KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kur'an-ı Kerim sureleri sıralama neye göre yapılmıştır?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

Kur'an-ı Kerim sureleri  sıralama neye göre yapılmıştır?  Empty
MesajKonu: Kur'an-ı Kerim sureleri sıralama neye göre yapılmıştır?    Kur'an-ı Kerim sureleri  sıralama neye göre yapılmıştır?  Icon_minitimePerş. Şub. 25, 2016 10:11 am

Kur'an-ı Kerim sureleri günümüzde neden nüzul sırasına göre sıralanmamıştır: günümüzdeki sıralama neye göre yapılmıştır?

http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/747/kurani-kerim-gunumuzde-neden-nuzul-sirasina-gore-siralanmamistir-gunumuzde-siralama-neye-gore-yapilmistir.html

***

Surelerin Kur'ân içinde takip ettiği sıra Hz. Osman’ın (ra) halifeliği zamanında ashapla istişare edilerek belirlenmiştir

Hz. Ebu Bekir’in (ra) halifeliği zamanında Hz. Ömer (ra) savaşlarda kurra hafızlarının yani Kurân’ı tecvit ve tertil (tane tane, anlaşılır, usül ve kaideye göre) üzere okuyanların şehit edildiğini ve bundan dolayı Kur'ân için endişeye kapıldığını söyledi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz'in (asm) vahiy kâtibi olan ve Kurân’ı ezbere bilen Zeyd bin Sabit'i (ra) ve muhacir ve ensardan oluşan on iki kişilik istişare heyetini Kur'ân nüshalarını bir araya getirmekle görevlendirdiler.
Hz. Ebu Bekir (ra), Hz. Zeyd’e (ra) Kurân’ı bir araya getirirken hafızasına güvenmemesini, her ayet için yazılı iki şahit istemesini şart koştu. Ve yanında yazılı Kur'ân nüshası bulunduranların, bunları Hz. Zeyd’e (ra) teslim etmesini istedi. Getirilen yazılı nüshalarını Hz. Muhammed (asm) tarafından kontrol edilip edilmediği hususunda yemin ettiriliyordu.
Sonuç olarak Kur'ân surelerinin şu andaki düzenine Hz. Osman’ın (ra) halifeliği sırasında ashapla istişare edilerek karar verilmiştir.
http://www.sorusorcevapbul.com/soru-cevap/kurani-kerim/kurndaki-sure-ve-ayetlerin-sirasi-nasil-belirlenmistir

***
İlk inen ayetler Alak süresinin ilk beş ayetidir. Ancak sure olarak ilk inen sure Fatiha suresidir.
1. Allah'ın son mukaddes kitabı, bütün insanlığa İlâhi fermanı olan Kur'an, yirmi üç senede âyet âyet, sûre sûre nazil olmuştur.
Peygamber Efendimiz (asm) kendisine nazil olan âyet ve sûreleri yanında bulunan sahabelerine okur, sahabeler de onu ezber ederler, bir kısmı da yazardı. Bundan ayrı olarak, Peygamber Efendimiz (asm)'in vahiy kâtipleri vardı. Bunlar nazil olan âyetleri ve sûreleri özel olarak yazmakla vazifeli idiler.
Gelen âyet ve sûrenin nerede yer alacağı, Kur'an'ın neresine gireceği de bizzat Peygamberimize Cebrail (as) vasıtasıyla bildiriliyor, o da vahiy kâtiplerine tarif ederek, gerekeni yaptırıyordu. Böylece Hz. Peygamber (asm)'in sağlığında Kur'an'ın tamamı yazılmış, nereye neyin gireceği belli olmuştur. Aynca Cebrail (as) her Ramazan'da gelir, o güne kadar nazil olmuş âyet ve sûreleri Peygamberimize yeni baştan okurdu.
Peygamber Efendimiz (asm)'in vefatından evvelki son Ramazan'da Hz. Cibril yine gelmiş, ancak bu sefer Kur'an'ı Peygamberimiz ile iki sefer okumuşlardı. Birinci sefer Hz. Cibril okumuş, Peygamberimiz dinlemiş; ikinci seferde ise Peygamberimiz okumuş, Hz. Cibril dinlemişti. Böylece Kur'an son şeklini almıştı.
2. Kur'an yirmi üç senede nazil olmasına ve her bir ayetin de ayrı ayrı konular sebebiyle inmesine rağmen, bu kadar konu birliği içerisinde olması bir mucizedir. Hayatın her yönünü içine alan ve iki dünyanın saadetini temin eden Kur'an'ın, bu kadar değişik zaman diliminde ve değişik problemlere göre nazil olması, ayrıca farklı zamanlarda inen ayetlerin yerlerinin sırayla olmadığı hâlde konu birliği ve bütünlüğü bulunması harikadır ve mucizedir.
3. Kur'an'ın her bir suresi küçük bir Kur'an gibidir. Bu nedenle her hangi bir sureyi okuyan bir Kur'an okumuş ve istifade etmiş gibi olacaktır. İşte ayetler iniş sırasına göre olsaydı, bu hikmet de yok olacaktı.
4. Allah’ın işleri insanlarınkine benzemiyor. Nitekim bir insanın yaratılmasında önce baş taraftan ayaklara veya ayaklardan başa doğru bir gidiş olmuyor. Bütün organları beraber büyüyor ve gelişiyor. İşte Allah’ın Kelamı olan Kur'an-ı Kerim de bu şekilde farklı, ama mucize bir metotla tanzim ve tertip edilmiştir.
İlave bilgi için tıklayınız: 
- Kur'an-ı Kerim'in yazılması, toplanması ve kitap haline getirilmesi hakkında detaylı bilgi verir misiniz?..


Kur'an-ı Kerim'in yazılması, toplanması ve kitap haline getirilmesi hakkında detaylı bilgi verir misiniz? Peygamber Efendimiz Kur'an'ı toplama işini hayatında yapamasa bile bunu neden vasiyet etmemiştir? Şu an elimizde bulunan en eski Kur'an hangisidir?..

Sorunun Detayı

- İslam'ın en büyük dayanağı ve iddiası Kur'an'ın değişmezliği;, ana gönderiliş sebebi de daha önce gönderilen kutsal kitapların aslından uzaklaşması olduğuna inanıyoruz. Ama İslam tarihi okunduğunda Kur'an'ın Hz Ebu Bekir zamanında Hz Ömer'in ısrarı üzerine toplandığı ve daha sonra Hz Osman zamanında da çoğaltılıp diğer nüshaların yakıldığını öğreniyoruz. - Kur'an'ın neden Efendimiz zamanında değil de ölümünden sonra toplandığı ve bir kitap haline getirildiği sorusuna verilen cevap, genelde vahyin Efendimizin son zamanlarına dek devam etmesi ve Efendimizin vahyin gelişinin ne zaman biteceğini bilememesi olarak gösterilir. Benim Kur'an'ı toplayan sahabelerin doğruluğu hakkında en ufak bir şüphem yok. - Sorum şu ki, İslam'ın en önemli özelliği kutsal Kitab'ının değişmezliği olduğuna göre ve İslam'ın bu iddiasına ateist ve misyonerlerin Kur'an'ın Peygamberimiz zamanında kitap haline getirilmemesini öne sürerek itiraz etmelerini düşünürsek, Efendimizin toplama işini hayatında yapamasa bile bunu neden vasiyet etmediğini, ya da sağlığında bu konuda hiç konuşmadığını, Allah'ın neden peygamberini bu konuda uyarmadığını anlayamıyorum?.. - Çünkü biliyoruz ki, Hz Ömer, Hz Ebu Bekir'e fikrini söylediğinde Hz Ebu Bekir "Peygamberin bile yapmadığı bir işi ben nasıl yaparım?.." diyor. Bu da gösteriyor ki Efendimizin bu konuda sahabelere herhangi bir talimatı ya da tesviği yok. Sözün kısası, Allah'ın peygamberinin -haşa- bu basiret göstermesi gerekmez miydi, ya da Allah'ın bunun ileride sorun olacağını Resulüne bildirip bu konuda harekete geçmesini istemesi gerekmez miydi? - Ayrıca, iddia edildiği gibi, gerçekten şu an elimizde bulunan en eski Kur'an hangisidir, nerededir? Hz Osman'ın dağıttığı nüshalar nerededir ve Hz Osman'a ait olduğu söylenen Topkapı Sarayı'ndaki Kur'an gerçekten Hz Osman'a mı aittir?

Peygamber Efendimiz (asm) bir çok hadislerinde, kendinden sonra. özellikle dört halifeye ve genel olarak da sahabelerine uymayı emreder. Eğer Peygamber Efendimiz (asm) her konuda vasiyet etseydi, o zaman yeni olaylar karşısında "vasiyet olmadığı için yapamayız" gibi düşüncelerle çözümler üretilemezdi. Bu nedenle Halifelik ve Kur'an'ın toplanması gibi önemli konularda bile vasiyet edilmemiştir. Böyle çok önemli konularda bile ashabın çözüm yollarına uyulması, diğer konularda onların örnek alınacağına ayrıca bir delil olabilmiştir. Diğer taraftan bu ve buna benzer konularda ashabın çözüm yolu bulması, bundan sonra meydana gelecek olaylarda nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiği de gösterilmiş olmaktadır.
O (asm), insanlığı kurtuluşa çağıran, karanlık dünyada yolları aydınlatan bir ziya ve nur mesabesinde idi. Bu görev için seçilerek ilahi bir terbiyeden geçmiş ve nihayet, kemal döneminde görevlerin en yücesi ile vazifelendirilmişti. Resulullah, görevinde son derece titizdi. Vahyi telakki ederken ve de sonraki davranışları bunu ortaya koyar. Mesela O (asm), vahiy hali vuku bulduğunda, bildirileni çabuk ezberleyip kalbine yerleştirmek için dilini hareket ettiriyor.(Kıyamet, 75/16) Gelen vahiyleri özel katiplerine kaydettiriyor, buna mukabil Kur'an ile karışmasın diye kendi sözlerinin kaydedilmemesini ashabından istiyordu.
Kur’an-ı Kerim kırk iki vahiy katibi tarafından yazılmıştır. En meşhurları Mekke'de Abdullah b. Sa'd, Medine'de ise Übey ibni Kab'dır. Kur’an ayetleri kağıt, bez, deri parçaları, taş, tuğla, kürek kemikleri üzerine yazılmıştır. Her Ramazan ayında nazil olan vahiy pasajlarını (Kur'an-ı Kerim'i) baştan sona Cebrail (as)'e arz ediyordu. Karışıklığı önlemek için de gelen vahyin nereye konulacağını belirtiyordu. Peygamber Efendimiz (asm) hayatta olduğu sürece vahiy devam ettiğinden, Kur’an metni, iki kap arasında mushaf haline getirilemezdi. Böyle yapılmış olsaydı sık sık değişiklik yapmak, araya girecek birkaç ayeti yerleştirmek için, ikide bir çok sayıda yazılmış metni imha etmek mecburiyeti hasıl olacaktı. Diğer taraftan Kur’an metni birçok hafız tarafından ezberlenip devamlı surette okunuyor ve ashabın bir kısmının nezdinde yazılı nüshalar da bulunuyordu. Üstelik Hz. Peygamber (asm) gibi bir teminat mercii vardı. Bu yüzden metnin muhafazası konusunda endişeye sebep yoktu.
Ayrıca El-Hakim (Ö 405-1014) Müstedrek’inde “Kur’an metninin biraraya getirilmesi üç defa yapılıp, birincisi Resulullah’ın huzurunda olmuştur.” dedikten sonra, bu hükmüne esas teşkil eden şu hadisi, Zeyd İbn Sabit’den (Buhari ve Müslim’in rivayet şartlarını taşıyan bir senedle) nakleder. Zeyd diyor ki: “Biz, Hz. Peygamber’in huzurunda Kur’an’ı birtakım parçalardan telif ediyorduk (topluyorduk).” Beyhaki bu hadis hakkında: “Kanaatimce bundan maksad, birkaç ayrı defada indirilen ayet gruplarını, Hz.Peygamber’in nezaretinde sureler halinde derlemektir.” demektedir.
Şu halde vahyi tamamlanan sureleri Peygamberimiz (asm), mevcut en uygun malzemeye, birtakım sahifeler halinde temize çektirip muhafaza ediyordu. Peygamberimizin (asm) hayatında birçok sahabi Kur’an’ı hem hafızalarında hem de sahifelerinde toplamış bulunuyorlardı. O’nun ahirete irtihali üzerine Hz.Ali (ra) derhal evine kapanmış, “Kur’an’ı cemetmedikçe cuma namazına çıkmak hariç, ridamı giymemeye yemin ettim.” diyerek, sözünü yerine getirmiş, Kur’an’ı cemetmedikçe Hz. Ebu Bekir’e biat etmemişti.
KUR’AN’IN MUSHAF HALİNE GETİRİLMESİ:
Hz. Peygamber (asm)’in vefatından sonra ilahi rehber Kur’an metninin, ümmetin icmaından geçmek suretiyle, tek kelimesinden şüphe edilmeyecek tarzda; kıyamete kadar hiç kimsenin itiraz edemeyeceği tarzda toplanması gerekmişti. Zeyd İbn Sabit (ra) diyor ki:
Alıntı :
“Yemame savaşında ashabın öldürülmesini müteakib, Hz. Ebu Bekir (ra) beni çağırttı. Yanına vardım. Hz.Ömer de orada idi. Ebu Bekir bana dedi ki:
'Ömer bana gelip dedi ki:
'Yemame ‘de Kur’an hafızları çok zayiat verdi. Bu gibi vakalarda hafızların ölmeleriyle Kur’an’ın birçoğunun zayi olmasından endişe ederim. Bana kalırsa Kur’an’ın cem edilmesi için bir emir çıkarman gerekir.'
Ben de Ömer’e şöyle cevap verdim:
“Resulullah’ın yapmadığı bir işi nasıl yapabilirsin?”,
Ömer:
“Vallahi bu hayırlı bir teşebbüstür." dedi.
Sonra bu iş üzerinde o kadar durdu ki, bana söyleye söyleye neticede Allah kalbime bu işi yatırdı, ben de onun görüşünü benimsedim.”
Zeyd devamla diyor ki: “Ebu Bekir bana dönüp şöyle dedi:
“Sen genç, dinç, zeki bir adamsın. Kimse ittiham edemez. Zaten Resulullah’ın da vahiy katibi idin. Kur’an metnini topla.”
Vallahi bir dağı yerinden nakletmemi isteselerdi, Kur’an’ı toplama mes’uliyeti kadar bana ağır gelmezdi. Neticede Kur’an’ı hurma dallarından, yassı taşlardan ve insanların hafızalarından derlemeye başladım.” (Buhari)
Kaynakların ittifakla bildirdiğine göre, Hz. Ebu Bekir (ra), Zeyd’e asla hafızasına güvenmemesini, her ayet için iki delil olmak üzere, iki şahıstan yazılı nüsha aramasını emretti. Bu iş için Zeyd, Hz.Ömer (ra)’in yardımını şart koşmuş, O da ciddi bir şekilde kendisine yardım etmiştir. Zeyd bizzat kendisi iyi bir hafız olduğu halde, kendisi gibi başka hafızlarla da yetinmeyip, her ayet hakkında mukabele görmüş iki yazılı şahid aramak gibi son derece titiz ve ilmi bir usul takib etmiştir. Yalnız Tevbe suresinin sonundaki iki ayet hakkında, araştırmasına rağmen iki yazılı şahidi bulamamış, Ebu Huzeyme’deki yazılı nüshaya istinad etmek durumunda kalmıştır. Bu şekilde Hz.Ebu Bekir (ra) devrinde biraraya getirilen sahifelere “el- Mushaf” denilmiştir.
HAFIZ SAYISI:
Burada yeri gelmişken o devirdeki mevcut hafız sayısının dört-yedi arası olduğuna dair iddiaya da cevap verme ihtiyacı gördük. Hz. Peygamber (asm)’in terbiyesinde yetişmiş sahabeler arasında yirmi üç yıl içinde Kur'an’ı sadece dört veya yedi kişinin ezberlemiş olması aklen muhaldir. Buhari’nin Es-Sahih’inde rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (asm) henüz hayatta iken meydana gelen ‘Bi’ru Maune’ olayında şehid olan ‘kurra’nın sayısı yetmiş kadardır. Hz. Peygamber (asm)'in vefatını takip eden yıl içinde meydana gelen dinden dönme olayları üzerine yapılan savaşlarda, Yemame’de şehid olan ‘kurra ve huffaz’ın sayısı da bazı alimlere göre 450-500 kadar bazılarına göre ise 700 kadardır.
Bir başka önemli nokta da Hz. Peygamber (asm) hayatta iken vahyin henüz son bulmamış olmasıdır. En son nazil olan birkaç sure veya ayet, bazı kimseler tarafından bilinmeyebilir. Hamidullah’a göre Peygamberimiz (asm) vefat ettiğinde 3.000 kişi Kur'an’ı ezbere biliyordu. Zeyd B. Sabit (ra)’in yazmış olduğu Kur'an ile Hz. Muhammed’e (sav) indirilen Kur'an arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü, Kur'an’ı herkes ezberliyor, ayrıca ezberlediklerini yazılı vesikalarla te’yid ediyorlardı. Her gün namazda okunan ve ona göre amel edilen şey nasıl unutulabilir? Kur'an ayetleri öyle ahenkli iniyordu ki, herkesin kolayca ezberleyebileceği kadar azar azar iniyordu
Sonuç olarak, Kur'an vahyinin inmesinde Hz. Peygamber (asm) dahil hiç bir kimsenin müdahalesinin söz konusu olmadığını aşağıdaki ayet bize bildirmektedir:
"Eğer o Peygamber bazı sözler uydurup bize isnat etmeğe kalkışsaydı muhakkak ki biz onu kuvvetle yakalar (ve ondan intikam alırdık). Sonra da muhakkak ki, onun kalb damarını keserdik. O zaman sizden hiç kimse O'nu koruyamaz"
Kaynaklar:
- Doç. Dr. Suat YILDIRIM, Kur'an-ı Kerim ve Kur'an İlimlerine Giriş, Ensar Nesriyat.
- Osman KESKİNOĞLU, Mitoloji Kitab-ı Mukaddes ve Kur'an-ı Kerim Düşünce Kavramları, Kur'an-ı Kerim Bilgiler, TDV. Yayınları.
İlave bilgi almak için:
1. Tıklayınız: Kur'an'ın ilk yazılmış nüshaları neden ortadan kaldırıldı? Kur'an'ın aslı yakıldı mı?..
2. Aşağıya aldığımız kapsamlı çalışmayı da okuyunuz.

KUR'AN-I KERİM NASIL MUSHAFLAŞTI? SON VAHYİN TARİHİ?..

Son Vahyin Tarihi- İlgili Ayetler:
Alıntı :
"Sana okuyacağız ve sen Allah’ın izni ile unutmayacaksın."(A'la, 87/6)
"Hayır, şüphesiz o yüce kağıtlarda yazılı olan ve isteyenin üzerinde tezekkür edeceği bir öğüttür."(Abese, 80/11-14)
"Vahiy esnasında, hemen alabilmek için, onunla birlikte dilini hareket ettirme! Doğrusu vahyin kalbine yerleştirilmesi ve okuman bize aittir. Biz vahyi okurken, sen sadece okunmasını dinle! Sonra O'nun açıklanması bize aittir."(Kıyame,75/16-19)
"İnkar edenler, Kur'an O'na bir defada topluca indirilseydi ya, dediler. Biz, onunla Senin kalbini sağlamlaştırmak için böyle parça parça indirdik ve onu ağır ağır okuduk."(Furkan, 25/32)
"Bu Kur'an alemlerin Rabbi'nin indirmesidir. Uyaranlardan olasın diye, onu, Cibril, Mübin Arap lisanı ile indirdi."(Şuara, 26/192-195)
"Kur'an’ı insanlara ağır ağır okuman için bölüm bölüm indirdik ve onu gerektirdikce biz indiririz."(İsra, 17/106)
"Tur'a, yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılmış Kitab'a andolsun ki..."(Tur, 52/1-3)
"Ramazan ayı, içinde, insanları doğruya iletici, doğruyu yanlıştan ayıran ve doğruya yol gösteren kesin deliller olmak üzere Kur'an indirildi."(Bakara, 2/185)
Vahy erken dönem kitaplaşma sürecini ele alalım.
a) Peygamber Dönemi: (Rasul’un Sağlığında Cem’)
Mekke Dönemi:
Peygamber vahyin muhafazası için azami dikkati gösterirdi(1) Cebrail’i takibde acele davranırdı. el-Kıyame 16-17 ayetleri bunu anlatır. Onu göğsünde toplayıp dilinde okutmak Allah’a aitti. Rasûl-u Ekrem, gelen vahyleri önce kendisi namazlarda okuyarak ezberini kuvvetlendirdi.(2) Sonra yavaş yavaş okuyarak ezberi kuvvetli(3) Ümmi olan Arap mü’minlerin(4) ezberlemesini sağladı.(5)
Kur'an'da,
Alıntı :
"Sana okutacağız ve sen Allah'ın diledikleri dışında unutmayacaksın."(6)
buyrulur. Peygamber'den ayrı olarak sahabeler de vahyi ezberlemeye çalıştılar. Geceleri ve namazlarda sürekli ondan okunan bölümler vahyin korunmasında hizmet etti. O sırada günde iki vakit namaz kılıyorlardı. Sabah ve ikindi.(Cool
Peygamber, kalbine indirilen Kur'an’ı insanlara yalnız okumakla kalmadı, yazdırdı da. et-Tur suresinin ilk ayetleri bunun tanığıdır. Abese 11-14 de bu kapsamda düşünülebilir.
"Hz.Peygamber'in Kur'an'ın doğruluk ve tamamiyetini muhafaza için yazıyla tespitten ayrı iki ilave tedbir daha aldığını görüyoruz:

1. İnen ayetleri hemen kendisi ezberliyor ve sürekli olarak namazlarda, ikametinde, yolculuğunda, sıkıntıda, ferahta onu okuyordu.(9) Günlük namazların kılınması esnasında Kur'an ayetlerinin yüksek sesle okunmasını emretti. Bunun neticesi, Müslümanlar Kur'an'ı hıfz etmek mecburiyetinde kaldılar. Bundan doğan diğer bir sonuç da Kur'an'ın bir nevi din adamı sıfatını taşıyan kimselerin tekelinde tutulmamış olmasıdır. Kendi sahabesine sindire sindire okurdu. Sahabe de ona o kadar önem verirdi. Peygamber de onların okuduklarını kontrol ederdi.(10)
2. Kur'an öğrenenlerin bunu yetişmiş öğretmen, bir muallim nezaretinde yapmalarını emretmiştir. İlk Muallim Peygamber'in kendisi ve sonra, Kur'an'da iyi yetişmiş olmaları dolayısıyla O’nun tarafından yetkili kılınmış sair muallimlerdi."(11)
"Akılda tutma ve ezberleme kabiliyetleri fertten ferde değişik olduğundan pek tabiidir ki sahabeden bazı kimseler, boş zamanlarında tekrar edip ezberlemek maksadıyla bu ayetleri yazıyla tesbit etmek istediler. İşte bu ayetleri bu şekilde yazıyla tesbit işi ne zaman başladı bunu kati ölçüler dahilinde bilemiyoruz."(12)
Rivayetler Peygamber'in gelen vahyi yazdırma konusunda acele davrandığını aktarırlar.(13)
Vahyin ne zaman yazılmaya başlandığı hususunda kesin bir bilgi bulunmuyor. Hz. Rasul okur yazar değildi.(14) Siyer materyalinde daha Mekke devirlerinde bile Kur'an'ın yazılı bölümleri bulunduğu görülür. Örneğin Ömer'in İslam oluş kıssasını anlatan İbnu Hişam O'nun kız kardeşi Fatıma'nın evinde kocası Said ile el-Hadid (veya er-Rahman) ile Ta-Ha (7/81, 45/20) surelerini üzerine yazıldığı bir sahifeden okudukları anlatılır.(15) Ömer'in Müslüman oluşu, peygamberliğin 5. yılına isabet eder ki bu, İslam tebliğinin genele yapılmaya başlamasının ikinci yılıdır. Yani hicretten sekiz sene önce. Hamidullah " Nakledilen bu vakanın doğrululuk ve gerçekliğinden şüphe etmemiz için bir sebeb göremiyoruz, zira ilk vahyedilen Hicret öncesi surelerin bir çoğu, "yazılı Kur'an nüshaları"ndan bahsetmektedir. el-Furkan 5. ayeti ve el-En'am 79 ayeti bu vakaya örnek gösterilebilir. Bizzat Kur'an'da, Kur'an için devamlı “Kitab” kelimesi kullanılır; muhakkak ki bu kelime "yazılı bir vesika" manasına da içine almaktadır."(16) Hadis yazımının yasaklandığını anlatan rivayetlerde de Kur'an'ın yazımının söz konusu olduğu doğrulanır.
Hadis yazımının yasaklandığını anlatan rivayetlerde de Kur'an'ın yazımının söz konusu olduğu doğrulanır.
Hz. Rasul inanırlardan edindiği katiplere yazdırmaya çalıştı. Mekke döneminde Ebu Bekr, Osman, Ali, Zübeyr ibnu Avvam, Amir ibnu Fuheyre, sayılabilir.
Peygamber'in yanında olan ayetler dışında sahabiler kendileri için özel sayfalarda yazıyorlardı. Kur'an'ın bütününü ezbere bilenlere "kurra" deniliyordu. İbnu Mes'ud, Muaz, Salim, Ubey ibn Ka'b, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme, Ebu Zeyd bunlardandır.
Ayetlerin Surelere Yerleştirilmesi:
İnen ayetlerin hangi surelere yazılacağı Peygamber'in talimatı ile belirleniyordu.(17) "Tarihçilerin verdiği bilgiye göre bazan da inen bu parçalar içinde birkaç sureye ait ayrı parçalar aynı anda nazil olabiliyordu. Bu durum muvahacesinde yeni bir kısım vahiy geldiğinde Hz. Peygamber, o zamana kadar nazil olmuş bulunan bütün içinde bu yenilerin alacağı yeri gösteriyordu."(18)
Yazı Materyali:
Peygamber kendi hıfzı, sahabe hıfzı ve yapılan kontrollerle yetinmeyip deri, kemik, tahta ve yassı taşlar üzerinde nuzulünü takiben yazdırırdı.(19)
Yazı materyali olarak hurma dalları, ince beyaz taşlar, kürek kemikleri, işlenmiş ince deri parçaları, tahta, çanak, çömlek parçaları ve qırtas adı verilen kağıtlar, deri,(20) bez, hurma lifi, taş, kullanıldı. İranlılar ve Romalılar gibi kağıt sanatı Araplarda yoktu.
Medine Dönemi:
Hz. Rasul Medine döneminde Ubey ibnu Ka'b, Zeyd ibnu Sabit, Abdullah ibnu Revaha gibi yeni vahy katipleri de edindi. Bu yazım işinde el-Askalani (852/1448) görev alan kırka yakın sahabiden söz eder.(21)
İbnu İshak'ın Rabat'ta bulunan Siyer kitabında şöyle bir rivayet yer alır:
Alıntı :
"Kur'an'dan ne zaman bir parça nazil olsa Rasulullah bunu önce erkeklerin iştirak ettiği bir topluluk huzurunda okur, tebliğ eder ve sonra kadınlardan müteşekkil ayrı bir topluluğa tebliğ ederdi."(22)
Her Ramazan'da Hz. Rasul'un o seneye kadar inen ayetleri Cibril ile okuyup karşılaştırdıkları rivayetleri vardır.
Alıntı :
"Hz. Peygamber halkın huzurunda baştan sonra kadar tilavet etmek itiyadındaydı. Etrafında toplanan ashab, beraberinde Kur'an nüshalarını getirirler ve bunlarla O’nun okuduklarını mukabele ederler ve icabında ellerindekileri düzeltirlerdi. Hayatının son Ramazan ayı esnasında (23) bunu daha ileri bir ihtiyat tedbiri olarak iki defa tekrarladı. Bu tarz "mukabeleler" ve halk huzurunda tilavet etmeler Arza (takdim) adını alır ve bunların işaret ettiğimiz en sonuncusuna Arza Ahira, Kur'an tarihinde unutulmaz olarak kalmıştır."(24)
Medine’de bir çok çevreye Kur’an öğretmeni gönderildi.(25)
Rasul son vahyden dokuz ya da seksen bir gün sonra vefat etti. Bu süreden önce kitaplaşmaması, ayetlerin elimizdeki tertip üzere inmemesindendir.
Hz. Muaviye'nin Vahy Katipliği:
Mekke'de okuma yazma oranı çok düşüktü. Mekke ve Medine'de bu dönemde okur yazar otuz üç kişinin adı geçer. Yazı yazma, ok atma ve yüzme gibi üç hasleti taşıyana kamil ünvanı verilirdi. Mekke'ye yazı Harb ibnu Umeyye ile girdi. Ebu Sufyan ile iki oğlu, Muaviye ve Yezid ibnu Ebi Süfyan okuma yazma biliyorlardı.
Rasulullah Arap kabileleriyle yaptığı yazışmalar için katipler edinmişti. Ebu Sufyan'ın isteği üzerine Muaviye de bunlar arasına katıldı.(26) eş-Şehriyari, Rasul'un Osman ve Ali'yi vahiy katibi olarak ihtiyar ettiğini, bu ikisinin bulunmaması durumunda Ubeyy ve Zeyd ibnu Sabit'in vahiy yazdığını söyler.(27) Bir çok kaynak Muaviye'nin katipliği içine vahy katipliğinin girmediğini söylerler.(28)
İrfan Aycan, Muaviye biyografisinde O'nun vahy katipliği yaptığından bahseden kaynakları zikreder.(29) Kürsi ayetini yazdığı söylenirse de bu ayetin hicretin ilk yıllarında nazil olduğu biliniyor.
El-Mesudi, bu meseleye daha değişik açıdan bakar ve Muaviye'nin, Rasulullah'a, vefatından önce, sadece bir kaç defa katiplik yaptığını belirterek, uzun müddet Rasulullah'a katiplik yapanlarla bir tutulamayacağını ve katipler zümresine katılamayacağını belirtir.(30) Çağdaş araştırmacıların tetkiki sonucu O’nun vahy katipliği yaptığını belgeleyen bir delile rastlanmadığı ifade edilmiştir.(31)
b) Rasul'un Vefatından Sonra:
1. Ebu Bekr Dönemi, Birinci Derleme: (32)
Peygamber'in vefatından kısa bir süre önce vahyedilmesi tamamlanan Kur'an'ı, Rasul'un vefatından sonra Ali ibnu Ebi Talib nüzul sırasına göre bir Mushaf tertip etmişti.(33) Bu Mushaf’ı yazana kadar, namaz dışında dışarı çıkmamıştı. Bu rivayet O’nu kendisine biat etmemesini sormak için Ebu Bekr’in çağırttığı zaman verdiği cevapta geçer:
Alıntı :
"Allah’ın kitabına bir şey ziyade edilebilir diye düşündüm, onu yazıncaya kadar namaz dışında elbisemi giymemeye karar verdim." dedi.
Ebu Bekİr de "Ne güzel düşünmüşsün." dedi.(34)
Resmi Tedvin:
Yemame savaşında 633 sahabeden en az yetmiş Kur’an hafızı kurra (kariler) şehid olunca -ki Bu rakamı 700'e kadar çıkaranlar var. M. Hamidullah bu savaşa katılan 3000 hafızdan söz eder(35)- bu olay Cem'e hızlılık kazandırdı. Ömer, Ebu Bekr’den cem için ısrarcı oldu ve O’nu ikna etti. Hafızası güçlü vahy katibi Zeyd ibnu Sabid’i(36) çağırarak O’nun tereddüdlerini gidererek görevlendirdi.(37)
Zeyd şöyle anlatır:
Alıntı :
"Yemame Harbinde yetmiş kurranın şehadetinden sonra Ebu Bekr beni çağırttı, Ömer yanındaydı; dedi ki:
'Ömer bana gelerek:
"Yemame günü şiddetli harp olup birçok kurra şehid oldu. Bir çok şavaş yerinde hafızların şehid edilmelerinden dolayı Kur’an’ın birçok ayetinin zayi olmasından korkarım, Kur’an’ın toplanmasını emretmeni uygun görürüm."  dedi.
Ben de Rasullullah’ın yapmadığını yapmaktan çekindiğimi(38) söyledim. Ömer hayırlı olduğunu söyleyerek devamlı bana başvurdu. Allah benim de göğsümü Ömer gibi açtı. Sen akıllı bir gençsin, Resûlullah için vahy yazıyordun, Kur’an’ı araştır ve onu topla.’
Vallahi bana herhangi bir dağı yerinden kaldırıp başka bir yere nakletmeyi önerselerdi bu kadar ağır gelmezdi. Önce karşı geldim sonunda Allah Ebu Bekir ve Ömer'in akıllarını yatırdığı gibi benim de aklımı yatırdı. Kur'an'ı araştırmaya, hurma dallarından, yassı ta.lardan ve insanların hafızalarından derlemeye başladım."(39)
Ebu Bekir, Ömer ve Zeyd’e şu talimatı vermişti: "Mescid’in kapısına oturun. Her kim ki, size Allah’ın Kitab'ından olduğuna dair iki şahidle(40) yazılı bir şey getirirse hemen onu yazınız."(41) Ömer bunun üzerine Mescid’in kapısına geldi. "Her kim ki, Rasûlullah’dan Kur’an namına bir şey aldıysa onu getirsin." dedi.(42) Heyet bu getirilen ayetleri sahifelere, levhalara ve hurma dallarına yazıyorlardı.
Zeyd hafızasındaki metinleri başkalarının şehadeti ile de belgeledi. Destek bulmadan yazmadı.(43) Yazılan bir nüsha icmaya mazhar oldu.(44)
Hamidullah bu olayı şöyle anlatır:
Alıntı :
"Zeyd, esasen Kur'an’ı ezbere biliyordu. Böyle olmakla beraber daha ileri bir ihtiyat tedbiri olmak üzere, kaleme alacağı her bir ayet veya kelime için Hz. Peygamber'in huzurunda arzadan geçirilmiş, mukabele edilmiş iki ayrı yazılı vesikanın şahadetine müracaat etmesini Halife Ebu Bekir O’na emretti. Halka, yanlarında saklamakta oldukları bu nüshaları Zeyd ve arkadaşlarına göstermek üzere Mescidu'n-Nebi'ye getirmeleri duyuruldu. Bu çalışma böylece sona erdirildiğinde, Zeyd ibnu Sabit hazırlanan nüshayı yeniden iki defa baştan sona okudu ve varsa bütün noksan ve kusurlar izale edildi."(45)
Böylece Mushaf -ki Ona 'el-Mushaf' dediler(46)- Halife-yi Rasûl Ebu Bekir tarafından 11/632 de resmi olarak da cem edildi.
Ayetlerin sırası ve hangi sureye ait olduklarının Hz. Peygamber tarafından tayin edildiğini biliyoruz. Ayetler bugünkü Mushaf’taki gibi surelerde yer aldı. Ama sureler için bunların sahabe içtihadlarına dayandığı görüşü de vardır.(47) Sure sıralamasında ise ihtilaf var.(48)
Derlenen nüsha Halife'nin yanında kaldı. Tek nüsha olan bu Mushaf önce Ebu Bekir’in, sonra da Ömer’in yanında idi. Ömer’in vefatından sonra da kurradan da olan Mü’minlerin Annesi Hafsa’ya geçti. (49)
II. Osman Dönemi: İkinci Derleme:
1 Muharrem 24/646 da Osman hilafete getirildi. Osman döneminde Müslümanların hakimiyetinde olan topraklar Arabistan'ın sınırlarını aştı. Ana dili yabancı olan bir çok Müslüman Kur'an'ı Arapça okumada zorlanıyordu. Buna Araplar arası lehçe, şive farklılıkları da eklenmeli. Bu farklı okuyuşlar karşılıklı suçlamalara da dönüşebiliyordu. (50) Şam halkı Ubeyy’in, Kufe kalkı İbnu Mes’ud’un Basra halkı Ebu Musa’nın kıraatıyla okuyordu.
Kimi farklı okuyuşlar sahih senedlerle Peygamber'e de dayanabiliyordu. Huzeyfetu’l-Yeman Şam ordularıyla Ermenistan ve Azerbaycan üzerine yürümüştü.(25/646). Gazve esnasında Şamlı askerlerle Iraklı askerlerin Kur’an okuyuşunda ihtilaf ettiğini gördü ve ihtilaflardan endişelenerek tedirgin oldu.(51) Olay tekfir noktasına varıyordu. Durumu Halife’ye iletti.
Alıntı :
"Ey Mü'minlerin Emiri! Kalk! Müslümanlar, Kur’an’ın kıraatinde Hrıstiyanlarla Yahudilerin ihtilafları gibi ihtilaf etmeden önce bu işin çaresine bak." dedi.(52)
III. Halife zamanında kıraat farklılıklarının Müslümanlar arasında anlaşmazlık konusu olması(53) üzerine "Hafsa Mushafı"nı istedi. Osman, Hafsa'daki Mushaf’ı getirtip çoğaltmaları için dört kişi görevlendirdi: Zeyd, Abdullah ibnu Zübeyr, Said ibnu As, Abdurrahman ibnu Haris. Zeyd dışında üçü Kureyşli'dir. Ihtilaf ederlerse O'nu Kureyş lehçesi ile yazmalarını emretti.(54) (55) el-Buhari'nin diğer rivayetine göre diğer üç üye de Ensardır: Muaz, Ubey ibnu Ka'b ve Zeyd ibnu Sabit.
Komisyonun çalışması beş sene sürdü. "Hazırlanan bu YEDİ nüsha Medine Mescidi’nde herkesi mutmain kılmak üzere halkın huzurunda alenen okundu ve sonra her bir nüsha, 26. yılda hududları Medine'den taşıp Batı’da İspanya'nın güneyine, Doğu'da Ceyhun Nehri'nin ötesine Çin'e dayanmış geniş İslam yurdunun muhtelif eyalet merkezlerine gönderildi. Öyle emredildi ki bundan böyle Kur'an nüshaları, mutlaka bu resmi kopyalara uygun ve mutabık olacak ve farklı bulunanlar imha edilecekti."(56)
II. Komisyon'un ihtilaf ettiği noktalar da önemsizdir. Örneğin Tabut kelimesi "yuvarlak T " ile mi "açık T" ile mi yazılacak? Osman Kureyş yazımı üzere "açık T" ile yazmalarını istemiştir.
Önemli Merkezlere Gönderilen Teksirler:
Çoğaltılan nüshalar (Mushaflar) beş ya da yedi nüsha(57) olarak önemli yerleşim merkezlerine (Kufe, Basra, Şam, Yemen, Mekke ve Bahreyn'e) gönderildi. Bir nüsha da Medine'de kaldı. Kayıtlarda şahsi nüshaların da imha edildiği aktarılır.
Resmi Mushafa Alınmayan Ayetler Var mı?
Ayet sayılarında kitaplarda görülen ihtilaf, kimi ayetlerin ortadan bölünüp iki ayet sayılmasından ya da besmelenin her birinin ayrı hesaba katılıp katılmamasından kaynaklanmaktadır.
Ubey ibnu Ka'b, Mushaf’ın Osman zamanındaki teksiri için oluşturulan komisyonun üyesi idi. O’nun kunut dualarını Kur'an'dan saymış olması bu nedenle mümkün değildir.
III. Ali ibnu Ebi Talib Dönemi:
Osman'ın yazdırdığı Mushaf Hz. Rasûl'ünkünden farklı olsaydı, sonraki Halife Ali kendi Mushaf’ını resmileştirirdi.(58)
Ali'nin Mushafi'nın farkı surelerin nuzul sırasına göre tertibinden kaynaklanır. Anlam değişikliği yapmayan çok az kelime sinonimi dışında fark yoktur.
Kur'an'ın İlk Yazmaları Ne oldu?..
Başta şunu belirtmek isteriz ki; Kur'an'ın ilk yazmalarının yakıldığına ilişkin güvenilir bilgi yoktur. Bu konuyla ilgili rivayetler zayıftırlar. Bu konuda S. es-Salih'in de kitabında aktardığı bilgi güvenilir değildir. Zaten S.es-Salih de bu görüşü paylaşmamakta, sadece İbnu Ebu Davud'un böyle bir görüş naklettiğini söylemektedir. Saldırganlar ustaca bu gerçeği gizlemeye çalışarak bu yanlış bilgiyi herkesin kabul ettiği bir görüşmüş gibi gösteriyorlar.
Ebu Bekir Mushafı:
Ebu Bekir zamanında iki kapak arasında toplanıp muhafaza edilen Kur'an'a ne oldu? Unutulmamalıdır ki o dönemde bu nüshadan yüzlercesi Müslümanlarca kopye edilmiştir. Yani bunun yok olması veya yakılması Kur'an'ın yok olması demek değildir.
Ebu Bekir tarafından iki kapak arasına toplanan bu nüsha, Ebu Bekr öldükten sonra Ömer'e geçti. Ömer öldükten sonra da kızı Hafsa'ya geçti. Osman kendi döneminde bunu Hafsa'dan isteyerek çoğalttı ve İslam merkezlerine gönderdi. Sonra da Hafsa'ya iade etti. Sonra ne oldu? Et-Taberanî'nin güvenilir yolla Salim'den aktardığına göre Medine Valisi Mervan, Hafsa'ya adam göndererek belki de Osman’ın izni ile bu nüshayı O’ndan istedi. Hafsa vermedi. Hafsa öldükten sonra (h.41) Mervan, İbnu Ömer'e adam göndererek ‘bu nüshayı bana gönder’, dedi; o da gönderdi. Böylelikle bu nüshanın Mervan döneminde Emevilere geçtiğini görüyoruz. Nüshanın bundan sonraki akıbeti konusunda herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Büyük bir ihtimalle uzun süre Emevilerin elinde kalmış, Emevilerin yıkılışı sırasında değerinden dolayı biri tarafından alıkonmuştur.
Ömer’in vefatından sonra Hafsa'nin elindeki Mushaf'in II.derleme sonrası Hafsa’nın vefatından sonra Medine valisi Mervan tarafindan yaktırıldığı söylenir. Öyle de olsa bu rivayeti oryantalistlere materyal sağlayacak şekilde istismar etmek hatalıdır.
Ali şöyle der: "Ey insanlar, Osman hakkında aşırı sözler söylemeyin. O'na "Mushaflar yakıcısı" demekten sakının. Vallahi o, Mushafları biz Muhammed'ın ashabı önünde yaktı. Osman zamanında yönetici ben olsaydım aynısını yapardım."
İhtilaflarını gerçeğin katli için kullanmayan bir fakih ancak böyle söyleyebilirdi.
Çoğaltılan Mushafların Akıbetleri:
Schwally'nin belirttiği gibi "Kur'an insanın beklemeyeceği büyük bir titizlik ve mükemmeliyetle muhafaza edilmiştir."(59)
Casanova, yaptığı araştırmaların yanısıra bir başka araştırmacı Quatremere'in araştırmalarına dayanarak Hz. Osman'ın çoğalttığı Mushaf nüshalarından birinin Hicri 4. asır başlarında bilindiğini ve görüldüğünü kaynaklara dayanarak söylemektedir.(60)
1. Medine Mushafı:
Bu tarihi eser Medine'de Ravza-i Mutahhara'da muhafaza olunmakta idi. Eserin orada mahfuz bulunduğunu, muhtelif tarihlerde seyyahlar ve meraklılar tarafından görüldüğünü biliyoruz. Mevlana Şibli Tehzibu'l-Ahlak Mecmuası’nda (H.1329/M.1911) bu nüshanın 735 senesinde orada görüldüğünü kaydediyor.
Esas I.Cihan Harbine kadar hep Medine'de muhafaza olundu. Harp esnasında ne olur ne olmaza karşı, oradan nakledilerek emin yerlerde muhafaza edilen kıymetli eserler meyanında hükümetçe o da muhafaza altına alınmıştır. Harp bittikten sonra eser yine oraya iade edilmiştir.
Rusya Müslümanlarından Musa Carullah Bigiyev, 1930 da Bolşevik Rusya'dan kaçtıktan sonra, Yakın ve Uzak Şark'ta dolaşırken Kur'an ve Mushaf’a ait epeyi tetkikat yapmış, bunları Hindistan’da neşretmiştir. Mezkur nüshanın Medine'de Ravza-i Mutahhara'da mahfuz bulunduğunu, Medine-i Münevvere’de mücavirliği esnasında eseri orada gördüğünü söylemektedir.
2. Mekke Mushafı:
Mekke'deki nüshanın Hicretin 735. senesinde orada bulunduğunu ve görüldüğünü yine Mevlana Şibli söylüyor.
3. Kufe Mushafı:
Hz. Osman tarafından Kufe'ye gönderilen nüsha, meçhul bir tarihte Tarsus şehrine gelmiş, orada mahfuz imiş. Çukurova'nın en şirin şehirlerinden biri olan Tarsus, Abbasiler zamanında mühim bir serhat idi. Me'mun, Seyfu'd-Devle, Şair Mütenebbi oradadırlar. Kufe Mushafı oraya her halde Abbasiler zamanında gelmiş olacak. Abbasi Halifeleri orada yaşardı. Nüsha orada muhafaza olunmakta iken sonraları, Suriye'deki Humus kalesine nakledilmiş (H.1050-1143/ M.1640-1730) arasında yaşayan meşhur en-Nablusî (H.1100/M.1689) senesinde yaptığı seyahatinde bu nüshayı uzun boylu tavsif eder. Bu nüsha 1.Cihan Harbine kadar Humus’ta korunmuş, harp esnasında o da diğer kıymetli ve tarihi eserler gibi muhafaza altına alınmıştır.
4. Şam Mushafı:
Şam'a gönderilen nüsha, Kudus'le Dımışk-ı Şam arasında bulunan Taberiye'de mahfuz iken, sonraları Şam'a nakledilmiştir. "İlaveli Esmaru't-Tevarih" şunu kaydediyor: "Nakli Mushafı Şerifi Osmani Bicami-i Dımışk ez-Taberiye, sene 492"
İbnu Kesir (h.8.yy) Şam nüshasını bizzat görmüştür. Şöyle der:
Alıntı :
"Hz. Osman'ın çoğalttığı Kur'an nüshalarına gelince, bugün için onların en meşhuru Suriye'de Şam Camii’nde bizzat gördüğüm bu değerli, büyük kitap güzel, açık ve güçlü hat ve kaliteli bir mürekkeple deve derisi üzerine yazılmıştır."(61)
M.Şibli'nin(62) yazdığına göre Ebu'l-Kasım es-Sebti, H. 657 senesinde Şam Camii’nin maksuresinde Hz. Osman tarafından oraya gönderilen Mushafı görmüştür. Abdulmelik de h.725’de bu nüshayı orada gördüğünü söylüyor. İbnu'l-Cezeri (h.751-833/ m.1350-1429) zamanında Şam'da Mescidü't-Tevbe'de hıfzolunan bu nüsha daha sonra Emevi Camii' ne nakledilmiş, İbnu'l-Cezeri, Şam Mushafı'nı gördüğü gibi Mısır'da da Mesahif-i Emsar'dan bir tane gördüğünü söylüyor.
Lala Mustafa Paşa'nın 982 tarihli Vakfiyesi'nde Şam'daki mevkufatı zikrolunan Humus arazisinde "Vakfı Mushafı Seyyidina Osman" diye bir kayda rastlanıyor ki bundan o tarihte Musfahı Osman vakfı bulunduğunu anlıyoruz. Demek Mushafı Osman oradaymış. Mevlana Şibli'nin İslam alemi seyahati esnasında İstanbul'a geldiğinde bu nüshanın mahfuz olduğunu öğrendiğini söylüyor.
Çağdaş alimlerden Şamlı Şeyh Abdulhakim Efgani, Şam Mushafı'ndan bir nüsha istinsah etmek istemiş. 1.Harpten önce bu işe başlıyarak Şam Mushafı'nın yazısını ayniyle muhafaza ve şeklini taklid ederek harf ve kelimelerin suratını, imlasını koruyarak resim yapar gibi satırları aynen nakletmiş ve tam bir nüsha çıkarmıştır. Şam'da Abdulhakim Efgani'nin istinsah ettiği nüsha mevcuttur.
5 ve 6. Bahreyn-Yemen Mushafları:
Akıbetleri hakkında pek bilgi yok.
Sahabe Sayfaları:
Peygamber (asm)'in yanında olan ayetler dışında sahabiler kendileri için özel sayfalarda yazıyorlardı. Kur'an'ın bütününü ezbere bilenlere "kurra" deniliyordu. İbnu Mes'ud, Muaz, Salim, Ubey ibnu Ka'b, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme bunlardandır.
Resmi tedvin dışındaki Mushafların yakılması talimatını dinlemeyenler de oldu. Ali, Ibnu Mes'ud, Ubey ibnu Ka'b'in özel Mushaflarından da söz edilir. Aişe'nin de bir Mushaf’i vardı. Bu Mushaflar arasındaki farkları konu edinen bir kitabı Ebubekr ibnu Davud telif etti: Kitabul-Mesahif.
Bugün dünyanın her yerindeki Mushaflar birbirinin aynısıdır. Topkapı Müzesi'nde saklanan Mushaf'ın Osman Mushaf’ı olduğu söylenir. Özbekistan'in başkenti Taşkent'te de ilk Mushaflardan bir örnek vardır. (63)
Türkiye’deki Tarihi Mushaflar:
İstanbul'da Türk ve İslam Eserleri Müzesinde şu tarihli Mushaflar vardır.
- No: 457. Hz. Osman'ın imzasını ve Hicri 30 senesini havi Mushafı Şerif.
- No: 557. Hz. Ali'nin imzasını havi Mushafı Şerif.
- No: 458. Hz. Ali'nin yazısı olduğuna işaret edilen bir Mushaf.
Diğer Resmi Ali Mushafları:
Mısır'da Kahire'de "Seyyidüna Hüseyin" Camii’nde, Ali ibnu Ebi Talib'e mensup kendi el yazısıyla Kufi kadim hattıyla yazma bir Mushaf vardır.
Mısırlı Türk Dostu Abdulvehhab Azzam Şehadetnamesi’nde Meşhed'de Hattı Kufi ile yazılı bir Mushaf'tan bir kısım gördüğünü ve sonunda şu ibare bulunduğunu yazıyor: "Bunu Ali ibnu Ebu Talib yazdı." Yine orada diğer tam bir Mushaf vardır, o da Kufi hattıyla şu ibare yazılı: "Bunu Hasan ibnu Ali ibnu Ebu Talip yazdı."
Şia ulemasından Abdullah Zicani, Kur'an Tarihi’nde Necefu'l-Eşref'te Hz. Ali hattıyla Mushaf bulunduğunu söyler.
İşte, muhtelif eski nüshalar, Sahabe devrinden kalma Mushaflar bugün de elde mevcuttur. Bu mushaflar arasında hiçbir farklılık yoktur.(64)
Alıntı :
"Münih Üniversitesi’nde kurulmuş "İnstitut für Koran Forschung", bütün dünyadan topladığı 42.000 kadar tam ve natamam Kur'an nüshasını bir araya getirip tasnif etmiş ve elli yıl süren bir mukabele ve tetkikat sonunda bunlar arasında bir iki hattat hatası bir yana, hiç bir nüsha farkı olmadığını tesbit etmiş ve bu durumu bir raporla dünyanın gözleri önüne sermiştir. Bu Enstitü, içindeki vesikalarla birlikte II. Dünya Harbi esnasında Amerikan uçaklarının bombardımanları sırasında berhava oldu."(65)
c) Harekeleme ve Noktalama Dönemi:
Tevbe suresinin 3. ayeti "Ve Rasuluhu" yerine "Ve Rasulihi" şeklinde okununca anlam, "Allah ve Rasülü müşriklerden beridir." şeklinde iken "Allah, müşriklerden ve Rasülü'nden de beridir." şekline dönüşür. Harekelemeye göre değişen bu okuyuş hatalarını Arap olmayanların farketmesi imkansızdır. Harekeleme, bu zaruretten doğdu.
69/688 de Ebu’l-Esved ed-Düeli renkli bir mürekkeble harflerin üstüne, altına, önüne birer nokta koydu. Üstteki a, alttaki i, yandaki u , sesini veriyordu. Tenvin içinde iki nokta kullanıldı.
Esved'in ögrencisi Nasr ibnu Asım (89/708) de harfleri harekeledi. Kimi tarihçiler bunu yapanın Basralı Yahya ibnu Ma'mer (129/746) olduğunu söylerler. Kur'an imlasında son düzenleme Halil ibnu Ahmed (175/791) tarafından gerçekleştirildi. Hemze, şedde, sila, revm, işmam belirlendi. Bu hareket başlangıçta bir muhalefetle karşılaştı ise de sonunda genel kabul görmüştür.
Kur’an Tarihi Üzerine Çağdaş Literatür:
- el-AKK, Halid Abdurrahman, Tarihu Tevsiki Nassı’l-Qur’ani’l-Kerim, Şam, 1986.
- EBYARİ, İbrahim, Tarihu’l-Kur’an, Kahire.
- HAMİDULLAH, Muhammed, Kur’an Tarihi, ç. Salih Tuğ, İst, 1993(66)
- HANEFİ, Muhammed Bahit el-Mutii, el-Kelimatu’l-Hisan fi’l-Hurufi’s-Sab’ati ve Cemi’l-Kur’an, Beyrut, 1986.
- HUCCETİ, Muhammed Bakır, Muhtasar Tarihi’l-Kur’ani’l-Kerim, Dımeşk, 1975.
- İBNU’L-HATİB, Muhibbuddin, el-Furkan, Beyrut, 1990.
- MARZUK, Muhammed Abdulaziz, el-Mushafu’ş-Şerif Dirasetu'n-Tarihiyyetü ve Fenniyyetun, Kahire, 1985.
- MUHEYSİN, Muhammed Salim, Tarihu’l-Kur’ani’l-Kerim, İskenderiyye, 1990.
- SALİM, Sahar es-Seyyid Abdulaziz, Advaun ala Mushafi Osman ibnu Affan, İskenderiyye, 1991.
- ŞAHİN, Abdussabur, Tarihu’l-Kur’an, 1994 (67).
İlave bilgi için tıklayınız:
Kur'an-ı Kerim'in Allah kelamı olduğu ve günümüze kadar hiç değiştirilmeden nasıl geldiğini açıklar mısınız?
DİPNOTLAR
(1) (Ebu Şehbe s.236), Şehhate (s.27), es-Sabuni, et-Tıbyan fi Ulumi’l-Kur’an, Beyrut,1408, s.68)
(2) el-Müzzemmil 1-4
(3) es-Sabuni/Kur’an İlimleri, ç.Zeynelabidin Tatlıoğlu, 1996,ist,İnsan yay. s.62-63 :’ Arap Milleti Kur’an’ın indiği devirde bellekleri kuvvetli, ezberlemeleri süratli, zihinleri akıcı, saf ve mükemmel Arap özelliklerini taşıyorlardı. Bir Arap yüz binlerce şiiri (NOT: BİR İNSANIN YÜZBİNLERCE ŞİİRİ EZBERLEMESİ VE BUNLARI EZBERDEN OKUMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR. BİR İNSAN ÖMRÜ BUNA YETMEZ. BÜYÜK BİR İHTİMALLE TERCÜME HATASI VEYA MÜBALAĞA: YÜZLERCE VEYA BİNLERCE OLMASI MUHTEMELDİR. ESERİN ORİJİNALİNİN BULUNUP KONTROL EDİLMESİ LAZIM) ezberden okuyor, kabilelerin soylarını bilip ezberden sayıyor, onların ve harplerinin tarihlerini biliyordu. Onlardan Arap kabilelerin soylarını saymayan asılmış on kasideyi şiirlerin çok olmasına ve ezberlenmenin güç olmasına rağmen bilmeyen yok gibiydi. Araplara Kur’an gelince onun beyanının kuvvetli, hükümlerinin parlak, saltanat ve nüfuzunun büyük olması karşısında şaşırdılar ve Kur’an onların beş duyularını yakalayıp akıllarına ve fikirlerine hakim oldu. Kur’an onların gayretlerini şanlı Kitab’a çevirdi. Şiir ezberlemeyi bırakıp O’nun surelerini ve ayetlerini ezberleyip okudular. Çünkü Kur’an’da hayatın ruhunu bulmuşlardı....Sahabe Kur’an’ı okumada ve incelemede birbirleriyle yarış ediyorlar, var güçlerini harcıyorlardı. Evlerinde Kur’an’ı hanımlarına, çocuklarına öğretiyorlardı. Hatta gecenin karanlığında sahabenin evlerinin yanından geçen bir kimse Kur’an okuyanların sesini arı sesi gibi işitirdi. Resûlullah gece karanlığında Ensar evlerinin bazılarının yanlarından geçiyor bazılarının yanlarında durup Kur’an dinliyordu.
(4) el-Cum’a 2
(5) Ezbere verilen önem Medine yıllarında da devam etti. Rasûl sürekli ezberi teşvik etti: Buhârî’nin Ebu Musa rivayeti: Resûlullah, Ebu Musa’ya: ‘Dün gece senin okuyuşunu dinlerken beni bir görmeliydin, gerçekten sana Al-i Davud’un mizmarlarından bir ses verilmiştir’ dedi.
Müslim’de şu ziyade yer alır: Ebu Musa: ‘Ya Rasûlallah! Allah’a yemin ederim ki, eğer senin benim okuyuşumu dinlemiş olduğunu bilmiş olsaydım onu daha güzelleştirirdim.’
el-Buhârî ve Müslim: Rasûlullah ‘Eş’arî kabilesini geceye girdikleri vakit Kur’an okurlarken yumuşak seslerinden evlerini tanırım.’ der.
(6) el-A'la 6
(7) el-A'la 6
(Cool Hamidullah, M / Rasulullah Muhammed s. 195
(9) (Ebu Şehbe,s.236),(es-Sabuni, s.68), (Şahhate,s.21)
(10) (Ebu Şehbe,s.236),(er-Rumi, Ulumu’l-Kur’ans.89), (Şahhate, s.21)
(11) Hamidullah, M / Rasulullah Muhammed s. 197
(12) Hamidullah, M/ Rasulullah Muhammed s. 195
(13) Bera ibnu Azib'den gelen bir rivayetde şöyle denilmektedir: "en-Nisa 95 ayeti nazil olunca; Rasulullah Zeyd'i çağırttı, elinde yazı aletleriyle gelen Zeyd'e bu ayeti yazmasını söyledi." Zeyd ibnu Sabit'ten aktarılan uzun bir rivayette o, "Rasulullah'ın yanında bulunduğu bir sırada Peygamber'de vahiy halinin belirdiğini, bu hal geçince, kendisine "Zeyd yaz!" dediğini, bunun üzerine bir kürek kemiği alarak üzerine Nisa 95 ayetini "ecren azima" e kadar yazdığını, sonra, Peygamber de tekrar vahiy halinin belirdiğini, bu hal geçince kendisine "oku" dediğini, yazdığı ayetleri okuduğunu, ayette "vel Mücahidun" kelimesine gelince, Peygamberin " gayru ulid darari" kısmını söylediğini haber vermekte. (el-Buhari/Fedail)
Zeyd ibnu Sabit: Biz Kur'an'ı Rasulullah'ın huzurunda rika üzerine yazardık." (İbnu Hanbel/ Müsned)
(14) el-Ankebut 48, el-A’raf 157.
(15) İbnu İshak /es-Sire
(16) Hamidullah, M/ Rasulullah Muhammed s. 196.
(17) Osman ibnu Ebi'l-As: Bir gün Rasulullah'ın yanında bulunduğum bir sırada gözleri birden sevinçle parladı ve bir noktaya bakarak şöyle buyurdu: Cibril bana geldi ve en-Nahl 90 ayetini yerine koymamı emretti." (İbnu Hanbel/ Müsned)
İbnu Abbas: Rasulullah, bir sure nazil olunca, vahiy katiplerinden bir veya bir kaçını çağırtır ve onlara şöyle derdi: "Bu ayetleri, şu şu ayetleri olan sureye yazın."(et-Tirmizî)
(18) Hamidullah; M / Rasulullah Muhammed s.196
(19) ( Tahir el-Cezairi, et-Tıbyan, Beyrut, 1412, s.101) (Ebu Şame el-Makdisi, Kitabu’l-Murşidi’l-Veciz, Ank,1986, s.44).
(20) Zeyd ibnu Sabit: ‘Biz Rasûlullah’ın yanında Kur’an’ı deriler üzerine yazıyorduk.’
(21) İbnu Hacer/Fethu'l-Bari
(22) Hamidullah,M/ Rasulullah Muhammed s. 195
(23) Her Ramazan'da Hz. Rasul'un o seneye kadar inen ayetleri Cibril ile okuyup karşılaştırdıkları rivayetleri vardır. (ez-Zerkani, I,234, Ebu Şehbe, s.236). Çiçek, M.Halil, 20.Asırda Ku’ran İlimleri Çalışmaları,1996,İst,s.179-189
(24) Hamidullah, M./ Rasulullah Muhammed s.197
(25) Mus’ab ibnu Umeyr’in İbnu Ümmi Mektum ile Yesrib’e Hicret öncesi öğretmen olarak gönderildiğini biliyoruz. Hicret sonrası Mekke’ye Muaz öğretmen olarak geldi. Medine’ye gelen göçmenlere de Muaz’ın nakline göre Kur’an öğretecek birini görevlendiriyordu. Mescid’de Kur’an okuyanlar Namaz kılanların yanılmasına vesile olabiliyordu. Onun sağlığında Bi’r-i Maune vakasında yetmiş kurra şehid olmuştu.
(26) İbnu Hanbel /Fadalilus-Sahabe; İbnu Kesir/ Tefsiru'l-Kur'an'il Azim
(27) el-Cahşitari/ Kitabu'l-Vüzera ve'l-Kuttab
(28) İbnu Kuteybe/ el-Maarif el-Belazuri/Ensab; et-Taberi/ İbnu Abdiberr/ el-Bağdadi/ İbnu Abdirabbih/ İbnu'l-Esir/ Usdu'l-Gabe İbnu Teymiyye/İbnu Hacer
(29) el-Belazuri/ Ensab el-Yakubi/ İbnu Abdirabbih/ en-Nevevi/ es-Sirettü'n-Nebeviyye ez-Zehebi/Nübela: Ayetel-Kürsi'yi yazdığını kaydeder. İbnu Tiktaka/ İbnu Kesir/ el-Fusul fi Ihtısari'r-Rasul Fasi/ İbnu Hacer/ Takribu't-Tehzib el-A'zami,Muhammed Mustafa/ Küttabü n- Nebi
(30) el-Mes'udi/et-Tenbih
(31) el-Kettani, Abdulhay/Nizamu'l-Hükümeti'n-Nebeviyye Akkad, Abbas Mahmud.
(32) Çiçek, M. Halil, 20. Asırda Ku’ran İlimleri Çalışmaları, 1996, İst, s.179-189
(33) Ali'nin Mushafi'nın farkı surelerin nüzul sırasına göre tertibinden kaynaklanır. Anlam değişikliği yapmayan çok az kelime sinonimi dışında fark yoktur. Hz.Peygamber (asm)'ın irtihalinden sonraki altı ay içinde Ebu Bekir dönemindeki tedvinden önce Kur'an’ı Peygamberimiz'in talimatı üzerine mushaflaştırdığı nakledilir. Bu Mushaf’ta sureler nüzul sırasına göre dizilmiştir. Ebubekr Abdullah İbnu Ebi Davud, Süleyman el-Eş'as es-Sicistani /Kitabu'l-Mesahif (Tah. ve Neşr. Arthur Jeffery Mısır 1936)
(34) es-Suyuti/ İkrime’den İbnu Şirin nakletti. Rivayet tartışma götürür. İbnu Şirin’in rivayetine göre onda Nasih-Mensuh ayetler bulunuyordu.
(35) el-Buhârî ve Müslim’in Enes’dan naklettiği hadisin zahirine bakarak Rasûl zamanında ezberin sınırlı kişiye hasrı yanlıştır: ‘Rasûlullah zamanında dört kişi Kur’an’ı ezberlemişti. Bunların hepsi Ensar'dandı: Ubeyy ibnu Ka’b, Muaz ibnu Cebel, Zeyd ibnu Sabit, Ebu Zeyd.’ (Ebu Zeyd, Enes’in amcasıdır)
(36) Niçin Zeyd? Çünkü Kurra’dandı, vahy katibiydi, Son Arz’da hazır bulunmuştu.
(37) (Ebu Şame, s.48-49) ( el-Cezairi, s.99-100) ( ez-Zerkani, I,235), ( Ebu Şehbe, el-Maakkal, 243-244) ( el-Kattan, s.124), (Zurzur, s.87)
(38) O’nun beyan ettiği gerekçe dışında sebeb arayanlar arasında, ezbere olan rağbetin azalmasını düşünen usulcüler vardır.
(39) el-Buhârî/Fedaili'l-Kur’an
(40) İbnu Hacer: İki şahidden murad, o ayetin ezberde olması ile yazılmış olmasıdır.’es-Sekavi: İki şahidden murad, o ayetin Rasûlullah’ın huzurunda yazıldığına dair iki kimsenin şahadet etmesidir.
(41) Ebu Davud/ (er-Rumi, Ulumu’l-Kur’an, s.901) (el-Cezairi, s.100), (es-Sabuni, I/77)
(42) Ebu Davud/
(43) Ebu Davud/ (Itr, s.49), ( el-Kettan, s.126).
(44) (el-Askalani, Fethu’l-Bari, Beyrut, ) ( er-Rumi, s.92).
(45) Hamidullah, M.,  Rasulullah Muhammed s. 198
(46) ( Ebu Şame, s.64) ( Ebu Şahbe, s.251-252).
(47) Şöyle dediği söylenir: "Mushaflar hakkında insanların en büyük ecre nail olanı Ebu Bekir’dir. Allah ona rahmet etsin. Çünkü o, Allah’ın Kitabını ilk toplayandır."
(48) (Şehhate, s.32).
(49) (el-Buhari, III / 196).
(50) Ebu Kılabe'den rivayet edilir: Osman Halife olunca Kur’an okutan öğretmenler tayin etti, Her öğretmen kendi hocasının kıraatını öğretiyordu. Öğrenciler birbirleriyle karşılaştıklarında ihtilaf ediyorlardı. Muallimler birbirlerini küfürle itham edecekti. Osman olayı duyunca hutbede şöyle dedi: Siz benim yanımda ihtilaf ediyorsunuz, benden uzak şehirlerde bulunanların ihtilafları daha şiddetlidir.
(51) (el-Buhari, II /196-197)
(52) el-Buhari, Kur’an’ın Cem’i Babı, Enes ibnu Malik rivayeti.
(53) Ebu'ş-Şusa: Biz Mescid’de oturuyorduk. İbnu Mes'ud da Kur'an okuyordu. O sırada Huzeyfe geldi ve şöyle dedi: "İbn Ümmi Abd'ın kıraati! Ebu Musa'l-Eş'ari'nin kıraati ha! Allah'a yemin ederim ki eğer Osman' ın huzuruna varabilirsem bunları tek bir kıraat haline getirmesini taleb edeceğim."(İbnu Ebi Davud (316/928)
(54) el-Buhari, Menakib
(55) el-Buhari, Menakib
(56) Hamidullah, M., Rasulullah Muhammed s. 198
(57) İstanbul Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın bu nüshalardan olma ihtimali zayıftır. Yazısının mükemmelliği, harflerinin keskin dik köşeli oluşu dikkat çekiyor. Hamidullah bu nüsha ile Taşkent nüshasının Osman Mushaflarından olduğunu düşünür. (Rasullullah Muhammed s. 198).
(58) bk. I.Derleme Dönemi
(59) Schwally/ Die Sammlung des Qurans 2/93
(60) Muhammed et-Lafin du Monde s.125
(61) İbnu Kesir, Fezailu'l-Kur'an
(62) Şibli, M., Tehzibu'l-Ahlak Mecmuası. 1913
(63) Hamidullah, M.  Rasulullah Muhammed s. 198
(64) Keskioğlu, Osman. Kur'an-ı Kerim Bilgileri
(65) Hamidullah, M., Rasulullah Muhammed s.198
(66) Aslı Fransızca. 222 sayfa. Eser ilmi boyutu oldukça engin olan ve muhtevanın ilmi seviyesi olabildiğince yüksek bir bilgi hazinesidir. Meseleler tamamen tarihi gerçekliğe ve Kur’an gerçeğine dayandırılarak ilmi ciddiyetin gerektirdiği objektivite içerisinde ele alınmıştır. Kur’an hasımlarının ileri sürdüğü eleştirilere cevap teşkil edebilecek bir muhteva ile yazılmıştır. Ancak eleştirilerin aynısını nakletme ihtiyacı duymadığından ne onların isimlerini ve ne de eleştirilerini zikreder.
(67) Kur’an metninin Peygamber’in vefatından sonra gerek Ebu Bekir döneminde gerekse Osman’ın dönemindeki durumunu inceler. Diğer fasıllarda olduğu gibi konu ile ilgili oryantalistlerin ileri sürdüğü itirazları ve cevapları kaydeder. Mushafların çokluk problemini ve İbnu Mes’ud, Ubey ibnu Kab, Ali ibn u Ebi Talib, İbnu Abbas, Ömer, Hafza, Aişe, Ümmi Seleme, Abdullah ibnu Amr, Abdullah ibnu Zubeyr, Ebu Musa el-Eş’ari, Zeyd ibnu Sabit, Enes ibnu Malik ve Ebu Huzeyfe’nin azatlısı Salim’in mushaflarını ele alır. İmam Mushaf’la arasındaki farkları gözden geçirir. Özellikle İbnu Abbas, Ubeyy ibnu Kab, İbnu Mesud ve Ali’nin mushaflarını detaylı bir şekilde inceleyerek bunlarla İmam Mushaf’ın arasındaki farklara bakar ve bu farkların müsteşriklerin abarttığı gibi hiç de büyük olmadığını kaydeder. Faslın sonunda R. Blachere vb.nin İmam Mushaf aristokratik bir temayülün eseridir, iddialarını çürütür ( s.262-266).

http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/12721/kurani-kerimin-yazilmasi-toplanmasi-ve-kitap-haline-getirilmesi-hakkinda-detayli-bilgi-verir-misiniz.html
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

Kur'an-ı Kerim sureleri  sıralama neye göre yapılmıştır?  Empty
MesajKonu: Geri: Kur'an-ı Kerim sureleri sıralama neye göre yapılmıştır?    Kur'an-ı Kerim sureleri  sıralama neye göre yapılmıştır?  Icon_minitimePerş. Şub. 25, 2016 10:24 am

Bu sıralama Hz. Osman döneminde Zeyd b. Sabit önderliğinde bir heyet tarafından şekillendirilmiştir.

Hz. Ebu Bekir (ra), Hz. Zeyd'e (ra) Kurân'ı bir araya getirirken hafızasına güvenmemesini, her ayet için yazılı iki şahit istemesini şart koştu. Ve yanında yazılı Kur'ân nüshası bulunduranların, bunları Hz. Zeyd'e (ra) teslim etmesini istedi. Getirilen yazılı nüshalarını Hz. Muhammed (asm) tarafından kontrol edilip edilmediği hususunda yemin ettiriliyordu.

Hz. Ebu Bekir (ra), Hz. Zeyd'e (ra) Kurân'ı bir araya getirirken hafızasına güvenmemesini, her ayet için yazılı iki şahit istemesini şart koştu. Ve yanında yazılı Kur'ân nüshası bulunduranların, bunları Hz. Zeyd'e (ra) teslim etmesini istedi. Getirilen yazılı nüshalarını Hz. Muhammed (asm) tarafından kontrol edilip edilmediği hususunda yemin ettiriliyordu.

Kur'anı Kerim' in surelerinin sıralama ve çoğaltılmasının Hz. Osman zamanında yapıldığı açıklanır. Orada Hz. Ali'nin elinde bulunan bir Kur'an'dan bahsedilir, hatta bir de İbni Mesud'un nüshasından söz edilir. Doğrudur. Aynı kaynaklar, Hz. Ali ve İbni Mesud'un Kur'an'larının da, diğer Müslümanlar'ın elinde ve ezberinde olan Kur'an'ların aynısı olduğunu, tek farkın sure sıralamasından ibaret olduğunu beyan eder.

Hz. Ali, Kur'an ayet ve surelerini iniş sırasına göre sıralamıştır. Hatta yalnız Hz. Ali değil Sahabiden İbn Abbas, Cafer es-Sadık gibilerin elllerinde iniş sırasına göre bir araya getirilmiş Kuran vardı. Dolayısıyla, bu sıralamada o zamanki sosyal gelişme ve değişmelerle Kur'an arasındaki ilişkiyi izlemek mümkündür.

Maalesef Hz. Osman zamanındaki sıralamada sureler iniş sıralarına göre değil, uzunluk sıralarına göre tertip edilmiştir. Ancak bugün her surenin iniş sırası da bilinmektedir. Nitekim iniş sırasına göre, yani Hz. Ali'nin terkibi üzere yapılmış Türkçe Kur'an meali de vardır. Kur'an ilimleri ile ilgili kitaplarda, hatta bazı meallerin baş tarafında, surelerin iniş sıraları ve bugünkü tertip sıraları rakamla gösterilmiştir. Yani Hz. Ali'nin Kur'an nüshası da bugünkü Kur'an nüshasının içinde, ta kendisidir. Çünkü surelerin iniş sırasına veya uzunluk sırasına göre tertip edilmesi, esasta, yani Kur'an metninde hiçbir değişmeye sebep olmamaktadır.

90 civarında süre Mekke'de indi (Mekki), 24 kadar süre de Medine'de indi (Medeni).

Bakara süresi, iniş sırasına göre 87 veya 93.süredir.

Fatiha, başından sonuna kadar bir defada ilk indirilen süredir.

Fatihadan önce başka ayetler indi ama peyderpey indirildi ve sonra Cebrailin işaretiyle hangi ayet hangi sürede olduğu tesbit edilmiştir.

Fatiha, açılış, açan, bir anlamda da anahtar demektir.

Her ayetinin Kuran da yüzlerce ayette karşılığı vardır.

Onun için 5.sırada indirildiği halde ilk sıraya konmuştur.

Önce Alak, sonra Müzzemmil, sonra Müddessir ve ..... devamı şeklinde iniş sırasına göre okumalıdır.

Yani önce Mekki sonra Medeni süreler okunmalıdır.

Böyle olursa bileceksiniz ki

a-Mekki sürelerde genel iman ilkeleri var

b-Mekki sürelerde genel ahlak ilkeleri var

c-Mekki sürelerde genel kainat kitabına dair göndermeler var.

d-İnsana yönelik göndermeler var.

İnsan, kâinatta bir kitaptır.

Kâinat kitabına göndermeler yapılır buradan yaratana işaret edilir.

Yani yaratılmıştan yaratanı bulmak.

Eserden Müessire ulaşmak.

Ayrıca kıssalar var Mekki sürelerde.

İnsanlık tarihinin özetini verir Mekki süreler.

Pek çok peygamberin hayatlarında önemli kesitlerinin yer aldığı sürelerdir Mekki süreler.

Eski insanlar şöyle şöyle yaşadı, iyilerin mükafaatı şöyle, kötülerin cezası da şöyle oldu gibi.

Siz bu örneklere bakıp kendi yerinizi tayin eder peygambere uymada safınızı seçersiniz.

Mekki süreler hayatın temelleridir.

Önce neye inanılması, niye inanılmasını öğretir Mekki süreler.

İnanmanın sonucunu, inanmamanın sonucunu öğretir.

Kâinat kitabına, insanlık tarihine ibret alıcı bir mantıkla sizi yönlendirir.

Medeni Sürelere Gelince,

Artık toplumsal hayattan bahsedilir.

Ferdi bazında ibadetten, en az iki kişiden oluşan muamelattan, karşılıklı ilişkiden, toplumlar arası ilişkilerden, aile hukukundan miras hukukuna kadar.

Devletlerarası savaş ve barışa kadar bütün ilişkiler Medeni sürelerin konusudur.

http://medyabar.com/koseyazilari/7192/kuran-sureleri-nicin-inis-sirasina-gore-degil.aspx
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

Kur'an-ı Kerim sureleri  sıralama neye göre yapılmıştır?  Empty
MesajKonu: Geri: Kur'an-ı Kerim sureleri sıralama neye göre yapılmıştır?    Kur'an-ı Kerim sureleri  sıralama neye göre yapılmıştır?  Icon_minitimePerş. Şub. 25, 2016 10:28 am

Süleyman Ateş

Kur'ân, Hz. Osman zamanında derlenirken surelerin önce uzunluklan, iniş tarihleri ve birbirleriyle münasebetleri göz önünde tutularak sıralanmıştır. Bundan dolayı Bakara Suresi, Medine döneminde inmiş olmasına karşın Kur'ân'ın en uzun suresi olduğu için sıralamada Fatiha'nın ardından 2'nci sure olmuştur. Esasen bu sıralama, büyük ölçüde Hz. Peygamber'in işaretlerine de dayanır.
Süleyman Ateş

Fatiha, Alak Suresi'ne yakın zamanda, Mekke döneminin başlarında inmiştir. Hatta Fatiha'nın, ilk inen Kur'ân parçası olduğu görüşü de vardır. Fatiha'nın, tam sure halinde inen ilk sure olduğu, çoğunluk görüşüdür. İlk önce Alak, sonra Kalem, sonra Müzzemmil, sonra Müddessir surelerinin baş tarafları, ardından da Fatiha Suresi bütün halinde inmiştir.

http://www.gazetevatan.com/suleyman-ates-25344-yazar-yazisi-sureler-nasil-siralanmistir-/
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

Kur'an-ı Kerim sureleri  sıralama neye göre yapılmıştır?  Empty
MesajKonu: Geri: Kur'an-ı Kerim sureleri sıralama neye göre yapılmıştır?    Kur'an-ı Kerim sureleri  sıralama neye göre yapılmıştır?  Icon_minitimePerş. Şub. 25, 2016 10:36 am

SÛRELERİN TERTİBİ

http://sure-ve-ayetlerin-tertibi.blogspot.com.tr/
Yine Usulü Fıkıhta uzun boylu münakaşa ve izah olunduğuna göre sûrelerin tertibi de sahih olan rivayete göre tevkifidir. Vahye müsteniddir. Resulûllah tarafından gösterilmiştir.



İbni Atiyye der ki: "Sûrelerin bir çoğunun tertibi Resulûllahın hayatında belli idi. Seb'i Tıval, Hâmimler, Mufassal gibi tâbirler var. Bunlar eserde vardır. Süyutî, İtkan'ında diyor ki: "Gönlün daha çok yatıştığı cihet, Beyhakî'nin de zahip olduğu gibi şudur: Sûrelerin tertibi de tevkifidir. Ancak Bera' ve Enfal müstesna."

Bazıları sûrelerin tertibi ashabın içtihadiyledir diyorsa da bu rivayet birinci rivayetle telif olunur. Şöyle ki: Resulûllah: "Bu sûre şu sûreden evveldir, şu sûre ondan sonradır" diye gösterirdi. Bu muhakkaktır. Bu hususta bir çok rivayetler var. Hazreti Peygamber bunları eshabına öğretir ve gösterirdi. Ancak Kur'an o tertip üzere yazılarak sıralanmış değildi. Yazan heyet cem'ederken Resulûllahın işaret ve irşad buyurdukları üzere o tertipte yazmışlardır. Peygamberden aldıkları talimat üzere yapmışlardır


Hafızalarda ve kalblerde tertibi Resulûllahın irşadiyle belli idi. Heyet o belli tertip üzere yazdı. Heyet tertip etti, rivayetlerinin maksadı budur. Bazı eshab bunu kendiliklerinden yapmadılar; Resulûllahın tertibinin nasıl olduğunu araştırdılar, öyle yaptılar. Böylelikle her iki kavlin arasını bulmak mümkündür. Yâni hangi sıra ve tertip üzere olduklarını gösteren, öğreten Resulüllahtır, o gösterilen tertipte yazan, işi yapan heyettir. İşin doğrusu da budur. Yoksa esbabın içtihadiyle sûreler tertiplenmiş değildir. Onun için diyorlar ki: "Sûrelerin tertibi de tevkifidir, içtihadı değildir."


Hazreti Abdullah İbni Abbas'tan naklolunan şu rivayet hem heyetin işini izah etmek, hem de bu hususta çok açık bir fikir vermek bakımından ehemmiyetli olduğu için onu yazmadan geçemiyeceğim:


Hazreti Abdullah Bini Abbas diyor ki: Hazreti Osman'a sordum: "Niçin mesaniden olan Enfal süresi île yüzlüklerden olan Bera' sûresini yanyana getirdiniz ve hem neden aralarına "Bismillahirrahmanirrahim" yazmadınız ve onu Seb'i Tıvale koydunuz?" dedim. ,
Hazreti Osman cevabında dedi ki:
— Resulûllaha çok âyetli sûreler inerdi. Ona bunlardan biri nazil olunca vahiy yazan kâtiplerden bir kaçını çağırır ve şu âyetleri de kendisinde şu ve şu âyetler bulunan sûreye yazın diye emir buyururdu. Enfal sûresi Medine'de ilk nazil olanlardandır. Fakat mevzuları birbirine benzer, bunun anlattıkları, onun anlattıklarına yakın. Bana öyle geldi ki bunlar birbirine bağlıdır. Resulullah da bu sûrenin ondan olup olmadığını bize beyan etmeden irtihal buyurdular. İşte bu sebepten dolayı onları birbirine yakın koydum ve aralarına da "Bismillahîr-Rahmanirrahim" yazmadım. Onu Seb'i Tıvale koydum."


Görülüyor mu? Ne kadar dikkat ve itina ile yapılıyor. Resulûllahın sûreleri beyan buyurduğu açıkça görünüyor. Heyet yalnız beyan buyurulmayan Enfal ile Bera'yı yanyana getiriyor. Yukarıda Süyutî ve Beyhakî bunu söylemişlerdi. Heyetin yaptığına itiraz hakkı eshabdan alınmış değil. Bu niçin böyle deyip soruyorlar. Eğer yanlış bir şey varsa hemen tashih ederler. Nasıl ki İbni Abbas da: ''Niçin böyle yaptınız?" diye soruyor ve Hazreti Osman'ın haklı izahı karşısında hakkı anlıyor ve susuyor. Ne yazık ki, münakaşa hastalığına tutulup hakkı ve hakikati aramak maksadiyle değil de her şeye burnunu sokmak daiyesiyle hareket edenler, yerli yersiz yaygara koparıyorlar. Mushafın tertibi hakkında söze karışıyorlar. 15 asır evvel bu işin içinde bulunanların bilemedikleri şeyleri onlar bilmek dâvasına kalkışıyorlar. Halbuki mesele gayet ciddî ve ilmi usulde yapılmıştır. İbni Abbas ile Hazreti Osman arasındaki muhavereye baksınlar da, 15 asır evvel ne ilmî yoldan yürüdüklerini, münakaşa usulünü görsünler de utansınlar.


Bu rivayetten de anlıyoruz ki sûrelerin tertibi de tevkifidir. Peygamberin beyan ve irşadiyledir. Bunun başka türlüsü olamaz. Kur'an'ı ezberliyen, onu hatmeden ashab, bu işi tertipsiz nasıl yaparlardı.

Hem sûrelerin birbirine bağlantısı aşağıda geleceği veçhile çok yüksek bir remz ve mânâ taşır. Biten sûrenin sonu başlayan sûrenin başına en bedii bir şekilde bağlanır, aralarında münasebet vardır. Birbirine en muhkem şekilde raptolunmuştur. Ayetler ve sûreler birbiri ardısıra öyle sağlam bir şekilde, bedii bir tarzda sıralanmıştır ki, onları asla yerinden oynatmaya gelmez. Onlara bu tertibi veren Allahu Zülcelaldir. Sûrelerin tertibinde uzunluk ve kısalık gözetildiği gibi mevzu itibariyle de birbirlerine kenetlenmişlerdir. Ayetlerin, kelimelerin, hattâ harflerin ve harekelerin tertibi en bedi' bir şekildedir, yüksek bir âhenk verir. Bu tertip ancak, ilmi her şeyi muhit olan Allahın eseridir. Buna beşer fikri nüfuz edemez.

İnsanların mahsulü olan şeylerde böyle yüksek âhenk görülemez. Asırlarca işlenmiş kaidelerin yardımiyle yapıldıkları halde muayyen bir seviyeyi aşamazlar. Kur'an ise hiç bir kaideye tâbi değildir. Her şeyin üstündedir. Kelamı İlâhi ile beşer kelâmı arasındaki fark meydandadır. Kur'an'ın sadası, ufukların maverasından, sonsuz mavi göklerin ötesinden, her şeyin üstünden gelen ve daima üstün kalan bir sadadır. Allah Kelâmıdır. Hangi âyetine baksan yüksek bir i'cazın, cazibeli bir âhengin seyrine dalıyorsun ve hayran kalıyorsun. Onun tertibi de, tilâveti gibi hoştur.


Kur'an-ı Kerim akaid, ahlâk, ahkâm, ictimai nizam vesaireyi havi olup tîlâ-vetiyle de teabbüd edilir. Namazda ve namaz dışında daima okunur. Bir çokları tarafından ezberlenmiştir. Tertipsiz ezber olur mu? Tertibi yoksa hangi sıraya göre ezberliyecek ve okuyacak? ''Namazda falan sûreyi okurdu" diyoruz. Sûrelerin tertibi üzere okunması lâzımdır. Fıkıh kitapları bu hususta izahatla doludur. 


Hangi namazda hangi sûreler okunacağı gösterilmiştir. Seb'i Tıval, yüzlükler, mesani, mufassal gibi tâbirler var. Meselâ: Hücurattan Buruca kadar Tıvali Mufassal denir, Burucdan Lemyekûne kadar Evsatı Mufassal, oradan sona kadar da Kısarı Mufassal denir. Sabah ve öğle namazlarında Tıvali, ikindi ve yatsı namazlarında Evsatı, akşam namazında da Kısarı okumak müstehabdır. Hazreti Ömer'in Ebu Musa El-Eş'ari'ye yazdığı mektup ta böyledir. Bunlar eserden alınan tertiplerdir. Tertip olmasa hangi sûreden sonra hangisi okunacağı nereden bilinsin? Halbuki takdim, tehir mekruhtur. Bütün nakli deliller Kur'an'ın Resulullahın hayatında tertip edildiğini göstermektedir: 

Buharı, Bakara Sûresinin fezailinden bahsederken şu hadisi rivayet ediyor: Resulü Ekrem buyuruyor ki: "Her kim Bakara Sûresinin son iki âyetini her hangi gece okusa, bunlar ona yeter.''
Demek Bakara Sûresi tertipli ve eshab da bu tertibi biliyor ki, sonundan iki âyet deyince onların hangi âyetler olduğunu anlıyorlar. Eğer tertip olmasa son âyet denmezdi. Bunların hangi âyetler olduğu bilinemezdi.
Bir çok hadislerde namazda sıra ile okunan sûreler sayılıyor. Bunlar bugünkü tertiptedir. İşte Kur'an'ın tertipli olduğu böyle güneş gibi âşikârken müsteşrikler bu meseleyi dile dolayıp ters göstermeye çalışırlar. Kimisi Kur'an'ın bugünkü tertibini beğenmez, kimisi tertibe sonradan sokuldu iddiasını ortaya atar. Çürük rivayetleri ele alıp doğru rivayetlere arka çevirirler. Tenakuza düşerler. 

W.Muir, Muhammed'in Hayatı (Life of Mohammed) unvanlı eserinin metninde, Kur'an'ın tertipsiz olduğunu söylerken eserinin hâşiyesinde insafa gelerek Asrı Saadette bütün Kur'an'ı ezberden okuyan kurranın bulunduğunu anlatır, 

Hele E. Dermenghem, tertip hakkında çok haksız sözleri sarf eder.
"Kur'an'ın Asrı Saadette kâmilen ezberlendiği inkârı kaabil olmayan bir hakikattir." Bunu kabul etmeyen yoktur. Hem yüzden fazla âyetlerden müteşekkil olan sûreleri, âyetleri tertipsiz olduğu takdirde ezberlemeye imkân var mıdır? Bu akla sığar mı? Bunlar tertipsiz olsa ve tertipsiz ezberlenebileceği kabul edilse bile herkesin bu âyetlere kendi keyfine göre bir tertip vermesi icabeder. O zaman ortaya pek muhtelif tertipler çıkar. Halbuki böyle bir şey yok. Bütün eshabın okuduğu Kur'an, aynı Kur'an'dır. Eshabdan biri Kur'an okurken bir âyeti takdim veya tehir etse yanlışı tashih olunurdu. Demek tertip var ki, o tertip bozulunca herkes farkına varıyor. 
Eğer tertip olmasa herkes aklına geldiği gibi karmakarışık okuyacak ve kimse kimseyi tashih edemiyecek. 
6236 şu kadar âyetin tertipsiz ezberlenmesine imkan var mı? 
Ezberleme deyince behemehal tertip vardır. 
Tertipsiz ezber olamaz. 
Hâfıza sıra ile okur. 


Kur'an'ın Resulûllahın hayatında tertipli olduğu hiç şüphesizdir.
Elimizdeki Mushafı Şerif, Hazreti Peygamber tarafından tertip olunduğu şekildedir. Kur'an-ı Kerim'in tarihini karıştır, dikkatle gözden geçir. Bir âyetin yeri değiştirildiğine dair hiç bir kayıt bulunamaz. Mushafı Şerif, Resulü Ekrem tarafından Vahyi İlâhiye tevfikan tertip olunan Kur'an'ın aynı olduğu her nevi şüphenin fevkinde kalır. 


Bugün dörtyüz milyon islâm âleminin hürmetle el üs-tünde tuttuğu Mushaflar, birbirinin aynıdır. Şii olsun, Sünni olsun, hangi mezhepten bulunursa bulunsun her Müslümanın Mushafı birdir. Bir kelime ziyade ve noksan farkı görülemez. 


Hazreti Ebubekir zamanında cem' olunup Hazreti Osman tarafından istinsah olunan Kur'an nüshasının imlâsı bile muhafaza olunarak bugüne kadar aynen gelmiştir. Elimizdeki Mushaf işte odur.

Ebubekir zamanında Kur'an'ın cem'i işi sıkı bir kontrol altında yapıldı. Onda bir değişiklik ihtimali yoktur. Herkesin gözünün önünde yapıldı. Eğer bîr noksanlık olsa eshab derhal tashih ederdi. Hazreti Osman istinsah ettirirken de kibar eshabın çoğu sağ idi. İstinsah heyeti küçük bir değişiklik bile yapmadı. Yapamazdı. 

Hazreti Osman'ın yukarıda geçen sözlerinden anlıyoruz ki, onlar Resulûllahın talimat ve irşadına göre hareket ettiler. Bunun dışına çıkmadılar. İstinsah heyeti Kur'an umurunu bilen en salâhiyetli kimselerden kurulmuştu. O zaman siyasi ihtilaflar çıkmaya başlamıştı. Hiç bir kimse Hazreti Osman'ın devrinde Kur'an'da tahrif yapıldığını iddia edemedi. Hazreti Osman'a karşı söylenen söz onun bir takım kıraetleri menetmesinden ve halkı bir Mushaf etrafına toplamak için bozuk imlâlı Mushafları ortadan kaldırmasından ibarettir. 


Kur'an'ın tertibine ve istinsahına gelince bu hususta Osman'ın aleyhinde bulunan yoktur. Hazreti Osman'ın işini bütün ashab, Müslümanlar tasvip ettiler.
Hazreti Ali: "Eğer onun yerinde olsaydım ben de aynısını yapardım." demiştir.




SÛRELERİN İSİMLERİ
Kur'an'ın sûrelere bölünmesi Ve sûrelerine isim verilmesi de bizzat vahiy sahibi tarafından yapılmıştır. Hadîsi Şeriflerde sûrelerin adları zikrolunur. Fatiha sûresi, İhlâs sûresi, Yâsin sûresi, Kevser sûresi gibi. Sûrelerin bölünmesi ve onlara ad verilmesi Peygamber Efendimiz tarafından yapıldığında hiç bir şüphe ve en ufak bir ihtilaf yoktur. Filan sûrenin şu ve şu âyetleri diye sûrelerin isimleri bir çok rivayetlerde geçer.

İmâm Buhari rivayet ediyor: Abdullah İbni Mes'ud bir gün namaz kılarken Enfal sûresinin kırk âyetini okumuştur.
Fethül-Bari (H. 852/M. 1448), İbni Mes'ud'un hangi âyetten başlıyarak hangi âyette bitirdiğini anlatır. Demek sûre-lerin adları ve âyetlerin sayıları ve tertipleri belli imiş. Buna benzer rivayetler, namazda şu sûrenin, şu âyetleri okundu kabilinden nakiller pek çoktur. Demek sûrelerin âyetlerinin tertibi ve isimleri Peygamber tarafındandır.

Kur'an'ın Allah indinden vahyolunduğunu kabul etmeyen müsteşrikler, şüphesizdir ki tertibinin de tevkifi olduğunu havsalalarına sığdıramazlar. Bu hususu onlarla münakaşa edecek değiliz. Hıristiyanlarca İsa, Allahın oğlu olduğundan vahyi yoktur. Allah cesedi İsa'ya girmiştir. İnsandan Peygamber değil ki ona vahiy gelsin. Onun için vahiy meselesine Hıristiyanlar akıl yatıştıramıyorlar. Onların işine karışacak değiliz. Yeter ki onlar da, bizim Kur'an'ımızın tertibine karışmasınlar.



SÛRELERİN MÜNASEBETLERİ


Yukarıda gerek âyetlerin ve gerekse sûrelerin vahyin Sûrelerin Tertibi Arasındaki Yüksek Ahenk ve Metin Bağlılığı işaretiyle tertip olunduğunu gördük. Şimdi de bunların birbirine nasıl muhkem bir bağ, sağlam bir münasebet, yüksek bir âhenkle bağlanıp perçinleştiğini görelim.

Medine'de tamam olmuş sûreler var. Onun için sûrelerin nüzul tarihine göre tertip olunması o kadar fazla bir şey ifade etmez. Âyetleri ise nüzul sırasiyle tertip edince Kur'an'ın kül halindeki bütünlüğü, âyetler arasındaki bağlılık çözülür. Onun için en doğru olan tertip yapılmıştır. Kur'an'ın nüzul zamanında yaşayan eshab bu işi herkesten iyi biliyorlardı. Nerede, ne münasebetle nazil oldukları pekâlâ malumlarıydı. Bu hususta söz onlarındır. 
Hazreti Ebubekir ve Hazreti Osman zamanlarında heyetçe yapılan cemi' ve istinsah işleri hepsinin elbirliğiyle yapıldı. Hazreti Ali, Übey Bini Kâab, Abdullah İbni Mes'ud, Abdullah İbni Abbas gibi kibar eshabın tertiplerinin bazı uymayan yerleri vardı. Süyutî (İtkan)'ında nüzul sırasına göre yapılmış tertiplerden mühim bir kısım zikretmiştir. Abdullah Zincanî Tarihi Kur'an'ında. bu Mushafların ve Cafer Sadık'ın Mushafının tertiplerini göstermektedir. Bunların arasındaki ufak tefek farklara gelince bunun sebebi şudur: Her sûre birden nazil olmuş değil. Bir kaç sûrenin âyetleri birden iniyor. Bir sûrenin nüzulü başlamışken o tamam olmadan arada başka sûre veya başka sûreye ait âyetler iner. Şimdi o sûrenin nüzule başladığı zamanı itibar edenlerce o evvel olur. Sonunu itibar edenlerce ise sonraki olur. İşte böylece başını ve sonunu itibar etme sebebiyle nüzul sırasında bazı ihtilaflar görülmüştür.


Nüzul tarihine göre Mushaf tertip edenlerin maksadı ortaya yeni bir tertip çıkarmak değildi. Yalnız anlamaya kolaylık olsun diye yapılmıştır. Yoksa böyle tertipleri Müslümanlar arasında yaymak gayesi gütmüyorlardı. Nâsih ve mensuhu kolayca ayırmaya yardımcı olsun diye yapılmıştır. 


Meselâ böyle nüzul sırasiyle tertip yapanlardan birisi Hazreti Alî'dir. Bu umumî tertibi kabul etmemek sayılmaz. Hazreti Ali, Hazreti Osman Mushafına aykırı bir tertip ortaya atmak için bunu yapmış değildir. Sünnî ve Şii bu hususta müttefiktir. 


Hazreti Ali, Mushafı Osman'ı takdirle karşılamıştır. Hattâ Kur'an istinsah olunurken bu işe nezaret edenlerdendi. Eğer bugünkü tertibe muhalif olsa bu işi deruhte etmez, itirazda bulunurdu. O nüzul tarihine vâkıf olduğundan sırf tarihe yardım maksadiyle bunu yapmıştır. 
Bugünkü tertibin Resulü Ekremin tertibi olduğunu herkesten iyi biliyordu.

Hazreti Ali, hakkı müdafaadan çekinmeyen, bu hususta kellesini koltuğuna alan bir zattı. Ebubekir ve Osman zamanında yapılan cemi' ve istinsah işinde bir kusur görse onu söylemekten niçin çekinecekti? Tarih böyle bir şey kaydetmiyor. Haydi o zaman itiraz etmedi, diyelim. Ya kendisi Halife olunca istediğini yapamaz mıydı?


Meselâ:
Bakara Süresindeki ribaya dair olan âyet, sadakaya ait olan âyetleri takibeder. 
Bunun sebebi şudur: Sadakaya dair olan âyetler ile riba yapmanın günah olduğunu anlatan âyetler fukara lehinde olan âyetlerdir. Bunlardan maksad hep fakirlerin halini ıslah içindir. 

O günkü ictimaî şartlar bu iki nevi âyetlerin birlikte nüzulüne müsait değildi. Ribayı menetmeden önce içtimai heyeti hazırlamak gerekti. Onun için manaca, konuca ve gayece birbirine bağlı olan bu iki âyet ayrı ayrı zamanlarda nazil olmuştur. Fakat mevzuları birbirine yakın olduğundan tertipte yanyana yazılmışlardır. Bunu yapan Resulü Ekremdir.

Bütün rivayetlerden ve gördüklerimizden anlıyoruz, ki Kur'an'ın tertibi son derece mükemmeldir.
Bunu biraz daha izah edelim:

Açık ve berrak bir gecede gökyüzünde parıl-dayan yıldızlara bakıyorsun. Öteye beriye rastgele serpilmiş, gelişi güzel oralara düşmüşler gibi. Öyle tabur halinde sırada dizili değil. Kibrit çubukları gibi istif de edilmemişler. Darmadağınık. Fakat bunların aralarında öyle bir ince nizam ve âhenk var ki, birinin mahrekinden çıkması, medarından küçük bir inhirafı dağılmasını mucip oluyor. Senin gözünle tesadüfe bağlı, gelişi güzel sıralanmış gibi görünen bu gezen ve duran yıldızlar arasında öyle bir âhenk ve nizam var ki, insan hayran oluyor. Bunu bize kim haber veriyor? Heyet ilmi erbabı, astronomi mütehassısı. O işten anlayan o. Bu ince nizamı onun teleskopu görüyor ve gösteriyor. İş ihtisas meselesi. Bu hususta söz heyet âliminin.

İşte Kur'an'daki âyetlerin ve sûrelerin arasındaki ince nizam ve güzel insicamı da bu ilmin erbabı biliyor. Bize düşen onların haberlerine kanmaktır. Nasıl ki yıldızların nizamı hususunda kozmoğrafya ilmine inanırsak. Bu hususta da iş ihtisas meselesidir. 

Öyle arapça bir kelime bilmeden, İslâmın elifinden haberi olmadan veya sadece dışı öğrenip fakat ruha nüfuz etmeden Kur'an'ın tertibi aleyhinde söz söylemek akıl kârı değildir. Harekeli Mushafı yüzünden okuyamıyan birisi kalkar da bunlardan dem vurursa ne demeli? İlim bu gibi şeylerden uzaktır. İşin garibi hem ihtisas devrindeyiz diyoruz, hem de anlamıyacağımız şeylere karışıyoruz. Nasıl olur? Asrımız ihtisas asrıdır. Öyle de olmalıdır. Bir iş ehlinden başkasına bırakılırsa, o işin kıymetini bekle!

Türk Edibi Kâni Efendi, Kur'an sûrelerini tertip sırasiyle takip ederek güzel bir inşa yapmıştır. Kadı Iyaz'ın da sûreleri tertip sırasiyle zikrederek arapça bir duası vardır. Endülüslü şair İbni Cabir ise sûreleri tevriye yaparak manzum bir naatı şerif yazmıştır. Meraklılar onlara da bakabilirler. Bunların üçünü de Bursalı Mehmet Tahir Beyin (Delilüt-Tefasir'inde bulabilirler.)

-------------------------------


Dr. OSMAN KESKİOĞLU
(Din İşleri Yüksek Kurulu Emekli Üyesi)
(Burgas, 1907 - Ankara, 1989)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kur'an-ı Kerim sureleri sıralama neye göre yapılmıştır?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Allah Neye Göre Peygamberlik Vermiştir?
» Kuran'a ve alimlere göre cinler
» KURAN-I KERİM VE GRAMMER Davut AYDÜZ
» muhafazakarlaşıyormuyuz? %60 ımız kuran okumayı bilmiyor,%22 hayatı boyunca eline bir kere bile kuran almamış,%8 anlamını okuyor...
» Namaz Sureleri Ve Anlamları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Kuran-Tefsir-
Buraya geçin: