KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 RECM cezası kuranda varmı?

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6732
Rep Gücü : 10015184
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

RECM cezası kuranda varmı? Empty
MesajKonu: RECM cezası kuranda varmı?   RECM cezası kuranda varmı? Icon_minitimeCuma Ağus. 17, 2012 10:37 am

Nisa 4/15-16)
4:15
15- Zina suçu işleyen kadınlarınızın aleyhinde dört kişinin şahitliklerine başvurunuz. Eğer dört kişi aleyhte şahitlik ederse o kadınları, ölünceye kadar ya da Allah kendileri hakkında başka bir yol gösterinceye kadar evlerinizden dışarı salmayınız.

16- Zina suçu işleyen çiftin her ikisini de eziyetli cezaya çarptırınız. Fakat eğer tevbe eder de uslanırlarsa artık yakalarını bırakınız. Çünkü Allah tevbeleri kabul eder ve merhametlidir.



4:15


to top


RECM cezası kuranda varmı? 4_15


4:16


to top


RECM cezası kuranda varmı? 4_16




RECM cezası kuranda varmı? Speaker


RECM cezası kuranda varmı? 024-003

“Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüz değnek
vurun. Eğer Allah’a ve o son güne inanıyorsanız, Allah’ın hükmünü yerine
getirirken onlara karşı yumuşamayın. İnananlardan bir takım da onlara
yapılan azabı gözleriyle görsün.”
(Nur 24/2)

15- Zina suçu işleyen kadınlarınızın aleyhinde dört kişinin
şahitliklerine başvurunuz. Eğer dört kişi aleyhte şahitlik ederse o
kadınları, ölünceye kadar ya da Allah kendileri hakkında başka bir yol
gösterinceye kadar evlerinizden dışarı salmayınız.


16- Zina suçu işleyen çiftin her ikisini de eziyetli cezaya
çarptırınız. Fakat eğer tevbe eder de uslanırlarsa artık yakalarını
bırakınız. Çünkü Allah tevbeleri kabul eder ve merhametlidir.

ZİNA

İslâm burada toplumu arındırıp pis unsurlardan temizleme amacı güden
yoluna devam ediyor. Bunun için ilk önce zina suçu işledikleri
kesinlikle ispatlanan fahişe kadınları izole edip toplumdan
uzaklaştırıyor. İkinci adım olarak da aralarında Hz. Lût kavminin
yaptığı türden sapık cinsel ilişkiye girişen homoseksüel erkeklerin
eziyetli bir cezaya çarptırılmalarını karara bağlıyor. Yalnız bu
eziyetli cezanın türü ve sınırı belirlenmiyor. Daha sonra zina suçu
işleyen erkek ve kadınları aynı cezada birleştiriyor. "Zina haddi" diye
bilinen bu ceza, Nur suresinde belirlenen biçimi ile sopalama ve
Peygamberimizin hadisinde son şekline kavuşan niteliği ile taşa tutarak
öldürme (recm) cezasıdır. Bu cezaların her ikisinde de güdülen amaç
toplumu pislenmekten, mikrop kapmaktan korumak; onun temiz, iffetli ve
şerefli niteliğini güvenceye bağlamaktır.

İslâm şeriatı her durumda ve bütün cezalarda gerekli güvenceleri
sağlıyor. Öyle ki, söz konusu güvenceler sayesinde insanların hayatını
son derece ciddi bir şekilde etkileyen önemli cezalarda haksızlık
yapılması, hataya düşülmesi, zayıf ve şüpheli kanıtlara dayanılarak
karar verilmesi ihtimali kesinlikle ortadan kaldırılmış oluyor.

Şimdi ilk ayeti ele alalım:

"Zina suçu işleyen kadınlarınızın aleyhinde içinizden dört erkeğin
şahitliğine başvurunuz. Eğer dört kişi aleyhde şahitlik ederse o
kadınları ölünceye kadar Allah kendileri hakkında başka bir yol
gösterinceye kadar evlerinizden dışarı salmayınız."

Bu ayet, son derece büyük bir özen ve ihtiyat içeriyor. Sebebine
gelince burada kendilerine zina cezası uygulanacak olan kadınlar
`kadınlarınızın' ifadesi ile sınırlandırılıyor. Yani bu kadınların
"müslüman" olmaları gerekir. Bunun yanısıra zina suçunun işlendiğini
kanıtlamak üzere şahitliklerine başvurulacak olan erkekler de "içinizden
olan dört erkek" ifadesi ile sınırlandırılıyor. Yani şahitlerin de
"müslüman" olmaları gerekir. Bu ayete göre zina suçu kanıtlandığı
takdirde kimlerin zina cezasına çarptırılabilecekleri ve bu suçun
işlendiğini kanıtlamak üzere kimlerin şahitliğine başvurulabileceği
kesinlikle belirlenmiş oluyor.

İslâm, zina işleyen müslüman kadınların bu suçunu kanıtlamak üzere
müslüman olmayan erkeklerin şahitliğine başvurmaz. Bunun yerine dört
müslüman erkeğin şahitlik etmesini şart koşar. Bu dört şahidin "sizden"
olmaları gerekir. Yani bu müslüman toplumun öz üyeleri olacaklardır. Bu
toplumda yaşayacaklar, İslâm şeriatına boyun eğmiş olacaklar, İslâm'ın
yönetim mekanizmasına itaat edecekler, İslâm toplumunun meseleleri ile
yakından ilgili olacaklar, bu şeriatte nelerin ve kimlerin yeri olduğunu
yakından bilecekler.

Bu konuda müslüman olmayanların şahitlikleri geçerli değildir. Çünkü
müslümanların ırzı, İslam'ın güvenlik ve takva titizliği konularında
onlara güvenilemez. Üstelik bu toplumun temiz ve iffetli olması, orada
adaletin geçerli olması hususunda onların ne yararları ve ne de
gayretleri söz konusudur. Şahitlikle ilgili güvenceler, zina hükmü
değiştikten ve bu konuda sopalama ile taşa tutarak öldürme cezaları
yürürlüğe girdikten sonra da hiçbir değişikliğe uğramaksızın
geçerliliklerini korumuşlardır. Ayeti okumaya devam ediyoruz:

"Eğer dört kişi aleyhte şahitlik ederse o kadınları evlerinden dışarı salmayız."

Yani bu kadınlar toplumun içine girmesinler, onu kirletmesinler,
evlilik yapmasınlar, diğer toplumsal faaliyetlere katılmasınlar.

"Ölünceye kadar..."

Hayatlarının sonuna kadar evlerindeki tutukluluk halleri devam etsin.

"Ya da Allah kendileri hakkında başka bir yol gösterinceye kadar..."
Yani ya Allah onların durumlarını, konumlarını değiştirinceye, ya
suçlarına başka bir ceza biçinceye ya da haklarında dileyeceği herhangi
bir başka uygulama buyuruncaya kadar. Bu ifade zina suçu ile ilgili bu
hükmün nihaî ve sürekli olmadığını, belirli bir döneme ve toplumun
belirli şartlarına ilişkin, geçici bir hüküm olduğunu, ilerde kesin ve
kalıcı bir hükümle yer değiştireceğini ima eder niteliktedir. Nitekim
daha sonra bu ihtimal gerçekleşti ve Nur suresindeki bir ayet ile
Peygamberimizin bir hadisine bağlı olarak bu hüküm değişti. Fakat -az
önce belirttiğimiz gibi- tahkikat aşamasına ilişkin güçlü güvenceler
aynen geçerli kaldı.

İmam .Ahmed b. Hanbelî'nin Muhammed b. Cafer, Said, Katade, Hasan ve
Hıtan b. Abdullah Rakkaşı yolu ile bildirdiğine göre bu konu ile ilgili
olarak sahabilerden Ubade b. Samit şöyle diyor; Peygamberimize vahiy
geldiğinde O, bu olaydan etkilenir, tedirgin olur ve çehresinin rengi
değişirdi. Birgün yüce Allah tarafından 'kendisine yeni bir vahiy
gelmişti. Cebrail yanından ayrılarak göğe uçtuktan sonra Resulullah bize
dönerek şöyle buyurdu:

"Dinleyin beni. Allah zina işleyen kadınlar hakkında `başka bir yol'
gösterdi. Evli erkeğin evli kadın ile ve bekar erkeğin bekar kadınla
işleyeceği zinalar hakkında. Evlilerin cezası yüz değneklik dayak ile
taşa tutularak öldürülmek; bekarların cezası ise yüz değneklik dayak ile
bir yıllık sürgündür."

Aynı hadisin Müslim ve Eshabussunen tarafından kaydedilen ve Katade,
Hasan, Hıtan ve Ubade b. Samit yolu ile Peygamberimize dayandırılan
rivayetinde hadisin sözleri şöyledir:

"Dinleyin beni. Allah zina suçu işleyen kadınlar hakkında `başka bir
yol' gösterdi. Bekâr erkek ile bekâr kadın arasında işlenen zina suçunun
cezası yüz değneklik dayak ile bir yıl sürgündür. Evli erkek ile evli
kadın arasında işlenen zinanın cezası ise yüz değneklik dayak ile taşa
tutularak öldürülmek(recm)dir."

Öte yandan bu konuda elimize Peygamberimizin fiili uygulamasını
gösteren belge de vardır. Müslim'in kaydettiğine göre Peygamberimiz,
Maiz ve Gamidiye kabilelerine mensup iki zina suçlusu kadını "taşa
tutarak öldürme cezasına çarptırmış, ayrıca onlara yüz sopa
vurdurmuştur". Ayrıca zina suçlusu bir yahudi çift hakkında verdiği
hükümde de bu çiftin taşa tutularak öldürülmelerini kararlaştırmış,
bunun dışında kendilerine yüz sopalık dayak cezası vermemiştir.

Peygamberimizin bu fiili uygulamaları, bu cezaların bu konudaki en son hüküm olduğunu gösterir.

Ayetleri okumaya devam ediyoruz:

"Zina suçu işleyen çiftin her ikisini de eziyetli cezaya çarptırınız.
Fakat eğer tevbe eder de uslanırlarsa artık yakalarını bırakınız. Çünkü
Allah tevbeleri kabul eder ve merhametlidir."

Tefsir bilginleri arasında en çok taraftar bulan yoruma göre bu
ayetteki "zina suçu işleyen çift" deyiminden maksat birbirleri ile sapık
cinsel ilişki kuran iki eşcinsel (homoseksüel) erkektir. Bu,
sahabilerden Mücahid'in görüşüdür. Öte yandan İbn-i Abbas Said b. Cubeyr
ve daha bazı tefsir bilginleri ayetin "Onlara eziyetli ceza veriniz"
cümlesini "Onlara hakaret ediniz, onları kınayınız ve kendilerini
nalınlarınız (takunyalarınız) ile dövünüz" şeklinde açıklamışlardır.
Devam ediyoruz:

"Eğer tevbe eder uslanırlarsa artık yakalarını bırakınız."

İlerde anlatacağımız üzere tevbe; kişilik, yapı, istikamet, izlenen
yol, tutum ve davranış alanlarında köklü bir değişimin göstergesidir.
Bundan dolayı ceza uygulamasını durduruyor. Bu anormal sapıklar tevbe
edip iğrenç suçlarından vazgeçtiklerini belirtince müslüman toplumun eli
de yakalarını bırakıveriyor. Tabii ki, bu "yaka bırakma" emri sadece bu
konu ile sınırlıdır, yani bu sapıklara uygulanan eziyet verici cezaya
son verilecektir.

Şimdi de şu tatlı esprili ve derin anlamlı sonuç cümlesini okuyalım:

"Çünkü Allah tevbeleri kabul eder ve merhametlidir."

Söz konusu cezayı koyan O olduğu gibi tevbe ve uslanma durumunda bu
ceza uygulamasını durdurmayı emreden de O'dur. İşlemin ne ilk aşamasında
ve ne de son aşamasında insanların hiçbir inisiyatifi yoktur. İnsanlar
sadece yüce Allah'ın yasasını, direktifini uyguluyorlar, o kadar. O
"Tevvab" ve "Rahim"dir. Yani tevbeleri kabul eder ve tevbe edenlere
karşı merhametli davranır.

Bu imalı (dolaylı anlatımlı) cümlenin bir başka nazik mesajı da
kalpleri yüce Allah'ın ahlâkın gereklerine göre düzenlemeye
özendirmektir. Madem ki "yüce Allah tevbeleri kabul eder ve
merhametlidir" buna göre O'nun kulları vaktiyle işlenmiş, fakat sonradan
tevbeye ve uslanmaya bağlanmış suçlar, günahlar karşısında birbirlerine
karşı hoşgörülü ve merhametli olmalıdır. Bu tutum suçu hoş görme ve
fuhuş günahı işleyenlere acıma anlamına gelmez. Böyle bir durumda
hoşgörü ve merhamet söz konusu değildir. Hoşgörü ve merhamet tevbe eden,
uslanan, suçundan arınan mahkûmlara karşı gösterilecektir. Bunlar
yeniden topluma kabul edilecek, kendilerine geçmişleri
hatırlatılmayacak; tevbe ederek bir yana bıraktıkları, arındıkları ve
arkasından iyi hal gösterdikleri eski günahları yüzünden
kınanmayacaklardır. Tersine bu durumda eski suçlarını unutarak yeniden
temiz, pak ve onurlu bir hayata girme hususunda yardımcı olmak gerekir.
Bunun tersine eğer toplum bu adamların suçunu ikide bir yüzlerine
vuracak olursa bundan dolayı içlerinde eziklik duygusu, suçluluk
kompleksi oluşur. Bu da onların tevbelerini bozarak tekrar ve inatla
eski suçlarını işlemeye yönelmelerine, böylece hem dünyalarını hem de
ahiretlerini mahvetmelerine, aynı zamanda yeryüzünde fesad
çıkarmalarına, çevrelerini kirletmelerine ve toplumdan öç almaya
kalkışmalarına yol açabilir.

Eşcinsellere ilişkin bu hüküm de sonradan değişikliğe uğramıştır.
Nitekim Eshabussunen adlı hadis kâynağının Abdullah b. Abbas'a
dayandırarak kaydettiğine göre Peygamberimiz (salât ve selâm üzerine
olsun) bu konuda şöyle buyuruyor:

"Lût kavminin pis işini yapanları görürseniz düzeni de düzdüreni de öldürünüz."

Bu hükümler İslâm sisteminin müslüman toplumu fuhuştan ve sapık
cinsel ilişkiden arındırma konusuna ne kadar büyük bir önem verdiğini
açıkça kanıtlar. Bu yoğun ilgi, oldukça erken bir tarihten itibaren
kendini gösterir. İslâmiyet bu alandaki duyarlılığını göstermek için
Medine'de devlet kuracağı, yüce Allah'ın şeriatına dayalı bir otoriteye
sahip olacağı ve bu şeriatı yürürlüğe koyacağı günü beklememiştir. Çünkü
zina yasağı her ikisi de Mekke döneminde inen "İsa" ve "Müminun"
surelerinin aşağıdaki ayetlerinde gündeme gelmiş ve daha sonra aynı
yasak "Mearic" suresinde tekrar vurgulanmıştır:

"Sakın zinaya yaklaşmayınız. Çünkü iğrenç bir suç ve son derece kötü bir yoldur. (İsra suresi; 32)

"Müminler kesinlikle kurtuluşa ermişlerdir.. Onlar eşleri ve
cariyeleri dışında kalan herkese karşı mahrem yerlerini korurlar. Bu iki
durumda ayıplanmaları söz konusu değildir." (Müminun suresi; 6)'

Fakat İslâm'ın Mekke'de devleti yoktu, yürütme gücü yoktu. Bundan
dolayı daha ilk günlerinde yasakladığı bu suça herhangi bir ceza
biçmemişti. Ama Medine'de devletini kurup yürütme gücüne sahip olunca iş
değişti. Artık bu suça, bu suçùn toplumu kirletmesine karşı vermiş
olduğu mücadelede sadece yasaklamaları ve direktifleri yeterli görmedi.
Sebebine gelince İslâm gerçekçi bir dindir. Sadece yasaklamaların ve
direktiflerin yeterli olmayacağını da iyi bilir. Ayrıca dinin,
insanların pratik hayatlarının dayandığı bir sistem, bir pratik düzen
olduğu; sadece vicdanlarda yaşayan gizli duygulardan ibaret, otoritesiz,
yasasız, yordamsız ve anayasasız bir kurum olmadığı gerçeğinin de
farkında ve bilincindedir.

Mekke'de İslâm inancı bazı kalplere yerleşir-yerleşmez hemen bu
kalplere egemen olan cahiliye kültürü ile mücadeleye girişerek onları
temizleyip arındırma faaliyetine koyuldu. Fakat aynı İslâm Medine'de
devletine kavuşarak şeriata dayalı bir otoriteye sahip olunca, yüce
Allah'ın sistemini yeryüzünde belirli şekilde gerçekleştirme fırsatını
elde edince toplumu fuhuştan koruma amacını gerçekleştirme hususunda
-direktif ve öğüt vermenin yanısıra- yürütme otoritesini, caydırma ve
cezalandırma biçiminde kullanmaya başladı. Çünkü, az önce söylediğimiz
gibi, İslâm sadece vicdanlarda barındırılan saklı inançlardan ibaret
değildir, bu inanç sisteminin yanısıra aynı zamanda inançlarını pratik
hayatta yürürlüğe koyan bir devlet otoritesidir. Başka bir deyimle O,
tek ayak üzerinde duran topal bir sistem değildir.

Aslında bazı zihinlerde kökleşen saplantılı yanılgının tersine, yüce
Allah katından gelen bütün dinler böyledir. Sözünü ettiğimiz saplantılı
zihinlerin, bazı semavi dinlerin şeriatsız, sosyal düzensiz ve
otoritesiz olarak geldikleri yolundaki iddiaları asılsızdır. Asla böyle
birşey yoktur. Din, hayat sistemidir, uygulamaya dönük bir pratik
düzendir. Dinde insanlar sadece yüce Allah'a inanıp bağlanırlar,
yönlendirici ilkelerini sırf yüce Allah'tan alırlar. İnançla ilgili
düşüncelerini yüce Allah'tan aldıkları gibi gündelik hayatlarını
düzenleyen yasal hükümlerini de yine O'ndan alırlar. Bu yasal ilkelere
dayanan devlet otoritesi yürütme gücünü kullanarak bu yasal hükümleri
insanların hayatında yürürlüğe koyar, bu hükümleri çiğneyenleri
koğuşturarak cezaya çarptırır, toplumu cahiliye kültürünün
pisliklerinden korur. Böylece insanların sırf yüce Allah'a inanıp
bağlanmalarını, yüce Allah'ın dininin bütünüyle egemen olmasını sağlar.
Yani dinin egemen olduğu ortamda şu ya da bu görüntü altında Allah'ın
dışında başka ilahlar bulunmaz. Bu sistemde insanlar için kanun koyan,
insanlar için değer yargıları ve kriterler üreten, hukuk sistemleri ve
kurumlar ortaya süren başka ilahlara yer yoktur. Bütün bu fonksiyonları
yerine getiren merci tek başına yüce Allah'tır. Buna göre eğer herhangi
bir kul bu alanlarda herhangi bir yetkinin sahibi olduğunu iddia ederse
aslında insanların önünde ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Oysa yüce
Allah'tan gelen hiçbir dinin herhangi bir insanın ilah olmasına, bu
yolda bir iddia ile ortaya çıkmasına ve bu anlama gelecek bir girişimde
bulunmasına hoşgörü ile bakması beklenemez. Bundan dolayı yüce Allah
katından gelen hiçbir dinin sırf vicdani inançlar getirmesi, pratik
şeriattan ve bu şeriatı yürürlüğe koyacak devlet otoritesinden gönüllü
olarak uzak kalmayı kabul etmesi söz konusu değildir.

İşte İslâm bu ilke uyarınca Medine'de gerçek varlığını ortaya koymaya
koyuldu; yasama, yürütme, kavuşturma ve cezalandırma yolu ile toplumu
pisliklerden arındırmaya girişti. Bu girişimini bu surenin bazı seçilmiş
ayetlerinde örneklerini gördüğümüz hükümleri yolu ile pratiğe yansıttı.
Gerçi bu hükümlerin bir bölümü daha sonra değişikliğe uğradı ve yüce
Allah'ın iradesi uyarınca bu değişiklikler süreklilik kazandı.

İslâm'ın, toplumu fuhuştan arındırmak ve her yolu kullanarak ona
karşı ısrarlı bir mücadele yürütmek hususundaki elle tutulur gayreti
süpriz olarak karşılanacak, şaşılacak bir şey değildir. Çünkü dünyanın
her tarafını etkisi altına alan günümüz cahiliye uygarlığında da açıkça
gördüğümüz gibi, her dönemdeki cahiliye uygarlıklarının en başta gelen
özelliği hiçbir ahlakî ve kanuni sınır tanımayan bir cinsel anarşi, bir
hayvanî başıboşluktur. Cahiliye toplumları bu kural tanımaz, anarşik
cinsel ilişkileri "kişisel özgürlüğün" vazgeçilmez göstergelerinden biri
olarak kabul ederler ve bu sapık ilişkilere karşı çıkanları hemen
onları önlemeye gayret edenleri bağnazlık ve dar kafalılık damgası ile
damgalarlar.

Cahiliye toplumlarının mensupları bütün "insani" özgürlükleri
konusunda hoşgörü gösterirler, fakat bu "hayvani" özgürlükleri konusunda
hiçbir musamahaya, hiçbir uzlaşmaya yanaşmazlar. Bütün insani
özgürlüklerinden vazgeçebilirler, onların tümünü gözden çıkarabilirler,
fakat bu hayvani özgürlüklerini düzene bağlamak, iğrençliklerden
arındırmak isteyenlere karşı birer yırtıcı kaplan kesilirler.

Cahiliye toplumların bütün kurumlarını elbirliği ile ahlaki engelleri
yıkmaya uğraşırlar, insan vicdanındaki fıtrî kuralları yozlaştırmaya
çalışırlar, hayvanî ihtirasları şirin gösterme ve bu ihtiraslara masum
yaftalar yakıştırma yarışındadırlar, değişik yollardan cinsiyet
içgüdüsünün ateşini patlatmaya ve bu içgüdüyü kuralsız pratik boşalmaya
itmeye uğraşırlar, aile ve toplum denetimini zayıflatmak için ellerinden
ne gelirse yaparlar, çıplak ihtiraslar karşısında tiksinti duyan
sağlıklı fıtrî duyguları her fırsatta aşağılarlar, buna karşılık bu
iğrenç ihtirasları; içgüdüsel, bedenî ve doyumsal çıplaklığı yüceltme,
alkışlama konusunda hiçbir fırsatı kaçırmazlar.

Bütün bunlar İslâm'ın gerek insanların duygularını ve gerekse
toplumları pençesinden kurtarmak üzere geldiği gerici cahiliye
zihniyetinin başta gelen karakteristik özellikleridir. Bunlar tıpatıp
her cahiliye uygarlığının, her cahiliye toplumunun ortak özellikleridir
Arap cahiliye toplumunda yetişen ünlü İmrulkays'ın şiirlerini
inceleyenler bu şiirlerin benzerlerini eski Yunan'ın ve eski Roma'nın
cahiliye şiirlerinde de bulabilirler. Bunun yanısıra bu cahiliye
şiirlerinin içerdiği motiflerin benzerlerini çağdaş Arap cahiliye
edebiyat sanatında, aynı zamanda bütün çağdaş cahiliye sanat ve
edebiyatlarında da görebilirsiniz. Tıpkı bunun gibi eski ve yeni bütün
cahiliye toplumlarındaki gelenekleri, kadının muptezelleşmesini, şehvet
çılgınlığını ve başıboş kadın-erkek karmalığını gözden geçirirseniz, bu
toplumlar arasında şaşırtıcı bir benzerlik, sıkı bir ilişki olduğunu,
bütün bu hayasızlıkların ortak bir zihniyetten kaynaklandığını ve
birbirlerine yakın sloganlar kullandıklarını görürsünüz.

Oysa bu tür bir hayvani başıboşluk tarihin her döneminde egemenliği
altına aldığı uygarlığı ve milleti yıkıma sürüklemiştir. Eski Yunan
uygarlığının, eski Roma uygarlığının ve eski İran-Fars uygarlığının
başına gelen akıbet budur. Günümüzün Avrupa ve Amerika uygarlığı da
böyle bir çöküşün eşiğindedir. Bu uygarlıklar endüstri ve teknoloji
alanlarındaki bütün baş döndürücü gelişmişliklerine rağmen hızlı bir
gerileme yolundadırlar. Bu durum o toplumların aklı başında insanlarını
paniğe kaptırmıştır. Fakat kendi sözlerinden de açıkça anlaşılacağı
gibi, bu kimselerde bu yıkıma sürükleyici akıntının önünde duracak güç
yoktur.

Bu hayvanî başıboşluğun evrensel akıbeti bu olduğu halde her dönemin
ve her yörenin cahiliye tutkunları bu uçuruma doğru doludizgin koşarlar.
Kimi zaman bütün "insanî" özgürlüklerini kaybetmeye göz yumdukları
halde bu "hayvani" özgürlüklerinin yolu üzerinde herhangi bir engelin
dikilmesini kesinlikle kabul etmezler. Başka bir deyimle köleler misali
kula kul olmaya razıdırlar, tek bu "hayvanî" başıboşluk hakkı ellerinden
alınmasın!

Aslında bu başıboşluk bir bağımsızlık, bir özgürlük de değildir.
Tersine o bir hayvansal içgüdü bağımlılığı, bir hayvanlık alemine geri
dönüş akımıdır. Hatta böyleleri hayvanlardan bile daha aşağı
düzeydedirler. Sebebine gelince, hayvan bu konuda kendi fıtratının
kanunlarına iradesiz biçimde bağlıdır. Bu kanunlar cinsel ilişkiyi yılın
belirli mevsimleri ile sınırlamışlardır ve hayvan bu mevsimsel
sınırlamaları aşmamaktadır! Yine bu kanunlar hayvanlar arası cinsel
ilişkiyi döllenme ve üreme fonksiyonuna bağlamıştır. Buna bağlı olarak
ne dişi hayvan üreme sezonu dışında erkeğinin cinsel ilişki amaçlarına
yatkınlık göstermekte ve ne de erkek hayvan böyle bir arzu göstermeyen
dişisinin üzerine çullanmaya kalkışmaktadır.

Oysa yüce Allah insanı aklı ile baş başa bırakmış ve aklını da
inancının denetimine bağlamıştır. insan inancın denetiminden sıyrıldıkça
aklı baskılar karşısında zayıf kalır ve iç yapısında başıboş kalan
güdülerini dizginleyemez duruma düşer. Bundan dolayı içgüdüleri dizgine
vuracak bir inanç olmadıkça, bunun yanısıra kaynağını bu inanca
dayandırarak denetim dışına çıkan azgınları koğuşturup cezalandıracak,
böylece insan denen varlığı hayvanlık çukurundan çıkararak "insanlık"
düzeyine yükseltecek bir otorite, bir devlet gücü bulunmadıkça bu içgüdü
selini kontrol altına almak ve toplumu bu pisliğin mikroplarından
arındırmak imkansızdır.

İnsanlar, günümüzün cahiliye uygarlığında, inançsız yaşadıkları gibi
inanca dayalı bir otoriteden, bir yürütme gücünden de mahrum yaşıyorlar.
Bu yüzden cahiliye toplumlarının aklı başında insanları feryad ediyor,
fakat hiç kimseden feryatlarına olumlu cevap alamıyorlar. Çünkü hiç
kimse arkasında yürütücü güç bulunmayan, suçları koğuşturup
cezalandırmaya gücü yetmeyen havada uçup giden sözlerden ibaret bir
çağrıya kulak asmaz. Öte yandan kilise ve din adamları da çığlık
koparıyorlar, fakat hiç kimse bu çığlıklara aldırış etmiyor. Çünkü hiç
kimse arkasında koruyucu gücü bulunmayan, direktiflerini ve hükümlerini
yürürlüğe koyamayan erime ve silinme yolunda olan bir inanç sisteminin
sesine kulak vermez. Bütün bunların sonucu olarak insanlık uçuruma doğru
doludizgin koşmaktadır. Bu bilinçsiz koşu sırasında hem yüce Allah'ın
hayvana verdiği fıtri dizgininden ve hem de insan için ortaya koyduğu
inanç ve şeriat freninden yoksundur.

Bu uygarlığın yıkılması, çökmesi kesin bir akıbettir. Çünkü
insanlığın bütün geçmiş tecrübelerinin ortak mesajı budur. Gerçi gerek
uygarlığın kendisi gerekse dayandığı temeller dıştan bakanlara sağlam
görünüyor. Ama, hiç kuşkusuz, bir uygarlığın en önemli temel dayanağı
"insan"dır. İnsan yıkıma uğrayınca uygarlık sırf fabrikaların ya da bu
fabrikalarda üretilen sanayi ürünlerinin üzerinde duramaz.

Bu derin gerçeği kavradığımız takdirde İslâm'ın ne yüce bir din
olduğunu, insanı mahvolmaktan koruyup köklü insancıl temellere dayalı
bir insanî hayat düzeni gerçekleştirmek amacı ile fuhuşa ağır cezalar
öngörürken ne kadar haklı olduğunu da anlarız. Bu arada fuhşu yücelten,
şirin gösteren, hayvani içgüdülerin bağlarını çözerek bu içgüdüleri
ortalığa salan, sonra da bu içgüdüsel başıboşluğa kimi zaman "sanat"
kimi zaman "özgürlük" ve kimi zaman da "ilericilik" gibi parlak yaftalar
yakıştıran ve böylece insani hayatın temellerini dinamitleyen sosyal
kurumların aslında ne büyük bir cinayet işlediklerini de fark etmiş
oluruz. Oysa insanı mahveden, yıkıma uğratan her girişime, her eyleme
hakettiği adı koymak, yani bu girişimlerin ve bu eylemlerin birer suç,
birer cinayet olduklarını belirlemek gerekir. Sonra da hem nasihatle ve
hem de ceza ile bu suçlara karşı koymak gerekir. İşte İslâm'ın yaptığı
da budur. Bunu böyle yapan, tutarlı ve eksiksiz bir bütün oluşturan
sistemi ile sadece İslâm'dır.

TEVBE

Yalnız, İslâm, kapılarını günahkâr erkek ve kadınların yüzlerine
kapatmıyor, eğer böyleleri arınmış ve tevbekâr olmuş olarak geri dönmek
isterse bunları toplumdan kovmuyor. Tersine önlerindeki yolu açıyor ve
kendilerini bu yolda yürümeye teşvik ediyor. Bu teşviki, bu özendirmeyi o
kadar ileri boyutlara vardırıyor ki, yüce Allah, bu günahkârların
tevbesini samimi olması şartı ile kabul edeceğine güvence veriyor; bunu
kendi yüce sözü ile sağlama bağlıyor. Bunun ötesinde bir lütuf hiç
düşünülebilir mi? Okuyoruz:

ANONİM


*************************0o00**************



BİR BÜYÜK UYDURMA: RECM (TAŞLAYARAK ÖLDÜRME)


Bu bölümde Gelenekçilerin en haddi aşan uydurmalarından birini göreceğiz. Bu uydurma ile Kuran’ın ayeti iptal edilmeye çalışılmış ve dine taşlayarak öldürme gibi bir ilave yapılmıştır. Fa-kat asıl dehşetli olan şudur ki; gelenekçiler sırf recmi, yani zina edeni taşlayarak öldürmeyi haklı çıkartmak için, Kuran’ın eksik oldu-ğunu, aslında recm ayetinin var olup, bu ayetin keçi tarafından yenilip yok edildiğini söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir. Kırmızı Kart

Bu bölümü okurken lütfen şunu bir kez daha hatırlayın: Ku-ran’a ilave olan recmi tüm mezhepler savunur. Eğer recmin yanlışlığı ve Kurana uymayan hadislerin dinin başvurusu olamayacağı iyice anlaşılırsa, o zaman tüm bu mezheplerin hatalı yolda oldukları da iyice ortaya çıkar. Çünkü Kuran’da olmayan bu ilave farzlar ve haramlar hep mezhepler yoluyla dinimize girmiştir. Üstelik bunu savunurken recmi haklı çıkartmak için Kuran’ın eksik olup, recmin aslında Kuran’da olduğunu (keçi Kuran ayetini yemeden önce) bile söyleyebilmişlerdir. Her şeyden önce Kuran-ı Kerim’de zinanın cezası belirtilmiştir. Kuran’da belirtilen bir konuda Kuran’ın hükmü ile çelişen bir hüküm ortaya atmak gelenekçi İslam’ın, mantık ve Kuran’a bağlılık seviyesini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Nur 2 : Zina eden kadın ve zina eden erkeğin ciltlerine yüz vuruş vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini konusunda bunlara acıma duygusu sizi yakalamasın. Müminlerden bir grup da bunların cezalarına tanık olsun.

Ayette zinanın cezası yüz celde olarak geçer. Arapça’da “ celde ” kelimesi deriyi incitecek bir değnek manasındadır. Bu ceza için Arapça’da “asa, minsee” (sopa, değnek) kelimelerinin geçmemesi, ayette bir grubun bu cezaya şahitlik etmesinin istenmesi, suçlunun canını acıtmaktan çok toplum önünde teşhir edilerek cezalandırıl-masının hedeflendiğini gösterir. Kuran’a göre zinanın ispatı için dört şahit gerekir. İslam’da özel mülkiyetin dokunulmazlığının ol-duğunu düşünürsek, aslında gizlice zina yapanları dört kişinin cinsel ilişki anında görmesi çok zordur. Fakat bu ceza alenen zinayı, genelevler şeklinde yapılanmaları yok edecek bir uygulamadır. Allah bu uygulama için bile “sizi Allah’ın dinini uygulama konusunda acıma duygusu yakalamasın” demektedir. Peki nasıl olur da, taşlayarak öldürme gibi çok şiddetli bir ceza, hem de bu konunun hükmü Kuran’da açıkça belirtilmişken gerçek olabilir? Üstelik bu ayetten bir önceki 24- Nur suresi 1. ayette bu surenin ayetlerinin farz ve apaçık olduğu söylenir. Bu; kelime sıkıntısı çekmeyen (31-Lokman suresi-27), en iyi yasa koyucu (5-Maide suresi-50), unutkan olmayan (19-Meryem suresi-64), Kuran’ı detaylı bir şekilde indiren (11-Hud suresi-1) Allah’ın yasasıdır.

Peki İslama sokulmak istenen bu RECM cezasının dayanağı nedir ?

Recmi topluma kabul ettirmeye çalışan recm savunucuları ya-lanlarını halka kabul ettirmek için bir hikaye de uydurdular. Bu hikayeye göre recm ile ilgili Kuran ayetleri sayfalara yazılı şekilde Hz. Aişe’nin evindeydi. Peygamber’in vefatından sonra odaya giren aç bir keçi bu ayetleri yemiştir. Böylece keçi bu ayetleri neshetmiştir, yani hükmünü kaldırmıştır. Bu hikayeyi İbni Mace Nikah 36,1944 veya Hanbel 5/131,132,183 ve 6/269’da bulabilirsiniz.

Peygamber’in vefatından sonra hem ta-mamlanmış, hem ezbere bilinen Kuran’ın bir ayeti hem de keçinin yemesi suretiyle nasıl ortadan kalkar? Kırmızı Kart
Geleneksel İslam’a göre büyük alim olan İbni Kuteybe, konuya şu cümlesiyle giriş yaparak açıklık getirir: “ Keçi mübarek bir hayvandır.” Devamında ise bu büyük(!) alim keçinin faziletlerini açıklar ki konu iyice anlaşılsın. Sonra da şu ilginç cümlesiyle konuyu açıklar: “ Ad ve Semud kavimlerini ortadan kaldıran Allah, bir ayetini keçiye yedirerek kaldıra-maz mı?” Kırmızı Kart Kırmızı Kart Kırmızı Kart
Allah’ı inkar eden bu iki kavmi Kuran ayetlerine benzeten İbni Kuteybe böylece geleneksel İslamcıla-rın tutarsız yaklaşımlarına iyi bir örnek oluşturmaktadır. Türkçe’ye “ Hadis Müdafası” diye çevrilen orjinal ismi “Tevilu Muhteliful Hadis” olan İbni Kuteybe’nin kitabını okumanızı tavsiye ediyoruz.

Hz. Ömer’e iftira olan bir uydurma söz ise şöyledir:
İleride bazı kişiler çıkacak ve recm cezasını Kuran’da bulmuyoruz diye recmi inkar edeceklerdir. İşte bu kişiler okun yaydan çıktı-ğı gibi dinden çıkacaklardır. Eğer halkın “ Ömer Kuran’a ilave ediyor.” demesinden korkmasam bu recm ayetini Kuran’a yazardım.
( Buhari 93/21, Müslim Hudud 8/1431, Ebu Davut 41/1 )

Sadece bu uydurma bile bizlere hadis ilminin ne hallere düşürüldüğünün ispatıdır.Yazık..! Allahın dini ile alay ediliyor.Kuran ve hükümleri yok sayılıp olmadık tehtidlerle müslümanlara hükümler kabul ettirilmeye çalışılıyor.Bu uydurmada dikkat edin " Dinden çıkar " deyip korkutma söz konusu.Kasten yapılmıştır.Kurandan bihaber olan insanın bunu kabul etmemesi için hiçbir sebep yok Ağlayan

Görüldüğü gibi bu recm uydurmaları hem dine, hem Peygamber’e, hem Ömer’e iftiralardır. Kızgın

Daha yazacak çok şey var bu konuda.Ama inanın yazarken bile insanın sinirleri bozuluyor.
O yüzden şimdilik bunlar yeterli.

******************

Kuran’da Nesh ve Recm cezası






Nesih Ve Zina Cezası*

“Biz bir âyeti nesheder veya unutturursak, yerine ya daha
hayırlısını, ya da dengini getiririz. Bilmez misin, Allah’ın gücü her
şeye yeter.”
(Bakara 2/106)

Nesih sözlükte bir şeyi bir başka şeyle değiştirme, onun yerine başkasını koyma anlamına gelir[1]. Allah Teala şöyle buyurur:

“Bir âyetin yerine başka bir âyeti koyunca, ki Allah neyi
indireceğini çok iyi bilir, şöyle dediler: “Sen sadece iftiracısın.”
Yok, onların pek çoğu bilmezler.”
(Nahl 16/101)

Yukarıdaki iki âyete göre nesih, “Bir âyetin, kendi dengi veya daha hayırlısı ile değiştirilmesidir.”

İlk peygamberden son peygambere kadar vahiyde bütünlük vardır. Allah Teala şöyle buyurur:

“Allah Nuh’a buyurduğunu, sana vahyettiğini, İbrahim’e,
Musa’ya ve İsa’ya emrettiğini sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır.
Dini ayakta tutun, onda ayrılığa düşmeyin…”
(Şura 42/13)

Bu durumda Kur’ân, önceki ilahi kitapları neshetmiş olur. Âyetlerinin
büyük bir kısmı Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vahyedilene
denktir. Bir kısmı da sadece Peygamberimize vahyedilen ve hafifletici
hükümler içeren âyetlerdir.

Böylece neshin iki şartı ortaya çıkar:

1- Âyetler arasında olması.

2- Neshedilen âyetin, öncekiyle aynı hükmü veya ondan daha hayırlı bir hükmü taşıması.

Sünnet Kur’ân’ın açıklaması olduğu için Kur’ân’a tabidir. Tabi olana ayrı bir hüküm verilemez. Allah Teala şöyle buyurur: “Sana bu Zikri (Kur’ân’ı) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın.” (Nahl 16/44)

Peygamberimizden bazı istekler olmuş, bunun üzerine şu âyet inmiştir:

“Âyetlerimiz onlara açık belgeler halinde okununca,
bizimle karşılaşmak istemeyenler şöyle dediler: “Ya bundan başka bir
Kur’ân getir veya bunu değiştir.” De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem,
olacak şey değildir. Ben, bana ne vahyolunursa sadece ona uyarım. Ben
Rabbime karşı gelirsem, büyük bir günün azabından korkarım.”
(Yunus 10/15)

Bir âyet neshedilince, Peygamberimizin onunla ilgili söz ve
uygulamalarının da neshedilmiş olacağı açıktır. Çünkü o, kendine ne
vahyolunursa ona uyar.

Âyetin lafzının neshedilip manasının devam ettiği de iddia edilemez.
Çünkü bir âyet, ancak yeni bir âyet ile neshedilebilir. Bu yeni âyet,
öncekinin lafzını neshettiği gibi manasını da nesheder.

Nesheden âyetin, neshedilenden ağır hüküm taşıyamayacağı, şu âyetin de gereğidir. [private]

“Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulacakları
ümmi peygambere uyanlar… O onlara, iyiliği emreder, kötülükten men eder.
Onlara iyi şeyleri helal, kötü şeyleri haram kılar. Sırtlarından ağır
yükleri, boyunlarından demir halkaları kaldırır atar…”
(Araf 7/157)

Bir âyetin daha hayırlı bir âyetle neshine zina cezası örnek
olabilir. Tevrat ve İncil’de zinanın cezası ölümdür. Bunu Peygamberimiz
de bir süre uygulamıştır. Kur’ân, daha sonra o hükmü neshetmiştir.

A – Tevrat’ta Zina Cezası

Levililer Bap 20’de şu hükümler yer alır:

“10 Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina
ederse, hem kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir.

11 Babasının karısıyla yatan, babasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de kesinlikle öldürülecektir. Ölümü hak etmişlerdir.

12 Bir adam geliniyle yatarsa, ikisi de kesinlikle öldürülecektir. Rezillik etmişler, ölümü hak etmişlerdir.

13 Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de
iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir.

17 Bir adam anne ya da baba tarafından üvey olan kız kardeşiyle
evlenir, cinsel ilişki kurarsa, utançtır. Açıkça aşağılanıp halkın
arasından atılacaklardır. Adam kız kardeşiyle ilişki kurduğu için
suçunun cezasını çekecektir.

19 Teyzenle ya da halanla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü yakın
akrabanın namusudur. İkiniz de suçunuzun cezasını çekeceksiniz.

20 Amcasının karısıyla cinsel ilişki kuran adam, amcasının namusuna
leke sürmüş olur. İkisi de günahlarının cezasını çekecek ve çocuk sahibi
olmadan öleceklerdir.

21 Kardeşinin karısıyla evlenen adam rezillik etmiş olur. Kardeşinin namusunu lekelemiştir. Çocuk sahibi olmayacaklardır.”

Tesniye Bap 22’de şu hükümler yer alır:

“22 Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem
kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail’den kötülüğü
atacaksınız.

23 Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı erden bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa,

24 İkisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz.
Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için bağırmadı; adam da
komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü ortadan
kaldıracaksınız.

25 Eğer bir adam kırda nişanlı bir kızla karşılaşır, onu yakalayıp tecavüz ederse, yalnız tecavüz eden adam öldürülecek.

26 Kıza hiçbir şey yapmayacaksınız. Çünkü kızın ölümü hak edecek bir
günahı yoktur. Bu, komşusuna saldırıp onu öldüren adamın davasına
benzer.”

B – İncil’de Zina Cezası

Yuhanna 8. bölümde şu olay yer alır:

“3-4 Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın
getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya, «Öğretmen, bu kadın tam
zina ederken yakalandı» dediler. 5 «Musa, Yasa’da bize böyle kadınların
taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?» 6Bunları İsa’yı sınamak amacıyla
söylüyorlardı; onu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa
eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. 7Durmadan aynı soruyu
sormaları üzerine doğruldu ve, «Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı
atsın!» dedi. 8Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya koyuldu. 9Bunu
işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp
İsa’yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. 10İsa doğrulup
ona, «Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?» diye sordu.
11Kadın, «Hiçbiri, efendim» dedi. İsa, «Ben de seni yargılamıyorum»
dedi. «Git, artık bundan sonra günah işleme!»

İsa aleyhisselam bu sözü ile recm cezasını kaldırmamış, sadece
günahkar insanların ihbar ve şahitliğine dayanarak bu kadar ağır bir
cezayı vermemiştir. Matta İncil’inde onun şu sözüne yer verilir:

17«Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için
geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim.
18Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey
gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile
eksilmeyecek. 19Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim
çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en
küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına
öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak. (Matta 5)

C – Hadislerde Recm Cezası

Muhammed aleyhisselamın önünden yüzü karartılmış ve değnekle dövülmüş
bir Yahudi geçirildi. Onları çağırdı, dedi ki; “Kitabınızda zinanın
cezası böyle midir?” “Evet” dediler. Sonra onların alimlerinden birini
çağırdı ve “Musa’ya Tevrat’ı indiren Allah adına soruyorum, Kitabınızda
zina cezası bu şekilde midir? dedi. Dedi ki; “Eğer böyle sormasaydın
söylemezdim, orada recm cezası vardır. Ama üst düzey kişiler arasında
zina çoğaldı. Onlardan birini yakalarsak serbest bırakırdık, zayıfı
yakalarsak ona o cezayı uygulardık. Dedik ki; gelin, üst düzeye de
zayıfa da uygulayacağımız bir ceza üzerinde anlaşalım. Sonra recmin
yerine yüz karartma ve değnek cezası koyduk. Allah’ın Elçisi sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle dedi:

“Allah’ım! Senin emrini ilk hayata sokan ben olacağım, çünkü onlar öldürmüşler.”

Hemen emir verdi, o Yahudi recmedildi, yani taşlanarak öldürüldü. Sonra Allah Teâlâ şu âyeti indirdi:

“… Kimi Yahudiler … sözleri yerleşik manasından kaydırır,
tahrif ederler. Derler ki; Hakkınızda şu karar verilirse uyun, bu karar
verilirse uymayın…”
(Maide 5/41)

Çünkü diyorlardı ki, “Muhammed’e gidin; yüz karartma ve değnek cezası
verirse uyun, recm yani taşlanarak öldürme cezası verirse kaçın.” Sonra
bütün kafirlerle ilgili şu âyetler indi:

“… kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar kafirlerin ta kendileridir.”

“… kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar zalimlerin ta kendileridir.”

“… kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar fasıkların ta kendileridir.” (Maide 5/44-45-46)[2]

Bir Yahudi kadınla erkek zina etmişlerdi. Biri birine dedi ki; “Bizi
şu peygambere götürün. Çünkü o, hafifletici hükümlerle gönderilmiştir.
Eğer recmden hafif bir ceza verirse kabul ederiz, Allah’ın yanında bize
bir dayanak olur, deriz ki; “Peygamberlerinden birinin kararına uyduk”.
Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme geldiler. Mescitte ashabı
arasında oturuyordu. Dediler ki; “Ebu’l-Kasım[3]! Zina etmiş bir erkekle
kadın hakkındaki görüşün nedir?” O, hiçbir şey söylemeden Beyt-i
midraslarına yani Tevrat eğitim ve öğretimi yaptıkları kuruma[4] geldi.
Kapıda durdu dedi ki: “Musa’ya Tevrat’ı indiren Allah adına soruyorum,
evli iken zina edenin cezası, Tevrat’ta nedir?” Dediler ki; yüzü kül ile
karartılır, değnek vurulur ve eşeğe ters bindirilerek dolaştırılır.
İçlerinden bir genç sessiz kaldı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
onun suskunluğunu görünce yemin verdirerek ısrar etti. O genç dedi ki:
“Allahım! … Sen bize yemin verdin… Biz Tevrat’ta recm cezasını
görüyoruz…” Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Allah’ın
emrine karşı ilk çıkışınız nasıl oldu?” Dediler ki: Başkanlarımızdan
birinin bir yakını zina etti. O, ona recm uygulamayı erteledi. Sonra
halktan biri zina etti. Başkan onu recmetmek istedi. Onun kavmi araya
girdi ve dediler ki, “Senin yakınını getirip recmetmezsen bizim
yakınımız recmedilemez.” Sonra uygulanacak ceza konusunda anlaştılar.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Ben Tevrat’ta olan ile
hükmediyorum.” Emir verdi, ikisi de recmedildi.

Zührî dedi ki: Bize gelen bilgiye göre şu âyet bu konuda inmiştir:

“Biz Tevrat’ı indirdik. Onda doğru yol ve nur vardır. Allah’a teslim olmuş peygamberler onunla hükmederler.” (Maide 5/44) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de onlardandır[5].

Bir gün Muhammed aleyhisselama bir Yahudi erkek ile bir Yahudi kadın
getirilmişti. Birlikte suç işlemişlerdi. Allah’ın Elçisi sallallahu
aleyhi ve sellem dedi ki: Bu konuda Kitabınızda ne buluyorsunuz?
Alimlerimiz yüzlerinin külle karartılması ve hayvana ters bindirilmeleri
cezası koydu dediler.

Abdullah b. Selam dedi ki: “Ey Allah’ın Elçisi, söyle, Tevrat’ı
getirsinler.” Tevrat getirildi. Biri elini recm âyeti üzerine koydu.
Öncesini ve sonrasını okumaya başladı. Abdullah b. Selam; “Kaldır elini”
dedi. Elinin altında recm âyeti hemen göründü. Allah’ın Elçisi emir
verdi, ikisi de taşlanarak öldürüldü[6].

Allah’ın Elçisi’nin Yahudilere hükmü, ancak Allah’ın hükmü olabilirdi. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Sana bu Kitab’ı; önceki kitapları haklı bulur ve onları
güven altına alır biçimde, doğrularla dolu olarak indirdik. Öyleyse
onların arasında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen bu doğruları
bırakıp onların arzularına uyma…”
(Mâide 5/48)

Aşağıdaki âyetin, bu zina olayı ile ilgili olduğu bildirilmiştir[7]:

“Seni nasıl hakem yapıyorlar? Yanlarında Tevrat var ve
onda Allah’ın hükmü var. Sonra bunun arkasından sırtlarını çeviriyorlar!
Onlar inanan kimseler değillerdir.”
(Maide 5/43)

Bu âyet, Tevrat’taki zina hükmünün Allah’ın hükmü olduğunu
kesinleştirmiştir. Yahudilerin Peygamberimize gelmeleri, bu cezadan
kaçmak içindi. Bu yüzden gönderdikleri kişilere; “… Hakkınızda şu karar verilirse uyun, bu karar verilirse uymayın…” (Maide 5/41) demişlerdi[8].

Tevrat’taki hüküm, Allah’ın hükmü olduğuna göre Peygamberimizin başka
bir ceza veremezdi. O, bir süre, zina eden müslümanlara da Tevrat’ı
uygulamıştır. Şu hadis bunu göstermektedir:

Ebu Hureyre ve Zeyd b. Halid dediler ki, Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellemin yanındaydık. Bir adam kalktı ve şöyle dedi: “Allah için,
aramızda sadece Allah’ın kitabıyla hükmetmeni istiyorum.” Davalısı daha
anlayışlıydı, o da kalktı ve şöyle dedi; “Aramızda Allah’ın kitabı ile
hükmet ve beni dinle.” Peygamberimiz, “konuş” dedi, o da şöyle konuştu:

“Oğlum bunun işçisiydi. Karısıyla zina etti. 100 koyun ile bir
hizmetçi köleyi fidye olarak verdim. Bilenlere sordum, oğluma 100 değnek
ve bir yıl sürgün, kadına da recm gerektiğini söylediler.“

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: Canım elinde olana and
içerim, aranızda elbette şanı yüce Allah’ın kitabı ile hükmedeceğim.
100 koyun ile köle geri alınır. Oğluna 100 değnek ve bir yıl sürgün
gerekir. Üneys! Şu adamın karısına git, suçu kabul ederse recmet. Gitti.
Kadın suçu kabul edince recmetti[9].

Burada sözü edilen kitabının Tevrat olduğu kesindir. Çünkü Kur’ân’da
zina ile ilgili bir âyet henüz inmemişti. İnen âyetlerin hiçbirinde de
recm cezası bulunmamaktadır.

Elimizdeki Tevrat’ta değnek cezası yoktur. Bu ceza, Medine Yahudilerinin elindeki nüshada olabilir.

D – Recm Cezasının Kaldırılışı

Nisa Suresindeki âyetlerle recm, yani taşlayarak öldürme cezası,
kadınlar için ev hapsine çevrilmiş ayrıca kadın ve erkeğe, kendilerini
düzeltinceye kadar eziyet edilmesi, hükme bağlanmıştır. Allah Tealâ
şöyle buyurmuştur:

“Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört
şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse onları evlere kapatın. Bu, ölüm
canlarını alıncaya, ya da Allah onlara bir yol açıncaya kadar böyle
gitsin.


İçinizden bu suçu işleyen çiftlere eziyet edin. Eğer
tevbe edip kendilerini düzeltecek olurlarsa bırakın. Allah tevbeleri
kabul eder, ikramı boldur.”
(Nisa 4/15-16)

Bu âyetler hem Tevrat’taki recm, yani taşlanarak öldürme cezasını
kaldırmış, hem de bekarlara verilen 100 değnek ve sürgün cezasını
hafifletmiştir. Bakire bir kadının bir yıl sürgünde kalması, yeni bir
âyetle önünün açılmasına kadar evinde kalmasından zordur. Burada evli –
bekâr ayrımı da yapılmamıştır.

Birinci âyette geçen, “…Allah onlara bir yol açıncaya kadar…”
ifadesi, cezanın daha da hafifletileceğini gösterir. Hafifletme Nur
Suresinin ikinci âyetiyle olmuştur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüz
değnek vurun. Eğer Allah’a ve o son güne inanıyorsanız, Allah’ın hükmünü
yerine getirirken onlara karşı yumuşamayın. İnananlardan bir takım da
onlara yapılan azabı gözleriyle görsün.”
(Nur 24/2)

Bu âyet, kadın-erkek, evli- bekar ayırımı yapmadan zina cezasını 100
değnek olarak hükme bağlamıştır. Bu ceza, Nisa suresinde geçen, ölünceye
kadar ev hapsinden ve kendini düzelttiği kanaati doğuncaya kadar eziyet
görmekten hafiftir.

Kur’ân, Tevrat’ta yer alan, Peygamberimizin de bir süre uyguladığı
zina ile ilgili hükümleri neshetmiştir. Peygamberimizin önceki
uygulamalarına bakarak Nur Suresinin, bekarlara verilecek cezayı
düzenlediği, Kur’ân’da evlilerle ilgili hüküm olmadığı, onlara recm
cezası gerektiği kanaatine varanlar olmuştur. Halbuki üç âyette,
evlilere verilecek cezanın da 100 değnek olması gerektiği açıkça
gösterilmiştir:

1 – Karısına Zina İftirası Atanın Cezası

“Karılarına zina suçu atan ve kendileri dışında şahitleri
olmayanlar… Böyle birinin şahitliği, kesinkes doğru söylediğine dair
dört defa Allah’ı şahit tutması ile olur.


Beşincisinde, eğer yalan söylüyorsa Allah’ın lanetine uğramayı diler.

Kadından o azabı (el- azab) giderecek olan şu şekilde dört defa şahitlik etmesidir: Allah şahit, kocası kesinkes yalan söylüyor.

Beşincisinde, eğer doğru söylüyorsa Allah’ın gazabına uğramayı diler.” (Nur 24/6-9)

8. âyette geçen “o azab = el- azab” ifadesi, dört âyet önceki 100
değnek cezasını gösterir. Oradaki “el” takısı ahd içindir. Yani başında
bulunduğu kelimeye, önceden belirlenmiş bir anlam yükler. Zina konusunda
Kur’ân’da belirlenmiş azab, sadece 100 değnektir. Arapça bakımından o
kelimenin başka bir şeyi göstermesi mümkün değildir. Kocası tarafından
zina ile suçlanan kadının evli olacağı da kesindir.

2 – Peygamber Eşleriyle İlgili Ayet

“Ey peygamberin hanımları! İçinizden kim açık bir fahişelik yaparsa onun için o azab (el- azab) ikiye katlanır.” (Ahzab 33/30)

Peygamber hanımlarının evli olduğu açıktır. Onlara verilebilecek bir
cezanın katlanabilir cinsten olması gerekir. Ölüm cezasının iki katı
olmaz ama 100 değnek ikiye katlanabilir.

Bu âyetlerde geçen el-azab kelimesi de, sadece Nur suresindeki 100 değneği gösterir. Çünkü onlardaki “el” takısı da ahd içindir.

3 – Evli Cariyelerin Zina Cezası

“… ellerinizin altındaki mümin cariyeler… Evlendikleri
zaman fahişelik yaparlarsa hür kadınlara verilen o azabın (el- azab)
yarısı gerekir…”
(Nisa 4/25)

Evli hür kadınların cezası recm olsa, taşlanarak öldürmenin yarısı
olmaz. Çünkü bazıları tek taşla ölür, bazıları için çok sayıda taş
gerekir. Yarıya bölünebilecek olan, sadece yüz değnektir.

Sonuç olarak zina suçunun tek cezası 100 değnektir. Bu kadar
açık delillerden sonra bunun aksi iddia edilemez. Zaten Allah’ın Elçisi
şöyle demiştir: İmkan buldukça şüphelerle had cezalarını düşürün[10]. Bu
kadar açık delil varken şüpheli delile dayanarak recm cezası
savunulamaz.


Böylece Kur’ân, zina cezası konusunda hem Tevrat’ı, hem de İncil’i neshetmiş olmaktadır.

- Recmin Kalktığını Gösteren Hadisler

Bir erkek zina itirafında bulunmuştu. Allah’ın Elçisi sopa istedi.
Kırık bir sopa getirildi. “Daha iyisi olsun” dedi. Yeni bir sopa
getirildi, budakları yontulmamıştı. “Bundan hafif olsun” dedi. Düzgün,
yumuşak bir sopa getirildi. Allah’ın Elçisi emretti, sopa vuruldu. Sonra
şöyle dedi:

“Ey insanlar! Artık Allah’ın koyduğu sınırlardan kaçınmanızın zamanı
geldi. Kim bu pisliklerden bir şey yaparsa Allah’ın örtüsüyle örtünsün.
Çünkü bize yüzünü gösterene Allah’ın Kitabını uygularız[11]”.

Burada evli, ya da bekar olduğuna bakılmaksızın, suçluya 100 değnek
vurulması, sonra Allah’ın kitabının uygulandığının söylenmesi, bütün
şüpheleri kaldıracak mahiyettedir. Çünkü Allah’ın Kitabı’nda 100 değnek
dışında bir ceza yoktur. Eş- Şeybânî dedi ki; Abdullah b. Ebî Evfâ’ya
“Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem recm cezası uyguladı mı?”
diye sordum. “Evet” dedi. “Nur suresinden önce mi, sonra mı” dedim.
“Bilmiyorum” dedi[12]”.

——————————————————————————–

* Kur’an-ı Kerim’in Açıklamalı Meali, Abdulaziz Bayındır, İstanbul,
2003, s. 165-178.
(www.suleymaniyevakfi.org/modules/kitaplar/books/meal.doc)

[1]- Lisan’ul-Arab تسخ maddesi.

[2]- Müslim, Hudud, 28 (1700)

[3]- Kasım’ın babası demektir. Araplar bir kişiyi ilk oğlunun adıyla çağırırlar. Peygamberimiz ilk oğlunun adı Kasım idi..

[4]- Mütercim Asım, Kamus Tercümesi.

[5]- Ebu Davud Hudud, 26, hadis no 4450.

[6]- Buhârî, Hudûd 24.

[7]- Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Cami’ul-beyân fî
tevîl’il-Kur’ân (öl. 310 h./922 m.), Beyrut 1412/1992, c. IV s. 583;
el-Cessâs Ebubekr Ahmed b. Ali er-Râzî (öl. 370 h./980 m.),
Ahkâm’ul-Kur’ân, İst. 1335 h. C. II, s. 438; el-Kurtubî, Muhammed b.
Ahmed (öl. 671 h./1273 m.) , el-Cami li Ahkâm’il-Kur’ân, Beyrut
1408/1988, c. VI, s. 122, (Maide 48’in tefsiri)

[8]- Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Cami’ul-beyân fî
tevîl’il-Kur’ân (öl. 310 h./922 m.), Beyrut 1412/1992, c. IV, s. 577.

[9]- Buharî, Hudûd, 30.

[10]- Tirmizi, Hudud 2; İbn Mace, Hudud 5. Molla Hüsrev II/81; Damad, II/545, 546

[11]- Muvatta, Hudûd, 2/12.

[12]- Buhârî, Hudûd, 21.

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

RECM cezası kuranda varmı? Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

RECM cezası kuranda varmı? Empty
MesajKonu: Geri: RECM cezası kuranda varmı?   RECM cezası kuranda varmı? Icon_minitimeCuma Ağus. 17, 2012 10:56 am

Zina İle İlgili Ayetler - Kuranda Zina İle İlgili Ayetler - Zina Hakkında Kuran Ayetleri

Kadınlarınızdan fuhuş yapanların aleyhinde olmak üzere içinizden dört
şahid tutun Eğer şehadet ederlerse onları ölüm alıp götürünceye veya
Allah onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde alıkoyun (4/15)

İçinizden özgür mü'min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler o zaman
sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın) Allah
sizin imanınızı en iyi bilendir Öyleyse onları fuhuşta bulunmayan
iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle
nikahlayın Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun)
bir şekilde verin Evlendikten sonra fuhuş yapacak olurlarsa özgür
kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın) Bu sizden günaha
sapmaktan endişe edip korkanlar içindir Sabrederseniz sizin için daha
hayırlıdır Allah bağışlayandır esirgeyendir (4/25)

Zinaya yaklaşmayın gerçekten o 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur (17/32)

Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde)
vurun Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onlara Allah'ın
dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan
cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun (24/2)

Zina eden erkek zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını
nikahlayamaz; zina eden kadını da zina eden ya da müşrik olan bir
erkekten başkası nikahlayamaz Bu mü'minlere haram kılınmıştır (24/3)

Korunan (iffetli) kadınlara (zina suçu) atan sonra dört şahid
getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahidliklerini ebedi
olarak kabul etmeyin Onlar fasık olanlardır (24/4)

Ancak bundan sonra tevbe eden ve salihçe davrananlar hariç Çünkü gerçekten Allah bağışlayandır esirgeyendir (,24/5)

Kendi eşlerine (zina suçu) atan ve kendileri dışında şahidleri
bulunmayanlar ise onlardan da her birinin şahidliği Allah adına dört
(kere yemin) ile kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden olduğuna
şahidlik etmektir (24/6)

Beşinci (yemini) ise eğer yalan söyleyenlerdense Allah'ın lanetinin muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi)dir (24/7)

Onun (kadının) da dört kere Allah adına (yeminle) onun (kocasının) hiç
şüphesiz yalan söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmesi kendisinden
cezayı uzaklaştırır (24/Cool

Beşinci (yemini) ise eğer o (kocası) doğru söylüyor ise Allah'ın
gazabının muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi)dır (24/9)

Ve onlar Allah ile beraber başka bir ilah'a tapmazlar Allah'ın haram
kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler Kim bunları
yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır (25/68)

Ey peygamberin kadınları sizden kim açık bir çirkin-utanmazlıkta
bulunursa onun azabı iki kat olarak arttırılır Bu da Allah'a göre pek
kolaydır (33/30)

Ey Peygamber mü'min kadınlar Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak
hırsızlık yapmamak zina etmemek çocuklarını öldürmemek elleri ve
ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir
çocuğu kocalarına dayandırmamak) ma'ruf (iyi güzel ve yararlı bir iş)
konusunda isyan etmemek üzere sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman
onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste
Şüphesiz Allah çok bağışlayandır çok esirgeyendir (60/12)

Ey Peygamber kadınları boşadığınız zaman iddetleri süresinde
(temizlendiklerinde) boşayın ve iddeti sayın Rabbiniz Allah'tan korkun
Onları evlerinden çıkarmayın onlar da çıkmasınlar; ancak açık 'çirkin
bir hayasızlık' göstermeleri durumu başka Bunlar Allah'ın sınırlarıdır
Kim Allah'ın sınırlarını çiğnerse gerçekte o kendi nefsine zulmetmiş
olur Sen bilmezsin; olabilir ki Allah bunun arkasından bir iş (durum)
oluşturur (65/1)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
RECM cezası kuranda varmı?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» RECM MESELESİ
» MUHTELİFU'L-HADÎS
» Hadis İlmi-Sünnet-TARTIŞMALI KONULAR.zina,recm,nesih ..
» Kuranda BİZ İfadesinin Hikmeti
» Kuranda YEMİNLER niye var ?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: YENİ VE EN SON :: Soru --Cevaplar-Tartışmalı Konular-
Buraya geçin: