KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz....

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz.... Empty
MesajKonu: Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz....   Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz.... Icon_minitimeÇarş. Ağus. 03, 2011 9:09 am

Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz......

Mustafa Cemil KILIÇ


Sünni ve Şii misyonerler tarafından Alevilere yönelik
gerçekleştirilen en önemli tacizlerden biri de namaz ibadeti ile
ilgilidir. Buna göre Sünni ve Şii kimi çevreler, gerçeğin hilafına,
bilinen şekil ve kalıplara dökülmüş namazı İslam’ın bir buyruğu olarak
gördüklerinden, Alevileri kendi anladıkları biçimiyle namaz kılmadıkları
ve böyle bir şekilsel zorunluluğu kabul etmedikleri için tekfir etmekte
yahut cehaletle suçlamaktadırlar. Oysa gerçek bambaşkadır. Hiç kuşku
yok ki, bu gerçeği savunmak konusunda Alevi inanç ve kültürü gereken
donanıma sahiptir. Biz bu çalışmamızla o donanımı gözler önüne sermek
istiyoruz.

Öncelikle namaz sözcüğünü semantik açıdan / anlambilimsel olarak inceleyelim.

Namaz bilindiği üzere Farsça bir sözcüktür. Aslı “ Nemaz” dır.
Sözlükte dua, yalvarış, yakarış gibi anlamlara gelmektedir. Sözcüğün
Farsça olmasından da anlaşılacağı üzere Kur’an’da namaz sözü
geçmemektedir. Bunun yerine aynı anlama gelen Arapça bir sözcük
mevcuttur. Namazın Arapça’daki karşılığı “ salat “ ifadesidir.

“ Salat ” ifadesini temel alarak namaza kanıt arayan Sünni ve Şii
bilginler yer yer salat sözcüğü dışında başka sözcükleri de kendi
teolojik tezleri paralelinde aynı anlama gelmek üzere
yorumlamaktadırlar.

Bu sözcükler; tesbih / yüceleme, zikr / anma, sabah kur’an’ı / sabah
okuması vb.dir. Bu sözcükler; bilinen haliyle şekle dökülmüş namaz
anlamına gelmediği halde o anlama geliyormuşçasına kullanılmaktadır.

Namazın nasıl kılınacağı konusunda Kur’an’da hiçbir bilgi yoktur. Bu
da gösteriyor ki namaz bir dua etkinliği olarak toplumdan topluma ve
kültürden kültüre başka biçimlerde yerine getirilebilir bir tapınma
faaliyetidir. Sadece bir kültürün tapınma faaliyetini tüm Müslüman
toplumlara dayatmak İslam adına kültür emperyalizmi yapmaktan başka bir
şey değildir. Şekilsel bakımdan bilinen haliyle namaz, Orta Doğu ve Arap
halklarının tapınma biçimidir. Kıyam / Ayakta durma, Rukü / Eğilme,
Secde / Yere kapanma ve Ka’de / Oturma adı verilen şekillerle
gerçekleştirilen namaz ibadeti İslami bir zorunluluk olmayıp tümüyle
geleneğin ürünüdür. Namazın İslami olan yönü Tanrı’nın adının
yüceltilmesi, ona boyun eğilmesi ve ona yalvarıp yakarılmasıdır.
Şekilsel yani zahiri yönünü İslami bir zorunluluk olarak görmek
yüzyılların getirdiği körleşmeden başka bir şey değildir. Tanrı
kendisini anmak isteyen kullarına belli şekilleri zorunlu kılacak kadar
sığ bir varlık değildir. Asıl olan Allah’ın anılması ise bunun belli bir
şekle hapsedilmesi insani açıdan insafsızlık olduğu kadar dinsel
anlamda da bağnazlıktır.

Buna karşın şurası bir gerçek ki, insanlar özellikle de Sünni ve Şii
Müslümanlar yüzyıllardır alıştıkları, kanıksadıkları ve belledikleri
şekil şartlarına hapsedilmiş bir namazdan başka türlü bir ibadeti kabul
etmekte elbette ki zorlanacaklardır. Ancak unutulmamalı ki bu zorlanma
İslam adı altında gerçekleştirilen Arap Kültür Emperyalizminin yürek
burkan ve can acıtıcı bir sonucudur. Bu yürek burkuntusunu ve can
acısını ortadan kaldırmanın yolu, yüce Allah’ın dinini bir ırkın
kültürüne hapsetmek isteyen çevrelere kararlılıkla karşı çıkmaktan
geçmektedir. Biz bu kaşı çıkışı gerçekleştirmek adına yola çıktık.

Bu karşı çıkışta Alevi ulularından, Horasanlı, Türkistanlı Türkmen
pirlerinden aldığımız manevi güç, kuşku yok ki en büyük direnç
kaynağımızdır.

Arap ve diğer Orta Doğu halklarının tapınma biçimini, “ Namaz ancak
böyle olur. Başka türlü olmaz !” diye dayatanlara karşı Alevi ulularının
nefesleriyle verdiği yanıtlara geçmeden önce Sünni misyonerlerce ileri
sürülen günlük namazların beş vakit olduğu şeklindeki iddiaya ve Şii
misyonerlerin üç vakit ısrarlarına değinmek ve bu konudaki akıl
tutulmasını gözler önüne sermek istiyoruz.

Sünni kimi din bilginleri Kur’an’da günlük beş vakit namazın
buyurulduğu düşüncesindedirler. Bu düşünceye varmak için esas aldıkları
söz konusu ayet şudur:


"...Güneşin doğmasından önce de, batmasın dan önce de Rabbini övgü
ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün taraflarında da
tesbih et ki, rızaya ulaşasın.”

( Taha suresi,130)

Bu ayette namaz / salat sözcüğü yerine tesbih yani yüceleme sözü
kullanılmıştır. Fakat sanki salat sözcüğü kullanılmış gibi davranılmakta
ve beş vakit namaza en güçlü kanıt denilerek bu ayet ileri
sürülmektedir. Ayrıca bu ayette “etraf “ yani “taraflar” ifadesi
geçtiği halde pek çok yorumcu bu sözcüğü “ iki tarafında / gündüzün iki
tarafında yani iki ucunda “ biçiminde anlamlandırmaktadır. Oysa “iki
taraf” ifadesinin Arapça’daki karşılığı “tarafeyn” dir.

Görüldüğü üzere bu ayette iki çarpıtma vardır. Biri, namaz sözcüğü
kullanılmadığı halde kullanılmış gibi davranılmış olmasıdır. İkincisi
ise, taraflar sözcüğünün iki taraf / iki uç biçiminde tahrif edilmiş
olmasıdır.

Eğer bu ayet Sünni anlayış doğrultusunda çarpıtılmadan anlaşılmaya
çalışılırsa beş değil altı vakit namaz ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki;

Güneşin doğmasından önce bir,

Batmasından önce iki,

Gecenin bazı saatlerinde üç,

Gündün üç tarafında da üç vakit olmak üzere toplam altı vakit.

Oysa bilindiği kadarıyla altı vakit namazı iddia eden muteber hiçbir görüş yoktur.

Alevi inancı açısından bakıldığında bu ayetten çıkan yorum şu
olmalıdır. Sabah, akşam, gece, gündüz ve her ne vakitte olursa olsun
Allah sürekli anılabilir. Bu anmanın şekli yoktur. Bu, bir sözle de
olabilir, bir hareketle de olabilir. Kişi buna içinde yaşadığı toplumun
gelenekleri çerçevesinde karar verebilir.

Bir başka ayet ise şöyledir:

“Gündüzün iki ucunda ve gecenin bir kısmında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir." (Hud suresi : 114)


Bu ayette iki taraf ifadesi doğru bir biçimde kullanılmıştır. “
Gecenin bir kısmında “ ifadesi bazı yorumcular tarafından “ Gündüzün
geceye yakın kısımları “ biçiminde anlamlandırılmaktadır.

“ Kısımlar“ yani “ Zülef “ ifadesi Arapça çoğul kuralları
çerçevesinde en az üç adet anlamında kullanılmaktadır. İki adet için
başka bir çoğul kuralı vardır ki burada ikil çoğul değil en az üç adet
anlamına gelen çoğul eki kullanılmıştır.

Ayrıca diğer ayetin tersine tesbih yada zikr gibi sözcükler yerine
açıkça Namaz / salat sözcüğü kullanılmıştır. Fakat yine de bu ayette
“Gecenin bir kısmında” yada “ Gündüzün geceye yakın kısımları “
ifadesiyle hangi vakitlerin kastedildiği belli değildir. Oysa
yorumcular; akşam, sabah ve yatsı namazlarının kastedildiğini ileri
sürmektedirler.

Bir başka ayet:

"Namazları ve orta namazını koruyun ve Allah'a gönülden boyun eğiciler olarak durun."


(Bakara Suresi, 238 )


Bu ayeti de beş vakit namaza kanıt göstermekteler. Şöyle ki;
Namazlar anlamına gelen “salavat“ sözcüğü en az üç vakti bildirir. Bir
de ayette orta namazından bahsedilmektedir. O halde orta namazının
gerçekten orta namazı olabilmesi için salavat sözcüğü ile üç değil dört
vakit namazın kastediliyor olması gerekir.

Görüleceği üzere burada da tam bir zorlama yorum vardır. Sünni
bilginler böylesi zorlamalarla beş vakit namazı ihdas etmeye
çalışmaktadırlar.

Kur’an’da benzer içerikte birkaç ayet daha bulunmaktadır. Bir kısmı
peygambere özel olarak seslenen ayetlerdir. Yani sadece peygambere özgü
buyruklardır.

Bu noktada “Vakitlendirilmiş namaz”dan bahseden ayeti ele almak yerinde olacaktır.

"Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan
yatarken anın. Artık güvenliğe kavuşursanız namazı kılın. Çünkü namaz,
inananlar üzerine vakitlendirilmiş olarak yazılmıştır." (Nisa Suresi,
103)

Namazın yani salat’ın vakitlendirilmiş olmasından kasıt inananların
belli vakitler tayin ederek Tanrı’yı anmalarıdır. Toplu tapınma için
belli bir vaktin tayin edilmesi şarttır. Nitekim bu vakit açıkça
belirtilmiştir. Kur’an’da hiçbir yoruma gerek duyulmadan açıkça
belirtilen tek namaz Cuma namazıdır.

Söz konusu ayet şöyledir:

“Ey İnananlar, Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı
zikretmeye koşun ve alım satımı bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için
daha hayırlıdır." ( Cuma suresi 9)

Burada dikkat edilmesi gereken konu Cuma namazının kadın erkek
ayrımı yapılmadan tüm inananlara yüklenmiş olmasıdır. Ancak Sünni ve Şii
Müslümanlar bu gerçeği göz ardı ederek Cuma namazı sanki sadece
erkeklere farz kılınmış gibi hareket etmektedirler. Kur’an’ın bu
tanrısal buyruğunu gereğince yerine getirenler de yine Alevilerdir.
Bilindiği gibi Aleviler Cuma günleri yani Perşembeyi Cumaya bağlayan
gece kadın erkek ayrımı yapmadan Cuma namazı kılmaktadırlar. Eski
takvimde ( Hicri ) yeni günün başlangıcının gün batımı olduğu gerçeği
dikkate alındığında Perşembeyi Cumaya bağlayan akşamın Cuma günü
içersinde yer aldığı görülecektir. Bu açıdan bakıldığında Alevilerce
Cuma akşamları yani Perşembeyi Cumaya bağlayan akşam yapılan Cem
ayinleri Kur’an’daki Cuma namazı buyruğunun yerine getirilmesi amacıyla
gerçekleştirilen bir toplu dua etkinliğidir. Hiç kuşku yok ki, Cem
ayini, Kur’an’da buyurulan toplu tapınmanın yani namazın Türk / Türkmen
toplumlarınca şekle dökülmüş halidir. Sünni ve Şii Müslümanlar Cuma
namazı adı verilen toplu tapınmada kadınlara yer vermezken Aleviler bu
konuda da ne denli doğru bir uygulama içerisinde olduklarını
göstermektedirler.

Nitekim Hünkar Hacı Bektaş Veli şöyle buyurmaktadır.

‘‘Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde

Hakk’ın yarattığı her şey bakın yerli yerinde

Bizim nazarımızda kadın-erkek farkı yoktur

Noksanlık ve çirkinlik senin görüşlerinde...’’


Kur’an’da namazla ilgili bir diğer çarpıcı ayet de şudur:

“Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek
üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah'ı, daha önce bilmediğiniz
ve onun size öğrettiği şekilde anın.” ( Bakara suresi 239)


Gerçekten bu ayet egemen Sünni ve Şii çevrelerin dayatmacı yorumlarına karşı tam bir yanıttır.

Şöyle ki;

Namaz illa belli şekillerle kılınacak diye bir kural yoktur. Çünkü
binit üzerinde söz konusu o şekilleri uygulamak olanaksızdır. O halde
anlaşılıyor ki namazın şekil olarak değişmez kuralları yoktur. Zorunlu
durumlarda geleneğin ortaya koyduğu şekiller değişebilmektedir.Bu
zorunlu durumları günlük yaşamda karşılaşılan durumlarla sınırlandırmak
hem doğru değildir hem de Allah’ın rahmet esaslı kolaylaştırıcılık
özelliğini onun iradesinin hilafına kısıtlamaktır. Bu zorunlu durumlar
kültürler arası farklılıklar boyutunda da anlaşılmalıdır. Her kültürün
kendine özgü bir tapınma şekli vardır. Egemen Sünni ve Şii çevreler
sadece Orta Doğu ve Arap halklarının tapınma biçimini tüm Müslüman
halklara dayatıcı bir tavır içerisinde olmuşlardır. Bu tavır
yüzyıllardır Arap olmayan Müslüman halkların bir inanç ve akıl
tutulmasına uğraması sonucunu doğurmuştur. Bu inanç ve akıl tutulmasını
nispeten kıran tek halk yine Alevi Türkmenlerdir. Başta Türkmenler
olmak üzere Türk kavimleri, dayatılan tapınma şekillerini reddedip kendi
kültürleri çerçevesinde yüce Tanrı’ya ibadet etme yolunu yaşama
geçirmeyi büyük bedeller ödeme pahasına da olsa başarmışlardır.

Kur’an’ın indiği ve onun ilk muhatabı olan Arap toplumunun kültürel
ve geleneksel özelliklerinin pek çok dinsel konuda izler taşıdığı
biliniyorken başka toplumlara bu özelliklerin sanki dinin aslındanmış
gibi dayatılması Allah adına zulmetmekten başka nedir ki ?

Bu zulme seyirci kalmak ve yüce İslam dininin Arap gelenekleri
içerisinde boğulmasına göz yummak samimi birer Müslüman olarak tahammül
edebileceğimiz bir durum değildir. Aynı şekilde İslam örtüsü altında
Arap kültürünün halkımıza ve diğer Müslüman halklara empoze edilmesi
karşısında sessiz kalmak sahip olduğumuz insani vasıflarımızın
şekillendirdiği kişiliğimizin asla kabul etmeyeceği bir husustur.

Namazla ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir diğer konu da
savaş sırasında namazın nasıl kılınacağı ile ilgili husustur. Bu konuda
Nisa Suresi 101. ve 102. ayetlerde açıklama yapılmıştır:


“Yeryüzünde sefere çıktığınızda, hakikati inkara şartlanmış
olanların âniden üzerinize saldırmasından korkarsanız namazı / duayı
kısaltmanızda sakınca yoktur. Kuşkusuz ki, gerçeği inkar edenler sizin
apaçık düşmanlarınızdır. O halde sen inananlar arasında iken onlara
namazda / toplu dua etkinliğinde önderlik yapacaksan, bir bölümünün,
silahlarını kuşanmış olarak seninle namaza durmalarına izin ver. Onlar,
namazlarını bitirdikten sonra, namazlarını eda etmemiş olan diğer grubun
her türlü tehlikeye karşı hazır vaziyette ve silahlarını kuşanmış
olarak gelip seninle namaza durmaları sırasında size koruyuculuk
yapsınlar; hakikati inkara şartlanmış olanlar sizin silahlarınızı ve
teçhizatınızı unutup bırakmanızı isterler ki âni bir baskınla üzerinize
saldırabilsinler. Fakat yağmurdan dolayı sıkıntıya düşerseniz yahut
hasta iseniz silahlarınızı bırakmanızda bir sakınca yoktur; ama
tehlikeye karşı hazırlıklı olun. Allah, hakikati inkar edenler için
alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” ( Nisa Suresi 101. 102.)


Görüleceği üzere bu ayette de zorunlu durumlarda namazın şekli ve
süresi konusunda değişiklikler yapılabileceği tanrısal bir hüküm olarak
belirtilmektedir. Bu zorunlu durumlardan yukarıda da belirttiğimiz gibi
kültürler arası farklılıklar da anlaşılmalıdır. Özellikle göçebe
Türkmenlerin sosyal yaşamları dikkate alındığında ne denli zorunlu ve
zorlu durumların yaşanabileceği takdir edilecektir. Sürekli göç eden
Türkmenlerin yerleşik Araplar gibi bir ibadet yaşamlarının olması mümkün
değildir. Göçebe bir halka yerleşik bir halkın ibadet biçimini zorunlu
kılmak hiç kuşku yok ki bir zulümdür. Alevilerin neredeyse tamamına
yakınının göçebe Türkmen oymaklarından meydana geldiği düşünüldüğünde,
geçmişte belli zaman dilimlerinde yapılan Cem ibadetlerinin ne denli
isabetli bir uygulama olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Göçebe
Türkmenlerin tarihsel süreç içerisinde yerleşik yaşama geçmeleri ve
özellikle kentleşmeyle birlikte kent yaşamının gerekleri çerçevesinde
Cem ibadetini zamansal olarak sabitleştirdikleri bilinmektedir. Buna
göre Cem ibadetleri Perşembeyi Cumaya bağlayan gece yapılmak suretiyle
zamansal olarak da sabitleştirilmiştir. Bu arada belirtelim ki, Cem
ibadetinin teolojik kökeni Kırklar meclisidir. Alevi - Bektaşi teolojisi
Cem ibadetinin kaynağı olarak Kırklar Meclisini işaret etmektedir.

Ayrıca Sünni bilginlerin tüm ısrarlarına rağmen Şiiler günlük
namazların üç vakit halinde kılınabileceğini ileri sürerek aslında bu
hususta Kur’an’ın zannedildiği gibi net hükümler içermediğini fiilen
ilan etmiş olmakta değil midirler ?

Sünni din bilginlerinin günlük namazlar konusunda sergiledikleri bir
diğer gülünç durum ise namazın miraçta aslında elli vakit olarak
emredildiği fakat daha sonra Hazreti Musa’nın isteği ve Hazreti
Muhammed’in ricasıyla kademe kademe beş vakte indirildiği yönündeki
rivayettir. Bu rivayetin kaynağı Sünnilerin en sağlam hadis kitapları
olarak kabul ettikleri derlemelerdir.


“Hazreti Peygamber'e İsrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz
kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi:
Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz.
Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır."
(Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5)


Aynı içerikte başka hadisler yine Sünnilerce muteber kabul edilen
başka kaynaklarda da yer almaktadır. Söze konu bu hadislerde peygamber
ile Allah’ın neredeyse günlük namazların sayısı konusunda pazarlık
yaptıkları gibi bir manzara sergilenmekte ve bu pazarlıkta Hazreti Musa
da Hazreti Muhammed’in avukatı rolüne soyunmaktadır. Aslında bu durum
dinin hurafe ve efsanelerle ne denli özünden saptırıldığının acıklı /
trajik örneklerinden biridir.


Yeniden Kur’an’a dönecek olursak Kur’an’daki hükümleri zahiri /
dışsal anlamlarıyla anlamakta ısrar edip zamanın ve farklı toplumsal
özelliklerin doğurduğu yeni koşulları görmezden gelen Sünni ve Şii din
bilginlerine bir soru yöneltmek istiyoruz.

Kur’an’da Hacca davetin yer aldığı bir ayetteki anlamları aynen
uygulamak konusunda neden zahiri manaya bağlı kalmaktan vazgeçiyorsunuz ?


Kur’an’da hacca davet ile ilgili bir ayette şöyle denilmektedir:

“ İnsanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak ve gerekse
derin vadilerden geçerek yorgunluktan incelmiş develer üzerinde sana
gelsinler.” ( Hac suresi. 27. )

Bu ayetin zahiri / dışsal anlamı dikkate alındığında haccın mutlaka
ya yaya olarak yada yorgunluktan incelmiş develer / binitler üzerinde
yapılması gerekmiyor mu ?

O halde neden bunu uygulamıyorsunuz da hacca otobüslerle, uçaklarla yada gemilerle gidiyorsunuz ?

Hani Kur’an’ın tüm hükümleri uygulanmalıydı?

Hacca yaya olarak yada yorgunluktan incelmiş develer üzerinde neden gitmiyorsunuz ?

Hem kendiniz böylesi hükümleri uygulamıyorsunuz hem de Alevileri
sizin anladığınız anlamda, sizin istediğiniz vakitlerde ve sizin
istediğiniz şekillere dökülmüş olarak namaz kılmadıkları için taciz
ediyorsunuz.

Ne hakla ?

Üstelik bu ayette dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da “ sana
gelsinler “ ifadesidir. Burada “ sana“ ifadesiyle kim kastedilmektedir ?
Hiç Kuşku yok ki burada kastedilen Hazreti Muhammed’tir. Ancak kimi
kaynaklarda bir önceki ayet de dikkate alınarak burada kastedilenin
Hazreti İbrahim olduğu da belirtilmektedir.

Hac ibadeti bizzat peygamberin şahsını ziyaret midir, yoksa Kabe’yi ziyaret midir ?

Peygamberin şahsını ziyaret ise eğer neden o vefat ettikten sonra da hac ibadeti sürmüştür ?

Yok kastedilen peygamberin şahsı değil de Kabe’nin ziyaret edilmesi ise o halde neden “ sana “ ifadesi yer almaktadır ?

Burada anlatmaya çalıştığımız husus, Kur’an’ın zahiri manasıyla
anlaşılması gerektiği konusunda yapılan / yapılacak olan bir ısrarın ne
denli tuhaf sonuçlar doğuracağıdır.


Özellikle namaz konusundaki ayetler dikkate alındığında görülecektir
ki, din bilginleri şifre çözer gibi hatta iğneyle kuyu kazar gibi namaz
vakitlerini saptamak için çırpınıp durmuşlardır.

İddia ettikleri gibi ve onların anladıklarını ileri sürdükleri
haliyle namaz günlük yaşamda bu denli önemli bir tapınma biçimi ise Yüce
Allah neden böylesi önemli bir konuyu açıkça ortaya koymamıştır ?

Neden Allah bu denli yoruma ve kafa yormaya gereksinim duyulan ifadeler kullanmaktadır ?

Oysa Kur’an’ın pek çok ayetinde Allah, Kur’an’ın apaçık ve net bir kitap olduğunu söylemektedir.

Bizce bunun yanıtı bellidir. Tanrı, ibadet / tapınma biçimini ve
vaktini inananların mensup oldukları kültürlere göre belirleyebilme
imkanını sağlamak için böylesi bir yolu irade etmiştir. Fakat zahiriler
bu gerçeği anlamak istemedikleri için çırpınıp durmaktadırlar.

Günümüzde kimi Sünni bilginler de namaz konusundaki şekil
şartlarının aslında dinin asli buyruklarından olmadığı ve tümüyle
geleneğin yansıması olduğu konusunda fikirler beyan edebilme noktasına
gelmişlerdir. Kuşku yok ki bu sevindirici bir durumdur. Bu hususta
ülkemizin yetiştirdiği ünlü din bilginlerinden Prof. Dr. Yaşar Nuri
Öztürk’ün öne çıkmakta olduğu malumdur.

Aleviler tarih boyu namaz konusunda kendilerine yönelik tacizlere
kimi nefes ve deyişlerde felsefi içeriği derin ve bilgece yanıtlar
vermişlerdir. Şimdi bu yanıtlardan bazılarını örnek olarak sunalım:


Bana namaz kılmaz diyen

Ben kıluram namazımı

Kılur isem, kılmaz isem

Ol Hak bilür niyazımı

….

Bir kez gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil

Yetmişiki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil



Savm, Salat, Hac, Zekat;

Hicaptır aşıklara !

Aşık, bundan münezzeh,

Naz u niyaz içinde…



Oruç, namaz, zekat, hac

Cürm ü cinayetdür

Fakir bundan azaddur,

Has u havas içinde...



Abdestimiz, namazımız,

Doğruluktur taatımız,

Aşka bağladık safımız,

Safımızdan kim ayıra...

Yunus Emre


Camilerde olan imam

Çoğu bilmez bunu tamam

Dört bin altı yüz seksen selam

Daha namaz sorar mısın

Kaygusuz Abdal


Sofular secde ederler mescidin mihrabına

Yar eşiği secdegahım, yüz sürerim kime ne

Kah çıkarım gökyüzüne hükmederim Kaf be Kaf

Kah inerim yeryüzüne yar severim kime ne

Seyyid Nesimi

Namazımız dara durmak

Orucumuz sabretmek

Biz bir oruç tutarız ki

Ramazan’a benzemez.

Seyyid Nesimi

Ve sanıyorum en susturucu yanıtı da büyük ozanımız Pir Sultan Abdal vermiştir:

Alınmış abdestim aldırırlarsa

Kılınmış namazım kıldırırlarsa

Sizde Hak diyeni öldürürlerse

Ben de bu yayladan Şah’a giderim…

Pir Sultan Abdal

Sonuç:

Aleviler üzerinde yüzyıllardır süren baskının yansımalarından biri
olarak nitelenebilecek beş yada üç vakit namaz dayatmasına karşı Alevi
inanç ve kültürünün tarihsel birikiminden yararlanarak kaleme aldığımız
bu çalışmamızı, ulaşılan sonuçları maddeler halinde sıralayarak
noktalayalım:

1. İslam dinine göre namaz bir dua etkinliğidir. Bu etkinlik
bireysel olarak yapılabileceği gibi toplu olarak da yapılabilmektedir.

2. İslam dinine göre namazın belli bir şekli yoktur. Her toplum
kendi kültürü / gelenekleri çerçevesinde bir takım şekiller ihdas
edebilir.

3. İslam dinine göre günlük olarak beş yada üç vakit namaz söz
konusu değildir. Namazın gerek şekli gerekse de ihdas edilmiş vakitleri
tümüyle zorlama yorumlara ve Orta Doğu ve Arap halklarının geleneklerine
dayanmaktadır.

4. Alevi - Bektaşilerin namaz konusunda geliştirdikleri içtihad,
mensup oldukları kültürlerinin doğal sonucudur. Bu bağlamda cem ayini,
İslam’ın namaz emrinin Alevi ve Bektaşilerce uygulanma biçimidir.

5. Alevi - Bektaşilerin namazı cem ibadetidir. Başka türlü bir namaz
Alevi inanç ve kültüründe olmadığı gibi Alevi geleneğine de aykırıdır.

6. Cem ayini, içerisinde barındırdığı dara durma yani kıyam, tecella
ve temenna yani rukü ve ayrıca defalarca icra edilen secdesiyle
İslam’ın namaz buyruğunu karşılayan en güzel ritüeldir.

7. Cem ayini yerine başka türde bir namazı benimsemek yada bunu savunmak Aleviliğin eritilme çabasından başka bir şey değildir.

8. Kur’an’da vakti hiçbir yoruma gerek duyulmadan açıkça belirtilen
tek namaz Cuma namazıdır. Alevi - Bektaşilerin Cem ayinlerinin yapılış
vakti yani Perşembeyi Cumaya bağlayan gece Cuma namazı vaktidir. Cuma
namazının vakti Cuma günü süresinin tümüdür. Bu sürenin her hangi bir
bölümünde namaz ifa edilebilir.

9. Cuma namazı Kur’an’da kadın erkek ayrımı yapılmadan tüm
inananlara emredilmiştir. Bu bağlamda Alevi - Bektaşilerin kadın erkek
birlikte cem yapmaları Kur’ansal buyrukla örtüşen gerçek bir ibadet
hüviyetindedir.

10. Namaz konusunda yüzyıllardır süren Sünni ve Şii uygulamalarının
bir inanç ve akıl tutulması olduğu açıktır. Sünni ve Şiilerin bu
konudaki yorumlarına Alevilerin gösterdiği saygı eşit düzeyde bir
karşılığı hak etmektedir. Bu bağlamda Alevilerin namaz ile ilgili olarak
geliştirdikleri yorum ve uygulamaya Sünni ve Şii din bilgileri de aynı
şekilde saygı göstermek zorundadırlar.

11. Kur’an’da, Allah’ın yatarken, ayaktayken ve otururken de anılmak
suretiyle ibadet edilebileceği net bir biçimde belirtildiğinden namazı
belli bir şekle hapsetmeye çalışmak isabetli bir tutum değildir.

12. Alevi - Bektaşi inancına göre cem ayininin teolojik kökeni kırklar meclisidir.

Son söz olarak yineleyelim ki, Alevilerin namazı cem ayinidir. Başka
namaz bilmeyiz. Bir de hakka yürüyen canın ardından kılınan ve bir
helalleşme niteliğinde olan Cenaze Namazımız vardır ki bu namaz, gerek
semantik açıdan gerekse işlev bakımından bu yazımızın kapsamı
dışındadır.


Mustafa Cemil KILIÇ

İLAHİYATÇI / SOSYOLOG

23. 12. 2006

İstanbul
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz.... Empty
MesajKonu: Alevilerde Namaz vardır   Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz.... Icon_minitimeÇarş. Ağus. 03, 2011 9:12 am

Bazı aleviler ise tıpku caferiler gibi namaz abdes gusülün olduğunu söylüyor

ve caferiler gibi kılıyır ..tüm ibadetleri yapıyor

bazıları ise gusülde yoktur banyo yapma vardır diyor

******************************


http://www.sorularlaalevilik.com/kuranda-namaz-yoktur-salat-vardir-salat-dua-demektir.html

Kur’an’da
“namaz” geçmemektedir, “salat” olarak geçmektedir, arapça “salat”ın
anlamı da “dua” demektir, belli bir şekli, şemali ve vakti yoktur.
Aleviler bunu farklı yorumlar, dolayısı ile burada anlattığınız beş
vakit namaz Alevilerin namazı olamaz !



Sevgili Kardeşim,



Bu
mesele o kadar mevzu bahis edilmiş ki; bizi bu konuya bir cevap yazmaya
mecbur etmiştir. Bir kaç noktada bu meseleyi izah etmek niyet edip,
aşağıdaki açıklamalar ile konunun izahını yapmaya çalışacağız.



Birinci Nokta :
Öncelikle şunu tekrar hatırlatmakta fayda var; Kuran’daki bir kesin
hükmün uygulamasındaki teferruat, her sözü kanun hükmünde sayılan,
tabiri caiz ise Kur’an’ın öğretmeni ve Cenab-ı Allah tarafından elçilik
vazifesi verilen peygamberimiz (a.s.m) ile bilinir ve önce O zat (a.s.m)
tarafından uygulanır. Çünkü Allah (c.c.) bizzat O’nu yetkilendirdiğini,
O’na ittiba edilmesi gerektiğini ve O’nun konuşması ancak vahiy ile
olduğunu açıkça Kur’an-ı Kerim’de zikretmiştir.



Eğer Hz. Peygamberin (a.s.m) Kur’an’ın kapalı olan yanlarını açıklayan hadisleri göz ardı edilirse, bu takdirde, yalnız namaz
değil, oruç, hac, zekat ve İslam’ın ön gördüğü daha pek çok
muamelelerinin gerçek durumu havada kalır. Halbuki, bu saydıklarımızın
hepsi de, tevatürle, en sağlam bir yolla bize kadar gelmiştir. Hz.
Muhammed (a.s.m), “Beni namaz
kılarken nasıl gördüyseniz, siz de öyle kılın”, “Haccınızın ibadet
şeklini benden alın” gibi hadisleri bu konuya ışık tutmaktadır.



İkinci Nokta :
Peygamberimizin (a.s.m) daha Mekke devrinden itibaren farz kılınan ve o
günden bu güne kadar nesilden nesile aynen devam eden ve günde beş defa
yerine getirilen namazın eda şeklinde tereddüt göstermek, izahı mümkün
olmayan bir şeydir.

Bir
fennin veya bir san’atın tartışmaya açık bir meselesinde, o fennin ve o
sanatın haricindeki adamlar ne kadar büyük ve alim ve sanatkar da
olsalar, sözleri onda geçmez, hükümleri delil olmaz; o feninnin fikir
birliği etmiş alimleri arasında dahil sayılmazlar. Mesela büyük bir
mühendisin, bir hastalığın keşfinde ve tedavisinde bir küçük tabip kadar
hükmü geçmez. Ve bilhassa, maddiyatta çok meşgul olan ve gittikçe
maneviyattan uzaklaşan ve maneviyata karşı gabileşen, kabalaşan ve aklı
gözüne inen en büyük bir filozofun inkar edici bir sözü maneviyatta
nazara alınmaz ve kıymetsizdir.



Acaba yalana yalan demek kabiliyetinde olan ve tabiin denilen
başta sahabeler, tebe-i tabiin olan Evliyalar, maneviyatta terakki eden
Aktablar, Müçtehitler ve Muhakkikinler namazın kılınış düstürları
noktasında bu güne kadar ittifak ettikleri halde, maneviyattan uzak bir
şahsın cahilane bir sözü ne kadar nazar-ı dikkate alınır, hesap edilsin.



Üçüncü Nokta:
Gelelim kelime oyunları ile islam içerisine fesat sokmak isteyenlerin
manasız iddialarına. Yukarıdakiler dahil olmakla birlikte, aşağıda
zikredeceklerimiz de nazara alınırsa, namazı sadece “dua etmek” olarak
kabul etmek, namaz ile ilgili ayetleri inkar etmekle beraber, Peygamber
Efendimizin (a.s.m) hadislerle açıkladıklarını ve uyguladıklarını inkar
etmek anlamına gelir ki; bu telafisi ancak tevbe & istigfar ile
mümkün çok tehlikeli bir durumdur.



Birinci
olarak, Kuran-ı Kerim Arapça yazıldığı için hakiki tercümesi kabil
değildir. Çünkü Kur’an-ı Kerim mucizane bir dil olan “Lisan-ı Nahvi”
denilen Arapça ile yazıldığı için, tam manası ile çevirmek mümkün
değildir. Kur’an’ın 40 dan fazla mucizesinden birisi olan, yazımdaki
mucizeliğini başka bir dilde uygulamak imkansızdır. Zaten 700 bin
kelimelik bir dilde yazılan bir eseri, 20 – 30 bin kelimelik bir dil ile
çevirmek %95 lik bir mana kaybını başından kabul etmek demektir.



İkinci
olarak, “Salat” kelimesi “Dua” anlamındadır denilmektedir. Halbuki
“Dua” ise yine arapça bir kelimedir ki; Kur’an’da “dua” lafzı dahi bir
kaç yerde geçmektedir. Örneğin;



“Kul ma ya’beü bi küm rabbı lev la düaüküm…” (De ki: “Duanız olmasa Rabbim size ne kıymet verir?”) Furkan suresi / 77



“..ud’uni estacibleküm..” (Bana duâ edin, size cevap vereyim.) Mü’min Sûresi / 60



Sözlük
olarak manası ise (DUA : Allah’a (C.C.) karşı rağbet, niyaz, yalvarış,
tazarru. * Salât, namaz. * Cenab-ı Hak’tan hayır ve rahmet dilemek.
Allah’ın rızâsını, hidayet ve istikamete muvaffakiyyeti dilemek,
yalvarmak. * Peygamber’e (A.S.M.) salavat getirmek. * Birisini çağırmak.
* Birisini bir şeye sevketmek. * Bir kimseyi bir isimle tesmiye etmek. *
Söz, kelâm. * Okumak)




“Namaz”
ise farsça bir kelimedir. Türklerin islamiyeti ilk kabul ettiğinde
kullandıkları dil farsça olduğundan günümüze kadar aynı isimde
gelmiştir. Her dilden nasibini alan Türkçe, farsçadan da birçok kelime
almış, bu kelimeler Türkçenin temel kavramları arasına girmiştir. O
halde Kur’an-ı Kerim’de “namaz” lafzının geçmemesi kadar doğal birşey
olamaz. Yani bir İngilizin çıkıp, “Pray” Kur’anda geçmemektedir demesi
gibi manasız birşeydir. Tabiiki o manada arapça karşılığı geçecektir.



Fakat
camiyyet itibari ile “salat” kelimesinin kullanıldığı yerler, ifade
ettiği manalar ise direkt tercüme ile ortaya çıkarılamaz. Ancak tefsir
ve uygulama ile ortaya çıkar ki; tefsir hakkı öncelikle Peygamberimizin
(a.s.m.) hakkıdır. Daha sonra tefsir edilmemiş meselelerde “Sarf ve
Nahiv” ilmine vakıf müfessirlerce tefsir edilebilir ki; bunlarda başta
sırasıyla yukarıda saydığımız maneviyat büyükleridir. Burada çok basit
bir iki örnekle akla yakınlaştırmaya çalışalım; bakınız dördüncü nokta..



Dördüncü Nokta :
Örneğin, müslümanlara günlük beş vakit namazın farz olduğu başta kitap
(Kur’an-ı Kerim), uygulama(sünnet) ve icma (maneviyat büyüklerinin
tastikleri) ile sabittir. Kur’an bu meseleye mücmel(kısa ve öz, sözü az,
manası çok) olarak değinip, bu mücmel ifadeler Peygamberimizin (a.s.m)
mütevatir (yalan üzerine birleşmeleri aklen mümkün olmayan kişiler
tarafından ulaşan) sünnetiyle açıklığa kavuşturulmuştur.



Kuran’da
beş vakit namaza mücmel olarak işaret eden ayetlerden bazıları
şunlardır; Bakara 238, Nisa 103, Hud 114, İsra 78, Taha 130, Rum 17-18,
Nur 36, Kaf 39-40.



Örnek
olarak bunlardan Bakara suresi ayet 238 de, “namazlara ve ayrıca orta
namaza devam edin” buyrulmaktadır. Ayet-i kerimedeki (salavat)“namazlar”
kelimesi çoğuldur. Lisan-ı nahvide çoğul “üç”ten başlar. “iki”li çoğula
tesniye denir ve “iki namaz” sözü manasında “salateyn” şeklinde ifade
edilir. Demek oluyorki, “salavat /namazlar” ifadesinden en az üç namaz
anlayacağız. Ayrıca birde “orta namaz” var. Çünkü matuf (atıf yapılan,
-e ait olan), matufun aleyhten (üzerine atıf yapılanlardan) ayrıdır. Bu
sebeble bu (orta namaz), “namazlar” ifadesine dahil değildir. Ancak üç
namazın arasında kalacak bir namaza “orta namaz” denilmesi de mümkünde
değildir. Ortanın her iki yanında eşit sayıda namaz olması gerekir. O
halde “namazlar” ifadesinden en az “dört namaz” anlaşılması
gerekmektedir. Dört namazın ortasında bulunan bir namaz, ancak “orta
namazı” olabilir. Bu orta namazın ikindi namazı olduğu ise Peygamber
(a.s.m) tarafından açıkça belirtilmiştir.



Yine
başka bir örnekte; Hud suresi 114 ( gündüzün iki tarafından ve gecenin
(gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl..” buyrulmuştur.



Ayet-i
kerimede “gündüze yakın saatler” anlamında “zülef” kelimesi, “zülfe”nin
çoğuludur. Yukarıda açıklandığı üzere, arapçada çoğul, en az üç adedi
ifade eder. Demekk ki bu emre göre, gecenin gündüze yakın saatlerinde en
az üç vakit namaz olduğu nahiv ilmine göre sabittir. Ayrıca iki vakit
de “gündüzün iki tarafında” var ise, böylece beş vakit olduğu bir başka
ayet-i kerimede ortaya çıktığı görülmektedir.



Diğer
ayet-i kerimelerden her birinde beş vakit namaza veya vakitlerine
mücmel olarak işaret olunmuştur. Bu mücmel ifadeleri bizzat
peygamberimiz (a.s.m) açıklamış, uygulamış, başta sahabeler olarak bütün
müslümanlarda kesintisiz olarak bu ameli günümüze kadar devam
ettirmiştir. O halde bu güne kadar gelen bu ittifak icma olarak ortaya
çıkmış ve kesinleşmiştir. Aksi iddiaların hiç bir değeri yoktur.



Daha
bunlar gibi müteaddit ayetlerin nahiv ilmince tezekkürü, öncelikle bu
ayetlerin manalarının ve uygulamalarının ne olduğu konusunda fikir
vermekle birlikte, peygamberimizin (a.s.m) sünnetleri ile hangi manada
kullanıldıkları ve ne manaya geldiklerini açıkça ortaya koyacaktır.
(Yani nasılki ingilizcede he, she, it hepside türkçede “o” üçüncü şahısı
ifade eder, ancak ingilizce “she” dendiğinde o kişisinin bayan
olduğunun bilinmesi gibi kurallar o dile hastır.)



Basit
bir örnekle; Türkçe’de yüz kelimesinin bir çok manaya geldiğini
biliriz. Kullandığımız cümleye veya uygulamaya göre manası tezahür eder.
Mesela; Yusufun yüzü çok güzel, ördek suda yüzer, kurbanın
derisini yüz, doksandokuz yüz gibi yüzlerce örnek verilebilir. Şimdi
“Yüz” sadece bu manaya gelir demek ziyadesiyle cahilane kalacaktır.



Hala namazın şekli yoktur diyenlere, şu üç ayet mealini de vererek, meseleyi vicdan ve akıl düsturlarına havale ederiz;



101-
Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından
korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz
kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.



102-
Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden
bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına
alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda
beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber
kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar.
Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil
olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir
eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal
yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah
kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.



103-
O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek otururken ve
gerek yanlarınız üzerinde hep Allah’ı zikredin. Korkudan kurtulduğunuzda
namazı tam erkanı ile kılın. Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır.



http://www.sorularlaalevilik.com/kuranda-namaz-yoktur-salat-vardir-salat-dua-demektir.html

***************

Benzer Yazilar:

  1. Namazın vakitleri Kur’an’da belirtilmiş midir? Namaz kaç vakittir?
  2. “Kainata sığmadım, mümin kulumun kalbine sığdım” hadisi ne demektir?
  3. Günlük
    Farz namaz vakitleri ve Nafile vaktileri disinda 2 rekat Sabah Namazi
    gibi ALLAH(C.C) rizasi için nafile kilmanin bir sakincasi var mi?
  4. ALLAH
    hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde insanlara ibadeti emretmesi ve bu
    görevi yerine getirmeyenleri şiddetle tehdit etmesi nedendir?
  5. Sitede alevilikte namaz var diyorsunuz. Öyleyse neden namaz kılan alevi yok?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz.... Empty
MesajKonu: Geri: Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz....   Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz.... Icon_minitimeÇarş. Ağus. 03, 2011 9:25 am

Sitede alevilikte namaz var diyorsunuz. Öyleyse neden namaz kılan alevi yok?


Değerli kardeşim,

Namaz kılmayan alevi yoktur denilmez çünkü vardır ama şu gerçeği
kabul etmek lazım ki sayıları azdır. Doğru aleviliği bilselerdi, onlarda
kılarlardı.

Sitedeki bilgiler ile günümüzdeki yanlış bilinen alevilik arasındaki farkın birkaç sebebi vardır.

Birincisi, alevi dedelerinin katledilmesidir.
Cumhuriyet kurulduğu ilk dönemlerde devrim kanunlarının yürürlüğe
girdiği, ve özel bir kanunla Türkiyedeki bütün tekke ve zaviyeler
kapatılmış olduğu herkesin malumudur. Bu kapatılma içerisinde, Alevi ve
bektaşilere ait tekke ve dergahlar, yani bugünkü anlamı ile Cem Evleri
de ortadan kaldırılmıştır. Bu dönem içerisinde bilindiği gibi Alevi
dedeleri katledilerek veya sürgün edilerek, alevi kitapları yakılarak,
dergahlar kapatılmıştır. Detaylı bilgi için mum söndü gerçeği yazımızı
okuyabilirsiniz. http://www.sorularlaalevilik.com/index.php/mum-sondu-ne-demektir-mum-sondu-gercegi.html

İkincisi, Alevi dedelerinin katledilmesi ve
kitaplarının yakılmasının yanında, saf Türkçülük yapmak isteyen ve bunu
geçmiş ile bağlarını kopararak yapabileceğini düşünen hükümet, harf
inkilabıda yapınca, bilenlerde cahil oldu. Artık yeni başlatılan
dönemde, anarşist ve koministliği yaymak isteyen dış güçler kolay bir
zemin buldu. Savaşlardan çıkmış, açlık ve sefilllikten kurtulmak için
kendi yolunu arayan Türkiye’de, dış güçler önce islamı bu ülkede
unutturmak istedi ama başarılı olamadı. Sonra insanları birbirine
düşürmek için, Türk-kürt, alevi-sünni gibi ayrımcılıklarla ülkeyi
karıştırmak istediler. O zaman atılan fikri tohumlar 70 ve 80′li
yıllarda netice verdi ve o zamanki olaylar patlak verdi. Hala etkisi
devam eden bu dinsizlik akımları içimizde münafıkları yetiştirdi ve
insnaları ebedi helakete sürüklemeye devam ediyor. Annem her zaman der
“Ben alevi-sünni lafını istanbula göç ettiğimizde öğrendim. köyde
bilmiyordumki”

Aleviliği dinsizliğe çekmek isteyen ve bazı alevi derneklerine maddi
yardımlar yapılarak , kendi ellerimizle kendimize dinsizliği aşılamaya
çalışıyorlar. Bir tane derneğe gittim geçen sene. Bana bizim
aleviliğimiz, Hz. ALi’nin yaşantısını değil, işimize gelen sözlerini
alıyor, kötü şamanizme dayanıyor vs. dedi ve bir kitap verdi. Kitabın ne
Hz. Ali ne Hacı Bektaş, ne de islamla hiç alakası yok.

İşte böyle derneklerden doğru alevilik öğrenilir mi? Aleviliğin ne
olduğunu bilmeyen aleviler, araştırmayan aleviler, buna itiraz
edebilirmi?

Üçüncüsü Namaz kılmayan sünnide çoktur ama kimse
namaz yoktur demez. Yani kitaplardakilerle yaşananlar arasındaki fark
genel bir sorundur. Eğer biz islamiyeti ciddi yaşasaydık, diğer
dinlerden islamiyete akın akın geçerlerdi. Eğer onlarda doğru aleviliği
bilselerde onlarda namaz kılardı, en azından namazı inkar etmezdi.

Dördüncüsü Eski tarikatların ya da eski model
dervişlik sistemini su-i istimal edenlerin hataları, ehil olmayanların
dede olması, zamanla eğitim dedelerin eğitim kalitesinin düşmesi de
halkı zamanla namazdan uzaklaştırmıştır. Yani şeriat dersi vermeden,
mürit kazanmak için tarikat dersi vermeye çalışmışlar ve kusurlu bir din
eğitimi vermişlerdir. Bunu ayrı bir yazı ile açıklamayı planlıyoruz.


http://www.sorularlaalevilik.com/sitede-alevilikte-namaz-var-diyorsunuz-oyleyse-neden-namaz-kilan-alevi-yok.html
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz.... Empty
MesajKonu: Geri: Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz....   Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz.... Icon_minitimeÇarş. Ağus. 03, 2011 9:26 am

Ailem “Ramazan bizim orucumuz değil” diyor. Ramazan orucu’nun sünnilerin olduğu doğrumu?


Sevgili Kardeşim,

Öncelikle
Alevilerin de müslüman olduğunu ve Alevi müslümanlar ile sünni
müslümanlar arasındaki farklılıklar dinin esasatında değil, yalnızca
teferruatlarda farklılık gösterdiğini yeniden hatırlatmakta fayda
vardır. Konu ile ilgili detaylı bilgiyi sitemizde bulabilirsiniz.


Diğer
yandan şunu belirtmek gerekir ki; her müslüman gibi, Alevi
müslümanlarında rehberi Kur’an-ı Kerim ve onun müderrisi ve bir nevi
öğretmeni olan Hz. Muhammed’dir (a.s.m). Bu bakımdan bu sarsılmaz ve
inkar edilmez kaynaklar bu konuda ne diyor öncelikle onu bilmek
gerektir.


Ramazan Orucu Kur’an-ı Kerim’de çok açık ve sarih bir şekilde zikredilmiştir. Bakınız;

Bakara Suresi – 183/184/185. ayetler:


http://www.sorularlaalevilik.com/aleviler-ramazan-orucu-tutmazlar-mi.html
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz....
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Meleklerin Seyrettiği Namaz: Sabah Namazı
» Kaza namazı nın delili nedir? Peygamberimiz (asm) kaza namazı kılmış mıdır?
» Kalbin ayarı kaçarsa namaz insanı terk eder! Namaz gidince oruçta zekatta gidebilir
» Bir Profesörün İlk Namazı
» Teravih Namazı Varmı Yokmu ?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: YENİ VE EN SON :: Soru --Cevaplar-Tartışmalı Konular-
Buraya geçin: