KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Alevilikte Diğer İnançların Etkileri ve İzleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Alevilikte Diğer İnançların Etkileri ve İzleri Empty
MesajKonu: Alevilikte Diğer İnançların Etkileri ve İzleri   Alevilikte Diğer İnançların Etkileri ve İzleri Icon_minitimeÇarş. Ekim 24, 2012 6:01 am

Alevilikte Diğer İnançların Etkileri ve İzleri
1. Alevîlikte Brahmanlık etkisi…
Hindistan’da
“Soma merasimi” adı altında bir dini tören yapılmaktadır. Soma,
Hindistan’da yetişen ve adı “Sarcostemma acidum” olan bir bitkidir.
Soma, İndra ve Vedik Hinduizm’in büyük tanrılarının şerefine yapılan
kurban merasimlerinde kullanılan sarhoş edici bir içkinin de adıdır.
Hindistan’da
yıldızlara, dağ ve şehirlere, su kaynaklarına, ağaçlara ve ata ruhlara
ibadet edilir. En büyük ibadet, kurban merasiminde olur. En önemli
kurban, “Soma Kurbanı”dır. Hint’in en eski ibadeti de bu kurban vesilesi
ile yapılır. Şamanlıkta da yeni hayata girmek için yapılan kurbanlı
merasim, Hindistan’da Soma Kurbanı şeklinde devam etmiştir. Aynı tören
Alevî-Kızılbaş-Bektaşîlerdeki “Musahip Kurbanı” adı altında
yaşamaktadır. Şamanlarda bu tören ile genç, esrarlı dini hayata adım
atmıştır. Hintlerde Soma yapan kimse, tanrılardan birisi olur.
Alevîlerde musahip kurbanı ve merasimi yapanlar, “Erenler Katarı”na
dâhil olurlar.
Her üçünde de önce bir inzivaya çekilme olur. Bu
inziva, nefsin terbiyesi içindir. Sonra sıra “tatahura”ya (temizlik)
gelir. Bu da abdest almaya benzer. Soma Merasimi bundan sonra başlar.
Soma Merasimi’nde görülen yedi hizmetlinin tamamı
Alevî-Kızılbaş-Bektaşîlerde de vardır. Bunlar ve karşılıkları şöyledir:
1-Brehmen: Dede… 2-Hotar: Zakir… 3-Ongatar: Sazcı… 4-Advarya: Meydancı… 5-Agnidar: Çerağcı… 6-Bonar: Saki… 7-Nestar: Kurbancı…
Soma
bir içkidir. Somanın üretimi, Şamanların ürettiği “arakı” içkisi
üretimi gibi zahmetlidir. Bir Brehmen, ancak bu Soma içkisini içerek
sarhoş olup, cinleri mahvedebilir. Şamanlar da ayine başlamadan önce evi
cinlerden temizlerler. Bu temizliği yere bol arakı (yani Anadolu’daki
rakı) dökerek yaparlar.

2. Alevîlikte Budizm’in etkisi
Uygur
Türklerinde Budizm yaygındı. XIII. yüzyılda ve hatta daha önceleri
Anadolu’ya yönelen Türklerin arasında Budist oldukları biliniyor.
Selçuklular döneminde büyük rol oynamış Ertana Beyliğinin dini Budizm
idi. Divan-ı Lügat-it Türk’e göre, Müslüman olmayan Uygurlara “tat” adı
verilmekte idi.
Baha Said, Budizm’in Nusayrîlere ve dolayısı ile
Alevî-Kızılbaş-Bektaşî inanışı üzerine etkisi olduğuna inanmaktadır.
Nusayrîliğin harf, sayı ve yıldızlar gibi gaybî imlere dayanması, inanış
ve imanlarının Buda ve Dalay Lama inanışlarına benzemesine dikkat
çekmiştir. Harf, sayı ve yıldızların verdiği sonuçlar, Lamaist Buda’nın
devir ve ruh göçü (tenasüh) inanışını ispat eden gayelere ulaşmaktadır.
Bu yüzden Baha Said, “Nusayrîler bu yönleri ile Moğol ve Tibet
dinlerinin takipçisidir” iddiasını taşımaktadır.
Budistlerde
semahların ilk izlerine rastlanır çünkü Budistlerde dönerek oynanan
oyunlar bulunmaktadır. Bu dönerek oynanan oyuna “tengirdem oyun” (göksel
oyun) adı verilmektedir. Şamanların en önemli dinsel ritüellerinden
birisi bu oyun olmalı ki, bu oyun Alevî-Kızılbaş-Bektaşî geleneğine
geçmiş olsun.
3. Alevîlikte Mani dininin etkisi
Maniheizm, Uygur
Türklerinin dini idi. Türklerin Mani Dini’ne geçişi Orhon Bölgesi’nde
başladı. Bizans dönemindeki Manici direnişin coğrafi yayılışı ile
Alevîlerin Sivas-Erzurum-Divriği üçgenindeki hareket alanları aynıdır.
Alevî geleneğindeki en önemli düsturlardan birisi olan “Eline, diline,
beline sahip ol” emri, Mani Dini kaynaklıdır.
Mani Dini’nin
temellerinden birisini üç mühür meydana getirir. Bunlar “Ağzın mührü,
elin mührü ve kalbin mührü” kuralıdır. Mani Dini’ne ait Uygur
metinlerinde bu üç temel kural, “Üç tamga” olarak geçer. Halk tabakası
için yazılmış bir kitap olan Şuastvanift’te bu birkaç kez söz
edilmiştir. “Ağzın, könlün, elgin tamgası” St. Augustin’in Üç Mühür’ünün
karşılığıdır.
Ayrıca cemlerdeki en önemli uygulamadan birisi olan
“ikrar getirme” uygulaması da Mani Dininden kalmadır. Mani Dinine kabul
edilme töreni (initation) olan tören ile Alevîliğe katılmaya ehil olan
kadın ve erkeği tarikatın eski üyelerine tanıtan bir tören olan ikrar
getirme birbirlerine çok benzemektedir.
4. Alevîlikte Şiîliğin etkisi
Eski
tarihi kaynakların hiçbirisinde, Anadolu’da Şiîlikten bahsedildiğine
dair bir işaret yoktur. Önemli Alevî-Kızılbaş ayaklanmalarından birini
gerçekleştiren Baba İlyas’ın ayaklanmada asılmış olan oğlunun adı Ömer
idi. Ayrıca dört halifesinden birisinin adı da Osman idi. Şiîlikte bu
isimleri koymak mümkün olmadığına göre, o devirlerde Anadolu
Alevî-Kızılbaşlarının Şiîlikten etkilenmediklerini söylemek mümkündür.
Şiîlik
Alevîliğe yavaş yavaş sızmıştır. Bu inanış, Suriye ve Irak yolu ile
şehir merkezlerinde tanınıyordu ama Anadolu için henüz bir önemi yoktu.
Ancak XVI. yüzyılda Safevi Devleti ile Sünnîlik-Şiîlik çatışması
çıkınca, Şiîlik bir Safevi propagandası olarak Anadolu
Alevî-Kızılbaşlığını etkilemeye başladı. Sık sık Osmanlı’nın şiddet ve
baskısına maruz kalan Alevî-Kızılbaş-Bektaşîler, Şah İsmail’in etkisi
ile Şiîliğin etkisi altında kaldılar. Şiîliğin Alevîliğin içine
sızmasının en önemli sebeplerinden birisi de, Türklerin İslamiyet’i İran
topraklarında (Horasan’da) kabul etmiş olmalarıdır.
5. Alevîlikte Ahiliğin etkisi
Ahilik,
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da yaşayan halkın sanat,
ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlayan,
onları ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan
meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmedir. Kendi kural ve
kurulları vardır. Günümüzün esnaf odalarına benzer bir işlevi olan
Ahilik iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası
bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzendir.
Ahilikte
belli kurallar vardır: 1- Elini açık tut. Sofranı açık tut. Kapını açık
tut… 2- Dilini bağlı tut. Gözünü bağlı tut. Belini bağlı tut.
Ahilik
ve fütüvvet meslek loncaları İslam dünyasında çok yaygın idi. Ahîlerde
ise Şiî etkisi hâkimdi. Pirleri Selman-ı Farisî idi. Selçuklu yönetimi
yıkılınca, XIV. yüzyılın başında Ahiler Ankara’da güçlendiler. Bu
dönemde kısa süreli de olsa bir devlet kurdular. Kurdukları bu devlet,
tarihteki ilk tarikat devletidir. Yönetimleri yıkılıp, istenmez duruma
geldiklerinde, Bektaşîlerin yanına sığındılar.
Bektaşîlerin Selman-ı
Farisî’ye saygıları Ahilerden gelmektedir. Selman-ı Farisi, meslek
loncalarının pirî idi. Ahilerin uyguladıkları, sülûk merasimlerinde bele
kuşak dolama âdeti, bir dolu içme ve başka bazı adetleri, Bektaşîlere
de geçmiştir. Ahîler ile Bektaşîlerin bu kaynaşması sırasında, o zamana
kadar az çok fark edilen Şiî etki de kendisini göstermiştir.
6. Alevîlikte Safevîliğin etkisi
Safevi
devletinin davası Türklük, dini ideolojisi Kızılbaşlık idi. Bu yüzden
devletin ileri geleninden, dağdaki çobanına kadar herkes Türk olmakla ve
Türkçe konuşmakla övünürdü. Şah İsmail’in (Hatayi) yazdığı şiirler,
dini-ideoloji propaganda tarafı bir yana, o günün şartlarında
yazılabilecek en saf Türkçe ile yazılmıştı. Çünkü Şah İsmail genç yaşta
saz çalmayı öğrenmişti. Eğitimini saz eşliğinde götürüyordu. Saz çalmayı
iyi bilmekle beraber, silah kullanmak ve harp etme sanatı üzerine de
çok iyi idi:
“Bu gün ele almaz oldum men sazım/ Erşe derek direk
çıhar avazım/ Dört şey vardır bir karındaşa lazım/ Bir elim, bir kelam,
bir nefes, bir saz.”
İktidara geldikten sonra, devlet yönetiminin saz
söz ile olmayacağını iyi bilen Şah İsmail, Caferîliği resmi devlet
mezhebi haline getirdi. Böylece Şiî şeriatının esaslarını uygulamaya
başladı. Safevilerin ilk zamanlarda uyguladığı Şiîlik, aslında Türk
Şamanlığına çok benzemekteydi. Bu yüzden Şah İsmail, göçebe Türkmenler
arasında yoğun ilgi gördü ve taraftar kazandı. Şiîlik potasında
Şamanlığı eritti, devletçilikte ise Türk ülküsünü yerleştirdi. Türk
ilinin kurtarıcısı, Türk töresinin bekçisi olmak, idealini sonuna kadar
savundu. Türk Şah İsmail’in başarı sırrı budur.
7. Alevîlikte Hurufîliğin etkisi
Hurufilik,
varlığın birliği anlayışına dayanan, harf ile sese gizli anlamlar veren
bir inanıştır. Ayrıca birçok kelime ve olay ile harflerin sayısı
arasında ilişki kurarlar. İkinci ve üçüncü kuşak Hurufiler, diğer
heterodoks tarikat ve akımlardan da esinlenerek ahiret ve ruhun varlığı
inancından vazgeçmiş, ölümden sonra hiç hayatın olmadığı ve çürüyen
cesedin dirilmeyeceği fikrinde birleşmişlerdi.
Aydın’lı XX. yüzyıl âşıklarından Âsım Kerimî Baba şöyle diyor:
“Yirmi sekiz harfi ezber etmeyen/ Hurûfâtın esrarına yetmeyen,/ Erenler râhına doğru gitmeyen/ Cihângir olsa da sâil sayılur.”
Tarikatın
kurucusu Fazlullah Astarabadi (Neimi), tarikatın esasını dört ana temel
üzerine oturtmuştu: 1- Her şey Tanrı’dır. 2- Her şey
harftir. 3- Her şey insandır. 4- Her şey dört unsurdur.
Onlara göre
insanın burnu “elif”, burun delikleri “lam” ve gözleri de “ha” harfine
benzemektedir. Yani her insanın yüzünde Allah yazmaktadır. Yine insanın
ağzı “ayn”, burnu “lam” ve çenesi “ye” olmak üzere, her insanın
suratında Ali de yazar. Yine Fatiha suresindeki yedi ayetin yüzdeki ana
hatlara işaret ettiğini, bu yüzden Fatiha okunduktan sonra ellerin yüze
sürüldüğünü söylemişlerdir. Fatiha suresinde, Arapçadaki 28 harften
yedisinin olmadığını, bu yüzden kadın vücudundan da yedi organın
bulunmadığı gibi yorumlar yapmışlardır.
Uğradıkları zulümden
kurtulmak için, Hurufiler de Bektaşî inancını zenginleştiren öğretileri
ile birlikte Bektaşîlere sığındılar. Alevî-Kızılbaş-Bektaşî şairlerin en
büyüğü sayılan yedisi içinde üç tanesi Hurufî’dir. Bunlar Nesimi,
Yemini ve Virani’dir. Yemini, Fazlullah’ın ve bütün insanoğlunun
Allah’ın bir tecellisi olduğunu açıklayan “Faziletname”nin yazarıdır.
Viranî ise sadece Hurufî değil, açıkça Ali ilahi idi.
Kısa süre
içinde Hurufilik Anadolu’da yayılmış ve özellikle Bektaşîlik içinde iyi
tutunmuş idi. Hatta o derece ki, Hurufilik Fatih Sultan Mehmet zamanında
Osmanlı Sarayına kadar girmiş ve Fatih’in ilgisini çekmiştir. Fakat
Mahmut Paşa ve Molla Fenarî’nin aşırı tepkisi üzerine, Hurufiler
saraydan uzaklaştırılmışlardır.
Fakat Hurufilik, Bektaşî dergâhının
bazı erkân ve yönlerine etkili olmuştur. Bu yüzden, Bektaşîlerin yüz
üstü yere kapanma duruşuyla temsil edilen ve Fazlullah Hurufi gibi, yol
uğruna başı boyundan kestirmeyi göze alma pozisyonu, “Dar-ı Fazlî”
olarak adlandırılır. Ayrıca “Dar-ı Nesimi” söyleyişi de vardır.
Hurufilik
Anadolu’daki etkisini şiir, hat ve minyatür sanatında da kuvvetli bir
şekilde hissettirmiştir. Hurifiliğin kollarından birisi olan Noktavîlik,
Arapça harfler ile çeşitli şekiller çizilmesini sağlamıştır. Hurufi
edebiyatının en büyük temsilcileri Refiî, Usulî, Temennayî, Rumî ve
Penahî gibi şairlerdir. Belli başlı Hurufi merkezleri Arnavutluk ile
İstanbul, Akçahisar, Filibe, ve Mısır’da İskenderiye şehirleri olmuştur.
Hurufiliğe göre insanın yüzünde Allah’ın adı okunabilmektedir. Bunu Hilmi Dede Baba kadar hiç kimse güzel ifade edememiştir:
“Tuttum aynayı yüzüme,/Ali göründü gözüme/Nazar eyledim özüme/ Ali göründü gözüme”
8. Alevîlikte Yezidîliğin etkisi
Yezidilerde
Melik Tavus adı verilen ve horoz görünümündeki bir ulûhiyete tapınma
vardır. Anadolu’da Melik Tavus’a horoz denir. Yezidi törenlerinde horoz
resmi bulunan bir alem dolaştırılır. Alevîlerde ise horoz, özellikler
beyaz horoz kutsaldır. Ona “Cebrail” denir. İlk musahip tutulduğunda
kurban olarak horoz yani Cebrail kesilir.
9. Alevîlikte Hıristiyanlığın etkisi
Dokuzuncu
yüzyılda Malatya’nın kuzeyinde Arguvan, Arapkir, Kemaliye ve başkent
yaptıkları Tefrike (Divriği)’yi içine alan bir devlet kurmuş olan
Paulikian Mezhebi üyeleri arasında “dide”ler bulunmakta idi. Bu
“didelerin”, yani dedelerin “synekdemoi/ sunekdhmoi” ve “notarioi”
isimli “yol arkadaşları” ve “hesap, kitap işleri ile uğraşan
görevlileri” vardı.
Divriği’nin Arege (Duruköy)’deki Şambaz Pir
Yatırı hem Müslümanlarca hem de Hıristiyanlarca kutsal sayılır ve
ziyaret edilir. Yine Divriği’nin Odur Köyündeki Surp Agop Makamı’nın
zamanla Kara Yakup Makamına dönüşmesi de başka bir örnektir.
Sivas,
Kahramanmaraş ve Elbistan Bölgelerinde Hıristiyan etkiden kaynaklanan
bazı ayrıntılar bulunmaktadır. Sivas, Kahramanmaraş ve Elbistan
Bölgelerinde Julien takvimine göre yeni yılın karşılığı 13 Ocak tarihine
rastlayan ve “Kagant (Gagant) Bayramı” denen bir bayram kutlanır. Bu
bayram 10 Ocak’ta başlar ve üç gün oruçtan sonra Julien takvimine göre
yılın ilk günü şenliklerle kutlanır. Kagant, Ermenicede “yeni yıl”
demektir.
7-12 Mart tarihleri arasında, ölülerin anısına “Haftamol
Bayramı” isminde bir bayram kutlanmaktadır. Bu bayramda 124.000
peygamberin ruhu için dua edilir ve ölmüş aile büyüklerinin ruhları için
mevlit okutulur. Ölülerin ruhları için yenmek üzere çeşitli yemekler
hazırlanır.
Alevîlerde uygulanan “düşkünlük” kavramı da Hıristiyanlardaki “aforoz” etmek olayına benzemektedir.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Alevilikte Diğer İnançların Etkileri ve İzleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Alevilikte eski Türk Âdetlerinin ve Şamanlığın izleri
» Diyanet ve diğer Kutlu Doğum sinevizyonu-diğer kutlu doğum materyelleri
» Renklerin Etkileri
» BİTKİLERİN YAN ETKİLERİ
» Şifalı bitkilerin de yan etkileri var

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: Din Kültürü Dersi-Eğitim Öğretim :: Din Kültürü Ahlak Bilgisi Dersi :: 7.sınıf :: Alevilik-
Buraya geçin: