KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 RECM MESELESİ

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6727
Rep Gücü : 10015177
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

RECM MESELESİ Empty
MesajKonu: RECM MESELESİ   RECM MESELESİ Icon_minitimeCuma Ocak 15, 2010 6:26 am

FARUK BEŞER İN SESLİ CEVABI

192.Bölüm : İslam’da recm cezası var mıdır?/ Besmele bir ayet olmasına rağmen neden Fatiha sesli okunurken besmele sessiz okunuyor?/ Sigara haram ise Kuran-ı Kerm’de belirtilmiş olması gerekmez miydi?/ Sigara içenler v kul hakkı…/ Sigara içmenin haram olması…

http://rapidshare.com/files/228047616/192.mp3


*****************
Recim yoktur [Hayrettin Karaman]

Evlendikten sonra zina suçu işleyen kadınlara ve erkeklere, dört erkeğin fiil halinde açıkça görerek şahitlik etmeleri veya suçluların itirafları üzerine uygulanan recim (taşlayarak öldürme) cezası şeriatı uygulama adına mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ceza değildir.

Önce "Kur'an Yolu" isimli tefsirimizde ne dedik ona bakalım:

"...Bize göre bu hadislerin uydurma olduğunu söylemek -usule göre- mümkün olmamakla beraber getirdikleri recim cezasıyla ilgili bazı sorular ve problemler de yok değildir:

"a) Recim cezası İslâm'dan önce vardır ve uygulanmıştır, İslâm'ın getirdiği, başlattığı bir ceza değildir.

"b) Zina cezalarının daha hafif olanları Kur'ân-ı Kerîm'de yer aldığı halde recim cezasına Kur'an'da yer verilmemiştir. 25. âyette gelecek olan mümin câriyelerle ilgili "Evlendikten sonra fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının yarısı gerekir" meâlindeki ifade, hür ve evli kadınların zina cezalarının da yüz sopa olduğuna işaret etmektedir. Çünkü yüz sopanın yarısı uygulanabilir, fakat recim (ölüm) cezasının yarısından söz edilemez.

"c) Hz. Peygamber, hayatında uygulanan birkaç recim cezasında hazır bulunmamış, infazı başkalarına havale etmiştir. Suçun ispatı bu vak'aların tamamında suçlunun itirafıyla hâsıl olmuş ve ceza, Müslüman suçluların ısrarla günahtan temizlenmeyi istemeleri üzerine infaz edilmiştir.

"d) "Zina ettim, beni cezalandırarak temizle" diye gelen Müslümanları Hz. Peygamber önce geri çevirmiş, söylediklerini duymamış gibi davranmış, ısrar etmeleri üzerine kurtarıcı telkinlerde bulunmuş, "Deli mi, içmiş mi, yaptığı zina olmadığı halde öyle mi sanıyor?" demiş, bütün bunlara rağmen ısrar ettikleri için cezalandırma yoluna gitmiştir (Müslim, "Hudûd", 16, 22).

"e) Mâiz isimli sahâbî, infaz başlayınca can acısıyla kaçmaya başlamış; arkasından yetişen infazcılar onu öldürmüşlerdi. Dönünce durumu Hz. Peygamber'e anlatmışlar. O da "Keşke bıraksaydınız! Tövbe ediyor, Allah da onu kabul buyuruyordu" demiştir. Sahâbenin recmedilen Müslümanlar hakkında ileri geri konuşmaları karşısında da, "O öyle tövbe etti ki bir ümmete paylaştırılsa her bir ferdine yeterdi" (Müslim, "Hudûd", 22); başka bir rivayete göre, "O öyle bir tövbe etti ki, Medine halkından yetmiş kişiye paylaştırılsa –bağışlanmaları için– yeterdi" buyurmuştur (Müslim, "Hudûd", 24). İbn Teymiyye, İbn Kayyim gibi fıkıhçılar bu hadislere dayanarak tövbe eden, kendiliğinden gelip suçunu itiraf eden suçlulara cezayı uygulayıp uygulamama konusunda ülü'l-emrin serbest olduğu sonucuna varmışlardır (İ'lâmü'l-muvakkıîn, III, 79).

"f) Recim cezasını içeren hadiste Hz. Peygamber, "... Bekârlar için yüz sopa ve bir yıl da sürgün, evli veya evlilik geçirmiş kimseler için yüz sopa ve recim" ifadesini kullanmıştır (Müslim, "Hudûd", 12). Müctehidler bu hadiste geçen cezaların ikisi hakkında farklı görüş, anlayış ve değerlendirme ortaya koymuşlardır: 1. Kadının başka bir yere sürülmesi, 2. Recim yanında bir de sopa cezasının uygulanması. Hadiste bu iki ceza da yer aldığı halde bunlar uygulanmaz diyen müctehidler olmuştur. Hatta Ebû Hanîfe'nin, "sürgün cezasının had (değişmez, kanunî ceza) değil, uygulaması yöneticilere bırakılmış ta'zir cezası nevinden olduğunu" söylediği nakledilmiştir (Ebû Bekir İbnü'l-Arabî, I, 358); yani Kur'an'da olan ceza had, sünnetin getirdiği ilâve ceza ise ta'zir olarak değerlendirilmiş olmaktadır.

"Yukarıdaki altı madde bizi şu sonuca götürmektedir: Recim cezası –mutlaka ve değişmez olarak uygulanacak– hadlerden değildir. İslâm'dan önce de uygulandığı için ilk İslâm topluluğunun tanıdığı, yadırgamadığı, caydırıcı bulduğu bir ceza çeşididir. Bu sebeple Hz. Peygamber çok az da olsa bu cezanın uygulanmasına izin vermiştir. Sonuç olarak evlilerin zina suçlarının had nevinden cezası, bekârlarınki gibi yüz sopadır. Recim ise kamu düzeni ve suçların önlenmesi ilkelerinin gereğine göre uygulanıp uygulanmaması, usulüne göre ümmetin alacağı karara bırakılmış, ta'zir nevinden bir cezadır. Cezaların çoğu gibi bu cezalar da ispat ve infazdan önce tövbe etmekle (pişmanlık göstermek ve ıslâh-ı hal etmekle) ülü'l-emir tarafından düşürülebilir."

Şu halde şeriatı uygulama adına bugün recimi uygulayanlar, sebep olduğu sonuçlar bakımından İslam'a kötülük etmektedirler.

Bu konuda bir yazı daha kaleme alıp büyük bir alimin "recim yoktur" şeklindeki kanaatini nasıl ve niçin yirmi yıl açıklayamadığını nakledeceğim

Hayrettin Karaman / 27 Ağustos 2010 Cuma

yenişafak

*************************************************

Kur’ân’ın kaldırdığı recm vahşeti daha ne kadar sürdürülecek?

Somali’deki recm vahşetini internetten dehşetle izledim. Bu insanlar, insanları İslâm’dan nefret ettirmek için ellerinden geleni yapıyor. Allah bunların şerrinden korusun. Kur’ân, recm vahşetini kaldırdığı halde maalesef sözde Müslüman âlimler Tevrat’ın hükmünü hadisleştirerek İslâm hukukuna soktular. İslâm’da recm olmadığını kaç kez yazdım ama maalesef rivayetleri Kur’ân’a üstün tutanlar bunda ısrar ettiler ve ediyorlar. Diyanet’in bu konuda uluslararası bir konferans düzenleyip akıl ve izan sahibi İslâm âlimlerince bir karar almaya çalışması uygun olur. Daha önce İran ve Nijerya’da iki recm olayıyla ilgili olarak yazdığım yazıyı burada güncelleştirerek yayınlamayı uygun görüyorum: Recm, Kur’ân’ın hükmü değildir. Yahudilik’ten İslâm hukuk kitaplarına geçirilmiştir. Birkaç yıl önce İran ve Nijerya’daki şimdi de Somali’deki Şeriat Mahkemesi’nin verdiği recm kararı Kur’ân’a aykırıdır. Çünkü Kur’ân’da recm yoktur. Karşıt cinsler (erkek-kadın) arasındaki yasal olmayan cinsel ilişkinin adı zinadır. Zinanın cezası, Nur Suresi 2’nci ayetine göre 100 sopadır. Eylemi yapanların bekâr yahut evli olmaları fark etmez. Çünkü Kur’ân evli-bekâr ayırımı yapmamış, genel söylemiştir. Kur’ân’ın kayıtlamadığını insanların sınırlamaya hakları yoktur.
Kur’ân’da recmin olmadığı kesin kanıtlarla sabittir. Şöyle ki: Zina cezasını açıklayan Nur Suresi 2’nci ayetin ardından gelen ayetlerde, kocası tarafından zinayla suçlanıp, dört şahitle eylemi tespit edilemeyen kadına azap (işkence) uygulanamayacağı belirtilmektedir. Demek ki evli kadının zina cezası öldürme değil, işkencedir (yani yüz sopadır). Yoksa ayette, bu kadının dövülmeyeceği değil, recmedilmeyeceği, öldürülmeyeceği ifadesi kullanılırdı. Nisa Suresi’nin 25’inci ayetine göre zina eden evli cariyelere, hür kadınların yarısı kadar ceza verileceği belirtilmiştir. Hür kadının zina cezası 100 sopadır. Bunun yarısı 50 sopa eder. Eğer hür evli kadının zina cezası recm (taşla öldürme) olsaydı, yarısı olmazdı. Hz. Peygamber’in, Maiz isimli birini recmettirdiği rivayeti ise çelişkilerle doludur. Çünkü rivayete göre Peygamber onu götürüp recmedenlere olayın nasıl geçtiğini sormuş, onlar da taşlamaya başladıklarında Maiz’in kaçmaya çalıştığını ama bırakmadıklarını, taşlayıp öldürdüklerini söylemişler. Peygamber, “Keşke bıraksaydınız” demiş. Şayet rivayet doğru ise Peygamber’in, bu cezanın uygulanmasından memnun olmadığını gösterir. Peygamber, uygulanmasından hoşlanmadığı, Kur’ân’da dayanağı bulunmayan bir cezayı niçin uygulatsın? Peygamber’in recmettirdiği yolundaki rivayetlerin hepsi bir iki kişinin aktarımı olup çelişkilerle, akıl ve mantığa aykırı şeylerle dolu, Yahudilerden Araplara geçmiş olan geleneğin, Peygamber sözü (hadis) biçimine sokulmasından ibaret sözlerdir. Kişi haberleri, fıkıh usulüne göre kesinlik değil, zan ifade eder. Kur’ân, zannın kesin bilgi olmadığını vurgular (Necm: 28). Recm gibi ağır bir ceza böyle zan ifade eden rivayetlere dayanılarak uygulanamaz. Kaldı ki Kur’ân’ın belirlediği dövme cezasının uygulanması için de olayın dört tanıkla, açıkça saptanması gerekir (Nur: 4). Kur’ân’a aykırı olan bu ceza, İslâm için utanç sebebi olmakta, İslâm’ın imajını bozmaktadır. Merhametlilerin en merhametlisi Allah, suçu ne olursa olsun, bir kulunun işkenceyle öldürülmesine razı olmaz ve böyle bir emir vermez. İnsanlar, kendi acımasızlığını Tanrı hükmü haline getirmişlerdir.
Tevrat’ın hükmüne göre…
Günah, sadece dışta görünür eylemden mi ibarettir? Günah, insanın içini, düşüncesini kirleten şeydir. Hz. İsa’nın huzuruna zinayla suçlanan bir kadın getirmişler. Tevrat’ın hükmüne göre bunu recmettirmesini söylemişler. Hz. İsa, “Haydi, hiç günah işlememiş kimseler, bu kadına taş atsın” demiş. Kimse taş atamamış. Çünkü aslında ötekiler, o zavallı kadından daha günahkârdılar ama günahlarını gizleyebilmişlerdi. Kadın ise günahını gizleyememişti. Hz. İsa, asıl günahın düşünce kirliliği olduğunu belirtmiştir: “Zina etmeyeceksin denildiğini işittiniz. Ben size derim: Bir kadına şehvetle bakan her adam zaten yüreğinde onunla zina etmiştir” (Matta: 5/27-29). İnanan erkek ve kadınların kötü düşünceyle bakmamalarını, kötü bakışlarını yummalarını emreden (Nur: 30-31) Kur’ân da aynı şeyi vurgulamaktadır.
ÖZETLE: Recm Kur’ân’ın hükmü değildir. Yahudilikten İslâm hukuk kitaplarına geçirilmiştir. Yahudiler dahi kitaplarındaki bu hükmü uygulamazken Kur’ân’ın kaldırdığı bu hükmü Müslümanların uygulaması İslâm’a leke sürmektedir. Siyasilere ve tüm etkili kişi ve kuruluşlara, Somali’deki bu vahşi cezanın bir daha başka bir yerde uygulanmaması ve fıkıh kitaplarına girmiş olan bu hükmün Kur’ân’a aykırı olduğunun karar altına alınması için çaba harcamalarını umuyor ve diliyorum.
Prof. Süleyman Ateş:

İlahiyat profesörleri ‘‘recm’’ cezasının Kuran’da yer almadığını, fıkıhta (din adamlarının yorumları ve bunlara dayanan uygulamalar) bulunduğunu söylediler. Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, ‘‘Bizi yorumlar bağlamaz’’ derken Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, recmi Hz. Ömer’e bağlamak isteyenlere kesinlikle inanılmaması gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. ZEKERİYA BEYAZŞeriatta, fıkıhta var
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, Kuran’da recm konusuyla ilgili her hangi bir ayet olmadığını belirtti. Prof. Beyaz, şunları söyledi:

‘‘Recm, Arapların eski ádetlerinde vardır. Ama İslam bunu kabul etmemiştir. Kuran’da böyle bir konu yoktur. Ancak şeriatta vardır. Şeriat İslam değildir, Kuran değildir. Şeriat İslam adına, Kuran adına yapılan yorumlardır, fıkıhtır. Geçmişte din álimlerinin İslam adına yapmış olduğu yorumlar içinde, içtihatlar içinde recm konusu da mevcuttur. Şu var ki bizi bu yorumlar bağlamaz, asıl olan Kuran’dır ve Kuran’da böyle bir şey mevcut değildir. İslam tarihinde, özellikle Türk İslam tarihinde recm olayı hemen hemen yok gibidir. Bir tane İstanbul’da Sultanahmet’te At Meydanı’nda yapılmış. Padişah da bundan hoşlanmamış, eleştirmiştir. Bir daha da böyle bir uygulama olmamıştır. İslamiyet eski örf ve ádetleri meşru kıldığı için içtihat söz konusu olmuştur.’’

Prof. Dr. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

Tevrat’ta olan ceza

Eski İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, recmin Kuran’da yer almadığını, fıkıh terimi olarak zina suçu işlemiş evli kadın veya erkeğin halk önünde taşlanarak öldürülmesini anlattığını söyledi. Prof. Öztürk, şunları anlattı:

‘‘Kuran’da tanıklarla belirlenip kesinlik kazanmış bir zina suçu için evli-bekar ayrımı yapmadan bir tek ceza getirilmektedir. ‘Celde’ yani kamu otoritesinin uygun bulacağı sopa, çubuk türünden bir aletle bir grup insanın görebileceği bir yerde seksen kez vurmak. Bu vuruşun öldürme veya yaralama maksadıyla yapılmaması gerektiği ittifakla kabul edilmektedir. Maksat, utandırma, caydırmaktır. Recm, Tevrat’ta bulunan bir cezadır. Neresinden bakarsanız bakın recm diye bir cezanın İslamda varlığını kabul, bizi içinde çıkamayacağımız çelişmelere, tutarsızlıklara, kuşkulara iter.’

********************************
SÜNNETİN HÜKÜM KAYNAKLIĞI VE RECM MESELESİ

Hz.Peygamber'in sünnetinin hüküm kaynağı olup olmayacağı nokta sında belki en çarpıcı örnek, net olarak Kur'an'da yer almayan Recm ha disesidir.

Bilindiği gibi Hz.Peygamberin görevlerinden birisi de, Kur'an'm açıklama getirmediği noktalara açıklık getirmek ve onu kendi hayatına ak tarıp yaşamak ya da bulunduğu devirde yaşatmaktır. İşte Kur'anda açıkça yer almadığı halde Hz.Peygamberin sözü ve fiilî yorumu ile İslâm hayatı na sokulan cezaların başında recm cezası gelir.

Yazar, sayfa 519,608 ve 609'da Haricî'lerin görüşüne aynen uyarak Kur'an'da recm cezasının bulunmadığını, dolayısıyle bu cezanın Kur'an'm ruhuna uymadığını savunmuş ve sayfa 656 ile daha pek çok yer de Hz.Peygamberin hüküm koyamayacağını ileri sürmüştür. Oysa Hz.Pey gamberin görevlerinden birisi, Kur'anda hükmü açık olmayan durumlara çözüm getirmek ve onu uygulamaktır. Hz.Peygamber'in zamanında recm cezasının uygulandığı konusu ise; değişik yollardan bilinen bir gerçektir. Hz.Peygamberin de hüküm koyabileceği, "bir şey konusunda tartıştığı nızda onu Allah'a ve Rasule götürün" (Nisa;4/59) gibi Kur'an âyetleri ile de kanıtlanmıştır. Ne hazindir ki yazar, bu âyeti sayfa 562-563'te ele al dığı halde, âyetin bu özelliğine değinmemiştir. Oysa bu âyetten maksat, sa dece Allah'ın hükmüne başvurmak olsa idi, âyetin son bölümüne lüzum kalmazdı. Zaten Kur'an âyetlerinin bir bölümünün lüzumsuzluğunu iddia etmek, haddi aşmak olur.

Şu halde Kur'anda açık olmayan hükümler için Allah'ın Rasulüne, yani sünnete başvurmak gerekir. Bunu yazar da kabul etmekte ve Hz.Pey gamber'in fonksiyonunu anlatırken, Hz.Peygamberin görevinin, "Tahrim yetkisini kullanan kudretin (Allah'ın) getirdiği prensipleri detaylan-
dır"maktan ibaret olduğunu belirtmektedir.

Buradaki "detaylandırma" dan maksat nedir? Sadece Kur'an'ı nak letmek midir, yoksa Kur'anda açıkça bulunmayanı açıklamak mıdır? Şayet "detaylandırma" denilen şey, sadece Kur'anda yer alan hükümlerin tek­rarlanması olarak kabul ediliyorsa bu, detaylandırma değil, nakil olur. Na kil işi ise, zaten Kur'an'ın tamamlanması ile bitmiştir ve Kur'andaki her hüküm, yazarın kendi ifadesi ile "Kur'an'da açık açık" belirlenmiş-tir(sh.244). Şu halde peygamber neyi ve niçin detaylandıracaktır?
Anlaşılan odur ki yazar, bazen kendi kendine çelişki içinde olmakta dır. Çünkü "detaylandırma" işi, Kur'anda açıkça bulunmayan bir takım şeylerin açığa çıkarılmasıdır. İşte sünnet denilen şey, budur. Ve işte bu sün net ile "Recm" hükmü, Hz.Peygamber tarafından verilmiş ve O'nun haya tı boyunca uygulanmıştır. Recm cezası ne yazarın dediği gibi sünnetin Kur'an'ı neshetmesi sonucu (sh.519) olmuştur, ne de Kur'an eksik yazıldı ğı için (sh.519) Kur'an'da yer almamıştır. Aynı zamanda recm cezası, ya zarın dediği gibi (sh.609) "oyuncu mantık" ın ürünü olmadığı gibi, İs lam'a sokulan bir İsrailiyyat ya da bir Yahudi cezası da değildir. Elbette ki, İslam'a sokulan pek çok İsrailiyat vardır, fakat bu noktadan hareketle özel akla ve mantığa uymayan her fikre bu damgayı vurmak doğru değil dir. Çünkü recm hâdisesi, bir israiliyat değildir. Henüz Hz.Peygamber ha yatta iken O'nun emri ve izniyle uygulanan bir cezadır. Hele bu ceza yaza rın dediği gibi "Kur'an'ın rahmet prensibini dejenere etmek" (sh.608) için "Allah ve insan anlayışına uymayan" (sh.608) bir ceza değil, aksine cemiyeti zinadan, fuhuştan ve ahlaksızlıktan korumaya ve temiz toplum oluşturmaya yönelik bir ceza şeklidir.

Bu durumda; Yazarın karşı çıktığı recm cezası ve sebepleri konusun da kısaca bilgi vermek gerekir.
Recm; taşla öldürme, taşa tutma, birine taş atma vs. anlamlarına ge lir. Terim olarak recm; evli veya dul olan erkek veya kadının zina etmesi halinde İslâm mahkemesi kararıyla taşlanarak öldürülmesi anlamında fık hî bir terimdir. Kur'an-ı Kerîm'de bu anlamda "recm" ifadesi yoktur. Zi na edenin taşlanması şeklindeki ceza, İslam'ın Sünnet ve Icma' delilleri ne dayanır.

İslâm'da zina büyük günahlardandır. Irz, namus ve neseplere yönelik olduğu için zinanın cezası da, cezaların en şiddetlisidir. Bunun için de zi na, bütün semavî dinlerde haram kılınmış ve çok kötü bir iş olarak kabul edilmiştir. Bu ceza, zina yapanın evli veya bekar oluşuna, İslâmî emir ve yasaklarla yükümlü bulunup bulunmadığına göre değişik şekillerde uygu lanır. Meselâ; dayak, taşla öldürme, sürgüne gönderme ve İslâmî mahke menin vereceği ta'zir cezası bunların arasındadır.

Kur'an-ı Kerim'in Nûr süresindeki zinanın cezası hükmü inmeden önce Hz.Peygamber (s.a.s.)in hadîsine göre hüküm veriliyordu. Hz.Pey gamber'in bu konudaki hadîsi şöyledir: "Zinanın hükmünü benden öğ renin... Bekârla bekâr zina ederse yüz sopa ve bir yıl sürgün, evli ile evliye yüz sopa ve recm cezası vardır." (İbni Mâce; Hudûd, 7. Müslim; Hudûd,12). Ancak Nûr sûresinin "Zina eden kadın ve erkekten her bi rine yüz değnek vurun" (Nûr; 34/2) âyeti indikten sonra zina cezası; be kârlar için yalnız değnek, evli olanlar için ise; sünnetle recm cezası belir lenmiştir.

Hz.Peygamber (s.a.s.)'in, zina eden evliye recm cezasını uyguladığı tevatür derecesine ulaşan hadîslerle sabittir. Kur'an-ı Kerîm'de açık olarak yer almadığı halde sünnet ve İcma' ile sabit olan recm hususunda iki ana konuya dikkati çekmek gerekir, a) Hz.Peygamber zamanında recm uygulanmış mıdır? b) Recm'in uygulanması için gerekli şartlar nelerdir?

a) Hz.Peygamber'in Recm Cezasını Uygulama Örnekleri

Hz. Peygamber zamanında dört recm cezası uygulanmıştır.
a/l) Zina yaptığını dört defa ikrar eden Mâiz b.Malik'in recme-dilmesi.
Bir gün Mâiz, Hz.Peygambere gelerek "Beni temizle" demiş, Hz.Peygamber de "yazık sana, çık git, Allah'a tevbe ve istiğfar et" buyurmuştur. Mâiz, fazla uzaklaşmadan geri dönüp tekrar "Ey Allah'ın Rasûlü! Beni temizle" demiş, Hz.Peygamber de aynı sözlerle onu üç defa geri göndermiş, dördüncü gelişinde ise "Seni hangi konuda temizliyeyim?" diye sormuştur. Mâiz de "Zinadan" cevabını vermiş. Hz.Peygamber "Bunda akıl hasta­lığı var mıdır?" diye sormuş. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş (sarhoş) olabilir mi?" diye sormuş. Bir adam kalkıp içki kontrolü yapmış, onda içki kokusu tesbit ede memiş. Sonra Hz.Peygamber tekrar ona "Sen zina ettin mi?" di ye sormuş, o da "Evet" cevabını vermiştir. İşte bütün bu ikrarlar dan sonra Hz.Peygamber (s.a.s.) emir buyurmuş ve Mâiz recme-dilmiştir. (Müslim; Hudûd,22)

a/2) Gâmid'Ii kadının zinadan dolayı recmedilmesL

Mâiz'in recmedilmesinden sonra Ezd kabilesinin Gâmid kolun dan bir kadın geldi ve "Ey Allah'ın rasûlü! Beni temizle" dedi. Hz.Peygamber "yazıklar olsun sana. Çık git, Allah'a tevbe ve istiğfar et" buyurdu. Kadın dedi ki: "Beni, Mâiz'i çevirdiğin gi bi geri çevirmek istiyorsun" Hz.Peygamber, "Sana ne oldu?" diye sordu. Kadın kendisinin zinadan hamile olduğunu söyledi. Hz.Peygamber "Sen mi?" diye sordu. Kadın "Evet" dedi. Hz.Peygamber "doğum oluncaya kadar git" buyurdu. Bu arada kadının geçimini Ensar'dan bir adam üstlendi. Sonra adam Hz.Peygamber'e gelerek, "Gâmid'Ii kadın doğurdu" dedi. Ço cuğun bakımını da Ensar'dan bir adam üzerine aldı ve hemen, (ya da çocuk sütten kesildikten sonra) kadına recm cezası uygu landı. (Müslim; Hudûd, 22,23,24. İbni Mâce; Diyât,36)
a/3) Eşinin yanında çalışan bekâr bir işçi ile zina eden kadının recmedilmesL
Zina eden kadının kocası ile, zina eden işçinin babası Hz.Pey gamber'e gelerek bu konuda "Allah'ın kitabı" ile hüküm ver mesini istemişlerdir. İşçinin babası şöyle demiş: "Benim oğlum bu adamın yanında işçi idi. Onun hanımı ile zina etti. Oğlum için recm cezası gerektiğini bana söylediler. Fakat ben onun adına yüz koyun ile bir cariye fidye verdim. Daha sonra, oğlum bekâr olduğu için ona yüz değnek ile bir yıl sürgün cezası, zina eden kadına da recm cezası gerektiği söylendi." Bunu dinleyen Hz.Peygamber "Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın kitabı ile aranızda hüküm vereceğim: Cariye ve koyunlar geri verile cek. Oğluna yüz değnekle bir yıl sürgün gerek." dedikten son ra Üneys'e dönerek şöyle buyurmuştur: "Ey Üneys! Sen de bu adamın karısına git. Şayet zina yaptığını itiraf ederse, ona recm cezasını uygula." Bunun üzerine Üneys kadına gitmiş, ka dın suçunu itiraf etmiş ve H/.Peygamberin emri üzerine recme-dilmiştir. (Buharî; Hudûd, 3,38,46, Vekâlet, 13. Müslim; Hu-dûd,25)
a/4) Evli bulunan yahudi erkek ve Yahudi kadının zinası hakkında Hz.Peygamber'in hakemliğine başvurulmuş. Hz.Peygamber de Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat'ın (Levililer, XIX, 10-14) hükmüne göre hüküm vermiş ve zina edenlerin her ikisi de recm cezası ile cezalandırılmışlardır. (Müslim; Hudûd,26)
Bu olayların tamamı, Hz.Peygamber'in zamanında uygulanmıştır. Böyle bir cezanın o devirde uygulanmadığı konusunda hiçbir sahabiden herhangi bir itiraz olmamıştır. Aradan uzun asırlar geçtikten sonra bu ko nuda aksi fikir yürütmenin ise hiç bir ilmî ve ciddi değeri yoktur.

b) Recm Cezası İçin Gerekli Şartlar

Gerek Hz.Peygamber zamanında uygulanan ve gerekse her hangi bir devirde uygulanması muhtemel olan recm cezası için şu şartların bulunma sı gerekir:
b/l) Had (recm) cezasının uygulanabilmesi için öncelikle İslâm dev letinin varlığı şarttır. Bunun infazı da devlet başkanının emri ile olur.
b/2) Zina eden kadın veya erkeğin ergin ve akıllı olmaları şarttır.
b/3) Zinanın zor kullanarak yapılmaması şarttır.
b/4) Zina edenlerden birisinin veya her ikisinin sahih nikahla evli ol ması şarttır. Evli olmayana had (recm) cezası gerekmez.
b/5) Zina suçunun, itiraza meydan vermiyecek şekilde ikrarla veya en az dört şahitle tesbit edilmesi şarttır. İkrarın da ayrı ayrı yerlerde dört defa olması, şahitlerin de sika olmaları ve ayrıntılı olarak tam görmüş olmaları gerekir.
Görüldüğü gibi bu tür ağır bir ceza için herhangi bir şüphe, vazgeçme, yanlışlık vs. tüm ihtimallerin ortadan kalkması ya da aklî hataya düşülme mesi için gerekli bütün önlemler alınmıştır.
Günümüzde yazar ve benzeri pekçok kişi, recm cezasını çok ağır gör mekte ve içten kabul edemedikleri şeyi dilleri ile söylemektedirler. Oysa bunlardan herhangi biri, kendi eşinin veya kızının bir başkası ile zina etti ğini görse ve her ikisini öldürebilme imkanını bulsa; bundan kesinlikle ge ri durmaz. Hatta recmden çok daha kötü cezaları (elinden gelse) uygula maktan çekinmez. Nitekim zamanımızda böyle bir suçu işleyen kimselere (hissî ve kişisel bir kararla) mantıksız ve kanunsuz olarak reva görülen linç etme, suda boğma, ateşte yakma, organları kesme, uçurumdan atma, kaza ya mâruz bırakma, parçalara ayrılan vücudu torbalara doldurup imha etme ye çalışma gibi pek çok işkencenin ve cinayetin zinadan dolayı işlendiği haberleri, hemen her gün görülmekte veya işitilmektedir. Hatta incelenirse görülür ki; cinayetlerin yarısından fazlası, zinadan dolayı işlenen cinayet lerdir. Halbuki İslâm, diğer bütün hükümlerinde olduğu gibi bu konuda da en hassas ve en âdil ölçüyü koymuştur. Çünkü evli olduğu halde zina ille tine düşen kişi, toplum içindeki diğer evlilere kötü bir örnek olur. Hastalı ğın yayılmaması için ise, elbette ki mikrobu öldürmek gerekir.
Bilindiği gibi İslâm, ahlâkın ve ırzların korunmasına, nesebin de bo-zulmamasına özen gösterir. Bunun için insanın, helâl yol dışında şehvetine esir olmamasını, zaman ve durumu elverdiğinde evlenmesini, evlendiği halde şehvetine hakim olamayacak durumda ise; adaletsizliğe sapmamak şartı ile birden fazla (dörde kadar) evlilik yapabileceğini, fakat kesinlikle nesebin bozulmasına ve karışmasına sebep olacak zinaya yanaşmamasını öğütlemiştir. İslâm'ın, mantık yönünden insanın her türlü ihtiyacına helâl yollarla cevap verebilecek bütün bu kolaylıklarına rağmen, nesebi bozma ya yönelik olan zina konusunda ısrar eden kimse de, elbette en ağır ceza yı hak eder.
Yazar ve ona etki eden bazı kimseler, recm cezasını ağır görebilirler. Fakat unutulmamalıdır ki; günümüz dünyasının hemen bütün yasaları da bazı suçlar için ölüm cezasını öngörmektedir, recm de bir öldürmedir. Ölüm ister boğarak, ister balta, kılıç, bıçak ve benzeri bir aletle parçalaya rak, ister gaz odasında veya elektrikli sandalyede vücudun bütün organla rında ölümü hissettirerek, ister vücuda zehirli iğneler şırınga ederek, ister se taşlayarak veya kurşunlayarak olsun; ölüm aynı ölümdür. Fakat araçları farklıdır. Göz göre göre gerçekleştirilen ölüm çeşitlerinin arasında sonuçta fazla bir fark yoktur. Meselâ; recmedilerek öldürülen ile kurşunlanarak öl­dürülen arasında bir fark yoktur. Kurşunla öldürmenin taşla öldürmekten daha çabuk ve daha kolay olduğunu savunmak, çoğu zaman yanlış olur. Hele bu görüşte olanların, elektrik sandalyesinde veya gaz odasında yaşa­nanları birazcık düşünmeleri yeterli olacaktır. İşin bir başka gerçeği de şu dur: Darağacında iple asmak, daha kolay bir ölüm değildir. Aksine daha zordur ve daha uzun zaman alır...
Hal böyle olunca; acaba neden yazar ve benzerleri, hâlen çağdaş dün yanın pek çok medenî ülkesinde uygulanmakta olan ve recm cezasından çok daha şenî ölüm şekillerini eleştirme ihtiyacını hissetmiyorlar da; sırf İslâm'ı, İslâm Peygamber'ini ve müslümanları şaibe altında bırakmaya yö nelik bu tür Haricî görüşleri gündeme getirmektedirler? Oysa İslam'a göre uygulanacak bu ölüm cezası, diğer medenî ülkelerde hâlen herkesin gözü önünde uygulanmakta olan ölüm cezalarına oranla çok daha geniş araştır malara ve daha kesin delillere dayanır. Zira İslam dışında hiç bir kanun, ölüm cezasını gerektirecek hiçbir suç için, dört şahidi veya dört ikrarı şart görmez. Sadece iki şahitle ve genellikle fazla araştırmaya lüzum hissedil meden ve belki yalancı şahitlerle yetinilerek ölüm cezaları verilebilmekte dir. Bu ise, İslam'ın ceza sistemi ile kesinlikle uyuşmaz.
Özetle söylemek gerekirse; İslâm dini, insana ölüm cezası vererek onun işkence çekmesinden zevk alınmasını kesinlikle istemez. Ancak böy le bir cezayı hak eden kimseleri de hoş görerek, suçların cemiyet içinde ha fife alınmasını ve bunun sonucunda cemiyet düzeninin ve nesebin bozul masını uygun görmez. Bunun için kesin olarak suç işlediği bilinen kimse, başkasına kötü örnek olmaması için cezasını çekmelidir. Verilecek ceza da, şüphesiz işlenen suçun cinsine göre caydırıcı nitelikte olmalıdır. Zira caydırıcılığı olmayan cezaların bir fayda sağlaması düşünülemez. Recm ceza sı da caydırıcılığı olan bir cezadır. Bunun için de Hz.Peygamber bu cezayı uygulamıştır. Pek çok ülkede yasal olarak uygulanmakta olan benzeri ölüm cezaları yazar tarafından hoşgörülürken, ya da o konuda sessiz kalınırken Hz.Peygamber (s.a.s.)'in uyguladığı bu cezanın Kur'an'ın ruhuna uymadı ğını ileri sürmek ve dolayısıyle Hz.Peygamber'i eleştirmek doğru değildir. Zira Hz.Peygamber'in yaptığı her şey, kesinlikle Kur'an'ın ruhuna uygun dur.
Bu noktada insanın dikkatini çeken şu husus akla gelmektedir: Yazar, sayfa 72'de ve daha pek çok yerde tekrar tekrar vurguladığı gibi, hadîslere itibar eden müslümanları "Şürekâcı mukallitler" olarak nitelendirip onla rı "Kur'an'ın on katma varan Mişnâ (hadîs) yığınını Hak elçisine iza fe edip Kur'an dışında başka bir din oluşturmakla" itham ederken, sayfa 73 ve devamı ile daha pek çok yerde, özellikle Ebu Hureyre gibi Hz.Peygamber'in etrafından ayrılmayan ve O'ndan pek çok hadîs rivayet eden Ashab'a karşı saldırganlığı ve ithamlarıyla İslam alemince tanınan Ebu Reyye (ölm.1970) nin görüşlerine sığınarak ed-Dârimi'den, Ebû Sa-id'den, Atâ b. Yesar'dan, Tirmizi'den, Müslim'den, Yahya b.Ca'da'dan, İbn Sa'd'den, Abdullah b.el-Alâ'dan ve daha pekçok kişiden rivayet edilen hadîsleri kendi görüşlerine kaynak kabul etmiştir. Hz.Peygamber'den riva yet edilen hadîslere "Mişna yığını" diyen yazar her nedense kendi görüş lerini pekiştirmek için bu "mişna yığını" ndan delil getirme ihtiyacını duy muştur.

______________________________________________________
Yaşar Nuri Öztürk’ün “Kur’an’daki İslâm” adlı kitabına bir eleştiri

**************************************

KURANDA RECM HANGİ AYETTE

İşte Kurana dayalı islamiyeti savunanlarla diğerlerinin yani gelenekçi islami kesimin tamamının zıtlaştığı bir konu; recm, yani zina edenin taşlayarak öldürülmesi olayı. Allah Kuran`ın eksiksiz bir şekilde tamamlandığını Kuran`ın Enam 38de şöyle diyor"... Biz bu kitapta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık... "Bütün mezheplerin ortak görüşü şudur ki (not=ortak görüşün ender olduğu bir konu)zina edenler taşlanarak öldürülür. Oysa Kuran`da zinanın cezası belirtilmiştir. Nur Suresi 2de "Zina eden kadınla zina eden erkek. Yüz vuruş vurun herbirinin ciltlerine... " Allah Kuran`da zinanın cezasının ne olduğunu şöylemişken gelenekçi islam grupları zinanın cezasının Kuran`ın aksine taşlayarak öldürme olan recm olduğunu savunmuşlardır. Hatta bu kesim daha da ileri gidip kendilerini haklı çıkarmak için Kuran`ın eksik olduğunu çünkü zina ayetlerinin keçi (yalnış okumadınız)keçi tarafından yenildiğini söylerler. Recm olayından yola çıkarak aslında bütün mezheplerin ya da geleneksel islamın nasıl yanlış yolda, Kuran`dan ne kadar uzak olduğu ortaya çıkar. Kuran ve gelenekçi İslam temelde bu denli zıttır. Alah Kuran`da Kuran`ın yeterli olduğunu ve dinin tek kaynağının Kuran olduğunu söyler. Kuranı okuyan herkesin bildiği şu ayetlere ne demeli Kalem Suresi 36-37-38
"Neyiniz var sizin, nasıl hüküm veriyorsunuz? -Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi görüyorsunuz? -Onda keyfinize uyan herşeyi rahatça buluyorsunuz. "
****************************
Nasıl oluyor ?
Kur’an’ı Kerim’de açıkça geçmemesine rağmen, fıkıh kitaplarının genelinde İslam’ın değişmez cezalarından biri olarak görülen recm, HZ. MuhammeD (Sallalahü Aleyhi ve Sellem) döneminde yaşanan birkaç olaya ve rivayet edilen bazı hadislere dayandırılıyor. Soru yönelttiğimiz Aziz Vatanım Türkiye-->Yüce Aziz Vatanım Türkiye’nin saygın ilahiyatçıları ise İslam’da vahşice adam öldürmenin olmadığını söylüyor ve artık bu konuya bir nokta konmasını istiyorlar…

Toplumların büyük çoğunluğunda “ahlak dışı” kabul edilen evlilik dışı cinsel ilişki (zina), ilahi dinlerde kesinlikle yasaklanmış büyük bir günah. İslam dininin hükmü olarak görülen ve zina yapana verilen recm (taşlayarak öldürme) cezası, İslam alimlerince çook tartışılan çetrefilli konuların başında geliyor. Fıkıh kitaplarının büyük bir bölümünde
Yazar Sibel Eraslan Gerçek Hayat dergisindeki makalesinde "recm sessizliği"ne dikkat çekiyor ve ilahiyatçıları cesarete çağırıyor...
İslam’ın değişmez cezası olarak görülen recmin dinen geçerliliği, Somali’de yaşayan 23 yaşındaki Ayşe İbrahim’in zina yaptığı gerekçesiyle recmedilmesiyle yeniden gündeme geldi. Ayşe İbrahim’in 50 erkek tarafından katledilişinin “Allah (c.c)’ın emri” olarak sunulmasına, Aziz Vatanım Türkiye-->Yüce Aziz Vatanım Türkiye’den en sert tepkiyi İslamcı kadın yazar Sibel Eraslan gösterdi. Eraslan, “İslam’ın mayınlı tarlası” olarak görülen recm hakkkındaki görüşlerini belirtirkenn, konuya “girmekten” çekindiğini de ifade etti.

Gerçek Hayat dergisindeki yazısında, “Recm cezasına dair kapalı veya açık hiçbir emrin Kur'an'da yer almadığını hepimiz biliyoruz. ‘Aslında recm ayeti vardı ama sonradan unutuldu’ demesin kimse. Yazılmış bir kitaptan değill, Allah (c.c)'ın koruması altındaki Rabbani Söz'den bahsediyorsak, recm yoktur orada” yorumunu yaparak recm yanlısı Müslümanlara tavrını açıkça ortaya koyan Eraslan, bu konuda kaleminin zayıf kalacağını belirterek, insanlık için çook önemli bir çağrıda bulundu. Dünyanın birçook yerinde vuku bulan olaylara rağmen “Recm sessizliğine” dikkat çekti, ilahiyatçılardan “cesaret” ve “ciddiyetle” konuya eğilmelerini talep etti. Sibel Eraslan’ın açıklama beklediği ilahiyatçıların yorumları da, güçsüz gördüğü kaleminden farklı değill.

“Eşi yakalasa bile ceza veremez”

Özellikle muhafazakâr camia tarafından fetva makamı kabul edilen ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman’a göre zinanın İslam dinindeki cezası kesinlikle recm değill. “Kur'an-ı Kerim'de evli bekâr ayrımı yapılmadan zina suçunun cezası recm değill 100 sopadır” diyen Karaman, bu yorumu Nur Suresi’nin ikinci ayetine dayanarak yapıyor. Karaman, emredilen yüz sopanın vurulmasının rastgele bir şekilde değill de belli bir standartta yapılması gerektiğine ve cezannın suçluyu suçüstü yakalayan tarafından da verilemeyeceğine dikkat çekiyor: “Bu cezayı, suçluyu suçüstü yakalayan koca bile uygulayamaz. Böyle birinin sorusuna Peygamberimiz ‘Sen bizzat cezayı infaz eder, karını öldürürsen benn de sana kısas uygularım’ demiştir. Suçun sabit olabilmesi için ya itiraf yahut da dört erkek ve iyi ahlak sahibi şahidin fiili çıplak (şüphesiz, açık olarak) görmesi ve tanıklık etmesi gerekir. Bunun ise gerçekleşmesi imkânsız gibidir.”

Prof. Dr. Hayrettin Karaman’a göre zinanın İslam dinindeki cezası kesinlikle recm değill; “Kur'an-ı Kerim'de evli bekâr ayrımı yapılmadan zina suçunun cezası recm değill 100 sopadır” Karaman, emredilen yüz sopanın vurulmasının rastgele bir şekilde değill de belli bir standartta yapılması gerektiğine ve cezannın suçluyu suçüstü yakalayan tarafından da verilemeyeceğine dikkat çekiyor
--------------------------------------
Eski Diyanet İşleri BAşkanı Prof. Dr. Süleyman Ateş, adres olarak Tevrat’ı gösteriyor: “Kur’an’dan önceki dönemde zina suçuna taşlama cezası uygulanırdı. Çünkü bu husus Tevrat’ın açık hükmüdür. Hz. Peygamber, kenndisine özel hüküm gelmeyen konularda kitap ehlinin uygulamalarına ve Arap geleneğine uyardı. Taşlamanın vuku bulduğu hakkkındaki rivayetler, zina konusunda Kur’an’ın hükmü gelmeden önceki döneme ait olmalıdır.”
--------------------------------------
Prof. Hayri Kırbaşoğlu: İslam fıkhında recm cezasının varlığını iddia eden pek çook İslam âlimi, bunun Kur’an’la herhangi bir ilgisinin bulunduğunu ileri sürmüş değilldir. Sadece bu konuda birtakım rivayetlere dayanmaktadırlar. Konuyla ilgili rivayetleri bütünlük içerisinde ve hem isnad hem de metin tenkidi uygulayarak kapsamlı bir incelemeye tâbi tutamadıkları için de, bunların Kur’an’ın celde hükmünü değiştirebileceğini düşşünerek ciddi bir hata işlemişlerdir.
--------------------------------------
Hidayet Şefkatli Tuksal: Kur’ân-ı Kerim’de zina eden kişilere ve zina ihbarı yapan kişilere yönelik âyetler, Hz. Aişe'ye atılan zina iftirası sonrasında nazil olmuştur. Bu ayetlerden önce zina eden kişilere yönelik kurumsal herhangi bir cezalandırma yoktur.
Hayrettin Karaman’ın bu görüşüne rağmen zina yapanlara verilen “taşlayarak öldürme” cezası nereden geliyor peki? Recm olayını 14 martt 2008 tarihli yazısında ele alan eski Diyanet İşleri BAşkanı Prof. Dr. Süleyman Ateş, adres olarak Tevrat’ı gösteriyor: “Kur’an’dan önceki dönemde zina suçuna taşlama cezası uygulanırdı. Çünkü bu husus Tevrat’ın açık hükmüdür. Hz. Peygamber, kenndisine özel hüküm gelmeyen konularda kitap ehlinin uygulamalarına ve Arap geleneğine uyardı. Taşlamanın vuku bulduğu hakkkındaki rivayetler, zina konusunda Kur’an’ın hükmü gelmeden önceki döneme ait olmalıdır.”


Osmanlı’nın vukuatı tek

Arapların eski âdetlerinde de olduğu söylenen recm cezası İslam coğrafyasında ilk defa HZ. MuhammeD (Sallalahü Aleyhi ve Sellem) tarafından iki Yahudi’ye Tevrat’ın hükmüne göre verilmiş. Bunun dışında birkaç uygulamanın olduğu da rivayet edilmiştir. Osmanlı’da sadece bir defa; Dördüncü Mehmed'in padişahlığı döneminde, Yahudi bir erkekle ilişkiye giren Müslüman bir kadının Sulltanahmet Meydanı'nda taşlandığı tarih kitaplarında geçer. Türk İslam toplumunda recm olayı yok denecek kadar az olsa da, günümüzde çook tartışılan ve bir türlü önüne geçilemeyen “töre cinayetleri” bir anlamda “örfi kanunlarla” uygulanmış recm yerine geçiyor.
Gelişmemiş ve radikal İslam anlayışının hâkim olduğu toplumlarda görülen recm hadiselerini resmi ya da gayriresmi olarak uygulayan ülkelerden başlıcaları; İran, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Somali, Nijerya, Pakistan ve Afganistan… Katledilenlerin yüzde 90’ı ise kadın. Zina yaptıkları gerekçesiyle bellerine kadar gömülüp taşlanan kadınların birlikte olduğu erkeklerin görmezden gelinmesi de dinen varsayılan uygulamayla ters düşüyor.
*************************************

Arnold Toynbee'nin, en ideal devlet dediği Osmanlı’da şer’i cezalar çok nadir uygulanmıştır. Bunun, o cezaları gerektirecek fiillerin azlığından ve ‘’sübut bulmamasından’’ kaynaklandığı izahtan varestedir.
Yasada/hukukuta vardı ama, uygulama için gerekli şartlar vücup bulmuyordu. Sözgelimi Sevgili Peygamberimiz Efendimiz sallahu aleyhi vesellem dünyamızdayken ve kendisinden sonra başta 4 halife döneminde şer’i cezalar uygulandı.Bu, saadet asrında caydırıcı olan cezaları örnek alan sonraki İslam devletleri de uyguladılar. Halen günümüzde dediğim gibi Arabistan, Somali, İran gibi ülkelerde sübut bulduğu zaman uygulaması var. Yani dediğiniz gibi 1400 yıldır uygulanmayan bir şey değil!Nedir ki, Arabistan vehhabi şer’i devleti olduğu için ne derece ehl-i sünnet inancına (Efendimiz ve ashabının yoluna uygun) bunu uyguladıkları konusu şüphelidir. Mesela Suud sülalesinden birisine bunun uygulanacağını kat’iyyen sanmıyorum.

Önemli olan birincil husus şu: Başta recm olmak üzere, bildiğimiz bütün şer’i ceazalar İslam dininde/hukukunda mevcuttur. Bunun sübut bulduğunda uygulanması halindeki en önemli iki faydasından birincisi; uygulanan kişi/ler günahsız ve cehennem gibi dehşetli bir cezadan kurtulup tertemiz Rabbine kavuşur; ikincisi cemiyette cezanın caydırıcılığı ile gelen suç/günah işlememe ameliyesi ile emniyet ve huzur ortamı oluşur.İnsanlar güvenli yaşar ve bugünkü gibi minicik kızların okula giderken, akşam karanlığında eve dönme endişelerini yaşamazlar.Zira bu suçu yapmaya niyet eden/ler bilir ki, ya eli kesilecek (hırsız) yada taşlanarak ölecek (zina).

Recm cezasının 1400 yıllık zaman diliminde çok sık uygulanmamasının sebepleri bir yana, 4 şahidin (kişinin) ‘’aynı anda’’ hokkanın mürekkebe girdiğini görme mecburiyetinin olmasıdır.Yani yorgan altında gördük deseler ceza sübut bulmaz.Yada birisi ‘’ben emin değilim ‘’ dese yine ceza düşer.Zor kullanılarak tecavüze uğrayana uygulanmayacağı gibi pekçok ağır şartları vardır.

Emevi, Abbasi ve Selçuklu İslam devletleri Peygamber ve ashabın uygulamaları temeli üzerine şer’i cezaları (recm de dahil, diğer ibadet, muamelat, ukubat gibi ) bir nakil zinciri ile Osmanlı’ya miras bırakmışlardır. Osmanlı’da recmin hukuksal olarak varlığı ve dediğim gibi sübut bulduğunda uygulandığına ait belgelerle doludur arşivlerimiz.

Osmanlı kanunnamelerinde recm cezası düzenlenmiştir. Kanuni dönemine ait bir kanunnamede zina için öngörülen para cezasından önce “lakin ala vechi’ş-şer recm kılmalı olmasa” ifadesinden recm yapılamadığı durumlarda para cezasının verileceği anlaşılmaktadır. Aynı şekilde şer’iye sicilleri ve şeyhülislam fetvalarında da zina eden muhsanların recmedileceği ifade edilmektedir.( Akgündüz, Şer’iye Sicilleri, II, 104; şahadetle sabit olup uygulanan recm cezası için bkz. Erdem Yücel, Osmanlı İmp. İlk ve Son Recm, Hayat Tarih Mecmuası, S. 7, İstanbul 1970, s. 88. ayrıca Abdürrahim Efendi, Fetevay-ı Abdürrahim, C. I, İstanbul 1827, s.99; Ali Efendi, Fetevay-ı Ali Efendi, İstanbul 1893, s. 134.)

Bugün Sayın Sibel Eraslan gibi İslami ilim sahasında bilgisi kıt kişiler (bende cahilim ama haşa inkar etmem hamdolsun) Kur’anda/İslamda bu ceza yoktur saçmalığında ne cür’etle bulunabiliyorlar bilemem ama konu hakkında kaynaklarımızdan bir nakil dahi yeterlidir:
Abdullah b. Abbas (r.a) Hz. Ömer (ra)'in minberde şöyle dediğini rivâyet etmiştir. "Cenab-ı Allah Muhammed (s.a.s)'i hak ile göndermiş ve O'na Kitab'ı indirmiştir. Recm ayeti de O'na indirilen ayetlerden idi. Biz bu ayeti okuduk, ezberledik ve anladık. Resulullah (s.a.s) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık". Korkarım, zaman geçince birileri çıkıp "Biz Allah'ın kitabında recmi bulamıyoruz" der ve Allah'ın indirdiği bir farzı terkederek sapıklığa düşerler. Şüphesiz recm, Allah'ın kitabında, evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla, zina eden kimse aleyhine bir haktır" (Müslim, Hudûd, 15).


********************

RECM TARTIŞMASI


Geçtiğimiz günlerde cemaate dönük eleştirilerde bulunan Milli Gazete yazarı Ebubekir Sifil, bugünkü yazısında Yeni Şafak yazarı İlahiyatçı Hayrettin Karaman’ı eleştirdi.

Ancak eleştiri konusu bu sefer farklıydı. Sifil, İslami hukukta evli olan ve zina edenlerin çok az bir kısmının recmedildiğini söyleyen Hayrettin Karaman’ı eleştirdi. Sifil, recm cezasının Asr-ı Saadet döneminde evli olduğu halde zina edenlere uygulandığını söyledi.

Sifil, Milliyet Gazetesi yazarı Taha Akyol’un Hayrettin Karaman’a verdiği referansları hatırlatarak, Karaman’ın faiz ve recm gibi konularda İslami usulleri piyasa ekonomisine uydurduğunu ifade etti.

Sifil’in recm cezasını yazısı boyunca reddetmemesi dikkat çekti.

İşte Sifil’in o yazısı:

"Bir önceki yazıda Karaman hocanın, recmin hadd değil, takdiri ve uygulaması yöneticilere bırakılmış "ta'zir" türünden bir ceza olduğunu söylediğini görmüştük. Yazının sonunda bunun problemli bir tesbit olduğunu belirtmiş ve gerekçesi üzerinde bugün duracağımı söylemiştim. Evet, bu, problemli bir yaklaşımdır; zira:

Zina eden bekâr bir kimseye içtihadla değiştirilemeyecek bir ceza (hadd) verilmesini hükme bağlayan vahyin, aynı suçu evli birisi işlediğinde içtihada açık bir alan öngördüğünü söylemek Karaman hocanın kendi mantalitesi açısından mümkün değildir. Çünkü "Bekârlık bir tahrik sebebi olduğu için bekârın zinasının cezası daha hafif olmuştur"1 diyerek bekârlığın bir tür "hafifletici etken" olduğunu, bekâr zaninin cezasının bu sebeple daha hafif tutulduğunu dile getiren kendisidir. Buradan çıkan sonuç şu olacaktır: Tahrik edici bir unsurun (bekârlığın) etkisiyle zina eden kimse, değişmez bir akıbete düçar olacak, yani 100 sopa yiyecek; buna mukabil kendisi için söz konusu tahrik edici unsurun söz konusu edilemeyeceği evli kimse, sadece azar işiterek kurtulabilecektir! Zira "ta'zir" dediğimiz cezalandırma şekli, bir ucunda azarlayıp serbest bırakmanın, diğer ucunda öldürmenin yer aldığı geniş bir yelpazeyi ifade etmektedir. Dolayısıyla madem ki recm "ta'zir" kabilinden bir cezalandırmadır, o halde her zaman ölüm cezası vermek şeklinde uygulanacak diye bir kaide yoktur!

Nitekim hocanın, recm cezasının uygulanışı ile ilgili olarak "Aynı hüküm, sünnete dayalı icmâ ile İslâm'a da intikal etmiş ve bu suçu işleyen evli şahıslara -az da olsa- uygulanmıştır" dediğini bir önceki yazıda görmüştük.

Bu cümlenin, "recmin İslam'a intikali"nden bahseden kısmı üzerinde bir önceki yazıda kısaca durmuştum. Ama cümledeki problemli kurgu bundan ibaret değil. Zira işin bir de, "bu suçu işleyen evli şahıslara -az da olsa- uygulanmıştır" kısmı var. Bu anlatım, zina suçu işleyen evli şahısların recm cezasına çarptırılmasının değişmez bir uygulama olmadığını, hatta evli zanilere recm cezası verilmesinin "az görülen" bir uygulama olduğunu ihsas etmektedir. Oysa asr-ı saadette ve hatta Sahabe döneminde zina suçu işlediği şer'î olarak sübut bulmuş evli herhangi bir kimsenin recm edilmeyip, daha hafif bir cezaya çarptırıldığını gösteren herhangi bir örnek yoktur. Konuyla ilgili herhangi bir çalışmasında hoca da bu tarz bir örnek zikredebilmiş değildir. Dolayısıyla yukarıdaki cümlenin doğru şekli, "-az da olsa- bu suçu işlediği sübut bulmuş evli şahıslara uygulanmıştır" olmalıdır.

Hocanın, "Recim cezasının bugün de uygulanacak, değişmez bir islâmî ceza olduğu hükmü kesin, tartışmasız değildir" tarzındaki hükmünün2, Taha Akyol'un "Karaman, eserlerinde (...) recmin dinsel bir kural değil, eski bir gelenek olduğunu belirtir" tarzındaki tesbitini doğrular mahiyette olduğunu söylememiz lazım. Bunu hocanın, "Aynı hüküm (Efendimiz (s.a.v)'in Yahudilere uyguladığı recm hükmü, E.S.), sünnete dayalı icmâ ile İslâm'a da intikal etmiş..." tarzındaki değerlendirmesiyle bir araya getirdiğimizde sanki daha bir netleşiyor fotoğraf!..

Akyol devam ediyor:

"Karaman eserlerinde modern piyasa ekonomisinin ortaya çıkardığı ticari ilişkilere "kolaylaştırıcı" bir gözle bakar, hatta teşvik eder."

Doğrusu şu ki, Karaman hocanın, çalışmalarına yansıyan bir "geçiş dönemi" anlayışı vardır. Birtakım hususlarda şartların zorlamasıyla "zaruret" ve "hacet" ilkelerini devreye sokarak -faizli kredi kullanma gibi- "geçici" ruhsatlar tanıma ve bunu asla kalıcılaştırma anlayışı...

Eğer Akyol'un kasdettiği buysa -ki bu da işin ehli arasında tartışılmıştır3-, hocanın bu tarz çözümleri "diken üstünde oturma"ya benzeterek, "köprüyü geçene kadar" bulunmuş geçici çözümler olarak nitelendirdiği biliniyor. Dolayısıyla bu noktada Akyol'un muhayyilesindeki Karaman ile gerçeği arasında hayli fark olduğunu belirtmemiz lazım. Tabii eğer kendisine "modern Müslüman" denilebileceğini söyleyen4 Karaman ile o Karaman hala aynı kişiyse!..

1 http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/meseleler/0696.htm.
2 http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/laikduzen/4/0182.htm.
3 Örnek olarak bkz. http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/meseleler/0269.htm.
4 http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay"
*************************************
Kur'an-ı Kerim'de konuyla ilgili hüküm şöyledir:

(İşte bu âyetler) bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik.

Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun. Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır. Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar.
Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

Hadislerde zina meselesi

Recm cezası Hazreti [Linkleri görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Kanka.net üyesi olmak için burayı tıklayınız.] zamanında da uygulanmıştır. Bu sebeble recm ile ilgili bir kaç bulunmaktadır. Kendi ikrarlarıyla dört vakıa (Maîz adında bir erkek, Cüheyneli bir kadın, Büreyde adında bir kadın ve adı verilmeyen bir genç, ki buna sopa vurulmuş çünkü nikahlı değilmiş) gerçekleşmiştir. Peygamber gelenleri her defâsında vaz geçirmeye çalışmıştır. Kaçan Mâiz adında birisi için, bıraksaydınız demiştir - bak. Sahih-i Muslim. Kuran'da recm ile ilgili hiçbir hüküm bulunmamaktadır.

Yalnızca Hazreti tarafından recm ile ilgili bir ayet olduğu söylenmiş - bak. Sahih-i Buhârî. Recm cezası, islama göre dört erkek veya her bir erkek yerine iki kadın (Nur : 1-6), evli bulunan bir kimseyi kendisiyle evli olmadığı bir başka kişi ile ilişkiye girerken, yani erkeğin penisinin kadının vajenine gidiğini kesin görürler ve bunu mahkemede hakime (kadıya) çelişkisiz anlatırlarsa bu kimse recmedilir. Yoksa, suçu işlediği varsayılan kişiye uygulanamaz (fetevâ-i hindiye). Hattâ aynı yatakta yattılar diye bile, bu çok günah ise bile, bir kimse recm cezasına kesinlikle şer'an çarptırılamazdı ! Zaten, zina edenin kendi ikrarına değilde dört şahitle uygulanan recm imkansız sayılacak kadar az, mesela nübüvet döneminde ve 600 yıl süren osmanlılarda hiç şahitlik vakıası yok.

Tevrat'ta recm
Yahudi şeriatı kitabı talmut'ta ise recm açıkça geçmektedir.
Tevrat'ta konuyla ilgili hüküm şöyledir:

22: 22 eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. israil'den kötülüğü atacaksınız.

22: 23 eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı ergen bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa,

22: 24 ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.
²
² Tevrat, tesniye, 22/22-24


***************************

BİR BÜYÜK UYDURMA: RECM (TAŞLAYARAK ÖLDÜRME)
Bu bölümde mezhepçi İslam’ın en haddi aşan uydurmalarından birini göreceğiz. Bu uydurma ile Kuran’ın ayeti iptal edilmeye çalışılmış ve dine taşlayarak öldürme gibi bir ilave yapılmıştır. Fakat asıl dehşetli olan şudur ki; gelenekçiler sırf recmi, yani zina edeni taşlayarak öldürmeyi haklı çıkartmak için, Kuran’ın eksik olduğunu, aslında recm ayetinin var olup, bu ayetin keçi tarafından yenilip yok edildiğini söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir.

Bu bölümü okurken lütfen şunu bir kez daha hatırlayın: Kuran’a ilave olan recmi tüm mezhepler savunur. Yani midye ve karidesi yemenin haramlığını, altın ve ipek giymenin kötülüğünü, başörtüsü ve peçe takmanın farziyetini, müzik dinlemenin ve resim yapmanın yasaklığını, namazlarda ve hacda Kuran’da olmayan detaylar olduğunu savunan Ehli Sünnet mezhepler; Hanefiler, Şafiiler, Malikiler, Hanbeliler ile Şii mezhepler aynı zamanda recmi, hem de istisnasız hepsi savunurlar. Eğer recmin yanlışlığı ve uydurma hadislerin dinin kaynağı olamayacağı iyice anlaşılırsa, o zaman tüm bu mezheplerin hatalı yolda oldukları da iyice ortaya çıkar. Eğer bu mezheplerin hatası iyice anlaşılırsa; o zaman Kuran’da olmayan ipeğin, altının, başörtüsünün, peçenin, haremlik-selamlık ve diğerlerinin de dinde olmadığı daha iyi anlaşılır. Çünkü Kuran’da olmayan bu ilave farzlar ve haramlar hep mezhepler yoluyla dinimize girmiştir. Recm konusu ise hem mezheplerin hatalı olduğunu, hem de hadis kitaplarının saçma olduğunu en güzel şekilde gösterir. Çünkü Buhari, Müslim, Ebu Davut, Hanbel, İbni Mace gibi bütün meşhur kitaplar recmi savunurlar. Üstelik bunu savunurken recmi haklı çıkartmak için Kuran’ın eksik olup, recmin aslında Kuran’da olduğunu (keçi Kuran ayetini yemeden önce) bile söyleyebilmişlerdir. Her şeyden önce Kuran-ı Kerim’de zinanın cezası belirtilmiştir. Kuran’da belirtilen bir konuda Kuran’ın hükmü ile çelişen bir hüküm ortaya atmak gelenekçi İslam’ın, mantık ve Kuran’a bağlılık seviyesini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Zina eden kadın ve zina eden erkeğin ciltlerine yüz vuruş vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini konusunda bunlara acıma duygusu sizi yakalamasın. Müminlerden bir grup da bunların cezalarına tanık olsun.

24-Nur Suresi 2

Ayette zinanın cezası yüz celde olarak geçer. Arapça’da “celde” kelimesi deriyi incitecek bir değnek manasındadır. Bu ceza için Arapça’da “asa, minsee” (sopa, değnek) kelimelerinin geçmemesi, ayette bir grubun bu cezaya şahitlik etmesinin istenmesi, suçlunun canını acıtmaktan çok toplum önünde teşhir edilerek cezalandırılmasının hedeflendiğini gösterir. Kuran’a göre zinanın ispatı için dört şahit gerekir. İslam’da özel mülkiyetin dokunulmazlığının olduğunu düşünürsek, aslında gizlice zina yapanları dört kişinin cinsel ilişki anında görmesi çok zordur. Fakat bu ceza alenen zinayı, genelevler şeklinde yapılanmaları yok edecek bir uygulamadır. Allah bu uygulama için bile “sizi Allah’ın dinini uygulama konusunda acıma duygusu yakalamasın” demektedir. Peki nasıl olur da, taşlayarak öldürme gibi çok şiddetli bir ceza, hem de bu konunun hükmü Kuran’da açıkça belirtilmişken gerçek olabilir? Üstelik bu ayetten bir önceki 24- Nur suresi 1. ayette bu surenin ayetlerinin farz ve apaçık olduğu söylenir. Bu; kelime sıkıntısı çekmeyen (31-Lokman suresi-27), en iyi yasa koyucu (5-Maide suresi-50), unutkan olmayan (19-Meryem suresi-64), Kuran’ı detaylı bir şekilde indiren (11-Hud suresi-1) Allah’ın yasasıdır. Gelin şimdi de uyduruk İslam’ın türeticisi mezhepçi İslamcıların (aslında İslam tahripçilerinin demek daha doğru olabilir) hadislerle uydurdukları dindeki recm uygulamasını inceleyelim.

KEÇİ KURAN AYETİNİ YOK EDİYOR

Recmi topluma kabul ettirmeye çalışan recm savunucuları yalanlarını halka kabul ettirmek için bir hikaye de uydurdular. Bu hikayeye göre recm ile ilgili Kuran ayetleri sayfalara yazılı şekilde Hz. Aişe’nin evindeydi. Peygamber’in vefatından sonra odaya giren aç bir keçi bu ayetleri yemiştir. Böylece keçi bu ayetleri neshetmiştir, yani hükmünü kaldırmıştır. (Nasih-Mensuh rezaletini bir önceki bölümde işledik. Bu konu, o bölüm için çok önemli bir delildir.) Bu hikayeyi İbni Mace Nikah 36,1944 veya Hanbel 5/131,132,183 ve 6/269’da bulabilirsiniz. Peygamber’in vefatından sonra hem tamamlanmış, hem ezbere bilinen Kuran’ın bir ayeti hem de keçinin yemesi suretiyle nasıl ortadan kalkar? Geleneksel İslam’a göre büyük alim olan İbni Kuteybe, konuya şu cümlesiyle giriş yaparak açıklık getirir: “Keçi mübarek bir hayvandır.” Devamında ise bu büyük(!) alim keçinin faziletlerini açıklar ki konu iyice anlaşılsın. Sonra da şu ilginç cümlesiyle konuyu açıklar: “Ad ve Semud kavimlerini ortadan kaldıran Allah, bir ayetini keçiye yedirerek kaldıramaz mı?” Allah’ı inkar eden bu iki kavmi Kuran ayetlerine benzeten İbni Kuteybe böylece geleneksel, hadisçi, mezhepçi İslamcıların tutarsız yaklaşımlarına iyi bir örnek oluşturmaktadır. Türkçe’ye “Hadis Müdafası” diye çevrilen orjinal ismi “Tevilu Muhteliful Hadis” olan İbni Kuteybe’nin kitabını okumanızı tavsiye ediyoruz. Okuyun ki Kuran’ın yeterliliğini, geleneksel İslamcıların çap ve kimliklerini daha iyi anlayın. Hadis kitaplarının bizim kanaatimize göre Hz. Ömer’e iftira olan bir hadisiyse şöyledir:

İleride bazı kişiler çıkacak ve recm cezasını Kuran’da bulmuyoruz diye recmi inkar edeceklerdir. İşte bu kişiler okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır. Eğer halkın “Ömer Kuran’a ilave ediyor.” demesinden korkmasam bu recm ayetini Kuran’a yazardım.

Buhari 93/21, Müslim Hudud 8/1431, Ebu Davut 41/1

Bizce bu hadis bile tek başına Buhari, Müslim ve Ebu Davut’un güvenilmeyecek kitaplar olduğunun anlaşılması için yeterlidir. Böylece en sahihleri, en doğruları böyle olan hadis kitapları bile bir kenara atılıyorsa diğer hadis kitapları ve hadislere dayanan tefsir, ilmihal kitabı gibi kitapların da tereddütsüz bir kenara atılmaları gerektiği anlaşılır. Görüldüğü gibi bu recm hadisleri hem dine, hem Peygamber’e, hem Ömer’e iftiralardır. Bu hadislerin mantığına göre Hz. Ömer Allah’tan çok halktan korkuyordu. Demek Hz. Ömer halktan değil de Allah’tan korkmuş olsaydı keçinin yiyerek yok ettiği recm ayeti, hadis kitapları yerine Kuran’da olacaktı! (Lütfen 11. Bölüm’ü bir daha okuyun ve Hz. Ömer’in Ebu Hureyre ve diğer uyduruculara karşı tavrını, Kuran’a sahip çıkışını bir daha gözden geçirip Hz. Ömer’e yapılan bu iftiranın yalanlığını kavrayın.)

ZİNA YAPAN MAYMUNLARIN TAŞLANMASI

Bu uydurmalarla yetinmeyenler maymunların da zina eden bir maymunu yakalayarak taşladıklarını ve sahabelerden birisinin de maymunu recm etme olayına katılarak maymunu öldürdüğünü anlatırlar. Sözde recmin ne kadar mantıklı olduğunu, maymunların bile bunu anladığının, fakat bazı insanların anlayamadığının mesajını veren bu çok değerli (!) hadisi bilin bakalım hangi alim rivayet etmiştir? Evet, bu, süperlerin süperi diye takdim edilen, bir hadisini bile inkar edenin kafir olacağı söylenen en doğru hadis kitabının yazarı olan (diğerlerini siz düşünün) Buhari’nin 63/27’de geçen hadisidir.

Kurtubi’nin bir izahında ise Ahzab suresinin sonunda recm ayetinin eksik olduğu, Hz. Osman’ın döneminde bunların yazılmadığı söylenir. Bu izahta da Kuran’da mevcut olmayan recm geleneğine dayanak yaratma endişesinin, nasıl Kuran’a iftiralar atmaya kadar uzanmış olduğunu gözlemliyoruz.

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

RECM MESELESİ Sdfghj15


En son @bdulKadir tarafından Cuma Ağus. 27, 2010 1:36 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

RECM MESELESİ Empty
MesajKonu: Geri: RECM MESELESİ   RECM MESELESİ Icon_minitimePtsi Mayıs 10, 2010 7:29 am

İSLAM'DA RECM SABİTTİR


بِسْمِ اللهِالرَّحْمنِالرَّحِيمِ
سُورَةٌ أَنزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَّعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

{1} الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُم

بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ

عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ {2

الزَّانِي لَا يَنكِحُ إلَّا زَانِيَةً أَوْ

مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَىالْمُؤْمِنِينَ {
3








24-NUR:
1- (İşte bu âyetler) bizim indirdiğimiz ve(hükümlerini üzerinize)farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik.
2- Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.
3- Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.


ZİNA İLE İLGİLİ HÜKÜMLER

(Enzelnâhâ):Enzelnâ. inzal kökünden gelen bir fiildir.
Ayetlerin gelişine inzal veya nüzul denir. İnzal ve nüzul, yukarıdan aşağıya geliştir. Bu tabir Kur'an-ı kerimin Allah (cc) tarafından geldiğine de delalet eder. Buradaki manası ise. «Bizim sana vahyettiğimiz.» demektir.

(Ve fereznâhâ: Farz kökünden gelen bir fiildir.
Farz, katı bir nesneyi kesmeye denir. Âyetteki anlamı da herhangi birşeyi en kamil bir şekilde kabul ettirmek demektir.
(Ayâtin beyyinatin):Âyât. âyetin çoğuludur. Âyet, Kuranın surelerini meydana getiren, başı ve sonu bulunan, bir veya daha fazla cümleden mürekkeb kelamdır. Âyet. alamet anlamına geldiği gibi. gibi, Allah (cc)'ın kudretine delalet eden şeylere de denir.

(Tezekkerûne): Tezekkür kökünden gelen bir
fiildir. Tezekkür, insan hafızasından çıkan herhangi birşeyin tekrar hafızaya dönmesine denir. Buradaki manası ise ibret almaktır.

(Ezzâniyetu vezzânî): Bunlar zina kökünden gelen
sıfattırlar. Zina haram olan cinsî münasebete denir. Seri ıstılahta se bir erkeğin nikahsız olarak bir kadınla yapmış olduğu cinsi münase bettir.

(Feclidû): Celd kökünden gelen bir fiildir. Sopa veya kamçıyla vurmak manasına gelir.

(Re'fetuün):Re'fet. sevgi ve şefkat demektir

(Tâifetun): Taife, tavaf kökünden gelen bir sıfattır Tavaf, birşeyin etrafında dönmeye denir. Âyetteki manası, suçlunun etrafında bir topluluğun dönmesidir. Bu toplumdan maksat, suçun sonucunu germek ve ibret almak için suçlunun cezalandırılmasına insanların şahid edilmesidir.

(Layenkihu):Nikah kökünden gelen bir fiildir. Nikah âyette akid manasındadır.

(Muşriketen): Şirk kökünden gelen bir sıfattır. Hiçbir semavî dine inanmayan manasına gelir.

(Ve hurrime zalike): Allahu taala müminlere zinayı haram kılmıştır.


Ayetlerin İcmali Manaları


Allahu taala bu surede inzal buyurduğu âyetlerde mümin kullarına bazı hükümler, edebler, hikmetli dersler ve en güzel ahlaki esaslar vazet mekte ve bunlarla onların dünya ve ahiret saadetlerini tanzim ettiğini ha ber vermektedir. Allahu taala surenin başlangıcında şöyle buyurmaktadır:
Ey müminler, inzal ettiğim bu sure, Kur'an-ı kerimin ençok ahkam ihtiva eden süresidir. Bu hükümleri uygulamanız ve gösterdiği terbiye yolları ile terbiye edilmeniz için gönderiyoruz. Yoksa yalnızca okumanız için indir medik. Bu sureyi ancak onun hükümleriyle amel etmeniz ve bu yolla diğer insan ve cemiyetlere ışık tutmanız, onun apaçık âyetlerinden, hikmetli de lilleriyle Allah (cc)'ın büyüklüğüne delalet eden alametlerden ibret alma nız için indirdik. Bu surenin ihtiva ettiği adil kanunları tatbik ederseniz cemiyetinizi saadete ve en insani hayata kavuşturursunuz.

Allahu taalanın vazettiği hükümlere uyarak zina edenleri yüzer sopa ile cezalandırdığınız ve bunu uyguladığınız zaman suçlulara en küçük bir acıma göstermeyerek azablarını hafifletmeyin. Zira zina, şefkat göstere rek hafifletilebilecek, atfedilebilecek bir günah değildir.
Onun İnsanların şeref ve haysiyetlerini nasıl zedelediğini, nesli nasıl bozduğunu, insanlık şerefine nasıl saldırdığını, sokaklara anarşiyi nasıl saldığını bilenler elbet te zinanın nasıl büyük bir günah olduğunu bilirler. Çünkü zina sokakları babasını, soyunu bilmeyen, tanımayan insanlarla doldurur. Bunları idrak eden mümin, elbette Allahu taalanın zani için vazettiği cezayı uygularken şefkat göstererek hafifletmez. Cezanın uygulanmasına herkesin şahit ola rak ibret almasını ister. Çünkü uygulanan cezanın görülmesi suçun iş-lenilmesi için en büyük engeldir.

Allahu taala daha sonra şöyle buyurmaktadır:
Zina eden bir erkek ancak kendi gibi zina eden bir kadınla evlenebilir. Zina eden bir erkeğin namuslu ve iffetli bir kadınla evlenmesi mümkün değildir. Zina eden bir kadin da ancak kendi gibi ahlaksız ve zina eden bir erkekle evlenebilir.
Allahu taala zinayı, cemiyete tamiri imkansız zararlar doğuracağı için kesin surette haram kılmıştır.

Ayetlerin Nuzul Sebebi:


Mûfessirler, bu âyetlerin nüzulü için birçok sebebten bahsederler. Biz bunların en sıhhatli olanlarını naklediyoruz.


1) Rivayete göre Mersed bin Ebi Mersed denilen bir adam vardı ve «Mekke'den Medine'ye esir taşırdı. Mersed'in Mekke'de Anâk adlı fahişe bir dostu vardı. Mersed, bir esiri taşımak için Mekke'ye gitmişti. Şöyle anlatır:

«Mehtablı bir gecede geldim ve bir duvarın gölgesinde durdum. Anak da geldi ve karaltımı gördü. Yanıma yaklaşınca beni tanıdı ve «Sen Mersed misin?» diye sordu. «Mersed'im» diye cevap verdim.
«Merhaba, hoş geldin.» dedi. «Bu geceyi bizim yanımızda geçir.»
Ben de «Ey Anâk. Allah (cc) zinayı haram 'kıldı.» dedim. Bunun üzerine Anâk, «Ey oba halkı! Bu adam esirlerinizi kaçırıyor.» diye bağırdı.
Sekiz kişi peşime düştü, Handeme yolunu tuttum. Bir kaya kovuğuna veya mağaraya girerek gizlendim. Onlar yanıma kadar geldiler, başıma dikildiler. Hatta bevlettiler ve suları başımın üzerine aktı. Fakat Allah (cc) onların gözlerini benden kör etti. Geri döncüler. Ben de kaçıracağım esin alarak Medine'ye döndûm.
Rasulullah (sav)'a gelerek, «Ya Rasulullah (sav), Anâk'la evlenebilir miyim?» diye sordum. Rasulullah (sav) sustu ve bir cevap vermedi.
Sonra, «Zina eden erkek, zina eden veya muşrik bir olan kadından başkasını nikahlamaz...» âyeti nazil oldu.
Rasulullah (sav), «Ey Mersed, Anâk'la evlenme.» buyurdu.»
( Hakim ve Tinnizi, Arar bin Şu'ayb'den nakletmişlerdir.)


2) Ummu Mehzul isminde bir kadın vardı. Bu kadın para karşılığı zi na ederdi.
Sahabe-i kiramdan birisi bu kadınla evlenmek istedi. Bunun üzerine. «Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkasını nikahlamaz...» âyeti nazil oldu.
(Suyûti. Durru'l-Mansur. C. S, S. 19.)


3) Ashab-ı suffa denilen sahabilerin evleri olmadığı gibi yanında kalacakları kimseleri de yoktu.
Bunlar gündüzleri rızıklannı ararlar, gece de mescid-i saadetin avlusunda kalırlardı.
O tarihte Medine'de alenen ücretle zina eden kadınlar vardı. Suffa ashabından bazıları bir barınak sa hibi olmak düşüncesiyle bu kadınlarla evlenmek istediler. Bunun üzerine bu âyetler nazil oldu.
(Kurtubi, tefsir. C. 12. S. 168.)



Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik:
Fahreddin Razı şöyle der: «Allahu taala bu surenin başında birçok hüküm ve ceza beyan ederken sonunda da tevhid delillerini zikretmiştir. Surenin başındaki «fereznâhâ»(farz kıldığımız) ifadesi hükümlere işaret ederken «Onda açık acık âyetler indirdik.» ifadesi de tevhid delillerine işaret etmektedir. «...İbret alasınız...» ifadesi de bunu teyid eder. Zira henüz hükümler malum değil ki ibret alınabilsin. Öyleyse bu ifade «Açık açık âyetler» ifadesinin tamamlayıcısıdır.»

Alusî, «Fahreddin Razi'nin bu yorumu çok güzeldir.» der.
(Alusi. tefsir. C 18. S. 74.)

İkinci incelik:
Allahu taala surenin başında zinanın hükümlerini be yan ederken söze kadınlarla, hırsızlıkla ilgili hükümleri bildiren âyetlerde de erkeklerle başlamıştır. Bunun hikmeti şudur:
Kadının zinası daha çir kin ve sonuçları bakımından daha kötüdür. Zira kocasının iffetini kirlet tiği gibi neslin bozulmasına da sebeb olmaktadır. Aile fertlerini lekelemek*tedir. Gebe kalması halinde de fişlediği suçu herkese alenen göstermiş ol maktadır. Bu bakımdan kadının zina etmesi erkeğin zinasından daha çir kindir. Hırsızlık ise umumiyetle erkekler tarafından işlenen bir günahtır. İşte bu sebeble zinada önce kadınlar, hırsızlıkta da önce erkekler zikre*dilmiştir.


Üçüncü incelik:
Âyette zina edenlerin cezasında doğrudan «vurmak» fiili değil, «cilde vurmak» fiili kullanılmıştır. Bundan maksat, suçu işleye nin acı çekmesini temin etmektir. Zani veya zaniye acı çekmeli ki bu ona bir ders olsun ve bir daha işlemesin. Başkaları da uygulanan cezadan ibret alsınlar. Alimler, zina eden bekar erkeğin yalnız donu kalana kadar soyulmasını, kadının ise vücut hatlarını belli etmeyen tek bir elbise ile bırakılmasının gerektiğini söylerler.
Bunun sebebi ceza olarak vurulan sopaların çıplak vücudu incitmesi, dolayısıyla hem suçlunun hem de sey redenlerin ibret alarak böyle kötü bir fitle teşebbüs etmemelerinin temin edilmesidir.


Dördüncü incelik:
Kurtubî şöyle der: «Yalnız «zani» kelimesi kafi gelirken «zina eden kadın» ve «zina eden erkek» tabirlerinin beraberce kullanılması, cezanın yalnız erkeğe veya yalnız kadına olduğunun sonıl-maması içindir.»
(Kurtubi, tefsir. C. 12. S. 160.)


Beşinci incelik:
«Eğer Allaha ve ahiret gününe inanıyorsanız...» ifadesinden maksat, müminlerin hamiyet ve izzeti nefislerini tahrik ederek hükümlerin kamil bir şekilde infaz edilmesine çalışmalarını temin etmektir. Yoksa, zaten Kur'an-ı kerimin muhatabı muminlerdir.



AYETLERDEKİ ŞER'İ HUKUMLER

Birinci Hukum :
İslam'ın Başlangıcında zinanın cezası nasıldı ?

İslamın başlangıç devrinde zinanın cezası geçici ve çok hafifti. Zira halk o zaman İslama yeni yeni giriyorlardı ve cahili adetlerden tam olarak kurtulmuş değillerdi. Zaten Allahu Teala hükümleri , esaslı bir şekilde yerleşmesi için tedrici olarak vazetmiştir. Gerek bu hükümlerin uygulanmasında ve gerekse halkın şer'i kanunları kabul etmelerinde kolaylık sağlanmıştır bu şekilde. Bunun en bariz şekli içkinin ve faizin haram kılınmasında görülmektedir.

Allahu taala islâmın başlangıcında zinanın cezasını. «Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı oranızdan dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse —onları ölüm alıp götürünceye, yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar— kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilattan men edin).Sizlerden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de eziyete koşun. Eğer tövbe edip(nefislerini) ıslah ederlerse artık onlar(a eziyet)den vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri en çok kabul eden, encok esirgeyendir.» (Nisa: 15-16) âyet lerinde beyan buyurmuştur.
Görülüyor ki zina eden bir kadın, oturduğu ev de hapsedilerek ölünceye kadar dışarı çıkmasına müsade edilmiyor. Er keğin cezası ise aşağılanmaktır. Ona iş verilmez, adam yerine konulmaz ve onunla alış veriş yapılmazdı.
Daha sonra bu âyet. mevzumuz âyetle neshedilmiştir.
Görülüyor ki. islâmın başlangıcında zinanın cezası had değildi. Çün kü. «Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı oranızdan dört şahid ge tirin. Eğer şehadet ederlerse —onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar— kendilerini evlerde alıkoyun...» âyetinin de işaret ettiği gibi fuhşun cezası tazirdi. Sonra bu tazir cezası en şedid bir ceza ile değiştirilerek bekarlara yüz değnek, evlilere ise recm (taşla*narak öldürülme) emredildi.

Ubâde bin Sâmid'den şöyle rivayet edilmiştir:
«Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: «Hükümleri benden alınız. Allah zina edenlere bir nizam vazetti: Zina eden bekarlara yüz sopa ve bir sene sürgün, zina eden evlilere ise yüz sopa ve recm.»
(Muslim. Ebu Davud. Tirmizi. 64)

İkinci Hukum:

Bekar Ve Evlilerin Zina Cezaları Nelerdir?


İslâm kanunları zina suçunda bekarlar ile evlilerin arasında bir ayrım yaparak zina yapan bekarlara yüz sopa vurulmasını, evlilere ise daha ağır bir ceza, ölünceye kadar taşlanılmalarını emretmiştir. Zira evlilikten sonra zina etmek islâm nazarında bekarların zinasına göre daha çirkin ve ağır bir suçtur. Çünkü evli. beşerî arzusunu tatmin için meşru bir yola sahipken gayri meşru bir yola tevessül ederek başkasının nesebini bozduğu için ce zası daha şiddetlidir.
Sopa cezası kesin bir Kur'ani nassla sabittir. Zira Allahu taala, «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.» buyur maktadır. Bu âyet zina edenlerin evli veya bekar olduklarını belirtmemektedir.
Fakat Ubâde bin Sâmid (ra) 'den de rivayet edilen hadis, evli ile bekarları birbirinden ayırarak cezalarını tayin etmiştir. Zaten Rasulullah sav)'ın başta gelen görevlerinden biri de Kur'andaki ahkâm âyetlerini üm*metine layıkı üzere açıklamaktır. Nitekim Allahu taala. «(Habibim) biz sa na da Kur'anı indirdik. Taki insanlara kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın ve taki onlar da iyice fikirlerini kullansınlar.» (Nahl: 44) âyetiyle Rasulullah (sav)'ın bu vazifesini açıkça ifade etmiştir.

Recm ise, Rasulullah (sav)'ın mütevatir hadisleriyle sabittir. Çünkü gerek Rasulullah (sav)'in fiilî hadislerinde, gerekse kavli hadislerinde ve sahabe-i kiram ve tabiinin icması ile de sabittir. Bu tevatür öyle bir dereceye ulaşmıştır ki, hiçbir şüphe kalmamıştır.
Rasulullah (sav)'ın Muaz ve Gamidiye gibi kimselere recmi uyguladığı tevatüren tesbit edilmiştir. On an sonra da raşid halifeler recmi uygulamışlar ve evli zanilerin cezasının recm olduğunu ilan etmişlerdir. Daha sonra da bütün fakihler her zaman ve yerde recmin Allah (cc)'ın kesin bir kanunu olduğu gibi Rasulullah (sav)'ın da uyulması farz olan sünneti olduğunu delilleriyle tesbit etmişlerdir. Bu hükme günümüze kadar hiçkimse muhalefet etmemiştir.
Ancak İslâmdan sapan hariciler fırkası müstesna. Hariciler, recmin meşru olmadığını kendilerine göre deliller getirerek iddia ederler.



Haricilerin delilleri şunlardır:

1- Recm, şüphesiz cezaların en ağırıdır. Şayet meşru olsaydı Kur'-an-ı kerimde zikredilmesi gerekirdi. Kur'anda zikredilmemesi onun gayri neşru bir ceza olduğuna delalet eder.

2- Cariyenin haddi hür kadının haddinin yarısıdır:
«Onlar evlendik ten sonra bir fuhuş irtikab ettiler mi o vakit üzerlerine hür kadınlar üze rindeki cezanın yansı.» (Nisa: 25).
Recm ise ikiye bölünemediğinden hür bir kadına uygulanması da sahih olamaz.

3- «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.» âyetinin hükmü umumilik ifade eder.
Hiçbir delil olmaksızın bundan evlilere recm cezası ve başka bazı hükümler çıkarmak Kur'anın zahirine muhaliftir.


Haricilerin delilleri, yalnızca kendilerinin Rasulullah (sav)'ın en mühim görevinin açıklama olduğunu bilmediklerine, Kur'anın esrarına vakıf sınadıklarına ve son derece cahil olduklarına delalet eder.

Sünnet ve cemaat ehli haricilerin delillerini çok kesin delillerle red ederek İslama İftira atanları dilsiz hale getirmiştir.

Şimdi sünnet ehlinin delillerini özetleyerek nakledelim:

1- Recmin Kur'an-ı kerimde zlkredilmeyişi onun gayri meşru oldu ğuna delalet etmez. Çünkü birçok şer'i hüküm Kur'an-ı kerimde zikredilmemiştir. Bunları kendisine uymamız farz olan Rasulullah (sav) açıkla mıştır. Nitekim Allahu taala, «Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan da sakının.» (Hasr: 7) buyurmaktadır.
Bu âyetten biliniyor ki. Rasulullah (sav) bize Allah (cc)'ın emirlerini tebliğ edicidir. Onun her getirdiği de mutlaka herşeyl hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan Allahu taalanın yüce vahyi İledir. Zira Allahu taala. «Kendi nevasından söylemez o. O, kendisine (Allahtan) lika edllegelen bir vahiy din başkası değildir.» (Necm: 3-4) buyurmaktadır, öyleyse Rasulullah (sav)'in uyguladığı recm cezası nasıl olurda gayri meşru olur?
Onun yap tıkları ve söyledikleri yukarıdaki âyetlerde de ifade edildiği gibi kendi ne*vasından değil, Allah (cc)'ın ilka ettiği vahiy iledir. Vahiy ile olan birşeyse meşrudur.

Hariciler Rasulullah (sav)'ın en mühim vazifesinin beyan olduğunu bilmiyor olmalılar. Allahu taala, «(Habibim) biz sana da Kur'anı indirdik. Taki insanlara kendilerine ne İndirildiğini açıkça anlatasın ve takı onlar da iyice fikirlerini kullansınlar.» (Nahl: 44) âyetinde Rasulullah (sav)'ın en mü him vazifelerinden birinin beyan (açıklama) olduğunu ifade etmiştir.

Ubâde bin Sâmid (ra)'den rivayet edilen «Hükümleri benden alınız. Allah zina edenlere bir nizam vazetti: Zina eden bekarlara yüz sopa ve bir sene sür gün, zina eden evlilere ise yüz sopa ve recm.» hadisi âyetin de bildirdiği gibi Rasulullah (sav)'ın mühim görevi olan bir beyanı, açıklamasıdır, öy leyse bu hadis zina eden evlilerin recmedilmesi hükmüne kesin bir nastır.
Zaten Rasulullah (sav) da kendisinin her açıkladığının otururken emir ve yasaklarımız kendilerine bildirilince, «Biz onu bilmeyiz. Çünkü biz Kur'anda bulduğumuz hükmü alır, bulamadığımızı almayız.» diyecekdir.
Ha beriniz olsun. Kur'anla birlikte bana Kur'anın ihtiva ettiği hükümler kadar hüküm verilmiştir.»
(Kutub-i Sitte)
Bu âyet ve hadisler açıkça gösteriyor ki, Rasulullah (sav)'ın yaptığı ve söylediği herşey yine Allah (cc)'ın vazettiği tesriindendir. Bu hüküm lere uymak da kesin olarak farzdır.


2- «Onlar (cariyeler) evlendikten sonra bir fuhuş irtikab ettllermi o vakit üzerlerim kür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı.» (Nisa: 25) âyeti, haricilerin «recm meşru değildir» iddialarına delil olamaz.
Âyet, buradaki cezanın recm değil sopa olduğuna delalet eder. Zira âyette bir yarılama vardır ve şüphesiz Allah (cc) recmin ikiye bölünmeyeceğini bilir. Bir in sanı yarı öldürmek mümkün değildir. Öyleyse aklı selim sahipleri âyetteki cezanın recm değil, sopa olduğunu anlarlar.
Âyetteki «hür kadınlar» tabiri evli kadınları değil bekarları ifade etmektedir.

Hür ve bekar bir kadına zina ettiği takdirde yüz sopa cezası verilirken evli bir cariyeye zina cezası olarak elli sopa verilir. Cariyelere uygulanan lezonın hürlere nisbetle hafif oluşundaki hikmet, zinanın hür kadında da*na çirkin olmasıdır. Hür kadın her zaman evinde olduğu için fuhşa yolaçan fitneden daha uzak ve emniyettedir. Cariye ise herzaman dışarıda bulun uru için fuhşa sebeb olan kötülüklerden korunması cok güç ve hür olma sı» için fitneye mukavemet gücü daha zayıftır. Bundan dolayı Allahu taala cariyelere merhamet ederek cezalarını hafifletmiştir.


3- Haricilerin iddialarına göre âyetteki «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.» hükmü umumu ifade eder.
Bu hükmü yalnız bekarlara tahsis ederek evlileri istisna etmek Kur'ana muhalefettir. Bu iddia cahilce bir iddiadır. Çünkü Kur'andaki birçok hüküm umumu ifade ettiği halde Rasulullah (sav)'ın sünneti bu hükümlerden bazılarını istisna etmiştir.
Mesela. «Erkek hırsızla kadın hırsızın —o irtikab «ettiklerine bir karşılık ve ceza ve Allahtan (insanlara) ibret verici bir ukubet olmak üzere— ellerini kesin.» (Maide: 38) âyetinin hükmü bütün hır-szfarı içine alan bir umumilik ifade eder.
Hatta çalınan şey çok küçük de asa hüküm değişmez. Haricilerin iddialarına göre çalınan şey bir iğne bile nsc hırsızın ellerinin kesilmesi lazım gelir. Halbuki Rasulullah (sav), umumilik ifade eden bu hükmü, çalınan malın en az bir altın liranın dörtte sn veya on dirhem gümüş veya karşılığı değerinde olması gerektiğini açıklamıştır. Bundan daha az değerdeki malın çalınması halini Rasulullah (sav) bu âyetin hükmünden istisna ederek bunun cezasını hakimin içtihadına bırakmıştır.
Yine, Allahu taala «...Sizi emziren (süt)analarınız, süt hemşireleri ne ..(le evlenmeniz) size haram edildi.» (Nisa: 23) âyetinde yalnız süt anne ile süt kızkardeşln haram olduğunu beyan etmektedir. Rasulullah (sav) da neseb bakımından insana haram olan yakınların süt münasebeti ile meydana gelen benzerleriyle evlenmenin de haram olduğunu, yani süt haanın, süt teyzenin, süt kızının vb.nin de haram olduğunu bildirmiştir.
Eğer haricilerin iddiaları doğru olsaydı bunlarla evlenmenin haram kılınışı Kur'ana muhalif olurdu.
Kur'an iki kız kardeşin bir erkekle aynı anda evlenmelerini yasaklarken bir kızla halasının veya teyzesinin aynı zamanda bir erkekle evlenmesini de Rasulullah (sav) haram kılmıştır. Eğer haricilerin iddiaları doğru olsaydı bunların haram kılınışı da Kur'ana muhalif olurdu.

Görülüyor ki. haricilerin bu iddiaları açık cehaletin ifadesidir. Akıllı bir müslümanın böyle bir iddiada bulunması mümkün değildir.

Alusî, Ruhu'l-Meanî isimli tefsirinde şöyle der:
«Sahabe, tabiin ve ümmetin alimleri evli bir zaninin cezasının recm olduğunda icma etmişler dir. Haricilerin bunu inkar etmeleri batıldır. Haricilerin sahabelerin icmaının delil olduğunu inkar etmeleri de bir cehl-i mürekkebtir. Eğer onlar Rasulullah (sav)'ın zani ve zaniyeleri recm ettiğini inkar ederlerse —ki onlar haber-i vahidi delil kabul etmezler— bu iddiaları mevzunun dışında kalır. Zira Rasulullah (sav)'ın recmi uyguladığı mana itibariyle mütevatir olan hadislerle tesblt edilmiştir.
Hariciler de diğer sünnet ehli müslümanlar gibi mana bakımından mütevatir olan hadislerle amel etmenin, lafız itibariyle mütevatir olan hadisler gibi vacib olduğunu kabul etmişlerdir. Sahabe ve müslümanlardan ayrılmaları onları cehalet karanlıklarına düşürmüştür.
Onun için hariciler Halife Ömer bin Abdulaziz (ra)'e, recm uyguladığında, «Bunu neden yaptırıyorsun, çünkü Kur'anda recm yoktur.» dediler.
Ömer bin Abdulaziz (ra) onlara, «Peki siz namazın rekat sayıları ile zekatın nisab ölçülerini nereden çıkarıyorsunuz?» diye sordu.
Hariciler. «Rasulullah (sav)'ın fiili hadislerinden öğreniyoruz.» dediler.
Bunun üzerine Halife, «Recm de Rasulullah (sav)'in fiili hadisleriyle sabittir.» diyerek onları sus turdu.»
(Ebu Davud Alusi. age, C. 18, S. 70) (Ahkam Tefsiri)

Köle veya cariye zina ederse ve bu da -ikrar veya delille- sabit olursa, hadd tatbik edilir.
Köle ve cariyeye uygulanacak hadd cezası, elli değnek ve altı ay sürgündür. Köle ve cariyenin evli olup olmaması bu hükmü değiştirmez.
Bunun delili şu ayet-i kerimedir:

(Cariyeler) evlendikten sonra fuhuş (zina)yaparlarsa, o takdirde hür kadınlar (bu işi yaptıklarında) üzerlerine lazım olan azabın(cezanın) yarısı cariyelere lazım gelir. (Nisa/25)

Bu hususta erkek köle de cariyeye kıyas edilmiştir; zira her ikisinin de ortak noktası köleliktir.



Hz. Ömer (r.a.)'in Okunması Nesh olunan Recm ayeti hakkındaki sözü


İbnu Abbâs (r.ah) anlatıyor:
"Hz. Ömer (r.a.)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:
"Allah Teâla hazretleri Muhammed (s.a.v.)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Rasûlullah (s.a.v.)zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir.
Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- subût bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teâla' nın kitabına ilâvede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini(Kitabullah'a) yazardım."
( Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzi 21, İ'tisâm 16; Muslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizî, Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23, (4418)


İzahı

1- Bu hadis, hadis kaynaklarında farklı vecihlerle rivayet edilmiştir. Muvatta'nın bir rivayeti daha açıktır:

"Hz. Ömer (r.a) haccdan çıkınca Medine'ye geldi. (Orada halka hitaben şunları söyledi: "Ey insanlar! Sizlere bir kısım sünnetler ve farzlar teşrî edildi. Size çok açık bir din bırakıldı. Recm âyeti hususunda kendinizi sakın tehlikeye atmayın. İçinizden biri: "Biz Allah'ın kitabında iki haddi (1) bulamıyoruz" diyebilir. Şurası muhakkak ki Resûlullah da, biz de (zinâ edenlere) recm uyguladık. Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zulcelâl'e yemin ederim, insanlar "Ömer Kitabullah'a (onda olmayan şeyi) ilavede bulundu"demiyecek olsalar,(Kur'ân'ın sonuna) şu âyeti elimle yazardım:


اَلشَّيخُوَالشَّيْخَةُإِذَازَنَيَافَارْجُمُوهُمَااَلْبَتَّةَ


"Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın zinâ edecek olurlarsa onları mutlaka recmedin."

İmam Mâlik, burada geçen yaşlı erkek ve yaşlı kadın tâbirlerini "dul erkek", "dul kadın" diye açıklar.
Parantez içindeki ziyadeler başka rivayetlerden alınarak dercedilmiştir.

Nesâî'de Ubey İbnu Ka'b'dan kaydedilen rivayette recm âyetinin Ahzâb sûresinde gelmiş olduğu belirtilir.


2- Neshle ilgili konulardan biri de, tilâveti mensuh, hükmü bâki âyetlerin varlığıdır. İşte Recm ayeti bunlardandır.

3- İbnu Hacer: "Hz. Ömer (r.a.)'in korktuğu husus vukua gelmiştir. Zîra Haricîlerin büyük çoğunluğu ile bir kısım Mu'tezile, recmi inkar ettiler" der.

4- Recm cezası Hz. Peygamber tarafından erkek olan Mâîz İbnu Mâlik el-Eslemî (r.a.)'ye tatbik edilmiştir. Mâiz, bizzat gelerek, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e zinâ yaptığını itiraf etmiştir. Rasûlullah, onu üç sefer reddeder. Mâiz dördüncü sefer müracaat ederek zinâ yaptığını beyan edince, yakınlarına: "Bunun aklında bir eksiklik var mıydı?" diye sorar. "Yoktu!" cevabını alınca recmedilmesini emreder ve recmedilir.

Kadın olarak da Gâmidiyye (radıyallahu anhâ) recmedilmiştir. Bu da kendisi gelip Hz. Peygamber'e "Ey Allah'ın Rasûlü, beni temizle!" diye itirafta bulunmuş, Rasûlullah onu: "Git!" diye geri çevirmiş, ancak o, ertesi günü tekrar gelip hâmile olduğunu da belirtmiştir.
Rasûlullah çocuğunu doğurmasını söylemiş, doğumdan sonra gelince "sütten kesilinceye kadar" mühlet vermiş, çocuk sütten kesilince tekrar gelen kadının recmedilmesini emretmiştir.

Gâmidiyye ile ilgili rivayette Hâlid İbnu Velid'in attığı taşın kadında açtığı yaradan yüzüne kan sıçrayınca, Halid (r.a) kadına küfreder. Ancak Hz. Peygamber müdahele ederek:
"- Yapma! Ruhumu elinde tutan Zât-ı Zulcelâl'e yemin olsun, o öyle bir tevbede bulundu ki, öylesini alışveriş sahtekârları yapsaydı affa uğrarlardı" buyurur.
Kadının cenaze namazını kıldırır ve defnedilir.

Keza, Yahudilerin mürâcaatı üzerine, Hz. Peygamber (s.a.v.) zinâ yapan bir Yahudi çiftine de recm tatbik eder.

5- Şarihler, "Hz. Ömer (r.a.)'in: "İnsanlar: "Ömer Allah'ın Kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini Kur'ân' ın sonuna yazardım" demesini, mübalağaya ve recmi tatbik etmeye teşvike hamlederler.
"Zîra, derler, âyetin lafzı neshedilse de mânası bakidir. Hz. Ömer gibi, fıkhı, ilmi yüce bir şahsiyetin lafzı neshedilen bir âyeti, Kur'ân-ı Kerim'e yazmaya kalkması düşünülemez."

Kur'ân-ı Kerim, Ashab'ın huzurunda, bugünkü haliyle ihtilafsız olarak cem'edilmiştir. Recm âyetinin Kur'ân-ı Kerim'e lafzen girmeyeceği hususunda icma vardır. Rasûlullah'a gelen vahiylerden bir kısmının lafzen, bir kısmının hükmen, bir kısmının hem lafzen ve hem de hükmen neshedildiği Ashab'ca bilinen bir husustur. Bu durumu açıklayan rivayetler gelmiş, ulema bunların değerlendirmesini yapmıştır. Daha önceki bahislerde, Rasûlullah'ın her Ramazan ayında, o zamana kadar inmiş olan âyetleri önce Cebrâil (aleyhisselam)'e, sonra da halka okuyarak "arza" yaptığını, Cebrâil'e okuyarak hatası, yanlışı varsa tashih ettirdiğini, halka okumakla da onların hatalarını düzelttiğini, işte bu arzalarda, lafzı neshedilen vahiylerin de Kur'ân-ı Kerim'den çıkarıldığını belirtmiştik. Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ömrünün son Ramazan'ında arzayı iki sefer yapmıştır. Buna arza-i âhire denir.

6- Zinâ eden kadın ve erkek muhsan olduğu takdirde recm edilirler. Zinâ, itiraf veya beyyine ile sâbit olur.

İtiraf : Kişinin zinâ yaptığını kadıya gelip beyan etmesidir.

Beyyine: Şehâdeti makbul dört erkeğin veya sekiz kadının zinâya şahidlik yapmasıdır. Şahidlerin sayısı bu rakamdan aşağı düşerse zinâ suçu sübût bulmaz. Âlimler bu hususlarda ittifak ederler. Ancak itirafın sayısı ve şahidlerin sıfatları gibi bazı teferruatta ihtilâf vaki olmuştur. Sözgelimi Hanefîlerle Hanbelîler itirafın dört ayrı mecliste vaki olmasını şart koşarlar. İmam Mâlik ve Şâfiî'ye göre, kişinin zinâ yaptığını bir kere ikrar etmesi kâfidir, suç sübût bulur.

7- Gebelik zinâya delil olur mu?
Bu husus ihtilaflıdır.
Hz. Ömer (r.a.)'e göre, gebelik zinâya delildir, recme sebep olur. İmam Mâlik ve ashâbı da aynı kanaattedirler: "Kocası veya efendisi bilinmeyen bir kadın gebe olur ve zinâya icbar edildiği de bilinmezse, recmi gerekir. Ancak yabancı ise ve çocuğun kocasından veya efendisinden olduğunu söylerse beyanına itibar edilir" demişlerdir.
İmam Âzam, Şâfiî ve ulemânın cumhuruna göre, gebelik mutlak surette zinâya delil olmaz. Bu hususta, kadının kocası veya efendisi olmuş olmamış, kadın yerli veya yabancı olmuş, zinâya mecbur edildiğini söylemiş, söylememiş hüküm aynıdır. Beyyine olmadıkça veya itirafta bulunmadıkça recmedilemez. Zîra şer'î hadler şüphe ile ortadan kalkar ve sâkıt olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

RECM MESELESİ Empty
MesajKonu: Geri: RECM MESELESİ   RECM MESELESİ Icon_minitimePtsi Mayıs 10, 2010 7:30 am

İbn Şihab şöyle dedi: Bana Ubeydullah İbn Abdillah İbn Utbe haber verdi ki kendisi Abdullah ibn Abbas’tan şöyle derken işitmiştir:
Ömer İbnu’l Hattab Rasulullah'ın minberi üzerine çıkmış halde iken şöyle dedi:
Hiç şüphe yokki Allah, Muhammed’i hak peygamber olarak gönderdi. Ona indirilen bu kitabın içinde “recm ayeti de vardı” Biz bu ayeti okuduk ezberledik, ve onu anlayıp belledik, ve Rasulullah recm etti, bizde ondan sonra recm ettik. Böyle olduğu halde insanlara zaman uzayıpta onlardan birinin: "Biz Allah’ın kitabında recmi bulamıyoruz" demesi ve böylece Allah’ın indirmiş olduğu bir farizayı, terk suretiyle dalalete düşmelerinden korkarım. Hiç şüphesiz ki Allah’ın kitabında evli erkek ve kadınlardan olupta zina eden ve zinasında beyyine bulunan yahut da gebelik ve itiraf bulunmasıyla zinası sabit görünen kimse üzerine recm bir haktır.
(E. Davud : 5.c / 4418.N, Buhari : 14.c / 6684.s, Tirmizi : 3.c / 1455.N, Muslim : 5.c / 1691.N)

Recm cezası Hz. Muhammed (S.A.V.) zamanında da uygulanmıştır. Bu sebeple recm ile ilgili bir kaç hadis bulunmaktadır.
Kendi ikrarlarıyla dört vakıa (Maîz adında bir erkek, Cüheyneli bir kadın, Büreyde adında bir kadın ve adı verilmeyen bir genç -ki buna sopa vurulmuştur, çünkü nikahlı değildir-) gerçekleşmiştir.

Peygamber gelenleri her defâsında vaz geçirmeye çalışmıştır. Kaçan Mâiz adında birisi için, "Bıraksaydınız." demiştir.

..Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:
Sizler Rasullullah (s.a.v)’in huzurunda bulunduğunuz sırada birden bedevilerden bir adam ayağa kalktı ve; "Ya Râsulullah! Benim için Allah’ın kitabı ile hükmet!"dedi. Akabinde ona muhasımı olan kimsede ayağa kalktı ve: "YaRâsulullah! Hasmım doğru söyledi. Sen onun için Allah’ın kitabı ile hükmet, ve söz söylemek üzere bana izin ver!" dedi.
Peygamber (S.A.V.)’de ona; "Sözünü söyle." buyurdu.
O da şöyle dedi: "Benim oğlum, bu Arabinin yanında asif, yani ücretle çalışan bir kimse idi. Oğlum bunun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlum üzerine taşlanmak cezası olduğunu haber verdiler. Ben bu adama oğlum adına yüz koyun ve birde cariyeyi fidye vererek oğlumu bu cezadan kurtardım. Bundan sonra ben bu meseleyi ilim ehlinden sordum. Onlarda bana onun karısı üzerine taşlama cezası düştüğünü, benim oğluma da ancak yüz değnek vurulma ile bir yıl gurbete sürgün edilmek üzere, ceza olduğunu haber verdiler!" dedi.
Rasulullah (s.a.v)’de: "Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki ben sizin aranızda elbette Allah’ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ile koyunları kendi sahibine geri veriniz. Senin oğluna gelince: onun üzerinde yüz değnek cezası ve bir yıl gurbete sürgün edilme cezası vardır." buyurdu.
Bundan sonra Eslem kabilesinden bir adam olan Unes’e de: "Sana gelince ya Uneys! Sende bu adamın karısına git tahkikini yap, eğer kadın suçunu itiraf ederse onu recm et buyurdu."

Ravi: Uneys o kadına gitti, kadının suçunu itiraf etmesi üzerine, Uneys ona taşlama cezası uyguladı demiştir.
(Buhari : 15.c / 7107s., Muslim : 5.c / 1697.N, Tirmizi : 3.c / 1457.N)

Hz. Amr b. As ve Hz. Zeyd b. Sabit, Kur’an ‘ı Mushaf halinde yazarken, aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir:
Zeyd dedi ki: “Ben böyle bir ayeti Hz. Peygamber’den duymuştum.”
Amr b. As şöyle cevap verdi: “Böyle şey olur mu? Görmüyor musun/hep bildiğimiz, öğrendiğimiz şu değil mi ki; bekâr olduğu takdirde -yaşlı da olsa- değnek cezasını, evli olduğu takdirde -genç de olsa- recim cezasın hakkediyor."
( Ahmed b. Hanbel, V/183; Hakim, IV/360)

..Ömer b. El-Hattab (r.a.)’dan rivayet edilmiştir, dedi ki: Râsulullah (s.a.v) recm etti; Ebu Bekr recm etti; bende recm ettim. Allah’ın kitabına ilave etmiş olmaktan çekinmemiş olsam onu muhakkak mushafa yazardım. Çünkü ileride bazı kavimlerin gelip onu Allah’ın kitabında bulamayınca inkar edeceklerinden cidden korkuyorum.
(Tirmizi : 3.c / 1456.N)



İbnu Abbâs (r.ah) anlatıyor:
"Hz. Ömer (r.a.)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:
"Allah Teâla hazretleri Muhammed (s.a.v.)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Rasûlullah (s.a.v.) zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir.
Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- subût bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teâla' nın kitabına ilâvede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah'a) yazardım."
( Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzi 21, İ'tisâm 16; Muslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizî, Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23, (4418)


Ömer İbnu’l Hattab, insanlara hutbe okumuş, Abdurrahman onun için şöyle dediğini işitmiş:
Uyanık olunuz; bazı kimseler: Recm de ne oluyormuş? Allah’ın kitabında değnek cezası var diyorlar. Muhakkak ki Allah Râsulu (s.a.v) recmi uygulamışve ondan sonra bizde uygulamışızdır. Şayet bazı kimseler: Ömer, Allah’ın kitabından olmayan bir şeyi Allah’ın kitabında ziyade etti dememiş olsalardı, o ayeti nazil olduğu gibi Kur’ana koyardım.
(Ahmed İbn Hanbel, İbn Kesir: 11.c / 5687.s., Nesei)


..Hafız Ebu Ya’la el-Mavsili der ki: Bize Ubeydullah ibn Ömer el-Kovariri, Kesir İbn Salt’dan rivayet etti ki o şöyle anlatmış:
Biz Mervan’ın yanındaydık, içimizde Zeyd de vardı. Zeyd: "Biz zina eden ihtiyar erkeği ve ihtiyar kadını mutlaka recm edin, diye okurduk" dedi.
Mervan: "Onu mushafa yazmadın mı?" diye sordu da, o şöyle dedi: "Biz bunu zikretmiştik. Ömer İbnu’l Hattab da içimizdeydi. Size bu hususta yeterli bilgi vereyim mi?" dedi, Biz: "Nasıl?" diye sorduk da, şöyle dedi: "Bir adam Peygamber (S.A.V.)’e; "Ey Allah’ın elçisi, bana recm ayetini yazdır." dedi. Allah Râsulü (S.A.V.): "Şimdi yazdıramam, veya benzeri bir söz söyledi."
(İbn Kesir : 11.c / 5687.s, Ebu Ya’la, Nesei)


Abdullah İbn Ömer şöyle haber verdi:
Râsulullah’a zina etmiş bir Yahudi erkeği ile bir Yahudi kadını getirildi.
Bunun üzerine Râsulullah (s.a.v) Yahudilerin yanına kadar gidip: "Sizler zina edenlerin üzerine Tevrat’ta ne cezası buluyorsunuz?" diye sordu.
Onlar: "Biz zina eden erkek ile kadının yüzlerini karartır, onları bir hayvan üzerine yükler, yüzleri biri birinin aksine gelecek suretde oturtup ve böylece onları dolaştırıp teşhir ederiz dediler.
"Râsulullah(s.a.v): "Eğer doğru söyleyenler iseniz Tevrat’ı getirin." buyurdu.
Onlar Tevrat’ı getirdiler ve onu okumaya başladılar. Nihayet “recm” ayeti üzerine koydu da iki eli arasını ve arkasını okudu.
O sırada Râsulullah (S.A.V.) ile beraber bulunan Abdullah ibn Selam Peygamber’e: "Ona emret de elini kaldırsın." dedi. Genç elini kaldırdı. Birde baktılar ki “recm” ayeti elinin altındadır.
Râsulullah zina eden erkek ve dişi yahudilerin “recm” edilmelerini emretti. Onlar da “recm” olundular.
(Buhari :14.c. / 6670 s., Muslim : 5.c. / 1699.n.)

Ubedet ubnu Samid (R.A.) şöyle dedi. Râsulullah (s.a.v)şöyle buyurdu:
Benden alınız benden alınız.Muhakkak ki Allah zina yapan kadınlar için bir yol tayin etmiştir. Evlenmemiş olan evlenmiş olanla zina ederse bunların her birine yüz değnek ve bir sene sürgün cezası vardır. Evli veya dul olan. Evli veya dul olanla zina ederse bunların her birine de yüz değnek ve recm cezası vardır.
(Muslim : 5.c / 1690.N, Ahmed : Musned)


Ebu Hureyre (r.a..)’dan, şöyle demiştir:
Râsulullah (s.a.v) mescidde iken müslümanlardan bir kimse yanına geldi ve ona bir nida edip: "Ya Râsulullah! Ben zina yaptım." dedi.
Peygamber ondan yüz çevirdi. Bu sefer o zat peygamberin yüzünü döndürdüğü tarafa geçip yine: "Ya Râsulullah! Ben zina ettim." dedi.
Peygamber (S.A.V.) ondan yüz çevirdi. Nihayet o zat bu itirafı dört kere tekrarladı. Bu şekilde kendi aleyhine dört kere şehadet edince Râsulullah onu çağırıp: "Sende delilik var mı?" diye sordu o zat:
"Hayır." dedi.
Râsulullah: "Sen evli misin?" diye sordu.
O zat: "Evet." dedi.
Bunun üzerine Râsulullah oradakilere: "Bunu götürünüz ve recm ediniz emrini verdi."
(Muslim : 5.c / 287.s. 16)



..Cabir ibn Abdillah (R.A.) şöyle diyordu: "Râsulullah (s.a.v)Eslem kabilesinden bir adamı, Yahudilerden bir adamı ve onun zina ettiği kadını recm etti."
(Muslim : 5.c. / 1701.N)


Recmi rivayet eden sahabeler;

1- Ebu Hureyre (r.a) “Buhari: 14.c / 6684.s”
2- Ömer İbnu’l Hattab (r.a) “Buhari : 15.c / 7107.s”
3- Abdullah ibn Ömer (r.a) “Buhari : 14.c / 6670.s”
4- Ubadetu-bnu Samid (r.a) “Muslim : 5.c / 1690.n”
5- Bera İbn Azib (r.a) “E. Davud : 5.c / 4447.n ”
6- Semure (r.a) “Tirmizi : 3.c / 1463.n”
7-Nu’man B. Beşir (r.a) “E. Davud : 5.c / 4459.n”
8-İmran bin Husayn (r.a) “E. D. : 5.c / 4440.n”
9-Abdullah ibn Mes’ud (r.a) “E.D. : 5.c / 4352.n”
10-Aişe (r.a) “E.D. : 5.c / 4353.n”
11-İbn Abbas (r.a) “E.D. : 5.c / 4399.n”
12-Vail (r.a) “E.D. : 5.c / 4379.n”
13-Ebu Zeyban (r.a) “E.D. : 5.c / 4402.n”
14-Semmak (r.a) “E.D. : 5.c / 4423.n”
15-Ebu Said (r.a) “E.D. : 5.c / 4431.n”
16-Bureyde (r.a) “E.D. : 5.c / 4431.n”
17-Halin bin Leclac (r.a.) “E.D. : 5.c / 4435.n”
18-Cabir (r.a) “E.D. : 5.c / 4438.n”
19-Abdullah bin Bureyde (r.a) “E.D. : 5.c / 4442.n”
20-İbn Ebu Bekre (r.a) “E.D. : 5.c / 4443.n”


İbn Abbâs (r. anhümâ) anlatıyor:
“Hz. Ömer (r.a.)’i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti: “ALLAH Teâla hazretleri Muhammed (s.a.s.)’i hak (din ile) gönderdi ve O’na Kitab’ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Rasûlullah (s.a.s.) zinâ yapana recm cezâsını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: ‘Biz Kitabullah’da recm cezâsını görmüyoruz’ (deyip inkâra sapabilecek ve) ALLAH’ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hâmilelik ya da itiraf yoluyla- sübût bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah’da mevcut bir haktır. ALLAH’a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: ‘Ömer ALLAH Teâlâ’ nın kitabına ilâvede bulundu’ demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah’a) yazardım.”
(Buhârî, Hudûd 30, 31, Mezâlim 19, Menâkibu’l-Ensâr 46, Meğâzî 21, İ’tisâm 16; Muslim, Hudûd 15, h. no: 1691; Muvattâ, Hudûd 8, 10, h. no: 823, 824; Tirmizî, Hudûd 7, h. no: 1431; Ebû Dâvud, Hudûd 23, h. no: 4418)

Hz. Ömer'in sözünü ettiği okunuşu mensuh ayet şudur:

"İhtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ederlerse, onları recmedin."
(Mâlik, Muvatta', Hudûd 10; Ibn Mâce, Hudûd, 9; Ahmed b. Hanbel, V, 132, 183).

Hz. Ömer'in recmi, Medine minberinden ilân etmesi, içlerinde bir çok sahabe bulunan cematten hiç birinin buna karşı çıkmaması, recmin sabit olduğunu gösterir.
(Sahih-i Muslim Tercüme ve Şerhi, Ahmed Davudoğlu, Istanbul 1978, VIII, 350). es-Serahsî (ö. 490/1097).

Ömer (r.a.)'in şöyle dediğini nakleder:
"Eğer insanlar, Ömer Allah'ın Kitabına ilave yaptı demeyecek olsalar, "ihtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ettikleri.." ifadesini Mushaf'ın haşiyesine yazardım."
(es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, IX, 37).

Hz.Muhammed döneminde recm edilenler -sadece- Yahudi değildir.
Mâiz b. Mâlik (r.a.) müslümandır. Üst üste zina yaptığı için Peygamberimizden ısrarla gerekeni yapmasını istemiş, Râsulullah bunun üzerine recm ceza uygulamıştır.
Aynı zamanda işverenin hanımıyla ilişkiye giren genç (bekar olduğu için) yüz değnek ve bir yıl sürgünle cezalandırılmıştır. Kadına ise suçunu itiraf ettiği için recm edilmiştir.
Ebû Hanife'ye göre, yüz değnek yanında bir yıl sürgün, ayete ilâve niteliğinde olup, ayet inince bu ilâve kısım neshedilmiştir. Ancak İslâm devlet başkanı böyle bir cezayı ta'zir cezası olarak verebilir. İlaveten zina yapan evli bir kadın hamile kalması üzerine, doğurana ve çocuk sütten kesilene kadar hayatına devam etmiş, doğurduktan sonra recm edilmiştir. Hatta recm sırasında Hâlid b. Velîd (r.a.)'ın üzerine kan sıçraması üzerine kadın hakkında kötü sözler söylediğini işiten Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu nakledilir:
"Ey Halid! yavaş ol. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şüphesiz mağfiret olunurdu."
Sonra kadının hazırlanmasını emrederek cenazesini kılmış ve kadın defnedilmiştir.
(Muslim, Hudûd, 23)

Peygamberimize gelen emir ve yasakların bir kısmı sadece mana olarak geliyordu. Peygamber Efendimiz de onları ümmetine anlatıyordu. Diğerleri ise hem mana hem de lafız olarak geliyor ve Peygamber efendimizin onlara hiç bir katkısı olmadan olduğu gibi kalıyordu. İşte bunlar Kuran ayetleridir. Manası Allah'tan olup da anlamı peygamber efendimize ait olanlar veya Kur'an ayeti olmayan vahiyler ise Kur'an'a girmiyordu. Okunan bir Kur'an ayeti olmadığı için Kur'an'a girmeyen ayetler vardır. İşte recimle ilgili olan vahiy de bunlardan biridir. Bu nedenle bu ayetin hükmüyle amel ediliyor. Ancak okunan Kur'an ayeti olmadığı için de Kur'an da yoktur. Yani hükmüyle amel edilmektedir. İslam'ı en doğru anlayan kişi Hz.Muhammed'dir. Dolayısıyla müslüman olduğunu söyleyen bir kişi bu konularda Hz.Muhammed'e biat etmek zorundadır. Kendi nefsi ile böyle konularda hüküm çıkaramaz.

İmam Şafii, meşhur eseri el-Umm’de şunları kaydeder:
“Peygamber’in farz kıldığı her şey vahiy ile olmuştur. Bir okunan vahiy (vahy-i metluv) vardır, bir de doğrudan Hz. Peygamber’e vahyedilen ve Hz. Peygamber’in sünnet kıldıkları vardır.”

Şafii, bu ikinci çeşit vahyin, ister bazılarının dediği gibi Cebrail tarafından Hz. Peygamber’in (s.a.v) kalbine ilka edilen bir bilgi olsun, isterse insanları doğru yola iletmesi için bizzat Allah’ın kendisine bildirdiği bir bilgi olsun, herkesi bağlayıcı olduğunu söylemektedir .

Şafii, bu yaklaşımı aynı kitabın bir başka yerinde şöyle ifade eder:
“Peygamber, Allah’ın emri olmadan hiçbir konuda hüküm vermemiştir. Allah’ın, Peygamberine gönderdiği emirler iki kısımdır:
Biri, bizzat Allah’ın insanlara tebliğ edilmek üzere inzal ettiği vahiy; diğeri de Allah’tan “şu işi şöyle yap” diye bir mesaj gelir, o da onu yerine getirir.”

Şafii, bu yaklaşımını delillendirmek için “(Ey Peygamber hanımları) oturun da evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti zikredin.” (Ahzab, 34) âyetini anarak, vahyin ikinci kısmını “hikmet”le açıklar .
Şafii bir başka yerde de şöyle demektedir:
“Bazı âlimlere göre, Hz. Peygamber’in sünnetinin tümü onun kalbine ilka olunmuştur ve onun sünneti de hikmetin ta kendisidir”.

Hz. Peygamber ve daha sonraki uygulamalar, Kurandaki zina için öngörülen ceza ile örtüşmeyince ilim adamları bu hususta farklı fikirler ileri sürmüşlerdir.


A- Recmi Kabul Etmeyenler ve Gerekçeleri

Recm cezasını kabul etmeyenler birden fazla gerekçe ileri sürmüşlerdir. Hariciler ile bir kısım Mutezile ve bazı Şiiler recm cezasını, Kuran’da olmadığı gerekçesi ile reddetmişlerdir[35].
Haricilere göre, Allah’ın Kitabı, yalan olması muhtemel olan ahad haberlerle terk edilemez[36].
Diğer bir kısım müellife göre ise, Hz. Peygamber’in recm uygulamaları, celde ayetinden öncedir ve bu ayetle söz konusu uygulama kaldırılmıştır[37].
Ayrıca eğer recm cezası kabul edilecek olursa Kuran’da zina eden cariyelere uygulanacağı belirtilen, “zina eden bekar-hür kadınlara uygulananın yarısı”[38], ifadesi nasıl anlaşılacaktır. Recmin yarısı olmayacağına göre recm diye bir ceza da söz konusu olamaz. Keza Hz. Peygamber’in hanımlarına uygulanacak cezanın da recmle bağdaştırılması söz konusu olmaz. Çünkü onlar eğer zina edecek olursa normal kadınların iki katı[39] cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır[40]. Recmin iki katı nasıl olamayacağına göre recm de yoktur. Dolayısıyla recmin ne yarısı ne de iki katı uygulanamayacağından zina cezasında evli-bekâr ayrımı yapılamaz[41].

Recmi reddedenlere göre, recm ile ilgili rivayetler, Tevrat vasıtası ile İslam’a girmiştir[42]. Ayrıca nakillerde ifade edilen üslup ve ilahi kelam açısından da İslam’da recmin varlığını kabul etmek mümkün değildir. Hz. Ömer’e atfedilen recm ile ilgili bir ayet olduğu iddialarına ne nakil, ne akıl ne de Kur’an’da kullanılan üsluba uygunluk açısından katılmak mümkün değildir. Nakilde geçen ifadeye bakılırsa genç evlilere veya dullara recm uygulanamaz. Ayrıca hırsızlık, sarhoşluk, kazf gibi hadleri açıkça belirleyen ilahi iradenin onlardan daha ağır olan recmi Hz. Peygamber’e bırakması kabul edilemez[43]. Dahası bir ayetin lafzı ile hükmü ayrılmaz bir bütündür. Lafzı mensuh olan ayetin hükmünün de mensuh olması gerekir[44].

Sonuç olarak recmle ilgili ilk dönem uygulamalarına ilişkin rivayetler tamamen uydurma olup recm cezası, özel şartlar nedeni ile Hz. Ömer tarafından ihdas edilmiştir[45].


B- Recmi Kabul Edenler ve Gerekçeleri

İslam hukukunda recm cezası olduğunu ileri sürenler de görüşlerini birden fazla gerekçeye dayandırmışlardır. Her şeyden önce Hz. Ömer’in sözünü ettiği recm ayetinin lafzı mensuh olsa dahi hükmü bakidir[46]. Ayrıca Hz. Ömer’in minberde recm ayeti ile ilgili konuşmasına sahabeden bir itiraz gelmediğinden bu hususta sükuti icma oluşmuştur[47].

İkincisi, Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli ve Şii hukukçuların çoğunluğuna göre recm, Hz. Peygamber’in sözü, fiili ve tevatüre yakın haberlerle sabittir. Hz. Peygamber’in sünneti ile Kuran’ın bir hükmü tahsis edilmiştir. Ayrıca ashab ve tabiin de bu konuda icma etmiştir[48].
Gerçekten Kuran’da pek çok hüküm genel (âmm) olarak gelmiştir. Daha sonra bu hükümler sünnetle tahsis veya takyit edilmiştir. Mesela hırsızın elinin Kuran’a göre en küçük bir şey çaldığında dahi kesilmesi gerekirken sünnet bunu takyit ederek miktarını belirlemiştir. Keza namazın vakitleri, rekatları, zekatın hangi maldan ne kadar verileceği, ölü hayvan eti yemenin yasaklığının kara hayvanlarına tahsisi hep Hz. Peygamber’in tahsis ve takyit yetkisi çerçevesinde konulan hükümlerdir. Bu durumda genel olarak zina edenlere sopa cezası verileceğini hükme bağlayan ayet, bekârlara tahsis edilmiş, evlilere ise recm uygulanacağı Hz. Peygamber tarafından hem ifade edilmiş hem de uygulanmıştır[49]. Keza Şafii’ye göre de celde ayetinden sonra Hz. Peygamber Allah’tan aldığı bir emir (vahy-i gayrı metluv) ile zina eden evlilere recmi uygulamıştır[50].
Hz. Peygamber’in zina eden Yahudilere Tevrat’ın hükmü olarak recmi uyguladığı doğru olmakla birlikte daha sonra zina eden muhsan Müslümanlara kendi içtihadı ile recm uygulamıştır. İkisi de ilahi olan dinlerin hükümleri arasında bu tür benzerliklerin olması tabiidir[51].
Şu kadar var ki birisinde kitaba giren husus diğerinde peygamberin söz ve uygulaması ile sabit olmuştur. Doğrusu değişen bir şey olduğu söylenemez.

Sahabi ravilerin recmi bizzat görerek naklettikleri anlaşıldığından Maiz, Gamidli kadın ve Asif’in recminin celde ayetinden sonra olduğunun anlaşılması ve sahabe ile tabiinin recmi uygulamaya devam etmeleri recmin celde ayetinden sonra da uygulandığı hususundaki kanaati güçlendirmektedir. Bu sebeple recmin celde ayetinden önce mi sonra mı olduğu hususunda herhangi bir şüphe kalmamıştır[52].

Hz. Peygamber’den “zina eden evlilere yüz sopa ve recm, bekârlara ise yüz sopa ve bir yıl sürgün”[53] cezası verileceğine ilişkin rivayetten hareketle Hz. Ali zina eden evli bir kadına önce sopa vurup sonra da recmettikten sonra “Allah’ın kitabına göre sopaladım, Hz. Peygamber’in sünnetine göre de recmettim”[54] demesinden hareketle İslam hukukçuları recmle birlikte sopa vurulup vurulmayacağı hususunda farklı fikirler ileri sürmüşlerdir.

İbn Abbas, İbn Mes’ud, Übey b. Ka’b, Ebu Zer, Hasan Basri, İshak b. Rahuye, İbn Hanbel ve Davud ez-Zahiri de önce sopa sonra recm cezası verilir[55]. Cumhura göre ise, Hz. Peygamber, söz konusu hadise rağmen sadece recm uygulamıştır. Bu nedenle ayrıca sopaya gerek yoktur[56]. İslam tarihi boyunca da cumhurun görüşü uygulanmıştır.

Diğer taraftan recmin had değil, ta’zir olduğu da ileri sürülmüştür[57]. Devlet başkanının ta’ziren ölüm (siyaseten katl) cezası verebileceği İslam hukukçuları tarafından kabul edilmektedir[58]. Ancak recm, ta’zir cezası olsaydı tarih boyunca farklı uygulanır ve Hz Peygamber bu cezayı hafifletmeye herkesten daha fazla hak sahibi olduğundan hafifletirdi[59].
Nitekim Gamidli kadına recm uygulamamak için adeta elinden geleni yapmış, önce çocuğu doğurması sonra emzirmesi daha sonra da çocuğu yalnız bırakamayız diyerek kadını geri çevirmiş ama kadın ısrar edince recmi uygulamak zorunda kalmıştır. Nitekim Hz. Peygamber’in tahsisleri genelde ağırlaştırma değil, hırsızlıkta nisap, ölü hayvan etinin haramlığının kara hayvanlarına tahsisi gibi hafifletme şeklindedir. Diğer taraftan zina kamuya yönelik (hakkullah) suçlardan olduğundan normal cezayı uygulayıp gerisini Allah’a bırakmak asıl olması gerekirken Hz. Peygamber’in ta’ziren cezayı artırması mantıklı değildir.
Ayrıca Hz. Peygamberin recm uygulamaları hep ikrar ile sabit olmuş, dolayısıyla kamu düzeni recm gibi ağır bir cezayı uygulayacak kadar bozulmamış hatta olaylar şuyû dahi bulmamıştır. Keza Hz. Peygamberin, Maiz’in recm esnasında kaçtığı kendisine anlatılınca “Keşke bıraksaydınız!” demesinden de ta’zir hükmü çıkarılamaz. Zira zina, ikrar ile sabit olmuş ise, recmden kaçma ikrarından rücû’ olarak kabul edilir ve had düşer.
(Zuhayli, VI, 56.)


[35] İbn Hacer, XII, 98.
[36] İbn Kudame, Muğni, XII, Kahire 1986, s. 309. Bu eleştirilere recmin ahad değil, mütevatir haberle sabit olduğu ve ayetin mütevatir haberle tahsis edildiği, kaldı ki haber-i vahid ile de ayetin tahsisinin de mümkün olduğu şeklinde cevap verilmiştir. Ayrıca Haricilerin, recm gibi hususlarda, sünnete tabi olmayı reddettikleri için sapıttıkları da ileri sürülmüştür (Razi, XXIII, 134; Sabuni, II, 23; İbn Teymiye, Mecmu’ul-Feteva, XIII, Kahire 1404, s. 208.
[37] Süleyman Ateş, Kur’an-ı Kerim Tefsiri, II, İstanbul 1995, s. 577; Bayındır, 242.
[38] Nisa, 4/25.
[39] Ahzab 33/30.
[40] Peygamber eşleri ile ilgili cezanın ahirete yönelik olduğu da ileri sürülmüştür. Bkz. Kurtubi, Cami’, XIV, 176; Taberi, Camiul-Beyan, XXI, 101; Yazır, VI, 309.
[41] Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis (Terc. Mustafa Altınkaya), C. VI, İstanbul 1998, s. 310.
[42] Schacht, İslam Hukuka Giriş, Ankara 1977, s. 26; Üçok, 133; Öztürk, 608.
[43] Ali Mansur, Nizamü’t-Tecrim, Medine 1976, s. 179.
[44] İbn Hacer, Feth, XII, 120.
[45] Fazlurrahman, İslam Geleneğinde Sağlık ve Tıp (Trc. Adnan Bülent Baloğlu) Ankara 1997, s. 78.
[46] İbn Kuteybe, 314; İbn Hacer, XII, 143; Suyuti, II, 34. Ancak Kur’an’da nesh ayetinde “biz bir şeyi nesheder ya da unutturursak daha iyisini veya benzerini getiririz(Bakara 2/106)denmektedir. Dolayısıyla bu şekildeki nesh anlayışının Kur’an’ın hükmüne uygun olduğu söylenemez.
[47] Nevevi, XI, 191. Vakıa o sırada bütün müçtehit sahabelerin orada olduğuna ilişkin bir bilgimiz yoktur(Baberti, V, 230).
[48] Merginani, II,96, Baberti V,230; İbn Kudame,XII,309, Şirbini, Muğni’l-Muhtac, C. IV, Beyrut 1933, s. 146, İbn Hazm, el-Muhalla, C. XI, Kahire Ty., s. 231; İbn Rüşt, Bidayetü’l-Müçtehid, II, Kahire 1406, s. 628; Hılli, Muhtasaru’n-Nafi, Mısır Ty., s. 215; İbn Abidin, VI, 13; Ebu Zehra, Ukube, 97; Udeh, II, 383; Zuhayli, VI, 23; Keskin, 131.
[49] Mursafi, Ehadisü’r-Recm, Beyrut 1994, s. 63-64; Mevdudi, III, 459.
[50] er-Risale, 147.
[51] E. Buğra Ekinci, İslam Hukuku ve Önceki Şeriatlar, İstanbul 2003, s. 176.
[52] Şeybani’nin, Abdullah b. Ebi Evfa’ya Hz. Peygamber’in recm uygulayıp uygulamadığını sorması, onun da uyguladığını ancak celde ayetinden önce mi sonra mı olduğunu bilmediğini (Buhari, Hudud, 21) söylemesi ferdi bir durumdur.
[53] Müslim, Hudûd, 12; İbn Hanbel, V, 317.
[54] Buhari, Hudud, 21.
[55] Cassas, Ahkamu’l-Kur’an, III, Beyrut 1986 s. 225; İbn Kudame, XII/313; Ferra, 264.
[56] İbn Rüşt, II/629; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye, III, İstanbul Ty., s. 225.
[57] Mustafa Zerka, Feteva, Dımaşk 1999, s. 392; Karaman-Çağırıcı-Dönmez-Gümüş, Kur’an Yolu Türkçe Meal, C. II, Ankara 2004, s. 24; Mustafa Avcı, Osmanlı Hukukunda Suçlar ve Cezalar, İstanbul 2004, s.199.
[58] İbn Abidin, IV/62.
[59] Mursafi, 75.
NESH MESELESİ


Kur'an’da nesh üç kısma ayrılır.

1- Âyetin hükmünün ve okunmasının birlikte neshi.
2- Âyetin yalnız okunmasının neshi, hükmünün kalması.
3- Âyetin sadece hükmünün neshi, okunmasının kalması.

1- Âyetin hükmünün ve okunmasının neshi:

Böyle bir âyetin, hem okunması hem de hükmüyle amel edilmesi caiz değildir. Çünkü, âyet tamamıyla neshedilmiştir. İslâm'ın ilk devirlerinde, süt emzirme hakkında gelen âyette, bir kadın kendi çocuğu olmayan yabancı bir çocuğu doya doya on defa emzirmeyle, o çocuğun süt annesi sayılırdı. O kadının kendi çocukları da annelerini on defa emen çocuğun süt kardeşleri olurdu.
Süt emzirmeyle ilgili âyet, Hz. Aişe (r.a.)'den şu şekilde rivayet edilmiştir: "Kur'an-ı Kerimde «on defa emzirme vâki olursa, süt emzirmeyle ilgili hüküm meydana gelir» âyeti vardı. Daha sonra bu âyetin hükmü ve okunması beş defa malum emme ile neshedildi."

Fahreddin er-Râzi; "Hz. Aişe (R.A.)'den yapılan rivayette, âyetin birinci bölümü -on defa emzirmenin bilinmesi- hem okunma, hem de hükmü bakımından nesh edilmiştir. İkinci bölümü -beş defa. emzirmenin bilinmesi ise okunması bakımından nesh olunmuşsa da İmam Şafii (r.a.)'ye göre hükmü devam etmektedir." der.
( Fahreddin er-Razi age. C. 1 S. 230. İmam Şafii (ra)nin okunması nesholunan ayetin hükmünün devam edeceğini kabul etmesi ile. ondan sonra gelen Şafi sunnilerinin tümü aynı görüşü kabul etmişlerdir. Şafi mezhebinin fıkıh kitaplarında bu konu mevcuttur.)


2- Âyetin yalnız okunmasının neshi, hükmünün kalması:

Zerkeşi'nin «Burhan» kitabında dediği gibi eğer alimler, okunması nesh olunan âyetin hükmünün muteber olduğunu kabul ederlerse onunla amel olunur.Nitekim Nur suresinde okunması nesh olunan «Yaşlı bir erkekle yaşlı bir kadının (ikisi de evli) birbirleriyle veya ayrı ayrı başkalarıyla zina yapması ile Allah'ın azabı için elbette onları taşlayacaksınız, şüphesiz Allah (C.C.) yegâne galip ve hikmet sahibidir!» âyetinin hükmü baki ve geçerlidir.

Hatta Hz. Ömer (R.A.): «Eğer halkın "Ömer Allah (C.C.)'ın kitabına bir âyet ekledi." demeyeceklerini bilsem bu ayeti. Nur suresine elimle yazardım.» demektedir.
(Sahih-i Buhari)

Ebu Hayyan, Sahih kitabında Ubey bin Ka'b (R.A.)'dan naklen şöyle di*yor: «Ahzab suresi uzunluk bakımından Nur suresi kadardı. Sonra Ahzab suresinden bazı ayetler neshedilince kısaldı.» Ubey bin Ka'b (r.a.)'ın «Ahzab suresinden bazı âyetler neshedilince sure kısaldı.» ifadesi neshin olduğuna işaret eder.

Âyetin gerek hükmünün ve okunmasının neshi, gerekse hükmünün kal-mast okunmasının neshi şekilleri Kur'an-ı Kerimde azdır ve bulunması nadirdir. Cenab-ı Allah (c.c.) mukaddes kitabını, ihtiva ettiği hükümlerin İcra edilmesi ve okunarak sevab kazanılması için göndermiştir.

3- Âyetin sadece hükmünün neshi, okunmasının kalması:

Bu şekildeki nesh Kur'an-ı Kerim'de çoktur. Zerkeşi'nin dediği gibi 63 surede mevcuttur. Bu tür neshlere vasiyyet âyeti, iddet müddetiyle ilgili âyeti ve müşriklerle savaşmayı yasaklayan âyetleri gösterebiliriz.

Şeyh Hibbetullah bin Selâmet, neshedilen ve nesheden âyet ve hadisleri mevzu edinen kitabında özetle: «Şeriatta ilk neshedilen, namazın İki rekat olarak kılınmasını emreden ayetin hükmüdür. Daha sonra namazın dört rekat olarak kılınmasını emreden âyet nazil olunca, namazın iki rekat olarak kılınmasını emreden hüküm neshedildi. Bilahere önce Mescid-i Aksa'ya yönelerek namaz kılınmasını emreden âyetin gelişi. Aşure orucunun neshedilmesi ile onun yerine Ramazan ayında oruç tutulmasını emreden âyetin gelişi, müşriklerden yüz çevrilmesini emreden hükmün neshi ile onlarla cihad edilmesini emreden âyetin gelişi, ehl-i kitapla cizye verinceye kadar savaşın emredilmesi. Veraset hukukundaki bazı hükümlerin neshi ile bunların yerine yeni hükümlerin gelişi ve cahiliyet devri adetlerini belirten bütün işaretlerin neshi ki Hac'ta müslümanlar He cahiliyet adeti üzere hac yapan müşrik ve kitap ehlinin yapacakları ibadetlerin birbirinden ayrılmasını emreden âyetin gelişini görürüz.» der.


Ayetin Hükmü Neshedildiği Halde, Lafızlarının Okunmasının Hikmeti Nedir?

Zerkeşi: «Yukarıdaki soruya iki açıdan cevap verilebilir.

Birincisi:Kur'an-ı Kerim, ihtiva ettiği hükümlerin bilinip tatbik edilmesi için okunduğu gibi yalnız ibadet niyetiyle de okunur. Allah (C.C.) kelâmı olduğundan hükmü neshedilse de, lafızları ibâdet maksadıyla okunduğu için baki kalmıştır.

İkincisi: Nesh âyetleri, çoğu kez bir önceki âyette bulunan ağır bir hükmü hafifletmek için gönderilmiştir. Âyetin okunmasının kalışı, daha önceki hükmün ağırlığını ve Allah (C.C.)'ın kullarına vermiş olduğu nimetini hatırlatmak içindir.»[Zerkeşi - El Burhan fi Ulumil Kur an 80.] demektedir.


Kur'an, Sünnet (Hadis)'le Nesh Olunur Mu?

Alimler Kur’an’ın Kur'an’la sünnetin sünnette ve mütevatir bir haberin yalnız mütevatir bir haberle neshedilebileceği üzerinde ittifak etmişlerdir.

Diğer taraftan Kuran'ın sünnet (hadis) ile, mütevatir bir haberin ahâ-di bir haberle neshedilmesi konusunda alimler, ihtilaf etmişlerdir. İmam Şafi (r.a.)'ye göre âyeti, yalnız âyet nesheder. Âyetin hadiste neshedilmesi (caiz) değildir. Alimlerin cumhuruna göre bir âyet diğer bir âyetle neshedildiği gibi sahih bir hadisle de neshedilir. Çünkü âyet ve hadisin ihtiva ettiği hükümler yine Allah (c.c.)'ındır..


Ayetin hadisle neshedilemeyeceği hususunda Şafii'nin delilleri:

İmam Şafii (r.a.) «Biz neshettiğimiz (hükmünü diğer bir âyetle değiştirdiğimiz)veya unutturduğumuz (geri bıraktırdığımız) bir ayetin (yerine) ya ondan daha hayırlısını yahut onun benzerini getiririz.» ayetine dayanarak, ayetin hadisle neshedilmeyeceği görüşünü savunur. Bu görüşünü şu delillerle isbat eder.

Birincisi: Ayetteki «getiririz» ifadesini Allah (c.c.) kendisine isnat etmiştir. Bu da âyetin ancak ayetle neshedileceğini gösterir.

İkincisi: Âyetteki "ondan daha hayırlısını" ifadesinden anlaşılan, ayet veya hükmünün neshi ancak âyetle mümkündür. Çünkü sünnet (hadis), katiyyen âyetten hayırlı olamaz.

Üçüncüsü: Allah (c.c.)'ın «Allah'ın her şeye kemaliyle kadir olduğunu bilmedin mi?» ayeti, daha hayırlı bir hükmü getirmenin O'na mahsus ol*duğuna işaret eder. Bu buyruk, âyet veya hükmünün neshinin ancak O'na mahsus olduğunu gösterir.

Dördüncüsü:«Biz bir âyeti diğer bir âyetin yerine getirdiğimiz zaman.. (Nahl: 101) âyetindeki «bir âyeti diğer bir âyetin yerine» ifadesi, ayet veya hükmünün neshibinin yalnız âyetle olacağını açıkça gösterir. Çünkü «getiririz» tabirinde getirme işini kendisine isnat etmiştir. Bu delil İmam Şafii'nin (r.a.) en kuvvetli delilidir.


Cumhur'un delilleri:

Alimlerin cumhurunun Kur'an'ın sünnetle neshedilebileceğl hususunda bir çok delilleri vardır. Bunları özetle beyan ediyoruz.

A- Vasiyyet âyetinin neshi: "Birinize ölüm geldiği vakit, bir mal bırakacaksa, babası, annesi ve en yakın akrabası için meşru bir biçimde vasiyette bulunması, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar üzerine yapılması gerekli bir hak olaral üzerinize yazıldı." (Bakara, 180) âyetindeki anaya, babaya ve yakın akrabaya, ölümden sonra bırakılacak maldan vasiyyet etme hükmünü Hz. Peygamber: «Ölen mal bırakmışsa ebeveyn ve akrabalarına vasiyette bulunsun. Bu sebeple varislerden biri lehine vasiyet yoktur.» meşhur hadisi ile neshetmiştir.
Bu da âyetin hükmünün sadece âyetle değil hadisle de neshedildiğini gösterir.
(Buhari , Muslim)

B- «Evli bir kadınla evli bir erkek zina yaptıkları zaman yüzer değnek vurun.» hükmü: «Zina eden kadınla zina eden erkeğin herbirine yüzer değnek vurun..» (Nur: 2) âyetiyle sabit iken Rasulullah (s.av.), kadın ve erkeğin ölünceye kadar taşlanmalarını emrederek ayetin hükmünü neshetmiştir. Burda hükmü nesheden Râsulullah (s.av.)'ın fiili hadisidir.

C. Alimlere göre Kur'an ve sünnetin ihtiva ettiği hükümlerin tümü isimleri değişik de olsa Allah (c.c.)'ındır. Zira Cenabı Hak, Rasulullah'ın hadisleri hakkında: «Kendi rey ve hevesinden söylemez O. O, kendisine (Allah'tan) gelen bir vahiyden başkası değildir.» (Necm: 3-4) buyurmaktadır.

D. Alimlerin cumhuru, Şafiî'nin delilleri hakkında «O'nun delilleri vazıh değildir. Zira âyetteki «daha hayırlısı» tabirinden maksat, bir nesheden hükmün, neshedilen hükümden daha hayırlı olmasıdır. Bu Allah (C.C.)'ın kullarının maslahatlarına göre zaman zaman hükümlerini değiştirmesi, O'nun ilminin kapsamı içindedir. Yoksa bir âyetin lafzı diğer bir ayetin lafzından daha hayırlıdır anlamına gelmez» demektedirler.
Hal böyle olunca nesheden hüküm ister âyet, ister hadis olsun neshedilen hükümden daha hayırlıdır. Zira onların hepsi alîm ve hakîm olan Allah (c.c.)'ın kullarına teşriîdir.

Cumhur'un görüşü, diğer görüşlere tercih edilir. Zira nesheden hükümlerin, nesholunan hükümlerden daha hayırlı ve daha faziletli oluşu, gelecekteki sevabı ve kullara qetirdiği kolaylıklardan dolayıdır. Bu konu*nun daha geniş izahı Usulü Fıkıh kitaplarında bulunur.
(Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/80-82)



"Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helâl denmişse onları helâl biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz." diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Rasûlullah (s.a.v.)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir."

(Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace, Mukaddime 2, (12))

'Benden sonra nebi gelmeyecek, alimler gelecek, halifeler gelecek, onlara tabi olan bana tabi olur, onlara asi olan bana asi olur.''
(Sahih Buhari 9.c. 1409., Sahih Buhari 11.c. s:181)

“Ben sizi serbest bıraktığım müddetçe siz de beni bırakınız. Zira, sizden öncekileri, suallerinin çokluğu ve peygamberleri üzerindeki ihtilâfları helâk etmiştir. Öyle ise sizi, bir şeyden nehy mi ettim ondan kaçının ; bir şey emrettiğim zaman da, onu elinizden geldiğince yapmaya çalışın. Soru sormayın.”
(Muslim, Hacc, 73, 1337)

"O kendi arzusu ile söylemez. O(nun söylediği) kendisine vahyedilenden başka birşey değildir."
(53. Necm Sûresi, 3-4)

İşte bütün bu hükümler, Allah'ın çizdiği sınırlardır. Her kim Allah'a ve O'nun peygamberine itaat ederse, Allah onu içlerinde sonsuza dek oturmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Bu ise büyük kurtuluştur!
(4. Nisa Sûresi, 31)

Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin, sizden olan yetkililere de. Sonra bir şeyde anlaşmazlığa düştünüz mü, hemen Allah'a ve Peygamberine arz edin onu, eğer Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanan muminler iseniz. Bu hem hayırlı hem de netice itibariyle daha güzeldir.
(4.Nisa Sûresi, 59)

Yok, yok! Rabbine yemin ederim ki onlar aralarında çıkan çapraşık işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden nefislerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.
(4.Nisa Sûresi, 65)

Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur, kim de yan çizerse, kendilerine seni gözcü de göndermedik!
(4.Nisa Sûresi, 80)


"Eğer siz Allah-u Teâlâ'yı seviyorsanız Bana uyun ki Allah-u Teâlâ'da sizi sevsin."
Hz.Muhammed (S.A.V.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

RECM MESELESİ Empty
MesajKonu: Geri: RECM MESELESİ   RECM MESELESİ Icon_minitimePtsi Mayıs 10, 2010 7:31 am

Hz. Ömer (r.a.)'in Okunması Nesh olunan Recm ayeti hakkındaki sözü


İbnu Abbâs (r.ah) anlatıyor:
"Hz. Ömer (r.a.)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:
"Allah Teâla hazretleri Muhammed (s.a.v.)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Rasûlullah (s.a.v.) zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir.
Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- subût bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teâla' nın kitabına ilâvede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah'a) yazardım."
( Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzi 21, İ'tisâm 16; Muslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizî, Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23, (4418)


İzahı

1- Bu hadis, hadis kaynaklarında farklı vecihlerle rivayet edilmiştir. Muvatta'nın bir rivayeti daha açıktır:

"Hz. Ömer (r.a) haccdan çıkınca Medine'ye geldi. (Orada halka hitaben şunları söyledi: "Ey insanlar! Sizlere bir kısım sünnetler ve farzlar teşrî edildi. Size çok açık bir din bırakıldı. Recm âyeti hususunda kendinizi sakın tehlikeye atmayın. İçinizden biri: "Biz Allah'ın kitabında iki haddi (1) bulamıyoruz" diyebilir. Şurası muhakkak ki Resûlullah da, biz de (zinâ edenlere) recm uyguladık. Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zulcelâl'e yemin ederim, insanlar "Ömer Kitabullah'a (onda olmayan şeyi) ilavede bulundu"demiyecek olsalar, (Kur'ân'ın sonuna) şu âyeti elimle yazardım:
اَلشَّيخُوَالشَّيْخَةُإِذَازَنَيَافَارْجُمُوهُمَااَلْبَتَّةَ
"Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın zinâ edecek olurlarsa onları mutlaka recmedin."

İmam Mâlik, burada geçen yaşlı erkek ve yaşlı kadın tâbirlerini "dul erkek", "dul kadın" diye açıklar.
Parantez içindeki ziyadeler başka rivayetlerden alınarak dercedilmiştir.

Nesâî'de Ubey İbnu Ka'b'dan kaydedilen rivayette recm âyetinin Ahzâb sûresinde gelmiş olduğu belirtilir.


2- Neshle ilgili konulardan biri de, tilâveti mensuh, hükmü bâki âyetlerin varlığıdır. İşte Recm ayeti bunlardandır.

3- İbnu Hacer: "Hz. Ömer (r.a.)'in korktuğu husus vukua gelmiştir. Zîra Haricîlerin büyük çoğunluğu ile bir kısım Mu'tezile, recmi inkar ettiler" der.

4- Recm cezası Hz. Peygamber tarafından erkek olan Mâîz İbnu Mâlik el-Eslemî (r.a.)'ye tatbik edilmiştir. Mâiz, bizzat gelerek, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e zinâ yaptığını itiraf etmiştir. Rasûlullah, onu üç sefer reddeder. Mâiz dördüncü sefer müracaat ederek zinâ yaptığını beyan edince, yakınlarına: "Bunun aklında bir eksiklik var mıydı?" diye sorar. "Yoktu!" cevabını alınca recmedilmesini emreder ve recmedilir.

Kadın olarak da Gâmidiyye (radıyallahu anhâ) recmedilmiştir. Bu da kendisi gelip Hz. Peygamber'e "Ey Allah'ın Rasûlü, beni temizle!" diye itirafta bulunmuş, Rasûlullah onu: "Git!" diye geri çevirmiş, ancak o, ertesi günü tekrar gelip hâmile olduğunu da belirtmiştir.
Rasûlullah çocuğunu doğurmasını söylemiş, doğumdan sonra gelince "sütten kesilinceye kadar" mühlet vermiş, çocuk sütten kesilince tekrar gelen kadının recmedilmesini emretmiştir.

Gâmidiyye ile ilgili rivayette Hâlid İbnu Velid'in attığı taşın kadında açtığı yaradan yüzüne kan sıçrayınca, Halid (r.a) kadına küfreder. Ancak Hz. Peygamber müdahele ederek:
"- Yapma! Ruhumu elinde tutan Zât-ı Zulcelâl'e yemin olsun, o öyle bir tevbede bulundu ki, öylesini alışveriş sahtekârları yapsaydı affa uğrarlardı" buyurur.
Kadının cenaze namazını kıldırır ve defnedilir.

Keza, Yahudilerin mürâcaatı üzerine, Hz. Peygamber (s.a.v.) zinâ yapan bir Yahudi çiftine de recm tatbik eder.

5- Şarihler, "Hz. Ömer (r.a.)'in: "İnsanlar: "Ömer Allah'ın Kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini Kur'ân' ın sonuna yazardım" demesini, mübalağaya ve recmi tatbik etmeye teşvike hamlederler.
"Zîra, derler, âyetin lafzı neshedilse de mânası bakidir. Hz. Ömer gibi, fıkhı, ilmi yüce bir şahsiyetin lafzı neshedilen bir âyeti, Kur'ân-ı Kerim'e yazmaya kalkması düşünülemez."

Kur'ân-ı Kerim, Ashab'ın huzurunda, bugünkü haliyle ihtilafsız olarak cem'edilmiştir. Recm âyetinin Kur'ân-ı Kerim'e lafzen girmeyeceği hususunda icma vardır. Rasûlullah'a gelen vahiylerden bir kısmının lafzen, bir kısmının hükmen, bir kısmının hem lafzen ve hem de hükmen neshedildiği Ashab'ca bilinen bir husustur. Bu durumu açıklayan rivayetler gelmiş, ulema bunların değerlendirmesini yapmıştır. Daha önceki bahislerde, Rasûlullah'ın her Ramazan ayında, o zamana kadar inmiş olan âyetleri önce Cebrâil (aleyhisselam)'e, sonra da halka okuyarak "arza" yaptığını, Cebrâil'e okuyarak hatası, yanlışı varsa tashih ettirdiğini, halka okumakla da onların hatalarını düzelttiğini, işte bu arzalarda, lafzı neshedilen vahiylerin de Kur'ân-ı Kerim'den çıkarıldığını belirtmiştik. Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ömrünün son Ramazan'ında arzayı iki sefer yapmıştır. Buna arza-i âhire denir.

6- Zinâ eden kadın ve erkek muhsan olduğu takdirde recm edilirler. Zinâ, itiraf veya beyyine ile sâbit olur.

İtiraf : Kişinin zinâ yaptığını kadıya gelip beyan etmesidir.

Beyyine: Şehâdeti makbul dört erkeğin veya sekiz kadının zinâya şahidlik yapmasıdır. Şahidlerin sayısı bu rakamdan aşağı düşerse zinâ suçu sübût bulmaz. Âlimler bu hususlarda ittifak ederler. Ancak itirafın sayısı ve şahidlerin sıfatları gibi bazı teferruatta ihtilâf vaki olmuştur. Sözgelimi Hanefîlerle Hanbelîler itirafın dört ayrı mecliste vaki olmasını şart koşarlar. İmam Mâlik ve Şâfiî'ye göre, kişinin zinâ yaptığını bir kere ikrar etmesi kâfidir, suç sübût bulur.

7- Gebelik zinâya delil olur mu?
Bu husus ihtilaflıdır.
Hz. Ömer (r.a.)'e göre, gebelik zinâya delildir, recme sebep olur. İmam Mâlik ve ashâbı da aynı kanaattedirler: "Kocası veya efendisi bilinmeyen bir kadın gebe olur ve zinâya icbar edildiği de bilinmezse, recmi gerekir. Ancak yabancı ise ve çocuğun kocasından veya efendisinden olduğunu söylerse beyanına itibar edilir" demişlerdir.
İmam Âzam, Şâfiî ve ulemânın cumhuruna göre, gebelik mutlak surette zinâya delil olmaz. Bu hususta, kadının kocası veya efendisi olmuş olmamış, kadın yerli veya yabancı olmuş, zinâya mecbur edildiğini söylemiş, söylememiş hüküm aynıdır. Beyyine olmadıkça veya itirafta bulunmadıkça recmedilemez. Zîra şer'î hadler şüphe ile ortadan kalkar ve sâkıt olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

RECM MESELESİ Empty
MesajKonu: Geri: RECM MESELESİ   RECM MESELESİ Icon_minitimePtsi Mayıs 10, 2010 7:33 am

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
RECM MESELESİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» RECM cezası kuranda varmı?
» MUHTELİFU'L-HADÎS
» Mehdilik Meselesi Üzerine
» mehdi meselesi
» NUH TUFANI MESELESİ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: YENİ VE EN SON :: Soru --Cevaplar-Tartışmalı Konular-
Buraya geçin: