1
Hem hayvansın hem melek:
Tâ be-ten hayvan be-câni ez-melek
Tâ revî hem ber-zemin hem ber-felek 2/3814 Ey insan,ne tuhaf bir varlıksın sen. Zıtlıklar sende birleşmiş. Hayvan da melek de yerinde sabit ama sen bunları nefsinde cem etmiş ten hayvanıyla can meleğini bir araya getirmişsin.. Bu yüzden hem göğe mensupsun hem yere .Bu ikili yapını bil ve ona göre dikkatli davran.. Ta ki tenin canına diş geçirmesin, kötülük iyiliğine baş eğdirmesin. Gökler dururken bürtü böcek gibi toprağın altını vatan edinme.
2
Eşek misin İsa mı:
İsîye bak rağbet-i har eyleme
Tab’ını akl üzre server eyleme (2/1871)
Eşek de sensin, eşeğe binen de. Eşek senin maddi varlığın, yontulmamış tabiatındır. O eşeği sürüp götüren aklın ve ruhun ise İsaya benzer. Sen İsaya değer ver, eşeğe değil. Eşeğe benzeyen tabiatını akıl İsasının üzerine çıkarma. Bırak bedenin ruhuna hizmet etsin, ulvi gayelerin peşinde yorulsun. Yakışığı kölenin şaha hizmetidir, şahın köleye değil.
3
Sen bu libas değilsin:
Bil ki oldu rûha ten gûyâ libâs
Bî-libâs ol lâbisi kıl iltibâs 3/1616 Sen insan bedenini insanın kendisi sanmadasın. Oysa bu beden ruhun elbisesinden başka nedir ki? Hiç insanın değeri giydiği elbiseyle ölçülür mü? Değer ya da değersizlik onun ruhuyla ilgildir, bedeniyle değil. O halde sen gözünü ten elbisesinden çek de o libasın içindekine dikkat et. Şekle değil manaya bak.Eğer şekilce benzerlik insan olmaya yetseydi iyi de kötü de bir olurdu.
4-5
Sen devesin akıl deveci:
Akl-ı tu hemçün şütürbân tu şütür
Mîküşâned her taraf der-hükm-i mur
Akl-i aklend evliyâ vü enbiyâ
Ber-misâl-i üştürân tâ-intihâ 1/2597
Deve yük taşımakta güçlüdür ama kendi başına iş göremez. Her devenin başında bir sahibi vardır. Devenin de gözü var ama o kendi gözünü bırakır sahibinin gözünü göz edinir. Deve kendi aklını ve isteğini sahibinin aklına ve isteğine kurban etmiştir.Kendi istediği yere değil çekildiği tarafa gider. Sen de tence deve gibisin, aklınsa deveci. Akıl tenini her tarafa çeker, durur.Sen tenine değil aklına uy. Nebi ve kamil velilerse aklın aklıdırlar; bütün diğer akılları bir deve katarı gibi çekip götürürler. Akıllılık daha üstün akla uymaktır,kendi aklına değil.
6
Kamil ve hamın eli:
Kâmilî ger hâk gired zer şeved
Nâkıs er zer bürd hâkister şeved 1/1674
Hamla olgunun bir farkı eldeki imkanı kullanış biçimidir. Olgun kişi toprağı ellese altın kesilir. O kötülükten bile iyilik çıkarır, imkansızlığı imkana çevirir. Leşin kokusunu duymaz da parlayan dişlerine hayran olur. Güneş gibi çiği pişirir, misk gibi yaklaşanı kokular. Nasipsiz hamın elindeyse altın bile küle döner. Kendi yumsuzluğunu çevresine de bulaştırır,düşerken başkalarını da düşürür. Değer bilmediği için altın değerindeki insanlar onun yanında geçmez mangıra döner, hor ve hakir duruma düşerler.
7
Şeker ekmek olur mu:
Ger şekerler olsa şekl-i kurs-ı nân
Nan değil ta’mı şekerdir bî-gümân 1/2980
Dış benzerliği iç benzerliği demek değil. Nasıl ki şekeri ekmek şekline de soksan tadı ekmek değil yine şekerdir. Yediğin şeyin şeker mi ekmek olduğunu bilmek için tatmak lazım. Gözün tatmadan yana nasibi yok çünkü. O halde kalıbı şekere benzeyen her adamı da şeker sanma. Bu dünya elbisesiz adamlar ve adamsız elbiselerle doludur.
8
Balık resmi su içer mi:
Nakş-ı mâhîra çi deryâ vü çi hâk
Reng-i Hindûra çi sabûn u çi zâk 1/2866 Canlı balık için deniz hayat kara ölümdür. Ama kağıda bir balık resmi yapsan onun ne denizden haberi olur, ne karadan. Bunların benzerliği sadece şekilden ibarettir. İnsanların kimisi de yalnız kalıp insanıdır. Dışardan bakınca onların gözü kulağı, dili dudağı var sanırsın. Gerçekteyse kalıbın burnu yoktur ki iyilikten bir koku alsın, kulağı ve gözü yoktur ki hayırlı sözleri işitsin, güzeli görsün. Yüzü kara zenciye sabun da bir kara boya da. Gerçek zenci ise gönül zencisidir. O gönlün terazisi kırıktır; bu yüzden iyilikle kötülüğün farkını tartamaz.
9-10
Gündüz mumu kim yakar:
Rûz-ı Rûşen her ki o cûyed çerâğ
Ayn cesten kûriyeş dâred belâğ (3/2733)
Kim çerağ isterse gündüzde ayan
Ol talep kör olduğun eyler beyan Güneş ortalığı aydınlatmışken mum yakmaya kalkmak ortalığa“ben körüm” diye bağırmaktan başka nedir . Güneşin parlaklığından yarasaya ne fayda. O körlüğü kendine değil güneşe hamletmeye kalkar. Ey vahiy güneşi doğmuşken akıl mumuyla aydınlanmaya kalkan yarasa tabiatlı ! Güneşin ışığında kusur yok; kusur senin gözlerinde. Hz.Mevlana’nın ifadesiyle senin güneşten anladığın ısıdan ibaret:
Ger şu’â-ı âfitab pür zi-nûr
Gayr-ı germî mî-neyâbed çeşm-i kûr 3/4263
Güneşin par par parlayan ışığıyla bütün alem dolup taşsa körün gözün bundan bir nasibi yok. Onun bütün kısmeti sırtına vuran ısıdan ibaret. Güneşin bin bir nimeti var, onu bir mangal mevkiine indirmek caiz mi? Akıl ve idrak körü de böyledir.O değerli bir şeyi kendi idrakine kendi seviyesine indirir de güneşi mangal, altını pul eder.
********
11
Bu nasıl körlük:
Ey dirîg ol dîde-i kûr u kebûd
Mihri görmez zerreyi eyler şuhûd 3/2770 Görmek ve körlük de çeşit çeşittir.Vah yazık o göze ki zerreyi görür de güneşi görmez. Uzaktakini tanır da yakındakini bilmez. Önemsizin farkındadır önemli olandan gafil. Mahluk da halıka göre zerreden bile kemdir. Yaratılmışı görüp yaratanından gafil olmak! İşte gerçek körlük budur.
12
Ucuz alan ucuz verir:
Her ki o erzân hared erzân dehed
Gevherî tıflî be-kurs-ı nân dehed 1/1824 Her şeyin değeri ödenen bedel kadardır. Atadan dededen kalan, yolda belde bulunan şeyin değeri olmaz. Zira bir şeyi ucuza alan ucuza verir. Cahil çocuk yolda bulduğu incinin kıymetini ne bilsin. Bu yüzden bir hazine değerindeki o inciyi gider de bir somun ekmeğe değişir. İncinin kıymetini denizin dibine dalan dalgıça,ya da inci satıcısına sor sen. Aslında o çocuk sensin; inci de ata mirası olan dinin. Sen o hazineyi beşiğinde hazır buldun, sahip olduğun şeyin farkında olmayışın bundan.
13
Gerçek altın güneşi özler:
Kalb pehlû mîzened bâ-zer be-şeb
İntizâr-ı rûz mîdâred zeheb 1/3399
Gece kalpazanın bahtı sahihin bahtsızlığıdır. Karanlıkta iyiyle kötü, kalp altınla sahici olan kucak kucağadır. Kalp altın ister ki bu gece hiç bitmesin ve foyası ortaya çıkmasın. Saf altınsa gündüze aşıktır.Ta ki bulaşıklık töhmetinden kurtulsun, kadri kıymeti belli olsun.O gece dünyadır gündüzse ahiret. Bu alemde hakla haksızlık, iyilikle kötülük, zulümle adalet iç içe kucak kucağadır. Ama hesap günü kurulacak terazi kimin kaç ayar olduğunu tek tek açıklayacak. O gün altın gibi bir gönül götürenlerin günüdür, gönül kalpazanlarının değil.
14-15
Ayna yalan söyler mi:
Oldu mîzân ile âyine mehek
Anları hizmette çeksen bin emek 1/3654
Ger terazide olaydı meyl-i mâl
Müstakim olamazdı anda vasf-ı hâl 2/579 Bin türlü emek harcasan,diller döksen, iltifatlar etsen ne teraziyi ne de aynayı doğruyu söylemekten vazgeçiremezsin. Çirkinsen ayna sana çirkinsin demekten utanmaz. Terazi kaç paralık bir adam olduğunu söylemekten vaz geçmez. Çünkü ne ayna ne de terazi kendisi için tartmaz. Eğer terazide mal sevgisi olsaydı doğru tartamazdı. Sen Peygamber ve veliler de hizmetleri karşısında ücret istemedikleri için o ayna ve o terazi bil. Sana ne söylerlerse candan kabul et.
16
Doğru yerde ara:
Dürrü kıl cevf-i sadefden cüstücû
Fenni kıl ehl-i hırefden cüstücû (5/1062) Akıllı her şeyi bulacağı yerde arar. Binlerce kutular da açsan, inciyi sadef kutusundan başka yerde bulmana imkan yok. O halde ilim ve bilgi incisini de sen o bilgiye sadef olmuş gerçek bilginlerden öğren. Sadefin kapağını kaldırmadıkça boş mu dolu mu olduğunu bilemezsin. Bilgi incisine hamile olan bilginlerin ağzı da sadef gibi mühürlüdür. Sen o mührü kaldır ki inci açığa çıksın.
17
Terazi tartmaz dağı:
Zerre vezn-i kûha eylerse murâd
Kûhdan mîzânın eyler vakf-ı bâd 4/385
Hangi terazi dağı tartabilir ki ! Bu işe kalkanın yerinde yeller eser .Ey haddini bilmez akıl terazisi ! Sen kim, Hak ve hakikat dağını tartmak kim. O dağın altına girmeye kalksan ne izin kalır ne tozun. O halde aczini bil haddini aşma.
Ziya Paşanın nasihatına uy ve şöyle de:
İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez
Zira ki bu terazi bu kadar sıkleti çekmez
18
Akıl başta değil:
Var mıdır iblisden pîr-i cihân
Çünkü bî-akl o ldu lâ-şeydir hemân 4/2185Gerçi insan akıl ve bilgisi yılların semeresidir. Bilgi anbarının dolması için nice hasat mevsiminin geçmesi gerek. Saçtaki sakaldaki ak insanın çok şey gördüğüne , tecrübeler ve bilgilerle akıl anbarını doldurduğuna işaret eder. Ne var ki insanın bir şey öğrenmeye niyeti yoksa,akıl anbarının kapılarını sürgülemişse gelip geçen mevsimler ve mahsuller ne yapsın. Nitekim dünyada iblisten daha yaşlısı yok ama o hala ilk günkü kopkoyu küfür ve cehaleti içinde. O halde bilgi ve akılda yaşına layık olmaya bak,saçını sakalını yalancı çıkarma.
19
Akıllılık ne demek:
Akl ile bîmâr eder azm-i tabîb
Lîk akl olmaz devâsında musîb 4/3346 Akıllı olmak her şeyi bilmek değil, bileni bulabilmektir. Nasıl ki hastanın da aklı kendi sahibini tedavi edemiyor ama onu alıp bir doktora kadar götürüyor.Tedavi etmek doktorun işidir,ama her hasta doktorun yolunu bulmayı da beceremez. O halde sen doktor değilsen de doktorunu bulacak kadar bir akıllılık göster.
20
Kulak ol,dil konuşsun:
Müstemi’ çün teşne vü cûyende şüd
Vâiz er mürde buved gûyende şüd 1/2481 Soru ve cevap bir alışveriş, bir arz-talep meselesidir. Zira marifet iltifata tabidir ve müşterisi yoksa meta zayidir. Hatibi konuşturan dinleyicinin aşkı, şevki,arzusudur. Memedeki süt bile elin maharetine göre artar eksilir, ağız kulağa göre laf yapar. Dinleyen istekli olursa ölü vaiz bile bülbül kesilir de inciler saçmaya başlar. O halde iyi şeylere karşı baştan ayağa kulak kesil ki hikmetin dili kurumasın.
*********
8
Balık resmi su içer mi:
Nakş-ı mâhîra çi deryâ vü çi hâk
Reng-i Hindûra çi sabûn u çi zâk 1/2866
Canlı balık için deniz hayat kara ölümdür. Ama kağıda bir balık resmi yapsan onun ne denizden haberi olur, ne karadan. Bunların benzerliği sadece şekilden ibarettir. İnsanların kimisi de yalnız kalıp insanıdır. Dışardan bakınca onların gözü kulağı, dili dudağı var sanırsın. Gerçekteyse kalıbın burnu yoktur ki iyilikten bir koku alsın, kulağı ve gözü yoktur ki hayırlı sözleri işitsin, güzeli görsün. Yüzü kara zenciye sabun da bir kara boya da. Gerçek zenci ise gönül zencisidir. O gönlün terazisi kırıktır; bu yüzden iyilikle kötülüğün farkını tartamaz.
******
21
Ey gölge avcısı:
Sâye-i murgî girifte merd-i saht
Murg hayran geşte ber-şâh-ı dıraht 1/2911
Her şeyin bir hakikati bir de gölgesi vardır Kuş başka kuşun gölgesi başkadır.. Gölge yerdedir gerçeği gökte. Ahmak yerdeki kuşun gölgesini kavramış kuşu
tuttuğunu sanmakta. Ağacın tepesindeki kuş ise onun bu komik haline şaşmada. A şaşkın dünya avcısı! Ömrünü gölge peşinde seğirterek harcayan o avcı senden başkası değil. Meyveli dal dışarıda, sense mağara duvarına akseden gölgesinden meyve devşirmeye çalışmadasın. O gölge bu dünyadır,ahiret ise dalın gerçeği. Gölgenin amacı gerçeği hatırlatmaktır. O halde sen de gölgeyi bırak aslına bak.
22
Muma ihtiyacın yok:
Bî-çerâgî çün dehed o rûşenî
Ger çerâget şüd çi efgân mikünî 3/1384
Amaç aydınlanmaktır,mum değil. Mum bu işe vasıta olduğu için değerlidir. Cenab-ı Hak
isterse ışığını mumsuz, nimetini vesilesiz de gönderir. O zaman mumsuz aydınlanır, yemeden doyar, içmeden kanarsın. Allah sana gönlünde doğan koca bir güneş vermişken sen dışarıdaki mumunun söndüğüne üzülme. Say ki mangırını düşürdün, parlak bir altın buldun; kirli külahını yel kaptı ama başına cevherli bir taç kondurdular. O halde sevin.
23
Aslan sofrasında aç kalmazsın:
Eksik olmaz şîr bezminde kebâp
Rûbeh-âsâ cîfeye etme şitâb 3/2252
Ey tilki tabiatlı. Sen bir aslan sofrasındasın.Aslan sofrasında kebap eksik olur mu hiç?Aslanın pençesinden hangi av kurtulmuş ki sen aç kalasın. Hem o sofradasın hem de gözün dışarıda bir leş aramada. Bu sofra sahibine saygısızlıktır. Eğer kebap beklemeye sabrın yoksa bari sofradan kalk git de aslanı da töhmet altında bırakma.