İmam Şâzilî Hazretleri’nin Hizbü’l-Kebîrinden Bazı Bölümler* * *
اَللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ، فَهَنِيئاً لِمَنْ عَرَفَكَ فَرَضِيَ بِقَضَائِكَ، وَالْوَيْلُ لِمَنْ لَمْ يَعْرِفْكَ، بَلِ الْوَيْلُ ثُمَّ الْوَيْلُ لِمَنْ أَقَرَّ بِوَحْدَانِيَّتِكَ وَلَمْ يَرْضَ بِأَحْكَامِكَ.
* * *
Ey gökleri ve yeri yaratan, hem şehadet hem de gayb âlemini bilen Ulu Allah’ım! Kullarının arasında olup biten meselelerde hükmü sadece Sen verirsin. Müjdeler olsun o kimseye ki, Sen’i bilip tanır ve hükmüne rızadîde olur. Yazıklar olsun o kimseye ki, Sen’in marifetinden mahrumdur. Hayır hayır, yazıklar olsun asıl o kimseye ki, Sen’i tanıyıp bildiği halde verdiğin hükümlere razı olmayıp isyan deryasına yelken açar.
* * *
اَللّٰهُمَّ إِنَّا نَسْأَلُكَ إِيمَاناً دَائِماً، وَنَسْأَلُكَ قَلْباً خَاشِعاً، وَنَسْأَلُكَ عِلْماً نَافِعاً، وَنَسْأَلُكَ يَقِيناً صَادِقاً، وَنَسْأَلُكَ دِيناً قَيِّماً، وَنَسْأَلُكَ الْعَافِيَةَ مِنْ كُلِّ بَلِيَّةٍ، وَنَسْأَلُكَ تَمَامَ الْعَافِيَةِ، وَنَسْأَلُكَ دَوَامَ الْعَافِيَةِ، وَنَسْأَلُكَ الشُّكْرَ عَلَى الْعَافِيَةِ، ونَسْأَلُكَ الْغِنَى عَنِ النَّاسِ.
* * *
Allah’ım! Sen’den, Sen’in lütf u kereminden hayatımızın bütününü yönlendirecek güçte bir iman.. hep saygı ve haşyetle çarpan bir kalb.. kendisiyle amel edip faydalanabileceğimiz bir ilim.. istikametten kıl kadar dahî ayrılmamıza müsaade etmeyecek doğrulukta bir yakîn.. Din’in vaz’ettiği prensipleri en ince detaylarına kadar tatbik edeceğimiz bir ömür.. her zaman her türlü beladan emin olabileceğimiz tastamam bir afiyet; ikram ve ihsanından gelecek bu afv ü afiyete mukabelede bulunabileceğimiz enginlikte şükür hisleri ve nihayet insanlar karşısında serfürû etmeme ve onlara asla el açmama duygusu istiyoruz.
* * *
اَللّٰهُمَّ رَضِّنَا بِقَضَائِكَ، وَصَبِّرْنَا عَلَى طَاعَتِكَ وَعَنْ مَعْصِيَتِكَ وَعَنِ الشَّهَوَاتِ الْمُوجِبَاتِ لِلنَّقْصِ أَوِ الْبُعْدِ عَنْكَ، وَهَبْ لَنَا حَقِيقَةَ الْإِيمَانِ بِكَ، حَتَّى لَا نَخَافَ غَيْرَكَ وَلَا نَرْجُوَ غَيْرَكَ، وَلَا نُحِبَّ غَيْرَكَ، وَلَا نَعْبُدَ شَيْئاً سِـوَاكَ، وَأَوْزِعْنَا شُكْرَ نَعْمَائِكَ، وَغَطِّنَا بِرِدَاءِ عَافِيَتِكَ، وَانْصُرْنَا بِالْيَقِينِ وَالتَّوَكُّلِ عَلَيْكَ، وَأَسْـفِرْ وُجُوهَنَا بِـنُـورِ صِفَاتِكَ، وَأَضْحِكْنَا وَبَشِّرْنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ بَيْنَ أَوْلِيَائِكَ، وَاجْعَلْ يَدَكَ مَبْسُوطَةً عَلَيْنَا وَعَلَى أَهْلِنَا وَأَوْلَادِنَا وَمَنْ مَعَنَا بِرَحْمَتِكَ، وَلَا تَكِلْنَا إِلَى أَنْفُسِـنَا طَرْفَةَ عَيْنٍ وَلَا أَقَلَّ مِنْ ذٰلِكَ يَا نِعْمَ الْمُجِيبُ، يَا مَنْ هُوَ هُوَ هُوَ فِي عُلُوِّهِ قَرِيبٌ، يَـا ذَا الْجَـلَالِ وَالْإِكْرَامِ، يَـا مُحِيطاً بِاللَّيَالِي وَالْأَيَّـامِ، أَشْكُو إِلَيْكَ مِنْ غَمِّ الْحِجَابِ، وَسُــوءِ الْحِسَابِ، وَشِـدَّةِ الْعَذَابِ، وَإِنَّ ذٰلِكَ لَوَاقِعٌ، مَا لَهُ مِنْ دَافِعٍ، إِنْ لَمْ تَرْحَمْنِي ﴿لَاإِلٰـهَ إِلَّا أَنْتَ سُـبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ﴾ وَلَقَدْ شَـكَى إِلَيْكَ يَعْقُوبُ فَخَلَّصْتَهُ مِنْ حُزْنِـهِ، وَرَدَدْتَ عَلَيْهِ مَا ذَهَبَ مِنْ بَصَرِهِ، وَجَمَعْتَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ وَلَدِهِ، وَلَقَدْ نَادَاكَ نُوحٌ مِنْ قَبْلُ فَنَجَّيْتَهُ مِنْ كَرْبِهِ، وَلَقَدْ نَـادَاكَ أَيُّـوبُ مِنْ بَعْدُ فَكَشَفْتَ مَا بِـهِ مِنْ ضُـرِّهِ، وَلَقَدْ نَـادَاكَ يُونُسُ فَنَجَّيْتَهُ مِـنْ غَمِّهِ، وَلَـقَـدْ نَــادَاكَ زَكَرِيَّـا فَوَهَبْتَ لَـهُ وَلَداً مِنْ صُلْبِهِ بَعْدَ إِيَاسِ أَهْلِهِ وَكِبَرِ سِــنِّهِ، وَلَقَدْ عَلِمْتَ مَا نَزَلَ بِإِبْرَاهِيمَ خَلِيلِكَ فَأَنْقَذْتَهُ مِنْ نَارِ عَدُوِّهِ، وَأَنْجَيْتَ لُوطاً وَأَهْلَهُ مِنَ الْعَذَابِ الـنَّـازِلِ بِقَوْمِهِ، فَهَا أَنَــا ذَا عَبْدُكَ إِنْ تُعَذِّبْنِي بِجَمِيعِ مَا عَلِمْتُ مِنْ عَذَابِكَ، فَـأَنَـا حَقِيقٌ بِــهِ، وَإِنْ تَرْحَمْنِي كَمَا رَحِمْتَهُمْ مَـعَ عَظِيمِ إِجْرَامِي، فَأَنْتَ أَوْلَى بِذٰلِكَ، فَلَيْسَ كَرَمُكَ مَخْصُوصاً بِمَنْ أَطَاعَكَ وَأَقْبَلَ عَلَيْكَ، بَلْ هُوَ مَبْذُولٌ بِالسَّبْقِ لِمَنْ شِئْتَ مِنْ خَلْقِكَ وَإِنْ عَصَاكَ وَأَعْرَضَ عَنْكَ، وَلَيْسَ مِنَ الْكَرَمِ أَنْ لَا تُحْسِنَ إِلَّا لِمَنْ أَحْسَنَ إِلَيْكَ وَأَنْتَ الْمِفْضَالُ الْغَنِيُّ، بَلْ مِنَ الْكَرَمِ أَنْ تُحْسِنَ إِلَى مَنْ أَسَـاءَ إِلَيْكَ وَأَنْتَ الرَّحِيمُ الْعَلِيُّ، كَيْفَ وَقَدْ أَمَرْتَنَا أَنْ نُحْسِنَ إِلَى مَنْ أَسَـــاءَ إِلَيْنَا فَأَنْتَ أَوْلَى بِذٰلِكَ مِنَّا ﴿رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنْفُسَنَا وَإِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِـرِينَ﴾
* * *
Yüce Allah’ım! Biz kapıkullarını Sen’in kaza ve kaderine karşı her hâl ü kârda rıza gösterme ufkuna eriştir ve kulluğun zorluklarına katlanıp ibadet ü taatten ayrılmama, günah yolunun nefse hoş gelmesine mukabil masiyetlere düşmeme, bizim için ar ve kusur sayılabilecek ve bizi Sen’den uzaklaştıracak beşerî bir kısım arzulara kapılmama istikametinde sabrımızı enginleştir. Allah’ım, bizi imanın hakîkatine ulaştır, ulaştır ki Sen’den başkasından korkmayalım, maddî-manevî bir şey beklemeyelim, Sen’den gayrı hiçbir şeyi zatından dolayı sevmeyelim ve yine Sen’den başka hiç kimsenin önünde eğilmeyelim.
Rabbimiz! İçimizde nimetlerine karşı şükran hislerini artırdıkça artır.. bizi afv ü afiyet ridasıyla sarıp sarmala.. yakîn ufkumuzu genişletmek ve tevekkül hissimizi artırmak suretiyle bize yardım et.. simalarımızı sıfât-ı sübhaniyenin nurlarıyla aydınlat.. bizi de kıyamet gününde dostlarının arasında haşr ü neşreyle ve yüzümüzü güldür.. ailemizi, evlâd ü iyâlimizi ve gönlü bizimle olan bütün dostlarımızı rahmetinle kuşat ve ey dualara icabet eden Sultanlar Sultanı Rabbimiz, ne bir lahza ne de daha kısa bir süre bizi nefsimizle başbaşa bırakma!.
Ey ululuğuyla beraber bize bizden daha yakın olan, celâl ve ikram sahibi, geceyi ve gündüzü kuşatan Rabbim! Her biri Sen’inle aramda kalın birer perde olan günahların sinemde meydana getirdiği gam ve tasayı Sana şikayet ediyor, şayet Sen merhametinle muamele etmezsen gelip beni bulacak hesabın zorluğundan ve azabın şiddetinden de yine Sen’in rahmet ve şefkatine iltica ediyorum.
Allah’ım! Ben de Sen’in Yunus peygamberin gibi, “Ya Rabbî! Senden başka yoktur ilah. Sübhansın, bütün noksanlardan münezzehsin, yücesin. Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim!” derim. Kulun Yakub peygamber derdini Sana şerhettiğinde Sen onun hüznünü gidermiş, görme hislerini yitiren gözlerine şifa ihsan etmiş ve o hüzünlü nebîyi bir kere daha evlatlarıyla buluşturmuştun. Nuh nebî kapının tokmağına dokunup nida ettiğinde Sen onun tasalarını da izale etmiştin. Yine Hazreti Eyyub’un çağrısına cevap vermiş, üzerinde dönüp dolaşan belaları def ü ref’ edivermiştin. Yunus aleyhisselam’a da aynı re’fetle muamelede bulunmuş, onun gam ve tasasını da sinesinden söküp alıvermiştin.
Ya Rab! Hakkında sebeplerin bütünüyle sukût ettiği bir zamanda Zekeriya Peygamberi kendi sulbünden bir evlatla sevindiren Sen; Rasûlün İbrahim aleyhisselam’ın halini görüp onu nemrutların tutuşturduğu ateşlerden koruyan Sen; kavmini darmadağın eden azaptan Hazreti Lut aleyhisselamı ve ehlini kurtaran da yine Sendin!
Allah’ım! İşte ben, Sen’in âciz benden yüce dergahına iltica ediyorum. Ne kadar azaba maruz bıraksan beni hepsi istihkakımdır. Fakat sayılamayacak kadar çok ve dağlar kadar devâsâ cürümlerime rağmen, o enbiya kullarına merhamet ettiğin gibi bana da merhamet edersen, o da doğrusu Sen’in şanına pek yaraşır.
Yüce Allah’ım! Sen’in keremin ve affediciliğin sadece Sana ibadet ü taatta bulunan ve Sana yönelen kullarına mahsus değildir. Bilakis, Sen gazabının önüne geçmiş merhametinle ve ezelî takdirinle Sana isyan eden ve dergahından yüz çeviren kullarını bile dilersen bağışlarsın. Evet, ya Rab, Sen fazlına hudud olmayan yegane kerem Sahibisin ve Sen’in keremin geldiğinde sadece ihsankârları değil isyankârları da içine alır, alır çünkü Sen Yüceler Yücesi ve Merhametliler Merhametlisisin; bize, bize kötülük yapanlara ihsanla mukabelede bulunmamızı emrettiğin gibi, Sana karşı kusur üstüne kusurlara bulaşan bu âsî ve mücrim kullarına ihsan ve lütufta bulunacak da yine Sensin!
“Ey bizim Rabbimiz, biz kendimize çok yazık ettik. Şayet Sen günahlarımızı örtüp, bize merhamet buyurmazsan hüsrana uğrayanlardan oluruz.”
* * *
El-KULûBÜ’D-DÂRİA’DAN BAZI SEÇME DUALAR/ 33
İmam Şâzilî Hazretleri’nin Hizbü’l-Hamdinden Bir Bölüm
* * *
اَللّٰهُمَّ يَا جَـامِـعَ النَّاسِ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ فِيهِ، اِجْمَعْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الصِّدْقِ وَالـنِّـيَّـةِ وَالْإِخْـلَاصِ وَالْإِرَادَةِ وَالْخُشُوعِ وَالْهَيْبَةِ وَالْحَـيَـاءِ وَالْمُرَاقَـبَـةِ وَالنُّورِ وَالْيَقِينِ وَالْعِلْمِ وَالْمَعْرِفَةِ وَالْحِفْظِ وَالْعِصْمَةِ وَالنَّشَاطِ وَالْقُوَّةِ وَالْبِشْرِ وَالْمَغْفِرَةِ وَالْفَصَاحَةِ وَالْبَيَانِ وَالْفَهْمِ فِي الْقُرْأٰنِ، وَخُصَّنَا مِنْكَ بِالْمَحَبَّةِ وَالْاِصْطِفَاءِ وَالتَّخْصِيصِ وَالتَّوْلِيَةِ، وَكُنْ لَـنَـا سَــمْعاً وَبَصَراً، وَلِـسَــانـاً وَقَـلْـبـاً وَعَـقْـلاً وَيَـداً وَمُؤَيِّــداً، وَأٰتِـنَـا الْعِلْمَ اللَّدُنِّيَّ، وَالْعَمَلَ الصَّالِحَ، وَالرِّزْقَ الْهَنِيءَ الَّذِي لَا حِجَابَ بِهِ فِي الدُّنْيَا وَلَا سُؤَالَ وَلَا عِقَابَ عَلَيْهِ فِي الْأٰخِرَةِ، عَلَى بِسَاطِ عِلْمِ التَّوْحِيدِ وَالشَّرْعِ، سَالِمِينَ مِنَ الْهَوَى وَالشَّهْوَةِ وَالطَّبْعِ، وَأَدْخِلْنَا مُدْخَلَ صِدْقٍ، وَأَخْرِجْنَا مُخْرَجَ صِدْقٍ، وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ سُلْطَاناً نَصِيراً، يَا عَلِيُّ يَا عَظِيمُ يَا حَلِيمُ يَا عَلِيمُ يَا سَـمِيعُ يَا بَصِيرُ يَا مُرِيــدُ يَا قَدِيــرُ يَا حَيُّ يَا قَـيُّـومُ يَا رَحْمٰنُ يَا رَحِيمُ، يَا مَنْ هُـوَ هُـوَ يَا هُـوَ، أَسْأَلُكَ بِعَظَمَتِكَ الَّتِي مَلَأْتَ بِهَا أَرْكَانَ عَرْشِــكَ، وَبِقُدْرَتِكَ الَّتِي قَـدَرْتَ بِهَا عَلَى جَمِيعِ خَلْقِكَ، وَبِرَحْمَتِكَ الَّتِي وَسِـعْتَ بِهَا كُلَّ شَيْءٍ، وَبِعِلْمِكَ الْمُحِيطِ بِكُلِّ شَيْءٍ، وَبِإِرَادَتِكَ الَّتِي لَا يُنَازِعُهَا شَيْءٌ، وَبِسَمْعِكَ وَبَصَرِكَ الْقَرِيبَيْنِ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ، يَا مَنْ هُـوَ أَقْرَبُ إِلَيَّ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ، قَـلَّ حَيَائِي وَعَظُمَ افْتِرَائِي وَبَعُدَ مُنَائِي وَاقْتَرَبَ شَقَائِي وَأَنْتَ الْبَصِيرُ بِمِحْنَتِي وَحَيْرَتِي وَشَهْوَتِي وَسَوْءَتِي، تَعْلَمُ ضَلَالَتِي وَعَمَايَتِي وَفَاقَتِي وَمَا قَبُحَ مِنْ صِفَاتِي، أٰمَنْتُ بِكَ وَبِأَسْمَائِكَ وَصِفَاتِكَ وَبِمُحَمَّدٍ (صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ) رَسُــولِكَ، فَمَنْ ذَا الَّذِي يَرْحَمُنِي غَيْرُكَ، وَمَنْ ذَا الَّذِي يُسْعِدُنِي سِـوَاكَ، فَارْحَمْنِي وَأَرِنِي سَبِيلَ الرُّشْـدِ وَاهْدِنِي إِلَيْهِ سَبِيلاً، وَأَرِنِي سَبِيلَ الْغَيِّ وَجَنِّبْنِي إِيَّاهُ سَبِيلاً، وَأَصْحِبْنِي مِنْكَ الْحَقَّ وَالنُّورَ وَالْحُكْمَ وَالْعَقْلَ وَالْبَيَانَ، وَاحْرُسْنِي بِنُورِكَ يَا اَللّٰهُ يَا نُورُ يَا حَقُّ يَا مُبِينُ يَا فَتَّاحُ، اِفْتَحْ قَلْبِي بِنُورِكَ، وَعَلِّمْنِي مِنْ عِلْمِكَ، وَفَهِّمْنِي عَنْكَ، وَأَسْمِعْنِي مِنْكَ، وَبَصِّرْنِي بِكَ، وَقَدِّرْنِي بِنُورِ قُدْرَتِكَ، وَأَحْيِنِي بِنُورِ حَيَاتِكَ، وَاجْعَلْ مَشِيئَتِي مَشِيئَتَكَ، إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ.
* * *
Geleceğinde kat’iyen şüphe edilemeyecek bir günde bütün insanları cem’edip bir araya getirecek olan Yüce Allah’ım! Ne olur; sadakat, hâlis niyet, ihlas, güçlü irade, huşû, heybet, haya, murâkabe, nur, yakîn, faydalı ilim, marifet, güçlü hafıza, bizi her türlü masiyetten uzak tutacak ölçüde ismet, İslam’ı yaşamada aşk u şevk ve güç, neş’e, huzur, yüce nezdinde affa mazhar olma, hak ve hakîkati olduğu gibi dile getirip açıklayabilme istidadı ve Kur’an’ı gerektiği şekilde anlayabilme gibi güzel haslet ve lütuflarla da bizim aramızı cem’ eyle!.
Sevdiği kullarına bol bol husûsî iltifatları olan Rabbimiz! Bizleri de, gönüllerini dupduru kıldığın kulların gibi özel muhabbet ve dostluğunla serfiraz eyle.. işiten kulağımız, gören gözümüz, konuşan lisanımız, idrak eden kalbimiz, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden ayıran aklımız, tutan elimiz ve kol-kanat geren destekleyenimiz ol! Nezdindeki ledünnî ilimle bizim sinelerimizi de doldur.. bizi de arızasız, kusursuz ameller işlemeye, dünyanın kirine pasına bulaşmadan elde edebileceğimiz ve ahirette bizim için sorgu ve ceza sebebi olmayacak helal rızıklar temin etmeye muvaffak eyle!
Ya Rab! Tevhid yolunun ve şer’-i şerifinin enginliğinde yürürken tabiatımızdaki bir kısım boşluklara, heva ve hevesimize takılıp düşmekten bizi koru ve gireceğimiz yere doğrulukla girmeye, çıkacağımız yerden de yine doğrulukla çıkmaya muvaffak kıl ve Kendi katından, bizi destekleyecek kuvvetli bir delil lutfeyle!
Ey Halîm, Alîm, Semî’, Basîr, Mürîd, Kadîr, Hayy, Kayyûm, Rahman, Rahîm olan ve biz âciz kulların azametini bihakkın idrak etmeye asla güç yetiremeyeceğimiz yüce Mevlâmız! Bütün arşı kaplayan azametin, topyekün yaratıklara hükmettiğin kudretin, umum mevcûdâtı kuşattığın rahmetin, her şeyi bildiğin ilmin, hiçbir şeyin karşı koyamayacağı irade ve meşîetin ve her şeye kendisinden daha yakın olan sem’in ve basarın hürmetine kapında el açıp, boyun büküp tazarru, niyaz ve münacaatta bulunuyoruz.
Ey bana benden daha yakın bulunan Rabbim! Artık hiç bir şey diyecek yüzüm kalmadı; cürümlerim büyüdükçe büyüdü; emellerimin gerçekleşmesi iyice imkansız bir hâl aldı ve şekâvet vadilerinin kenarlarında dolaşıyor gibi bir halim var. Ey Rabbim, Sen, başımda dönüp duran musibetleri, içinde bocalayıp durduğum zavallılığı, şaşkınlığı, basiretsizliği, düşmüşlüğü ve ne kadar tuhaf hallere dûçar kaldığımı görüyor ve biliyorsun. Allah’ım, bütün bunlara rağmen, ben Sana, Sen’in esmâ-i hüsnâna, sıfât-ı ulyâna ve Rasûlün Hazreti Muhammed Mustafa’ya iman ettim ve bu imanımı en büyük sermaye olarak bildim/biliyorum. Hal böyle olunca Sen’den gayrı kim bana merhamet edebilir ve kim bana saadet bahşedebilir!? N’olur Rabbim, merhamet buyur, buyur da bana dosdoğru yolu buldur ve hep o yolda yürümeyi müyesser kıl; günahlara ve dalalete sürükleyen yolları bildir ve onlara düşmekten de beni fersah fersah uzak tut.. hep hak yollara sevket.. nurunla yolumu aydınlat.. aklımı her zaman yerinde kullanıp dosdoğru hükümler vermeme yardımcı ol ve hakîkati aslına uygun şekilde beyan etmeye muvaffak eyle!
Her şeyin biricik ışık kaynağı, hayır kapılarını açan ve gâileleri savan, her şeye gücü yeten Yüce Allahım! Nurunla kalbimi fetheyle ve güzelliklere aç.. nezdindeki ilimden bana da ihsanda bulun.. özel lütuflarınla idrak ufkumu genişlet.. Seninle duyup Seninle görmek bahtiyarlığına eriştir.. kudret tecellilerinle tâkatimi artır.. hayatından hayat üfle ve bütün arzularımı Sen’in meşiet ve dileme tâbî kıl!. Amin!.
(1) Türkçe kaleme alınan eserlerden birisi de çok kıymetli araştırmacı Dr. Mustafa Sâlim Güven bey’in doktora tezi olarak hazırlamış olduğu “
EBU’L-HASAN ŞÂZİLÎ ve ŞÂZİLİYYE” isimli çalışmasıdır. Bu kıymetli çalışma başka herhangi bir esere ihtiyaç bırakmayacak ölçüde İmam Şâzilî hazretleri hakkında doyurucu bilgiyi hâvîdir. Biz de burada serdettiğimiz malûmâtı büyük ölçüde bu eserden istifade ile hazırlamaya çalıştık. Dolayısıyla Türkçemize böyle değerli bir eser kazandırdığı için eserin müellifine teşekkür etmeyi de bir borç addediyoruz.