KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 5 AFET(AFET-İ HAMSE)- HUTUVATI SİTTE

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

5 AFET(AFET-İ HAMSE)- HUTUVATI SİTTE Empty
MesajKonu: 5 AFET(AFET-İ HAMSE)- HUTUVATI SİTTE   5 AFET(AFET-İ HAMSE)- HUTUVATI SİTTE Icon_minitimePtsi Ağus. 24, 2009 2:58 pm

5 AFET(AFET-İ HAMSE)- HUTUVATI SİTTE

Büyüklerimiz genel itibarıyla müminlerin önünde bir set gibi duran beş afetten (âfeti hamse) bahsederler. Bu âfetler ruha tuzak kurmuş, kalbi öldüren hastalıklardan ibarettir. Bir mümin topluluğu içinde bu hastalıkların yaygınlaşması o toplumu baş aşağı getirir.



1. ESKİYLE ÖVÜNÜP AVUNMA
Birincisi başkalarına ait meziyetleri ve faziletleri anlatmakla yetinerek onların kahramanlıklarını destanlaştırıp, öyle olma duygu, düşünce, hamle ve gayretinden mahrum yaşamaktır. Yani evliya menkıbeleriyle teselli olup evliya olma duygu ve düşüncesinden mahrum olmak. Aslında bu hastalık, zelil olmuş milletlerin maruz kaldığı bir aşağılık duygusu hastalığıdır.

Bir millet, geçmişine ait şerefli durumunu kaybetmiş, dilencilik durumuna düşmüşse, sadece atalarıyla övünür kalır. İşin doğrusu onlar övünülecek kimselerdir; ama sadece onlar ile övünüp onlar gibi olmaya çalışmamak çok büyük bir yanlıştır. Bu durum, zelil olan millet ve toplulukların aşağılık duygusu adına mahkumiyetlerinin ifadesidir. Binaenaleyh sadece Fatih, Yavuz, Kanuni, Abdülkadir Geylani, Şahı Nakşibendi gibi zatlarla teselli olup da onlar gibi olma cehd ve gayretinden mahrum olmak, perişaniyet içinde kalmak demektir.


2. GEÇMİŞ BÜYÜKLERİ ELEŞTİRME
İkinci bir âfet de büyüklerin büyüklüğünü teslim etmeme hastalığıdır. Hatta bu hastalık bazen öyle bir kerteye varır ki, insan kendisini o büyüklerin seviyesinde görebilir. Mesela, “Ebu Hanife kim ki, ben ondan daha fazla hadis biliyorum. Abdülhamid ne yapmış ki, ben bile o dönemde Osmanlı’yı ondan daha iyi idare ederdim. gibi sözler sarf etme bu tür bir hastalığın sözlere yansımış ifadeleridir. Kendisini beğenme hastalığı, birinci âfetin diğer ucunda olan, ona tam olarak ters diğer bir hastalıktır. Böyle düşünen kimse, büyüklerin füyûzâtından ebediyyen mahrum kalır ve bir adım ileriye gidemez. Binaenaleyh insan haddini bilmeli ve geçmiş büyüklerine dil uzatmaktan fersah fersah uzak durmalıdır.

3. ARAÇLARI AMAÇ HALİNE GETİRME
Bir diğer âfet de şudur: İnsanlar her hizmete, her yüce davaya, her kudsî mefkûreye önce şevkle sahip çıkarlar. Mesela, yüce duygu ve düşünceleri gönüllere yerleştirmek ve hakim kılmak için durmadan çalışır ve bu uğurda müesseseler açarlar. Bir itfaiye memuru gibi nerede bir yangın varsa onu söndürmek için durmadan didinirler. Daha sonra da gayet ulvî, hasbî ve diğerkâmlık içinde başlatılan bu hizmet ve gayretler, bir müddet bu şekilde devam ettikten sonra, O’na giden yolda kullanılan sebeplerin vesileliği unutulur, onlar esas olarak ele alınır ve böylece insanlar hedeften ve gayeden saptırılmış olurlar.

Vesilelere gâye diye sarılmak da mümini bitiren bu beş âfetten bir tanesidir. Bu âfet de ALLAH yolunda koşturan kardeşlerimizi daha evvel başkalarını yaraladığı gibi yaralamış, adeta bir hançer gibi sinelerine saplanmıştır. Bu âfete karşı da büyük bir teyakkuz gerekmektedir.

4. ŞAHSÎ HAREKET ETME
Bir diğer âfet de Cenabı Hakkın rızasını kazanmak için hizmet eden müminlerin kendi ilim, idrâk ve bilgilerine güvenip müstakilen hareket etmeleridir. Kendisinden başka ilim, irfan ve düşünce kaynaklarına müracaat etmeden, hususiyle de istişareye saygılı olmadan, ben, bana yeterim düşüncesi ile hareket etmek öyle bir âfet ve gaflettir ki, hususiyle bu insan, birkaç tane insanın uhrevî hayatını da temsil ediyorsa, hem kendine zararı vardır hem de onlara. Yani hem kendisinin mahvına sebebiyet vermiş olur hem de onların dalâlete sürüklenmesine sebep olmuş olur.

5. ÜLFETE GİRME
Beş hastalıktan bir diğeri de mümin kardeşlerimizin iman ve Kuran aşkının sönmesidir. Bu husus da diğerleri gibi çok önemli hususlardan bir tanesidir. Bu hastalığı, insanda yavaş yavaş İslâmî aşk ve heyecanın, dinî duygu ve düşüncenin, daha geniş bir ifadeyle ferdin metafizik gerilimini kaybetmesi şeklinde de ele alabiliriz. Zira metafizik gerilimin korunması, bir milletin ebediyen yaşayabilmesinin en büyük garantisidir.YAZAR: ALİ DEMİREL/AİLEM/ZAMAN

*******************

Şeytanın altı adımı--Hutuvat-ı Sitte

Hutuvat-ı Sitte[Şeytanın Altı Adımı) isimli eserinde her zamanın insi bir şeytanı bulunduğunu söyleyen Bediüzzaman Hazretleri, onun Müslümanları ifsada çalıştığını, insanlarda ve cemaatlerdeki habis menbaları, tabiatlarındaki muzır madenleri işlettiğini belirtir. Evet, şeytan bu habis menba ve muzır madenleri çok iyi işletir. Onun işi budur zaten. Kiminin intikam hırsı, kiminin makam sevgisi, kiminin ahmaklığı, kiminin dinsizliği, kiminin de taassubunu işletip siyasetine alet eder.1 Mektubat`ta Hücumat-ı Sitte (Altı Hücum)* adını verdiği insi ve cinni şeytanların altı desise, yani gizli hilelerinden bahsettiği bölümde de şeytanın hizmet ehline hücum ettiği altı noktaya dikkat çeker. Bunlar kısaca,

1. Hubb-u cah (makam sevgisi),
2. Korku,
3. Tama`,
4. Irkçılık,
5. Enaniyet,
6. Tenbellik, tenperverlik ve vazifedarlık damarı gibi desiselerdir.

Hayatının gayesi şeytanla mücadele etmek ve bu mücadeleyle yükselmek olan insan, özellikle hizmet ehli, bu tuzaklara düşmemek için son derece dikkatli olacaktır. Hutuvat-ı Sitte isimli eserini Üstad Hazretleri o günlerde insi şeytanlık görevini üstlenen, 1920-1923 yıllarında İstanbul`u işgal eden İngilizlere karşı yazmış ve İstanbul`da gizlice dağıtmışlardır.

Hücumat-ı Sitte`de de görüldüğü gibi insi ve cinni şeytan ister olumsuz, ister olumlu olsun, işletebileceği hangi noktayı bulursa oradan girer, kaleyi fethetmeye çalışır. Bunların herbiri gerek bu bölümlerde ve gerekse birçok lahika mektuplarında geniş bir şekilde ele alınır. Konunun sonunu ise şu ikazla bitirir:

`Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz. Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvidir; herbir saatiniz, birgün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Biliniz ki elinizden kaçmasın.`

4 Üstadın en çok üzerine titrediği nokta işte budur. Bunları kimler için yazmış Hz. Üstad?

`Yüzer milyon başların feda oldukları bir kudsi hakikate başımız dahi feda olsun. Dünyayı başımıza ateş yapsanız, hakikat-i Kur`aniyeye feda olan başlar, zındıkaya teslim-i silah etmeyecek ve vazife-i kudsiyesinden vazgeçmeyecekler inşaallah`5 diyen ve `Nefis cümleden edna, vazife cümleden ala` demeyi ölçü alan fedakar hizmet ehli için yazmış. Böylesine fedakar insanlar şeytanın bu tip tuzaklarına hiç düşerler mi? Dipnotlar: 1- Hutuvat-ı Sitte, s. 12. 2- 29. Mektup (Altıncı Risale Olan Altıncı Kısım). 3- Mektubat, s. 400-414. 4- A.g.e., s. 414. 16.02.2006
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

5 AFET(AFET-İ HAMSE)- HUTUVATI SİTTE Empty
MesajKonu: Geri: 5 AFET(AFET-İ HAMSE)- HUTUVATI SİTTE   5 AFET(AFET-İ HAMSE)- HUTUVATI SİTTE Icon_minitimePtsi Ağus. 24, 2009 3:10 pm

Hutuvat-ı Sitte


Herbir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârane siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannas, altı hutuvatıyla âlem-i İslâmı ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor.
Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını, kiminin tamahını, kiminin humkunu, kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.

BİRİNCİ HATVESİ: Der veya dedirir:

"Siz kendiniz de dersiniz ki: Musibete müstehak oldunuz. Kader zalim değil, adalet eder. Öyleyse, size karşı muameleme razı olunuz."

Şu vesveseye karşı demeliyiz: Kader-i İlâhi isyanımız için musibet verir. Ona rızâdâde olmak, o günahtan tevbe demektir. Sen ey mel'un! günahımız için değil, İslâmiyetimiz için zulmettin ve ediyorsun. Ona rıza veya ihtiyarla inkıyad etmek-neûzü billâh-İslâmiyetten nedamet ve yüz çevirmek demektir.
Evet aynı şeyi-hem musibettir-Allah verir, adalet eder. Çünkü günahımıza, şerrimize zecren ondan vazgeçirmek için verir. O şeyi aynı zamanda beşer verir, zulmeder. Çünkü, başka sebebe binaen ceza verir. Nasıl ki düşman-ı İslâm, aynı şeyi bize icra ediyor. Çünkü Müslümanız.

İKİNCİ HATVESİ: Der ve dedirtir:

"Başka kâfirlere dost olduğunuz gibi bana da dost ve taraftar olunuz. Neden çekiniyorsunuz?"

Şu vesveseye karşı deriz:
Muavenet elini kabul etmek ayrıdır. Adâvet elini öpmek de ayrıdır. Bir kâfirin herbir sıfatı kâfir olmak ve küfründen neş'et etmek lâzım olmadığından, İslâmın eski ve mütecaviz bir düşmanını def' için, bir kâfir muavenet elini uzatsa, kabul etmek İslâmiyete hizmettir.
Senin ise, ey kâfir-i mel'un, senin küfründen neş'et eden teskin kabul etmez husumet elini öpmek değil, temas etmek de İslâmiyete adâvet etmek demektir.

ÜÇÜNCÜ HATVESİ: Der veya dedirtir:

"Şimdiye kadar sizi idare edenler fenalık ettiler, karıştırdılar. Öyleyse bana razı olunuz."

Bu vesveseye karşı deriz:
Ey el-hannas! Onların fenalıklarının asıl sebebi de sensin. Âlemi onlara darlaştırdın, damar-ı hayatı kestin, evlâd-ı nâmeşruunu onlara karıştırdın. Dinsizliğe sevk ederek dini rüşvet isterdin. Onlara bedel seni kabul etmek, yalnız müteneccis su ile necis olmuş bir libası, hınzırın bevliyle yıkamak demektir. Sen yalnız hayvancasına muvakkat bir hayat-ı sefilâneyi bize bırakıyorsun; insanca, İslâmca hayatı öldürüyorsun. Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. Senin rağmına yaşayacağız!

DÖRDÜNCÜ HATVESİ: Der veya dedirtir:

"Sizi idare eden ve bana muhâsım vaziyetini alanlar-ki Anadolu'daki sergerdeleridir-maksatları başkadır. Niyetleri din ve İslâmiyet değildir."

Şu vesveseye karşı deriz:
Vesilelerde niyetin tesiri azdır. Maksadın hakikatini tağyir etmez. Çünkü maksut, vesilenin vücuduna terettüp eder; içindeki niyete bakmaz.
Meselâ, ben bir define veya su bulmak için bir kuyu kazıyorum. Biri geldi, kendini saklamak veya orada muzahrafatını defnetmek için, bana yardım ederek kazdı. Suyun çıkmasına ve define bulunmasına niyeti tesir etmez. Su, fiiline, kazmasına bakar, niyetine bakmaz. Bunun gibi, onlar bizi Kâbe'ye götürüyorlar. Kur'ân'ı yüksek tutmak istiyorlar. Bütün felâketimizin menbaı olan Avrupa muhabbetine bedel, husumetini esas tutuyorlar. Niyetleri ne olursa olsun, bu maksatların hakikatini tağyir edemez.

BEŞİNCİ HATVESİ: Der:

"İrade-i Hilâfet, siyasetimin lehinde çıktı."

Şu vesveseye karşı deriz:
Bir şahsın arzu-yu zâtîsi ve emr-i hususîsi başkadır, ümmet namına emin olarak deruhte ettiği emanet-i Hilâfetten hasıl olan şahsiyet-i maneviyenin iradesi bam başkadır. Bu irade bir akıldan çıkıp, bir kuvvete istinad ederek, âlem-i İslâmın maslahatını takip eder. Aklı ise, şûrâ-yı ümmettir; senin vesvesen değil. Kuvveti müsellâh ordusu, hür milletidir; senin süngülerin değildir. Maslahat da muhitten merkeze nazar edip İslâm için faide-i uzmâya tercih etmektir. Yoksa, aksine olarak merkezden muhite bakmakla âlem-i İslâmı bu devlete,

bu devleti de Anadolu'ya, Anadolu'yu da İstanbul'a, İstanbul'u da hânedân-ı Saltanata tearuz vaktinde feda etmek gibi hod-endişâne fikir ve irade, değil Vahdeddin gibi mütedeyyin bir zat, hattâ en fâcir bir adam da, yalnız ism-i Hilâfeti taşıdığı için ihtiyarıyla etmez. Demek, mükrehtir. O halde ona itaat, adem-i itaattir.

ALTINCI HATVESİ: Der ki:

"Bana karşı mukavemetiniz beyhudedir. Müttefikiniz beraberken yapamadığınız şeyi şimdi nasıl yapacaksınız?"

Şu vesveseye karşı deriz:
En ziyade hile ve fitne kuvvetiyle ayakta duran azametli kuvvetin bizi ye'se düşürmüyor.
Evvela: Hile ve fitne, perde altında kaldıkça tesir eder. Zâhire çıkmakla iflâs eder, kuvveti söner. Perde öyle yırtılmış ki, senin yalan, hile, fitnen hezeyana, maskaralığa inkılâp edip akim kalıyor. Bu defaki Anadolu'ya karşı...... gibi...
Saniyen: O kof kuvvetin yüzde doksanı sana karşı itilâf kabul etmez. Muhâsım bir cereyan, atâlete mahkûm ediyor. Fazla kalan kuvvetinle dert ve dermanda müşterek olan âlem-i İslâmı susturacak, depretmeyecek derecede eskisi gibi bir istibdat altında tutmaya ihtimal versen, şeytan iken eşeğin eşeği olursun![1]
Salisen: Madem ki öldürüyorsun. Ölmek iki suretledir:
Birinci suret: Senin ayağına düşmek, teslim olmak suretinde ruhumuzu, vicdanımızı ellerimizle öldürmek, cesedi de güya ruhumuza kısasen sana telef ettirmektir.
İkinci suret: Senin yüzüne tükürmek, gözüne tokat vurmakla ruh ve kalbimiz sağ kalır, ceset de şehit olur. Akide faziletimiz tahkir edilmez; İslâmiyetin izzetiyle istihza edilmez.
Elhasıl: İslâmiyet muhabbeti, senin husumetini istilzam eder. Cebrail, şeytan ile barışamaz.
Siyasetimizde en acınacak, en ebleh bir akıl varsa, o da öylelerin aklıdır ki, ... milletinin ihtiras ve menfaatini, İslâmiyetin menfaat ve izzetiyle kabil-i tevfik görüyor. Burada en sefil ve en ahmak kalb, öylelerin kalbidir ki, hayatı onun himayeti altında kabul eder. Hayatımızı onun himayeti altında kàbil görüyor.[2] Çünkü, öyle bir şarta hayatımızı tâlik ediyor ki, muhal ender muhaldir.
Der: "Yaşayınız. Fakat bir tek adam bana hıyânet etse yakarım, yıkarım!"
Şayet bir adam hakka sadakat namına onun kâfirane zulmüne karşı hıyânet etse, Ayasofya'ya iltica etse, milyarlara değer o mukaddes binayı harap eder. Veyahut, bir köyde ona bir hain bulunsa, çoluk çocuğuyla mahvetmek, veya bir cemaatte ona muzır biri varsa cemaati ifnâ etmek, her vakit kendinde selâhiyet görüyor. Lânet o medeniyete ki, ona o salâhiyeti vermiş! Acaba, bütün millet bir kalbde-hem münafık, hançer-i zulmünden mütelezziz olacak ahmak bir kalbde-ittifakından daha muhal ne var?

Şeytan gibi hasis hisleri, fena ahlâkları teşci ve himaye eder, iyi hisleri söndürür. Hem insanî, İslâmî hayatı men etmekle beraber, muvakkat hayvanî bir hayatı, iki genc-i mücehhez pençeli; ekseriyeti kazanmak için, imhayı esas program yapmış, iki kelbi iki ciğerimize musallat ederek bizi silâhtan tecrit ediyor. İşte onun himayeti, işte hayatımız!

O hasım, gösterdiği kin ve husumet harpten neş'et etme değildir. Harpten olsaydı, tabiî mağlûbiyetimizle sairlerin husumeti gibi sükûnet bulurdu. Hem hasmın, uzakta çirkin yüzündeki riyakârane çizgileri güzel zannedilirdi. Yakında görenler, inşaallah daha aldanmaz.
[3]
Korkaklıkta darb-ı mesel hükmünde olan tavuk, çocukları yanında iken şefkat-ı cinsiye sebebiyle camusa saldırır. İşte dehşetli bir cesaret...
Hem darb-ı mesel olmuş: "Keçi kurttan havfı, ıztırar vaktinde mukavemete inkılâp eder. Boynuzu ile kurdun karnını deldiği vâkidir. İşte harika bir şecaat...
Fıtrî meyelân mukavemetsûzdur. Bir avuç su, kalın bir demir gülle içinde atılsa, kışta soğuğa maruz bırakılsa, meyl-i inbisat demiri parçalar.
Evet, şefkatli tavuk cesareti, hamiyetli keçi ıztırarî şecaati gibi, fıtrî bir heyecan demir güllede su gibi, zulmün burudetli husumet-i kâfirânesine maruz kaldıkça herşeyi parçalar. Rus mojikleri buna şahittir.
Bununla beraber, imanın mahiyetindeki hârikulade şehâmet, izzet-i İslâmiyetin tabiatındaki âlem-pesend şecaat, uhuvvet-i İslâmiyenin intibahıyla her vakit mucizeleri gösterebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
5 AFET(AFET-İ HAMSE)- HUTUVATI SİTTE
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Letaif nedir İnsana dercedilen letaifler nelerdir; Letaif-i aşere nedir? tanımları
» ihlas nedir düsturları kıran sebepler nelerdir
» Kütüb-ü Sitte den ...sadaka olayına dair
» Konu Konu Hadisler ( Kütübü Sitte )

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Tasavvuf-Gönül Dünyamız-
Buraya geçin: