İzmir Genel Bilgi Ege
Bölgesi’nde yer alan İzmir’in batısında Ege Denizi, kuzeyinde
Balıkesir, doğusunda Manisa, güneyinde de Aydın illeri bulunmaktadır.
İzmir’in yüzey şekilleri oldukça çeşitlilik gösterir. Ege Bölgesi’nin
doğu-batı doğrultusunda uzanan ovaları ve onları birbirlerinden ayıran
dağ sıraları, il topraklarını engebelendirmektedir.
İzmir İlinin bulunduğu alan, dördüncü zaman başlarında Egeid ismi
verilen bir kara parçası konumunda idi. Ayrıca bu alan deniz
seviyesinde, hafif dalgalı (Penoplen) düzlükler halinde idi. Bu jeolojik
zamanda Doğu Anadolu’nun Yunanistan’a kadar uzanan bölgesi kuzey ve
güneyden Alp Dağlarının kıvrımlarının etkisi ile sıkıştırılmıştır.
Şiddetli basınçlarla bazı yerler,örneğin; Anadolu Yarımadası
yükselirken, Ege Denizinin bulunduğu Egeid Kıtası ise alçalmış ve
çökmüştür. Ardından bu kıta parçasının üzeri Akdeniz’in suları ile
kaplanmıştır. Bu çöküntü nedeniyle Batı Anadolu Bölgesi’nde, doğu-batı
doğrultusunda kırılmalar olmuştur. Sürekli şekilde sıkıştırılan bu
bölgede kırıklar arasında kalan bazı yerler yükselerek dağları (Horst),
bazı yerlerde alçalarak ovaları (Graben) oluşturmuştur. Ovalar karaların
içine doğru sokulmuştur. Körfezlere dökülen akarsular zamanla körfezi
doldurmuştur. Ege Bölgesi ve Batı Anadolu’nun oluşumu henüz son
bulmadığı, yer kabuğunun henüz yerleşmediği sık sık meydana gelen
depremlerden anlaşılmaktadır. Yalnız, yörede volkanik faaliyetlere
rastlanmamaktadır.
İzmir’in
kuzeyinde Madra Dağı (1.344 m.) ve onun güneybatı uzantısı olan Kozak
kütlesi (1.051 m.) bulunmaktadır. Bunlardan Madra Dağının yapısında
kristalin şistler, Kozak kütlesinde de granitler vardır. Bu dağlık
alandan güneye inildiğinde, doğu-batı doğrultusundaki çukurlardan
Bakırçay Ovası ile karşılaşılır. İl topraklarına doğudan dar bir boğazla
girilen ve Kınık önlerinde genişleyen Kınık Ovası, Karadağ’ın (747 m.)
önünde güneye yönelir. Küçük tepeler arasında bir boğazda daralır ve
Çandarlı Körfezi’nde de son bulur. Bakırçay Ovası ile Gediz Ovası
arasında Yunt Dağı (1.075 m.) bulunmaktadır. Bu dağın doğuda kalan yarı
bölümü Manisa ili sınırları içerisinde olup, jeolojik yönden geniş lav
alanlarını oluşturmaktadır. Yunt Dağı’nın güneybatısında ise Dumanlı Dağ
(1.098 m.) bu kütlelerden ayrı olup, andezitlerden oluşmuştur. Bunları
izleyen Foça Tepeleri 380 m.ye kadar yükselir ve Spil (Manisa) Dağı
önünde ikiye ayrılır. Bunlardan biri Nif (Kemalpaşa) Ovası’nı
oluştururken, diğer kolu da Spil Dağı’nın güney yamacından İzmir
topraklarına girer ve Dumanlı Dağı ile, daha güneydeki yamanlar Dağı
(1.076 m.) arasında Menemen Boğazı’nı oluşturur. Bu boğazın batısında
ise oldukça geniş bir kıyı ovası konumunda Menemen Ovası bulunmaktadır.
Gediz Ovası ile Küçük menderes Ovası arasındaki Bozdağlar (2.159 m.)
İzmir’in en yüksek noktasıdır. Bozdağlar batıya doğru alçalır, Mahmut
Dağı’nın batısında Karabel Çukuru (480 m.), Nif Dağı’nı Bozdağlar
sırasından ayırır.
Manisa
ve Yamanlar Dağlarının güneyindeki çöküntü alanı zamanla su ile
kaplanmış ve İzmir Körfezi’ni oluşturmuştur. Körfezin doğusunda Bornova
Ovası, onun doğusunda da Kemalpaşa Ovası bulunmaktadır. Bu iki ova
arasında Kahvecibeli (Belkahve) (250 m.) yer almaktadır.
İzmir’in güneydeki çukur alanı olan Küçük Menderes Ovası, Bozdağlar ile
Aydın Dağları arasında yer almaktadır. Bu ova, İzmir il sınırları
içerisinde bulunmaktadır.Küçük Menderes Ovası doğuda dar bir vadi
biçiminde uzanırken, Ödemiş ile Bayındır arasında genişler, Torbalı’nın
batısında Cuma Ovası ile bağlantı sağlar. Kuzeyden güneye doğru uzanan
bu yükseltilerden ayrı olarak Urla yarımadası da ilin coğrafi görünümüne
ayrı bir çeşitlilik katmaktadır. Bu yarımada kuzey-güney doğrultusunda
uzanan Karaburun Yarımadası ile Çeşme Yarımadası’ndan ayrılan
bölümlerden oluşmaktadır.
İzmir ilindeki akarsuların hemen hepsi Ege Denizi’ne akmaktadır. Bunlar
Bakırçay, Gediz ve Küçük Menderes Nehirleri’dir. Yalnızca Madra Dağı’nın
kuzey yamacından çıkan ve Kocaçay’ın kollarını oluşturan küçük
akarsular Marmara Denizi’ne kadar ulaşmaktadır. Akarsu ağızlarındaki
küçük delta gölleri ve Bozdağ üzerindeki Ödemiş gölcüğü, Torbalı ile
Selçuk arasındaki Belevi Gölü, Küçük Menderes’in Selçuk yakınlarında
doldurduğu ovadaki Çakalboğazı Gölü ilin başlıca gölleridir. Yamanlar
dağı üzerindeki Karagöl ise bir krater gölüdür.
Bitki
örtüsü Akdeniz İkliminin etkisi altında olup, Akdeniz bitkilerinden her
türü İzmir’de yer almaktadır. Yüzyıllar boyu aşırı otlatma, yangın ve
tarla açma nedenlerinden ötürü ormanlar ortadan kalkmış, yerlerini maki
florası almıştır. Bu floraya ardıç, yabani zeytin, çitlenbik, sakız ve
katır tırnağı gibi kuraklığa dayanıklı ağaçlar girmektedir.
Dağlık bölgelerin büyük bir kısmı ormanlarla kaplıdır. Denizden 600 m.
kadar yükseklikte kızıl çam, daha yukarılarda kara çam ormanları vardır.
Dere yataklarında çınar, kestane, söğüt, kavak, kara ağaç ve kızılcık
gibi yayvan yapraklı ağaçlar bulunur. Palamut meşesi de ildeki
ormanların belirgin ağaçlarından biridir. Kültür bitkilerinden biri olan
zeytinlik ve üzüm bağı geniş bir alanı kapsamaktadır.
İzmir’de genel olarak Akdeniz ikliminin Kıyı Ege alt tipi görülür.
Yazları Akdeniz kıyı şeridiyle aynı sıcaklıkta ve kurak, kışları ılık ve
Batı Akdeniz’den daha az yağışlıdır. Sıcaklık ortalaması yüksek olan
İzmir’de, ortalama sıcaklığın en yüksek olduğu temmuz ayının uzun yıllar
değeri 27.6 derece, en düşük ortalama değer ocak ayında 8.6 derecedir.
İzmir’in ortalama yıllık toplam yağış miktarı 69l mm.dir. Toplam yağışın
miktarı yıldan yıla değişmektedir. İzmir en fazla yağışı Aralık (uzun
yıllar ortalaması 154.3 mm.) ve Ocak (uzun yıllar ortalaması 132.6 mm.)
aylarında almaktadır. En kurak aylar uzun yıllar ortalaması 2 mm.
civarında olan temmuz ve ağustos aylarıdır. İzmir ilinde kar yağışı
ender görülen yağış türüdür. Ancak, ili çevreleyen dağlarda kış
aylarında kar örtüsü gözlemlenir. İzmir’de her mevsimde görülen nem,
hava sıcaklığının yazın bunaltıcı, kışın dondurucu hissedilmesine neden
olur.
İzmir’in
ekonomisi tarım, sanayii, hayvancılı, balıkçılık, ticaret ve turizme
dayalıdır. Yetiştirilen başlıca ürünler; buğday, patates, domates,
çiğit, anason, pamuk, incir, mısır, arpa, tütün, zeytin, kavun, karpuz
ve sebzedir. İzmir’de otlakların tarım alanına çevrilmesinden ötürü
hayvancılık gerilemiştir. Bununla beraber, en çok koyun ve tavukçuluk
yapılır. Arıcılık da ekonomisinde önemli yer tutmaktadır. İzmir
Körfezi’nin kirlenmesinden dolayı eskiden yaygın olan balıkçılık önemini
yitirmiştir. Ege açıklarında kefal, trança ve çipura avlanmaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında dokumacılığa ve tarım ürünlerinin
işlenmesine dayanan imalat sanayii günümüzde daha çeşitli bir konuma
gelmiştir. İzmir, Türkiye’nin en büyük sanayii merkezlerinden birisidir.
Aliağa Rafinesi, Aliağa Petro-kimya Müessesesi, Makine ve Kimya
Endüstri Kurumunun yüksek vasıflı Çelik Fabrikası, İzmir Tarım Alet ve
Makine Fabrikası, Çimento Fabrikası, Alaybey Tersanesi, Cumaovası Perlit
İşletmesi önemli sanayii kuruluşları arasındadır. Tariş, Yemta kimya
sanayisi, metal eşya ve makine sanayisi, dokuma, halı giyim
sektörlerinin Türkiye ekonomisinde büyük payı vardır. Ayrıca her yıl
açılan İzmir Enternasyonal Fuarı kentin ticari ve ekonomik yönüne
canlılık getirmektedir.
İl kapsamında bulunan antik kentlerin turizme de büyük katkısı
olmaktadır. Doğal ve tarihi zenginliklerin yanı sıra Foça, Çeşme, Urla
ve Gümüldür’deki oteller, moteller ve tatil köyleri turizm yönünden
önemli kuruluşlardır.
İzmir
yer altı kaynakları bakımından da zengindir. Karşıyaka yöresinde altın
ve gümüş; Ödemiş yöresinde antimon ve civa; Bayındır’da kurşun ve çinko;
Seferihisar’da perlit, kurşun ve çinko; Karaburun’da civa; Tire
yöresinde civa, grafit, mermer ve zımpara taşı; Torbalı’da demir ve
mermer, Urla’da aspest; Foça Dikili ve Bergama’da perlit yatakları
bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin tuz gereksiniminin hemen hemen
yarısını Çamaltı Tuzlası karşılamaktadır.
İzmir yöresinin tarihi çok eski yıllara, Tunç Çağına (3500-1000) kadar
inmektedir. Antik Çağda Smyrna olarak isimlendirilen İzmir İonia
Bölgesi’nin önemli kentlerinden birisi idi. Smyrna-Samornia M.Ö. 3000
yıllarında Lelegler tarafından, bugünkü Bayraklı yakınında bulunan
Tepekule mevkiinde kurulmuştur. Smyrna sözcüğü daha çok bir Amazon
Kraliçesinden kaynaklandığı sanılmaktadır. M.Ö. 2000-1200 yılları
arasında, Hitit Krallığı’nın etkisi altında kalan Smyrna, Hitit
Devleti’nin M.Ö 1200 yılında Frig akınlarıyla yıkılması sonucu M.Ö XI.
Yüzyılda Yunanistan’dan Batı Anadolu kıyılarına göç eden Aiollar, daha
sonra da İonlar bölgeye yerleşmişlerdir. Yunanistan’dan gelen bu göçmen
grubunun küçük bir bölümü Pagos Dağına, büyük bir bölümü de İzmir
Körfezi ile Yamanlar Dağı arasındaki alana yayılmışlardır.
VII.yüzyılda Smyrna, Lydia’lıların saldırıları ile karşılaşmıştır.
Özellikle Kral Gyges, saldırıları Smyrna üzerine yöneltmişse de kenti
ele geçirememiştir. Kral Alyattes’in kenti yakıp yıkmasından sonra
Smyrna, yaklaşık 300 yıl basit bir yerleşim alanı olmaktan ileri
gidememiştir. Lydia baskısından bunalan İonialılar Smyrna’yı bırakarak
çevre köylerine dağılmışlar, tehlikenin geçmesinden sonra da yeniden
memleketlerine dönmüşlerdir.
M.Ö.V-IV.yüzyıllarda
Smyrna ile ilgili bilgilerimiz oldukça karanlıktır. Büyük olasılıkla,
diğer İon kentlerinde olduğu gibi burası da Pers egemenliğine girmiş ve
tiranlar tarafından yönetilmiştir. Büyük İskender’in Çanakkale yöresinde
Pers kralı Darius’u yenmesinden sonra (M.Ö.333) Anadolu’nun büyük
bölümü Makedonyalıların egemenliğine girmiştir. Böylece diğer İonia
kentlerinde olduğu gibi Smyrna da Helenistik dönemde gelişmiş, nüfusu
artmış ve zenginleşmiştir. Bu arada kent Pegas Dağı (Kadifekale)
eteklerinden ovaya doğru yayılmaya başlamıştır. Büyük İskender bir
bakıma Smyrna’nın da kurucusu sayılmıştır.
Mitolojik bir öyküye göre; Pagos Dağında avlanmaya giden Büyük İskender,
bir ağacın altında uyuya kalmıştır. Orada gördüğü rüyada kendisine
Smyrna’nın bu yere taşınması öğütlenmiştir. Bunun üzerine Claros’daki
Apollon kahinlerine danışmış ve şu cevabı almıştır:
“Kutsal Meles ötesinde Pagos’a yerleşmeye gidecek olan bu insanlar üç
veya dört kez mutlu olacaklardır” Nitekim M.S.244-249 yıllarında
Philippus döneminde basılmış bir Roma sikkesinde Büyük İskender’in Pagos
Dağında ağaç altında uyurken iki tanrıçanın rüyasına girmesi
görülmektedir.
Pausanias’dan öğrenildiğine göre; bu olaydan sonra Büyük İskender’in
isteği üzerine kent Bayraklı’dan Kadifekale’ye taşınmış ve İmparatorun
kumandanlarından Lysimakhos bununla görevlendirilmiştir. Bundan ötürü de
Smyrna’nın çevresinde Lysmakhos ismi ile tanınan surlar yapılmıştır.
M.Ö.III.yy.
başlarında Ephesos’luların tavsiyesiyle 13. üye olarak Panionion
Birliğine kabul edilmiştir. Helenistik dönemde bağımsızlığını sürdürmüş,
Seleukosların yanında yer almıştır.
Büyük İskender’in ölümünden sonra İmparatorluğu, generalleri arasında
bölüşülmüş. Smyrna da Seleukosların payına düşmüştür. Pergamon
Krallığının Seleukosları yenmesinden sonra da başta Smyrna olmak üzere,
İonia onların yönetimine girmiştir. Pergamon kralı III. Attalos’un
vasiyet uyarınca burası da Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. Tiberius,
Hadrianus, Caracalla gibi Roma İmparatorları Smyrna’ya özel bir konum
tanımış ve bazı yetkiler vermiştir. M.S.178 depreminde kent büyük zarar
görmüşse de Marcus Aurelius’un maddi yardımlarıyla yeniden eski
görkemine ulaşmıştır. Onarılan yapılara yenileri de eklenmiştir.
Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması ile Bizanslıların bir eyalet
merkezi olan İzmir, M.S. 440 yıllarında Hun Hükümdarı Atilla’nın
istilasına uğramıştır. M.S. 695 yılından itibaren iki defa Arapların
akınına uğramış, sonra yine Bizanslıların eline geçmiştir. Bizans
döneminde önemli bir piskoposluk merkezi olmuştur. Aziz Yuhanna’nın
Vahiy’inde geçen yedi cemaat arasında Smyrna’da sayılmaktadır. Diğer
cemaatler ise; Ephesos, Pergamon, Thyateria (Akhisar) ,Sardes,
Philadelphia (Alaşehir) ve Laodikeia’dır. Burada Aziz Policarp’ın da
ismi geçmektedir. İncil’in Mektuplar kısmında yazıldığı gibi Aziz Paulos
burada oturan halka mektuplar yazmış ve onları Hıristiyanlığa davet
etmiş, bir yandan da yeni dine inananlara karşı yöneltilen baskı ve
zulümlere karşı onları uyarmıştır.
Smyrna,M.S.
V-VI.yüzyıllarda daha da gelişmiştir. M.S .440 yıllarında Hun Hükümdarı
Atilla’nın istilasına uğramıştır. M.S.695 yılından itibaren iki defa
Arap akınlarına uğramış, sonra yine Bizanslıların eline geçmiştir. 1081
yılında İzmir Selçuklular tarafından fethedilmiştir. 1097 yılında
Haçlıların Anadolu’da ilerlemesinden yararlanan Bizanslılar, İzmir de
dahil olmak üzere Ege’de Türklerin elinde bulunan tüm yerleri işgal
etmişlerdir. Ancak M.S. VII.yüzyıldan sonra baskınları artan Arap
akınlarından ötürü siyasi ve ekonomik yönden gerilemiştir. 1264’de
Latinler liman bölgesine yerleşmiş, 1310’da da Aydınoğulları Beyliği’nin
hükümdarı Mehmet Bey tarafından İzmir ele geçirilmiş, oğlu Umur Bey’e
verilen İzmir’in Liman Kalesi, Haçlılar tarafından 28 Ekim 1334’de
yeniden işgal edilmiştir. 1402 yılına kadar Aydınoğulları Kadifekale’ye,
Haçlılar da Liman Kalesi’ne hakim olmuşlardır. Liman Kalesi 1402
yılında Timur tarafından ele geçirilmiş ve Aydınoğulları Beyliği’ne geri
verilmiştir. Bundan sonra İzmir’de 1426 yılına kadar Aydınoğlu Cüneyt
Bey hakim olmuş, yöre 1426 yılından itibaren Osmanlı Devleti idaresine
girmiştir.
İzmir, 1472’de Venediklilerin saldırısına uğramıştır. Bunun üzerine
Fatih Sultan Mehmet, limandaki kaleyi yeniden yaptırmış ve XVII. Yüzyıla
kadar kent güven içerisinde kalmıştır. XVII.yüzyılın başlarında İzmir
Celali Ayaklanmalarından etkilenmişse de isyanların bastırılmasından
sonra, önemli bir liman ve ticaret merkezi, konumuna gelmiştir.
XVIII.yüzyılda İzmir’de ilk dokuma fabrikası, XIX.yüzyılda ilk kağıt
fabrikası açılmıştır.
Osmanlı
döneminde Cezair-i Bahr-i Sefid eyaletine, sonra da Anadolu eyaletine
bağlı olmuştur. XIX.yüzyılın sonlarına doğru ise Aydın vilayetinin
merkezi konumunda idi. I.Dünya Savaşı’ndan sonra 15 mayıs 1919’da
Yunanlıların İzmir’i işgal etmesi, Kurtuluş Savaşı’nın başlamasına da
neden olmuştur. İzmir, 3 yıldan daha uzun bir süre Yunan işgalinde
kalmış, 30 Ağustos Zaferi’nden sonra 9 Eylül 1922’de Türk ordusu İzmir’e
girmiştir. Yunanlılar kaçarlarken kenti yakmışlardır. Cumhuriyetin
ilanından sonra da İl konumuna getirilmiştir.
İzmir yöresinde Bayraklı, Pergamon (Bergama), Phokaia (Foça); Erythrai,
Teos, Ephesos, Claros, Pitane (Çandarlı, Neon Teikhos (Yeni Kale), Kyme ,
Kolophon (Değirmendere), Metropolis, Allionai, Lebedos (Gümüldür) gibi
antik kentler bulunmaktadır. Kadifekale’de Roma dönemi Agorası, Roma
Yolu, Kızılçullu Su kemerleri, Yamanlar Dağında Tantalos Mezarı, Meryem
Ana Kilisesi Antik Çağlardan kalan kalıntılardır. Osmanlı döneminde Faik
Paşa (XVI.yüzyıl), Hisar, Hacı Hüseyin, Kestane Pazarı (1663), Ali Ağa
(1672), Hatuniye (XVII.yüzyıl), Çorakkapı, Başdurak (1774), Kemeraltı
(1671), Konak (1754), Kurşunlu, Şadırvan, İkiçeşmelik ve Salepçioğlu
Camileri; Kızlarağası, Mirkelamoğlu, Karaosmanoğlu Hanları;
II.Abdülhamid’in tahta çıkışının 25.yılı için 1901’de yapılan Konak’taki
Saat Kulesi; Cumhuriyet Meydanındaki ****** Anıtı (1932) belli başlı
eserleridir. Ayrıca İzmir ve ilçelerinde Türk sivil mimarisini yansıtan
örnekler bulunmaktadır.