| KUTLU FORUM Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz |
|
| Tasavvuf bu mudur? FARUK BEŞER | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Limoni Co-Admin
Mesaj Sayısı : 6150 Rep Gücü : 14991 Rep Puanı : 44 Kayıt tarihi : 27/05/09
| Konu: Tasavvuf bu mudur? FARUK BEŞER Çarş. Şub. 11, 2015 1:06 pm | |
| Bûşencî diye bilinen Horasanlı bir sûfî vardır (ö. 348/959). İlk ve sağlam sufilerin son halkalarından. Kitap ve Sünnet bilgisi ve ölçüsü olan bir sufi. Mesela Tevhidi tam Selef gibi tanımlar: “Allah’ı, O’nun kendisini bize tanıttığı gibi tanımak, sonra da O’ndan başkasına ihtiyaç duymamaktır” der.
İçi dışı bir olmayan sufilerden yakınır. Onun, “bugün tasavvufun adı var, hakikati yok; oysa eskiden hakikati vardı, adı yoktu”, sözü meşhurdur.
Bunu şunun için söyledim. Sahte sufilerden gerçek sufiler bile şikâyetçidirler.
Tasavvuf dini daha iyi yaşayabilme çabası ise, bu işin de gerçeğini ve sahtesini ancak Kitap ve sünnet bilgisiyle öğrenebilirsiniz. Başka bir ölçü koymaya kalkarsanız, herkesin doğruyu tarifi, sadece kendisine işaret eder. Kendi yaptıklarını tasavvufun özü diye anlatır. Tasavvufun gücüne sığınarak nefsinin arzularını meşrulaştırabilir. Sadece meşrulaştırma olsa, bir de başkalarını bu arzulara hizmet ettirir. Oysa Allah (cc), “siz hiç arzularını ilah edinenleri görmüyor musunuz?” der.
Çok değil, birazcık din bilgisi olan bir mümin şu sözleri, bırakın tasavvufu, dinin en kıyıcığında bir yere koyabilir mi? Hayali konuşmuyorum, bunları zaman zaman bize gelen sorulardan seçerek aldım ve kendi arşivimde bunların en az on katı var.
Bursa’daki o meşhur bademlemeyi ve pek çok benzerini anlatmaktan hayâ ediyorum. Onları geçelim.
Herkes kendi büyüğüne farklı bir kavramla hitap eder. Biz ortak bir kelime olan ‘Efendi’ diyelim, buyurun:
“Bir müridin mürşidi karşısında huzur ve huşu içinde durması, ihlasla yapılan 150 yıllık ibadetten efdaldir.
Şeyhinin hata edebileceğini kalbinden bile geçirirsen helak olursun. Manen terakki edebilmen için şeyhinin karşısında gassalin önündeki meyyit gibi olmalısın.
Zamanın sahibi bizim efendimizdir. Allah dünyanın tasarrufunu ona vermiştir. Bereket ve hidayet onun eliyle dağıtılır. Sahib-i zaman, Gavs-i azam, en büyük kutup odur. O mehdidir, mesihtir…
Bizim efendimize intisap ettiğiniz zaman geçmiş bütün günahlarınız ve kılmadığınız namazlarınız, yapmadığınız ibadetleriniz affolor. (Mektup arşivimizdedir).
Efendinin abdest suyunu içmek şifadır. Büyük abdesti bile cennet kokusu kokar.
Namaza başlarken efendinin resmine bakıp rabıta yaparsanız daha huzurlu namaz kılarsınız. Onun resmini o olarak görmeyin, o, o değildir. (Peki kimdir?)
Hz. Peygamber Cebrail’e vahyi nereden aldığını sordu, o da bilmediğini, bir perde ardından kendisine verildiğini söyledi. Peygamber, bir daha vahiy alırken perdeyi kaldır bakalım kimden alıyorsun dedi. Cebrail perdeyi kaldırınca vahyi bizzat Peygamberimiz'in kendisinden alıp yine kendisine getirdiğini gördü.
Hz. Hasan dedesine (Hz. Peygamber’e) daha güçlü rabıta yapabilmek için dayısı Hind bin Ebî Hâle’den onun şemailini kendisine vasfetmesini istemiş, şemail bunun için kaydedilmiştir.
Biliyorsunuz, ihvanımızdan biri, tecellide gördü; Efendimiz için Allah, ‘ben ete kemiğe büründüm, o olarak göründüm’ buyurmuş.
Müritlerinden güzel bir kadına: “Ben tecelliyatta gördüm, senin nikâhın gökte benimle kıyıldı, artık kocana haramsın, ayrılıp bana gelmelisin”. (Böyle bir şey olur mu diye bana soran kadının ses kaydı telefonumda tesadüfen tutulmuş, özür diliyorum, sileceğim).
Bizim efendimiz haftada bir evliyaullaha, ayda bir de enbiyaya sohbet verir.
Efendinin tenine temas edeni cehennem yakmaz. (Böyle olunca evlilik sırası kendisine gelmesi için kızlar tabii ki can atarlar. Hatta bir gün birisi bir muziplik yapar ve erkekler de cehenneme girmek istemiyor diyebilir.)
Sahte mehdi, mesih ve resulleri ise koyacak yer bile yok. Onların Allah cezasını vermiş zaten, kimse onları akıllı saymıyor.
Bunlarla bir kitap yazmak mümkün, zaten yazılmış da. Bizim derdimiz şu: Temiz insanlara ve gerçek mürşitlere zarar verir endişesiyle bunlardan hiç söz etmemeli miyiz? Eğer bunlar ve daha bin türlü benzerleri için, ‘bu kadarı da olmaz’ diyebiliyorsanız, arkasından; ama bulaşıp da canını sıkma, ya da sağlamlara da laf etmiş olursun demek Müslümanca bir tavır olur mu? Nehy anil-münker prensibi nerede kaldı? Onu kim yapacak?
Bunlar zaten sapık fikirler, bunları sahih tasavvufla karıştırmayın derseniz peki, bunlar ne adına yapılıyor ve bunlar mı çoğunlukta, sahih olanlar mı, diye sorulmaz mı? Kur'an-ı Kerim’i saçma sapan tefsir edenleri eleştirmek, tefsire karşı gelmek midir?
Doğruyu yanlıştan ayırabilmenin ölçüsü yok mudur? Herkes kendi ölçüsünü kendi mi koymalı?
Zihninizi kirlettiğim ve rahatınızı bozduğum için affınıza sığınıyorum.
Twitter.com@farukbeser
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/faruk_beser/tasavvuf-bu-mudur-2007589
En son Limoni tarafından Çarş. Şub. 11, 2015 1:13 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Limoni Co-Admin
Mesaj Sayısı : 6150 Rep Gücü : 14991 Rep Puanı : 44 Kayıt tarihi : 27/05/09
| Konu: Osman Eskicioğlu faruk beşer e cevabı tasavvuf Çarş. Şub. 11, 2015 1:06 pm | |
| Osman Eskicioğlu
https://www.facebook.com/groups/dingonulluleri/?notif_t=group_privacy_change
KARŞIT ZAMANDAN YENİŞAFAKA ATLAMA
BİRİNCİSİNDE FETHULLAH GÜLEN HOCAEFENDİNİN
FIKHINI ANLAMAK KİTABINI YAZARKEN İKİNCİSİNDE
TASAVVUF BU MU DİYE SORGULAYAN 2 TARAFLI İNSAN
Bilindiği gibi insan denilen varlık, varlık alemi kendisine emanet edilmiş, emanet ve hilafet sorumlusu bir mükelleftir. Elmalılı üstadımız insanı Allah’ın hukuk emini diyerek, konuyu özetlemiştir.
Öyleyse emanete sahip çıkanlar olduğu gibi, ihanet edenler de vardır. Paralel çetesinin ihanet eden bir hainler güruhu olduğu artık bugün daha açık bir şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bir de çıkarı için çalışan, oradan oraya atlayan, altı kulaç hoplayıp zıplayan kişiler de vardır.
Bugünkü Yeni Şafak gazetesine bakarsanız bir köşe yazarının “Tasavvuf Bu mudur” başlığı altında bir karalamasını bulacaksınız. Yazar yazısını şöyle bitirmiş: “Zihninizi kirlettiğim ve rahatınızı bozduğum için affınıza sığınıyorum.” İslam fıkhında bir kişi kendi suçunu bizzat itiraf ederse onun hakkında şahit aramaya gerek kalmaz. Bu yazar, eğer zihnimizi kirletti ise ve rahatımızı bozdu ise ona sen bunu neden yaptın böyle diye sormazlar mı?
Evet, İslam’da bir konu açıklanırken o konunun İslama uyan ve uymayan tarafları ile açıklama yaparsanız ne kirlenme olur ve ne de rahatsızlık meydana gelir. Ancak çıkar ve şöhret peşinde koşanlar, Samanyolu'nda din satayım diye Fe Gülene yalan kitap yazarak yağ yapanlar, eğer bugün gerçek tasavvufun ne olduğunu bilmeden ve maalesef açıklamadan zamane tarikatçıların pisliklerini anlatırsa tabi kafamızı kirletmiş olur.
Ey paralel örgütün potansiyelinden faydalanma peşinde koşan kişi, sen Fe Gülenin fıkhı olmadığı halde yani yok olduğu halde “FETHULLAH GÜLEN HOCA EDENDİNİN FIKHINI ANLAMAK” diye kitap yazdın. Bunu neden yazdın; zaten orada fıkıh adına bir şey yazdığın yok da; ama bunu yazınca medya-tik oldun ve amacına ulaştın sanırım, öle mi?
Fakat benim anlayamadığım husus, Zaman tarafından ve STVden ve ZAMAN karşıtı Yeni Şafak gazetesine nasıl atladınız, yoksa eksi paralelden artı paralele geçmek kişilik sahiplerinin başarabileceği bir iş değildir, diye düşündüğümde bir haksızlık mı yapmış olurum?
Gelelim İslam’ın önünde bir engel teşkil ede sapık tarikatların pisliklerini açıkladığı tasavvuf bu mudur yazınıza… Siz hangi İslami bir kitapta gördünüz sadece ve yalnız batılların, yanlışların ve pisliklerin anlatıldığını? Çünkü siz bu yazınızda sadece böyle yapmışsınız. Tespit ve teşhis var, fakat tedavi yoktur. Siz tam bir gazeteci ve hem de polemikçi bir gazeteci olmuşsunuz. Zira siz bu davranışınızla bilgi üretmesini öğrenmeden yani üretmeden din satar hale gelmişsiniz çok üzüldüm, doğrusu.
Meslektaşımız olduğunuz için daha da içerledim açıkçası.
İnsan böyle bir yazının sonunda gerçek tasavvuf, ahlaktır; sofi ise ahlaklı insan, ahlakı yaşayan Müslümandır, demez mi?
Ahlak da aynı renkler ve zevkler meselesinde olduğu gibi özel ve bireysel bir olaydır. O sebeple bu kişiye özel olan bir iş tarikatlaşarak toplumsallaştırılamaz, bunun için de müritler fotokopi yapılarak aynı kanun ve kurallara tabi tutulamaz, diye neden söylemediniz.
Hatta bugün tüm tarikatlar elmayı armut yaptıkları için sahtekar bir tiyatro oyunu oynatmaktadırlar diye niye yazmadınız. Zamanımızda tüm tarikatlar, sadece ve yalnız dua, ibadet, nafile, tespih… ve tehlil gibi olayları emretmekle ancak laikliğe hizmet ettiklerini anlatsaydınız sosyeteniz mi sarsılacaktı, forsunuz mu düşecekti?
Fazla uzatmak istemiyorum. Ancak sizin şahsınızda tüm dincilere, din ve İslam tüccarlarına, yazar - çizerlerine, medyatiklerine İslam’ın toplumsal yönünden sistem ve düzeninden, ekonomik sosyal ve siyasal esaslarından hiç bahsetmedikleri için şu ayeti kerimeyi hatırlatmak istiyorum:
Rabbimiz buyuruyor ki, hani Allah, kendilerine kitap verilen kimselerden mesela Kuranı Kerim verilen Müslümanlardan kesinlikle, kesinlikle ve kesinlikle, bu Kuranı tüm insanlığa açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz, diye söz almıştı. Oysa onlar, bu kitabı arkalarına attılar ve az bir bedel karşılığında sattılar. Böylece onların bu alışverişleri pek kötü olmuştur. (A İmran 3/ 187)
Görüşümüze göre Kuran bugün bırakınız bu emir üzerine tüm insanlık alemine açıklanmak, Müslümanlara bile açıklanmamaktadır. Kuran adeta bugün samıt hale getirilmiştir.
Çünkü Kurana dayalı bir ekonomik, sosyal, siyasal, eğitim-öğretim ve sağlık çözüm esaslarını içeren bir proje ortaya konmuş değildir. Bu durumdan da bütün Müslümanlar sorumludurlar.
Hele din adamıyız diyen din tüccarları, dernek, cemiyet, meşrep, mezhep, tarikat, parti ve cemaat gibi çatılar altında kümelenmiş olanlar ve onların başkanları daha çok mesul olacaklardır. | |
| | | | Tasavvuf bu mudur? FARUK BEŞER | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|