minikalem
Mesaj Sayısı : 454 Rep Gücü : 1027 Rep Puanı : 9 Kayıt tarihi : 03/01/10
| Konu: A’zami Takva, Zühd, İhlas Ve Velayet İçin Umumi Prensip Cuma Eyl. 30, 2011 9:55 am | |
| A’zami Takva, Zühd, İhlas Ve Velayet İçin Umumi Prensip
– Takva’nın, zühdün, ihlâsın, velâyetin a’zamîsi kişiye göre değişir mi, yoksa bu hususlarda umûmi bir prensip var mıdır?
Kişiye göre mertebeleri veya bu hedeflere ulaşma yolları bulunsa da, takva için de, zühd için de, ihlâs ve velâyet için de umûmi prensipler vardır. Takvanın ilk derecesi, farzları işleyip büyük günahlardan kaçınmaktır; daha sonra vacipleri, sünnetleri işlemek ve mekruhlardan kaçınmak, daha sonra da, her türlü şüpheliyi günah olur endişesiyle terketmek ve nafilelere müdavemette bulunmak gelir. Allah’ı görmese de, O’nun kendisini sürekli gördüğü şuuruyla Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etme demek olan ihsan da, bir bakıma takvanın nihaî sınırıyla alâkalı bir mazhariyettir.
İhlâs, insanın her yaptığını Allah için yapması demektir. Bunun ilk mertebesi, ibadetlerde, Allah için hizmet etmede, başkasının görüyor olmasını nazara almadan, sadece Allah’ın hoşnutluğunu düşünmek, yapılanı O emrettiği için yapmaktır. A’zamî mertebesi ise, insanların kendisi hakkında ne düşündüğünü hiç mi hiç hesaba katmamaktır.
Meselâ, bir mertebede, insanların sizi teheccüdde veya Pazartesi-Perşembe orucunda görmesinden rahatsızlık duyabilirsiniz; ama nihaî mertebede, insanların sizi görüp görmemesi, ne yaptığınızı bilip bilmemesi sizi hiç alâkadar etmez ve bu türden mülâhazalar aklınıza bile gelmez. Bu, Allah’ın rızasında fânî olmanın ifadesidir. İnsan, her zaman bu mertebede bir ihlâsa muvaffak olamayabilir. Meselâ, iman hakikatlerinin neşri için ölesiye çalışabilir; fakat bir yandan bunu yaparken, bir yandan da, “arkadaşlarım niye bu işte bana destek olmuyor?” gibi düşünceler de taşıyabilir. Halbuki önemli olan, insanın üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirip, ötesinde hiçbir şeyle meşgul olmamaktır.
Bunun gibi, zühdün de, velâyetin de asgarî ve a’zamî mertebeleri vardır. Meselâ, dünyayı kesben değil, kalben terketmek zühdde bir mertebedir. Dünya adına insanın eline geçenlere hiç sevinmemesi, elinden gidenler karşısında ise hiç üzüntü duymaması, zühdün nihaî mertebesidir. Eviniz yanmış, yiyecek bir şeyiniz kalmamış, her şeyinizi kaybetmişsiniz, bunları hiç mesele yapmadan yolunuza ve kulluğunuza devam etme, zühdde nihaî mertebelerdendir.
| |
|