| KUTLU FORUM Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz |
|
| Allah İle İLGİLİ sORULAR cEVAPLAR | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
parisa Özel Üye
Mesaj Sayısı : 420 Rep Gücü : 849 Rep Puanı : 7 Kayıt tarihi : 21/09/09
| Konu: Allah İle İLGİLİ sORULAR cEVAPLAR Ptsi Ocak 31, 2011 7:00 am | |
| Ateistlere Verilen Cevaplar
Zamanımızda saf zihinleri bulandırmak, körpe dimağları ifsat etmek için ortaya atılan sorular mantıkla ve Allahın sıfatlarıyla çelişmektedir...cevaplarıyla birlikte bazıları şunlardır:
1.Bütün varlıkları Allah yarattı. Öyleyse Allah'ı kim yarattı?
cevap:Allah varlığı kendiliğindendir. ezeli ve ebedidir. doğal olandır. -1, -2, -3, gibi sayarsak sonu yok seğilmi. 1,2,3 diye sayarsakta bununda sonu yok. ezeli ve ebedi dir. bizim aklımız onun mahiyetini bilemeyecek kadar kıttır. çünkü bizim yaratan bir zat a karşı bu soruyu sormamız edepsizliktir. kendisi yaratılsaydı zaten bizi yaratamazdı. bunu hiç mi düşünmüyorlar. bizi yarattığına göre kendine mahsus yüksek sıfatları var. hemde bizim aklımızın çok ötesinde mahiyeti var.
2.Allah kendinden büyük bir taş, vs. başka bişey yaratabilirmi?
Sanatkar yaptığı sanat eseri cinsinden olmaz.Marangoz ceviz kavak ağacı ,masa sıra vs gibi özerllikleri olmaz.Ressam kağıttan kartondan bezden suluboya yağlı boyadan olmaz.Yani sanatkarın özellikleriyle yaptığı sanat eserinin özellikleri aynı olmaz. Allah sanat eseri değil sanatkardır.En büyük kusursuz noksansız (yarattığı evrenden biliyoruz)müthiş sanatkar. Allah bir cisim değilki allah için kendinden büyük taş yaratma vs gibi bir şey söz konusu olsun. Yani Allah bilgi ve tasavvurunda büyük yanlış dolayısıyla da saçma tenakuz dolu bir soru. Sadece mantık oyunu gibi görünen saçmalıkla kafa karıştırmak isteniyor. Onun gücü her şeye yeter.Allah için güç sınırlaması hududu söz konusu değildir.Bunun ispatı da yarattığı insanoğlunun henüz sınırlarını bilmediği evrendir.Sonsuz ve sınırsızı kavramak bizim aklımızın sıonırlarını aşar. Yani böyle bir mantık ALLah bilgisi açısından yanlışbir Allah tasavvuru bilgisine dayanıyor. Bir müslümana hiç sorulmaz..sorulması saçmalık.
@bdulKadir
3.Allah herşeyi önceden biliyordu öyleyse neden biz sorumluyuz?
Allah herşeyi biliyor zaten bunu soran daha önce bilmiyor muydu onun aciz olmadığını. bilmese aciz olurdu. ilah olamazdır. bunları düşünmek lazım ilk önce. sanki bu soruyu soranlar küçük çocuklar. bilmiyorlarmıydı bu yaşa kadar Allah'ın aciz olmadığını. Diyelimki, Allah insanı dünyaya göndermeden, Ahirette sorumlu tuttu. Allah ''sen dünyada yaşasaydın bu bu şu şu günahları işleyecektin'' deseydi. o zaman insan ''bize hiç bir şey göstermedin, ben bilmiyorum, böyle günahlardanda haberim yoktu'' diye Rabbine niyazda bulunmaz mıydı. bahanesi olmaz mıydı. ''bize bişey göstermeden bizi sorumlu tuttun'' diye bahane bulmaz mıydı insan. bir çok ayette zaten diyor ya ''onlara peygamber gönderdik ki daha sonra -ya rabbi bize peygamber gönderseydin bu günahları işlemezdik- diye bahane bulmasınlar'' gibi ayetler çoktur. sanırım bunlardan alınan dersi anladınız
4.Allahın merhameti sadece müslümanlaraysa diğer din mensupları neden sorumlu?
onlar insan değil mi elbette sorumludur. fakat her dinden insan hayatında en az islamiyette alakalı meselelerle karşılaşmıştır. bundan yüz çevirenler sorumludur. ama islamiyetten habersiz olan bazı insanlar sorumlu tutulmayacaktır. mesela afrika ülkelerinde veya başka ıssız yerlerde, dünya cereyanlarıyla alakası olmayanlar, din hususunda birşey bilmeyenler, işte onlar sorumlu tutulmayacaklardır. bunları bilmeden soruyu soruyorlar.
5.Allah adaletsizmi?(haşa) afkanistanda yaşayan biri islam ülkesinde yaşayanlarla nasıl bir tutulur?
herkesin mükafatı bir değilki. acı çeken daha fazla mükafat görecek. böyle bir soruda da belli niyette taşıyan insanların kokusu var.6.Madem kader diye bişey var? ozaman neden adam öldürmek ;zina;gasp vs suçlar insanların suçu oluyor? sen kendi ihtiyarınla günah işle sonra Allah'ı sorumlu tut. bu soruyu sorana bizde şu soruyu soruyoruz. ''madem hukuk yasası var, neden adam öldüren şunu bunu yapan hapse atılıyor, hukuk yasası sorumlu tutulması gerekmez mi''. böyle saçma bir soru. bu soruları soran ateiste, küçük bir çocuk bile cevap verebilir.
7.Allah varsa neden göremeyiz?görmediğimiz şeye nasıl inanırız?
Bu kadar doğal birşey olamaz. Duvarın içinde duvarın ustası aranmaz. Bu soruyu soranlar, güneşin vurduğu su kabarcıklarının içinde güneşin tamamıyla kendisini görmek istiyorlar. bu mümkün değildir. su kabarcıklarına güneş nasıl sığsın. su kabarcıklarındaki güneşin akisleriyle güneş kendisini zaten gösteriyor. Bu soruyu soranlarsa güneşi, yansıdığı su kabarcığının içinde görmek istiyor. buda imkansızdır. Bu mevcud mükemmel düzen herhalde kendiliğinden oluşmadı. demek biri var etti. ona bakılırsa akıl da gözle görülmez. o zaman görmediğimiz şeye inanmayız diyenler akıllarını da inkar etmeli
8.Allah bizi neden yarattı ve bizi sorumlu tuttu? bu bizim seçimimiz değildiki?
Allah bizi zatıyla şereflendirmek için yarattı. kendisini tanıtmak için yarattı. Halbuki Allahu Teala'yı gözleriyle görseler, hiç birşeye değişmezler onun cemalini. bilmedikleri için ve imansız olup Allah'ı tanımadıkları için bu soruyu soruyorlar. Ayrıca Allah o kadar nimetler vermiş. nimeti yersin. her türlü taşkınlığı yaparsın. dünyada tatmadıkları zevk kalmaz. sonrada çıkıp Allah bizi niye yarattı. Sana o zevkleri tattırmak için yarattı. fakat sen onun yolunda istimal etseydin daha büyük lezzetlere kavuşacaktın. bu mükafatın büyüklüğünü de kimse düşünemez. fakat sen onları Allah yolunda kullanmadığın için azaba müstehaksın. çünkü zevkini tattığın aza ve cihazatlarını sana Allah verdi. ister onun yolunda kullan ister kendi hevesin yolunda kullan. ona nankörlük edip ihanet etmek istersen, ve onun malı olan o aza ve cihazatlarını, hırsızlık yapar gibi kendi bildiğine kullanıyorsan, hiç bir şekilde yukardaki soruyu soramazsın. istediğin gibi kullan, sonra Allah niye yarattı de. Ayrıca bir işe girmek için sınava girmek şarttır. bu şart senin seçimin değilki. ösym nin tercihidir. sen zaten el uzatamazsın. sen sadece sınava girersin. bu soruyu soran kimse şu soruyu sorabilecek ahmaklıkta ''üniversiteye gidebilmek için niye öss sınavına girmek zorundayız ki, niye sınavla sorumluyuz'' gibi saçma bir soru
9.Allah heryerde varsa şuan nerededir?
Allah mekandan münezzehtir. kudreti o kadar sonsuzki. Aynı anda farklı yerlerdeki her şeyin içinde tasavvur edebilir. böyle yapamayan biri zaten ilah olamaz. bu soruyu da Allah'ın bu kudretini bimedikleri için soruyorlar. mesela, hava; heryerde bulunuyor değilmi. içeride, dışarıda, bulunduğunuz odada, her yerde bulunuyor. ve bu hava, şu an nerededir diye bir soru olamaz.
10.Allah varsa neden kendini göstermez?
bu sorunun cevabı 7. sorunun cevabında saklı. akıl da görülmez fakat varlığına inanırız. güneşin vurduğu su kabarcıklarının içinde, güneşin kendisini görmek istiyorlar, işte bu mümkün değil. güneş zaten yansımasıyla kendisini gösteriyor. iman gözüyle bakarsalar görürler. duvarın içinde duvarın ustasını arıyorlar. dünya gözüylede Allah şimdiye kadar kimseye kendini göstermemiş. sadece musa a.s'a kendisinin bir mevi yansımasını göstermiş. yani, mesela, güneşin kendisini değil de, güneşin ışığını gördüğünüz gibi. Allah bu şekilde daha tecelli edince musa a.s dayanamaış ve bayılmış. ayılınca da ''Ya Rabbi ben senin dünya gözüyle görülemeyeceğine inananların ilkiyim'' demiş. Allah zaten yarattığı kainat ve bu düzenle kendisini gösteriyor. mesele iman gözüyle bakabilmekte.
11.Allah neden bizden ibadet yapmamızı ister?onun bişeye ihtiyacımı vardır?
doktora gidip ilaç istersiniz ve doktor size ilaç yazıp kullanmanızda ısrar eder. doktorun, size ısrar etmesinde, kendi karı veya zararı var mı? yok. maksat hasta iyi olsun. hiç bir şeyden aciz olmayan Allah bizim ebedi saadete nail olmamız için bizden ibadet istiyor. Rabbimize ne kadar ibadet etsek azdır. çünkü ona ibadet etmek kadar daha zevkli birşey yoktur. mesela efendimiz diyor ki; ''ölüpte pişman olmayan yoktur. günahkar insan, ''keşke ibadetlerimi yapsaydım''. ibadet eden insan ''keşke daha fazla ibadet etseydi''. evliya bir insan ''keşke Allah'a daha fazla ibadet edip ona daha fazla yaklaşsaydım'' işte bunun sebebi. Allah'a ibadet etmenin ve ona layık bir kul olmanın doyumsuzluğunu sergiliyor.
12.Allah bizi nasıl diriltir?çürüyen bir elma bile geri gelmezken biz tek vucut olarak nasıl hayat buluruz?
çürüyen elma değil, elma ağacı kuruyor. sonra tekrar canlanıyor. ağacı canlandırması mı zor. yoksa çürüyen elmayı canlandırması mı. Her kışta ölmüş nebatat, aynı zamanda aynı tarzda ansızın tekrar vücuda gelip yaratılıp ihya oluyorlar hayat veriliyor onlara. insanın yaratılması daha kolay değil mi. çünkü nebatatın yapraklarını saymaya kalksak bitiremeyiz. halbuki insanın sayısı ne kadar ki. insan daha kolay değil mi. işte iman gözüyle bakma meselesi
13.Allah çok merhametliyse bizi neden cehenneme sokar?
bu soruyu soran şu soruyu sorabilecek ahmaklıkta ''adam öldüreni niye hapse atıyorlar''fakat Allah o kadar şefkatli ki kafirler dünyadaki cezalarını cehennemde cektikten daha sonra azap onlardan uzun bir müddet sonra kalkacak. fakat cehennemde yaşamaya devam edecekler. bu onlar için gene azap olur. bunları bilmeyen ve hukuktan haberi olmayan adam her türlü ahmakça soruları sorabiliyor.bu ve buna benzer soruların cevaplarının hepsi islam dininde mevcuttur...ancak bu soruları soran kişilere mantıklı cevap verseniz bile onların gerçek gayesi ,,, saf beyinlere evrim yada meteryalist düşünceleri empoze etmek insanı ataist ya da dinsiz yapmaktır..bunlar şeytanın dostlarıdırlar ve onlara hizmet ederler...bu gibi oyunlara gelmemeliyiz ve buna benzer soruların ve fazlasının cevabının yüce islamiyette ve Kuran-ı kerimde mevcut olduğunu bilmeliyiz..bilemesekte öğrenmeliyiz...arkadaşlarımıza ,dostlarımıza ,ailemize anlatmalıyız...bütün varlık âlemini, sadece gözleriyle gördükleri maddi eşyadan ibaret sanarak büyük bir hataya düşerler. Hâlbuki bir şeyin gözle görünmemesi onun yokluğuna delil olamaz. Zira bu âlemde gördüklerimize oranla göremediklerimiz çok daha fazladır. Hatta insan vücudunda akıl, hayal, hafıza gibi görünmeyen varlıklar, görünenden kat kat fazladır.“Görmediğim şeye inanmam” sözünün altında, aklın görevini göze yükleme yanılgısı yatmaktadır. Hâlbuki insandaki her bir duyu ayrı bir âlemin kapısını açar; birinin görevi diğerinden beklenmez. Mesela, göz, kulağın; burun, dilin görevini yapamaz. İnsan, gözüyle ne yemeğin tadına, ne bülbülün sesine, ne de gülün kokusuna bakabilir. Göz bu organların görevlerini yerine getiremezken, elbette aklın fonksiyonunu da icra edemez.Malumdur ki; herhangi bir eser, göz ile göründüğü hâlde, ustası akıl ile anlaşılır. “Görmediğime inanmam.” diyen bir insan, bu eserin yapıcısını inkâr durumuna düşer. Aynen bu örnekte olduğu gibi, sonsuz bir kuvvet, ilim ve sanat ürünü olan bu muhteşem kainatı seyrettiği hâlde, onun sanatkârını kabul etmeyen insan, ilim ve akıldan uzaklaşmış olur.Böyle bir insan, bu kâinatta her an tecelli eden ve Allah’ın varlığını güneş gibi gösteren, yaratma, rızk verme, hayat verme gibi sınırsız olayları nasıl açıklayacaktır?“Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.”
http://forum.memurlar.net/topic.aspx?id=482029
**********************
biz aciz ve yaratılmış olduğumuzdan Rabbimizi tam manasıyla fehmedemeyiz; fakat, elbette her sorunun cevabı var.mesela, mimar sinan'ın yaptığı eserleri örnek alacak olursak; Mimar sinanın tuğlalarla, betonlarla dikdiği o sanat eserlerindeki o tuğla veya betonlar dile gelse, mimar sinan'a çıkıpta ''sen bize niye şekil verdin, niye bizden eserler yapıyorsun'' diye kalkıpta diyemez. tuğlaların dili olsa bile bunları sanatkarları olan mimar sinan'a soramazlar değil mi. hele çıkıpta tuğlalar dile gelip ''bize ne ihtiyacın vardı da bizlerle uğraşıyorsun'' diyemez.O bakımdan bir padişah tanınmak bilinmek ister. kudretini göstermek ister. zaten kudretli, ki kudretini göstermese de aynı şey göstersede aynı şey. birdir bu değişmez. hiç bir şeye ihtiyacı yoktur.mimar sinan, zaten mimar, tuğlalarla betonlarla camiler inşa etmeseydi, sanat eserleri yapmasaydı, mimarlığında bi eksilme olmayacaktı değil mi. çünkü yazmasıyla, çizmesiyle zaten mimar olduğunu gösteriyordu.o bakımdan ''insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi halık-ı kainatı tanıyıp ona iman edip ibadet etmektir.''(ayet-i kerime). Eğer Allah yanlış yola sapmamamız için direk yol gösterseydi imtihanın bi manası kalmazdı. Peygamberler göndermiş, kitaplar göndermiş, arayın bulun diyor. demekki bulabilecek kabiliyetteyiz, o bakımdan insanın arayıp bulması lazımdır doğruyu.Ayrıca akıl vermiş. doğruyu eğriyi direk gösterseydi, akıl vermesine gerek kalmayacaktı. boşuna akıl vermiş olurdu. Allahu teala o bakımdan hikmetsiz iş yapmaz. madem akla sahibiz kendimiz arayıp bulmalıyız doğruyu eğriyi.nice peygamberlerle, kitaplarla ve nice suhuflarla bizlere yol gösteriyor zaten. daha fazlası olarak direk bize hitap eder tarz da doğruyu eğriyi gösterseydi, dediğimiz gibi imthanın gayesi kalmazdı.Hani soruyorlar ya, Allah niye direk cennete koymadı insanı? bu soruyu sormak ilk başta yanlıştır. çünkü insan yaratıldıktan sonra cennete konuldu zaten. şeytan adem a.s ın ayağını kaydırdı. Adem a.s a da Allahu teala af dilemesi ve onu ''acaba bu şeytan karşısında ne yapacak'' diye imtihan etmesi için, dünyaya belli bir müddet kalmak için gönderdi. yani Allahu teala, bizlere, bazı mükafatları hak edebilmemiz için çalışmamız gerektiğini bizlere hatırlatmak için dünyaya gönderdi. insanın kendisini, yaptığı fiillerle tanıması için gönderdi. yani insan ne kadar aciz olduğunu fehmetmesi için, şeytan karşısında ne tepki vereceğini bilmesi için ve daha nice hakikatları bulup, elde edip, buna mukabil cennette daha fazla mukafatlara nail olması için dünyaya gönderildi.Ayrıca Adem a.s yaratıldıktan sonra havva validemizle cennette iken meleklerin mertebesinde idi. yani sabit bir mertebe. fakat dünyaya gönderildiği andan itibaren insanın mertebesi sınırsız oldu. yani, eğer şeytanlar karşısında dünyada başarı kazanırsa, o şeytan engeli karşısında, dünyada, Allah'a, bıkmadan usanmadan ibadet etmesiyle mertebesi meleklerden kat kat yükselebilecek duruma getirildi. yani melekut mertebesinden terfi etmesi için, yükselmesi için dünyaya gönderildi. Buda Rabbimizin sonsuz şefkatindendir.Daha dünyaya gönderilme sebepleri arasında sayılamayacak çok şeyler var. onun için daha iyisini daha güzelini en iyi Allah bilir.
***********************
Arayış...
Kanıtın Yokluğu Yokluğun Kanıtı Değildir 05 Ağustos 2010 Perşembe 12:03 Yaratıcının var olup olmadığı ile ilgili tartışmalarda kullanılan argümanlardan biridir. Ateizm ve türevî ekollerin savunduğu "yaratıcı yoktur" iddiası ve bu iddiayı kanıtlama adına kullandıkları felsefî argümanlara karşı kullanılan bu argümanın anlatmak istediği: "ispat edilmeye muhtaç olan bir olgunun kanıttan yoksun olması, o'nun yok olduğunun yani olmadığının kanıtı değildir."
Tabi burada "yaratıcının varlığı ispat edilmeye muhtaç mıdır?" sorusu gelebilir akla.
Bu soruya iki ayrı cevap verilmektedir.
Birincisi,
yartıcının varlığının ispatını, iman etmek için birinci koşul olarak görenlerin verdiği "evet" cevabıdır.
İkincisi ise
yaratıcının varlığının, maddi bir kanıta ihtiyacı olmadığını iddia edip; insanın zihnimde yer alan "yaratmak, sonsuzluk ve mükemmelik" gibi insan için uzak ve imkansız olan kavramların varlığının, yaratıcının varlığını zaten gösterdiğini savunanların verdiği "hayır" cevabıdır.
*************************************** | |
| | | parisa Özel Üye
Mesaj Sayısı : 420 Rep Gücü : 849 Rep Puanı : 7 Kayıt tarihi : 21/09/09
| Konu: Geri: Allah İle İLGİLİ sORULAR cEVAPLAR Ptsi Ocak 31, 2011 7:49 am | |
| Allah Kainatı Bilinmek İçin mi Yaratmıştır? | | | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi | 10.08.2007 | Biz Allah'ı yarattığı mahlukatıyla biliyoruz, tanıyoruz. Öte yandan göremediğimiz şeyler gördüklerimizin milyonda birini bile teşkil etmiyor. Evet, siz bu dünyayı çok önemli görmeyin, gözünüzde çok büyütmeyin. "Galaksiler varmış, on trilyon senelik ömürleri varmış.. dev cüsseli güneşler varmış, bunlardan bazıları kendi enerjilerini tüketmişler.. en başta her şeyin mahiyeti bir hidrojenmiş, sonra helyuma dönmüş, hala da bu dönüşüm devam ediyormuş.. sönen, enkazı üzere çöken bir kısım dev cüsseler bazılarının kehanetlerine göre öbür alemin kapıları gibi kara delikler haline gelmiş..." Bütün bunlar doğrudur ve değişme, tebeddül, tegayyür dediğimiz şeylerdir. Ama bunlar, mesela galaksiler değil trilyon, isterse trilyon defa trilyon sene ömürleri olsun, ezel ve ebed karşısında bir sıfır ifade ederler sadece. Demek Cenab-ı Hak sıfır değerli bir zaman içinde bir çeşit kendini göstermek istemiş ve kainatı yaratmış ve onu mütalaa etmesi için de insanı yaratmıştır. Bize kalırsa bunlar çok büyük bir projedir. Ama asıl önemli olan bu projenin insanı netice vermesidir. "Hakiki kainatın hikmeti / Dünyaya gele şu mükerrem insan hazreti." Ama sonuç olarak hem bu muazzam kainat ve hem onun fihristesi olan insanın fani olmaları itibarıyla Sonsuz karşısında değerleri ancak sıfır nisbetindedir. Evet. Biz ancak fizik alemi içindeki şeylere muttali olabiliyoruz. Hatta onların çoğundan haberdar bile değiliz bunca ilmi gelişmelere rağmen. Kara deliği de bilmiyoruz, ak deliği de. Geleceğin astrofizikçileri daha çok şeyler söyleyecekler ama ihtimal kainatın ömrü bile onları bütünüyle öğrenmeye yetmeyecek. Yıkılıp gideceğiz ve insanoğlunun merakı kursağında kalacak. Sonuçta da bunların hepsi o Sonsuz Kudret, Sonsuz Kuvvet, Sonsuz İlim karşısında bir zerre değerinde bile değildir. Zerre derseniz O'nun büyüklüğü karşısında bunlara bir yer vermiş olursunuz. Daha küçük bir şey bilemediğimiz için zerre diyoruz. Zerre malumunuz olduğu üzere atom demektir; veya partikül.. Öte yandan Allah'ın yarattığı alem fiziki alemden ibaret degildir. Mesela bir ruhaniler alemi var ve melekler var orada. Bunları, sayısını, mahiyetini, vazifelerini tam manasıyla bilmiyoruz. Cebrail'in ömrünü bilemiyoruz mesela; kainatların ömrünü aşacak bir ömre sahipse o Cebrail... O "lâhut burcuna çıkmış, Allah'tan merhaba görmüş" bir varlık. Bütün bunlar bizi aşar. Demek Cenab-ı Hak her zaman bu türlü tebeddülleri, tagayyürler içinde yuvarlanıp giden varlıklar arasında keyfiyeti bizce meçhul kendisini temaşâ ediyor. Yaratıyor, temaşa ediyor. İnsan esfel-i safilin ile âlâ-yı illiyyin arasında seyahat eden bir varlık olduğu halde "mükerrem bir hazret" nasıl olabilir? İnsan çelişkili bir varlık. Bir yanı Allah'a bakıyor, bir yanı da sürekli şeytana. O şeytanı aşıp Allah'a ulaşması gerekiyor. Aşamazsa Allah'a ulaşamıyor. Allah'a ulaşmayınca da şeytanın kucağına düşüyor. Aşma-ulaşma veya takılma-düşme söz konusu burada -Allah düşmeden muhafaza buyursun, ulaşmayla şereflendirsin-. İşte insan, gerek mahiyet-i insan gerekse O'na ulaşanlar adına kendisine hazret denilmeyi hak ediyor. İnsanı şeytanın kucağına düşüren, küfür, dalalet ve nifaka iten bir çok sebep var. Kibir gibi, gurur ve ucub (insanın kendisini beğenmesi) gibi. Bunlar insanın inanmasına manidir. İnhiraf, yani yanlış inanma, yanlış görme, yanlış değerlendirme, yanlış bakma, yanlış yorumlama; öte yandan haddini bilmeme, başkalarına zulüm yapma inanmaya manidir. Çünkü bunlar insanın vicdanındaki o genişliği daraltıyor. Halbuki o vicdan mekanizması içinde Üstad'ın dediği gibi fuad var latife-i Rabbaniye var. Aynı zamanda his var, zihin var. Ama bu dediğimiz şeyler insanın vicdanıyla daralmasını netice veriyor. O zayıflayınca nefis mekanizması vicdan mekanizmasının yerine geçiyor. Böylece insana gerçek derinlik kazandıracak münasebetler kopuyor. Bu türlü insanların inanması zordur. İnansa bile büyüme istidadı olmayan bodur bir ağaç gibi kalırlar. Onları ne kadar dindar olmaya zorlasanız, ne kadar terbiyeye tabi tutsanız, kibrini aşamazsa, haksızlıklardan sıyrılmazsa, zulmü terk etmezse, haddini bilmezse, Allah'a ait sınırların içine girerse inanması zordur. İmana mani saydığımız hususlar içinde zulmün ayrı bir yeri var. Kur'an şirke (Allah'a ortak koşma) zulüm demiş. Çünkü zulüm bir nevi uluhiyet iddiasında bulunma demektir. İnsanlığın İftihar Tablosu "Ellezine âmenû ve lem yelbisû imânehum bi zulmin... - İman edip imanlarına zulüm bulaştırmayanlar..." (En'âm 6/82) ayetini okuyunca, Sahabe-i Kiram Efendilerimiz "Hangimiz var ki nefsine zulm etmemiş olsun?" diye sorar, Efendimiz de Hazreti Lokman aleyhisselam'ın oğluna nasihatında "...Yâ büneyye lâ tüşrik billâhi, inneş-şirke lezulmün azîm - Evladım! Sakın Allah'a eş, ortak uydurma. Çünkü şirk pek büyük bir zulümdür." (Lokman 31/13) ayetini hatırlatarak meseleyi tavzih buyurmuştur. Yukarıda saydığımız menfi hususlara bir de taklit ruhunu ekleyebiliriz. Yani atalarından aldığı şeyi hayatına geçirme ve yaşama meselesi. Atalarından körü körüne tevarüs ettiği şeyler kötüyse insanı bütün bütün dalalete sürükler. Saydığımız bu menfi vasıflar varsa bir insanda nefis bunları birer tezgah gibi kullanır. Daha önce de işaret ettiğimiz gibi vicdan mekanizması yenik düşmüş, nefis mekanizması öne çıkmıştır çünkü. Meydan ona kalmıştır ve şeytan, vicdanı kapanmış, enginliklere açılamamış bu insan üzerinde tasarrufta bulunur. Aslında şeytanı helak eden de budur. Allah'a karşı haddini bilmemiş, küstahlık yapmıştır. Bakış zaviyesini ayarlayamamıştır o da: "Adem topraktan ben ateşten. Ateş toprak önünde eğilmez." demiş; demiş ve baş aşağı devrilip gitmiş. Şeytanın En Can Alıcı Silahı: Şehvet Şehvet şeytanın en çok başvurduğu, en çok kullandığı bir tezgahtır. Mevlana'nın semaha kalktığı zaman irticalen söylediği, Zerkûb veya Hüsamettin Çelebi tarafından kaydedilmiş Rubailerinde anlattığı bir şey var: Mevlana orada şeytanla Cenab-ı Hakk'ı karşı karşıya getirip konuşturuyor. Diyor ki şeytan Allah'a; "İzzetine kasem ederim ki insanların hepsini şirazeden çıkaracağım. Ama onların bir dayanakları var, benim de olması lazım." Allah "İstediğin kadar para, al kullan onu." diyor. Memnun olmuyor, ekşitiyor yüzünü. "İstediğin kadar ömür." diyor, yine yüzünü ekşitiyor. "İstediğin kadar güç, kuvvet." yine ekşitiyor. "Şehvet" deyince, -Hazreti Mevlana diyor ki-, "Şeytan zil taktı oynadı o zaman." Şehvet şeytanın en büyük kozu denilebilir. Bana tarih boyunca şehvet mevzuunda dayanmış, sabretmiş, devrilmemiş kaç tane babayiğit gösterebilirsiniz? Kalbi hiç inhiraf etmemiş, gözünün içine yabancı bir hülya girmemiş, kulağı o işin mahremini duymamış, o istikamette adım atmamış, el uzatmamış kaç babayiğit? Zira o şeytanın zil takıp oynadığı bir mesele. Allah Rasulu (sallallahü aleyhi vesellem) "Ümmetime bundan daha büyük bir imtihan, bir fitne vesilesi bırakmadım." buyuruyor. Bizim sabah akşam yaptığımız dualar kişinin şehvetle imtihanı karşısında yaptığı duadır. "Böyle bir imtihanla karşı karşıya gelmeden Sana sığınırım!" demektir. Tek taraflı da değildir bu iş. Erkekler kadınlarla imtihan olurken, kadınlar da erkeklerle imtihan olur. Şeytan hesabına olacak örgüler ve nakışlardan kaçmak gerek. Başka bir deyişle, örümcek ağına düşmemeli. Ağa düşmüş sinekleri görmüşsünüzdür: Çırpındıkça batarlar, daha perişan hale gelirler. Şeytanın ağı da öyle. O, ağına düşmüşlerin başında bekler; bekler ki kurtulamasın, çırpınsın ve çırpındıkça batsın. Bu sebeple insan potansiyel genişliğini kendi elleriyle daraltmamalı. Kevn ü mekanlara sığmayan, lâ mekanî (bir mekanla sınırlanmayan), lâ zamanî (zamana bağlı olmayan) mahiyetini daracık bir şeye, bir âna, bir lahzaya, bir bakmaya, bir öpmeye, bir daneye, bir lokmaya mahkum etmemeli. Unutmayın, bir kuşu kafese kıstıran şey bir dane hırsıdır. Nizami, Hazreti Adem'in yediği "yasak meyve"nin de buğday olduğunu söyler. "Hazreti Adem yeyince onu, benzi de buğday danesi gibi sapsarı kesildi." der Mahzen-i Esrar'ında. Demek asıl mesele şeytanın ağına düşmemek. Kur'an-ı Kerim diyor ki: "Yaidühüm ve yümennîhim... - Onlara vaadde bulunur ve onları boş kuruntulara sevkeder..." (Nisa 4/120) Hiçbir vaadini yerine getirmez o. Onun sözünün hikaye edildiği başka bir ayette açıkça diyor zaten: "...Ben de size bir şeyler vaad ettim, ama sözümde durmadım." (İbrahim 14/22) Öyleyse insanı boş vaadlerle kandıran ve vaadini asla gerçekleştiremeyecek olan şeytanın ağına düşmemeye bakmalı. Vicdan Genişliğini Yakalayan ve Koruyanlara Allah'ın Lütufları Nesimi ne hoş ifade ediyor: "Bana Haktan nida geldi Gel ey aşık ki, mahremsin Bura mahrem makamıdır Seni ehl-i vefa gördük Mekanım lâ mekân oldu Bu cismim cümle cân oldu Nazar-ı Hak ayân oldu Özüm mest-i likâ gördüm. Sonunda da der ki; Beni mesteyleyen daim O meyden Mustafâ gördüm." Yani öyle bir mey sunmuşlar ki içinde Muhammed Mustafa var. Bunlar vicdan genişliğine Allahın bir lütfudur. Allah hakedenlere bütün bunları hem de zırhı ile beraber lütfeder. O zırh ise "ubûdiyet-i kâmile-i tâmme-i dâimedir" (kamil manada, eksiksiz, sürekli ubudiyet). Sonuç olarak şunu ifade edelim: İnsanın, vicdan mekanizmasını işlettip onu genişlettiğinde, fezalara açılma, göklerde tayaran etme, Esmâ aleminde, Sıfat aleminde dolaşma ve Nesimi'nin dediği gibi, "Hak'tan merhaba alma, melekten merhaba görme" potansiyeli varken, onun, şeytanın kabir gibi dar çukuruna girip müteselli olması akıl kârı mıdır? Allah insanı halifelik makamına layık görmüşken, onun o makama hiç yakışmayan tavır ve davranışlar ortaya koyması uygun mudur? Öyleyse gelin o genişliği koruyalım. Şeytanın tezgahlarını işletmesine fırsat vermeyelim. Usul-ü fıkıh tabiriyle sedd-i zerâi'ye (henüz oluşmadan kötülüklerin önüne sed çekme) göre, ya da azimete göre davranalım. Bizi fitnenin, imtihan ve ibtilanın içine çekebilecek şeylerden fersah fersah uzak duralım. Gözümüze ilişen haram karşısında hemen tavır alalım, başımızı çevirelim. Böylece onun suretinin ruh dünyamızı kirletmesine izin vermeyelim. Hatta, bırakın gözümüze ilişmesini, bu ihtimalin olduğu yerlerde dahi bulunmayalım. Kısacası duracağımız yeri iyi belirleyelim ki o yer halifelik makamıdır. O halde Allah'ın bizi lütfuyla oturttuğu bu makama yakışır şekilde hareket edelim. |
***************** Allah Kâinatı Neden Yarattı ve Neden Daha Önce Yaratmadı? | | | M.Fethullah Gülen | 23.05.2007 | Bu sorunun iki yönü var: Biri; kâinatın niçin yaratılmış olduğu, ikincisi ise neden daha önceden yaratılmadığıdır. Evvelâ, hemen arz edeyim ki, biz insanlar her şeyi kendi ölçülerimiz zaviyesinden ele alıyor ve ona göre fikirler imâl ediyoruz. Meselâ, biz bir şeyi yaparken lüzum hisseder öyle yaparız. Ve çok defa, kat'î zaruretlerle ancak harekete geçeriz. Böyle bir düşünce saplantısıyla, Cenâb-ı Hakk'ı da kendimize kıyas ederek öyle yapacağını zannediyoruz. Hâlbuki böyle bir soruyu tevcih ederken düşünmeliyiz ki; Allah birer eksiklik ve noksanlık olan bu türlü şeylerden münezzehtir.
"Allah, kâinatı niye yarattı?" sorusunu cedel yoluyla ele almak da mümkündür: Kimdir kâinatın yaratılmasından rahatsız olan? Bir insan gösterebilir misiniz ki; şu tohum atma, döllendirme, mahsûl alma ve bütün imkânlarını en iyi şekilde kullanarak mes'ut olma yollarını araştırmasın? Evet, bir kısım sıkıcı hâdiseler karşısında, aceleden verilmiş kararlarla, dünyaya gelişine pişmanlık izhar edenler, hatta hayatlarına kıyanlar vardır; fakat bunlar nedret ifade edecek kadar ehemmiyetsizdir. Yoksa, herkes "Var" olduğuna, hayata mazhariyetine, insan olarak bulunuşuna, pişmanlık şöyle dursun, şükranla dolup taşmaktadır. Rica ederim, çocuk olup kucaklarda bulunmaktan, delikanlılıkta iliklerine kadar varlığının neşvesini duymaktan, olgunlukta aile ve çoluk çocukla hemhâl olmaktan şikâyet etmek mümkün müdür? Ve hele ötelere inanan insanlar için... Bir de bu insan, bütün bir saadetin teminâtı olan ebedî bahtiyarlığın tohumlarını nemâlandırabiliyorsa, şikâyet etmek şöyle dursun; mutlak saadete açılan menfezlerin sırlı anahtarlarını keşfettiğinden ötürü çok çok memnun olacaktır. Evet biz, bütün bunları vicdanlarımızda duyuyor ve kâinatı yaratan, bizi buraya getiren Zât'a, kalb dolusu şükranlarımızı arz ediyoruz. Meselenin, kendi realitesi içinde izahına gelince: Bu kâinatın, büyük-küçük, canlı-cansız, rengârenk sanat eserleriyle süslenmiş; bitip tükenme bilmeyen bir "manzaralar resmî geçidi" ve bir meşher mahiyetinde, herkesi seyr ve tenezzühe sevk edecek cazibedârlık içinde hazırlanmış olduğu görünüyor. Bu güzel manzaralar, bu fevkalâde süs ve ihtişamlar, bir sel gibi akıp giden hâdiseler üzerinde, bir iş ve ameli, o iş ve amele hâkim kudretli ve sevimli eli gösteriyor. Bizler, bu fiiller adesesiyle dalgalanan isimlere şâhit oluyor ve maşukuna visal aşkıyla koşan âşıklar gibi, bu çakıp çakıp göz kırpmaların, parlayıp parlayıp işaret etmelerin arkasına düşüyor ve kendimizi bizim için bir belirsizlik arz eden sıfatlar dairesi önünde buluyoruz. Şaşkın, yorgun ve alabildiğine arzulu... Kalbe açılan menfezlerle zâtîşeinleri takibe çalışıyor ve kendimizden geçiyoruz. Bir yükseliş ve urûc içinde cereyan eden bu yolculuk, eşya ve hâdiselerden tut tâ insan-kâinat münasebetlerine; ondan insanın Allah'ın isimleri, sıfatları dairesiyle alâkasına kadar çok geniş bir sahada cereyan etmektedir. Şimdi, biraz da Yaratıcı'nın maksadı mevzuunda bir şeyler söylerken, bu idrak ve inkişâfı, bir avam anlayışı içinde takip edelim: Meselâ, pek çok işte çok mahir bir sanatkâr düşünelim ki, bu sanatkârın mahir olduğu yönlerden bir tanesi de, güzel yazı yazma (hüsnühat)dır. Bu maharetiyle O, objektifi aşıyor, sübjektife başkaldırıyor ve inşa gücüyle kendini gösteriyor ve yine farzedelim ki, bu sanatkâr, aynı zamanda fevkalâde bir heykeltıraştır; birkaç çekiç darbesiyle en sert mermerlere âdeta canlılık getiriyor, dudağına tebessüm, yanağına gamze hâkkettiği suretlerle ayrı bir maharet izhar ediyor. Hüsnühat yönüyle alkışlanan sanatkârımız, heykeltıraşlığı ile de hakkında yazılan methiye ve takdirleri dinleyedursun, biz onun üçüncü bir kabiliyetini daha kurcalayalım: Meselâ, sanat dehâmız aynı zamanda mahir bir dülger olsun.. cevize sanat ruhunu aksettiren, gürgene ölümsüzlük kazandıran, abanozu sanat ruhuyla dirilten üstün bir dülger.. Sanat ve sanatkârdan anlayan eller bu hususta da onu alkışlaya dursun, biz onun maharetlerinin bir başka yönüne daha bakalım: Meselâ, şimdi de aynı zâtın mükemmel bir ressam olduğunu düşünelim. Fırçasının geçtiği yerlerde en güzel motifler, en şahane kombinezonlar sıralansın dursun ve bir-iki el hareketiyle insanı kendinden geçirecek şeyleri resmetsin... Daha bir sürü sanat sıralayabiliriz ki, ilâve edilen her yeni sanat, sanat-dehâmızın ayrı bir yönüne aydınlık getirmekte ve onu o yönüyle de tanımamıza yardımcı olmaktadır. Şimdi, böyle bir sanatkâr, kabiliyetleriyle kendini göstermedikten sonra, onu bilmemiz mümkün olmayacağı gibi, bazı sanatlarını izhar etmemesiyle de, tam ve kusursuz bir tanımadan söz edilemeyecektir. Bu itibarladır ki, her istîdat, kendinde saklı kabiliyetleri izhar ve ilim planındaki varlıklara, haricî vücût giydirip teşhir etmek ister. Tohumdaki hayat ukdesinin uyanması, spermin var olma kavgasındaki aşk ve heyecanı, rutubet habbeciklerinin yağmur olmak için bin bir güçlüklere katlanmaları, hep bu görünme ve gösterme şevkiyle yapılan şeylerden değil midir? Bunlar, hem bizde, hem de bütün varlıklarda bir zaafın, bir arzunun ve önüne geçilmez bir iştiyakın ifadesidir ki, zaten, aslından aksetmiş gölgeleri, bunun dışında da düşünemeyiz. Ama, asıl Sanatkâr'a gelince, O, kendi sanatlarında eksiklik ifade eden bu türlü ârâzlardan münezzehtir. Şurası unutulmamalıdır ki, aslın ne cilvesi, ne de cilvenin tertibi, kat'iyen gölgedeki gibi olmayacaktır. Evet, bütün kevn ü mekânları dolduran rengârenk ve çeşit çeşit dalgalanmalar, bize bin bir isimden haber vermekte ve her isim bir sanat âbidesi üzerinde aydınlatıcı bir nur gibi, hünerli bir Zât'ın sıfatlarını tanıtmaya rehberlik yapmakta ve o gizli Zât'ın mesajlarıyla kalbimizi uyarmaktadır. Büyük Sanatkâr, güzelliğin, envai ile kendi güzelliğini, nizam ve ahengin şiirimsi keyfiyetiyle irade ve kuvvetini, kalbin en gizli arzularına kadar her şeyi vermesi ile rahmet ve şefkatini ve daha bunlar gibi binlerce sıfat ve unvanlarıyla kendini bizlere tanıttırmak, hem de eksiksiz olarak tanıttırmak istemektedir. Tabir-i diğerle O, geniş ilmindeki ilmî mahiyetleri, haricî vücutlarla sahneye sürüp, kudret ve iradesinin cilvesini göstermek; en hârika sanat eserlerini, şuurlu varlıkların idrak menşurundan geçirerek, zeminden semâya kadar bir hayret ve hayranlık, bir idrak ve takdir velvelesi uyarmak istiyor. Demek mahir, hem binlerce fende mahir bir Sanatkâr, sanatlarıyla hârika istîdat ve kabiliyetlerini gösterdiği gibi, en yüce mânâsıyla, bu kâinatın Sahibi de, kendi sanat şe'nini göstermek için, bu muhteşem kâinat sarayını yaratmış... Şimdi de, "Daha önce niye yaratmadı?" meselesine gelelim: Evvelâ "Daha önce" ne demek? "Şu kadar zaman, şu kadar sene de, neden daha fazla değil" demek istiyorsak; zaman kaydına giren sonsuz "evvel'lere dahi aynı sual vârit olacaktır. Meselâ, niye bir trilyon sene evvel yarattı da, yüz trilyon sene evvel yaratmadı? Bilmem ki, böyle bir sual ve itiraza, mâkul bir sebep göstermek mümkün olabilecek midir? Şayet, "Niye daha evvel yaratmadı?" sözüyle, ezeliyeti, yani zaman kaydı altına girmemeyi kasdediyorsak, o husus varlığı kendinden olan Zât-ı Ecell-i Âlâ'nın kendine has sıfatı ve Zâtı'nın lâzımıdır. Yani O, O'ndan başkasına ait olamaz, başkasında ezeliyet bulunmaz. Ancak, mahlûkatın Allah'ın ilmi içinde bir ilmî vücûtları vardır ki; istersek ona tasavvufî ifade ile "sabit ayn'lar, zılâl-i envâr" diyelim; istersek O'nu sadece plân ve proje gibi sınırlı ve mahdut şeyler olarak ele alalım; lizâtiha onlara ezeliyet atfetmek hata; bizim böyle bir hususu kurcalamamız da en azından; Allah'a karşı sû-i edep olacaktır. Bizler, daracık kıstaslarımızla haricî vücut giymiş, şu cesetler ve ruhlar hakkında bir şeyler söylesek bile, bizim için gayp sayılan hususlar hakkında söz söylemek, en hafif mânâsıyla kendini bilmemezliktir. Bütün kevn ü mekânlar, Kürsî'sine nispeten çöle atılmış bir halka mesabesinde kalan ve Arş'ına nispeten de, Kürsîsi o hâle gelen, Arş-ı Azîm'in Sâhibi'ni, insan nasıl bilecek ki; O'nun Daire-i Ulûhiyetinin sırlarına tercüman olsun!.. Evet, Cenâb-ı Hakk'ın kendine has işlerine ve Zât'ına ayna olacak pek çok şey vardır. Evvelâ, mahlûkat yok iken de O, kendini bilir, eşyaya muhtaç olmadan kendine has işleri bilir; isimlerinde Zatî şe'nlerini görür, bilir isimler âleminde esirde, partiküller dünyasında ve nihayet atom ve büyük mürekkeplerde, isimlerinin cilveleriyle kendini bilir, bildirir ve şuurlu mahlûkatlarına da gösterir.. İlm-i ezelisinde ayrı bir bilme, isimler âleminde -bize göre- ayrı bir bilme; eterde ayrı bir bilme devam edip gider de, O'nda bir değişme olmaz. Zira O, İbrahim Hakkı'nın dediği gibi: "Yemez içmez, zaman geçmez, beridir cümleden Allah, Tebeddülden, tegayyürden dahi elvan u eşkâlden, Muhakkak ol müberrâdır, budur Selb-i Sıfâtullah."[1] Biz bugün, O'nun neleri tertip edip sahneye sürdüğünü görüyoruz; ama, dün ne olduğumuzu ve yarın ne hâle geleceğimizi bilemiyoruz ve kestiremiyoruz. İlmî varlık ne idi? Ayân-ı sabite ne idi, ruhlar âlemi neyin ifadesi ve nebülozla-rın helezonik keyfiyeti, varlığın hangi muzlim noktasını şiirleştirip âhenge kavuşturuyor ve vuzuh getiriyordu? Bütün bunları bilemediğimiz gibi, yarınki "ukbâ" hayatıyla yine önüne ve sonuna bakacak, bu büyük bilmece karşısında: "Seni de şuûnatını da hakkıyla bilemedik ey Mâruf!" diyeceğiz. Şayet, sözü biraz uzattı isem, bu türlü meselelerde ihtiyatlı olmak gerektiği için uzattım, hata etti isem, O'ndan bağışlanmamı dilerim. Her şeyin en doğrusunu O bilir. Cedel: Münakaşa. Galibiyet için çekişme. Diyalektik Zâtî şe'n: Zâta ait iş, hâl ve tavır. |
******************* | |
| | | parisa Özel Üye
Mesaj Sayısı : 420 Rep Gücü : 849 Rep Puanı : 7 Kayıt tarihi : 21/09/09
| Konu: Geri: Allah İle İLGİLİ sORULAR cEVAPLAR Ptsi Ocak 31, 2011 7:50 am | |
| http://www.hikmet.net/content/category/3851/60005/13/
SORUNUN ÜZERİNE TIKLA LİNKE GİT VE GÖR
Allah (c.c) hiç kimseye benzemez deniliyor. O halde bizim görmemizle Allah’ın görmesi arasında bir benzerlik yok mudur? | hikmet.net | Allahtan başkasına rükû ve secde etmek şirk midir? | hikmet.net | Başarıları ve müsbet neticeleri Allah'a vermede hassasiyetimiz nasıl olmalıdır? | hikmet.net | Allahın Vahidiyet ve Ehadiyet sıfatları arasında ne fark vardır, açıklar mısınız? | hikmet.net | Çevresinden dolayı inanmayan insanların durumu ne olacak? | hikmet.net | Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarının ifade ettiği manayı açıklar mısınız? | M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla 4 | Kerîm ve Rahîm İsimleri Âhireti İktiza Etmesini Açıklar mısınız? | M. Fethullah Gülen, Ölüm Ötesi Hayat | "Ben Sizin Rabbiniz Değil miyim?" Sualine Evet Rabbimizsin İle Cevap Verildiğine Aklî Delil Var mıdır? | M. Fethullah Gülen, Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader | Tabiat, Tabiat Kanunları ve Sebepler Niçin Yaratılmıştır? | M. Fethullah Gülen, İnancın Gölgesinde 1 | Kainatı sebepler mi var etmiştir yoksa kâinat kendi kendine var olmuştur? | M. Fethullah Gülen, İnancın Gölgesinde 1 | Günlük hayatımızda işlediğimiz her fiili Allah’a nisbet ederek mi konuşmalıyız? | M. Fethullah Gülen, Gurbet Ufukları | İmana mâni hususlar nelerdir? | M. Fethullah Gülen | Allah’ın ol dediği oluverir. Ancak ademe yani yokluğa da Allah’ın iradesi ve dilemesi taalluk eder mi? | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi 1 | İmanıyla ilgili vesvese duyan dinden çıkmış olur mu? | hikmet.net | Allah (c.c) kâinatı niçin altı günde yaratmıştır? | hikmet.net | Cehenneme Gidecek İnsan Sayısının Fazla Olması Allah'ın Rahmetiyle Nasıl Telif Edilebilir? | hikmet.net | Allah İnsanları Niçin Cezalandırıyor? | hikmet.net | Allah'ın sevgisini kazanmak için neler yapmalıyız? | hikmet.net | Allah kendinden büyük bir varlık yaratabilir mi? | Mehmet Kırkıncı | Ben yaratılmayı istemedim ki ibadetle mükellef tutulayım? | hikmet.net | O'nun Kapısını Ne Kadar Çaldık?.. | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi | İnançsızlık Her Devirde Aynı mıdır? | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi | İmanın Tadını Almak İçin Neler Yapılmalıdır? | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi | İmana Mani Hususlar Nelerdir? | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi | Biz Gönülden İnandık mı? | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi | Ayette bahsedilen Allah'ın korumasını nasıl anlamalıyız? | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi | Allah'ı ne kadar zikretmeliyiz? | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi | Allah Kainatı Bilinmek İçin mi Yaratmıştır? | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi | Allah'ı anma ve duada ölçü nasıl olmalıdır? | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi 1 | Kulluk sırrı nasıl anlaşılmalıdır? | M. Fethullah Gülen, Kırık Testi 1 | Hz. Ömer'in Haceru'l-Esved'e hitaben söylediği sözü nasıl anlamalıyız? | M. Fethullah Gülen, Prizma-4 | Kulluk şuurunda mükemmellik nasıl yakalanabilir? | M. Fethullah Gülen, Prizma-3 | İnsanın Esma-i İlahiye ile münasebeti var mıdır? | M. Fethullah Gülen, Prizma-3 | Tabi afetlerin diliyle anlatılmak istenen nedir? | M. Fethullah Gülen, Prizma-2 | Allah Kâinatı Neden Yarattı ve Neden Daha Önce Yaratmadı? | M.Fethullah Gülen | Allah her şeyi yarattı, -hâşâ- O'nu kim yarattı? deniliyor? | M. Fethullah Gülen | Darwin Nazariyesi Neden Hala Savunuluyor? | M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-4 | Materyalist Zihniyetli Batı İnsanına İslam Nasıl Anlatılmalıdır? | M. Fethullah Gülen, Prizma-3 | Taklîdî ve Tahkîkî İman Ne Demektir? | M. Fethullah Gülen, Sızıntı Dergisi, Haziran 1981 | "Yoktan Var Olmaz, Vardan da Yok Olamaz"Diyorlar. Zamanımızda Geçerli midir? | M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-4 | Cenabı Hakk'ın İsimleri ve Sıfatları Arasında Derece Mevzubahis midir? | M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-3 | "Allah (cc), Esmasıyla Malum, Sıfatlarıyla Muhat, Zâtıyla Mevcud u Meçhuldür."Sözünü Açar mısınız? | M. Fethullah Gülen, Prizma-3 | Materyalistlerin, İnkârcıların, Din ve Mukaddesat Hakkındaki Propaganda ve Telkinleri Nasıl Değerlendirilmelidir? | Mehmed Kırkıncı, Nasıl Aldanıyorlar? | Ateizm Var mıdır? | Vehbi Vakkasoğlu | Cenâb-ı Hakk Hem Bir Tane Hem de Her Yerde, İzahı Nedir? | M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-4 | Deniliyor ki Allah Her Şeyi Yarattı, (hâşa) Onu Kim Yarattı? | M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1 | Allah Kelimesi İle Tanrı Kelimesi Arasında Nasıl Bir Fark Vardır? | M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1 | Allah Tarif Edilebilir mi, Bilinebilir mi? | M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1 | Allah'ın Özü ve Nitelikleri Nelerdir? | M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1 | Eğer Allah Varsa Niçin Göremiyoruz? | M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1 |
Allah'ın Mâsum Canlılara Musibet Vermesi Zulüm müdür? | Bedîüzzaman Said Nursi, Mektûbat | Allah'ın Mahiyeti İnsan Aklıyla Kavranabilir mi? | Mehmed Kırkıncı, Nasıl Aldanıyorlar? | Beş Duyu Organıyla Algılanamayan Şeyler İnkar Edilir mi? | Mehmed Kırkıncı, Nasıl Aldanıyorlar? | Küçük Canlılar Niçin Yaratılmış Olabilir? | Dr. Hacı Lüy, Sızıntı D., Mayıs 2003 | Kâinattaki Görülen Mükemmel Faaliyet Nasıl Değerlendirmelidir? | Mehmed Kırkıncı | Allah, Yaratmış Olduğu Mahlukları İle Kıyaslanabilir mi? | Mehmed Kırkıncı, Nasıl Aldanıyorlar? | Allah Kendisinden Büyük Bir Varlık Yaratabilir mi? | Mehmed Kırkıncı, Nasıl Aldanıyorlar? | Genetik Kopyalama ile Allah'ın Yaratması Aynı mıdır? | Ahmet Şahin, Zaman Gazetesi | Atomları Hareket Ettiren Kuvvet Nedir? | M. Fethullah Gülen, Hitap Çiçekleri | Kâinatın Kumandanı Kimdir? | M. Fethullah Gülen, Hitap Çiçekleri | Allah Neden Sebepleri Çalıştırıyor? | Doç. Dr. Şadi Eren | Sebepler ve Tabiat Kanunları Yaratıcı Olabilir mi? | M. Fethullah Gülen, Hitap Çiçekleri | Eşya Birbirine Hem Mahkum Hem De Hakim Olabilir mi? | M. Fethullah Gülen, Hitap Çiçekleri | Farklılıklar ve Zıtlıklara Rağmen Uygunluk Nasıl Oluyor? | M. Fethullah Gülen, Hitap Çiçekleri |
| |
| | | hdbfresh
Mesaj Sayısı : 4 Rep Gücü : 8 Rep Puanı : 2 Kayıt tarihi : 16/02/11
| Konu: Geri: Allah İle İLGİLİ sORULAR cEVAPLAR Çarş. Şub. 16, 2011 4:30 am | |
| 2.Allah kendinden büyük bir taş, vs. başka bişey yaratabilirmi?
Bir köyün muhtarı yada belediye başkanı yada başbakan, kendi acizliğini göstermek ister mi, kendine tuzak kurar mı. kendi ayağını kaydırmak istemek gibi bir saçmalık yaparlar mı. bu kadar zıt bir soruyu akılları bulandırmak için soruyorlar. Niye biri kendi acizliğini göstermek istesin. bunu niye yapsın. akla mantığa sığmayan böyle bir soruyu akıl hastası denen insanlar bile sormaz.
Arkadaşım sen burda ne saçmalamışsın ya ne acizliğinden bahsediyorsun sen birşeyler kanıtlayım derken iyice batmışsın.
ağırlık uzunluk gibi şeyler fani dünyaya aittir Allah katında bunların hiçbir geçerliliği yoktur. Yani bu suali soran gerizekalı biri kendi fani dünyası çerçevesinde sorarsa bunu saçmalamış olur. Allah(Azze ve Celle) hiçbir fani, dünyevi birimlerle mukayese edilemez dediğim gibi bu tür birimlerin Allah katında geçerliliği yoktur bunlar dünyevi kainata ait şeylerdir. | |
| | | @bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Geri: Allah İle İLGİLİ sORULAR cEVAPLAR Çarş. Şub. 16, 2011 9:25 am | |
| bu soru bölümü hakkında yaptığınız tenkid (memurlar netten alınan bölüm hakkında ) doğru size katılıyorum
ama diğer sorularda mukni cevaplar var o bölümü kaldırıyorum uyarınız ve katkınız için teşekkür
| |
| | | beyic Moderatör
Mesaj Sayısı : 60 Rep Gücü : 92 Rep Puanı : 7 Kayıt tarihi : 28/10/10 Yaş : 27 Nerden : izmir
| Konu: Geri: Allah İle İLGİLİ sORULAR cEVAPLAR Perş. Şub. 17, 2011 10:43 pm | |
| doğru dediniz hocam Alah'ı(cc) kimse sorgulayamaz ben bunu anladım yanlışım varsa düzeltin | |
| | | EyüP
Mesaj Sayısı : 80 Rep Gücü : 174 Rep Puanı : 28 Kayıt tarihi : 08/11/10 Yaş : 27 Nerden : İzmir
| Konu: Geri: Allah İle İLGİLİ sORULAR cEVAPLAR Paz Mart 27, 2011 8:47 am | |
| | |
| | | | Allah İle İLGİLİ sORULAR cEVAPLAR | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|