| KUTLU FORUM Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz |
|
| Ramazan Fıkraları | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Ramazan Fıkraları C.tesi Ağus. 22, 2009 11:56 am | |
| Ramazan'ın sonlarına doğru bir iftar sofrasında, misafirlerden biri:
"Keşke Ramazan senede iki gelse..." der.
Bektaşi Dedesi hemen şu cevabı verir:
"Madem bu kadar seversiniz, Ramazan gider gitmez neden Bayram edersiniz..."
* * *
Bektaşi'ye sormuşlar:
- Baba erenler, Ramazan hakkında ne düşünüyorsun?
Bektaşi babası:
- Vallahi demiş; iftara bir şey dediğim yok ama, n'olurdu şu sahuru da öğleye
alsalardı...
* * *
Bütün köylü oturmuş iftar açmak için ezanı bekliyormuş. Temel çıkmış
minareye:
- Allahu ekber Allahu ekber...
Temel'in sesini duyan köylü bismillah deyip oruç açmışlar.
Biraz sonra minareden Temelin sesi gelmiş
- Allahu ekber ses deneme 1-2-3 ses deneme! Allahu ekber ses deneme... *********
Adamın biri her gün ailesiyle kalkıp sahur yemeğini yiyor güzelce, ama gündüz oruç tutmuyormuş. Çocuk sormuş: Baba bizimle sahur yemeğini yiyorsun ama hiç oruç tutmuyorsun. Baba: Oğlum, farz olan orucu tutamıyoruz. Sünnet olan sahuru da terkedip külli gavur mu olalım yani..?
********* Ramazan Fıkraları Tilki'nin Orucu
Tilki ormanda gezmektedir.Bir ağacın dalında bir geyik budunun asılı olduğunu görür.Açtır ama şüphelenir, kontrol edince tuzağı anlar. Çünkü geyik budu iple bir bombaya bağlıdır. Epeyce uzağa gider ve başını kollarının üzerine koyarak yatar, biraz sonra kurt gelir, budu ve yatan tilkiyi görür.Tilkiye sorar:"Napıyorsun dostum?" Tilki cevap verir:"Hiiçç...Yatıyorum."
-Burda bir but var. -Evet var. -Neden yemedin?
Tilki sakince cevap verir;"Bugün oruçluyum." Kurt kendinden emin:"Ben yiyeyim o zaman." Tilki; "Buyur afiyet olsun."der. Kurt, buta uzanır uzanmaz bir patlama ile ortalık toz duman olur. Kurt yaralı, perişan halde yatarken, tilki sakince budu yemeye başlar. Bunu gören kurt;"Hani sen oruçluydun?" deyince tilki pişkin pişkin; "Biraz önce top patladı duymadın mı?"
************************
Nasreddin Hoca (Ramazan Fıkraları)
Çömlek Hesabı
Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar, Hoca. Bir avuç taş doldurur çömleğin içine Hoca'nın yaramaz oğlu, muziplik olsun diye.
Bir zaman sonra arkadaşları: "Bugün Ramazan'ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca'ya. Hoca'da: "Şimdi eve gider öğrenirim. Biraz sabredin." der ve evinin yolunu tutar.
Çömleği boşaltır; bir sayar, iki sayar... Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına Hoca. "Arkadaşlar, bugün, Ramazan'ın kırk beşi" der.
Hoca'nın bu cevabına gülüşürler arkadaşları. Aralarından biri:
"Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan'ın kırk beşi olur mu?" diye itiraz eder.
Hoca, biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle: "Ben yine insaflı davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan'ın yüz yirmi beşi!"der.
******************************
Günah
Bir Ramazan günü Nasreddin Hoca'nın gözleri susuzluktan afallamış. Dayanamayıp bir çeşmeye çaktırmadan yanaşmış. Tam suyunu içerken, bir köylü görmüş hocayı: - "Aman hoca, günah değil midir bu yaptığın!" - "Yıkıl karşımdan, Ramazan gider bir daha gelir, ama ben gidersem bir daha gelmem; ne günahı!" Çok hızlı teravih kıldırmayı bir marifet sayan hoca efendi arkadaki cemaat kan ter içinde bırakıp namaza devam ederken, camiden içeri geç kalmış biri girer. O sırada yanında bulunan kan ter içindeki adama namazın rekatı bitince "Çok kıldınız mı? Yetişebilir miyim?" diye sorar. Kan ter içindeki adam yeni geleni şöyle bir süzer. "Biz içindeyken yetişemiyoruz amca, sen dışarıdan nasıl yetişeceksin?"
**************************************
Ömründe hiç teravih namazı kılmamış olan bir yörük, bir gün, caminin önünden geçerken, adamın birisi : -Namaz vakti nereye gidiyorsun? demiş. Sen müslüman değil misin? Yörük ne desin? "Bari şu namazı kılıvereyim de öyle gideyim" diyerek camiye girmiş. Gelgelelim, aklı dışarıda, hayvanlarında. Üç beş rekat namaz kılmış, bakmış, biteceği yok. Dışarı çıkıp oğluna seslenmiş : -Oğlum, hayvanlara mukayyet ol. İmamla iş inada bindi.
************** Bizi de yedirirsin!
Eskiden toplu ramazan yemeklerinde, iftar ziyaretlerinden artan yemekleri, yemek masasına hizmet eden gençler yermiş Yani artan yemekler onların hakkı imiş Bir iftar yemeğinde çorba içildikten sonra hoca cemaata “Çorbayı arttırmayın israf haramdır Yemeği bitirmek sünnettir” der Böylece çorba tamamen biter Sıra sebze yemeğine gelir, hoca yine “arttırmayın sünnettir” der yemek biter Sıra pilava gelir, tatlıya gelirHoca "sünnettir" diyerek, her şeyi cemaata yedirir ve hizmet yapan çocuklar aç kalırlar Yemekten sonra hocanın ellerini yıkaması için su döken hizmetli çocuklarla hoca şakalaşmak ister “balam sizin adınız ne” der Çocuklar “Farz hoca efendi” derler Hoca “ balam hiç farzdan ad olur mu?” der Çocuklar da “olur ya, sünnet diyelim de bizi de cemaata yediresin öylemi ?” derler…
Çayımı içip gelirem
Bir gün Erzurum kahvelerinden birinde insanlar iftar vaktinin gelmesini beklerken o anda içeriye biri hızla ve şiddetle girmiş -abi çabuk goşu gelin bi tenesi orucuni tutmii basir cigara içirdi gözümün ögünde kahveden biri cevap verir -ola tamam bi dur neye fenikisen habu çayımi içim gelirem
Y
Adamın biri yürürken bi çocuk görür ve çok sevimli bulduğu çocuğa senin adın ne bakiyım dur baş harfini söyle ben tahmin edeyim der çocuk cevap verir (Y)Adam başlar saymaya yasin çocuk başını sallar adam yusuf çocuk yine başını sallar adma bildiği tüm erkek isimlerini sayar ancak bulamaz çocuğun ismini bu kez kız isimlerini sayar ancak yine bulamayınca iyice sinirlenir ne senin adın diye çıkışır çocuğa Oda cevap verirYAMAZAN
dENEME Temel köyde imamlık yapıyomuş İftar saati yaklaşmış Bütün köylü de oturmuş iftar açmak ezanı bekliyomuş Temel çıkmış minareye: - Allahuekber Allahuekber Köylü Temelin sesini duyunca bismillah deyip oruçlarını açmışlar Biraz sonra minareden Temelin sesi gelmiş - Allahuekber Allahuekber ses deneme 1-2-3 ses deneme!!!!!
********************** Temel, Ramazan günü Sultan Ahmet meydanında sabırsızlıkla biran önce iftar vaktinin gelmesini beklemektedir. Güneş tepede,Temelin dilini damağını kurutmaktadır.
Derken bir turist kafilesi gelir içlerinden birkaçı oradaki satıcılardan irice bir karpuz alır ve temelin gözü önünde sapır şupur yemeye başlarlar. Bir süre sonra bizimki yerinden kalkar usulca yanlarina yaklasir ve kulaklarina egilerek:
-Uy,dininizun kiymetini pilesinuz ha! Adamın biri hergün hanımını zorlayarak sahura kaldırıyor yemek hazırlatıp sahur yiyormuş sonrada orucu tutmuyormuş.birgün beşgün bu böyle sürerken; kadın artık dayanamamış ve:
-Ula herif sende hiç vicdan yokmu orucu tutmuyorsun bana zorla sahur hazırlatıyorsun, demiş.
Adam ;
-Oruç farz.sahur yemek sünnet değilm?i diye sormuş Kadın;
-Evet demiş
Adam;
-E hanım farzı yapmıyorsak sünneti demi yapmayalım, demiş.
***************** | |
| | | €r€n
Mesaj Sayısı : 22 Rep Gücü : 27 Rep Puanı : 3 Kayıt tarihi : 12/07/09 Yaş : 27 Nerden : ßurSa
| Konu: Geri: Ramazan Fıkraları C.tesi Eyl. 12, 2009 9:13 pm | |
| Bektaşi'ye sormuşlar: - Baba erenler, Ramazan hakkında ne düşünüyorsun? Bektaşi babası: - Vallahi demiş; iftara bir şey dediğim yok ama, n'olurdu şu sahuru da öğleye alsalardı... Bu Güzelmiş Hepsini Okuyamadım Ama Daha Sonra Okuyacağım İnş. Emeğine Bereket | |
| | | huzeyfe Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 7719 Rep Gücü : 18108 Rep Puanı : 23 Kayıt tarihi : 27/03/09
| Konu: Geri: Ramazan Fıkraları Salı Ağus. 10, 2010 1:06 pm | |
| RE: Ramazan ve Oruçla İlgili Hikayeler Hoş geldin Sultanım!
Kadı hazretleri! Bu adama geçen yıl bir mercan tesbih sattım. "Yüz kuruştan ibaret olan ücretini önümüzdeki Ramazan'da ödeyeceğim." diye taahhütte bulunmuş idi. Ama şimdi sözünde durmuyor.
Kadı davalıya sorar:
- Öyle mi söyledin Efendi?
- Evet, kadı hazretleri. Sözümde de sadıkım. İllâ bu adam ücreti henüz Ramazan gelmeden istiyor.
Davacı itiraz eder:
- Asla kadı efendi! Hilâl görünmüş, binaenaleyh Ramazan gelmiştir?
- İspat edebilir misin?
- Evet! Dışarıda iki tane şahidim vardır. Müsaade olunursa içeri alıp dinleyiniz.
Bu konuşmalar fi tarihinin bir arefe gününde, İslâm şehirlerinin Babı Meşihat denilen makamında, dinî otorite sayılan kişiler (Şeyhülislâm, müftü, imam vb.) ile kadı efendinin huzurunda cereyan eder.
Kadı efendi iki şahidi içeriye aldırır. Bunlar o bölgede hilâli gözleyen pek çok kişiden, hilâli ilk gören ikisidir ve şahitlik ücreti olan hediyeyi almak için soluk soluğa koşup gelmişlerdir. Kadı sorar:
- Siz hilali görmüşsünüz, öyle mi?
- Evet!
Kadı, hilâlin nasıl olduğunu, tam olarak nerede görüldüğünü, inceliğini ve kalınlığını vs. iyice tetkik edecek suallerden sonra huzurda bulunan heyete döner:
- Sizler bu şahitlerin sözlerini inanılır buluyor musunuz?
- Evet!
- O halde Ramazan sabit oldu. Müddeinin iddia eylediği, senin de inkâr etmediğin mercan tesbih ücreti olan yüz kuruşu müddeiye eda eyle!
İstanbul'da her yıl tekrarlanan bu mahkemenin "Evet!"i karar defterine kaydedilir ve şehirde Ramazan başlar ve bu "Evet!"in sonu bayram olur.
Ramazanınız mübarek olsun, Allah bayrama eriştirsin!
İskender PALA | |
| | | huzeyfe Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 7719 Rep Gücü : 18108 Rep Puanı : 23 Kayıt tarihi : 27/03/09
| Konu: Geri: Ramazan Fıkraları Salı Ağus. 10, 2010 1:09 pm | |
| MEMNUN OLMASA ON GÜN ÖNCE GELİR Mİ ?
Bir çok Ramazan ayını idrak etmiş bir hanımla beyi konuşuyorlarmış.Bey hanımına: -Hanım acaba bunca senedir Ramazan-ı Şerifi hiç memnun edebildik mi ? diye sormuş.Hanımı : -Ah bey düşündüğün şeye bak , mübarek hiç memnun olmasaydı her sene on gün önceden gelir miydi ? demiş.
***********
Hayvanlar Oruç Tutmaz
Son Asrın Evliyalarından Hacı Cemal Öğüt Fatih Camiinde, bir Ramazan gününde vaaz ediyor. Dışarıda oruç tutmayanları, başı açıkları, namaz kılmayanları görüyor, onlara bir şeyler demesi lazım, ama direkt olarak bir şey de söylemek istemiyor. Konuya şöyle giriyor:
Şu Hacı Cemal var ya, bu saf hanımla nasıl yaşayacak, nasıl idare edecek, bilemiyorum."
Diyeceksiniz ki: "
Senin hanım çok mu saf?"
Aman sormayın, o kadar saf, o kadar saf ki, isterseniz bir saflık örneği vereyim de bakın anlayın. Hacı Cemal'in de bu saf hanımla nasıl yaşayacağını siz düşünün.
Efendim, öğle namazından önce abdestimi aldım, cübbemi giydim, kapıya da çıktım, buraya vaaza gelmek üzere ayakkabı*larımı giyerken bizim hanım da mutfakta iftarlık yemek hazırlı*yordu. Birden feryadı bastı.
"Eyvah, bu da mı gelecekti başıma?"
Hemen ayakkabılarımı çıkardım/mutfağa doğru koştum, bak*tım, mutfakta bir şey yok.
Dedim ki:
"Hanım, yangın alarmı ve*rir gibi ne bağırıyorsun öyle? Ne var?"
Dedi ki:
"Görmüyor mu*sun kediyi?"
"Görüyorum, kediye ne olmuş?"
“Daha ne olacak? İftarlık pideleri yiyor" demez mi?
Tepem at*tı.
"Hanım sen de ne kadar cimrisin. İnsan bir pide için bu kadar çığlık atar mı? İşte camiye gidiyorum. Ne kadar pide istersen alır getiririm, hem de tazesinden" deyince, hanım bu sefer saf saf bana baktı, dedi ki:
"İlahi hoca, asıl saf olan sensin! Ben pideye mi acıyorum? Görmüyor musun, şu mübarek Ramazan gününde hayvan oruç tutmuyor, oruç? Şapur şupur pide yiyor. Ben hay*vanın oruç yediğine kızıyorum, ona üzülüyorum."
Tepem iyice attı. Ben de dedim ki:
"İlahi hatun sen bilmiyor musun ki, hayvanlar oruç tutmaz, sen bilmiyor musun ki hayvanlar namaz kılmaz, sen bilmiyor musun ki, hayvanlar açık yerlerini örtme ihtiyacı duymazlar"
Cemal Hoca cemaate döner:
“Nasıl bizim bu saf hatuna iyi söylemiş miyim?"
Cemaatte gülüşmeler, mesaj alınmıştır.
*******************
Nazım Hikmet ve Necip Fazıl Ramazan ayında arabayla gidiyorlarmış.
Tabi Necip Fazıl oruç ama Nazım Hikmet değil.
Nazım Hikmet Necip Fazıl ile dalga geçmek için yolun kenarındaki zayıf bir ineği işaret ederek Necip Fazıl'a demiş ki:
-'Şunun haline bak, oruç tutmaktan ne hale gelmiş'?
Tabii Üstad altta kalır mı, hemen cevabı yapıştırmış:
-'Nazım sen bilmiyor musun, hayvanlar oruç tutmaz...'
*************
RAMAZANA HÜRMET EDEN MECÛSÎ
Bir Ramazan günü idi. Müslüman mahallesinde oturmakta olan bir mecûsî, (Ateşe tapan) nin çocuğu daha müslümanların ne yaptığını idrak edecek çağa gelmediği için, oruçlu müslümanların arasında ekmek yiyordu. Hemen babası, çocuğun bu halini farketti: «Oğlum Müslümanların arasında yemek yenir mi? Onlar bu günlerde oruç tutarlar, onlarca bu günler muhterem günlerdir.» diyerek azarladı ve çocuğu eve gönderdi. Her fâninin başına gelen ölüm, bir gün onu da alıp götürdü. Ölümünden sonra o şehrin dinde ileri gelen zevatından birçoğu, mecûsîyi rüyalarında Cennet-i âlâda gördüler. Halbuki, hayatında ateşe Allah diye ibadet eden bir kimsenin, Cennete girmesi adl-i ilâhîye mugayirdi. Mecûsîye: «Nasıl oldu da bu nimete eriştin! Biz seni imansız bilirdik. Hatta öldüğün zaman, cenaze namazını bile kılmadık.» dediklerinde O, şu cevabı verdi: — Evet! Doğru söylüyorsunuz. Ben bir mecûsî îdim. Fakat bir gün küçük oğlum, müslüman mahallesinde, onlar oruçlu olduğu halde yemek yiyordu. Ben çocuğun onların gözleri önünde ekmek yemesine müsaade etmedim. Müslümanların hürmet ettiği bir şeye, ben de hürmet ettiğim için; Cenab-ı Allah, benim ruhumu müslüman olarak aldı. Ölüm anında Azrail (a.s.) geldiği zaman, Allah (c.c.) ona emretti. Evvelâ bana: «Eşhedü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resulühü» dedirtti, ondan sonra canımı aldı. O sebepten ben, işte bu gördüğünüz nimete kavuştum, dedi.
*************
RAMAZAN KIRKBEŞ
Hoca merhum, köyün imamı iken Ramazan ayı geldiğinde günleri şaşırmamak için her gün çömleğe bir taş atarmış. Hocanın bir de küçük kızı varmış. Bu çocuk babasının her gün çömleğe taş attığını görünce, kendisi de tutmuş bir avuç taşı çömleğe doldurmuş. Ramazanın sonuna doğru gelmişler (yirmi - yirmibeşi olduğu sıralarda) cemaat hocaya: — Ramazanın kaçı? diye sormuşlar. — Eve kadar gidip - geleyim, size Ramazanın kaçı olduğunu söylerim, demiş ve eve gidip taşı saydığında, çömlekten tam 115 taş çıkmış. Hoca düşünmüş-taşınmış... «Ramazanın 115'i dese hepten ayıp olacak kırkbeşi» demeye karar vermiş Cemaatın yanına gelince: — Kaçı olmuş hocam? diye sormuşlar. Hoca: — Kırkbeşi, diye cevap verince. Oradakiler: — İnsaf be hoca. Ramazan kırkbeş olur mu? demişler. Hoca: — Siz bana dua edin, yoksa iş çömlekten çıkan taşa kalsaydı, Ramazanın 115'i olacaktı, demiş.
*************
ÇOBAN VE AĞAÇ
Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak: "Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık". Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur'an'ını okumaya koyulurdu. Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı. Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı. Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlat sevgisiyle okşarken: "Ver yavrum, derdi, gönder bakalım bu günkü kısmetimi." Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksamadan. Köylüler, uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı çobanın veli bir zât olduğunu söylerlerdi. Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün, yine elmasını istedi. Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedense bir şey düşmemişti. Sonra bir daha, bir daha tekrarladı isteğini. Beklediği şey bir türlü gelmiyordu. Gözyaşları, yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini. Yavrusu, meyve verdiği günden bu yana ilk defa reddediyordu onu. İhtiyar çobanın beli her zamankinden fazla bükülmüş, güçsüz bacakları da vücudunu taşıyamaz olmuştu. Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde, aşağıdaki caminin her zamankinden daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden. Yeniden doğmuştu sanki çoban. Bir şey hatırlamıştı. Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken : "Canım" dedi, hıçkırıp ağlayarak. "Benim güzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bu günün Ramazan'ın ilk günü olduğunu ?"
| |
| | | | Ramazan Fıkraları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|