Reis Bey'den
"Bir insan yalan söyleyebilir ama yalan sayıklayamaz." (gardiyan)
Merhametin öldürdüklerine merhamet etmek, cemiyete karşı merhametsizliktir.
Ne kelimeler ne duygular var öğretemiyoruz da sıra merhamete geldi mi herkes bülbül kesiliyor. ( Reis Bey)
Gözyaşı suçun rengini soldurmaz. (Reis Bey)
Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz.
Siz merhametten, acıma duygusundan yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız.Yerine göre haklısnız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. (idamlık genç)
ali usta dedi ki...
Eğer ben seni affedersem yeryüzünde suçu bağışlanmadık insan kalmaz (Dadı)
Yeryüzünde suçu bağışlanmadık insan kalmaması için beni affet? (Reis Bey)
Aman Allah'ım, sen o Reis misin? (Dadı)
O adamım ama, o Reis değilim. (Reis Bey'e)
Merhamet insanlara merhameti öğretmek insandaki kötülük iktidarını döve döve pekiştirmek yerine ohlıya ohlıya yumuşatmak.
Merhamet hava gibi su gibi muhtaç olduğumuz iksir.
Baş aşağı bir cemiyeti baş yukarı edecek bir kuvvet.
Acımasızca idama götürdüğüm çocuk bana ‘Buz çölünde yol alıyorsunuz’ demişti. Hepimiz bütün insanlık buz çölünde yol alıyoruz. Aldığımız nefesler bile sipsivri kayalıklar şeklinde donuyor. Bakarken gözle bıçaklıyor, dinlerken kulakla zehirliyoruz. Damak kirletiyor, el solduruyor. Bütün bunların kanunlarını bilmiyoruz da kanun çıkarmaya kalkıyoruz. Olur mu hiç? Sen kaplanı yetiştir besle sonra pençe atıyor diye kement at, ipe çek. Yazıktır kaplana, günahtır kaplana.
Merhamet…..Çocuk bana ‘Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz’ dedi.
Ağladıkça anlıyorum, ağladıkça anlıyorum. Artık, bütün mantık hesaplarımı kaybettim.
Hem de öylesine kaybettim ki, Amerika’da bir cinayet işlense de dünya çapında bir ses sorsa ‘Katil kim?’, ‘Benim’ diye haykırabilirim.
Soğuk kış geceleri, köprü altında yatan çıplakların vebali benim boynumda, gömleğimin yakasında. İsterse çareme Adli Tıp baksın, fakat bir hastaneye girsem de kan kanseri çeken hastalar görsem, acaba onları bu hale ben mi getirdim diye düşünüyorum.
Ben ne yaptım, uykuda, baygınlıkta, annemin karnında, babamın kanında hangi cinayeti işledim, hangi mukaddesi kirlettim ki, kendimi gelmiş gelecek bütün fenalıkların tek sorumlusu biliyorum. İçimde ne arıyorlar, içime doğru suçluyum ben.
Bir de kalkmış belki kendimden birine, ondan öbürüne geçer bir merhamet yangını çıkar bütün ülkeyi sarar diye tımarhanelik bir hayalin peşine düşmüş gidiyorum…..” ve film biterken şu cümleler akar birer su misali Reis Bey’in dudaklarından:
“Göklerin, merhamet dolu dolduğuna inanıyorum. Bizse nefsimizin beton çatısını tepemize dikmiş yaşamayı öldürüyoruz. Merhamet, alem bu temel üzerinde. Eğer toprağa, tohuma hatta kire lekeye merhamet olunmasaydı su olur muydu?
Rengin merhamet, sesin merhamet pırıltılı şırıltılı su.
Ne duruyorsunuz? Sökün sahte su borularını, ev ev merhamet şebekeleri kurun. Tepelerinizdeki çatıları da yıkın, göklerle temasa geçin.
O zaman göreceksiniz ki acı su borularından, kendi kendine tatlı su akacak. Ve başlar üstünde güneşe yol veren kubbeler yükselecek…”