Önce şu soruya cevap arayalım: Şeriata göre cinsellik hakkında konuşmak yazmak veya cinselliği espriye konu etmek suç mudur; günah mıdır? Hayır böyle bir günah yoktur. İnsanlar alışkanlık töre namus gibi nedenlerle bu konuyu tabu ilan etmişlerdir. Ayrıca Mevlâna Şeriatı en ince ayrıntısına kadar bilip uygularken Tebrizli Şems’ten Hakikat İlmini öğrenmiş o günden itibaren de davranışları Hakikat İlmine göre olmuştur.
Hakikat İlmi nedir? Diyecek olursanız “İnsanın kendi varlığında Allah’a ulaşma yöntemidir”.
Hakikati öğrenen kişinin amaç ve değerleri farklıdır. Amaç iyi ahlaklı bir kişi olmak değildir. Herkesin itibarını kazanmak değildir. Yalnız ve yalnız Allah’a giden yolda mesafe almaktır.
Hakikat - Tevhit İlmini bilmeyenler asla Mevlâna’yı anlayıp tahlil edemezler. Mevlâna da önceleri Şemsin davranışlarına anlam verememiş ve sonunda “Aklımı bıraktım (yani teslim oldum) rahat ettim” demiştir. Demek ki Hakikatte yol almanın yegâne yolu yargılamamak eleştirmemek iyi-kötü kavramlarını bir tarafa itip mürşide teslim olmaktır.
Genellikle insanlar dindar bir kişinin cinselliğe merakı olmaz Mevlâna’nın da cinselliğe meraklı olmaması gerekir diye düşünürler. Bakın Mevlâna “Fihi Mâfih” adlı eserinde ne diyor?
“Veliler ve nebiler kendilerini mücahededen alıkoymazlar. İlk mücahedeleri nefislerini öldürmek; arzu ve şehvetlerini terk etmektir. Bu büyük bir savaştır. Vasıl olup emniyet makamına yerleşince eğri ve doğru onlara keşfolunur. Doğruyu eğri ile bilirler ve görürler”. (Çev: M. Ülker 1954 s.196)
Bir gerçeği karşıdakine anlatmak en iyi nasıl mümkün oluyorsa o yol seçilmelidir. Mevlâna da cinsellik içeren bir hikâyeyi bir ulvî amacı daha açık olarak anlatabileceğine karar kılmış olmalı ki kullanmakta mahsur görmemiştir. Ayrıca başta da söylediğim gibi cinsellik içeren hikâyelerin günah olduğuna dair de bir hüküm yoktur. Bu ancak eğri ile doğruyu bulma yöntemidir.
Bu hikâyeler simgelerle bazı gerçekleri Hakikat - Tevhit İlmi mensuplarına anlatırlar. Bilmeyenler ise anlayamazlar. Şimdi bu hikâyeleri anlayanlara açıklamaya çalışacağım.
KABAK HİKÂYESİ (Cilt 5 1335-1420. Beyitler s.112-118)
Bir Hanımefendi Bir Hizmetçi ve Bir Eşek… İhtirasın acı sonuçları
Bir halayık (hizmetçi) şehvetin çokluğundan hırsının fazlalığından bir eşeği kendisine alıştırmıştı. O eşek kendisine yakınlaşmayı adet edinmiş insana yakın olmayı öğrenmişti.
1335. O hilebaz halayığın bir kabağı vardı. Eşek kendisine ölçülü yaklaşsın diye kabağı eşeğin aletine takardı. Yakınlaşma zamanında aletin yarısı girsin diye bu işi yapmaktaydı. Çünkü eşeğin aleti tamamı ile girse rahmi de parçalanırdı damarları da.
1340. Onda hiçbir illet görünmedi kimse bunun iç yüzünü haber veremedi.
Kadın bu işin aslını adamakıllı araştırmaya başladı. Eşeğin haline dikkat edip dururken bir de ne görsün? O halayık eşeğin altına yatmıyor mu? Bunu kapının yarığından gördü bu hale pek şaştı.
1345. Eşek erkekler kadınlara nasıl yakınlaşırsa aynen onun gibi halayığa yakınlaşmış işini becermekteydi.
1350. Sustu halayığa hiçbir şey söylemedi. Bu işe tamah ettiği için işi gizledi. Halayık bütün fesat aletlerini gizleyip kapıyı açtı. Yüzünü ekşitip gözlerini yaşartarak dudaklarını oynatmaya başladı güya oruçluyum demek istiyordu. Eline sapı yıpranmış bir süpürge aldı develerin yatması için ahırı süpürüyor göründü. Elinde süpürge kapıyı açınca kadın dudak altından seni usta seni dedi.
1355. Yüzünü ekşittin eline süpürgeyi aldın iyi. Fakat yemeden içmeden kesilmiş eşeğin hali ne? İşi yarıda kalmış öfkeli aleti oynayıp durmada. Gözleri kapıda seni beklemede.. Bunu dudağı altından söyledi halayıktan gizledi. Onu suçsuz gibi ululayıp Dedi ki: Tez çarşafını başına al. Filan eve git benden selam söyle. Şunu söyle böyle yap şöyle et. Neyse ben kadınların masallarını kısa kesiyorum.
1365. Şehvet isteği gönlü sağır ve kör yaptı mı eşeği bile Yusuf gibi nurdan meydana gelmiş bir ateş parçası gösterir. Nice ateşten sarhoş olmuşlar vardır ki ateş ararlar kendilerini de mutlak nur sanırlar. Yalnız Tanrı kulu böyle değildir. yahut da Tanrı birisini çeker çevirir de yola getirir yaprağı döndürür bu da başka! Böyle olan o ateş hayali bilir o hayalin yolda eğreti olduğunu anlar. Hırs çirkinleri güzel gösterir. Yol afetleri içinde şehvetten beteri yoktur.
1370. Şehvet yüz binlerce iyi adı kötüye çıkarmıştır. Yüz binlerce akıllı fikirli adamı şaşkın bir hale getirmiştir. Bir eşeği bile Mısır Yusuf’u gibi güzel gösterdikten sonra o çıfıt bir Yusuf’u nasıl gösterir? Pisliği afsunu ile sana bal göstermede iş inada bindi mi balı nasıl gösterir? Bir düşün artık. Şehvet yemeden olur az ye. Yahut bir kadın nikahla da kötülükten kaç. Yedin içtin mi şehvet seni harama çeker. Ele gireni elbet harcetmek gerektir.
1380. Kadın kapıyı kapadı sevine sevine eşeği kendisine çekti cezasını da tattı ya! Eşeği çeke çeke ahırın ortasına getirdi. O erkek eşeğin altına yattı. O kahpe de muradına ermek üzere halayığın yattığını gördüğü sekiye yatmıştı.
1385. Eşek ayağını kaldırıp aletini daldırdı. Eşeğin aletinden kadının içine bir ateştir düştü. Alışmış eşek kadına abandı aletini ta hayalarına kadar sokar sokmaz kadın da geberdi. Eşeğin aletinin hızından ciğeri parçalandı damarları koptu birbirinden ayrıldı. Soluk bile alamadan derhal can verdi. Seki bir yana düştü o bir yana. Ahırın içi kanla doldu kadın baş aşağı yıkıldı öldü. Kötü bir ölüm kadının canını aldı.
1390. Kötü ölüm yüzlerce rezillikle gelip çattı babacığım. Sen hiç eşeğin aletinden şehit olmuş insan gördün mü? Kuran’dan rezillikle azap edilmeyi duy da böyle kepazelikle can verme. Bil ki bu hayvan nefis bir erkek eşektir. Onun altına düşmekse ondan daha kötü ve ayıp bir şeydir. Nefis yolunda benlikle ölürsen bil ki hakikatte sen de o kadın gibisin. Tanrı nefsimize eşek sureti vermiştir. Çünkü suretler huylara uygundur.
Açıklama: Eşekle ilişki insan nefsinin dünya zevklerini sahiplenmesini simgeler. Eğer insan eşekle yani dünya zevkleriyle hayatın tek amacı olarak ilişkiye girerse sonunda eşeğin kadını parçaladığı gibi tüm manevî hayatı yok olur.
Dünyadan zarar görmeden yararlanmak için araya eşekle kadın arasındaki kabak gibi bir engel bir mânia koymak gerekir. Bu mânia Allah gerçeğini idrak etmek gönle Allah’tan başka sevgiye ihtirasa yol vermemektir.
Allah aşkını yaratabilecek bir mürşit bulmadan kendi başına bu işi halletmeye kalkışanların sonu hüsran olur. Kitap okuyarak sohbet dinleyerek bu işler hallolmaz; muhakkak bir ustaya ihtiyaç vardır. Usta nefis ile nasıl başa çıkacağını müride onun seviyesine inerek öğretmeye başlar.
CUHA’NIN KADIN KILIĞINA GİRMESİ HİKÂYESİ (Cilt 5 3325-3330. Beyitler s.272-273)
3325. Sözü kuvvetli cerbezesi yerinde bir vazeden vardı. Mimbere çıkmış vaız ediyordu. Kadın erkek herkes mimberin dibine toplanmıştı. Cuha da bir çarşaf giyip yüzünü örttü kadınlar arasına karıştı.Kimse onu tanımıyordu. Bir kadın vaız edene gizlice sordu:Kasıktaki kıllar namazın bozulmasına sebep olur mu? Vaiz dedi ki: Uzun olursa namaz mekruh olur. Ya hamam otuyla ya ustra ile traş etmen lazım ki namazın tamam olsun kabul edilsin.
3330. Kadın: Ne kadar uzun olursa namazın kabul olmaz dedi. Vaız eden dedi ki:Bir arpa boyu uzun olursa traş etmek farzdır. Cuha hemen kız kardeş dedi bak bakalım benim kasığımın kılı o kadar olmuş mu? Tanrı rızası için elini uzat da bir yokla. Bakalım mekruh olacak kadar uzamış mı? Yanındaki kadın Cuhanın şalvarına el atar atmaz eline aleti geldi.
3335. Derhal şiddetli bir nara attı.Hoca sözüm gönlüne tesir etti dedi. Cuha dedi ki: Hayır gönlüne tesir etmedi eline tesir etti.A akıllı adam gönlüne tesir etseydi vay haline!
Açıklama: Tevhide göre Hakikati bilmeyen nefsiyle yaşayan kişi cinsiyeti ne olursa olsun kadın veya erkek KADIN’dır.
Hakikati yaşayan nefsini Allah yolunda öldürmüş Müslüman etmiş varlığını Allah’a feda etmiş kişi ister kadın ister erkek olsun ERKEK’tir. Bu saptamayla insanların çoğu kadın yalnız insan-ı kâmiller erkektir.
Cenazeleri gömülen kişileri ister kadın ister erkek olsun “Er kişi niyetine”
diyerek gömerler.
Kadınların örtünmesi de Tevhit İlmini bilmeyenlerin örtülü perdeli olmasının bir yansımasıdır.
Hikâyedeki Cuha insan-ı kâmildir ve perdeli olanların yani yalnızca Şeriat kurallarıyla yaşayıp Hakikatten nasibini almayanların arasına girer.
Acaba idraksal olarak kadın olanlar (bedenen kadın veya erkek) arasında Tevhidi anlayacak olanlar var mı? Diye onlarla Şeriat kuralları hakkında konuşurken bir kişiye kendisinin kadın gibi görünmesine rağmen erkek olduğunu hissettirir. Ona gerçeklerden bahseder. Duyduklarını hazmedemeyen perdeli kişi buna reaksiyon gösterir.
Günümüzde insan-ı kâmiller kendilerini belli ettiklerinde istidadı olmayanların reaksiyonlarına muhatap olurlar.
EŞCİNSELLİK (Cilt 2 3155-3160. Beyitler s.137-138)
Oğlanın iriyarı adamdan korkması. Adamın ”Korkma çocuğum ben er değilim” demesi
3155. Bir iri adam bir oğlanı ele geçirdi. Bu adam bana kast eder diye çocuğun yüzü sarardı. Adam dedi ki “ Güzelim emin ol.. sen benim üstüme bineceksin. Ben korkunç görünsem de aldırış etme bil ki ben bir ibneyim. Deveye biner gibi bin üstüme sür” İnsanların suretleriyle mânaları da işte böyledir. Dışardan adam görünürler içerden melûn Şeytan! Ey Âd gibi ipiri adam sen rüzgârın tesiriyle dalın vurduğu davula benziyorsun.
Açıklama: Eşcinsellik aynı cinsin olanların birbiriyle ilişkisidir. Bu durum bedensel olursa Şeriat’a göre günahtır ruhsal olursa Hakikat’e göre eşcinsellik sayılır. Allah gerçeğini idrak etmemiş bir insan-ı kâmile teslim olmamış er kişi olmayan kişinin diğer kişilerle olan her türlü ruhsal alışverişi Hakikat’e göre eşcinselliktir. Tarafların ikisinin de erkek veya kadın olması; birinin kadın diğerinin erkek olması fark etmez.
BABA İLE KIZI ARASINDA CİNSEL İLİŞKİ ÜZERİNE BİR SOHBET (Cilt 5 3716-3736. Beyitler s. 302-304)
3716. Zengin bir adam vardı. Bu adamın da zühre yanaklı ay yüzlü gümüş bedenli bir kızıvardı.Kız kendini bildi babası onu kocaya verdi. Fakat kocası kızın dengi değildi. Kavun karpuz oldu sulandı mı yarmazsan telef olur gider. Babası da kızın baştan çıkmasından korktu da onun için onu dengi olmayan birisine verdi.
3720. Kızına dedi ki: Kendini kocandan koru sakın gebe kalma. Ne yapayım? Bu yoksula seni vermek zorunda kaldım. Bu adamı garip say garipte vefa olmaz. Ansızın her şeyi bırakır kaçıp gider. Çocuğu başına dert olur kalır. Kız dedi ki: Babacığım dediğini tutarım öğüdün pek doğru kabulüm. Babası her iki üç günde bir kere kızına aman ha sakın diye öğüt veriyordu.
3725. Derken kız birdenbire gebe kalıverdi; ikisi de gençti. Kız bunu babasından gizledi. Çocuk karnında beş yahut altı aylık oldu. Artık iyiden iyiye belli oldu. Babası dedi ki: Bu ne? Ben sana ondan kendini koru demedim mi? Öğütlerim yelmiydi ki hiç sana tesir etmedi? Kız baba dedi nasıl tahammül edeyim? Erkekle kadın şüphe yok ki ateşle pamuk.
3730. Pamuk ateşten nasıl çekinebilir? Yahut da ateş nasıl olur da pamuğu yakmaz çekinir? Babası dedi ki: A kızım ben sana onun yanına gitme demedim. Yalnız menisinden kendini koru dedim. Tam zevk anında onun beli gelirken kendini çekmeliydin. Kız peki beli ne vakit gelecek ben ne bileyim? Bu pek gizli bir şey anlaşılmaz ki dedi. Babası gözleri süzüldü mü anla ki beli geliyor deyince
3735. Kız dedi: Onun gözü süzülünceye kadar benim bu iki gözüm de kör oluyor a baba! Her bayağı akıl hırs ve öfke zamanı yerinde durmaz ki!
Açıklama: Bazı insanlar bir mürşide bağlanır ama kendini korumaya alır tam teslim olmaz; eski hayatını devam ettirir. Çevresinin değerlerine önem verir. Yakınlarının mürşit hakkındaki tenkitlerinden etkilenir; mürşidine mesafeli durur. Bu durumda adeta mürşide gitmek bir hobi olarak kalır ve hayatını eskisi gibi sürdürür.
Eğer mürşit gerçek bir insan-ı kâmil ise müridi etkisi altına alır onun Tevhide uygun idraklere geçmesini temin eder. Eğer aşk galip gelirse mürit eski idraklerini çarçabuk terk eder eski çevresinin ve yakınlarının etkisinden kurtulur. Hakikat çocuğuna hamile kalır.
BİR SULTANIN BİR CARİYEYE DÜŞKÜNLÜĞÜ…
CARİYENİN YOLDA KÖLEYLE EVDE SULTANLA MACERALARI… (Cilt 5 3831-4025. Beyitler s.312-326)
Bir kovucu Mısır halifesine Musul padişahının: huri gibi bir cariyesi olduğunu söyleyip dedi ki: Onun bir cariyesi var ki âlemde onun gibi güzel yok. Güzelliğinin haddi yok söze sığmaz anlatılmaz ki. İşte resmi şu kâğıtta bir bak! O ulu halife kâğıttaki resmi görünce hayran oldu elindeki kadeh düştü.
3835. Derhal Musul'a büyük bir orduyla bir er gönderdi. Eğer o ay parçasını sana teslim etmezse orasını tamamiyle yak yık. Verirse bir şey yapma bırak yalnız o ay parçasını getir de yeryüzündeyken ayı kucaklayayım dedi. Er binlerce Rüstem'le davul ve bayraklarla yola düştü Musul'a yollandı. Sayısız asker şehri mahvetmek üzere tarlama çevresine üşüşen çekirgeler gibi oraya üşüştüler.
3850. Elçi gelip maksadı söyleyince o erkek padişah dedi ki: Bu suret eksik olsun tez götür. Ben iman ahdında puta tapanlardan değilim. Putun puta tapanda olması daha doğru. Elçi kızı getirince o yiğit er derhal âşık oldu. Aşk bir denizdir gökyüzü bu denizde bir köpük. Aşk Yusuf'un havasına kapılan Zeliha gibi insanı hayran eder. Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya donar kalırdı.
3860. O yiğit er de kuyuyu yol sanmış çorak yerden hoşlanmış oraya tohum ekmeye kalkışmıştı. O yatıp uyuyan rüyada bir hayal görür onunla buluşur düşü azar. Uyanıp kendine gelince görür ki o oyunbazlık uyanıkken olmamış. Vah der beyhude yere erlik suyumu zayi ettim o işveli hayalin işvesine kapıldım. O yiğit er de beden yiğidiydi asıl erliği yoktu. O yüzden erlik tohumunu öyle bir kuma saçtı gitti.
3865. Aşk bineği yüzlerce gemi atmış ölümden bile korkmam diye nara atmaktaydı. Aşk ve sevdada Halifeden pervam bile yok. Varlığımla ölümüm birdir bence diyordu. Fakat böyle ateşli ateşli ekmeye kalkışma. Bir iş eriyle danış. Fakat meşveret nerde akıl nerde? Hırs seli adama yıkık yerleri kazdırır tırnaklarını uzatır. Bir güzele âşık olanın önünde de sed vardır ardında da. öyle adam artık önünü ardını az görür.
3875. O yiğit er de Musul'dan döndü yola düştü. Yolda bir ormana bir yeşilliğe geldi. Aşk ateşi öyle bir parlamıştı ki yerle göğü fark etmiyordu. Çadır içinde o ay parçasına kasdetti. Akıl nerde Halifeden korkma nerde? Şehvet bu ovada davul dövdü mü akıl dediğin ne oluyor ki a turpoğlu turp: Yüzlerce halife o anda o erin ateşli gözüne bir sinekten aşağı görünür.
3880. O kadına tapan er şalvarını çıkarıp cariyenin ayak ucuna oturdu.
Aleti dosdoğru gideceği yere giderken orduda bir gürültü bir kızılca kıyamettir koptu. Er sıçradı götü başı açık bir halde ateş gibi Zülfikar elinde dışarı çıktı. Birde ne görsün ormandan kara bir erkek aslan kendisini ordunun içine kapmış koy vermiş. Atlar ürküp köpürmüşler her çadır ve ahır yeri yıkılmış herkes birbirine girmiş.
3885. Erkek aslan ormanın gizli bir yerinden fırlamış havaya deniz dalgası gibi tam yirmi arşın sıçramıştı. Er pek yiğitti aldırış bile etmeden sarhoş bir erkek aslan gibi aslanın önünü kesti. Kılıçla bir vurdu başını ikiye böldü. Derhal o ay yüzlü dilberin bulunduğu çadıra koştu. O hurinin yanına gelince aleti hâlâ dimdikti. Öyle bir aslanla savaştı da erliği yine sönmedi hâlâ ayaktaydı.
3890. O tatlı ve ay yüzlü güzel onun erliğine şaşıp kaldı. istekle ona kendisini teslim etti. O anda o iki can birleştiler. Bu iki canın birbirleriyle birleşmesi yüzünden gayıptan bir başka can gelir erişir. Kadının rahminde meniyi kabule mâni bir şey yoksa bu can doğuş yoliyle gelir yüz gösterir. Her nerde iki adam sevgiyle yahut kinle birleşseler bir üçüncü can mutlaka doğar.
3900. Kadının canı da kıyamet gününü bekler erkeğin canı da. Bu âlemde emeklemen nedir ki? Daha çabuk adım at. O er o yalancı sabah yüzünden yolunu kaybetti de sinek gibi ayran kabına. düştü işte. Birkaç gün murat alıp murat verdiler. Fakat sonra o büyük suçtan pişman oldu. Ey güneş yüzlü bu işe dair Halifeye bir şey söyleme diye cariyeye yemin verdi. Halife cariyeyi görünce sarhoş oldu onun tası da damdan düştü. Halife buluşmayı diledi bu maksatla o cariyenin yanına gitti. Onu andı aletini kaldırdı. O cana canlar katan o sevgisini gittikçe artıran güzelle buluşmaya niyetlendi. Kadının ayakları arasına oturdu. Oturdu ama takdir zevkinin yolunu bağladı.
3945. Farenin catırdısı kulağına değdi. Aleti indi uyudu şehveti tamamiyle kaçtı. Bu ıslık yılan ıslığı olmasın çünkü hasır kuvvetle oynamakta dedi. Cariyeciğin Halifenin şehvetinin zayıflığını görüp o beyin kuvvetini hatırına getirerek gülmeye başlaması ve Halifenin bu gülüşten bir şey anlaması.. Cariye Halifenin gevşekliğini görünce kahkahalarla gülmeğe başladı. O erin aslanı öldürüp geldiği halde hâlâ aletinin inmediğini hatırladı. Kahkahası arttıkça arttı uzadıkça uzadı. Kendini tutmaya çalışıyordu ama bir türlü dudaklarını kapatamıyordu ki.
3950. Esrara alışık olanlar gibi boyuna gülüyordu. Kahkaha kârına da üstün gelmişti ziyanına da. Ne düşündü aklına ne getirdiyse fayda vermedi; aklına getirdiği şeyler de gülmesini artırıyordu. Sanki bir selin bendi birden yıkılmıştı. Ağlayış gülüş gönlün gamı neşesi.. Bu ki her birinin ayrı bir madeni vardır. Her birinin bir ayrı mahzeni vardır ve o mahzenin anahtarı kapalı kapılan açan Tanrı'nın elindedir. Bir türlü gülmesi dinmiyordu. Nihayet Halife alındı huysuzlandı.
3955. Hemencecik kılıcını kınından sıyırdı. Habis dedi neden gülüyorsun? Söyle. Bu gülüşten gönlüme bir şüphe düştü. Hileye kalkışma doğru söyle.Yalanla beni kandırmaya kalkışırsan yahut boş bir bahane icat edersen Ben bunu anlarım gönlümde bunu anlayan bir nur vardır. Doğruyu söylemek gerek vesselam.' Bil ki padişahların gönüllerinde ulu bir ay vardır. Bazı bazı gaflet yüzünden bulut altına girer ama ehemmiyeti yok.
3965. Cariye âciz kalınca ahvali anlattı. O yüz Zâl'e bedel olan Rüstem'in erliğini söyledi.Yoldaki gerdeği o sırada vukua gelen halleri bîr bir nakletti. Erin kılıcını çekip gidişini aslanı öldürdükten sonra gelişini aletinin hâlâ gergedan boynuzu gibi ayakta olduğunu söyledi. Ondan sonra namuslu Halifenin gevşekliğini ve farenin bir çıtırtısından aletinin söndüğünü görünce dayanamayıp güldüğünü bildirdi. Tanrı sırları meydana çıkarır. Mademki sonunda bitecek kötü tohum ekme. Padişahın işi anlayınca o hıyaneti örtüp affetmeyi ve kendisinin Musul padişahına zulmettiği için "Kim kötülük ederse kendine eder" ve "Şüphe yok rabbin gözetleme yerindedir seni görür" âyetleri mucibince bu kötülüğe uğradığını anlayıp intikam almaya kalkışırsa bu zulüm ve tamahın cezasını çektiği gibi o intikamın cezasına da uğrayacağını kestirerek cariyeyi o beye vermeyi kurması
3995. Padişah kendi kendisine suçunu kabahatini kızı ele geçirmek için ettiği ısrarı anıp tövbe etti Tanrı'dan yarlıganmak diledi. Dedi ki: Başkalarına yaptığım şeyler ceza haline geldi bana gelip çattı. Mevkiime güvenip başkalarının eşine kasdettim. Bu kasıt bana döndü kuyuya düştüm. Başkasının kapısını dövdüm o da tuttu benim kapımı dövdü. Kim başkalarının karısına kötülük ederse bil ki kendi karısına pezevenklik eder.
4010. Rabbimiz biz nefsimize zulmettik bir hatada bulunduk. Ey merhameti büyük Tanrı bize acı! Ben onu affettim sen de yeni suçumu da affet eski suçlarımı da. Sonra cariyeye sakın dedi bu senden duyduğum sözü kimseye söyleme. Seni beyinle evlendireceğim. Tanrı hakkı için sakın bu hikâyeyi bir daha anma. Anma da o benden utanmasın. Çünkü o bir kötülükte bulundu ama yüz binlerce de iyilik etti.
4015. Ben onu defalarca sınadım ona senden de güzel kadınları emniyet ettim. Hiç dokunmadı. Bu olan şey benim yaptığımın cezası. Bundan sonra o beyi huzuruna çağırdı. Âlemi: kahretmeyi düşünen hışmını yendi. Ona kabul edilecek bir bahane buldu. Dedi ki: Ben bu cariyeden soğudum. Sebebi de şu: Çocuğumun anası bu cariyeyi kıskanmada âdeta bir tencere gibi kaynayıp durmada yüzlerce sıkıntılara uğradı.
4020. Oğlumun anasıdır onun nice hakları vardır. Böylece cevir ve cefalara lâyık değildir o. Kıskançlığa başladı kanlar yutmada. Bu cariye yüzünden pek şiddetli acılara düştü. Hâsılı bu cariyeyi birine vereceğim. Buna karar verdikten sonra azizim efendim senden daha iyisini bulacak değilim ya. Sen onun için canınla oynadın. Artık onu senden başkasına vermek doğru değil. Onu o beye nikahlayıp verdi öfkesini hırsını kırdı geçirdi.
Açıklama: Hakikat İlmini yaşayabilmek için güçlü bir mücadele gücüne aşka ihtiyaç vardır. Tıpkı aşık olan ve nefsini öldürmek (aslanı öldürmek) isteyen kişi gibi. Allah’a kavuşmak için yeterli aşka sahip olmayanlar sadece kitaplardan sohbetlerden zevk alanlar ise yarı yolda kalırlar. Tıpkı fare tıkırtısından etkilenen ve cariyesini kendisine güldüren padişah gibi...
NİYAZİ AŞIK
Not: Sayfa numaraları için-MEB Baskısı Veled İzbudak-Abdulbaki Gölpınarlı Çevirisi esas alınmıştır. Ancak beyit numaraları Farsça orijinal metinde ve tüm çevirilerde aynıdır...
************************************
Fakir'den açıklama
1- Batılı tasvir saf zihinleri idlaldir..der Bediüzzaman
Tasavvufu bilmeyenler bu kitapları okumaması gerektiği gibi bu hikayelere de seviye noktasından bakmalı
2-Kuranda hz Meryem validemizden başka kadın adı geçmez...hep amir sıgası geçer
Hakikatin hikmetin peşinden koşan kişi batıl tasvirlere değil hakikatlere bakacaktır
Çünkü Kuran herkese hitab eder..seviye söz konusu değildir