soru:
(NİSA 11/diyanet meali)Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını
emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye)
bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı
onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından
her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana
babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri
varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı
vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan,
hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah
tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir.
***************
Miras paylaşımında eksik veya fazla çıkması: Avl ve Reddiyye Soru
Nisa 4: 11,12,176 ayetlerine göre miras bir adam öldü ve
geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı.. Üç kız evlata
mirasın 2/3 ü, ana ve babanin her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.
(2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8 )= 27/24 = 1,125 bulunur! (1,0 olması
gerekirdi!..) Bir adam ölür ve geride anası, karısı, ve iki kızkardeş
kalır. Anaya mırasın 1/3 ü, karısına mirasın 1/4 ü, iki kızkardeşe de
toplam 2/3 ü kalacaktır: (1/3)+(1/4)+(2/3)= 15/12= 1,25 !
Neden 0,25 fazla çıkıyor. İnkarcılara karşı ne denmelidir?
Kullanıcı: zühd |
Tarih: 30-Mart-2007,
Saat: 23:07:30
CevapDeğerli kardeşimiz;
İnkârcıya göre miras âyetlerinde belirtilen paylar
hesapsız belirtilmiştir, bu yüzden uygulamada miras paylardan az
olabiliyor ve bir kısım (sona kalan) mirasçılar pay alamıyor; bunu da
Allah yapmayacağına göre...
Bu Amerika'yı yeniden keşfettiğini
zanneden bilgisiz inkârcıya hemen bildireyim ki, ortaya koyduğu mesele
İslâm'ın ilk devrinden beri bilinmektedir; maksat anlaşılmış, çözüm
oluşturulmuş, buna göre uygulama yapılmış ve hiçbir mirasçı mahrûm
bırakılmamıştır. "Payların mirastan fazla geldiği" ifade ve düşüncesi
bilgisiz inkârcıya aittir, doğrusu ise payların, mirastan değil, hesap
gereği olarak paydalar eşitlenince paydadan fazla olabildiğidir. Böyle
bir "mirasçılar tablosu" karşımıza çıktığında çözüm, paylar toplamının
payda olarak alınmasından ibarettir, çok eski zamanlardan beri bilinen
bu hesaplama usûlüne "avl" denmektedir. Verilen birinci örneğe göre
uygulama şöyle olacaktır: Paylar toplamı 27 olduğuna göre payda da 27'ye
çıkarılacak, miras 24'e değil, 27'ye bölünecek ve her bir mirasçı,
Kur'ân'da belirtilen payını, 27'de 16, 4, 4, 3 olarak (bu oranlarda)
alacaktır.
Bazen de payda, paylar toplamından fazla olabilir,
bu duruma "reddiyye" denir, çözümü de artan payın, karı ve koca
dışındaki mirasçılara yine âyetlerde bildirilen oranlarda
paylaştırılması şeklindedir. Bu çözümler kısmen hadîslere, kısmen de
ictihada dayanmaktadır. İslâm'ın kaynağı da yalnızca Kur'ân değil, aynı
zamanda -ona aykırı olmayan, onun maksadını ve delâletini esas alan-
sünnet ve ictihaddır. (Prof. Dr. Hayrettin Karaman)
Bu konuda birkaç noktayı da belirtmekte yarar vardır:
Bu meseleyi bahane ederek zihinleri bulandırmaya çalışanlar belli dinsiz mahfillerdir.
“Bir
delinin bir göle attığı bir taşı yüz akıllı çıkaramaz” şeklinde bir söz
vardır. Meslekleri tahrip olan bu insanların işi kolaydır. Ancak,
tahribatı tamir etmekle uğraşan inanan insanların işi gerçekten zordur.
Doksan
dokuz kapısı açık olan bir sarayın-anahtarını bulamadığımız- bir tek
kapısının kapalı olması, o sarayın boş bir yer olduğunu göstermez. İman
sarayının varlığını ispat eden ve onun kapılarını açan binlerce delil
anahtarı vardır. Bizim elimize henüz geçmeyen bir tek delil
yetersizliğinden ötürü, İslam ve İman sarayının içi hakikatlerden boş
bir şey olduğunu söylemek, akıl, mantık, iz’an ve insaftan mahrum
kalmanın bir göstergesidir.
Miras hukukundaki avl ve reddiye
meselelerinin, Kur’an’daki hesaplama metoduna hiçbir aykırı tarafı
yoktur. Kur’an’da –deyim yerindeyse- mirasın paylaşımı konusunda gereken
formüller verilmiş, hesabın nasıl ve hangi ölçüler kullanılarak
yapılacağı hususu gösterilmiştir. Yoksa, verilen bu sayıların dışında
bir artma veya eksiltmeye gidilemeyeceğine dair bir ifadeye yer
verilmemiştir. Sözkonusu ayette zikredilen “Allah’ın hududu/sınırları”
ifadesi, orada verilen sayıların sabitliğini değil, onların (üçte bir,
dörtte bir gibi) metodolojik olarak hesaplamalarda baz alınmalarının
gerekliliğini ve paylaşım tablosu ne olursa olsun, bu ölçülerin
değişmezliğini vurgulamaya yöneliktir.
Allah’ın hesabı iyi
bilmediğini söyleyenlerin Allah’ı, peygamberi ve Kur’an’ı tanımadıkları,
inanmadıkları ve bilmediklerinin göstergesidir. “Cennet adam istediği
gibi cehennem de adam ister.”
Kur’an’ın miras paylaşımı
konusunda ortaya koyduğu formülü, hiçbir eksi-artıya izin vermez bir
vizyona sahip değildir. Bunu böyle düşünmek, “Allah’ın gücü her şeye
yeter,öyleyse, iki kere ikiyi beş olacak şekilde bir hesaba bağlasın;
erkeği kadın, kadını erkek yapsın..” gibi hezeyanlarla paralel fikir
beyan etmek anlamına gelir.
Hiçbir beşerî güç, Allah’ın miras
paylaşımı konusunda bir formül olarak ortaya koyduğu hesap- tablosundan
daha âdil, daha sağlam, daha geçerli, daha merhametli bir tabloyu ortaya
çıkartamaz.
Hiçbir artı-eksiye mahal bırakmadan, bütün miras
paylaşımlarını tek-değişmez hesap tablosuyla gerçekleştirmek, imkân
haricindedir. Hiçbir insan şimdiye kadar böyle bir formül bulamamış ve
bundan sonra da bulamayacaktır.
Kur’an -deyim yerindeyse-
temel yasalar, temel prensipler kitabıdır. Detayları, elçisine ve
insanın aklına havale etmiştir. Namazın vakitlerini, kılınış şeklini Hz.
Peygamber(a.s.m)’den öğreniyoruz. Büyük alimler, orada bulamadıklarını
da içtihat yaparak meseleleri ortaya koymaya çalışmışlardır. Dünya ve
ahiret hayatının bütün yönlerini ders veren Kur’an’ın her türlü detaya
yer vermesi düşünülebilir mi? Milyonlarca eserde yazılan, tefsir, fıkıh,
hadis, kelam, tasavvuf gibi disiplinlerin hepsinin kaynağı olan
Kur’an’ın veciz ifadesi/çok az sözle çok geniş manaları ifade eden
üslubu olmazsa, binlerce Kur’an’ın olması gerekirdi.
Miras konusu da bu prensibin dışında değildir. Onu da Kur’an’da temel prensipleriyle yer aldığını görmekteyiz.
Kur’an,
miras hukukunu ortaya koyarken, ölüye yakınlık sırasına göre belli
paylara sahip olanları tespit etmiş, bu payları tespit ederken, onları
temel paylaşım hesapları çerçevesinde formüle etmiştir.
Pay ve
paydaların her zaman birbirine denk olmayacağını en iyi bilen elbette
Allah’tır. Bu sebepledir ki, Avliye ve reddiye meselelerinde olduğu
gibi, pay ve paydaların eşit olmadığı yerlerde Kur’an’ın temel
formülleri esas kabul edilir. Bu esastan çıkarılan hükme göre işlem
yapılarak uygulanır. Bu durum, matematiksel olarak bir kesrin
genişletilmesi veya sadeleştirilmesi işlemine denk düştüğü için, kesrin
değeri, yani ayetteki ana formül değişmemiş olur.
Avl ve
Raddiye meselesi-bilindiği üzere- bir faraiz meselesidir. Mirasın pay
sahiplerine düzgün bir şekilde bölüşememesinden kaynaklanan hususlardır.
Bu bir hata değil, ince bir matematik hesaptır. Bunlar, doğrudan
Kur’an’da olmamakla beraber, yine de kitap-sünnet çerçevesinde yapılan
hesaplarla ilgilidir ve varlığı Allah’ın kitabına da ters düşmez.
Sözgelimi,
sizin üç elmanız olsa ve bunları dört kişiye bölmek zorunda kalsanız,
“Allah neden bu üç elmayı her birimize/dördümüze de birer tane düşecek
şekilde bir sistem kurmamıştır?” diyebilir misiniz?
Her şeyin
varlığı kendi konumunda güzeldir. Matematik hesapların tekdüze bir
sisteme oturtamaya çalışmak, kâinatın başka bir nizamda yeniden
düzenlenmesini istemek gibi, hoş olmayan bir tavırdır.
Bununla
beraber, Nisa suresinin 11-12. ayetlerinde mirasla ilgili payların
değişik versiyonları verilmiştir. Bunlar konuyla ilgili hesaplamaların
temel unsurlarıdır. Bu sabit olmayan -ve zaten olması matematik
açısından mümkün olmayan- bu oranlarla ilgili hükümler verildikten sonra
surenin 13. ayette "...İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu
hükümler ve çizdiği sınırlardır..." denilerek, verilen sayıların,
hesaplamanın temel oranları olduğunu, bu oranlar baz alınarak hesapların
yapılacağına işaret etmek üzere, anlaşılması gereken konu "hudud/sınır"
ifadesiyle açıklanmıştır. Ayette geçen “hudud” sınır anlamındadır. Bu
kelime Türkçe’ye aynı anlamıyla geçmiştir. Nitekim, “Falanca köyün
hududu”, onun sınırları anlamında kullanılmaktadır. Bu kelime
Tapu-kadastroda sıkça kullanılır. Birilerinin aklı bunu almıyorsa,
İslam’ın bunda ne suçu vardır.
Biliyoruz ki, aklımız kâinata mühendis olarak yaratılmamıştır.
a- AVL MESELESi (Avliyye)Miras
meselelerinde mirasçılardan muayyen pay sahiplerinin payları toplamının
meselenin ortak paydasını aşması haline avliyye denildiğini
biliyoruz(1).
Ashabı kiramın ekseriyeti ve dört mezhep
imamları ile zeydiyye mezhebi avliyyeyi kabul etmişlerdir. Zira muayyen
payları nas ile tayin ve tespit edilmiş mirasçılar arasında ayırım
yapmak mümkün değildir. Hz. Peygamber muayyen payları pay sahiplerine
veriniz" buyurmuştur (2).
Hz. Ömer'in hîlafeti sırasında ilk
defa farz sahiplerinin paylarının meselenin ortak faydasını aştığı bir
miras hadisesiyle karşılaşılmıştır. Hz. Ömer ashab ile istişare etmiş ve
Abbas b. Abdülmuttalib'in avl yolunu teklif etmesi üzerine bu usulü
benimseyerek farz sahiplerinin payları toplamını meselenin mahreci kabul
ederek meselenin halledilmesini uygun bulmuş ve Hz. Ömer hayatta olduğu
sırada kendisine bu hususta bir itiraz vaki olmamıştır. Dolayısıyla
avliyye konusunda icma vaki olmuştur(3).
Farz sahiplerinin
payları toplamı meselenin ortak paydasını aşınca terekeyi meselenin
mahrecine göre değil paylar toplamına göre taksim etmek gerektiğini
biliyoruz.
Örn.3 4 4 2 2 15avl,
Koca ¼ kız
2/ kız
3 ana 1/6 baba 1/6K 12
Bu
bir avliyye meselesidir. Farz sahiplerinin payları toplamı meselenin
ortak paydası olan 12 yi aşmış 15 olmuştur. Artık tereke 12 sehime
ayrılmayacak, 15 sehime ayrılacaktır. Mesela terekenin 1/4 hissesini
almak durumunda bulunan koca normal olarak 1/4 hisseye eşit olan 3/12
hisse alacakken artık 3/15 hisse almak durumunda kalmıştır. Tabi bu da
1/4 hisseden daha az olan bir orandır. Diğer pay sahipleri de paylarının
büyüklüğü oranında daha az pay almışlardır (4).
b- RED MESELESi (Reddiyye)Ölenin
asabe sınıfından hiç mirasçısının bulunmaması, sadece muayyen pay
sahibi mirasçılarının bulunması durumunda bazen farz sahipleri paylarını
aldıktan sonra terekeden bir miktar daha artabilir. Bu durumda artan
miktarın kimlere ve nereye verileceği hususunda ihtilaf edilmiştir.
Ebu
Hanife ve Ahmed b. Hanbel'e göre tarz sahipleri paylarını aldıktan
sonra artan miktarı alacak bir asabe bulunmuyorsa bu durumda terekeden
artan gene farz sahiplerine payları oranında iade edilir.
Örn:6 5 5 4 4 24
3x2 _____5x2______ 2x2 2x2 12x2
______________________________________________________________
koca kız kız ana baba 12
1/4 ______K_______ 1/6 1/6
Görüldüğü
üzere daima pay sahibi olan koca ile ana babaya öncelik verilerek
onlara hisseleri tam verilmiştir. Artan miktarda bazen asabe olabilen
kızlara verilmiştir. Tabi bu durumda avl bahis konusu olmamış, fakat
kızların hissesi avliyye meselesinden daha da aşağıya düşmüştür.
"Akrabalık
yönünden yakınlıkları olanlar Allah'ın hükmüne göre mirasta
birbirlerine daha yakındır" (Enfal, 8/75) buyurulmuş olması terekeden
artana sahip olmada yakın akrabaların beytü'l malden daha haklı
olduklarını açıklar.
Farz sahiplerinden artanın gene farz
sahiplerine verilmesi fikrinde olan ashab arasında Hz. Ömer, İbn Mes'ud
ve İbn Abbas'ın bulundukları zikredilir. Bunlara göre red sadece ölene
kan bağıyla hısım olan farz sahiplerine yapılır. Karı ve kocanın redden
istifade edemeyecekleri kanaatindedirler. Çünkü az önce sözünü etliğimiz
yakın akrabaların mirasçılıkda daha haklı olduğunu ifade eden ayetten
bu hükmü çıkarmışlardır(5). Karı ve kocanın birbirlerine mirasçılıkları
nikah akdi sebebiyledir. Akit bozulunca birbirlerine mirasçılıkları söz
konusu olamayacağına göre karı ve kocayı kan hısımı olan mirasçılarla
bir tutmamak gerekir. Hasanül'l Basrî, İbn Şirin, Kadı Şüreyh, Âtâ,
Mücahid, Sevrî, Ebu Hanife ve Ahmed b. Hanbel de bu içtihadı
benimsemişlerdir(6).
Red örnekleri:Örn.1 3 1 5
___________________________________________
ana kız, oğul kızı 6/
1/6 1/2 1/6 /
Bu
meselede ortak payda 6 olduğu halde farz sahiplerinin payları toplamı 5
olmuştur. Bu durumda artan bir hisse asabe olarak kimse bulunmadığı
için gene pay sahiplerine payları oranında iade edilmelidir, İade işlemi
için takip edilecek usul terekeyi altı paya değil 5 paya bölmektir.
Diğer bir deyişle artık ortak payda dikkate alınmayacaktır. Paylar
toplamı esas alınacaktır. Böylece meselemizde ana 1/6 hisse değil 1/5
hisse alacaktır ki bu, ananın normal hissesi olan 1/6 hisseden büyüktür.
Ölenin kızı 3/6 hisse yerine 3/5 hisse, oğul kızı da 1/6 hisse yerine
1/5 hisse alacaktır ki bu onların normal paylarından büyüktür.
Örn.2 2 - 1 5
_______________________________________________________
öz kız kar. Öz kız kar b. Kız kar a. Kar. 6
_______ 2/3________ S 1/6
1 1 1 3
________________________
ana a.kar a. kar 6
1/6 ___1/3____
_____________________________________
Bu
örneklerde artan miktar alacak asabe bulunmadığından meselenin ortak
paydası artık dikkate alınmamıştır. Paylar toplamı meselenin mahreci
imiş gibi kabul edilmiş tereke paylar toplamına göre bölünmüştür.
Eğer
red meselesinde karı veya koca bulunursa bunlar redden istifade
edemezler. Mirasçılar arasında karı veya koca bulunan red meselesi iki
kademede çözülür. Birinci kademede her bir mirasçının payı tespit
edilir.
Örn.3 4 12 19red
__________________________
karı ana kız 24
1/8 1/6 ½
Bu
kademede her mirasçının meselenin mahrecine göre ne miktar pay alacağı
belli olmuştur. Bundan sonra ikinci kademe işleme geçilir. Meselemize
göre ifade edecek olursak karının alacağı 1/8 hisse mahfuz tutularak
kalan 7 hisse ana ile kıza payları nisbetinde taksim edilir. Şöyle ki:
7 21
4 → 7 1x7 3x7 32
1x4 4 12 8x4
_______________________________
karı 1/8 ana kız 8
Bu
ikinci kademede karının sekizde bir hissesi karıya tahsis edilmiştir.
Meselede karının alacağı oran esas alındığından meselenin ortak paydası
da 8 olarak kabul edilmiştir. Karının aldığı bir hisseden sonra kalan 7
hisse ana ve kızın bulunduğu tarafa intikal ettirilmiştir. Birinci
kademede ananın hissesi 4, kızın hissesi 12 olarak tesbit edilmiş
okluğundan ana ve kızın hisseleri aynen korunmuş fakat rakamlar gereksiz
olarak büyütülmesin için kendi aralarında sadeleştirilmiştir. Böylece
kızın hissesi 3 ananın hissesi 1 olmuştur. Ana ve kız tarafına aktarılan
7 hisse ana ve kıza kesirsiz olarak bölünemediği için her birinin
hissesi 7 ile çarpılmıştır. l/8 hisseden artan 7 hisse bir ve üçle yani
toplam olarak 4 ile çarpıldığı için karının hissesi olan sekizde bir
hisse de 4 ile çarpılmış, böylece oranların değişmemesi sağlanmıştır.
Tabi meselenin ortak paydası olan 8 de 4 ile çarpılmış ve mesele 32 ye
yükselmiştir. Karının hissesi 4/32 yani 1/8 olarak kalırken ana ve kız
redden istifadeyle normal paylarından daha çok pay almışlardır.
Diğer örnekler:3 2 22 9red.
_____________________________________
karı ana a.kar . a.kar. 12
1/4 1/6 ____1/3____
→ 3
1 1 1 1 4
__________________________
karı ana a.kar. a.kar 4
1/4
Bu
işlemde karıdan artan 3 hisse ana ile iki anabir kardeşe kesirsiz
paylaştırılabildiğinden meselenin genişletilmesine gerek kalmamıştır.
Örn.3 6 2 11 red
Koca Kız Oğul kızı 12
¼ ½ 1/6
4 →3 9 3 16
1x4 3x3 1x3 4x4
Koca Kız oğul kızı 4
¼
Bu
meselede kocadan anan 3 hisse kızın 3 hissesi ile oğul kızının l
hissesine kesirsiz bölünememiş, artan 3, her bir hisse ile çarpılmıştır.
Tabi kocanın bir hissesi de artan 3 ün çarpıldığı toplam sayı olan 4
ile çarpılmış ve mesele 4 den 16 ya yükselmiştir.
Örn.3 4 12 2 2 23rcd
Karı ana kız oğul kızı oğul kızı 24
1/8 1/6 1/2 ______1/6______
10→7 14 42 7 7 80
1x10 2x7 6x7 1x7 1x7 8x10
_________________________________________
karı ana kız oğul kız oğul kız 8
1/8
Dipnot:(1) s.102.
(2) Buhari, Feraiz, 5,7.9,15; Müslim, Feraiz, 2,3; Tirmizi, Feraiz. 8; Darimi. Feraiz, 28.
(3) Cessas, II. 90-91; İbn Rüşd. II, 318; bilmen. V, 337; Kişki, s. 174.
Hz.
Ömer'in vefatından sonra İbn Abbas avl yoluyla meselenin çözülmesinin
hatalı olduğu fikrini savunmuştur. İbn Abbas'a göre avliyye meselesinde
daima farz sahibi dana öncelik verilmeli, noksan kalan kısım her zaman
pay sahibi olmayan bazen biğayrihi asabe olabilen kadınlara tahsis
edilmelidir; Böylece avlden kaçınılmış, mesele denk olarak yani adile
olarak çözülmüş olur. (İbn Rüşd II. 318; Bilmen, V, 337; Kişki, s. 175).
İmamiyye mezhebi ile ehli sünnetten Zahiriyye mezhebi İbn Abbas'ın
görüşü paralelinde hiç bir zaman asabe olmayan pay sahiplerine öncelik
vererek avli kabul etmemelerdir. (Tusi, IX, 247; Küleyni, VII, 79; Ibn
Hazm, IX, 262-267; Mağniyye, VI.216).
(4) Aynı mesele imamiyye ve zahiriyyeye göre şu şekilde çözümlenir.
(5)
Hz. Osman'a göre redden karı ve koca da istifade ederler. Zira karı ve
koca diğer farz sahipleri gibi farz sahipleridirler. Avliyyede hisseleri
eksildiğine göre red meselesinde de hisseleri artmalıdır. Zira külfet
nimet karşılığındır (Kişki, s. 181)
(6) İbn Rüşd, II, 322; Ibn
Kudame.VII, 46-47; Kişki, s. 180-183 Sahabeden Zeyd b. Sabit'e göre
farz, sahiplerinden artan tekrar farz sahiplerine iade edilmez. Artan
miktar beytülmale intikal eder. Eğer farz sahiplerine iadede bulunulursa
şeran kendilerine tayin edilmiş olan paylarından fazlası verilmiş olur.
imam Malik, Evzai, Şafii ve Davud'üz Zahiri Zeyd b. Sabit'in içtihadını
benimsemişlerdir. Hunlara göre farz sahipleri paylarını aldıktan sonra
terekeden artan kısım hazineye intikal eder. Müteahhir maliki ve şafıi
fukahası beytülmalin intizamı bozulduğu takdirde red sebebiyle artanın
farz sahiplerine iade edilmesinin daha evla olduğu görüşünü
benimsemişlerdir. (Şafii.IV, 76; İbn Kudame, VII ,47;Şirbini,
II,7;Kişki, s.183). İmamiyye prensip olarak asabeyi kabul
etmediklerinden pek çok meselede farz sahiplerine redde bulunurlar.
Mukayeseli İSLAM HUKUKU - Prof. Dr. Hamza AKTAN
************
sorun olarak bahsettiğiniz
duruma genelde şu örnek verilir: koca ölmüş geride bir karısı 3 kızı ve
anne babası kalmış, bu durumda paylaşım nasıl olacak? hz. ömer bu
paylaşımı tek mal üzerinden yapmış ama ortaya pay payda uyuşmazlığı
çıkmış, yani dağıtılmak istenen hisse mevcut maldan fazla çıkmış, bunu
çözmek için payda ile pay kafadan eşitlenmiş (buna avliye deniyor) fakat
bu durumda taraflar alacakları gerçek maldan daha az oran almış oluyor,
öğrencinizin bahsettiği matematik hatası bu, ibn abbas bu paylaşıma
karşı çıkmış ve öncelik sırası prensibini getirmiştir, aslında abdülaziz
bayındır hoca bu konuyu 2009 yılında işlemişti sitesinde mevcut,
bayındır hocanın çözümü şu şekilde: ölenin KARIsı akit (nikah) yoluyla
mirasa dahil olduğu için (vellezine akadat eymenihim ayeti gereği) onun
hakkı herkesten önce verilir, onun payı olan tüm malın sekizde bir
oranı ona verilir, sonra kalan mal üzerinden yeniden oran orantı
belirlenir, bu şekilde çözünce hiç bir sorun kalmıyor, yoksa karı,
kızlar, anne-baba hepsini bir anda oran orantıya vurunca pay paydadan
büyük çıkıyor ve avliyeye gitmek gerekiyor ki bu hatayı kabul etmek
anlamına gelir... bilemiyorum bu konuyu öğrencinize nasıl anlatırsınız
***
genelde inkarcılar Kur'anda
matematiksel hata vardır diyerek bu ayeti gösteriyorlar ben şimdi bir
bağlantı paylaşacağım. Anlatılan video'da aslında matematiksel bir hata
olmadığı ispatlanıyor.
*****
Kur'anda Matemetik Hatası Var Diyenlerin Yanılgısı.
Ziya paşanın dediği gibi: "Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?"
Kuran'a iman etmeyenin Allah Azze ve Celle'nin kelamını anlamasını
beklemiyoruz. lakin iman edenlerin bu gibi şüphelere düşmemesi için
açıklayalım:
Ayette şöyle buyruluyor:
"Allah size,
çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras
vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün
bıraktığının üçte ikisi onlarındır..." (Nisa 11)
1- Bu kısımda
ikiden fazla kız çocukların varis olması halinde 2/3 hisse alacakları
bildirilmiş, lakin böyle bir durumda ana ile babanın her birinin 1/6
hisse alacağı belirtilmemiştir.
2- Ana ile babanın her birinin 1/6
hisse alması ancak tek çocuk varis olması halinde söz konusu edilmiştir.
Lakin böyle bir durumda da tek çocuğun 2/3 hisse alacağı ayette
zikredilmemiştir.
- Yani çocukların 2/3 hisse alması, ana- babanın payının belirtilmediği başka bir miras payı durumunda,
- Ana babadan her birinin 1/6 hisse alması ise, tek çocuğun varis
olduğu ve çocuğun payının belirtilmediği balka bir miras payı durumunda
geçerlidir.
Zira ayetin orjinal lafzında: "
وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ
mealen: "Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır" buyrulmuştur.
Bu tercemede "ölenin çocuğu varsa ifadesi; ölenin tek çocuğu varsa"
demektir. Zira ayetin arapça lafzında geçtiği gibi "veled" kelimesi
tekil olup, çoğulu: "evlad" gelir.
İşte bu paylaştırma esnasında
yani tek çocuk varis olup, ana babadan her birine altıda bir pay düşmesi
durumunda tek çocuğun payı bu ayette zikredilmemiştir.
Yukarıdaki
yazıyı yazan ateist ise, ikiden fazla kız çocuğun varis olması halinde
2/3 hisse almasının zikredilmesini alarak, tek çocuğun varis olduğu
vakaya uygulamak istemiş ve yanlış hesabını - haşa - Kurana nisbet etmek
istemiştir.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
"Onlara:
"İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük
akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki,
gerçekten asıl kendileri düşük-akıllılardırlar; ama bilmezler." (Bakara
13)
"Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da,
(herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler,
kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr
edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa Allah,)
Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O,
fasıklardan başkasını saptırmaz. " (Bakara 26).
************
nisbi hakikatler neden ilmi
olmasın ki, eşya zıddıyla biliniyor. Ya da biribirinin durumuna göre.
Nisbi hakikatleri de yaratan Cenabı Haktır. Karanlık olmazsa, aydınlık,
soğukluk olmazsa sıcaklığın dereceleri, çirkinlik olmazsa güzellğin
dereceleri ortaya çıkar mıydı. Bu nisbilik neden ilmi olmasın?
İnsanların da birbirlerine göre durumları farklıdır.
*************