| KUTLU FORUM Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz |
|
| Dindar ailelerin çocuklarında dine karşı erken doyum oluyor | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Dindar ailelerin çocuklarında dine karşı erken doyum oluyor Perş. Ocak 13, 2011 12:26 pm | |
| Ahmet Kurucan
Çocuk ve erken doyum
Yıllar önce Hocaefendi'den bizzat dinlemiştim: "Dindar ailelerin çocuklarında dine karşı erken doyum oluyor." Bekardım o zamanlar, ne çocuk ne de çocuk yetiştirme ile alakalı bilgi birikimi ve tecrübeye sahip değildim.
Bununla beraber sohbetin akışından kastedilen manayı anlamıştım. Çünkü mevzunun başlangıç noktası, bazı dindar ailelerin çocuklarının ailelerinin beklentileri ölçüsünde dindar olmamalarıydı.
Devam etti Hocaefendi: "Çocuklar, ait olduğu yaş grubunun çok üstünde beklentilerle karşılaşıyor. Fatiha'nın, İhlas'ın yeteceği yerde Yasin'ler, Mülk sureleri ezberletiliyor. Manasını anlayamayacağı şiirlerle süreç devam ediyor. Evlerinde yapılan sohbetlerin değişmez figürü oluyor. 'Hadi oğlum şunu da oku, bunu da oku kızım!' deniyor; sırtları sıvazlanıyor, alkışlar, paralar, hediyeler veriliyor, medh u senalar yapılıyor. Şımartılıyor çocuklar. Belki de en önemlisi çocukluklarını yaşayamıyor. Sonra gerçekten bunları yapacağı yaşa gelince de, çok önceden bunları yaşadığı için ülfet ve ünsiyetin ürünü olan 'ben zaten biliyorum' havasıyla bıkkınlık ya da tatminsizlikler devreye giriyor."
Aradan yıllar geçti; şimdi çok daha iyi anlıyorum yapılan bu tesbitleri. Takdirim, kabulüm bir mana ifade etmez ama edecekse can u gönülden "tecrübe ile sabittir" kaydını da ilave ederek tasdikimi ifade ediyorum.
"Neden dindar ailelerin çocukları dine karşı mesafeli olur?" Soru bu. Cevabının ilk şıkkını söyledik; erken doyum. Anne-babanın çocuğundan kendi inandığı doğruları kabullenmesi ve uygulamasını istemesi gayet doğal. Ama bunun bir yolu ve yöntemi olmalı. O yol ve yöntem, ilmin ve tecrübenin ulaştığı bütün sonuçları muhtevi bulunmalı. "Ben anam-babamdan böyle gördüm" mantığı, bahsini ettiğimiz bilgi ve tecrübî verilerle çatışıyorsa, terk edilmeli. Çocuk yetiştirme gibi çeşitli ilmi disiplinlerle birlikte ele alınması gereken alabildiğine kompleks bir mesele doğruluğu alınan sonuçlarla ispatlanan metotlarla yer değiştirilmeli.
Geleneksel aile yapımız ele alındığında bu mevzu özelinde yapılan en büyük hatalardan bir diğeri ebeveynin baskıcı tutumudur. Baskı, er veya geç sonuçları menfi olarak ortaya çıkan yanlış bir tavırdır. Baskı ile bir yere varıldığı, varılsa bile varılan yerde uzun müddet kalındığı görülmüş bir şey değildir. İsterseniz meseleye en geniş dairede bakın ve insanlık tarihinde baskı ve zulümle başarılı olmuş sistemleri, ekolleri, doktrinleri aklınıza getirin. Hiçbirisinin kısa vadede kan ve gözyaşları üzerine saltanatını kursa da, uzun vadede hayatta kaldığı söylenemez. Aynı şey insan için, insan terbiyesi, insan eğitim ve öğretimi için de geçerlidir. Öyleyse dinî eğitim adına ebeveynin yapacağı ilk şey, kendileri anne-babalarında öyle görmüş bile olsalar, baskıcı tavır ve tutumlara son vermek olmalıdır.
Bu mevzuda yapılan bir başka hata; "ben yapamadım, okuyamadım, ezberleyemedim; bari oğlum-kızım yapsın, okusun, ezberlesin" yaklaşımıdır. Bu da diğerleri kadar tehlikeli bir metottur din eğitimi adına. Şahsi tatmin adına dengesizliklerin irtikap edildiği, muhatabın hissiyat ve düşüncelerinin kale alınmadığı bir sahadır bu.
Din eğitiminde sevginin dilini hakim hale getirmek zorundayız. Eğitimde cezanın yerini inkâr ediyor değiliz; yeri geldiğinde ona da müracaat edilebilir ve edilmelidir de. Ama ceza, muhataba göre mekân, zaman ve sınır ayarlamasına tabii tutulmalıdır. Dövme tek ceza metodu değildir. Mükâfat vermeme de bir ceza değil midir?
Yaparken yıkmayalım, düzeltirken bozmayalım ve "elinizdeki tek alet çekiç ise bütün sorunlar çivi gibi gözükür" sözünün işaret ettiği yerde saf tutmayalım.
a.kurucan@zaman.com.tr
13 Ocak 2011, Perşembe
| |
| | | parisa Özel Üye
Mesaj Sayısı : 420 Rep Gücü : 849 Rep Puanı : 7 Kayıt tarihi : 21/09/09
| Konu: Geri: Dindar ailelerin çocuklarında dine karşı erken doyum oluyor Cuma Tem. 15, 2011 5:21 am | |
| Dindar Ailelerin Dini Sevmeyen Çocukları İletişim çağında, iletişim sıkıntısı yaşıyoruz. Tatsızlıkların pek çoğu iletişim hatalarıyla geliyor. Karı-koca iletişim kuramıyoruz, çocuklarımızla iletişim kuramıyoruz. Peki niye?
İletişim kazalarımız yüzünden gönüllerimiz hep yaralı. ... Hâlâ eğitim sistemimizde doğru düzgün iletişim dersleri yok. Göstermelik bir kaç ders var. Çocuklara işlerine yaramayacak pek çok bilgi öğretiliyor; ama en önemli bilgiler öğretilmiyor. Hele günümüz gençliği, iletişim konusunda bir facia. Anne-baba ile nasıl konuşulur? Öğretmene nasıl davranılır? bilmiyorlar.
Gençler, saygısızlık etmeyi, büyüklere laf yetiştirmeyi, özgürlük ya da zeka alameti zannediyorlar. Evimin balkonu "Anadolu Lisesi"ne bakıyor, yan tarafımda sitenin çocuk parkı var. Balkona çıkarken kulaklarımı tıkamam gerekiyor. O küçücük çocuklar birbirlerine karşı sanki küfür yarışına giriyorlar. Salıncakta sallanma yaşlarında küfür öğrenmişler.
Bu çocukların aileleri hep düzgün insanlar. Evlerinde küfür kelimeleri kullanıldığı zannetmiyorum. Artık çocuklarımızı biz değil, çevre yetiştiriyor. Eskiden ailelerin etkisi daha fazlaydı çocuklar üzerinde. Biz eğitim hataları yaptık; televizyon, bilgisayar ve çevre de çocuklarımızı bizden aldı.
Yaz tatilinde her yerde yaz okulları açıldı: Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Kur' an Kursları, dernekler, vakıflar, etüt merkezleri, tatilde çocuklar için yaz okulları yapıyorlar, kurslar düzenliyorlar. Geçmiş yıllarda çocuklarımı farklı yerlere gönderdim. Yaz okulu olduğu için yüzme, gezme gibi etkinlikler, çocuklara cazip geliyor; fakat dini eğitim noktasında çok yetersizler. Dini eğitim denince sadece Kur'ân-i Kerim okutup, ezber yaptırmak ve çocukların çok da anlamadığı fıkıh konularını ezberletmek zannediliyor hâlâ pek çok yerde. Çocuklara ezber konusunda o kadar yükleniyorlar ki çocuklar kısa süre sonra gitmekten vazgeçiyorlar.
Çocuklara zorla ezber yaptıracaklarına: "Namaz sûrelerinin anlamlarını öğretseler, birlikte namaz kılsalar, güzel ahlakı uygulamalı gösterseler, iletişim dersi verseler, iletişim ile ilgili âyet-i kerîmelerin anlamlarını ezberletseler, peygamberimizin örnek davranışlarını anlatsalar, çocuklara dini sevdirseler" yeter.
Nedense Kur'an Kurslarına giden çocukların pek çoğunun, dini konularda hevesleri ölüyor. İstisnalar vardır elbette; ama benim gördüklerim genellikle öyle. Bir kaç ay kursa giden çocuklar, her şeyi bilirim havalarına giriyorlar. Dini konuları araştırma, okuma, öğrenme hevesleri kalmıyor. Bu eğitim-öğretim sisteminde bir bozukluk var. Elli yıl önceki aynı sistem hâlâ devam ediyor. Belli ki bu çağın çocukları için yetersiz kalıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı' na ve dini konularda eğitim yapan, vakıf ve dernek yöneticilerine bir çağrım var: Önümüzdeki yılın "kurslarının ve yaz okullarının" adını ve içeriğini değiştirelim. "yaz okulları" nın adı "Kur'ân-i İletişim Okulları" olsun. Buralarda "Kur'an Ahlakını" öğretelim. Çocuklar; nezaketi, güzel konuşmayı, öfke kontrolünü, sabrı, kötülüğü iyilikle savmayı öğrensinler. Kısacası dinimizin adâbı muaşereti öğretilsin. "Nezaket Kursları" açılsın her yerde.
Hiçbir şeyden memnun olmayan, şükretmeyi bilmeyen, bencil, merhametsiz bir nesil yetişiyor. Okullarda, hasta ve engelli arkadaşları ile alay eden çocukları duyuyoruz. Çocuklara ahlâki konularda pratik çalışmalar yaptıralım; ibret alacakları yerlere götürelim.
Hatalı davranışlarının farkına varabilmeleri için biraz da ahlâki testler çözdürelim. Bakalım nasıl cevaplar verecekler.
"Babanız su istedi; ne yapmanız gerekir?"
-Yüzümü ekşitir, sesimi çıkarmam.
-"Bekle biraz, az sonra getiririm" deyip, oyalarım.
-Çemkiririm. "Kendin al." derim.
-Espriye vurur: "Baba ben de çok susadım; sen içerken bana da getirir misin?" derim.
-Hiçbirisi
"Birisi size bağırdı, ne yaparsınız?"
-Ben de ona bağırırım.
-Bana kimse bağıramaz; hakaret edip söverim.
-Alay eder, dalga geçerim.
-Şiddete baş vururum
-Hiçbirisi
Çocuklar kendileri söylesinler, ne yapacaklarını. Cevaplar testte olmasın. Onları klasik okul bilgilerinden kurtarıp biraz "hayat bilgisi" öğretelim.
Tabii bu arada çocuklarımızın hatalarında kendi paylarımızı da göz ardı etmeyelim. Çocuklarımızı iyi yetiştiremiyoruz; kabul edelim. Güzel yetiştirenlere sözüm yok, istisnalar kaideyi bozmaz. Fakat genel anlamda bir sorun var. Saygılı olsunlar diye baskı yaptık; bağımlı ve korkak oldular. Özgüvenleri gelişsin diye müdahale etmedik; saygısız oldular. Korkak olmasınlar diye serbest bıraktık; kimseyi dinlemez oldular.
Gençlere dinimizi sevdiremedik. "Altı Paris, üstü Mekke" diye giyimlerini eleştirdiğimiz genç kızlara kızıyoruz; ama onları biz yetiştirdik. Biraz psikoloji, biraz ana babadan gördüklerimiz, biraz oradan buradan duyduklarımızla karışık bir eğitim programı uyguladık.
Kur'ân-ı Kerîm'in ve sevgili peygamberimizin eğitim metodunu göz ardı ettik. Kafadan rafadan annelik babalık yaptık. Kendimde söylediklerimin içindeyim; kimseyi suçlamıyorum, yanlış anlaşılmasın. Maalesef ki dindar ailelerin "dini sevmeyen evlatları" azımsanmayacak kadar çok. Çocuklara dinimizi sevdirerek öğretemedik.Ciddi eğitim hataları yaptık. Gönderdiğimiz kursların çoğu ters etki yaptı. Çocuklar sırf anne- babalarına kızgın olduklarından, onları üzmek için dini konularda bilinçli hatalar yapıyorlar. Kendileri de üzülmek pahasına anne ve babalarını en hassas oldukları dini konulardan vuruyorlar.
İletişim çağının gençlerinin evlilikleri de iyice tuhaf. Kavgalar daha tanışma aşamasında başlıyor; sözden, nişandan ayrılmalar çok fazla. Evlenmeyi başaranların bir kısmı daha ilk günlerden vazgeçiyor; bir kısmı da zoraki götürmeye çalışıyor.
Emek vermeden sevilmeyi bekliyorlar; fedakarlık etmeden evlilik kendi kendini götürsün istiyorlar. Aşk sözcüklerinden, hayvan adlarına, kısa zamanda geçiş yapıyorlar. Kendilerini denetlemeyi bilmiyorlar. Herkes sadece kendi istediği olsun istiyor. Böyle bir şey mümkün değil.
Bu eğitim sistemi böyle devam ederse gençlerin hâli daha da kötüye gidecek. Ancak "Kur'an Ahlakı" ışığında düzgün bir iletişim ile mutlu olunabilir. Rabbimizin eğitim metodunu, çağın eğitim araçları ile ailelere ve çocuklara en güzel şekilde sunmamız gerekli. Bunun için de ilahiyatçılara, eğitimcilere ve biz anne-babalara çok iş düşüyor. Kur'ân-i Kerîm'i sadece dilimizde bırakmayıp, hayatımızın her alanına katmamız gerekiyor. Sema Maraşlı | |
| | | parisa Özel Üye
Mesaj Sayısı : 420 Rep Gücü : 849 Rep Puanı : 7 Kayıt tarihi : 21/09/09
| Konu: Geri: Dindar ailelerin çocuklarında dine karşı erken doyum oluyor Cuma Tem. 15, 2011 5:47 am | |
| sürüden ayrılanı kurt kapar sokaklar tv bilgisayar nefis ve şeyytanın hizmetinde çoğunlukla buralarda hayır kokusu yok..şerre davet var gençlere 90 tane günaha gaflete çağıran halatlar atılı... ezan ,ölüm, anne-baba, dua vs bir kaç tane ip 90 tane çağının girdaplarına,şer kancalarına karşı koruyuculuk yapamaz..güç dengesi yok, hayır ve şerre davette bana göre sırf kuran kursu,okuldaki din k.a.b. dersi de yeterli değil ..dini şuur ,karakter ve güzel ahlak konusunda
Ahirzamanla ilgili hadisleri incelediğimizde kurtuluş reçetelerinden biri olarak "cemaat" vurgusu var Yani çocuk,gencin etrafında salih bir daire teşekkülü olmazsa olmaz sosyal baskı ve cazibedar fitneler karşısında bizler bile etkileniyoruz..o çocuklar nasıl canlı kalabilsin bir halka-i zikre devam..irtibatı koparmama,hayırlı iyi arkadaş ortamları..aktiviteler,geziler maçlar kitap okuma yarışları vs vs..hepsini içeren ..yani gencin dünyasına hitab eden ortamlar içinde kalmadan,irtibat halinde olmadan çok ama çok zor ..insan sosyal varlık ..fevkalade irade ,eğitim ,ilgi vs istiyor hayır bereket harmanlı barınak,arınak ,sığınaklar olmadan toplumun ,çağın eracifinden kurtulmak namümkün manastırlar neden dağ başlarındadır..adalardadır..şehirden vs uzaktadır işte böyle arınaklarda ,barınaklarda gündüzün eksilerinden arınır,ruhunu dinler,dinlendirir,nefes alır ,iradesine fer gelir gencin
biz dahi böyle ortamlara ne kadar muhtacız | |
| | | huzeyfe Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 7719 Rep Gücü : 18108 Rep Puanı : 23 Kayıt tarihi : 27/03/09
| Konu: Geri: Dindar ailelerin çocuklarında dine karşı erken doyum oluyor Salı Ağus. 02, 2011 8:50 am | |
| Dindar ailelerin çocukları da dindar mı?
Bir diğer önemli soru da şu: "Dindar ailelerin çocukları dine karşı mesafeli mi oluyor?"
Bu son derece önemli sorulara Gazeteci Yazar Yaşar Değirmenci cevap verdi:
"Dindar ailelerin çocuklarında dine karşı erken doyum oluyor. Bazı dindar ailelerin çocuklarının ailelerinin beklentileri ölçüsünde dindar olmamaları üzerine kafa yoruluyor.
Çocuklar, ait olduğu yaş grubunun çok üstünde beklentilerle karşılaşıyor. Fatiha'nın, İhlas'ın yeteceği yerde Yasin'ler, Mülk sureleri ezberletiliyor. Manasını anlayamayacağı şiirlerle süreç devam ediyor. Evlerinde yapılan sohbetlerin değişmez figürü oluyor. 'Hadi oğlum şunu da oku, bunu da oku kızım!' deniyor; sırtları sıvazlanıyor, alkışlar, paralar, hediyeler veriliyor, medh u senalar yapılıyor, her arzu ve istekleri yerine getiriliyor. “Mahrumiyet” ten habersiz yetiştiriliyor. Geçici bir hoşnutluk uğruna kalıcı olması gerekenler de kaybolup gidiyor. Farkında olmadan şımartılıyor çocuklar.
Belki de en önemlisi çocukluklarını yaşayamıyor. Sonra gerçekten bunları yapacağı yaşa gelince de, çok önceden bunları yaşadığı için ülfet ve ünsiyetin ürünü olan 'ben zaten biliyorum' havasıyla bıkkınlık ya da tatminsizlikler devreye giriyor." Çoluk-çocuk sahibi olan dindar aileler, çocuklarını istediği gibi yetiştiremeyince (her türlü ihtimama rağmen) “Nerede hata yaptık?” demeye başlıyorlar. O zaman da iş işten geçiyor. Olması gereken dini hassasiyet gösterilmiyor, şuurlu bir dindarlık da elde edilemiyor. Ailelerde aynı yakınma!
Sohbete gelmiyor, Kur'an okumuyor, namaz tembeli, bizi dinlemiyor, dini kitap okumuyor, vs. "Neden dindar ailelerin çocukları dine karşı mesafeli oluyor?" dertleri özetleyen özet soru bu. Cevabı belki de erken doyum. Anne-babanın çocuğundan kendi inandığı doğruları kabullenmesi ve uygulamasını istemesi gayet doğal. Ama bunun bir yolu ve yöntemi olmalı.
O yol ve yöntem, ilmin ve tecrübenin ulaştığı bütün sonuçları içinde bulundurmalı.
Örf ağırlıklı dindarlığın yerini ilmî dindarlık almalı, her şey şifahi kültüre bırakılmamalı. Dinî boşluğu doldurmaya çalışan “Gönüllü Kuruluş”lar bütün iyi niyetlerine rağmen mutlaka nefs muhasebesi yapıp “dinin sabiteleri ile değişkenleri” meselesine kafa yorup kendilerini yenilemeli. Çocuklarına zaman ayıramayan ailelerin kendilerine teslim ettiği yavruların “en büyük emanet” olduğu düşüncesini hiç unutmamalı. "Ben hocamdan böyle gördüm" mantığı, bahsini ettiğimiz bilgi ve tecrübî verilerle çatışıyorsa, terk edilmeli. Çocuk yetiştirme gibi çeşitli ilmi disiplinlerle birlikte ele alınması gereken alabildiğine kompleks bir mesele, doğruluğu alınan sonuçlarla ispatlanan metotlarla yer değiştirilmeli.
Geleneksel aile yapımız ele alındığında bu mevzu özelinde yapılan en büyük hatalardan bir diğeri ebeveynin baskıcı tutumudur. Baskı, er veya geç sonuçları menfi olarak ortaya çıkan yanlış bir tavırdır. Baskı ile bir yere varıldığı, varılsa bile varılan yerde uzun müddet kalındığı görülmemiştir. Aynı şey insan için, insan terbiyesi, insan eğitim ve öğretimi için de geçerlidir. Öyleyse dinî eğitim adına ebeveynin yapacağı ilk şey, kendileri anne-babalarında öyle görmüş bile olsalar, baskıcı tavır ve tutumlara son vermek.
Bu mevzuda yapılan bir başka hata; "ben yapamadım, okuyamadım, ezberleyemedim; bari oğlum-kızım yapsın, okusun, ezberlesin" yaklaşımı. Kendi hasretlerini çocuğunda giderme hali. Bu da diğerleri kadar tehlikeli bir metottur din eğitiminde. Şahsi tatmin adına (şuuraltımızda kalanları gerçekleştirme adına) ölçü ve dengenin kaçırıldığı, muhatabın hissiyat, kabiliyet, yaş ve psikolojisinin ve düşüncelerinin kaale alınmadığı hatalı bir usül bu. Bıktıran, soğutan, kabiliyetleri ortaya çıkaran serbest ortamı yok eden bir usül!
İbadet Eğitiminde de hatalı davrandığımız kanaatindeyim. Çocuğa ibadetin hazzını tattırmak zorla değil sevdirerek olmalıydı. Bu da sorumluluk bilinci taşımaya başladığı temyiz çağından (iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırabildiği yaştan) sonra başlar.
Çocukların ibadet eğitiminde a)Bilgilendirme b)Sevdirme-İnandırma c)Bilinçlendirme d)Uygulama sıralaması takip edilemez miydi? Bu sıralamayı tersine çevirip de çocuğa sevdirmeden, bilgilendirmeden ve hepsinden önemlisi şuurlandırmadan mesela namaz kılmaya zorlarsanız, sadece akıl-baliğ oluncaya kadar kıldırabilirsiniz. Oysaki namaz, akıl-baliğ olunca farz olur. Çocuğa namazın pratiğinden önce şuurunu kazandırmalıydık. Namaz şuuru; “nasıl kılmalı?” sorusundan önce “niçin kılmalı” sorusunun sorulması demektir. Niçin kılması gerektiğine yüreği yatarsa çocuk bulup-buluşturup nasıl kılınacağını öğrenecektir.
Kız çocuklarının tesettürü için de aynı süreç izlenmelidir. İzlenmezse “içi boşaltılmış dindarlık” alır başını yürür.
Din Eğitiminde ibadetlerin pratiği çocuğa kazandırılırken, mutlaka çocuğun özel yapısı dikkate alınmalı ona göre bir “ibadet terbiyesi” stratejisi izlenmelidir. Çünkü her çocuk ayrı bir dünyadır, her insan orijinaldir. İbadet eğitiminde, aşırı aceleci ve erkenci davranmak çocuğun tepkisine, hatta tiksinti ve nefret duymasına yol açabilir. Bunun yaşını, yöntemini, sürecini tesbit etmek anne-babaya düşen bir görevdir. Bu süreci doğru tesbit için de, anne-babanın çok iyi bir gözlemci olmaları şarttır. Bu husustaki hiçbir mazeret geçerli değildir.
Eğitimde disiplinin de, cezanın da belli bir oranda (yemekteki tuz gibi) belli ölçüde bir yeri vardır. Ama ceza, muhataba göre mekan, zaman ve sınır ayarlamasına tabi tutulmalıdır.
Yaparken yıkmayalım, düzeltirken bozmayalım ve "elinizdeki tek alet çekiç ise bütün sorunlar çivi gibi gözükür" sözünün işaret ettiği yerde durmayalım. Disiplini sevgi ve saygı hamuruyla yoğuralım.
Modern dünyanın çocukları “ana kuzusu” değil, “okul sürüsü” yahut, “ders sürüsü” oldular. Okul ve dersin dışında “başarı” aranmadı. Testler, teknikler, puanlar, notlar, sınavlar, vs. Değerlendirmeler hep bunun üzerinden yapıldı. “Hayırlı evlat” diye bir kavram gündemden düştü. Ya dünyayı kovan bir yapı, yahut ahireti unutan bir başka yapı. Ebeveynler kurdukları ifrat-tefrit salıncağına oturttukları yavrularını sallayıp durdular. Uyuttukları yavrular, uyandıklarında her şey çok geçti artık.
“Çocuğun istikbali” hep dünyevî anlayışa kurban edildi. Halbuki bizler çift dünyalı değil miyiz? Çocuklarımızı da çift dünyalı yetiştirmez miydik?
Onların hissî, zihnî, fizikî ihtiyaçlarını uygun usul, üslup ile uygun zaman ve zeminde bunları veremez miydik? Yavrularımızın yeteneklerini ortaya koyacağı serbest bir ortam hazırlayarak rehberlikte bulunamaz mıydık? Ehemmi mühime tercih edemez miydik? Yerine göre takdim tehir yapamaz mıydık? İşimizle, gücümüzle, başkalarıyla alakadar olacağımız kadar kendi yavrularımıza vakit ayırarak onlara gereken ilgiyi gösteremez miydik?
Yavrularımız, özgüvenli-merhametli-şefkatli yetiştirilerek, varlıkta ve yoklukta infak düşünce ve niyetiyle, paylaşmayı, sabrı-kanaati-şükrü, iç ve zihin dünyalarına yerleştiremez miydik? Yabancı dilden önce kendi diliyle, vahyin dilini öğrettiğimiz, iradesini kullanmayı bilen, sürü değil; şahsiyet olarak onları yarınlara hazırlayamaz mıydık?
Ebeveynler olarak iç dünyamı, yürek yangınımı paylaşmaya çalıştığım şu satırları kafa yorarak, aynı ızdırabı ve aynı sancıları çeken bizler ciddiyetle okuyup hep beraber çareler üretelim. Unutmayalım: Ya çaresiziz, ya da çareBİZiz!
http://www.habervaktim.com/haber/195824/dindar_ailelerin_cocuklari_da_dindar_mi.html | |
| | | | Dindar ailelerin çocuklarında dine karşı erken doyum oluyor | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|