KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ÇOCUKLARIN BÜYÜKLERİNE KARSI VAZİFELERİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6727
Rep Gücü : 10015177
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

ÇOCUKLARIN BÜYÜKLERİNE KARSI VAZİFELERİ Empty
MesajKonu: ÇOCUKLARIN BÜYÜKLERİNE KARSI VAZİFELERİ   ÇOCUKLARIN BÜYÜKLERİNE KARSI VAZİFELERİ Icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 7:25 am

ÇOCUKLARIN BÜYÜKLERİNE KARSI VAZİFELERİ
İmândan sonra birinci vazifemiz ana-babanın kalbini kırmamaktır. Onlar ne kadar kötü olsalar da, yine her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibâdeti kabûl olmaz. Müslüman doğmamıza ve müslüman yetişmemize sebep olan ana-babamızın kalbini kırarsak Cennete girmemiz düşünülebilir mi? Onlar bize hakâret etse de, yalvararak gönüllerini almamız lâzımdır. Müslüman ana-babamız, bizden râzı olmadıkça, Allahü teâlânın sevdiği kulu olmamız çok zordur.
İmâm-ı Nesefî hazretleri bildiriyor ki:
Ana-babanın evlâdı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlığında, kırkı vefâtından sonradır. Sağlığında olan kırk haktan onu bedenle, onu dil ile, onu kalb ile, onu da para iledir.

1- Hizmet ederek rızâlarını almak.
Allahü teâlâ, ana-babaya iyilik edilmesini emrediyor. (Nisâ 36, En'âm 151, Ankebut Cool
Hadîs-i şerîflerde de buyuruldu ki:
(Ana-babasına hizmet edenin ömrü bereketli ve uzun olur. Onlara karşı gelenin, âsî olanın ömrü bereketsiz ve kısa olur. ) [Ey Oğul İlm.]
(Ana-babasını dîne uygun hizmetleriyle râzı eden kimse, Allahı râzı etmiş olur, onları gazaplandıran, Allahı gazaplandırmış olur.) [İ.Neccâr]
(Anasına-babasına âsî olan mel’ûndur.) [Hâkim]
(Ana-babası, yanında ihtiyârladığı hâlde, [onların rızâlarını alamayıp] Cenneti kazanamıyanın burnu sürtülsün.) [Tirmizî]
(Ana-babasına iyilik edene müjdeler olsun! Allah Onun ömrünü uzatır.) [Buhârî]
(Cihâd, fîsebîlillah [Allah yolunda] sadece kılıç sallamak değildir. Ana-babaya veya evlâda bakmak da cihâddır. Ele muhtâç olmamak için çalışmak da cihâddır.) [Deylemî]
Hasan-ı Basrî hazretleri, Kâ'beyi tavâf ederken sırtında yük olan bir zât görüp der ki:
- Niçin yükle tavâf ediyorsun?
- Bu yük değil, babamdır. Bunu Şam'dan yedi defa getirip tavâf ettim. Çünkü, bana dînimi, îmânımı öğretti. Beni islâm ahlâkı ile yetiştirdi. Bendeki hakkı büyüktür.
- Kıyâmete kadar böyle arkanda taşısan, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider. Bir defa da gönlünü yapsan, bu kadar hizmete karşılık olur.
Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Anneye yapılan iyiliğin ecri iki mislidir.) [İ.Gazâlî]
(Önce, annene, sonra babana, kızkardeşine, erkek kardeşine ve sırası ile diğer yakınlarına iyilik et!) [Nesâî]
(Veysel Karânî'nin kavuştuğu bütün ihsân ve dereceler, anasına yaptığı iyilik sebebiyledir.) [R.Nâsihîn]
(Yâ Resûlallah, annem müşriktir. Ona iyilik etmem câiz midir?) diye soran kimseye, Peygamber efendimiz, (Evet, annene iyilikte bulun) buyurdu. (Ebû Dâvüd)
Her peygamber, kendi annesinden de üstündür. Buna rağmen, peygamberler de, annelerine hürmet ve hizmet etmişlerdir. Görüldüğü gibi, dünya ve âhiret rütbesi ne kadar yüksek olursa olsun, müslüman ana-babaya hürmet ve hizmet şarttır. Hattâ kâfir olan ana-babaya da hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyâretlerine gitmek lâzımdır. Küfre sebep olan şeyleri yaptıracaklarından korkulursa, ziyâretlerine gidilmez. (Bezzâziyye)
Ana-babaya iyilik, ihsân ederek, onların yaptıklarına karşılık şükretmelidir. Kur'ân-ı Kerîmde ana-babaya şükredilmesi emredilmiştir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın rızâsı, ana-babanın rızâsında, gadabı da, ana-babanın gadabındadır.) [Tirmizî]
Birgün Peygamber efendimizin huzûruna bir kimse gelerek dedi ki:
- Yâ Resûlallah! İzin verirseniz sizinle beraber gazâya gelip cihâd etmek istiyorum.
- Anan-baban var mı?
- Evet var.
- Onların yanında bulun! Senin cihâdın, onlara hizmet etmektir. (Müslim)
Annesini sırtına alıp Kâ'be-i muazzama'yı tavaf eden bir kimse, Abdullah ibni Ömer hazretlerine dedi ki:
- Efendim, annemi, böyle sırtıma alıp, Kâ'be-i muazzama'yı tavaf ettiriyorum. Acaba annemin hakkını ödemiş olur muyum?
- Annenin hakkının yüzde birini bile ödeyemezsin. Ancak iyi muâmele eder ve güzel bakarsan, yapacağın en küçük bir hizmete, çok büyük sevâb verilir.
Enes bin Mâlik hazretleri şöyle anlatır:
Peygamber efendimiz zamanında Alkame isminde bir genç vardı. Hep ibâdet ile meşgûl olur, yaz-kış oruç tutardı. Bu genç hastalandı. Fakat dili tutulup birşey söyleyemiyordu. Durumdan Resûlullah efendimiz haberdâr edildi. Peygamber efendimiz, Hz.Ali ile Ammâr bin Yâsir hazretlerini gönderdi. Onlar, gence Kelime-i Şehâdet telkîn ettikleri hâlde, genç söyleyemiyordu. Peygamber efendimiz, Bilâl-i Habeşî hazretleri vâsıtası ile durumdan haberdâr edildi. Peygamber efendimiz, yanında bulunanlara şöyle sordu:
- Alkame'nin ana-babası var mı?
- Yâ Resûlallah, ihtiyâr bir annesi var.
- Annesini buraya getirin!
Annesi gelince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Alkame'ye ne oldu?
- Yâ Resûlallah, Alkame çok iyidir. Hep ibâdet ile meşgûl olur. Ama ben ondan râzı değilim. Çünkü o, hanımının rızâsını, benim rızâmdan üstün tutmaktadır.
- Dilinin tutulması bu yüzdendir. Ona hakkını helâl et de dili açılsın!
- Yâ Resûlallah, O benim hakkıma riâyet etmedi. Hakkımı helâl etmem.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz, (Ey Bilâl! Eshâbı çağır, odun getirsinler. Alkame'yi yakalım. Çünkü annesi, ondan râzı değildir) buyurdu. Kadıncağız bunları işitince dedi ki:
- Yâ Resûlallah, oğlumu benim gözümün önünde mi yakacaksınız? Kalbim buna nasıl dayanabilir?
- Cehennem ateşi, dünya ateşinden çok daha kızgın ve yakıcıdır. Sen ondan râzı olmadıkça, onun hiçbir tâ'ati makbûl değildir.
Kadıncağız bunları işitince ağlamaya başlayıp dedi ki:
- Yâ Resûlallah, ben ondan râzı oldum, hakkımı helâl ettim.
Böyle söyledikten sonra oğlunun yanına gitti ve oğlunun sesini duydu. Kelime-i şehâdeti rahatlıkla söylüyordu. Aynı gün vefât etti. Cenâze hazırlıkları yapılıp defnedildi. Definden sonra Resûlullah efendimiz, Eshâb-ı kirâma hitâben buyurdu ki:
(Hanımını annesinden üstün tutana, Allahü teâlâ ve melekler la'net eder.) [R.Nâsıhîn]
2- Ana-babaya iyilik ve ihsân, evlâd üzerine farzdır. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Ana-babadan biri veya ikisi yaşlanınca usanıp da öf deme! Ağır söz söyleme! Onlarla yumuşak ve tatlı konuş!) [İsrâ 23]
(Allahtan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin.) [Bekara 83]
Peygamber efendimize, Lokman sûresinin (Dünyada ana-babanla iyi geçin) meâlindeki 15. âyet-i kerîmesinin açıklaması sorulduğunda şöyle buyurdu: (Onlarla iyi geçinmek demek;
1- Aç iseler, yemek vermek.
2- Elbiseleri yoksa elbise yapmak.
3- Hizmete muhtâç iseler, onlara hizmeti cana minnet bilmek.
4- Çağırdıklarında, buyurun deyip yanlarına gitmek ve onlara hep iyilik etmek.
5- Bir iş buyurduklarında emirlerini yerine getirmek, günah olan emirler yerine getirilmez.
6- Onlarla konuşurken tatlı ve yumuşak hitâb etmek.
7- Onları isimleri ile çağırmamak.
8- Onlarla bir yere giderken arkalarından gitmek.
9- Kendi için sevdiği şeyi, onlar için de sevmek.
10- Kendine duâ ederken, onlara da
duâ etmek.) [R.Nâsıhîn]
Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babasının ihtiyâcını karşılamak veya onları insanlara muhtaç etmemek için çalışan kimse, fîsebîlillah [Allah yolunda] çalışıyor demektir.) [Taberânî]
(Ana-babaya ihsânda bulunmak ve akrabayı ziyâret etmek şekaveti saâdete çevirir, ömrü artırır ve insanı fena ölümden korur. [Ebû Nuaym]
(Ömrünün uzun, rızkının bereketli olmasını istiyen, ana-babasına iyilik etsin, sıla-i rahim yapsın!) [İ. Ahmed]
(Evlâd, babasının hakkını hiçbir sûretle ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulur ve sonra da satın alarak âzâd ederse, ancak o zaman hakkını ödemiş olabilir.) [Müslim]
(İffetli olursanız, kadınlarınız da iffetli olur. Ana-babanıza ihsân ederseniz, çocuklarınız da size ihsân eder!) [Taberânî]
(Annenin duâsı, en çabuk kabul olan duâdır.) [İ.Gazâlî]
(Ana-babaya iyilik etmek, namaz, oruç, hac ve cihâddan daha üstündür.) [İ.Gazâlî]
(Evlâdının iyiliğini görmesi için, ona yardım eden babaya, Allah merhamet etsin.) [İbni Hibbân]
Bir kimse gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah, büyük bir günâh işledim. Tevbem kabûl olur mu, ne yapmam lâzımdır?
Peygamber efendimiz buyurdu:
- Annen var mı?
- Hayır yok.
- Teyzen var mı?
- Evet var.
- Öyle ise ona iyilik et! (Tirmizî)
Allahü teâlâ, Hz. Mûsâ'ya vahyetti ki:
(Ana-babasına itâ'at edip bana isyân edeni iyilerden yazarım. Bana itâ'at edip ana-babasına isyân edeni ise kötülerden yazarım.) [İ.Gazâlî]
Bu konudaki hadîs-i şerîflerden birkaçı şöyle:
(Ana-babasını üzen ve sıla-i rahmi terk eden, Cennetin kokusunu duyamaz.) [Taberânî]
(En üstün amel, vaktinde kılınan namaz ve ana-babaya iyiliktir.) [Müslim]
(Ana-babasının rızâsını alan mü'mine Cennetten iki kapı açılır. Onları üzene ise Cehennemden iki kapı açılır.) [Beyhekî]
(İlim öğrenen talebe, kocasına itâ'at eden kadın, ana-babasına iyilik eden evlâd, Peygamberlerle beraber hesâbsız olarak Cennete girer.) [İ.Râfi'î]
(Ana-babasına iyilik edenin ömrü uzun, rızkı bereketli olur.) [İ.Ahmed]
(En fazîletli amel, vaktinde kılınan namazdan sonra ana-babaya iyiliktir.) [Müslim]
(Ana-babaya ihsân, bedbahtlığı saâdete çevirir, ömrü uzatır ve insanı kötü ölümden korur.) [Ebû Nuaym]
(Ana-babanıza ihsân ederseniz, çocuklarınız da size ihsân eder.) [Taberânî]
(Ömrünün uzun ve rızkının ziyâde olmasını istiyen, ana-babasına ihsânda bulunsun ve akrabasını yoklasın!) [İ.Ahmed]
(Ebrâra "ebrâr" denmesi: Ana-baba ve cocuklarına iyilik etmelerindendir. Ana-babanın senin üzerinde hakkı varsa, çocuklarının da senin üzerinde hakkı vardır.) [Taberânî]
(Allah katında en fazîletli amel, vaktinde kılınan namaz, anaya-babaya ihsân ve Allah yolunda cihâddır.) [Buhârî]
(İnsanlar içinde en büyük hak sahibi, erkeğin üzerine annesi, kadının üzerine de kocasıdır.) [Hâkim]
(Sadaka veren kimse, neden müslüman olan ana-babasının ruhu için vermez? Halbuki böyle yaparsa, verdiği sadakanın sevâbı, onların rûhuna gideceği gibi, onlardan bir şey eksilmemek şartı ile, onların sevâbı gibi bir sevâb da kendisine yazılır.) [Taberânî]
(Üç zümreye Cehennem ateşi dokunmaz: Bunlar, kocasına itâ'at eden kadın, ana-babasına iyilik eden evlâd ve insanlara merhamet eden kimsedir.) [R.Nâsıhîn]
(Ana-babasını küstürmüş olduğu hâlde, sabahlıyan kimseye Cehennemden iki kapı açılır. Bu halde akıllanmıyana da aynı şekilde Cehennemden iki kapı açılır. Bunlardan bir tanesi hayatta olur da, onun rızâsını almaz ve onu küstürürse, kendisini Cehenneme götüren bir kapı açılır. Ana-babası kendisine zulmetseler de, zulmetmeseler de, böyledir.) [Beyhekî]
Görüldüğü gibi ana-baba, zâlim de olsalar, kendisine zulmetseler de evlâd, onları küstürmemelidir.
Ana-babanın veya hiç kimsenin günâh olan emirleri yapılmaz. Ana-babanın yemeklerinde harâm karışmış olduğu şüpheli bile olsa, ana-baba bu yemekten yemesi için evlâdını zorlasa, evlâdın o yemekten yemesi lâzımdır. Çünkü şüpheli şeylerden kaçınmak vera', ana-babanın rızâsını almak ise vâcibdir.
Yemen'den bir kişi gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah, cihâda gitmek istiyorum.
- Yemen'de anan-baban var mı?
- Evet var yâ Resûlallah.
- Cihâda gitmene izin verdiler mi?
- Hayır vermediler yâ Resûlallah.
- Ana-babana git, izin iste! Müsâade ederlerse cihâda git! İzin vermezlerse, onlara hizmet et! Çünkü îmândan sonra, Allahü teâlânın rızâsına kavuşturucu amellerin en üstünü, ana-babaya iyilik ve ihsândır.) (İ.Ahmed)
Yine cihâda gitmek için gelen bir kişiye Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Annen var mı?
- Evet var yâ Resûlallah.
- Onun yanına git! Cennet onun ayakları altındadır. (Taberânî)
Bir kişi, hicret etmek için Peygamber efendimize dedi ki:
- Anne ve babamı ağlatarak geldim yâ Resûlallah.
- Hemen git, onları ağlattığın gibi güldür! (Ebû Davud)
Bir zât suâl etti ki:
- Yâ Resûlallah cihâda gitmek istiyorum.
- Annen var mı?
- Evet var.
- Ona hizmet et, Cenneti, onu râzı etmekle kazanırsın! (Taberânî)
Cihâda gitmek için gelen başka birisine de, (Annenin yanından ayrılma! Cennet onun ayağı altındadır) buyuruldu. (Nesâî)
Mûsâ aleyhisselâm dedi ki:
- Yâ Rabbî, Cennetteki arkadaşım kimdir?
- Filân yerde bir kasap vardır. Senin Cennetteki arkadaşın odur.
Mûsâ aleyhisselâm, tarif edilen yere gitti. Güneş batıncaya kadar orada kaldı. Akşam olunca, kasap, bir parça et alıp, çantasına koydu. Kasap akşam evine giderken, Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Ey genç, misâfir kabul eder misin?
- Evet memnuniyetle...
Beraber gittiler. Eve gelince, genç, bu etten güzel bir yemek pişirdi. Sonra evin tavanına asılı duran bir zenbili indirdi. İçinde çok yaşlı, zaif, güçsüz bir kadın vardı. Onu zenbilden çıkardı. Bir kaşık alıp doyuncaya kadar ağzına yemek koydu. Sonra elbisesini değiştirdi. Tekrar zenbile yerleştirdi. Bu esnâda kadının dudakları kımıldadı. Sonra kasap zenbili alıp tavana astı. Bunları gören Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Bu kadın kim, ona ne yaptın?
- Bu benim annemdir. Çok yaşlandı.Takati kalmadı. Oturacak halde de değildir. Çarşıdan gelince, onu doyurup altını değiştirmeden kendim bir şey yemem.
- O esnâda annenizin dudaklarının kımıldadığını gördüm. Bir şey mi söylüyordu?
- Evet hergün "Yâ Rabbî, oğlumu Cennette Mûsâ aleyhisselâma arkadaş eyle" diye duâ eder."
- Gözün aydın olsun, Mûsâ Peygamber benim ve Cennetteki arkadaşım da sensin. (Şir'a)
İbni Abbâs hazretleri, "Ana-babana karşı, kusurlu, güçsüz, aşağı bir kölenin, sert kaba efendisine karşı bulunduğu hâl içerisinde ol" buyururdu.
Hasan-ı Basrî hazretleri de buyurdu ki:
(Âlim bir evlâdın ana-babası kâfir olsa, kuyudan su çekmeleri için ona muhtaç olsalar, o da birkaç kova çektikten sonra öf dese, öf demesi sebebiyle bütün amelleri yok olur.)
Ana-babasını beğenmiyerek ben onların oğlu, kızı değilim dememelidir! Çünkü Resûlullah efendimiz, (Annem-babam onlar değildir diyene, Allahın, meleklerin ve bütün insanların lâ'neti olsun. Allahü teâlâ böyle diyenin farz ve nâfilelerini kabûl etmez) buyurdu. (Şir'a)
Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlâdan dokuz def'a nasîhat istedi. Hepsinde de Cenâb-ı Hak, ana-babaya itâ'at etmesini istiyerek, (Ana-babasına iyilik edenleri, dünyada sevdiklerim arasına alırım. Kabirde onlara arkadaş olur, mahşerde merhamet ederim. Sırâtı geçirir, Cennette onlarla vâsıtasız konuşurum. Ana-babasına âsî olan, Peygamberler gibi çok amel etse, amelini kabûl etmeyip, onu Cehenneme atarım. Ana-babasına itâ'at edeni de, bana karşı kusurlu olsa da, affederim) buyurdu.
Buhârî'deki hadîs-i şerîfte özetle deniyor ki:
Eski ümmetlerden üç kişi yolculuğa çıkarlar. Geceyi geçirmek üzere bir mağaraya girince dağdan bir kaya parçası yuvarlanarak mağaranın ağzını kapatır. "Bizi bu kayadan ancak iyi amellerimizi dile getirerek Allah'a yapacağımız duâ kurtarabilir" derler.
İçlerinden biri şöyle dedi:
Anam-babam çok yaşlı idi. Onları doyurmadan çoluk çocuğumu ve hayvanlarımı doyurmazdım. Birgün, odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Geç vakte kadar da dönemedim. Akşam içecekleri sütü, getirdiğimde anamla babam uyumuşlar. Onlara sütlerini içirmeden önce çoluk çocuğumun ve hayvanlarımın karınlarını doyurmazdım. Çocuklar da, yanımda ağlıyorlardı. Çanak elimde tanyeri ağarıncaya kadar onların uyanmalarını bekledim. Anamla babam uyanıp sütlerini içtiler. "Ya rabbî bunu senin rızan için yapmışsam buradan bizi kurtar."
Kaya biraz açıldı. Fakat çıkmak mümkün değildi.
Diğeri her türlü imkân varken çok sevdiği amcasınının kızı ile zinâ etmediği ve kıza verdiği 120 dinar altını almadığı olayı hatırlayıp, (Yâ rabbî, bunları senin rızan için yapmışsam bizi buradan kurtar) dedi. Kaya biraz daha açıldı. Ancak yer çıkabilecekleri kadar değildi.
Üçüncüsü şöyle dedi:
Çalıştırdığım işçilerden biri ücretini almadan gitmişti. Ben de onun ücretini ürettim. Öyle ki, bundan birçok mal meydana geldi. Bir müddet sonra bana gelip ücretini istedi.
(Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunların hepsi senin ücretinden üremiştir, al götür) dedim.
O da (benimle alay etmiyorsun ya) dedi. Ben de (hayır, alay etmiyorum, doğrusu bu) deyince, malların hepsini alarak götürdü. Bana hiçbir şey bırakmadı. (Yâ rabbî bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz şu belâdan bizi kurtar.)
Bunun üzerine kaya tamamen açıldı. Onlar da mağaradan çıkarak yollarına devam ettiler.
Ana-babaya karşı alçak gönüllü olmalı, yaşadıkları müddetçe onlara hizmet etmeli ve bununla onların rızâlarını kazanmalıdır. Hz.Hüseyn'in oğlu Alî, edeblerini gözetemem endişesiyle, ana-babasıyla yemek yemekten çekinirdi.
Ana-babasını râzı eden kimse için, Cennette iki kapı açılır. Bir kimsenin ana-babası zâlim olsalar dahi onlara karşı gelmek onlarla sert konuşmak câiz değildir. Çeşitli vesilelerle, onların elleri öpülüp, duâları alınmalı, haklarını helâl ettirmelidir.
Bu vesilelerden biri de bayramlardır. Bayramlarda, ana-babaya çeşitli hediyeler alıp, bayramları tebrik edilerek, hakları helâl ettirilmeli ve duâlarını almalıdır! Arada kırgınlıklar varsa bu vesile ile giderilmelidir. Allahü teâlâ buyurdu ki:
- Yâ Mûsâ, günahlar içinde bir günah vardır ki benim indimde çok ağır ve büyüktür. O da, ana-baba evlâdını çağırdığı zaman emrini dinlememesidir. (Ey Oğl. İlm.)

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

ÇOCUKLARIN BÜYÜKLERİNE KARSI VAZİFELERİ Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
ÇOCUKLARIN BÜYÜKLERİNE KARSI VAZİFELERİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: Din Kültürü Dersi-Eğitim Öğretim :: Din Kültürü Ahlak Bilgisi Dersi :: 6.sınıf-
Buraya geçin: