http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/bir-korelmis-organ-yalani-daha-apandis.html
Bir Körelmiş Organ Yalanı Daha: Apandis
Dr. Arslan MAYDA / Tıp - Şubat 2008
Sesli Dinle
Tüketilen gıdaların nebatî veya hayvanî oluşu ile bağırsak uzunluğu arasında nispî bir münasebet bahis mevzuudur. Hayvanî gıdaların sindirimi kolay olduğundan et yiyen hayvanların (carnivor) bağırsakları, ot yiyenlere (herbivor) nazaran daha kısadır. Zîrâ bitki hücrelerinde bulunan selülozun sindirimi zor olduğu için, Yaratıcı’mız nebatî gıda ile beslenen (otobur) hayvanların bağırsağını hem daha uzun yaratmış, hem de ince bağırsak ile kalın bağırsağın birleşme yerinde araya uzun bir bağırsak daha eklemiştir. Çekum veya kör bağırsak denen bu uzun kısmın içine de selülozu sindiren mikroorganizmalar yerleştirip, burayı bir nevî fermantasyon odası yapmıştır. İnsan gibi hem et hem de nebatî gıdalarla beslenen (omnivor) canlıların böyle uzun bir kör bağırsakları yoktur. Aynı bölgede solucan biçimindeki, uzunluğu genellikle 7-12 cm olan kısa parçaya ise, appendix (veya halk tabiriyle apandis) adı verilir.
Her organa ve sisteme basit bir şekilden kendi kendine, tesadüfen evrimleşmiş gözüyle bakan evrimci düşünce mensupları, solucan biçimindeki bu küçük organı da otobur atalarımızdan(!) kalan, dejenerasyon neticesinde körelmiş ve işe yaramaz bir bağırsak parçası olarak görmektedir. Hâlbuki kalın bağırsağın başlangıç kısmında bulunan parmak şeklindeki bu küçük organ, bir lenf dokusudur. Bütün lenf dokularında olduğu gibi apandis de, çocuklarda erişkinlere göre vücut nispetine nazaran daha uzundur. Zîrâ çocukluk çağında her türlü mikropla karşılaşan ve onlarla mücadele için hazırlanmış immün sisteme ait bütün lenf düğümlerinde olduğu gibi apandis de, bol miktarda lenfoid doku taşımanın yanında, kalın bir kas tabakası ile çevrili ucu kapalı, ince bir borucuk şeklindedir.
Evrimciler tarih boyunca devamlı olarak insanda körelmiş organ aradıklarından fonksiyonunu bilemedikleri herhangi bir doku gördüklerinde, hemen ona ‘körelmiş’ veya atalarımızdan(!) miras ‘kalıntı’ ve ‘işe yaramaz’ damgasını vurmaktadır. Hâlbuki ciddi ve hikmet arayacak şekilde yaklaşılsa, insan vücudunda gâyesiz ve hikmetsiz tek kılın bile bulunmadığı fark edilecektir. Evrimciler, bu bakış açısını yakalayamadıklarından, Allah’ın ilim ve kudreti hakkında asgarî bir bilgiden mahrum olduklarından, apandisi de çok basit ve işe yaramaz olarak görmeleri kendi zâviyelerinden tabiîdir.
Anatomi ve histoloji biliminin yanında son yıllarda oldukça büyük gelişmeler gösteren immunoloji bilimi de, apandisin bağırsak olmadığı gibi, bağırsak vazifesi de yapmadığına temas etmektedir. Anatomik, histolojik ve fizyolojik bakımından incelendiği zaman bu küçük çıkıntının bir bağırsak değil, vücudun savunma sistemi içinde bir lenfoid organ olduğu görülür. Apandisin lenfoid organ olduğunun delili; histolojik kesitlerinde görülen mukoza tabakasının (epitel dokunun) hemen altındaki submukoza tabakasında, vücuda giren yabancı ve zararlı maddeleri yok eden aktif lenfosit hücrelerinin bulunduğu lenfoid folliküllerin bulunuşudur.
Apandisin çeperindeki dairevî kas tabakası kalın bağırsağa nispeten daha kalındır ve bu tabakanın kalın bağırsaktaki gibi çizgi şeklinde kabartıları (taenia) yoktur. Boyuna uzanan kas tabakası ise incedir. Hâlbuki kalın bağırsaktan kalıntı şeklinde güdük kalmış bir kısım olsa idi, kas tabakasının daha incelmesi ve kabartı kalıntılarının olması gerekirdi. Apandisteki lenf drenajı, mesoappendix içinde bulunan bir veya iki adet lenf düğümüne dökülür; buradan nodi lymphatici mezenterici superior’a ulaşmak için bağırsak etrafında koruyucu karakollar olarak yerleştirilmiş çok sayıda mezenterik lenf düğümleri içinden geçer. Apandis bol miktarda lenfoid doku ihtiva ettiği için sindirim kanalına bulaşmış çeşitli virüs, bakteri ve protozoon tipindeki her türlü mikroba karşı hemen silâh üretip harbe girişecek önemli bir müdafaa organıdır.
Lenfoid doku bakımından son derece zengin olan apandisteki lenf folliküllerinin (küçük yuvarlak adacıklar şeklindeki topluluklar) sayısı 12-20 yaş arasında en fazladır; 30 yaşından sonra azalmaya başlar. 60 yaşından sonra son derece azalır ve ileri yaşlarda tamamen kaybolur. Lenfoid özelliğinin giderek azalması ile (atrofiye olma) birlikte giderek artan histolojik yapı bozulması neticesinde apandis kanalı kısmen veya tamamen tıkanabilir. Apandisin içindeki ince kanalın küçülmeye başlaması, bütün organlarda olduğu gibi bu dokunun da ihtiyarlaması sebebiyledir.
Apandiste bulunan lenfoid doku miktarı ile akut apandisit hastalığı arasında kabaca da olsa bir paralellik vardır. Apandisit denen iltihaplanmanın genellikle çocuklarda ve yaşlılarda görülmesi, çocukların mikroplarla mücadeleye daha fazla ihtiyaç duymaları sebebiyle, ilâhî rahmetin bir tecellisi olarak lenf dokularının daha fazla geliştirilmesinden, yaşlılarda ise apandisin savunma yapacak güçte olmamasındandır. Orta yaşlarda daha fonksiyonel olduğu için, apandis iltihaplanmasına (apandisit hastalığına) çok az rastlanır.
Apandise körelmiş organ diyebilmek için, şu sorulara tatmin edici cevaplar bulmak lâzımdır:
1- İnsan vücudunda hangi organ, körleşirken kendi histolojik yapısından başka bir doku olan lenfoid dokuya dönüşmüştür? Apandis körleşirken lenfoid doku gibi çok kompleks ve mükemmel mekanizmalarla donatılmış bir müdafaa organı hâline gelmesi için hangi mutasyonlarla histolojisini değiştirmiştir?
2- Çekum (körbağırsak) gibi yarıçapı 7-8 cm olan ve farklı bir histolojiye sahip olan bağırsak bölgesi, tesadüfen yarıçapı 0,5-1 cm ancak olan apandisit hâline kendi kendine dönüşürken niçin farklı kalınlıklarda ve boylarda ara formlara rastlanmıyor da, bir anda sıçrama yapar gibi büyük bir çaptan, küçük çaptaki ince bir borucuk hâline dönüşebiliyor?
3- Körelmeye giden çekumun çapı 7 cm’den, 1 cm’ye inerken, normal olarak bütün tabakaların birden incelmesi gerekmektedir; hâlbuki apandisin kas tabakası inceleceği yerde kalın bağırsaktan daha fazla kalınlığa sahip kılınmaktadır. Bu durum ise gittikçe hızlanması gereken yok olma sürecine ters değil midir?
4- Kalınbağırsakta bulunan kıvrımların körelmiş izlerine, apandiste neden rastlanmamaktadır?
Bu kadar cevapsız sorunun cevabını tabiî ki evrimcilerin vermesi gerekmektedir. Hâlbuki organların yaratılış gâyelerine, hikmetli bir şekilde en uygun yerlere yerleştirilmelerine dikkat edilirse, her şeyin ne kadar mükemmel olduğu açıkça görülmektedir. Vücudun dışarıya açık bütün organlarını korumak için lenf organlarını nöbetçi karakolu şeklinde en kritik noktalara yerleştiren Rabb’imiz, gözümüze plica semilunaris, boğazımıza tonsilla (bademcik), bağırsaklarımıza da appendix adını verdiğimiz lenf dokularını yerleştirmiştir; bu lenf düğümlerinde eğitilip yetiştirilen lenfositlere de, vücudumuzun her türlü dış ve iç yabancı istilasında nasıl savaşmaları gerektiğini öğretmiştir. Dolayısıyla apandis de artık evrimcilerin iddia ettiği gibi ‘körelmiş’ ve ‘kalıntı’ bir organ olarak görülmemeli, onun Yaratan’ı bulmaya vesile olabilecek tefekkür kaynaklarından biri olduğu unutulmamalıdır.