Fransız profesör nasıl Müslüman oldu
Fransız bir profesör olan Dardennes Roland'ın Müslüman bir kadın doktor vesilesiyle İslam'la şereflenip, Prof. Şerif olmasının hikayesi...
29 Ağustos 2009 Cumartesi - 14:29
Ersen Akyıldız / TIMETURK
Fransa’da yaşayan Suudi doktor kadın, Fransız bir profesörün İslam’ı seçmesine vesile oldu.
Psikoloji üzerine doktora yapmış olan ve şimdi de sinirbilimi üzerine çalışan Dr. Nebal el-Anbar Paris’te 10 yıldan beri çalışıyor.
Dinine sıkı sıkıya bağlı bir Müslüman kadın olan Nebal, İslam’ı iş arkadaşları arasında yaymak için de elinden geleni yapıyor. Boş kaldığı tüm zamanlarda Kur’an ayetlerinin fotokopilerini alıp gayr-i müslim arkadaşlarına dağıtan Dr. Nebal, onlarında kendisine merakla sorular sorduğunu da bildiriyor.
Çabaların ilk meyvesi
Nebal’in Fransız iş arkadaşlarından 48 yaşındaki Prof. Dardennes Roland da Riyad’a yaptığı bir seyahatte uğradığı Davet Merkezi’nde Müslüman oldu.
Paris Descartes Üniversitesi’nde Psikiyatri dalında profesör olan Dr. Dardennes – şimdiki ismiyle Şerif – Engelli Araştırmaları Prens Selman Merkezi’nin düzenlediği tıbbi bir konferansta İslam’la nasıl şereflendiğini anlattı.
Medya İslam'a karşı önyargılı
Önceleri sadece Fransız gazetelerindeki önyargılı şiddet haberlerinden İslam hakkında fikir sahibi olduğunu belirten Şerif, Dr. Nebal ile tanıştıktan ve onun dinine olan güçlü imanını, ibadetlerini ve günlük yaşantısını gördükten sonra ise yanlı medyanın yazıp çizdiklerinin ona hiçbir anlam ifade etmediğini söyledi.
Medyanın her toplumda görülebilecek aşırı uçları ve onarlın yaptığı şiddet eylemlerini merkeze alarak İslam hakkında yanlış görüşler beyan etmesini artık kabul edilemez bulduğunu ifade eden Profesör Şerif, Müslüman olma sürecinde ise Dr. Nebal’in iş yoğunluğunda bile ibadetlerinden geri kalmamasının kendisine İslam’ı daha tarafsız öğrenme konusunda ilham kaynağı olduğunu belirtti.
İslam’ın batıda maneviyattan yoksun bir siyasi hareket olarak gösterildiğini kaydeden Prof. Şerif, Dr. Nebal gibi insanların ise bunu çürüttüğünü söyledi ve İslami yaşam tarzının – günlük beş vakit namaz, Kur’an okumak ve Ramazan’da oruç tutmak – kendisini hem etkilediğini hem de İslam’a girmesine vesile olduğunu belirtti.
Ayrıca Suudi Arabistan’da insanların cemaatle namaz kılarken gösterdiği kibarlık ve tevazunun da kendisini çok etkilediğini belirten Şerif, daha önce Müslümanların günlük ibadetler yaptığını bilmediğini ve bu ibadetlerin hem derin bir maneviyat içermesi hem de günlük hayatla bu kadar irtibatlı olabilmesinin ise kendisini oldukça şaşırttığını ifade etti.
İslam’a geçmeden bir gün önceki gecede hissettiklerini anlatacak kelime bulamadığını söyleyen Şerif, en büyük korkusunun ise - neyse ki bunun doğru olmadığı kendisine daha sonra öğretilmiş - İslam’a geçmeden önce Kur’an’ı orjinal metninden okuma zorunluluğu olduğunu ifade etti.
Şimdi sıra ailesinde
Hıristiyan bir ailede doğan Şerif’in şimdiki arzusu ise Japon annesi, Fransız babası, 12 ve 15 yaşlarındaki kızlarına İslam’ı anlatmak. Şerif’in anlattığına göre, babası farklı dinler üzerinde çalışma yapmış birisi ve İslam hakkında sahip olduğu önyargıları kendisiyle mantıklı bir şekilde tartışıldığında bir kenara bırakabilecek bir mizaca sahip. Profesör, bu yüzden babasına İslam’ın gizemli ve manevi yönlerini anlatmak için sabırsızlandığını söylüyor.
'İnsanlık denizinde küçük bir damla'
Prof. Şerif’in Mekke yolculuğu ise tam anlamıyla eşsizmiş. Daha önce de Kabe hakkında belgeseller izlediğini, dolayısıyla belli bir fikre sahip olduğunu belirten Şerif, ancak hac tecrübesini bilfiil yaşamanın ise hepsinden çok daha farklı bir deneyim olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:
‘Kabe’nin yanındayken kendimi insanlık denizinin küçük bir damlası gibi hissettim.