| KUTLU FORUM Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz |
|
| Mubbati Gayri Meşruanın Akibeti-Zina VE iNTERNET TUZAKLARI | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Mubbati Gayri Meşruanın Akibeti-Zina VE iNTERNET TUZAKLARI Paz Kas. 28, 2010 9:43 am | |
| Kardeşlerim,
Gayri meşru muhabbetlerin lezzeti zehirli bala benzer lezzetinden ziyade elemi vardır. Vicdanın sancısı bütün bedeni sarar,insanı kıvrandırır.
Gayri meşru muhabbetlerde aşıkların yüzde 90'ı maşukunudan hep şekva eder.
Gayri meşru muhabbetler insanın şerefinin,izzetinin,dininin,imanının iffetinin,düşmanıdır.
Gayri meşru muhabbetlerde lekelenen her zaman kadın olur,çünkü kadının iffeti leke kaldırmaz, o leke kolay kolay çıkmaz.
Gayri meşru muhabbetlerde şeytanın telkinleri ve haramları tatlı gösterme neticesiyle vücuda gelir.
Gayri meşru muhabbetlerin destekleyicisi nefis ve şeytandır.
Gayri meşru muhabbetler insanı yalancı ,sahtekar,hilebaz,dessas yapar yanlışları gizlemek için hep yalan silahına müracaat ettirir.
Gayri meşru muhabbete düşen bayanlar özellikle evli bayanlar iffetinin, dininin, şerefininin, imanının yüzde 80'ini kaybetme tehlikesi içindedirler. Bizi aldatan bizden değildir,her günahta küfre götüren bir yol vardır, hayanın onda 9'uı kadındadır vb. gibi sebeblerden dolayı.
Gayri meşru muhabbetler kadını evine, kocasına çocuğuna yabani eder, onlara olan muhabbetini giderir.
Gayri meşru muhabbetler kadını zina haram günah çukurlarına atar, o çukurlardan çıkmak müşkül olmaya başlar.
Gayri meşru muhabbete düşen bayanların hali avcının tuzağına düşen ceylana benzer, kurtulmaya çalışır, çünkü geride kendisini bekleyen yavrusu vardı evi vardı.
Gayri meşru muhabbetlere düşen bayanların ilk uğrayacağı yer genelikle yatak odaları olur, çünkü leylalar ve mecnunlar artık şehvet avcısı olmuş.
Gayri meşru muhabbetlere giren bayanlar bilinmezlik girdaplarına doğru yuvarlanırlar.
Gayri meşru muhabbetler özellikle kadınların değerlerini ve zinetlerini elmastan kömüre kalb eder.
Gayri meşru muhabbetler neticesinde gözü yaşlı hep bayanlar olur, kahraman ise erkekler.
Gayri meşru muhabbetler için netleri tercih edenlerin ilk uğrak yeri sanal randevu evleri olan arkadaşlık siteleridir.
Gayri meşru muhabbetlere girenler gül bahçesinde zehirli dikenlere maaruz kalırlar.
Gayri meşru lezzetlere girenlerin aldıkları lezzetler devamlı olmadığı için, şeytanidir, asla rahmani olmaz, çünkü kalp ve vicdanın memnun olmadığı bir şey rahmani olmaz.
Gayri meşru muhabbetlere girenler hissiyatlarının esiri oldukları için akıl ile hareket etmedikleri için akibetteki zararları göremezler ve pişmanlık nidalarıyla ahu fizan ederler.
Kardeşim gayri meşru muhabbetlerinizin cezasını çekiyorsunuz, oyun oynayacaksanız kendi cinslerinizle oynasaydınız, muhabbet edecektiniz kendi cinslerinizle yapsaydınız, görücü usulü evlenmeniz sizin eşinize alternatif aramanızı iktiza etmez.
Yani cehennem ateşiyle oynuyorsunuz, ateşle değil, siz iffet ve şerefinizle oynuyorsunuz, mustakbel sevgiliniz sizi nasılda sahiplenmiş, üzerine tapulamış, tasarrufu üzerine almış ki bırakmaya niyeti yok, tehtidler savuruyor. Allah aşkına bırakın bu sevme masallarını, internet yok iken telefon yok iken niye sevgi deponuz boş değildi, mutluluk ütopyalarınız yoktu, gereksiz acılarınız yoktu, Kalp Allah'ın samedeni ayinesidir. Gayri meşru aşkların, mecazi aşkların yeri değildir, o kalp, gönül Allah'ın Kabesi'dir, o mabedi ne hakla mecazi aşk putlarıyla dolduruyorsunuz, ikinizinde elinde birer vazo var birbirine vurduğunuz takdirde birinizin ki kırılsada ötekinin de çatlayacak, hem sen hem de o zarar görecek bir gün bu ilişkiden.
Bir gün bir takvalı hoca vardı tanıdığım Kur'an öğrettiği bayan talebe ile arasında bir yakınlaşma oldu ve neticesinde zina üzerine yakalandılar. Veli gibi görülen bu hoca ve evli kadın rezil oldular, neticede ne oldu biliyor musun, hoca başka yere sürüldü, kadın da ortada kaldı, o kadında kocasıyla görücü usulü evlenmişti, kadın lekesiyle kaldı ve baba evine şerefini kaybederek gitti. Bir de kadını hocayı yoldan çıkarmakla suçladılar.
Şimdi böyle bir ilişkide karşı tarafla aranızda zina fiilinin bir kaçı gerçekleşmiş ama en büyük zina vücuda gelmemiş. Daha büyük neticeler vücuda gelmeden bu çirkefliği bitirin, Allah katında zinacılardan yazılmayın, iki tövbe ve istiğfarla affedileceğim demeyin, tövbe ve istiğfar ile kalb ve ruhi yaralarınızın tedavisine çalışın, eşinizin hak vehukukunu şerefini ayaklar altına atmayın, onun yatağında başkalarını tahayyul etmeyin, onun evinde ona ihanet etmeyin, onun parasıyla haramlara girmeyin, İlahi nikahınızı lekelemeyin. Başınıza açılmış olan kabre imanla gidip gitmeme davasını kazanmaya çalışın, aşkları muhabbetleri nefsani lezzetleri kazanmaya değil, ebedi gençlik, güzellik ve saadeti istiyorsanız, muhabbetinizi muhabbete layık olana verin, muhabbeti size veren Zât'a tevdi edin, size hiçbirşey vaat edemeyenlere vermeyin, size ebedi gençlik ve güzelliği mutluluğu kaybettirecek gayri meşru yollara girmeyin. Çünkü cennet ucuz değil, cehennem lüzumsuz değil. Ağır kaçtıysa yazdıklarım hakkınız helal edin.
En son @bdulKadir tarafından Perş. Ara. 02, 2010 6:44 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | @bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Geri: Mubbati Gayri Meşruanın Akibeti-Zina VE iNTERNET TUZAKLARI Perş. Ara. 02, 2010 6:39 am | |
| "Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azab çekmektir." kaidesi sırrınca, siz, fıtratınızdaki Cenab-ı Hakk'ın zât ve sıfât ve esmasına sarfedilecek muhabbet ve marifet istidadını ve şükür ve ibadat cihazatını, nefsinize ve dünyaya gayr-ı meşru bir surette sarfettiğinizden, bil-istihkak cezasını çekiyorsunuz. Çünki Cenab-ı Hakk'a ait muhabbeti, nefsinize verdiniz. Mahbubunuz olan nefsinizin hadsiz belasını çekiyorsunuz. Çünki hakikî bir rahatı o mahbubunuza vermiyorsunuz.Hem onu, hakikî mahbub olan Kadîr-i Mutlak'a tevekkül ile teslim etmiyorsunuz, daima elem çekiyorsunuz.Hem Cenab-ı Hakk'ın esma ve sıfâtına ait muhabbeti, dünyaya verdiniz ve âsâr-ı san'atını, âlemin esbabına taksim ettiniz; belasını çekiyorsunuz. Çünki o hadsiz mahbublarınızın bir kısmı size Allahaısmarladık demeyip, size arkasını çevirip, bırakıp gidiyor. Bir kısmı sizi hiç tanımıyor, tanısa da sizi sevmiyor. Sevse de size bir fayda vermiyor. Daima hadsiz firaklardan ve ümidsiz dönmemek üzere zevallerden azab çekiyorsunuz.(Sözler - 634)Buradaki "Gayrı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz bir azap çekmektir." cümlesini nasıl anlamalıyız ? İslamiyet'in helal kıldığı şeklin dışında her türlü sevmekler ve muhabbetler gayrı meşrudur ve dinen yasaklanmıştır. Kafirlerin işledikleri günahlar o kadar dehşetlidir ki ancak cehennem temizler. Müslümanlar ise, büyük günah işlememek şartıyla, bu dünyada Cenab-ı Hakk'ın vermiş olduğu bazı sıkıntılara sabır ve tahammülle mukabele ederse mükafatı büyük olur. Belki günahlarını affettirir inşaallah. İşte bir Müslüman Cenab-ı Hakk'ın rızası haricinde bazı sevmeklere girerse, Cenab-ı Hakk bunu cehenneme bırakmak istemediği için bu dünyadakilere de ibretlik olması için merhametsiz bir azaba düçar kılmaktadır. Çünkü o gaflette olan genç: " Cenab-ı Hakk gafururrahimdir, hem cehennem pek uzaktır" deyip gaflete düşüp günahlarına devam edebilir. İşte Cenab-ı Hakk acil bir musibet vermekle onu uyandırmak ister. Bediüzzaman Hazretleri bunun neticesi olarak bu tür günahların halini ve vaziyetini bizim nazarımıza Risalei Nurların muhtelif yerlerinde şu şekilde vermektedir: " O gençliğin su'-i istimaliyle gelen hastalıkla hastanelere ve kalp ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden neşet eden sıkıntılarla meyhanelere , sefahethanelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen; git, hastahanelerden ve hapishanelerden meyhanelerden sor. Elbette ekseriyetle, gençlerin gençliğinin su'-i istimalinden ve taşkınlıklarından ve gayrı meşru keyiflerin cezası olarak gelen tokatlardan eyvahlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin." (1) Bir insanın her türlü günahtan uzak kalması gerekir. Zamanımız günahların bir sel gibi her tarafı istila ettiği dehşetli bir zamandır. Böyle bir devirde günahlardan uzak kalmak çok daha zorlaşmış ve buna göre de daha da önem kazanmıştır. Günahlar içinde en dehşetlilerinden biri harama nazardır. Maalesef çıplaklık yaygınlaşmış, nazarlar kirlenmiştir. Haram nazar gözün zinası anlamına gelir ve zinaya da kapıyı aralar. Gözüne dikkat etmeyen kimseler takva mertebesine varamazlar ve kendilerini günahlardan koruyamazlar. Bilindiği gibi gözde arıza olduğunda, insana ehliyet vermezler. Mevlana Celaleddin-i Rumi nin şu sözü manidardır,"Ey nefis, Harama bakmakla cünüb olan(kirlenen) gözüne, gözyaşlarıyla gusül yaptır ki temizlenesin"Günah ve İsyanın Sonuçları:- İlimden yoksun kalmak: Zira, ilim, günahkâra verilmez. - Rızkın kesilmesi: Günâhkârın rızkı harama gider, Allah'ın bereket ve ihsanı kalkar. - Kalp ve ruhun bozulması: Fıtrata uygun hal bozulur, hissizlik, vicdansızlık, korkusuzlukla tövbeden uzaklaşır. İç dünya kararır, kalp paslanır, haya duygusu ve ahlâk kalkar. - İnsanlardan uzaklaşma: Nefsi ve en yakınlarıyla, toplumla yabancılaşan günâhkâr yalnız kalmaya mahkum olur. - Her günâh iz bırakır: Günâhların sonucu vücud, akıl ve diğer organlarda bir kötülük doğurur. Her günâh bir başka günâha yol açar. - Her günâh, İslâm dışı gelmiş geçmiş bütün çirkin ulusların mirasıdır. Kibirlenmek Firavun'un; eşcinsellik Lût kavminin mirasıdır. - Günâh ve isyân, Allah'ın azabının hak olmasına yol açar. Bela ve musibet gelir. Günâhın geçmişe, şimdiye ve gelecek kuşaklara zararı dokunur. - Günâhkârlar, meleklerin tövbe ve istiğfarlarından, Hz. Peygamber'in (s.a.s) şefaatinden mahrum kalırlar. Günâhlar insanların imanını zayıflatır. (1) bk.Sözler, On Üçüncü Söz.; Kastamonu Lahikası. | |
| | | @bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Geri: Mubbati Gayri Meşruanın Akibeti-Zina VE iNTERNET TUZAKLARI Perş. Ara. 02, 2010 6:42 am | |
| İKİNCİ NOKTANIN İKİNCİ MEBHASI
Dalâlet ehlinin vekili, tutunacak ve dalâletini ona bina edecek hiçbir şey bulamadığı, sıkıştığı ve söyleyecek bir şeyi kalmadığı zaman şöyle diyor:
"Ben, dünya saadetini, hayatın lezzetini, medeniyetteki ilerlemeyi, sanatın gelişmesini, ahireti düşünmemekte ve Allah'ı tanımamakta, dünyaya aşırı değer vermekte, insanların aşırı serbestisinde ve kendine sonsuz güvenlerinde gördüğüm için, insanlığın ekserisini, şeytanın da yardımıyla bu yola sevkettim ve sevkedeceğim."
Elcevap: Biz dahi Kur'ân namına diyoruz ki: Ey bîçare insan! Aklını başına al. Dalâlet ehlinin vekilini dinleme. Eğer onu dinlersen, kaybın o kadar büyük olur ki; tasavvurundan ruh, akıl ve kalp ürperir. Senin önünde iki yol var:
Birisi: Dalâlet ehlinin vekilinin gösterdiği şekavetli yoldur. Diğeri: Kur'an-ı Hakîm'in tarif ettiği saadetli yoldur. İşte o iki yolun kıyaslamasını çok "Sözler"de, hususan "Küçük Sözler"de gördün ve anladın. Şimdi makam münasebetiyle o kıyasların bir özetini gör, anla. Şöyle ki:
Şirk ve dalâletin ve fısk ve sefahetin yolu, insanın bütün değerini düşürüyor. Hadsiz elemler içinde nihayetsiz ağır bir yükü zaif ve âciz beline yükletir. Çünkü insan, Cenab-ı Hakk'ı tanımazsa ve O'na tevekkül etmezse; o vakit, gayet derecede âciz ve zaif, nihayet derecede muhtaç, fakir, hadsiz musibetlere maruz, elemli, kederli basit bir hayvan derekesine iner. Üstelik sevdiği ve alâka peyda ettiği bütün eşyadan mütemadiyen firak elemini çeke çeke, geride kalan bütün ahbabını büyük acılar içinde bırakıp, kabrin karanlıklarına yalnız olarak gider.
Hem hayatı müddetince, elindeki basit arzusu, küçük iktidarı, kısacık bir ömür ve sönük bir fikir ile nihayetsiz elemler ve emellere karşı faydasız çarpışır. Ve hadsiz arzularının ve maksatlarının gerçekleşmesine boşu boşuna çalışır.
Hem kendi vücudunu taşıyamadığı halde, koca dünya yükünü zayıf beline ve kafasına yüklenir; daha Cehennem'e gitmeden Cehennem azabını çeker.
Evet, dalâlette olanlar, duygularını ibtal edecek eğlencelerle sarhoş olurlar, şu elîm elemi ve dehşetli manevî azabı hissetmezler. Fakat hissedeceği zaman, yâni kabre yakın olduğu vakit bütün acılığıyla hisseder. Çünkü; Cenab-ı Hakk'a hakikî abd olmazsa, kendini kendine malik zannedecek. Halbuki; o cüz'î ihtiyar, o küçük iktidarı ile şu fırtınalı dünyada vücudunu idare edemiyor. Hayatına zararlı mikroptan tut, tâ zelzeleye kadar binlerce düşmanı, kendine karşı hücum vaziyetinde görür. Elîm bir korku dehşeti içinde her vakit kendine müthiş görünen kabir kapısına bakar.
Hem bu vaziyette iken, insaniyet itibariyle insanlıkla ve dünya ile alâkadar olduğu halde, dünyayı ve insanı, bir Hakîm, Alîm, Kadîr, Rahîm, Kerîm bir zâtın tasarrufunda tasavvur etmediği ve onları tesadüfe ve tabiata havâle ettiği için, dünyanın dehşetli korkuları ve insanın ahvali onu daima canından bezdirir. Kendi elemiyle beraber diğer insanların acısını da çeker. Dünyanın zelzelesi, tâunu, tûfanı, kıtlığı, fena ve zevali, gayet usandırıcı ve karanlıklı birer musibet suretinde onu tâzib eder.
Hem şu haldeki insan, merhamet ve şefkate lâyık değildir. Çünkü kendi kendine bu dehşetli vaziyeti veriyor. Sekizinci Söz'de kuyuya girmiş iki kardeşin halleri anlatılırken denildiği gibi: Nasıl bir adam, güzel bir bahçede, güzel bir ziyafette, güzel ahbaplar içinde nezîh, tatlı, namuslu, hoş, meşru bir lezzet ve eğlenceye kanaat etmeyip; gayr-ı meşru ve zararlı bir lezzet için, çirkin ve sarhoşluk veren şarabı içse, sarhoş olup kendini kış ortasında, pis bir yerde ve hattâ canavarlar içinde tahayyül etse, titreyip bağırıp çağırsa, merhamete lâyık değildir... Çünkü ehl-i namus ve mübarek arkadaşlarını canavar gibi görmekle onlara karşı hakaret eder. Hem ziyafetteki leziz yiyecekleri ve temiz kapları kirli, pis taşlar tasavvur eder, kırmağa başlar. Hem mecliste muhterem kitapları ve mânidar mektupları mânâsız ve âdi nakışlar tasavvur eder, yırtarak ayak altına atar ve hâkeza... Böyle bir şahıs, nasıl merhamete müstahak değildir; belki tokata müstahaktır.
Öyle de, küfrü seçmesinden dolayı dalâlete dalıp, Sani'-i Hakîm'in yarattığı şu dünya misafirhanesini, tesadüfe havale eder veya tabiat tarafından yaratıldığını söyleyen de aynıdır. Zira, Yüce Yaratıcı'nın, kâinatta tecelli eden isimlere aynalık eden mahlûkattan vazifesi bitenlerini göremediğimiz gayb âlemlerine göndermesini yok olma şeklinde değerlendirmektedir. O mahlûkatın Yaratıcılarını tesbih etmelerinden çıkan sesleri, yok olmaya gidenlerin ayrılık çığlıkları gibi düşünmüştür. Her biri, Hakîm yaratıcının ayrı bir mektubu olan mevcudat sayfalarını karmaşık ve mânâsız tasavvur etmiştir. Yine o, rahmetin coştuğu âlemlere açılan bir kapı olan kabre yokluk karanlıklarının başlangıcı gibi bakmıştır. Ölümü, hakikî ve ebedî dostlara bir kavuşma daveti olduğu halde, geçici dostlardan ebedî bir ayrılık gibi görmüştür. Böylece hem kendini dehşetli bir azap içinde bırakıyor.. hem mevcudatı, hem Cenâb-ı Hakk'ın kâinatta tecelli eden güzel isimlerini tezyif ve tahkir ettiğinden merhamete ve şefkate lâyık olmadığı gibi, şiddetli ve can yakan bir azaba da müstahaktır. Hiçbir cihetle de merhamete lâyık değildir.
Ey bedbaht dalâlet ehli ve sefahete dalanlar. Şu insanlıktan uzaklaşmaya ve ezici ümitsizliğe karşı hangi gelişmeniz, hangi fünununuz, hangi kemaliniz, hangi medeniyetiniz, hangi ilerlemeniz karşı gelebilir? İnsan ruhunun en şiddetle muhtaç olduğu hakiki teselliyi nerede bulabilirsiniz?
Hem güvendiğiniz ve bel bağladığınız ve ilâhî eserleri ve Rabbânî ihsanları onlara isnad ettiğiniz hangi tabiatınız, hangi esbabınız, hangi şerikiniz, hangi keşfiyatınız, hangi milletiniz, hangi bâtıl mabudunuz sizi, sizce ebedî bir idam olan ölümün karanlık kollarından kurtarıp; bir kabir hududundan, berzah hududundan, mahşer hududundan, sırat köprüsünden hakimane geçirebilir? Saadet-i ebediyeye mazhar edebilir?
Halbuki; kabir kapısını kapamadığınız için, siz kat'î olarak bu yolun yolcususunuz. Böyle bir yolcu, öyle birisine dayanmalıdır ki; bütün bu geniş daireler ve bu geniş hudutlar, O'nun taht-ı emrinde ve tasarruf undadır...
Hem dahi, ey bedbaht ehl-i dalâlet ve gaflet!.. "Gayrı meşrû bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir" kaidesi sırrınca; siz, fıtratınızdaki Cenab-ı Hakk'ın zâtı, sıfatları ve güzel isimlerine sarfedilecek muhabbet ve marifet kabiliyetini, şükür ve ibadât cihazatını, nefsinize ve dünyaya gayr-ı meşrû bir surette sarfettiğinizden, layık olduğunuz şekilde cezasını çekiyorsunuz. Çünkü; Cenab-ı Hakk'a ait muhabbeti, nefsinize verdiniz. Mahbubunuz olan nefsinizin hadsiz belâsını çekiyorsunuz. Çünkü; hakikî bir rahatı, o mahbubunuza vermiyorsunuz.
Hem onu, hakikî mahbub olan Kadîr-i Mutlak'a tevekkül ile teslim etmiyorsunuz. Daima elem çekiyorsunuz.
Hem Cenab-ı Hakk'ın binbir güzel ismi ve sıfatlarına ait muhabbeti, dünyaya verdiniz ve O'nun parlak sanatını, kâinatta cereyan eden sebeplere taksim ettiniz; belâsını çekiyorsunuz. Çünkü; o hadsiz mahbuplarınızın bir kısmı, size "Allah'a ısmarladık!" demeyip, size arkasını çevirip, bırakıp gidiyor. Bir kısmı sizi hiç tanımıyor. Tanısa da sizi sevmiyor. Sevse de size bir fayda vermiyor. Daima ebedî ayrılıklardan ve ümitsiz dönmemek üzere zevallerden azap çekiyorsunuz.
İşte ehl-i dalâletin "saadet-i hayatiye" ve "tekemmülât-ı insaniye" ve "mehasîn-i medeniyet" ve "lezzet-i hürriyet" dedikleri şeylerin iç yüzleri ve mahiyetleri budur. Sefahet ve sarhoşluk bir perdedir, bütün bu acılan muvakkaten hissettirmez. "Tuh onların aklına!" de...
*) 32. Söz'den sadeleştirilmiştir. | |
| | | @bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Geri: Mubbati Gayri Meşruanın Akibeti-Zina VE iNTERNET TUZAKLARI Perş. Ara. 02, 2010 6:44 am | |
| ZİNA POTANSİYELİ NASIL AÇIĞA ÇIKAR.(KİMLER KOLAYCA ZİNA EDER).
Her insan günah işleyecek bir potansiyel üzere yaratılmıştır. kimisi bu potansiyeli kullanır kimisi ise kullanmaz.Günah potansiyelini kullananların çoğunluğu ilahi ve nebevi emirlerin dışına çıktığı veya o imani ve itikadi altyapı eksikliği olduğu için kullanırlar. Bu asırda günah potansiyeli en fazla açığa çıkan ve yaygın biçimde kullanılan zinadır.Zina günahı sürecine insanı götüren yollar ve nedenler çoktur..Kim daha kolay bu yollara girer ve zina eder diye bir kategorize yapıldığı zaman aşağıda sayılan eksiklikleri bulunan insanların daha kolay bir şekilde bu zina potansiyelini açığa çıkarıp kullandıkları görülecektir.
Eğer bir insan günahlarla arasına rabbinin korkusunu bırakmazsa rahatça günah yollarını aşındırır.Rabbiyle arasında korku duvar ören kişi o korku duvarını aşıp zinaya gidemez.Bir nevi o duvar ve mayınlı arazı onu alıkoyar.Atacağı adımlar ile ateşe, azaba ve gazaba uğrayabileceğini ihtar ederek engeller.Allah korkusu levhalarını gören o levhalarda “dikkat azap var ,cehennem var ,ateş var” ihtarlarından korkar geri adım atar.Allah korkusuyla günahlar ile arasına set çeker.O zorlu engelleri aşma cesareti gösteremeyeceği için zinaya düşmez.
Eğer bir insanda şeytani cesaret baskın gelip rahmani merhametin önüne geçiyorsa o insan rahatlıkla zina günahına süluk edebilir. Kudreti ve azameti kibriyası karşısında her şeyin diz çöktüğü rabbinin gazabından korkması gerekirken Şeytani cesaret atına binerek günaha koşar.Şeytani cesareti rahmani merhametin önüne geçer.Bu cüretle zina günahını işler.Şeytani cesarete güvenmeyenler asla bu günaha cesaret etmezler.
Eğer bir insan gayri meşru bir ilişkisine muhabbet ve aşk adı takıp sevgi namı veriyorsa o insan rahatlıkla zinaya düşer.Gayri meşru ilişkisini aşk ve muhabbet zeminine oturttuğu için sevgiliye her şeyini feda etmeyi mübah görür.Aşk ve muhabbeti ona her şeyi yapma cesareti verir.Aşk ve muhabbetine namus ve şerefi feda etmeyi çok görmez..Bu gayri meşru alışveriş ile namus ve şeref duygularının ucuza satıldığını düşünmez. Aşkı vicdan gözünü kör ettiği için akıl bir şeyi görmez. Gayri meşru muhabbete müşteri olanlar onu ucuza bozdururken müşteri olmayanlar ucuz aşklar karşılığı satmazlar.
Eğer bir insanın kalbinde cenabı hakkın korkusu yoksa o insan kolayca zina günahını işleyebilir. Cenabı hakkın bütün kâinatın dizginlerini elinde tuttuğunu, yıldızları, galaksileri kudretiyle yönettiğini, bütün kâinata hayat veren, yaşatan, öldüren, dirilten, yok eden olduğunu, her şeyin kün feyekün emriyle vücuda geldiğini bilmediği için rahatça günahı işler. Allah’ı hakkıyla tanımadığı için Allahtan hakkıyla korkmaz. Allahtan hakkıyla korkmayanda rahat bir şekilde zina günahına düşer. Rabbini tanıyan onun gadabını azabını bilen günahın ne küçüğünden nede büyüğüne yaklaşmaz. Günaha yaklaşmak rabbinin gadabına yaklaşmak olduğunu bilir ve ondan uzak durur.
Eğer bir insanın kalbinde Allah sevgisi hakiki manada yoksa zina günahını rahatlıkla işler çünkü kaybedeceği şeyin büyüklüğünü bilmeyen ondan endişe ve tasa çekmez. Ama kaybedeceği şeyin kainatın sultanı rızıkların, hayatın, gençliğin, nimetlerin sahibi olduğu bilinmediği için. kaybedeceği sevginin yerini bütün kainatı koysan bile doldurulmayacağı bilinse o sevgiyi kaybetmemek için insan bırak sevdiklerini hayatını bile feda eder. Nice insanlar rablerinin sevgisini kazanmak ve kaybetmemek için hayatlarını bile feda etmişler. Ama rablerinin sevgilerini bilmeyenler ve gölgelere müştak ve âşık olanlar helal değil haram sevgiliyi kaybetmemek için rabbini kaybetmeyi göze almışlardır. Allahın sevgisiyle dolu olan kalpte harama ve günaha yer yoktur.
Eğer bir insanın iman dürbünü ölümü, ahireti, kabri ,cehennemi kendinden çok uzak görüyorsa o insanın harama düşmesi kolay olur.Aklına ne kendini gözetleyen melaikenin olduğu ,ne ecelin pusuda kendisini beklediği, ne kabirde yılanlar ve çıyanların yolunu gözlediği, nede cehennemde sonsuz bitmeyecek azapların olduğu gelir.Hayatının tatlılığını açılaştıran ,hayatın gerçek mahiyetini hatırlatan,ölümü unutup zevke dalan zina ve öteki günahlara rahatlıkla düşer.Hesap vereceği bir hayat olduğunu düşünmez.Bir darı saadet ve bir dar-ı Mükafat yeri olduğunu akla getirmez.bu hakikatlerle yaşayan insanlar zinanın gölgesinde bile oturmazlar.
Eğer bir insan gayri meşru bir yola girdiyse o yolun birçok tehlikeleri olduğunu vicdanen bilir. O yolun neticesinin hayra çıkmayıp şerle neticeleneceğini anlar.Bildiği ve anladığı halde o yoldan dönmüyorsa neticelerine razıdır demektir.Evli bir bayan yada erkek gayri meşru bir arkadaşlığın sırdaşlığa ,sırdaşlığın ise aşıklığa varacağını iki kere iki dört eder derecesinde bilir.Bile bile bu yola girdiği için kolayca da zinaya düşer.Yol tarif eden bir adam dese ki “bak bu yolda gidenler onda dokuz zarar eder.Bu adamın sözüne itimat etmeyenler o yolun zararına bilerek girmiştir.O insana acınmaz.Öylede kitaplar ve peygamberler gayri meşru yolların haram ve günaha çıkacağını söylemişlerdir.İnsan o yolda giderse vebali ve mesuliyeti kendinindir.gitmeyenler zarardan emin olup zinaya veya harama düşmezler.
Eğer bir insan gayrimeşru arzularla muhabbetini ısıtıyor, şehvetle karıştırıyor,aşk ve kaçamakla tuz ve biber ekiyorsa neticesindeki zina yemeğine razıdır demektir. Hiçbir şey bir anda aniden olmaz.Her şeyin bir kaynama ,pişme ,vücuda gelme süreçleri vardır.Zinanın da süreçleri gayri meşru konuşmalardır.Gayri meşru yakınlaşmalardır.Gayri meşru buluşmalardır.Muhabbet ve aşkın tuzu biberi suyu ateşi bir araya geldi mi yatakta pişer zina olarakta yenir.Böyle acı bir zehirli yemek yememek için şehvet ateşini söndürüp,gayri muhabbeti ısıtmamak gerekir.
Eğer bir insanda aklın muhakeme ve mukayese gücü ortadan kalkarsa o insanda gadap yada şehvet hükmeder.Gayri meşru muhabbet ve flört süreçlerinde şehevi duygulara hep baskı yapıldığı için şehvetler ve arzular zamanla baskın gelip aklın yerini alır.Akıl düşünemez olur.Akıl bir nevi devreden çıkar.Aklın ışıkları söndüğü için göz gözü görmez.aklın gözü ,kalp gözü kör olur.şehvetin tahakkümüne boyun eğen insan gözünü zina yatağında açar.İnsanları mahveden en büyük bela şehvet belasıdır.aklın üçte ikisini devreden çıkarıp ihtiyarı elden alan bu fırtınaya tutulmamak için şehveti galeyana getirecek söz tavır hareket ve ortamlardan kaçınmak gerekir.
Eğer bir insanda hürmet merhamet eksik ise o insan rahatlıkla günah işler.Kendine merhamet etmeyen başkasına da itmez.Hem kendi amelini yakar hem de başkasının amelini yakmaktan çekinmez.Yıllarca topladığı amel mahsulünü bir zina ateşiyle yakıp kül eder.Yıllarca emeklerle yaptığı iffet ve namus saraylarını bir zina bombasıyla yıkar yok eder.Yapacağı işin hem kendine hem de başkasına zarar vereceğini bilerek yapar, merhametsizlik eder.Yapacağı işin hem kendisi hem de başkası için azap ateş olarak geri döneceğini bilerek zalimce hareket eder.Merhamet etmeyene merhamet edilmez hakikatine müstehak olur.Merhamet insanı haramlardan koruyup kollar.Nefsine merhamet edeyim diyenler,arzularıma merhamet edeyim şehvetime merhamet edeyim diyenler ruhuna kalbine dinine imanına iffetine düşmanlık ederler.
Eğer bir insan zinaya çok çabuk düşüyorsa demek ki onda imanı bir eksiklik ve zafiyet vardır ki,küçük lezzet zevk ve kaçamak karşısında duramıyor.Hemen dinden, namustan ve şereften rüşvetler vermeye başlıyor.İmanın, islamın, dinin zikrin, lezzetini alanlar bu lezzetleri bırakıp da küçük adi lezzetler karşılığında imanını ve iffetini rüşvet vermezler.Demek iman küçük ve zaif olduğu için küçük şeylere aldanıyor.Nuru iman girdiği her yerin manasını ve anlamını değiştirdiği , mahiyetini ve hakikatini gösterdiği için gerçekleri gören kalp,akıl ve ruh aldanmıyor.Zinadan çıkacak küçük bir ışıltıya kanıp imanın güneş gibi nurlarından vazgeçmiyor.
Eğer bir insan yaptığı kusur ve hataları küçük görüyorsa bir şey olmaz bundan diyorsa o kolayca günaha düşer. Günahı koca dağlar kadar büyük gören ve o dağlar vari günahların altında kalmaktan korkan o günaha girmez.Bir insan gittiği yolun hayra değil şerre çıkacağını biliyorsa o yolda bile bile gitmiş demektir.O yolun üzerindeki ihtar edici ,uyarıcı, ikaz edici ,işaretleri görmez.Bile bile ,göre göre kendisini günah ve haram uçurumlarından atar.Küçük gördüğü hareketler büyük cinayetler çıkarır.Bütün zinalar ve günahlar küçük görmekten dolayı meydana gelir.Masum ve küçük bir konuşma,masum ve safiyane bir kardeşlik,küçük bir bakış,tutuş.seziş,büyük şehvet sellerini sağnaklarını acılar yumağını beraber getirir.küçük şeylerin pisliği mide bulandırıyorsa acaba büyük haramların pisliği neyi nasıl bulandırır.
Eğer bir insan kolayca zina günahını işliyorsa şeytanın Allah affeder telkinine kandığı içindir.Her günah işleyen insan o günahı işlerken Allah affeder düşüncesiyle hareket ederken Allah affetmezse düşüncesini şeytan akla asla getirmez.Allahın affedeceğini düşünenler affetmeyeceğini düşünseler o günahı işlemezler.Cenabı hak sadece cenneti değil cehennemide yaratmıştır.sadece gafur ve rahim ismi yok,kahhar ve cebbar adil ismide vardır.Zalim insan sanki af teskeresi almış gibi günahı rahatça işler.Şeytanın Allah affeder gazıyla gaza gelip imanı ve iffeti zina uçurumdan yuvarlar.
Eğer bir insan chat odalarında oyun sitelerinde geziniyorsa ve evindeki nezih ve güzel hayatla yetinmiyorsa zinaya kolayca ve rahatça düşebilir.. Bir nevi maskeli bir balo ortamına benzeyen bu sanal randevu evlerine merakla girer. Rumuz maskesini takar. Riya elbisesine bürünür.O efsunlu ve karanlık ortamda ne için bulunduğunu kısa zamanda anlar.Görür ki insanlar kendine heyecan arzu, aşk yaşayacağı insanlar arıyorlar..Kör ile yatan şaşı kalktığı gibi chat arkadaşlarıyla yatanda zinakar olarak bir gün kalkar.Zinaya açılan bu oyun ve arkadaşlık sitelerinden uzak duran evini eşini aşını iffetini namusunu ve şerefini kaybetmez.
Eğer bir insan namus ve şereften yoksun olan namussuz dizi, film ve hikayeleriyle yatıp kalkıyorsa o insanın zinaya düşme sürece çok kolay olur.Merakla ve heyecanla takip ettiği bu hayatlarda namus ve şeref kavramları yok olduğu için bu hayatları takip edenlerinde yavaş yavaş o değerleri silinir.O insanların hayatlarında zina ve flört artık sıradanlaştığı için işlenmesi kolay olur.Film icabı namusunu başkasına peşkeş çekenlere aldananlara gerçekten namuslarını kaybederler.Namus ve şeref duygusu taşıyan insanlar akıllarını o alçak filmlerin ipoteği altına verdikleri takdirde hayatlarında hep rezalet filmleri kapalı gişe oynar.
Demek ki Müslüman bir insan zina etmek istemediği zaman kimse ona zorla bu işi yaptıramaz..İnsanın işlediği haramlar ve günahlar onun hayalinden, aklından, kalbinden geçirdiği, şeylerin şeytanın eliyle gerçekleşmesinden ibarettir.Haramdan kaçanı Allah koruyacağı gibi harama merak salanda kendini koruyamaz.Kapısında girmek yasaktır, yada üzerinde tehlikeli yer yazan bir koruluğa girenlerin zarar görme ihtimalleri yüzde doksan dokuzdur.Girmeyenlerinde zarar etmeme durumu yüzde doksan dokuzdur.Herkesin zina etme potansiyeli olduğu gibi zina etmeme potansiyeli de vardır.Herkes ilmi bilgisi iffeti derecesine göre konuru yada korunmaz.Hak ile doldurulmayan ve eksik kalan şeyleri gelip batıl kuşatır.Hayatını,kalbini ve ruhunu helal ile dolduranların harama yerleri kalmaz.Helal dairesinde yaşayanlar ise haramzadeler sınıfına kaydedilmezler.Zina edenler defterine adları yazılmaz.Şükreden kullar,takva sahibi kullar,sabreden kullar defterlerine yazıLIR
En son @bdulKadir tarafından Perş. Ara. 02, 2010 6:56 am tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | @bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Geri: Mubbati Gayri Meşruanın Akibeti-Zina VE iNTERNET TUZAKLARI Perş. Ara. 02, 2010 6:46 am | |
| Zira helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.
Altıncı Söz
İnsan ebed için yaratılmıştır. Ancak ebede müteallik amellerle tam anlamıyla huzuru bulabilir. Dünyaya bakan amellerinin neticesi ise, ahirettteki cezasından ayrı dünyada dahi hüsrana uğramaktır. Harama girmenin, haramı sevmenin bizzat içinde dahi elem olduğu gibi neticeleriyle de hüsrana sebeptir. Asay-ı Musa isimli eserinde Üstad Hazretleri bunu şu şekilde izah buyurmuş.
"Meselâ, haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz’î lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer. Ve o gençliğin suiistimâliyle gelen hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere ve kalb ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden neş’et eden sıkıntılarla meyhanelere, sefahethanelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen, git hastahanelerden ve hapishanelerden ve meyhanelerden ve kabristandan sor. Elbette, ekseriyetle gençlerin gençliğinin suiistimalinden ve taşkınlıklarından ve gayr-ı meşru keyiflerin cezası olarak gelen tokatlardan eyvahlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin."
Şu satırlardan sadece haram sevmenin ve işlemenin neticelerine bakalım.
1. Haram cüz'i bir lezzet veren zehirli bir bal hükmündedir.
Yine On Üçüncü Söz'de "Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır." sözünden haramın kötü neticelerinin lezzetinden kat kat fazla olacağını anlıyoruz. Asay-ı Musa'dan bir iki misaline bakalım. "...Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder. Bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker. Ve bir saat sefahet keyfiyle, bir namus meselesinde binler gün, hem hapsin, hem düşmanın endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur."
2. Haram sevmekte kıskançlık elemi vardır.
Misal olarak; Lemeâttaki şu tesbite bakalım. "Bir meclis-i ihvanda güzel karı girdikçe, riyâ ile rekabet, haset ile hodgâmlık depretir damarları. Yatmış olan hevesat birden bire uyanır." Evet misalde göründüğü gibi haram sevmenin bir neticesi de kıskançlık ve hasede sebep olmasıdır. İhvanları bile birbirine düşman eden bu illetin neticesinde de istenmeyen sonuçlara her zaman şahit oluyoruz.
3. Haram sevmekte ayrılık elemi vardır.
Zira dünyaya münhasır bir sevgidir. İnsanın en fazla ömrü boyunca istifade edebileceği bir sevgidir. Daha ilerisi yoktur. Onu elinde tutmaya muktedir değildir.
4. Haram sevmekte karşılık görmemek elemi vardır.
Sevdiği şeye kendisinden başkaları da taliptir. Ya da sevdiği şey onu beğenmez.
5. Harama girmek hastalıklara ve dünyevi hapislere sebeptir.
Mesela bir insan içki içip sarhoş olmakla, kendi sağlığına zarar vermekle kalmayıp, direksiyonun başına geçtiğinde, başkalarınında zarar görmesine sebep olabilmektedir. Netice itibariyle hapisleri ve hastaneleri mesken tutmaya mahkumdur.
Bu saydıklarımızdan çok daha fazlası haramlara girmenin ve haramları sevmenin neticesidir. Bu saydıklarımız sadece dünyadaki neticelerinden bir kaçıdır. Helal dairesi ise haramları aratmıyacak kadar çoktur. Mesela haram olan yiyecek-içecek sayısı bir kaç iken, helaller o bir kaç şeyden kat kat, kıyaslanamayacak kadar çoktur. Ve helal olan şeyin insana kaybettirdiği hiç bir şey yoktur. | |
| | | Semanur Özel Üye
Mesaj Sayısı : 920 Rep Gücü : 2246 Rep Puanı : 18 Kayıt tarihi : 23/06/09 Yaş : 60 Nerden : İzmir'den
| Konu: Geri: Mubbati Gayri Meşruanın Akibeti-Zina VE iNTERNET TUZAKLARI Paz Ara. 05, 2010 4:09 am | |
| 'Adanmış Ruhlari Bekleyen Tehlikeler
http://www.kure.tv/ahlak-ve-inanc/87-kirik-testi/bamteli-adanmis-ruhlari-bekleyen-tehlikeler/283-Bolum/78643/
Allahın inayeti ve sevki mahfuz, bugün dünyanın dört bir yanına ulaşmış olan gönüllüler hareketi, esbap açısından, dün, yeni evlendiği eşini, ağlayan çocuğunu, kurulu düzenini ve maddi-manevi füyüzat hislerini arkada bırakan adanmışların sa’yleri üzerinde boy atıp gelişti.
*********************
http://tr.fgulen.com/content/view/18726/26/
Soru: Allahın inayeti ve sevki mahfuz, bugün dünyanın dört bir yanına ulaşmış olan gönüllüler hareketi, esbap açısından, dün, yeni evlendiği eşini, ağlayan çocuğunu, kurulu düzenini ve maddi-manevi füyüzat hislerini arkada bırakan adanmışların sa'yleri üzerinde boy atıp gelişti.
"İnsanlar, mahiyetleri itibariyle, kadınlardan, evlâttan, kantar kantar altın ve gümüşten (yığın yığın paradan), salma güzel atlardan, (davar ve sığır gibi) ehlî hayvanlardan, ekinler ve kazançtan yana şiddetli tutku ve beklentiler içindedirler.
Oysa bunlar, dünya hayatının geçimliğinden ibaret olan şeylerdir. Takip edilmesi gereken gerçek hedef ve gayenin güzel olanı ise Allah katındadır." ( Âl-İmran: 14) ayet-i kerimesinde zikredilen hususlar bir manada hizmetin temel dinamiği olan adanmışlık mefkûresi adına tehlike arz eden hususlar mıdır? Bu tehlikelerden korunma nasıl gerçekleşebilir?
İnsanlar yapılan bütün hizmeti bir şahsa verme gibi bir içtihat hatasına giriyorlar. Ehli dünyanın da böyle âdetleri vardır. Anadolu insanın gayretiyle oluşan bu hizmeti ne bir şahsa ne bir kadroya ne de bir ekibe vermek katiyen doğru değildir. Bu mevzudaki tembihte kusur etmemek lazım. (02:00)
Ehli dünyanın da sizin büyüttüğünüz bazı kimselere karşı hasmane tavırları oluyor. Millete mâl olmuş bir mesele belli şahıslara verilmek suretiyle, onun hakkında insanlar değişik mülahazalara giriyorlar. Kimseyi bu türlü günahlara sevk etmemek lazım. (04:30)
Bir miadı varmış bu işin ve miadı dolunca Allah, Anadolu insanına yeniden açılma imkânını bahşeylemiş. (05:30) Maddi kılıcın kınına girdiği bu dönemde bu mesele tamamen irşad esprisine dayanıyor. Bizim irşad mevzunda ortaya koyduğumuz tarif de şudur: İnsanların gönülleriyle Allah arasındaki engelleri bertaraf ederek Allah ile gönülleri buluşturma. (06:00)
Yapılan fedakârlığın derecesini bilemem ve onu alkışlamadan da edemem. Bunu görmezlikten gelmemek lazım. Fakat minnet Allah'a... (07:00)
Arkadaşların kalbine fedakârlık duygusunu adanmışlık ruhunu koyup onları değişik yerlere gönderen Allah, gidilen yerlerdeki insanların kalplerine de vüdd (sevgi) vaz' ediyor. (07:30)
Nilüfer Göle Hanım, çalışmasında bu hareketin önemli bir dinamiğini "adanmışlık ruhu" olarak gösterdi. (08:40)
O fedakâr ruhlar da insandır. Onlar için de âyeti kerimede anlatılan hususlar geçerlidir. Ama onlar bu isteklerden de fedakârlık yapmışlardır. (10:00)
Başlangıçta böyle fedakârlık yapan insanlar bu meseleyi bazen sonuna kadar götüremeyebilirler. Değişik yerlere hicret ederler de bir yerde şehevat duygularına kapılabilirler. (12:30)
Hz Pîr "Hucumât-ı Sitte" sözüyle bu meseleyi ifade etmektedir. O kendi dönemi itibariyle en önemli virüsler üzerinde durmuş. (14:00)
Cenabı Hak, bir emaneti bize taşıttırıyorsa, dişimizi sıkarak, sabredip omzumuzdaki bu emanete hıyanet etmemek lazım. "Allah emanetini alacağı güne kadar emanette bizi emin kılsın." (15:20) Hiç kimse âkıbetinden emin olmamalı. Yeis küfür olduğu gibi böyle bir emniyet de küfürdür. (17:00) Esved b. Yezid en-Nehaî ve âkıbet endişesi... (17:40)
"Şeytan bu hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır." Bir menkıbe... (19:00)
Ebulleys Semerkandî, Tenbîhü'l-Ğâfilîn" isimli kitabında Efendimiz (Sallallahü aleyhi vesellem) ile Şeytanın karşılaşmasını anlatır. (20:30)
İnsanlığın iftihar tablosu bütün insanlığın ruh abidesini ikame edecek bir zattır ve şeytan en çok ona düşmandır. (21:20)
Dünyanın değişik yerlerine hicret eden bu adanmış ruhlar da unutmamalılardır ki ihlâsın zirvesine çıksalar da şeytan çelme atabilir, hafizanallah. (23:00)
Günahlarla değişik latifelerin ölmesi... (23:30)
Her zaman geçtiğimiz, geçeceğimiz yollarda şeytanla bir trafik yaşayacağımız, nefsi emmare ile bir trafik yaşayacağımız söz konusudur. Yürüdüğümüz yol İslam şehrahı da olsa sağdan soldan o kadar patikaların kapısı açıktır ki o yola, bir yerden nefis, bir yerden şeytan bir yerden sizin heva ve hevesiniz bir çelme takar ve baş aşağı getirebilir. Onca mesafe almışken çok küçük bir şeye takılarak insan kaybedebilir. (26:00)
Hizmetin iffeti, ismeti ve halkın size olan teveccühü, itibarı ve bunların inkıtaa uğramaması çok önemlidir. Artık hepimizin hukuku bir hukuk-u âmme haline gelmiştir. Allah benimle sizi, sizinle de beni utandırmasın. (28:00)
Kubbedeki taşlar gibi olmalı ve kimsenin düşmesine meydan vermemeliyiz. (30:30)
| |
| | | | Mubbati Gayri Meşruanın Akibeti-Zina VE iNTERNET TUZAKLARI | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|