Bir Gayr-i Müslimin Hz. Muhammed (sav)'in Peygamberliğini Kabul Etmesi Ne Anlama Gelir?
Salı, 26 Ekim 2010 00:00 Prof. Dr. Şinasi Gündüz
Günümüzde dinler arası ilişkilere ve diyaloga yönelik tartışmalar arasında zaman zaman ön plana çıkan bir husus Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliği konusunda gayr-i müslimlerin ne düşündüğüne yöneliktir. Bu konuda sıklıkla şu sorular dillendirilir: Müslümanlarla ilişkilere ve diyaloga önem veren gayr-i müslimler Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliği konusunda ne düşünmektedirler? Müslümanlar, Müslüman olmayan insanlarla iletişim kurarken onların Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğine yönelik kanaatlerini ne kadar dikkate almalıdırlar? Bir gayr-i müslimin Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliği konusunda şu ya da bu şekilde olumlu bir beyanda bulunuyor olması, onun İslam'a yakınlığını ya da geleneksel gayr-i müslim tavrından farklı bir tutumu mu gösterir?
Farklı din mensuplarıyla ilişkiler bağlamında, özellikle Hıristiyanlara yönelik değerlendirmelerde zaman zaman bazı Müslümanlarca şu itirazın dillendirildiği görülür: Biz Hz. İsa'nın peygamberliğini kabul ettiğimiz halde onlar neden bizim peygamberimizin (Hz. Muhammed (sav)'in) peygamberliğini kabul etmiyorlar? Bu itiraz, gerek İslamî bakış açısından gerekse gayr-i müslimlerin bulundukları konum açısından değerlendirildiğinde pek haklı bir itiraz olarak görünmemektedir. Bu itiraza yönelik Hıristiyan tutumuna geçmeden önce itirazı yönelten Müslümanların tavrına yönelik bir durumu tespit etmede yarar var. Bu itirazın Hz. İsa ve Hz. Muhammed (sav)'e yönelik olarak "onlarınki" ve "bizimki" gibi hayli tartışılır bir ayrım temelinde yapılıyor olması dikkat çekicidir. İslam'a göre bu şekilde bir ayrım yapmanın yanlışlığı ortadadır; zira Hz. Muhammed (sav) gibi Hz. İsa da Kur'an'da kendisinden bahsedilen İslam peygamberleri arasındadır. Bütün peygamberler gibi o da insanlara tevhid mesajını içeren Allah'ın kitabını vazeden peygamberler zincirinin bir halkasıdır. Dolayısıyla sanki fazladan bir şey yapıyormuşuz ya da bir ihsanda bulunuyormuşuz gibi "biz onların inancında yer alan İsa'yı peygamber olarak kabul ettiğimiz halde onlar neden Hz. Muhammed (sav)'i peygamber olarak kabul etmiyorlar" tarzındaki argümana dayalı bu yaklaşım, yanlış temeller üzerine kurulu bir söylemdir. Hıristiyanlık açısından bakıldığında da böylesi bu argümanın sorunlu bir söylem olduğu ortadadır. Zira Hz. İsa açısından bakıldığında, İslam inancında yer verilen Hz. İsa ile Hıristiyan imanına konu olan İsa'nın aynı şahsiyetler olmadığı görülecektir. İslam inancındaki Hz. İsa bir insan ve bir peygamberdir; tıpkı kendisinden önceki peygamberler gibi o da insanlara Allah'tan aldığı vahyi iletmiş ve yaşamı esnasında her türlü şirk, zulüm ve benzeri kötülüklere karşı mücadele etmiştir. Hıristiyan geleneğindeki İsa ise tanrısal bir varlıktır; insanların kurtuluşu için yeryüzünde bedenleşmiş olan ilahi Oğul'dur, kurtarıcı Mesih'tir. Dolayısıyla Hıristiyan inancındaki ilahi Oğul İsa Mesih ile İslam inancındaki peygamber Hz. İsa arasında hiçbir ilişki söz konusu değildir. Bu bağlamda bir Müslümanın Hz. İsa'nın peygamberliğini ifade etmesi Hıristiyanlık açısından kabul edilebilir bir inanç değildir.
Hz. Muhammed (sav)'in bir peygamber olarak kabul edilmesi açısından bakıldığında da Hıristiyanlık açısından yukarıdaki argüman kabul edilebilir olarak gözükmez. Zira bir Hıristiyan açısından Tanrı Oğlu'nun yeryüzünde bedenleşmesi ve çarmıha gerilmesi ile tanrısal kurtuluş planı açısından yeni bir dönem başlatmıştır. Bu dönemde kurtuluşun yegâne yolu Tanrı Oğlu İsa Mesih'e iman etmektir. Bu dönemde yeni bir peygambere ihtiyaç da yoktur. Bu anlayışı esas alan Hıristiyan bireyden teslisi ve tanrı oğluna iman yoluyla kurtuluşu reddeden bir şahsiyetin peygamberliğini kabul etmesini beklemek düşünülemez.
Diğer taraftan Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliği konusunda bazı Hıristiyan yazarların ve düşünürlerin, İslam üzerine yazıp konuştuklarında, bazen kendilerine Hz. Muhammed (sav)'in bir peygamber olarak kabul edilip edilemeyeceği sorusunu sordukları ve bunlardan bazılarının Hz. Muhammed (sav)'in kendileri tarafından bir peygamber olarak kabul edilebileceğini vurguladıkları da bilinmektedir. Örneğin bu tartışmayı yapan dikkat çekici bir isim W. Montgomery Watt'dır. Montgomery Watt, İslam'la ilgili bir değerlendirmesinde "Müslümanların açık bir cevap istedikleri şu soruya göz atmamak bir Hıristiyan için bu noktada korkaklık olur" dedikten sonra Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğini tartışır ve sonunda "ben kişisel olarak Muhammed'in bir peygamber olduğunu kabul ediyorum" der (W. Montgomery Watt, "Körfez Savaşı Sonrası Müslümanlar ve Hıristiyanlar", çev.: Ş. Gündüz, Postmodernizm ve İslam, Küreselleşme ve Oryantalizm, derleyenler: A. Topçuoğlu, Y. Aktay, Ankara 1996, 345-346).
Doğrusu bazı gayr-i müslim yazar ve düşünürlerin (hatta bazı kilise çevrelerinin) bu ve benzeri yaklaşımları birçok Müslümanı heyecanlandırmakta, bu insanların nihayet hakikati anlayıp kabul etme noktasına geldikleri şeklinde bir kanaatin oluşmasına yol açmaktadır. Hatta bazı Müslümanlar böylesi kişilerin bir şekilde (gizliden ya da açıktan) Müslüman olduklarını düşünmektedirler. Peki, durum gerçekte böyle midir? Kuşkusuz Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğine yönelik görüş belirten her gayr-i müslim yazarın ve düşünürün durumu müstakil olarak ele alınıp incelenmesi gereken bir durumdur. Ancak yukarıda kendisinden bahsettiğimiz W. Montgomery Watt örneğinden hareketle konuya bakacak olursak, gayr-i müslimlerce Hz. Muhammed (sav)'in peygamber olduğunun kabul edilmesinde göz önünde bulundurulması gereken önemli detayların mevcut olduğu görülmektedir. Bu detaylar bize Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğinin kabulüne yönelik temel alınan kıstaslar hakkında da bilgi vermektedir. Örneğin Watt, konuya ilişkin değerlendirmesinde Hz. Muhammed (sav)'in bir peygamber olduğuna inandığını ifade etmeden önce İslam inancındaki peygamberlik anlayışıyla Kitab-ı Mukaddes geleneğindeki peygamberlik anlayışı arasındaki farklara dikkat çeker. Kitab-ı Mukaddes geleneğinde her peygamberin kendi zamanının özel durumlarıyla ilişkili olarak vahiy aldığını ve İslam'dan farklı olarak peygamberlerin, kişiliğinden ve yaşadığı zamanın şartlarından etkilenerek Tanrı'dan aldığı vahyi yorumlayıp aktardığını vurgular. Ayrıca Kitab-ı Mukaddes bağlamında peygamberlere yönelik vahyin, insanla Tanrı'nın nasıl ilgilendiğine ilişkin evrensel ifadeleri nadiren içerdiğinin de altını çizer. Bu bilgiler ışığında kendisine Hz. Muhammed (sav)'in bir peygamber olup olmadığı sorusunu soran Watt, Hz. Muhammed (sav)'in Kitab-ı Mukaddesin peygamberlik anlayışı doğrultusunda bir peygamber olduğunu kabul ettiğini belirtir. Bu kabulüyle birlikte Kur'an'da Hz. İsa'nın çarmıha gerildiğinin reddedilmesi ve Hıristiyanların üç tanrıya inandıkları gibi yanlış ifadeler bulunduğunu da iddia eder. Peki, Watt'ın bu bağlamda Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğini kabul etmesi, Hz. Muhammed (sav)'i peygamber olduğunu gerçekten kabulü anlamına gelir mi? Açıkça anlaşılacağı gibi o, İslam'ın peygamber inancı bağlamında bir kabul içerisinde değildir. Hz. Muhammed (sav)'in tanrısal bazı vahiyler alıp vizyonlar geçirmiş olabileceğini, ancak bunları kendi anlayışı ve tarihsel şartları bağlamında yorumlayıp insanlara aktardığı düşüncesindedir. Ona göre bu nedenle de Hz. Muhammed (sav) tarafından insanlara öğretilen Kur'an'da çeşitli yanlış bilgiler ve iddialar bulunmaktadır. Watt'ın Hz. Muhammed (sav)'in risaletine yönelik bu yaklaşımının gerçekte geleneksel Hıristiyan yaklaşımından çok da farklı olmadığı, Hıristiyanlık ve Kitab-ı Mukaddes temelinde bir Hz. Muhammed (sav) ve Kur'an yorumu olduğu ortadadır. Dolayısıyla Hz. Muhammed (sav)'in risaletiyle ilgili yapılan her açıklama kuşkusuz önemlidir; ancak kendi geleneklerinden hareketle Watt ve benzeri gayr-i müslimlerin Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğine yönelik yaptıkları açıklamalara, bağlamından uzak anlamlar yüklememek gerekir.