Alvarlı Muhammed Lutfi Efendi ve Erzurum Destanı Prof.Dr.Hüseyin Elmalı
Muhammed
Lütfi Efendi Hazretleri, İbrahim Hakkı Hazretleri gibi Erurum’un
yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biridir. Erzurum halkı arasında
‘Alvarlı Efe Hazretleri’ adıyla bilinir. Alvarlı Efe, hemen her
Erzurumlu'nun gönlünde gerek mısralarıyla, gerekse menkıbeleriyle taht
kurmuş, saygı ve sevgiyle anılan, manevî huzurunda saygıyla eğilinen
gönül erlerindendir.
Muhammed Lütfi Efendi, Hoca Hüseyin
Efendi’nin oğludur. Annesi Hasankaleli Mazlumoğlu Hacı Emin Efendi’nin
kızı Hatice Hanım’dır. Lütfi Efendi, H. 1285 yılında Hasankale’nin
Kındığı köyünde dünyaya gelmiştir. İlk tahsilini babası Hoca Hüseyin
Efendi’den tamamlayan Efe Hazretleri, H. 1307’de 22 yaşında iken
Hasankale’de Sivaslı Camii’ne imam olmuştur. Bu imamlığı esnasında ilmî
yeteneği ve güzel ahlâkıyla âlimlerin, eşrâfın ve bütün halkın takdirini
kazanan Alvarlı Efe, aynı yıl babasıyla birlikte Bitlis’e giderek Hoca
Pir–i Küfrevi hazretlerine intisap etmiştir. Bir müddet sonra Küfrevi
Hazretleri'nin seçkin bir halifesi olarak Hasankale’ye dönmüştür.
Daha
sonra Erzurum (merkez)’un Dinorkom köyüne dönen Alvarlı Efe Hazretleri,
1. Dünya Savaşı’na kadar burada kalmış, Rusların Erzurum’u işgali
üzerine, pederiyle birlikte Erzurum’a göçerek, babasını Erzurum’a
bırakıp, kendisi imamlık göreviyle Yavi nahiyesine gitmiştir. Rus
istilası müddetince burada kalmış, Ermenilerin katliam başlatmaları
üzerine kendi köyünden ve çevre köylerden topladığı 60 kişilik bir
müfrezeyle Rusların karargah deposu olan köye, Ermenilerin de o köyde
bulundukları bir gün saldırmış, Ermenileri püskürterek Oyuklu köyünün
yanıbaşında Rusların yığdığı depoyu teslim almıştır. Ancak müfrezenin
depoyu yağmalamasına engel olamamış ve dolayısıyla da Ermenileri
istediği gibi takip edemeyen Efe Hazretleri, yanında kalan birkaç
kişiyle, Ermenileri takip eder gibi davranarak, Haydar boğazındaki
Zergideler köyünde Türk ordusuna iltihak etmiş, orduyla birlikte gün
doğarken Erzurum’a girmiştir. Doğruca babasının kaldığı eve koşmuş,
ancak onu, Ermeniler tarafından kafasına tüfek dipçiğiyle vurularak ağır
yaralanmış bir hâlde bulmuştur. İkindiye kadar babasıyla meşgul olmuş,
akşama doğru vefat eden babasını, Kavakkapı kabristanına defnetmiştir.
Alvarlı
Efe Hazretleri, Erzurum’un kurtarılmasından sonra tekrar Hasankale’ye
dönmüştür. Kendisine teklif edilen Hasankale Müftülüğü görevini kabul
etmemiş, yakındaki Alvar köyü halkının istirhamı üzerine, oraya giderek
24 yıl orada vazife yapmıştır. Bundan dolayı halk arasında, ‘Alvarlı
Efe’ adıyla meşhur olmuştur.
1939 yılında prostat hastalığına
yakalanan Alvarlı Efe, tedavi için Erzurum’a gelmiş, doktorların
şehirden ayrılmasının uygun olmayacağını söylemeleri üzerine, köy
halkından izin isteyerek, Erzurum’da Mehdi Efendi mahallesinde
kiraladığı bir eve yerleşmiş, irşat ve ilmî faaliyetlerine burada 16 yıl
devam etmiştir. 12.3.1956 yılında Erzurum’da vefat etmiştir. Cenazesi
kalabalık bir cemaat eşliğinde Alvar köyüne götürülüp orada toprağa
verilmiştir.
ŞahsiyetiAlvarlı Efe, 90
yıllık ömrü boyunca zahidane bir hayat sürmüş, dünya malına iltifat
etmemiş, gerek fakir ve yoksullara yardım etmesi ve gerekse temiz
giyinip kuşanması, tevazu ve vakarı, cömertliği ve misafirperverliğiyle
herkesin takdir ve beğenisini kazanmıştır.
Bugün, görevi icabı
dahi olsa, Erzurum'da bulunup O’nun adını duymayan, O'nun menkıbe ve
kerametlerini dinlemeyen, dolayısıyla da kendisine karşı saygı ve hürmet
duyguları beslemeyen pek az insana rastlanır. Kendisini yakînen
tanıyanların anlattıklarına göre Alvarlı Efe Hazretleri; düşkünlere,
hastalara bir baba gibi şefkat gösterir, dertlerine çare ararmış. O bir
beytinde şöyle der:
Dertli olanın derdine derman ne güzeldir.
Mü’min olanın afvine ferman ne güzeldir.1
Ahlâkından Bir DemetZiyaretine
gelenlere devamlı, herkese karşı iyi niyetli, hoşgörülü olmalarını,
kimseyi incitmemelerini, hiçkimseyi küçümsememelerini, alışverişlerinde
doğru ve insaflı olmalarını, kişilik sahibi olmalarını tavsiye eder,
etkili nasihat ve şiirleriyle insanları aydınlatır, aksini yapanların
büyük günah işlediklerine dikkat çekermiş. Nitekim bir şiirinde bu
hususta şöyle der:
Sakın incitme bir canı
Yıkarsın Arş–ı Rahman’ı.2
Bir başka şiirinde de:
Adalet merhamet, insaf gerektir ehl–i imane,
Mürüvvet et kıyas–ı nefs ile zulmetme insane.3
İnsanlar
arasında hiçbir ayırım yapmaz, dindarları da dine karşı lâkayt olanları
da yanına oturturmuş. Sarhoşları huzuruna kabul eder, onlara
nasihatlerde bulunurmuş. Onu ziyaret edenler, günah ve hatalarına tevbe
etmek ve onları tümden terk ederek doğru yola girmek azmiyle huzurundan
ayrılırmış. O bütün hayatı boyunca hiç kimseye kötülük etmemiş, hiçbir
ferdin kalbini kırmamıştır. Özetle söylemek gerekirse, Alvarlı Efe
Hazretleri, bütün hayatı boyunca Yüce Peygamberimiz (sas)’i kendisine
örnek edinmiş, O’nun ahlâkıyla ahlâklanmış, O’nu yaşamış, O’nu sevmiş,
şiir ve sohbetleriyle O’nu sevdirmiş, bir örnek insan, bir insan–ı
kâmildir. Kendisini tanıyan herkes, istisnasız onu böyle bilir, böyle
tanır ve böyle anlatırlar. Onun dergâhı, bir halk eğitim merkezi
görevini ifa etmiştir.
Alvarlı Efe, yaklaşık bir asırlık ömrünü
hep İslâm’ı anlatmaya, insanları irşada harcayarak geçirmiş, sohbet ve
şiirleriyle insanları; ilme, doğruluğa, dindarlığa, yoksullara yardıma,
kardeşliğe, barışa ve vatan sevgisine çağırmıştır. O’nun
Hülasatü’l–Hakâyık ve Mektubât adlı eserleri incelendiğinde çeşitli şiir
türlerinden meydana gelen bu hacimli eserlerinde, bu tür duyguların ne
denli etkili bir şekilde işlendiği açıkça görülmektedir. O, insanları
hep sevmiş, onların Allah yolundan, İslâm’dan uzaklaşmalarına üzülmüş,
anne–babaya, eşlere, büyüklere saygı gibi, ailelerin mutluluğu ve huzuru
gibi, ar namus, vb. büyük ölçüde İslâm’dan kaynaklanan ve bizleri biz
yapan tüm güzel duygu ve örf ve âdetlerimizin peyderpey yok oluşuna,
insanların bir bozulmaya, bir çürümeye doğru gidişine ve yetkililerin de
buna aldırış etmemelerine üzülmüş, etrafındakileri uyarmış ve bazen bu
durumları çok acı ve hisli bir şekilde şiirleriyle dile getirmiştir. Bir
şiirinde bu hislerini şöyle dile getirir:
Ar ile namus kalmadı gitti
Yüzler siyah oldi, haya da gitti,
Dünyada yaşamak kemale yetti,
Hükemâ–yı zaman nanay oynarlar.
**
Avretler, erine itaat etmez,
Erlerin sözü avrete kâr etmez,
Evlât baba ile iftihar etmez,
Hükemâ–yı zaman nanay oynarlar.
...
Alvarlı
Efe Hazretleri’nin şiirlerinin ekserisi, ilâhî ve gazel türü
şiirlerdir. Bunların yanında ‘Kıyamet Destanı’, ‘Dâsitan–ı Zaman’,
‘Erzurum Destanı’ gibi uzun şiirleri de vardır. Ayrıca eserin başında
(s.11–38) görülen Arapça ve Farsça şiirleri, Efe Hazretleri’nin bu iki
dile de şiir söyleyecek ölçüde vâkıf olduğunu göstermektedir. Bütün
Türkçe şiirlerini Erzurum şivesiyle söyleyen Alvarlı Efe’nin şiirlerinde
Erzurum’a ait bir çok âdet ve geleneğin tespiti mümkündür. Erzurumlunun
âdeti, geleneği, acısı düğünü bayramı, şenliği ve yası.. onun
şiirlerinde dile getirilmiştir. Erzurum’un Ruslar tarafından istilâ
edilmesi Onun kalbinde onulmaz yaralar açar, bu felâketi ve sel olan
Erzurumlunun kanını Efe, şu acı mısralarla başladığı şiirinde dile
getirir:
Koptu bugün kıyamet
Yeryüzi alkan oldi,
Görülmemiş alâmet,
Kandan bir tûfan oldi.4
Erzurum Destanı ŞiiriOnun
şiirleri içerisinde ‘Erzurum Destanı’5 adlı şiiri, özellikle tarihî ve
insanî özellikleriyle, âdet ve gelenekleriyle, maddî ve manevî hayatıyla
Erzurum’u anlattığı için, geçmişten günümüze, hemen bütün
Erzurumluların gönlünde taht kurmuş olan bir büyük velinin gözüyle
Erzurum ve Erzurumlu’yu gösterdiği için ve ayrıca Erzurum tarihi
bakımından büyük önem arz etmektedir. 20 kıtadan oluşan bu uzun şiirin
her kıtasının sonunda ‘Mevla’ya emanet olsun’ diyen Alvarlı Efe’nin
gözüyle Erzurum, İslâm âleminin kilididir. Asırlardır İslâm
topraklarında gözü olan, sıcak denizlere inmek isteyen Moskof’un önünde
en büyük engeldir. Müslümanların ve iman sahiplerinin sağlam kalesidir:
Erzurum kilidi, mülk–i İslâm’ın,
Mevla’ya emanet olsun Erzurum.
Erzurum derbendi ehl–i İslâm’ın,
Mevla’ya emanet olsun Erzurum.
Geçmişte
Erzurum’da son derece çalışkan, kahraman ve yiğit insanlar vardır.
Kadınları erkekleri haya sahibi insanlardır. Erzurum edepli, erkânlı bir
yerdir:
Gayet şecaatli erler var idi
Nisası, ricali hayadâr idi.
Edepli erkânlı bir diyar idi,
Mevla’ya emanet olsun Erzurum.
Bugün
bu insanlar yok mu? Efe bundan ümidini kesmemiştir. Yine öyle çalışkan
insanlar vardır. Çünkü, Erzurum iyi insanların, çalışkan insanların,
dürüst insanların, yiğitlerin bol olduğu, harman olduğu bir yer gibidir,
bir göldür orası. Göl yerinde sular çekilse de, azalsa da oralarda yine
su bulmak mümkündür. Bu bakımdan çorak yerlerden daha kıymetlidir. Efe,
duygularını şöyle dile getirir:
Göl yerinde elbet sular bulunur,
Yine vardır deyu ümid olunur,
Yine bu gün bin bahaya alınur,
Mevla’ya emanet olsun Erzurum.
Erzurum’da
çok sağlam, samimî Müslümanlar vardır. Fakirlere, zayıf ve kimsesizlere
iyilik ve yardımı eksik etmezler. Onların kalpleri imanla doludur.
Bundan dolayı Efe Hazretleri, Yüce Allah’a hamdeder:
Hamd–ü lillah metin İslâmları var
Fakire zaife ihsanları var,
Külbe–i gönülde imanları var
Mevla’ya emanet olsun Erzurum.