi: Yıllarca cinsi yönden istismar edilen bazı Batılı feminist kadınlar iyice yıpratıldıklarını oyuna getirildiklerini ifade ederek bir karar vermişler. Yaşları 25 ile 35 yaş arasında değişen bu kadınların aldıkları karar şöyle: “Aile insanın hayatında çok daha manevi zenginlikle dolu olan kadına çok daha manevi güç katan bir kavram. Bu nedenle çağdaş kadın eğer güçlü olmak toplumda bir yer edinmek istiyorsa aile yaşamına önem vermeli. Ve daha da önemlisi evleninceye kadar erkeklerden uzak kalmalı. Kendisini kocasına ‘‘saklamalı’’. Evet kadınlar bunu ciddi şekilde yeni bir teori olarak ortaya koyuyorlar şu anda Batı'da.” Kadınları elinden kurtarmak istedikleri İslamiyet ondört asırdır zaten bunları söylemiyor mu? Kim ne derse desin bütün bu olup bitenleri tarafsız bir şekilde inceleyen kimse tarih boyunca kadını sadece İslâm dininin istismar etmediğini bilâkis ona lâyık olduğu değeri verdiğini görecektir. Bugün tarafsız gözlemciler kadını korumak için İslâmdaki aile yapısını incelemekte olup bunu kendilerine nasıl adapte edebilecekleri arayışı içindeler. Bunu sağlayabildikleri takdirde kadın gerçek manada istismardan esaretten kurtulacak layık olduğu yere kavuşacaktır!..
-ALINTI- | |
|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Geri: Kızların Utanma Duygusu Nasıl Yok Ediliyor??? Kadın Meselesi Ptsi Mayıs 11, 2009 4:52 am | |
| Feminist enteller şeytana iş bırakmadı
İslamcı feminist aydın bayanlarımız kafalarında kendilerine göre bir İslam şablonu çizmişler veya birileri çizdirmiş bunun dışına çıkamıyorlar. Kim derse desin eğer bir husus bu feminist şablona uymuyorsa tanımıyorlar. Bunu dinde söz sahibi alim de söylese Peygamber efendimiz de söylese hatta Kur’an-ı kerimde bile geçse fark etmiyor. Bu feminist islamcılara göre âlim söylemişse erkek olduğu için erkekler tarafında yer alır gerekçesiyle red ediliyor. Hadis-i şerifte geçiyorsa mevdudur yani uydurmadır. Kur’an-ı kerimde geçiyorsa erkekler yanlış yorumlanmışlardır. Hatta daha da ileri gidilerek bilinen meşhur bir hadis-i şerifse Peygamber de olsa Kur’ana aykırı söz söylemeye yetkisi yok diyerek red ediliyor istedikleri gibi çarpıtamayacakları kadar açık ayet varsa ya görmemezlikten geliniyor ya da bu ayet o devirdeki araplar içindir tarihsel sürecini dordurmuş diye yok farzediliyor. Bütün maksatlarıkadını dinden imandan çıkartıp sokağa dökmek. Bütün yollar buraya çıkıyor. Bu konuda epey de yol aldıkları anlaşılıyor: Kadınlarla ilgili meselelerin tartışıldığı Kanal’7 deki programında bir feminist isl***** "Biz Gazali'nin anlattığı kadınlar değiliz! Müslüman kadın artık evin dışına çıkmak istiyor!" diye bağırınca kapalı seyirci kadınlardan büyük alkış aldı. Bu konuda âyet olmasına rağmen programda sorulan "Kadın evde otursun mu?" sorusuna kadınlarımızın yüzde 33'ü "evet" 66'sı "hayır" dedi. Eskiden müslüman kadınlar imam-ı Gazali imam-ı azam gibi ehli sünnet büyüklerimizin isimlerini ağızlarına abdestle alırlardı. Nereden nereye! Bir entel bayan da feministliğe aykırı gördüğü için kadınların dikiş nakış örgü işleri ile ilgili hadis-i şerifleri mesela “Dikiş öğretin ve Nur Suresini de iyi öğretin.” hadisini inkar ediyor. Yine Kur'an-ı Kerimin ruhuyla uyuşmadığı gerekçesiyle 'Bana dünyada üç şey sevdirildi: Kadın güzel koku ve namaz' hadisini inkar ediyor güvenilir kaynaklarda yok diyor (Cihan Aktaş- Kadının Tarihi dönüşümü) halbuki bu hadis-i şerif Kütübü sittede mevcuttur. Nisa suresinin birinci ayetini de kendine göre yorumlayarak “Kadının erkekten bir farklılığı erkeğin kadından bir üstünlüğü yoktur. Kadın da erkekle aynnı fıtrata sahiptir” derken aynı surenin “Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır.” mealindeki 34.ayeti kerimesini görmemezlikten geliyor. Halbuki dinimiz kadına hiçbir düşüncenin vermediği kıymeti değeri vermiştir. Verilen görevlerin farklı olması bu kıymete zarar vermez. O kadar çelişki içindeler ki aynı pragrafta bile farklı farklı şeyler ifade ediliyor. Bir taraftan İslam kadının haklarını elde etmesine engel değil derken aynı prafrafta “Zamanın değişen koşullarında sadece şeri hükümler yeterli olamazdı” diyebiliyorlar.(Elif Toros-Kadının Tarihi Dönüşümü) Dönüp dolaşıp âlimlere ve ilmihal kitaplarına çatıyorlar. Neymiş efendim erkeklerin kadınlar üzerindeki zulmünü alimler meşrulaştırmışlar. Kaynak olarak da refomcu sinsi din düşmanı Carullah Abduh İkbal Fazlurrahman gibi gibi kimselerden istifade ediyorlar. Yaptıkları bir alıntıda Fazlur Rahman diyor ki “ Müslüman alimler hiçbir zaman Kur’ana dayalı bir ahlak sistemi oluşturmamışlardı. Kuran ahlakı ile ahlaklanmaktan söz ettiler ama bu ahlak edinme çabası ne yazık ki ilmihal ahlakının ötesine geçmedi. Kadın-erkek ilişkileri ve gündelik hayat ilmihal bilgileri düzeyinde kaldı. Herşey kitabına uyduruldu” (Elif Toros-Kadının Tarihi Dönüşümü) Burada akıllarınca bir taş ile iki kuş vuruyorlar. Hem alimler kötüleniyor hem de asırlarca Müslümanlara doğru olarak dinlerini öğreten ilmihal kitaplarnı müslümanların gözünden düşürmeye çalışıyorlar. Biliyorsunuz bir kıssa var. Şeytanının boş oturduğunu görenler şaşırıp Müslümanları kandırmakla niçin uğraşmıyorsun diye sorduklarında bu zamanın kötü din adamları benim vazifemi fazlasıyla yapıyorlar bana iş bırakmıyorlar cevabını verir. Bugün şeytanla işbirliği yapıp asırlardır âlimleri mezhepleri yok ederek islamiyeti içeriden yıkmaya çalışan siyonistlere ingiliz casuslarına aynı soruyu sorsak herhalde şöyle cevap verirler: Sizin feminist entel islamcı aydın kadınlarınız müslüman kadınları kandırıyor; reformcu diyalogcu mezhepsiz din adamları da müslüman erkekleri kandırıyor bize iş bırakmıyorlar!.. (Kadının Tarihi Dönüşümü kitabı; Ayşe Nur KurtoğluNevin MeriçMualla GülnazNazife ŞişmanYıldız RamazanoğluCihan AktaşElif H.Toros ve Sibel Erarslan’ın makalelerinden derlenmiştir.) | |
|