Bogomilizm ve Bosna Kilisesi
Kadir Albayrak
Emre Yayınları / İnceleme-Araştırma Dizisi
Etiket Fiyatı : 15,00 TL (KDV Dahil)
idefix Fiyatı : 11,81 TL + KDV
12,75 TL (KDV Dahil)
0,88 TL'den başlayan taksitler için tıklayın
Bogomilizm Ortaçağ Avrupası'nda ortaya çıkmış heretik (sapkın) bir dini akımdır. Elinizdeki kitap okuyucuya bu dini akımın tarihsel ve kültürel kökenleri ve bu akımın bağlılarının inanç ve ibadet şekilleri hakkında ayrıntılı bilgi sunan akademik bir çalışmadır.
Bu akımın mensupları kendilerini Hıristiyan diye nitelemelerine rağmen birçok konuda yaygın Hıristiyan anlayışından farklı inanca sahiptiler. Örneğin, teslise inanmıyor, Hazreti İsa'nın Tanrı değil, peygamber olduğunu düşünüyor, Papalık otoritesini tanımıyor ve haç gibi dini sembolleri kabul etmiyorlardı. Bogomiller bu özelliklerinden dolayı Ortaçağ boyunca Papalığın büyük tepkisiyle karşılaştılar. Engizisyon mahkemelerinde ölüme mahkum edildiler. Birçoğu işkenceye uğradı ve sürgün edildiler. Bogomillerin yukarda bahsedilen özelliklerinden dolayı, Türklerin Bosna Hersek'i fethetmesiyle karşılaştıkları İslamiyet'i kendilerine yakın hissetmişler ve kitleler halinde Müslüman olmuşlardır.
Bogomiliz ve Bosna Kilisesi genelde dinler tarihi ve özelde Hıristiyanlık üzerine çalışan araştırmacılar ile dini akım, mezhep ve mistisizim gibi konularla ilgilenen genel okuyucu kitlesi için doyurucu, tarafsız ve ayrıntılı veriler sunuyor.
********************
Boşnakların İslam’la tanışmaları 7. yüzyıllara dayanmaktadır. Arap Yarımadası’nda çok hızlı bir şekilde yayılmasını tamamlayan İslam inancı, 7. yüzyılda Adriyatik’e ulaşan Arap tacirler vasıtasıyla Dubrovnik kıyılarına varmış ve çok sınırlı da olsa buralarda kendisine taraftar bulabilmiştir.
Boşnakların geniş kitleler halindeki inanışları ile ilgili olarak Hristiyanlığın sapkın bir mezhebi olarak Bogomillikten bahsedilebilir. Bu Bulgar kökenli mezhep, 10. yüzyılda kendisine “Bogomil” (Tanrı tarafından sevilen) adı verilen bir rahip tarafından kurulmuştu. Sırbistan’dan İstanbul’a uzanan Ortodoks coğrafyası içinde gelişen mezhep, geleneksel Hristiyan öğretisiyle arasındaki büyük fark nedeniyle, “sapkın” (heretik) bir akım olarak görülüyordu.
Bogomillerin inançları arasında; Hz. İsa’nın çarmıha gerilmediği, bunun bir yanılgı olduğu vardı. Dolayısıyla Bogomiller haça itibar etmiyorlar, hatta yanlış inancın bir ifadesi olduğu için haça tepki duyuyorlardı. Vaftize ve Hristiyanlığın en temel ritüellerinden biri olan ekmek-şarap ayinine de karşıydılar. Bogomiller Katolik kilisesini put sayıyor, havarilerin gerçek varisinin kendileri olduğunu iddia ediyorlardı. Dünyevi-insani bağlardan kopmuş yalınayak bir İsa figürü çiziyorlardı. Haç işaretinin abartılı kutsallaştırılmasını benimsemiyorlardı.
Bogomillere göre kilise binaları, şeytanın evleridir, kiliselerde toplananlar da putperesttirler. Bu yüzden kiliseleri reddedip, her yerde ibadet edilebileceğini savunmuşlar ve genellikle de evlere kapanarak ibadetlerini gizlilik içinde yürütmüşlerdi. İbadetleri, gündüz yedi gece de beş kere yapılan duadan oluşuyordu. Ayrıca her haftanın pazartesi, çarşamba ve cuma günlerini oruçlu geçirirlerdi. Bütün bunları, maddenin esaretinden kurtulmak ve ruhları ruhani krallığa yükseltmek için yaptıklarını söylüyorlardı. Bunun için de sıkı bir züht ve münzevi bir hayat öngörülüyordu.
Bogomillik, Bulgaristan ve Makedonya’dan Sırbistan’a yayıldı. 1180’de Sırp kralı Nemanya, kilise sinodunu / meclisini toplayıp, Bogomiller’e karşı alınacak tedbirleri kararlaştırdı. Buna göre, onların ileri gelenlerinin dilleri kesildi, kitapları yakıldı, bağlıları da memleketten sürüldü. Bunun üzerine Bogomiller, Sırbistan’dan kaçarak Bosna’ya sığındılar. Bir grup Bogomil de İstanbul’dan deniz yolu ile Dalmaçya’ya gelerek önce buraya yerleşti. Burada da barınamayınca bu grup da bir süre sonra Bosna’ya kaçtı.
Bosna’da rahat bir yayılma ortamı bulan Bogomillik, bir süre sonra krallığı da etkisi altına aldı. 1199 senesinde Bosna hükümdarı Ban Kulin, karısı, kız kardeşleri ve birçok akrabası ile Bogomilliğe intisap etti. Böylece, her yerde baskı ve işkence gören Bogomiller, Bosna’da rahat bir nefes almaya başladılar. Bundan sonra Bosna, Bogomilliğin merkezi ve sağlam bir kalesi oldu. 1180-1463 yılları arasında hüküm süren Bosna Krallığı’na bağlı olan Bosna Kilisesi, Osmanlı fetihlerinden önce işte böyle bir inancın mirasçısıydı.
Macar Krallarının ve Papalığın sapkın saydıkları Bogomilliğe karşı düzenledikleri yok etme ve cezalandırma seferleri, Boşnakların nezdinde Hristiyan dünyasına karşı epey tepki oluşturmuştu. Bogomillik, halkın Müslümanlığa geçişini kolaylaştırdığı gibi, Bosna’daki İslami kültürün özgün biçimlenişine de damgasını vurdu.
Fatih Sultan Mehmet, Bosna’yı fethettiği zaman Bogomil mezhebindeki Bosna Hristiyanlarına son derece hoşgörülü davranmış ve onların devlet hizmetinde yetişmelerini sağlamıştır. Bazı kuralları Müslümanlığa yakın olan Bogomil mezhebi mensupları, kendilerine baskı yapan Katoliklerden nefret ediyorlardı. Buna mukabil Osmanlıların vicdan hürriyetlerine hürmet göstermeleri ve adil idareleri karşısında toplu olarak Müslüman olmaya başladılar. Onların devşirme olarak alınan çocuklarına, Bogomillerin bir başka adı olan Pataren’den dolayı Poturoğulları adı verildi. Zamanla ordu, saray ve devlet hizmetinde görev alan Poturoğulları, Osmanlılara tam bir sadakatle görevlerini sürdürmüşlerdir.
Sancak’ın fethi Bosna’dan önce gerçekleştirilmiştir. 1460’ta fetih zamanında İshakoğlu İsa bey tarafından fethedilen Sancak bu tarihten sonra hızlı bir yapılanma geçirmiştir. Camiler ve tekkeler bu şehrin dokusunda önemli yer etmişlerdir. 1460’ta Gazi İshak Bey tarafından yaptırılan cami Yeni Pazar’ın kuruluşunda merkez olmuştur. Şehir bu cami etrafında kurulan mahallelerle giderek daha da canlanmış ve ticari bir merkez haline gelmiştir. Şehirde imar edilen camiler şunlardır; İskender Çelebi Camii, İskender Subaşı Camii, Voyvoda Ahmet Camii, Kapıcıbaşı Hamza Voyvoda Camii, ilk adı Madeni Sinan olan Eyüp Bey Camii, Hayrudin (Bayramlı) Camii, Hasan Çelebi Camii, ilk adı Gazi Sinan Bey olan Yeni Camii, Çalep Verdi ya da Hacı Kadı’nın Camii, Ferhadiye Camii, Trebinye Camii, Menteşli Ali Camii, Devlet Hatun Camii ya da Krnya Camii, Sultan Murat Camii, Palanka Camii ve Nikşiç Camii’dir.
Bosna ve Sancak’ın İslamlaşması birden olmamıştır. Osmanlı yönetiminin vergi toplamak için tuttuğu defterlere bakıldığında Bosnalıların İslam’ı uzun bir süreç sonucunda benimsedikleri görülür. 1468-69 yıllarında tutulan defterler, İslam’ın henüz oldukça az sayıda Bosnalı tarafından benimsendiğini göstermektedir; Orta Bosna’daki 37.125 Hristiyan aileye karşılık, yalnızca 322 Müslüman aile vardır. 1485’te Sancak’ta tutulan bir defter ise, İslam’ın kök salmaya başladığını göstermektedir: Hristiyan 30.552 aileye ve 2.491 dul ve bekara karşı, Müslüman 4.134 aile ve 1.064 bekar vardır. Bunu izleyen 40 yıl boyunca, İslamlaşma artarak devam etmiştir. 1520’deki defterler, Sancak ve Bosna’da toplan 98.095 Hristiyan aileye karşı 84.675 Müslüman ailenin varlığını göstermektedir. Araştırmacı yazar Noel Malcolm’un vurguladığı gibi, Bosna’ya dışardan ciddi bir Müslüman göçü yaşanmadığına göre, bu rakamlar din değiştiren Bosnalıları göstermektedir. Boşnaklar tıpkı Osmanlılar gibi çoğunlukla sünnidir ve Hanefi mezhebine mensupturlar.
17. yüzyıla gelindiğinde ise artık Müslüman nüfus Hristiyanları aşmaya başlar. 1624’de Bosna’yı dolaşan Arnavut rahip Peter Masarechi, ayrıntılı bir rapor hazırlayarak ülkede 150.000 Katolik, 75.000 Ortodoks ve 450.000 Müslüman yaşadığını bildirmiştir. Osmanlı, farklı dini cemaatlerin bir arada yaşamasını sağlayan “millet” sistemini uygulamakta ve dolayısıyla fethettiği ülkelerdeki halkları din konusunda serbest bırakmaktaydı. Boşnakların kimlik oluşumlarında çok önemli bir unsur olan İslam dini, yine Boşnakların katledilmeleri, sürgün ve asimile edilme çabalarının sebebi olmuştur.
Meşihat'ın Kurulması ve Sancak İslam Cemaati
Boşnak Müslümanların Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun işgalinden önce merkezi bir diyanet makamı yoktu. Diyanet işleri cemaatler veya müftüler ya da vakıfların idare kurulları olan mütevelliler gibi yetkililer aracılığı ile kendi kendine yürütülürdü. Müslümanların diyanet işleri İstanbul’da sınırlı ölçüde merkezileşmiş durumdaydı.
Din adamları herhangi bir ruhban sınıfını teşkil etmiyordu ve ulema ile cami görevlilerinden oluşuyordu. Şeriat kanunları sadece dini kuralları değil, aynı zamanda medeni haklarla ilgili hükümleri de kapsadığından, ulema aynı zamanda hukuk alimlerini de oluşturuyordu. İşgalden önce ulemaya mensup din adamları kısmen Sultan kısmen de Şeyhülislam tarafından atanırdı.
İşgalden kısa bir süre sonra Bosnalı Müslümanlar, kendi dini temsilcilerine sahip olma isteklerini beyan ettiler. 1881 yılında Bosnalı Müslümanlardan ileri gelen 27 kişi yüksek dini temsilciliğin oluşturulmasını talep ettiler. Aynı çevreler, eyalet hükümetine bu yüksek dini temsilciye Reisü’l Ulema denilmesi ve Reisü’l Ulema’ya da Meclis-i Ulema adı verilen bir ulema kurulunun yardımcı olması önerisinde bulundu. 17 Ekim 1882’de bu konuda çıkarılan bir kararnameyle Saraybosna müftüsü Reisü’l Ulemalığa getirildi. O dönemde Sancak’ta ayrı bir riyaset kurulmadı.
Osmanlı yönetiminden sonra Bosna ve Sancak’ta İslam inancına sahip olmak baskı görmek için yeterli sebep olmuştur. Sadece Yugoslavya’nın kuruluşu döneminde 756 cami yıkılmış ya da ağır hasar görmüştür. 1950 yılında Bosna’da 199 cami hala kullanılamaz durumdaydı ve bunlardan bazıları müze, depo veya ahıra dönüştürülmüştü.
Sosyalist Yugoslav idaresi 1953 yılında çıkan bir kanunla dini hayatla ilgili düzenlemeler getirmiştir. Böylece dini teşkilatlar devletten ayrılmış, dini inanca sahip olmak şahsi bir mesele olarak telakki edilir olmuştur. Dini cemaatlerin din görevlileri ve kadroları yetiştirmek için okullar açmaları serbest bırakılmış, devletin dini cemaatlere yardımda bulunabileceği kaydedilmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan itibaren 1947, 1969 ve 1990 tarihlerinde İslam Birliği Anayasaları hazırlanmıştır.
Soğuk Savaş sonrası dönemde Yugoslavya’da başlayan iç savaş Bosna’ya sıçradığında Bosna-Hersek Meşihatı da tıpkı diğer birçok kurum gibi işlerini düzenli bir şekilde devam ettiremedi. İşte böyle bir dönemde 30 Ekim 1993 tarihinde Sancak’ta yeni bir Meşihat oluşturuldu. Sancak Müslümanları Meşihat’ı kendi topluluklarının en yüksek dini organı olarak oluşturdular. Muammer Zukorliç’in başkanlığını yaptığı Sancak Meşihatı Bosna-Hersek’te bulunan Meşihat’a bağlı olarak faaliyetlerini devam ettirmektedir. Fakat müftü Zukorliç Belgrad, Podgoritsa, Voyvodina ve Preşevo’daki diyanet makamlarının merkezinin Yeni Pazar’a bağlanmasını istemektedir.
Bosna Savaşı döneminde Sancak’ta yaşanan yoğun insan hakları ihlalleri dini alanda da kendisini hissettirmiştir. Bu dönemin sonlarına doğru kurulan Sancak Meşihat’ı Yugoslavya tarafından tanınmamıştı.
***********************
Bogomiller
10. Yüz yıldan başlayarak Bizans ´ta bulunan din adamları, Bulgaristan ´da " Bogomiller " adı verilen yeni bir dinsel akımın gelişmekte olduğunu fark ettiler. Akımın kurucusu Bogomil (Tanrı ´nın sevdiği) adında bir köy papazıydı. Yaklaşık 930 yıllarında papaz Bogomil yoksulluk, alçakgönüllülük, dua ve tövbe ile geçen bir yaşamı vaaz etmeye koyulmuştu.
10. Yüz yıl ortalarında Bulgar Çariçesi Maria-Irena ´nin amcası İstanbul Patriği Theophilaktes, damadı Bulgar Çarı Petro ´dan iki endişe dolu mektup alır. Bu mektuplarda Çar, Bulgaristan ´da ortaya çıkmış yeni bir dinsel, ama Kilise karşıtı akımı anlatmakta ve bu akımla Nasıl bas edilmesi gerektiğini sormaktadır. Konuya eğilen Patrik, bu akımın Paflikyanlar ´ın yeniden canlanması olduğuna karar verir. 954 Tarihli yanıtında, bu akımı iyi bildiğini ve bu kişilerin Kilise öğretisine geri çağrılmaları gerektiğini yazar. Ancak Patrik ´in yanıtı, bu akımı alışılagelmiş bir sapkınlık olarak açıklamasına karşın, bunun Bulgaristan ´da yeni ortaya çıkısına şaşırdığını ve bundan pek etkilendiğini açıkça sergilemektedir.
Bogomilizm ´den ikinci kez söz eden kişi bir Ortodoks Bulgar papazı olan Kozmas ´tır: " Çar Petro ´nun zamanında Bulgaristan ´da Bogomil adlı bir papaz yasıyordu. O, Bulgaristan ´a sapkınlığı eken ilk kişiydi ". Kozmas, bu satırları içeren ve 977 yılında kaleme aldığı risalesinde, Bogomilizm ´in yeşermesine olanak sağlayan Ortodoks Kilisesinin tembellik ve savurganlığına çatmaktadır.
Bogomil ´e göre dünya kötüydü, çünkü İsa ´nın kardeşi ve Tanrı ´nın diğer oğlu olan " Satanael " (Şeytan) tarafından yaratılmıştı; Şeytan, Eski Ahitteki kıyıcı Tanrı " Yehova "dan başkası değildi. Büyük olasılıkla Bogomil, 6. ile 10. yüzyıllar arasında Anadolu ´da yaygın olan Paflikyanlar ´in ve Messalianlar ´in düalist inançlarından etkilenmişti. Bogomil akiminin inanışlarına göre Ortodoks kilisesinin törenleri, kutsal eşyalar ve ikonalar, Aslında Şeytan tarafından yaratıldıkları için anlamsız ve yararsızdılar; Haçtan da nefret etmek gerekliydi, zira İsa Haçın üzerinde işkence çekmiş ve öldürülmüştü; Geçerli olan tek dua, gece ve gündüz dörder kez yinelenmesi gereken " Bizim Babamız " duasıydı.
Bogomiller ´in kozmolojik ilkeleri arasında Baba ile iki oğlu önde geliyordu. Baba süper kozmik yörelerde, İsa göklerde, Satanael adlı büyük oğul dünyada egemendiler. Satanael adı, " Tanrı ´ya karşı gelen " anlamına geliyordu. Çoğu Düalist topluluklar her iki oğlu da, küçüğünü sevgiden büyüğünü ise korkudan, yüceltiyorlardı.
Paflikyanlar ´in Şeytanı Tanrı ´nın büyük oğlu olarak gördüklerine dair bir kanıt yoktur. Bu nedenle söz konusu öğretinin kökeni doğrudan Bogomiller´e dayandırılır. Doğal olarak Bogomiller, hiç kuskusuz Şeytanin kötülük ortakları olarak toprak ağalarını ve soyluları görüyorlar; yeryüzünün tüm mallarını ve zenginliklerini reddediyorlardı. " Eğer iyi bir Tanrı varsa, kötülükler nereden geliyor? " İste Bogomiller´in yanıt bulmaya çabaladıkları soru buydu.
9. ve 10. yüz yıllarda Trakya ´daki koşullar feodalitenin gelişmesine elverişliydi. Küçük toprak sahibi köylülerin aleyhine güçlü bir feodalitenin boy vermesi, köylü sınıfının sefaletine neden olmaktaydı. Bölgenin sahne olduğu sürekli savaş durumu halkın omuzlarına her gün artan vergiler yüklemekte, yoksulluğa düsen köylüler bir koruyucu (prostasia) aramak zorunda kalmaktaydılar. Aşırı ölçüde sert geçen 927-928 yılı kişini izleyen korkunç bir kıtlık ve veba ile birkaç yıl yinelenen kötü hasat, feodal sınıfa halka ait toprakları olabildiğince düşük fiyatlarla ya da birkaç besin maddesi karşılığında satın alma olanağını vermişti. Bu ekonomik koşullar hiç kuskusuz Bogomil propagandasının yayılmasına yardımcı olmaktaydı. yaygın sefalet, bir yandan Bogomiller ´in çağrısına uygun zemin hazırlarken, diğer yandan gelişen bir feodalitenin oluşmasını hızlandırıyordu. Tüm kudret ve zenginlikler bir azınlığın elinde toplanıyordu. Bu sosyal dengesizlik Bogomiller ´in sert karşı çıkışlarına yol açmaktaydı.
Bogomil inancının sosyo-politik temeli, Bulgar köylüsünün toprak ağalarına karsı gelişen tepkisi olmuştur. Bu tepki yadsıyıcı, olumsuz, bozguncu bir tepkiydi ve hiç kuskusuz Çar Petro ve oğullarının dönemlerinde Bulgaristan ´ın gerilemesine yol açmıştı. Kozmas ´ın risalesini yazdığı dönemde Bogomilizm yeni gelişen bir akımdı ve kısa süre önce Bizans İmparatoru Yohan Tzimises, Philip****lis (Filibe) civarındaki yörelere Paflikyanlar ´ı göçe zorlamıştı. Bu bağlamda, hoşnutsuzluk yaratan ekonomik durumun ve yörede aniden ortaya çıkan düalist Paflikyan inançlarının Bogomilizm ´in temelini oluşturduğu düşünülebilir. Genel kural olarak Bogomil öğretisi, Gnostik akımlardan aktarılmış düalizm ile olabildiğince tam uygulanması istenen Hıristiyan öğretisinin arasındaki gizli ya da açık karsılaştırmalarda belirginleşiyor. Bir akımın ilerleyip gelişmesi, yalnızca diş etkiler ve üyelerinin ateşli çabalarıyla açıklanamaz. Ortam elverişli, insanlar etkilenmeye hazır olmalıdır. Bu koşullar, o dönemde Bulgaristan ve Bosna ´da yeterince bulunuyordu.
Bogomiller ne et yiyorlar, ne de şarap içiyorlardı; evliliğe de karsıydılar. Topluluklarında hiyerarşik bir düzen yoktu. Birbirlerine günah çıkartıyorlar, birbirlerini affediyorlardı. Zenginleri eleştiriyorlar, soyluları aşağılıyorlar ve sıradan insanları, edilgin bir direniş göstererek, efendilerine bas kaldırmaya davet ediyorlardı. Bogomil akiminin basarisi, Kilisenin zenginlik ve ihtişamı ile papazların değersizliklerinin yarattığı düş kırıklığından kaynaklanan toplu bir adanmışlıkla açıklanabilir. Ancak asil etken, giderek yoksullaşan ve toprak köleliğine bile razı olan Bulgar köylülerinin, toprak sahiplerine ve Bizans işbirlikçilerine duydukları nefretti.
Ortodoks inançlarına bu denli karsı çıkan bir öğretinin, ister istemez bölgenin sosyal yaşamının tüm öğeleri üzerinde önemli yankıları olmuştu. Özellikle Kilise ile Devlet çıkarlarının böylesine iç içe olduğu bir dönemde Ortodoks inancının reddi, kaçınılmaz olarak yasalara bir başkaldırı ve toplumsal düzenin tümüne yöneltilmiş bir meydan okumaydı. Bogomiller halkı sivil itaatsizliğe çağırıyorlardı: efendilerine itaat etmemeyi, zenginleri hor görmeyi, Çardan nefret etmeyi, Çar ´a hizmet edenleri alçak olarak değerlendirmeyi, soyluları gülünç duruma düşürmeyi, her ırgata ağası için çalışmayı reddetmeyi öğütlüyorlardı. Bu sosyal anarşizme karsı Kilise, siyasi yetkenin kutsallığını ileri sürerek karsı çıkmaya çabalıyor, Çar ve soyluların Tanrı tarafından görevlendirildiklerini ileri sürüyordu.
Ancak bu toplumsal anarşizmin rolü abartılarak, Bogomiller Ortaçağın komünistleri gibi değerlendirilmemelidir. Bogomilizm ´in eşitlik ilkesi, yoksulluk ve ahlaki saflık arayışlarından türemiştir. Feodaliteye karsı savaşımları adeta Yılık ve Kötülük arasındaki kozmik savasın toplumsal düzeye oturtulması gibidir. yalnızca bu anlamıyla bile Bogomilizm, feodalitenin gelişimine karsı koymuştur ama, esas olarak hiçbir zaman bir politik akım biçimine dönüşmemiştir. Bogomiller her şeyin üstünde dinsel vaizler olarak kalmışlar, sivil işlevlere ilgi duymamışlardır.
Gönüllü yoksullukla birlikte, çalışmanın Bogomiller tarafından hor görülmesi, gezgin keşiş tipini ortaya çıkarmıştır. Bu nitelik, Paflikyanlar ´dan çok Messalianlar ´a özgüdür. Bogomiller ´in edilgin tutumları, onları Paflikyanlar ´dan ayıran en önemli özellikleridir. Bogomiller ´e verilen diğer bir ad olan ve Türkçe " torba " sözcüğünden türemiş olan " Torbeshi ", gezgin Bogomil keşişlerinin omuzlarına astıkları ve içine aldıkları sadakaları koydukları torbadan kaynaklanmaktadır.
Günümüzde Torbeshi adı, Makedonya ´nın Müslüman Bulgarları olan Pomak ´lara verilen bir addır. Bizans İmparatoru II. Basil ´in 1018 yılında Bulgaristan ´ı fethinden sonra, birçok Bulgar soylusu zorla İstanbul ´a yerleştirilmişti. Bu soylular ve hatta Bazı Bizanslı papazlar tarafından kabul edilen Bogomilizm kendi teolojisini geliştirme çabasını sürdürdü. Ne var ki, bu teolojik çabalar sonunda Bogomil akımı ikiye bölündü. Şeytanin yetkesini kabul ederek, onu ezeli ve mutlak bir Tanrı olarak görenler " Dragovitsa Kilisesi " adıyla örgütlendiler (Dragovitsa, Trakya ile Makedonya sınırı üzerinde bulunan bir köyün adıydı). Şeytani İsa ´nın kötü kardeşi olarak gören eski Bogomiller ise " Bulgarlar " adını aldılar. Dragovitsa kolunun mutlak bir düalizmi, Bulgarların ise ilimli bir düalizmi savunmalarına karşın, iki grup birbirine hoşgörü ile bakmaktaydı. Bu dönemde Bogomilizm hızlı bir atılım gösterdi ; üyelerinin sayısı artarken, Anadolu ve Balkanlar ´da yeni topluluklar oluştu.
10. Yüz yıl sonlarına doğru Bogomil toplulukları içinde hiyerarşik bir yapı gelişmeye başladı: rahipler ve inananlar birbirinden ayrıldı. Dua ve oruç, kesinlikle uyulması zorunlu uygulamalar haline geldiler; giderek törenlerin sayısı ve ayrıntısı arttı. Bir köylü hareketi olarak başlayan akım, 12. yüz yıl sonlarında, ayrıntılı törenleri ve Hıristiyanlıktan giderek uzaklaşan düalist eğilimleri olan bir manastır tarikatı biçimine dönüştü.
12. Yüz yılın başlarında, Bogomiller ´i baskı altına almak amacıyla Kilise örgütlenmeye koyuldu. Bunun üzerine Bogomiller Balkanların kuzeyine çekildiler. Buradan yola çıkan Bogomil misyonerleri Dalmaçya, İtalya ve Fransa ´ya kadar yayıldılar. Bazı dönemlerde Bogomilizm, devlet düzeyinde de başarılar kazandı. Örneğin; 13. Yüz yılın ilk yarısında Ban Kulin (1180-1214) yönetimi sırasında Bulgaristan ve Bosna ´da resmi din olarak kabul gördü.
Bogomilizm ´in tüm tarihi boyunca sürdürdüğü bir başka belirgin özelliği ise, değişkenlik ve koşullara uyum sağlama yeteneğidir. Bu bağdaştırmacı nitelik, onlara çağrı etkinliklerini sürdürebilme ya da baskıları atlatabilme fırsatını tanımaktaydı. Bogomiller, diğer dinlerle ya da din dışı akımlarla bağdaşmaktan çekinmezlerdi. Bu eğilim zamanla daha belirgin biçime dönüştü ve 13. Yüz yıldan başlayarak Bogomilizm daha sik olarak Paganizm, büyü ve batıl inançlar ile iç içe geçti. Bu durum, herhangi bir sapkınlığı Bogomilizm olarak damgalayan Ortodoks eğilimini haklı duruma getirdi.
14. Yüz yılda Bogomilizm giderek etkisini yitirdi ve Osmanlıların Bulgaristan ´ı (1393) ve Bosna ´yı fethetmelerinden sonra (1463) Bogomiller ´in büyük çoğunluğu İslam dinine geçti.
Oysa Bogomilizm ´in dinsel etkileri uzun süre devam etti. Güneydoğu Avrupa ´da Bazı Bogomil inanç ve kavramları " Apokrifalar " (gizli ya da aslı olmayan İnciller) aracılığı ile yayılmayı sürdürdü. Ortaçağ süresince bu bölgede bir kaç Apokrifa, Jeremias adında bir Bogomil papazının adı ile bağlantılı biçimde elden ele dolaşmaktaydı. Ne var ki, bu kitapların hiçbiri Aslında Jeremias ´a ait değildi. Örneğin; tüm Ortaçağ Avrupa ´sında iyi tanınan " The Wood of the Cross " (Haçın Tahtası) adlı Apokrifa, Gnostik kökenli " Nicodemus İncili "nden alınmaydı. " İsa Nasıl Rahip Oldu " adındaki bir diğer Apokrifa, Bizanslılarca uzun zamandan beri biliniyordu. Bogomiller, bu eski metinlere düalist unsurlar eklemişlerdi. " Haçın Tahtası " adlı Apokrifanin Slovence çevirisi " Tanrı dünyayı yarattığı zaman, yalnızca kendisi ve Satanael vardı? " diye başlamaktaydı. Bu kozmogonik motifin çok yaygın olduğu bilinmektedir, ancak Güneydoğu Avrupa ´daki Slavca uyarlamalarda Şeytanın rolü alabildiğine abartılmıştı. Kimi Gnostik tarikatların modelini izleyen Bogomiller, Şeytana verdikleri önemi abartarak, düalist yaklaşımlarını güçlendirme yolunu seçmişlerdi.
Benzer biçimde " Adem ve Havva " adındaki Apokrifaya da Bogomiller, Adem ve Şeytan arasında gerçekleştirilen bir anlaşma hakkında bir bölüm eklemişlerdi. Bu anlaşma uyarınca, dünyayı yaratan Şeytan olduğu için, Adem ve soyundan gelenler, İsa ´nın gelişine kadar Şeytana ait olacaklardır. Bu temaya bugün bile Balkan folklorunda rastlanmaktadır.
Bu Apokrifaları yorumlama yöntemi " Interrogatio Iohannis " adlı tek otantik Bogomil metninde açıklanmaktadır. İsa ile İncilci Yahya arasında geçen bir konuşmayı içeren söz konusu metin engizisyon görevlileri tarafından Güney Fransa ´da Latince ´ye çevrilmiştir. Konuşmanın konusu dünyanın yaratılısı, Şeytanin düşüşü, Enoch ´un göğe yükselişi çevresinde geçer. Aslında metinde yer alan bir çok bölüm diğer Apokrifalardan ve " İncilci Yahya ´nın Soruları " adında 12. yüz yıla ait Slavca bir yapıttan alınmıştır. Halbuki, anlatının özündeki teoloji tümüyle Bogomil inançlarını yansıtmaktadır. Yine de bu metnin özgün bir Bogomil yapıtı mi, yoksa Yunanca ´dan bir çeviri mi olduğu hakkında kesin bir yargıya varılamaz. Öğreti açısından bu yapıtın büyük olasılıkla eski Apokrifalardan yola çıkılarak Bogomiller tarafından derlendiği söylenebilir.
Önemli olan Bogomil Apokrifalarının birkaç yüz yıl boyunca halkın dinsel inançları üzerinde oynadığı roldür. Bogomilizm ´le Şeytana verilen önem, Tanri ´nin edilgenligi ve anlaşılmaz aldırışsızlığı ? tüm bu unsurlar ilkel dinlerde de sıkça görülen " Deus Otiosus " motifinin ifadesi olarak düşünülmelidir. Bu inanışlara göre, dünyayı ve insani yaratan Tanrı, Yaratılısın sonuçları ile ilgilenmez, cennete çekilir ve yapıtının tamamlanmasını bir doğaüstü varlığa, yani " Demiurgos "a bırakır
11. Yüz yılın başlarından itibaren İtalya, Fransa ve Güney Almanya ´da Bogomil misyonerlerinin etkinlik gösterdikleri biliniyor. Örneğin, bu misyonerlerin Orleans ´ta birçok soyluyu ve hatta rahipleri bile kendi inançlarına çekmeyi başardıkları tarih belgelerinde yer alıyor. Ne var ki, Fransa kralı Robert bunları ortaya çıkarmakta ve yargılamakta gecikmedi. Batının ilk düalistleri (sapkınlıkla suçlananlar) 28 Aralık 1022 tarihinde ateşte can verdiler. Yine de akım yayılmasını sürdürdü. Bu kez İtalya ´da yerleşmiş olan Bogomil temelli Katlar (Yunanca Katharos ?saf, temiz- anlamına gelen bu isim 1163 yılından itibaren kullanılmaya başlandı) inancı Provence ve Languedoc yörelerine, hatta Pireneler ´e kadar misyonerler göndermeye başladı. Provence bölgesindeki topluluklar dört piskoposluk altında örgütlendiler ve 1167 yılında Toulouse ´da bir konsül toplandı. Bu konsüle İstanbul Bogomil piskoposunun katıldığı ve bu fırsattan yararlanarak Güney Fransa ´da birçok kişiyi kendi kökten düalizmine yönelttiği biliniyor. İşte böylelikle Bogomil öğretisi zaman içinde benzer düalist öğeleri içeren Katlar öğretisine dönüştü.