KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Şeytan ve Şeytanın Hileleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

Şeytan ve Şeytanın Hileleri Empty
MesajKonu: Şeytan ve Şeytanın Hileleri   Şeytan ve Şeytanın Hileleri Icon_minitimePtsi Nis. 30, 2012 7:12 am

Şeytan ve Şeytanın Hileleri

Şeytan ve Şeytanın Hileleri


Konumuza Kuran-ı Kerim’den bir ayet ile başlamak istiyoruz: Gerçek
şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O,
kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır
. (Fatır Suresi, 6)


Ayette
de açıkça belirtildiği gibi şeytan bizlere düşmandır. Düşman ise
karşısındaki rakibi yenmek için elinden geleni yapan demektir. Peki
şeytan insana neden düşmandır ve nasıl düşmanlık yapmaktadır? Önce
şeytanın yaratılmasının hikmetine bakalım:



Şeytanın yaratılmasının hikmeti nedir?



Allah
(cc), abes iş işlemekten münezzeh ve müberradır. Hakîm olan ve her
şeyinde bin bir hikmet gizli bulunan -insanlar anlamasa da- Allah
hakkında böyle bir şey düşünme, Allah'ı bilememenin, O'nu tanıyamamanın
bir ifadesi olsa gerek. İnancımıza ait bu temel kaideyi pekiştirdikten
sonra diyebiliriz ki, şeytanın yaratılarak Müslümanlara musallat
edilmesi, onları teyakkuza sevk eder, sevk etmiştir, ediyordur ve
edecektir de. Böylece insan ondan korunma mekanizmasını harekete
geçirecektir. Demek ki şeytanın tasallutu, insanda mevcut bulunan
korunma mekanizmasının rantabl çalışmasına vesile olacaktır.


Yani
nasıl tarlada akreplerin ve zehirli yılanların olması tarlada
çalışanları dikkat ve teyakkuza zorlar.. ve dikkat etmeye ait
istidatları inkişaf ettirir.. veya Bedîüzzaman Hazretleri'nin misali
içinde; atmacanın serçe kuşuna musallat olması, serçenin kabiliyetlerini
geliştirir; aynen öyle de, şeytanın insanlara tasallutu, şeytandan
kaçma, kurtulma, onun tuzaklarını boşa çıkarma adına onların
kabiliyetlerini geliştirir. Dahası, insanların Allah'a dehaletine,
Sünnet-i Seniyye kalesine sığınmasına vesile olur.




İnsanların En Büyük Düşmanı

Her
kim olursanız olun sonsuz bir azap çekmenizi isteyen, bütün varlığını
buna adamış olan, son derece tehlikeli bir düşmanınız var: Şeytan. Bir
başka deyişle, Allah'ın lanetlediği ve huzurundan kovduğu İblis ve onun
takipçileri. O en büyük düşmanınız. Bir efsane ya da bir masal değil,
gerçeğin ta kendisi. İnsanlık tarihinin her aşamasında var oldu. Yaşamış
ve ölmüş milyarlarca insanı ateşin içine çekti ve halen çekiyor. Hiçbir
zaman ayırım yapmaz. Genç, yaşlı, kadın, erkek, devlet başkanı veya
dilenci fark etmez. Her insan bu düşmanın hedefidir. Zafer kazanması
için insanların kendisine tapınması veya çok uç sapkınlıklar yapmaları
gerekmiyor. İnsanlardan mutlaka Allah'ı inkar etmelerini de istemiyor.
Zaten Allah'ı kendisi inkar etmiyor ki, insanlardan özellikle bunu
istesin. Onun tek isteği insanları Allah'ın dininden ve Kuran'dan uzak
tutmak, halis olarak Allah'a ibadet etmelerini engellemek, bunun
sonucunda sonsuz azap çekmelerini sağlamak. Hatta kimi zaman dindarlık
maskesi altında, Allah'ın adını kullanarak insanları gerçek dinden
uzaklaştırıp, saptırıyor. Bu da insanları kendisiyle beraber cehennem
çukurunun içine çekmek için yeterli. Hangi vesileyle olursa olsun, onu
takip edenlerin sonu hiç değişmiyor:


Ona
yazılmıştır: "Kim onu veli edinirse, şüphesiz o (şeytan) onu
şaşırtıp-saptırır ve onu çılgın ateşin azabına yöneltir." (Hac Suresi,
4)


Şeytan'ın Taktikleri ve Hileleri

Dedi
ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de
yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını)
süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka
kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."
(Hicr Suresi, 39-40)


Ayetten
de anlaşıldığı gibi şeytanın gücü gerçek müminleri saptırmaya yetmez.
Ancak hiç kimse de kendisini kesin olarak "cennetlik" göremez. Mümin bir
kimse "şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz" (Mearic Suresi, 28)
ayeti gereğince imanını korumak için, her zaman "Allah'ın ipine sımsıkı
sarılmak" (Al-i İmran Suresi, 103) zorundadır. Şeytan, insanların
"dosdoğru yollarına oturacağı" (Araf Suresi, 16), onların "ayaklarını
kaydırmak" (Al-i İmran Suresi, 155) isteyeceği için, mümin onun hile ve
oyunlarına karşı uyanık olmalıdır. Aksi takdirde hiç farkında bile
olmadan bu tuzaklara düşebilir ve hatta bir süre sonra dinden dahi
çıkabilir. Şimdi şeytanın insanları cehenneme sürüklemek için kullandığı
taktikleri ayrı ayrı inceleyelim.


VESVESE VERİR

Müminlerin
en büyük düşmanlarına karşı mücadeleleri ömür boyu sürer. Bu savaş
sırasında şeytan çok kurnaz yöntemler kullanır. İnsana hiçbir zaman
gerçek yüzünü göstermez, karşısına çıkıp "ben şeytanım, ve senin
cehennemde yanmanı istiyorum" demez. Onun yerine,
"sinsice göğüslere ve kalplere vesvese vererek" (Nas Suresi, 4-5)

kendi varlığını ustaca gizler. Şeytanın farkında olmayan bir insan,
onun telkinlerini kendi kafasından geçen düşünceler zanneder. Dahası
şeytan bu fikirlerin doğruluğuna onları inandırır. Bu sayede birçok
insanı -kendileri şuurunda değilken- tamamen kontrolü altına alır.

Ancak
müminler, göğüslere ve kalplere kadar girip fısıldayabilme yeteneğine
sahip bu düşmanı, Kuran sayesinde saf dışı edebilirler. Mümin öncelikle,
kalbinden gelen bu sesin, şeytana mı yoksa kendi vicdanına mı ait
olduğunu teşhis edecek bir nur ve feraset sahibidir. Şeytanın oyununun
farkına vardıktan sonra, Kuran'da emredilen hareketi yapar, Allah'a
sığınır. Çünkü Allah'ı anan bir mümin karşısında şeytanın vesvesesinin
hiçbir etkisi kalmaz. Allah bu önemli sırrı Kuran'da şöyle bildirir:


Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.

(Allah'tan)
Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler
(Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir.
(A'raf Suresi, 200-201)


Eğer
mümin, içinde bulunduğu ruh halinde veya ortamda bir şeylerin sıkıntı
verdiğini veya vicdanını rahatsız ettiğini hissediyorsa -ki bu sıkıntı
genelde vicdan yoluyla yapılan rahmani bir uyarıdır- hemen durup
düşünmesi gerekir. Bunun için en kolay yol, insanın kendisine dışarıdan
tarafsız bir yabancı gözüyle bakmasıdır. Böylece karşısındaki insanı
-yani kendisini- şu sorular yardımıyla inceleyebilir: O an için
kafasından geçen düşünceler Kuran' uygun mu? Allah'ı anmada gevşeklik mi
gösteriyor? Kuran'ın sınırlarını korumada, hükümlerini gözetmede gevşek
mi davranıyor? Planları Allah'ın rızası ve ahireti dışında bir amaca mı
yönelik? O an için kendi çıkarı diğer müminlerden daha mı ön planda?
Kendisine veya bir başka mümine yönelik kuşkusu, zannı mı var? Müminler
içinde kendisinin özel bir konumu olduğunu, yerinin doldurulamayacağını
mı düşünüyor? Olaylar karşısında tevekkülsüz davranıp haksızlığa
uğradığını mı düşünüyor? Yaptığı fedakarlığın diğer insanlar tarafından
bilinmesini, bunun konuşulmasını mı istiyor? Sevdiği bir maldan
fedakarlık etmesi gerekiyor da, bunu bir bahane bulup yapmamaya mı
çalışıyor? Herhangi bir dünya malına karşı hırsı mı var? Gelecek korkusu
mu taşıyor? Kendisine Kuran doğrultusunda yapılan bir uyarıya karşı
tahammülsüz mü? Allah'a ve dine düşman bir kimseye karşı içinde bir
sevgi, bağlılık mı oluştu? Kuran okumayı, dua etmeyi, veya salih
amellerde bulunmayı geçersiz mazeretlerle erteledi mi?


Eğer
içindeki sıkıntı burada sayılanlar veya bunlara benzer bir durumdan
kaynaklanıyorsa, bu insana şeytan o an için musallat olmuş demektir.
Kendinizin zannetiğiniz bu düşüncelerin hepsi de, şeytanın kalbinize
fısıldadığı sözleridir. Şeytan farklı insanlar için farklı taktikler
kullanır. Örneğin dinden uzak, Kuran'dan gafil yaşayan bir kimseyi, bu
hayat tarzına devam ettirecek taktikler izler. Onları tamamen dünya
hayatına yöneltir, dünyanın gelip geçici süsüne iyice daldırır, böylece
ömür boyu hak dinden uzak tutar.

Dine yeni yeni ilgi duymaya
başlayan kimseyi, çevresi tarafından dışlanacağı, dinin hayatını
kısıtlayacağı, eğer din ahlakını yaşamaya başlarsa bunu devam
ettiremeyeceği gibi boş ve yersiz endişelere düşürerek dinden
uzaklaştırmaya çalışır.

ŞİRK


Şirk,
Kuran'da, Allah'a ortak koşarak O'ndan başkasını ilah edinmek anlamında
kullanılan bir kelimedir. Ancak içinde bulundukları şirk yüzünden
cehenneme gidebilecek milyarlarca insan, gerçekte şirk kelimesinin
anlamını bile bilmezler. "Şirk koşmak, Allah'tan başkasını ilah edinmek"
ifadesiyle, yaratıcı olarak Allah'tan başka bir yaratıcı kabul etmek,
putlara tapmak gibi yüzyıllar öncesinin çok tanrılı dinlerin
kastedildiğini zannederler. Bu mantıktan yola çıkan cahiliye toplumu
fertleri, "ben Allah'a inanıyorum, kimseye zararım yok, insanlara
faydalıyım, cehenneme gideceğimi zannetmiyorum" gibi tamamen Kuran dışı,
sapkın mantıklara sahip olurlar. Oysa Allah'tan başka bir varlığı
koruyucu güç olarak kabul etmek, Allah'tan başkasından korkmak,
Allah'tan başkasına karşı müstakil bir sevgi duymak, Allah'a eş ve ortak
koşmak anlamına gelir.

Şirk içinde geçen bir yaşam, şeytan
tarafından hazırlanmış öyle sinsi bir tuzaktır ki, bu tuzağın
içindekiler kendi durumlarının farkına bile varmazlar. Bu insanların
çoğu kendilerini doğru yolda, hatta herkesten daha çok cennetlik
görürler. Şirk koştuklarının bilincinde olmayan ve kendilerini kandıran
bu insanların, ahiret günü aslında birer müşrik olduklarını öğrendikleri
zaman uğradıkları yıkım ayetlerde şöyle anlatılmıştır:


Onların
tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: "Nerede
(o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?" (Bundan) Sonra onların:
"Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik"
demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.) Bak, kendilerine
karşı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden
kaybolup-uzaklaştı. (En'am Suresi, 22-24)


Şirki
doğuran unsurlardan birisi de insana yaratılıştan verilen sevgi
duygusunun yanlış yönlendirilmesidir. İslam'da insanın Allah'a
yakınlaşmasına vesile olan bu duygu, cahiliyede Allah'tan uzaklaştıran
şeytani bir tutku olmuştur. Müminler fıtratlarındaki sevgiyi asıl olarak
Allah'a yöneltirler. Bu sevgi bütün sevgilerin üzerindedir.


İnsanlar
içinde, Allah'tan başkasını "eş ve ortak" tutanlar vardır ki, onlar
(bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan
sevgileri daha güçlüdür... (Bakara Suresi, 165)


Cahiliyede
en yaygın olan şirk unsurlarından biri kadınlara duyulan tutku dolu
sevgidir. Eğer herhangi bir kadına duyulan sevgi, Allah'a karşı duyulan
sevgiden öte bir sevgiyse, söz konusu durum şirki doğurur. Oysa bir
insana yöneltilen sevgi, ancak o kişideki güzelliklerin sahibinin Allah
olduğu kalbe tam olarak yerleştirilmişse bir anlam kazanır. Allah'a
karşı beslenecek sevgide bir sınır olmadığından, Allah için seven bir
insanın karşısındakine yönelttiği sevgi de çok güçlü ve kalıcı olur.

Allah, kadınlara duyulan bu tutkunun, şeytanın bir oyunu olduğunu şöyle bildirmiştir:


Onlar,
O'nu bırakıp da (birtakım) dişilere taparlar. Onlar o her türlü hayırla
ilişkisi kesilmiş şeytandan başkasına tapmazlar. (Nisa Suresi, 117)


İNSANLARIN ŞÜKRETMELERİNİ ENGELLER

Şeytan
Allah'ın huzurundan kovulmadan önce, kendi kendine önemli bir söz
vermiştir. Bu söz, şeytanın insanlara karşı kullanacağı çok önemli
taktiklerden birini gösterir:


"Sonra
muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından
sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Araf Suresi, 17)


KORKU VERMESİ

Şeytan
ancak vicdani hasta olanları gaflet içinde olan, şuuru geçici olarak
veya tümüyle kapanmış kimseleri etkiler. Bir Kuran ayetinde asıl
korkulması gereken gücün Allah olduğu şöyle bildirilir:


İşte
bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın,
eğer mü'minlerseniz, Ben'den korkun. (Al-i İmran Suresi, 175)


Müminler
için dünya, bir kadere bağlı olarak yaşadıkları geçici bir mekandır.
Korkacakları tek varlık da bu dünyanın ve kaderin yegane hakimi
Allah'tır.

MÜMİNLERİN ARASINI BOZMAYA ÇALIŞIR


Kuran'da
müminlerin birlik içinde, birbirlerine destek ve yardımcı olmaları,
birbirlerini gözleyip kollamaları emredilir. İman edenlerin aralarındaki
bağın nasıl olması gerektiği aşağıdaki ayetle bildirilmiştir:


Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saf Suresi, 4)

İşte
şeytan bu önemli hükmü göz ardı ettirmeye ve müminlerin aralarındaki
birliği yıpratmaya çalışır. Bu amaç doğrultusunda en büyük çabayı
müminler arasındaki konuşmaları olumsuz yönde etkilemek için harcar.
Kötü söz söyleme, imalı konuşma, laf dokundurma gibi cahiliye
insanlarına ait çirkinlikleri yapmaya teşvik ederek müminlerin aralarını
açmaya çalışır. İman eden bir kimse, şeytana karşı boş bulunduğu her an
böyle bir tehlikeyle karşı karşıya kalabilir. Bu yüzden Kuran'da,
müminler bu tehlikeye karşı uyarılır, birbirlerine karşı güzel söz
söylemeleri emredilir ayrıca şeytanın müminlerin düşmanı olduğu şöyle
hatırlatılır:


Kullarıma,
sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp
bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra
Suresi, 53)


Gerçekten
şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi,
Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil
mi? (Maide Suresi, 91)


ÖĞÜT VERDİĞİN İNSANLARI İNANDIRIR

Şeytan Hz. Adem'e ve eşine bir dost gibi yaklaşmış ve onlara kendilerine öğüt verdiğine dair yemin etmiştir:

Şeytan,
kendilerinden "örtülüp gizlenen çirkin yerlerini" açığa çıkarmak için
onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması,
yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan
kılınmamanız içindir."Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye
yemin de etti. (Araf Suresi, 20-21)


Hz.
Adem'e tüm şeytanların en büyüğü olan İblis tarafından verilen "ben
size öğüt verenlerdenim" telkini, diğer insanlara da insi şeytanlar
tarafından yapılır. Kendi kavmini Allah'ın yolundan alıkoyarken onlara,
"...
ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi
doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum" (Mümin Suresi, 29)
diyen Firavun bunun bir örneğidir.

MÜMİNİN ZAMANLA YIPRANMASINI İSTER


Şeytan
zamanın mümini yıpratmasını ister, müminin açık vermesini sabırla
bekler. Kişinin maneviyatından zaman içinde kopardığı küçük tavizler,
bir süre sonra kalbinin üzerinin kabuk bağlamasına ve aklının örtülerek
şeytanın daha büyük telkin ve vesveselerine kapılabilmesine sebep olur.
Bir Kuran ayetinde, zaman içinde kazandıkları yüzünden, şeytan
tarafından ayakları kaydırılmak istenen bir grup müminin haberi şöyle
verilmiştir:


İki
topluluğun karşı karşıya geldikleri gün, sizden geri dönenleri,
kazandıkları bazı şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağını kaydırmak
istemişti... (Al-i İmran,155)


VAADLERDE BULUNUR

Şeytan
insanları kandırmak için her sahtekarın ortak taktiğine başvurur.
Vaadlerde bulunur. Bu vaadlerin ortak özellikleri gelip geçici dünya
hayatına yönelik olmalarıdır. Şeytan kimi zaman eğlence, cinsellik,
ticaret, para, mülk, kimi zaman da daha güzel ve uzun bir hayat, sosyal
statü, mevki, saygınlık vaad eder. "Yaldızlı sözler" fısıldar (Enam Suresi, 112).
Ancak sebep her ne olursa olsun şeytana kananlar için sonuç hep
aynıdır; sonsuz azap ve cehennem. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilir:


(Şeytan)
Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa
şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez. (Nisa Suresi,120)


İş
hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek
olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan
söyledim... (İbrahim Suresi, 22)


KURUNTULARA VE KUŞKULARA DÜŞÜRÜR

Şeytanın
kullandığı bir başka yöntem ise kuşku ve kuruntu vermektir. Gerçekte
var olmayan olayları insanların kafalarında sanki varmış gibi gösterir.
Kalplerinde hastalık bulunan, zayıf karakterli kişiler bir süre sonra
tamamen bu kuruntuların etkisi altına girerler. Her olayı kendi
aleyhlerine planlanmış bir hareket olarak görürler. (Münafikun Suresi,
4) Hatta elçi tarafından aldatıldıkları zannına kapılırlar. Sürekli
tedirgin, korku içinde, ne yapacaklarını bilemeyen bir karakter
sergilerler. Şuurlu bir insanın aklına bile getirmeyeceği olmadık
kuruntulara düşerler.


Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim... (Nisa Suresi, 119)

(Şeytan)
Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa
şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez. (Nisa Suresi,
120)


SAPKIN AMELLERİ ÇEKİCİ VE SÜSLÜ GÖSTERİR

Şeytan
etkisi altına giren kimselere, yapmakta oldukları sapkın işleri süslü
ve çekici gösterir. Bu yüzden içinde bulundukları sapıklığa tutkuyla
bağlanırlar.


...Şeytan
onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan
alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar. (Neml Suresi, 24)


....Onların kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici (süslü) gösterdi. (En'am Suresi, 43)

KİBİR VERİR

Kibir
şeytanın en önemli özelliklerinden biridir. Allah'ın huzurundan da
kibiri ve itaatsizliği yüzünden kovulmuştur. Şeytanın etkisi farklı
şekillerde ortaya çıkabilir. Örneğin bir insan İslam'a büyük hizmetlerde
bulunmuş olabilir. Ama bu hizmet, Allah'ın kendisine lütfettiği bir
ecir kazanma imkanıdır. Kişi Allah'ın kontrolü dışında, kendi başına bir
hareket yapamayacağı için, herhangi bir başarısıyla övünmesi söz konusu
olamaz. Bunun tersini yapanlara Kuran'da çok büyük bir tehdit vardır.
Ayette şöyle buyrulur:


Getirdikleriyle
sevinen ve yapmadıkları şeyler nedeniyle övülmekten hoşlananları
(kazançlı) sayma; onları azaptan kurtulmuş olarak sayma. Onlar için acı
bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 188)


Nitekim
Allah, sahip olduğu zenginliği kendi kişisel özelliklerinin bir sonucu
sayan ve "... bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir"
(Kasas Suresi, 78) diyen Karun'u, şiddetli bir cezaya çarptırmıştır.

UNUTKANLIK VE DALGINLIK


Unutkanlık
vermek şeytanın çok sık kullandığı fakat insanlar tarafından fazla fark
edilmeyen bir yöntemdir. Şeytan bu telkini farklı konumlardaki insanlar
için, farklı taktiklerle kullanır.

Kuran'da şeytanın müminlere
vermeye çalıştığı bazı unutkanlıklardan örnekler verilmiştir. Bunlardan
biri, ayetler hakkında "alaylı tartışmalara" dalanlarla aynı ortamda
bulunmaktır. Allah müminleri böyle bir ortamdan sakındırır ve şeytanın
unutturucu etkisine karşı uyarır:


Ayetlerimiz
konusunda "alaylı tartışmalara dalanlar:" -onlar bir başka söze
geçinceye kadar- onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturacak olursa, bu
durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla beraber oturma.
(En'am Suresi, 68)


DUYGUSALLIK TELKİNİ

Duygusallık,
insanın duygularının Kuran'da belirtilen doğrultunun dışına taşarak
Kuran'ın sınırları içinde yönlendirilmemesi, bunların kişinin karar ve
davranışlarını kontrol altına alması ve kişiyi aklın yerine duyguların
yönetmesi demektir. Duygusal davranan bir kimsenin hareketlerinde akıl
yoktur. Herşey o anki ruh haline göre gelişir. Müminlerin hayatlarında
duygusallığa yer olmadığı birçok Kuran ayetinde bildirilmiştir. Örneğin
bir mümin, her kim olursa olsun, inkar eden bir kimseye karşı sevgi
besleyemez:


Allah'a
ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki,
Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı
kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister
kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun... (Mücadele
Suresi, 22)


Kendilerini Doğru Yolda Sandırır


Ayetlerde
münafıkların niçin kendilerini doğru yolda gördükleri bildirilmiştir.
Münafıklar aslında şeytan tarafından çepeçevre kuşatılmış, şeytanın
dostları haline gelmişlerdir. Şeytana bir dost kadar yakın olan kimse
ise, elbette onun telkinleri altında hareket eder. Bu telkin münafıkları
doğru yolda olduklarına inandıracak kadar güçlüdür. Allah bunu Kuran'da
şöyle bildirir:


Kim
Rahman'ın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun "üzerini
kabukla bağlattırırız"; artık bu, onun bir yakın dostudur.


Gerçekten
bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise,
kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. (Zuhruf Suresi,
36-37)


Kimine
hidayet verdi, kimi de sapıklığı haketti. Çünkü bunlar, Allah'ı bırakıp
şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları doğru yolda
saymaktadırlar. (Araf Suresi, 30)

_________________
Mevla Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Şeytan ve Şeytanın Hileleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Şeytanın Hileleri ve Kitabı..İçeriği
» Şeytanın Hileleri-Sunu/7. Sınıf 1. Ünite
» Şeytanın Kabusnamesi..melek cin şeytan
» Şeytanın tuzakları nelerdir?
» Kur’an’a Göre İblis ile Şeytanın Farkı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: Din Kültürü Dersi-Eğitim Öğretim :: Güzel Ahlakla İlgili Konular-Adab-ı Muaşeret-
Buraya geçin: