KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Duanın Önemi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6727
Rep Gücü : 10015177
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Duanın Önemi Empty
MesajKonu: Duanın Önemi   Duanın Önemi Icon_minitimeCuma Ağus. 28, 2009 6:37 am

Dua, Rabb imize karşı yapılan çok sırlı, gizli ve kudsi bir ubudiyettir. Evet o, en halis bir kulluk tavrıdır. Dua, insanın ihlas ve samimiyetle Rabb isine yönelip O ndan bir şeyler dilemesi halidir. ImageKur an-ı Kerim, "Kullarım Beni Senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim." (Bakara Sûresi, 2/186) "Bana dua edin ki size icabet edeyim." (Mü min Sûresi, 40/60), "Duanız olmazsa ALLAH indinde ne ifade edersiniz ki!" (Furkan Sûresi, 25/77)... gibi ayet-i kerimelerle duanın ehemmiyetini dile getirmektedir. ALLAH Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) de ümmetine dua etmeleri mevzuunda sık sık tavsiyelerde bulunur ve kendisi de hayatı boyunca yaptığı mübarek dualarla, ondan hiç dûr olmaz. Hatta Peygamber Efendimiz in yaptığı dualara bakıldığında O na "O, bir dua adamıdır" demek de mümkündür.

Bu kadar tahşidatla anlatılan dua, müminin hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Dua ile Rabb ine ellerini kaldıran bir kul, adeta O na şöyle demektedir: "Esbab bütün bütün sukut edebilir. Tabiattaki hadiselerin hiçbir tesiri olmayabilir.. ve kimse bana el uzatıp, dertlerime derman olmayabilir. Ben her zaman sesimi duyan, soluklarımı işiten ve bana şah damarından daha yakın olduğunu ihtarla bana yakınlığını hatırlatan, sonra da duama icabet edeceğini vaat eden ve vaat ettiği şeyleri yapmaya gücü yeten, söz verip de ne yapayım gücüm yetmedi demeyen, o Yüceler Yücesi Zat a ellerimi kaldırdım ve O na dua ediyorum."

Kul, duasında, gözüyle görmese bile, âsârıyla gördüğü ALLAH a O na hitap edecek kadar bir kurbet hissiyle yönelir. Biz, güneşe uzak olduğumuz gibi O ndan da uzak olabiliriz. Ancak O, tıpkı güneş gibi rahmetinin şualarıyla her zaman başımızı okşamakta, her halimize nigehbân bulunmakta ve kendisine açılan elleri boş çevirmemektedir. Evet O, kuluna kendi anne ve babasından daha şefkatlidir. ALLAH Resûlü bu hakikati etrafındaki sahabilerine şöyle bir tabloyu göstererek anlatmaktadır: Bir savaş sonrası esirler arasında çocuğunu arayan bir kadın, çocuğunu bulmak için sağa sola koşuşturup durmaktadır; koşturup durmakta ve kendi çocuğu diye bazı çocukları alıp bağrına basmaktadır. Kendi çocuğu olmadığını görünce de onu da bırakıp aramasını sürdürmektedir. Arayan bulur fehvasınca nihayet o da çocuğunu bulur, onu bağrına basar ve koklamaya durur. İşte o esnada ALLAH Resûlü, arkadaşlarına bu tabloyu gösterir ve "Şu anneyi görüyor musunuz? O, bağrına bastığı bu çocuğunu hiç cehenneme atar mı?" diye sorunca ashabın cevabı bellidir: " Hayır ya Resûlallah, atmaz!" Bunun üzerine ALLAH Resûlü, "ALLAH kullarına karşı o anneden daha merhametlidir" buyurur.

"Rabb imize nasıl dua etmeliyiz?" meselesine gelince özetle şunları söyleyebiliriz: Dua ederken, evvela Cenab-ı Hakk ın kabul edeceğine gönülden inanarak ve ciddi bir itminan içinde dua edilmelidir. "Olsa da olur, olmasa da olur" veya "Falan şeyi bana verir misin ya Rabbî?" şeklinde dua edilmemelidir. Çünkü ALLAH ın hazinesi çok geniştir ve O nun her şeye gücü yeter. İsterse bir an ve bir lahzada gedayı sultan eder. Onun için dua ederken himmetler âlî tutulmalı ve O ndan yüce şeyler talep edilmelidir. Mesela, ALLAH tan Cennet yerine Firdevs istenmelidir. İşte bu şekilde dua etmeyi bize ALLAH Resûlü öğretmektedir.

İkincisi biz, istediğimiz şeyleri yerine getirir diye ALLAH ın kudret ve kuvvetini kabul ediyoruz. Yine biz, "cennet gibi bir âlemi hazırlamasına O nun gücü yeter" diyor ve O ndan cenneti istiyoruz. Bu, sadece dua etmek ve birine halimizi arz etmek değildir, bu derin bir arz-ı hal ve bu arz-ı hal içinde Cenab-ı Hakk ın bütün evsaf-ı kemaliyesi ve esma-i hünsasıyla ifade edilmesi demektir. İşte böyle bir dua, hâlis bir ubudiyettir ve katiyen reddedilmez.

Ayrıca dua ederken insan gevşek durmamalı, özenerek dua etmelidir. Hani camilerin önünde dilencilik yapan insanlar vardır; onlar, bazen öyle içli laflar ederler, öyle gönülden isterler ki, insan mutlaka onlara bir şey verme zaruretini hisseder. İşte bizler de kul olarak Rabb imize öyle yalvarmalıyız ki, bu yalvarışlar Rabb in rahmetini ihtizaza getirsin. Bazı insanlar, yapmış oldukları bu içli yalvarışlarla kurtulmuşlardır. Mesela birisi aşkla coşunca, "Ya Rabbî! Kendimi biliyorum. Ben bu amelimle cennete zor girerim ama Sen lütfedersen olur. Beni cehenneme de koysan, Sana öyle tutkunum ki, ben oradakilere de hep Seni anlatırım." Bir başka Hak âşığı ise şöyle der: "Ya Rabbî! Ben Sana baktım, bir de kendime baktım. Bana günahlar yakışmıyor; ama Sana af öyle yakışıyor ki." Evet bu tür yürekten ifadeler rahmeti ihtizaza getirir ve Cenab-ı Hak da kendine yakışanı yaparak bu duaları onların afvına vesile kılar.

ÖZETLE

1- Dua, Rabb imize karşı yapılan çok sırlı, gizli ve kudsi bir ubudiyettir. Dua, insanın ihlas ve samimiyetle Rabb isine yönelip O ndan bir şeyler dilemesi halidir.

2- Dua eden kul, "Ben her zaman sesimi duyan, bana yakınlığını hatırlatan, vaat ettiği şeyleri yapmaya gücü yeten, o Yüceler Yücesi Zat a ellerimi kaldırdım" düşüncesinde olmalıdır.

3- İnsan dua ederken gevşek durmamalı, özenerek dua etmelidir. Camilerin önünde dilencilik yapan ve içli laflarıyla duygularımızı harekete geçiren insanlar gibi gönülden istemelidir................... .......

M. Fethullah GÜLEN
İnsanın yaradılış sebebi ve asıl vazifesi, Allah’a iman ve duâdır. İman duâyı lüzumlu kıldığı gibi, insanın fıtratı da Allah’a yalvarmaya şiddetle ihtiyaç gösterir. Cenab-ı Hakk dahi “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var” meâlndeki fermanıyla insanın sebeb-i kıymetinin duâ olduğunu bildirmektedir. Hem meâlen “Bana duâ edin size cevap vereyim” buyurmakla bizlere duâyı emretmektedir.

Duâ; bir ubûdiyettir, hazine-i rahmet kapısını çalmaktır. Dünya ve ahiret saadetinin vesilesidir, cesaretin kaynağıdır, ruhun ve kalbin ve aklın rahatıdır. Ahiret hayatını esas tutup; şu dünya hayatını ona vesile yapmaktır, emaneti hakiki sahibine teslim etmektir. Fâni ömrü bakîleştirmektir, fâni dünyanın bekasız ve ağır işlerinin verdiği gaflet ve sersemlikten kurtulmaktır, insanın dertlerine tiryak gibi bir ilaçtır.

İnsan iman ve duâ ile hakiki insan olur ve gerçek mutluluğu elde eder. Evet, insanın iman ve duâ için yaratıldığı, fıtratı ve manevi cihazlarından anlaşılıyor.

Hem insan yaratılış itibarıyla gayet zayıftır. Hâlbuki her şey ona ilişir, onu üzer ve acı çektirir. Hem gayet acizdir. Hâlbuki belaları ve düşmanları pek çoktur. Hem gayet fakirdir. Hâlbuki ihtiyaçları hadsizdir. Hem tembel ve iktidarsızdır. Hâlbuki hayatın yükü pek ağırdır. Hem insaniyet, onu kâinatla alâkadar etmiştir. Hâlbuki sevdiği ve ünsiyet ettiği şeylerin ayrılığı, sürekli onu incitiyor. Hem akıl, ona yüksek hedefler ve bâki meyveler gösteriyor. Hâlbuki eli kısa, ömrü kısa, sabrı kısadır.

İşte bu vaziyetteki bir insanın asıl fıtrî vazifesi, imandan sonra, duâdır. Duâ ise ubudiyetin esasıdır. Nasıl bir çocuk, eli yetişmediği bir merâmını, bir isteğini elde etmek için ya ağlar, ya ister. Yani ya fiili ya sözlü, acz diliyle, bir duâ eder, isteğine kavuşur. Öyle de insan bütün canlılar âlemi içinde nazik, nazenin, nazdar bir çocuk hükmündedir. Bunun için Cenab-ı Hakk’ın dergâhında, ya zaaf ve acziyle ağlamak veya fakr ve ihtiyacıyla duâ etmek gerektir.

Evet, ol dediğinde her şey olan, yerlerin ve göklerin yaratıcısı, âlemlerin sultanına acz diliyle dayanan bir insanın ne korkusu olabilir? Zira en dehşetli bir musibet karşısında Allah’tan geldik ve yine ona döneceğiz deyip tam bir kalp istirahatıyla merhametli Rabb’ine itimat eder.

Allah’ım, kalbimizi iman ve Kur’ân nuruyla nurlandır. Allah’ım, Sana karşı ‘fakr’ımızla bizi zengin kıl; Senden istiğna ile bizi fakir düşürme. Biz kendi havl ve kuvvetimizden teberri edip Senin havl ve kuvvetine ilticâ ettik, Sen de bizi Sana tevekkül edenlerden eyle. Bizi nefsimize terk etme. Bizi hıfzınla koru. Bize ve erkek-kadın bütün ümmet-i Muhammed’e rahmet et. Âmin.
_________________

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

Duanın Önemi Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
Duanın Önemi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Duanın Gücü-5.sınıf
» Su KRİSTALLERİ -DUANIN GÜZEL SÖZÜN ETKİSİ
» DUA -Duanın Genel, Psikolojik ve Sosyolojik Faydaları
» Yakarıştaki Güç...Dua'nın Önemi
» Türkçenin önemi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Dua Bölümü-
Buraya geçin: