KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kuran Nedir?Tarifi Nasıldır?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

Kuran Nedir?Tarifi Nasıldır? Empty
MesajKonu: Kuran Nedir?Tarifi Nasıldır?   Kuran Nedir?Tarifi Nasıldır? Icon_minitimePtsi Ocak 02, 2012 6:23 am

Kur'ân'ın Risale-i Nur'daki tarifini kısmen arz ediyoruz:
• Kur'ân; şu büyük kâinât kitabının, (Evren'in) ezelî bir tercümesidir...
• Şu "tabiat kanunlarının içyüzünü", çeşit çeşit dillerle okuyan ebedî tercümanıdır...
• Şu görünen ve görünmeyen âlemlerin müfessiridir... (Açıklayıcısı ve aydınlatıcısıdır.)
• Zeminde ve göklerde gizli bulunan, Esmâ-i İlâhiyyenin mûcidi ve keşşafıdır...
• Tüm hâdise ve olayların altında gizlenmiş olan, hakikatlerin, gerçeklerin bir anahtarıdır...
• Kur'ân-ı
Azîmüşşân (Şânı en Yüce olan Kur'ân), bütün zamanlarda, bütün insanlık
âlemine, milletlerine ve ferdelerine hitâben, Arş-ı âlâdan îrâd edilen
(getirilen) , İlâhî ve şümullü (Kapsama alanı çok geniş olan), bir
nutk-u umûmî (genel bir çağrı), bir Rabbânî hitabedir... (her şeyi
yaratıp terbiye eden, besleyen yüce Allahın seslenmesidir.)
• Kur'an-ı Azîmüşşân, bütün âlemlerin Rabbi itibâriyle Allah'ın kelâmıdır. (Sözüdür.)
• Hem bütün mevcûdâtın (varlıkların) İlâhı unvânıyla Allah'ın fermânıdır (emirnamesi, buyruğudur) .
• Hem
bütün semâvât (gök'ler) ve arz'ın (yeryüzünün) Hâlikı nâmına
(yaratıcısı hesabına), hem mutlak Rubûbiyet (Besleyen, rızıklandıran,
mükemmel şekillendiren...) cihetiyle, bir konuşmasıdır. Hem umûmî
saltanat hesâbına ezelî bir hutbesidir.
• Hem her şeyi kuşatan Rahmeti yönüyle, Rahmânî (acıyarak-esirgeyerek,) bir iltifâtıdır...
• Hem
Ulûhiyetin (İlâh oluşunun), haşmetli azameti haysiyetiyle (şeref ve
itibârıyla), başlarında bazen ŞİFRE bulunan bir haber mecmuasıdır...

(Kaynak: İşârât-ül Îcâz-10.)

*************************

• ve insaniyeti saadete sevk eden hakikî mürşidi ve hâdîsi,

• ve insanlara

hem bir kitab-ı şeriat,

hem bir kitab-ı dua,

hem bir kitab-ı hikmet,

hem bir kitab-ı ubudiyet,

hem bir kitab-ı emir ve dâvet,

hem bir kitab-ı zikir,

hem bir kitab-ı fikir,

• hem insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmi bir kitâb-ı mukaddes,


hem bütün evliya ve sıddîkînin ve urefa ve muhakkıkînin muhtelif
meşreplerine ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin mezâkına
lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve
onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütüphane
hükmünde bir kitâb-ı semavîdir.

Kur’ân, Arş-ı Âzamdan, İsm-i
Âzamdan, her ismin mertebe-i âzamından geldiği için, On İkinci Sözde
beyan ve ispat edildiği gibi, Kur’ân, bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla
Allah’ın kelâmıdır.


• Hem bütün mevcudatın İlâhı ünvanıyla Allah’ın fermanıdır.

• Hem bütün semavât ve arzın Hâlıkı namına bir hitaptır.

• Hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir.


******************

Kuran ayetleriyle açıklaması


Kur'ân,

•şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi,

•ve âyât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi,

•ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri,

•ve zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlâhiyenin mânevî hazinelerinin keşşafı,

•ve sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakaikin miftahı,

•ve âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı,

•ve şu âlem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden
gelen iltifâtât-ı ebediye-i Rahmâniye ve hitâbât-ı ezeliye-i
Sübhâniyenin hazinesi,

•ve şu İslâmiyet âlem-i mânevîsinin güneşi, temeli, hendesesi,

•ve avâlim-i uhreviyenin mukaddes haritası,

ve Zât ve sıfât ve esmâ ve şuûn-u İlâhiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, burhan-ı kàtıı, tercüman-ı sâtıı,


"Elif, Lam, Ra. İşte bunlar hikmetli Kitabın âyetleridir." * (Yunus 1)

"Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca
gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde,
Allah’ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü
canlıyı orada yaymasında, rüzgarları ve yerle gök arasında emre amade
duran bulutları döndürmesinde düşünen kimseler için âyetler vardır." *
(Bakara 124)

"Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allah’ın göklerde ve
yerde yarattıklarında, O’na karşı gelmekten sakınan kimseler için
âyetler vardır." * (Yunus 6)

"Gece ile gündüz, Güneş ile Ay, Allah’ın varlığının âyetlerindendir.
Güneşe ve Ay’a secde etmeyin. Eğer Allah’a kulluk etmek istiyorsanız
bunları yaratana secde edin." * (Fussilet 37)

"Sizi topraktan yaratması O’nun varlığının âyetlerindendir. Sonra hemen
birer insan olup yeryüzüne yayılırsınız. İçinizden kendileriyle huzura
kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi O’nun
varlığının âyetlerindendir. Bunlarda tefekkür eden bir kavim için
âyetler vardır. Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin
değişik olması, O’nun varlığının âyetlerindendir. Doğrusu bunda
bilenler için âyetler vardır. Geceleyin uyumanız, gündüz de lütfundan
rızık aramanız O’nun varlığının âyetlerindendir. Bunlara kulak veren bir
kavim için âyetler vardır. Size korku ve ümit veren şimşeği göstermesi,
gökten su indirip ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi O’nun
varlığının âyetlerindendir. Bunlarda akleden kavim için âyetler vardır.
Göğün ve yerin, O’nun emri ile ayakta durması O’nun varlığının
âyetlerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün, hemen
çıkıverirsiniz." (Rum 20-25)

"Göklerde ve yerde inananlara nice ayetler vardır." * (Casiye 3)

"…Allah’ın göklerde ve yerde yarattıklarında âyetler vardır." * (Yunus 6)

"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca
gelmesinde akıl sahiplerine şüphesiz deliller vardır. Onlar ayakta iken,
otururken, yan yatarken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını
tefekkür ederler. Rabbimiz sen bunları boşuna yaratmadın. Sen
münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru, derler." * (Al-i İmran 190-191)

"Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz su gibidir ki, onunla insan ve
hayvanların yiyeceği bitkiler yetişip birbirine karışmıştır. Yeryüzü
süslenip bezendiği ve yerin sahiplerinin bütün bunlara mâlik olduklarını
sandıkları sırada gece veya gündüz, buyruğumuz o yere gelmiş ve orayı
hiçbir şey bitirmemişe çevirmişiz; bir gün önce bir şey yokmuş gibi
olmuştur. Tefekkür eden bir kavim için âyetleri böylece uzun uzun
açıklıyoruz." * (Yunus 24)

"Yeri düzleyen, orada dağlar nehirler var eden, her türlü üründen çift
çift yetiştiren, gündüzü geceyle bürüyen de O’dur. Doğrusu bunlarda
tefekkür eden kimseler için ibretler vardır." * (Ra’d 3)

"Rabbin bal arısına: Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva
edin; sonra her çeşit üründen ye; sonra da Rabbinin işlemen için
gönderdiği yoldan yürü diye öğretti. Karınlarından, insanlara şifa olan
çeşitli renklerde bal çıkar. Tefekkür eden bir millet için bunda ibret
vardır." * (Nahl 68-39)

Bu ve buna benzer yüzlerce ayet üstadın yukardaki tanım ve tarifini
destekler mahiyettedir. Bu ayetler kainat kitabını okuyan ve okutturan
ayetlerdir. İnsanlığa kainatın dilini anlamak noktasında rehber ve
tercüman olan ayetlerdir.

•ve şu âlem-i insaniyetin mürebbîsi,

•ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetin mâ ve ziyası,

•ve nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi,

•ve insaniyeti saadete sevk eden hakikî mürşidi ve hâdîsi,

•ve insana hem bir kitab-ı şeriat,

•hem bir kitab-ı dua,

•hem bir kitab-ı hikmet,

•hem bir kitab-ı ubudiyet,

•hem bir kitab-ı emir ve davet,

•hem bir kitab-ı zikir,

•hem bir kitab-ı fikir,

•hem bütün insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmi bir kitab-ı mukaddestir.

•Hem bütün evliya ve sıddıkîn ve urefâ ve muhakkıkînin muhtelif
meşreplerine ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin mezâkına
lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve
onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütüphane
hükmünde bir kitab-ı semâvîdir.


"Ben, cinleri ve insanlari yalnizca bana ibadet etsinler diye yarattim," (Zarriyat Suresi, 56)

"Bundan (Kuran'dan) önce (onlar) insanlar için bir hidayet idiler.
Doğruyu yanlıştan ayıran (Furkan)ı da indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın
ayetlerini inkar edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah güçlüdür,
intikam alıcıdır." (Al-i İmran Suresi, 4)

Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana
hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım." (Furkan Suresi,
33)

"Bak, iyice kavrayıp-anlamaları için ayetleri nasıl çeşitli biçimlerde açıklıyoruz?" (Enam Suresi, 65)

"Bilin ki, kalplerin yatışıp rahatlaması Allah'ın zikri ile olur." (Ra'd, 13/28)

"Bu, Bizim O'na indirdiğimiz mübârek bir Zikirdir. Şu halde, onu inkâr edecek olanlar siz misiniz?" (21/Enbiyâ, 50)

"Hiç şüphesiz Zikr'i (Kur'an'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz."(15/Hıcr, 9)

"(Rasûlüm!) İşte böylece geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana
anlatıyoruz. Şüphesiz ki, tarafımızdan sana bir zikir (Kur'an) verdik."
(20/Tâhâ, 99)

Ey iman eden akıl sahipleri! Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir zikir (Kur'an) indirmiştir." (65/Talak, 10)

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve
göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:)
“Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin
azabından koru.” “Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu
‘hor ve aşağılık’ kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur.”
“Rabbimiz, biz: “Rabbinize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir
çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı
bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte
öldür.” “Rabbimiz, elçilerine va’dettiklerini bize ver, kıyamet gününde
de bizi ‘hor ve aşağılık’ kılma. Şüphesiz Sen, va’dine muhalefet
etmeyensin.” Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab
verdi: “Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte
bulunanın işini boşa çıkarmam…” (Al-i İmran Suresi, 191-195)

Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt.
Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir. (Lokman
Suresi, 19)

De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile
çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok
yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. (İsra
Suresi, 110)

Hayy (diri) olandır. O’ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca
Kendisi’ne halis kılanlar olarak O’na dua edin. Alemlerin Rabbine
hamdolsun. (Mü’min Suresi, 65)

Öyleyse, dini yalnızca O’na halis kılanlar olarak Allah’a dua (kulluk) edin; kafirler hoşgörmese de. (Mü’min Suresi, 14)

De ki: “Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde
yerinde) yüzlerinizi (O’na) doğrultun ve dini yalnız Kendisi’ne has
kılarak O’na dua edin. “Başlangıçta sizi yarattığı” gibi döneceksiniz.”
(A’raf Suresi, 29)

De ki “Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?” 25 Furkan [Ayırıcı] Suresi 77

Kur`an , insanlari Allah`a imana, O`na itaat ve ibadete davet
eder.Haram ve helal olanlari aciklar.ilmi tesvik eder (Zümer suresi,9)

Okumayi ve ögrenmeyi ibadet sayar.cahillikten ve cahillerden uzak durmayi ögütler (A`raf suresi,199)

"Bu, kendisinde süphe olmayan kitaptir. Allah`a karsi gelmekten sakinanlar icin yol göstericidir." (Bakara suresi,2)

"Gercekten bu Kur`an en dogru olan yola götürür ve iyi isler yapan
mü`minler icin büyük bir mükafat oldugunu ve ahirete inanmayanlar icin
elem dolu bir azap hazirladigimizi müjdeler." (Isra suresi,9,10)

De ki: “ Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Zümer : 9

“ De ki: Rabbim ilmimi arttır!” Tâhâ : 114

“ Yaratan Rabbinin adıyla oku. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O
ki kalemle (yazmayı) öğretti. İnsana bilmediğini öğretti.” Alâk :
1,3,4,5

" Hikmeti (ilmi) dilediğine verir. Hikmet verilen kimseye çok hayır
verilmiştir. Bunu ancak sağduyu sahipleri düşünüp anlarlar." Bakara :
269

“ Kulları içinden ancak alimler, Allah’tan gereğince korkar.” Fâtır : 28

“ Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onların yanından (hiç düşünmeden) yüz çevirerek geçerler.” Yusuf : 105

“ Allah, sana Kitab’ı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri öğretti.” Nisa : 113

“ Allah demişti ki: “ Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi
hatırla, hani seni Ruhu’l Kudüs ile desteklemiştim; beşikte ve yetişkin
iken insanlarla konuşuyordun; sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i
öğrettim.” Maide : 110

“ Evlerinizde okunan Allah ayetlerini ve hikmeti hatırlayın.” Ahzâb : 34

“ Geceyi, gündüzü, güneşi ve ay’ı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da
O’nun emriyle (size) boyun eğdirilmiştir. Şüphesiz bunda aklını
kullanan aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.” Nahl : 12

“ Allah bilendir, hikmet sahibidir.” Nur : 58

“ Aklınızı kullanmıyor musunuz?” Bakara : 44

“ Size ayetlerini gösterir ki düşünesiniz.” Bakara : 73

“ Düşünürseniz size ayetleri açıkladık.” Âl-i İmrân :118

"Bilmiyorsanız ilim erbâbına sorunuz. " Nahl : 43

“ Bu misalleri ancak âlim olanlar anlar." (Ankebut 43) “

Üstadın tarifleri içinde geçen hikmet, dua, fikir, zikir gibi
kavramların Kuran da geçen ayetlerinin bir kısmını yukarda verdik. Daha
bunun gibi onlarca ayet üstadın tarifini teyit ve takviye ediyor.

İKİNCİ CÜZ VE TETİMME-İ TARİF: Kur'ân Arş-ı Âzamdan, İsm-i
Âzamdan, her ismin mertebe-i âzamından geldiği için, On İkinci Sözde
beyan ve ispat edildiği gibi,

Kur'ân,

•bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah'ın kelâmıdır;

•hem bütün mevcudatın İlâhı ünvanıyla Allah'ın fermanıdır;

•hem bütün semâvat ve arzın Hâlıkı namına bir hitaptır;

•hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir;

•hem saltanat-ı âmme-i Sübhâniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir;

•hem rahmet-i vâsia-i muhîta nokta-i nazarında bir defter-i iltifâtât-ı Rahmâniyedir;

•hem Ulûhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır;

•hem İsm-i Âzamın muhitinden nüzul ile Arş-ı Âzamın bütün muhâtına bakan ve teftiş eden hikmetfeşan bir kitab-ı mukaddestir.


"İşte bu Kur'an muazzam bir kitabdır. Onu biz indirdik. Çok mübarektir.
(Fayda ve bereketi çoktur). Artık buna uyun, emirlerine bağlanın ve
Allah'tan korkun. Tâ ki merhamet olunasınız" (En'âm: 155).

- "Şu indirilmiş Kur'an, mübarek ve feyizli bir kitabdır ki elleri
önündekini (Tevrat ve İncil'i) tasdik edicidir. Tâ ki onunla Mekke
halkını ve bütün çevresindeki insanları korkutsun. åhirete îman edenler,
namazlarına gereği üzere devam ettikleri gibi, Kur'an'a da inanırlar"
(En'âm: 92).

- "Onlar, hâlâ Kur'an'ın Allah kelâmı olduğunu ve mânasını
düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı,
muhakkak ki içinde birbirini tutmayan birçok söz ve ifadeler
bulurlardı." (Nisâ: 82).

"O Kur'an, insanları Hakk'a ulaştırır; helâl ile haramda ve din hükümlerinde hakkı bâtıldan ayırır..." (Bakara: 185).

"Kur'ân-ı Kerîm doğru yol gösterici, mü'minlere derecelerle kurtuluşu müjdeleyicidir" (Bakara: 97).

"Bu Kur'an, akıl sâhiplerinin, âyetlerini iyice düşünüp anlamaları ve
ders almaları için, sana indirdiğimiz saadet kaynağı bir kitabtır" (Sâd:
29).

(Bu Kuran,) Ayetlerini, iyiden iyiye düsünseler ve temiz akil sahipleri
ögüt alsinlar diye sana indirdigimiz mübarek bir kitaptir." (Sad
Suresi, 29)

"Kur`an apaçık bir nur, hakîm bir zikir ve en doğru yoldur."

"Kur`an-ı Kerîm, Allah Teâlâ`nın gökten yeryüzüne uzatılmış bir ipidir."

"Kur`an`ın sair sözlere üstünlüğü, Rahman`ın mahlûkatına nazaran üstünlüğü gibidir."

"Kim Allah`ın kitabından bir âyet okursa, Kıyâmet günü kendisine nûr olur."

"Evlerinizi namaz kılarak ve Kur`an okuyarak nurlandırınız."

Üstadın Kuran hakkında yapmış olduğu tarif ve tanım kapsamlı ve geniş
bir tariftir. Tamamı ile ayet ve hadisler ışığında yapılmış bir
tanımdır. Biz bir nebze üstadın tarifinde geçen kavramları Kuran
ayetleri ile temellendirmeye çalıştık. Şüphesiz tarifte geçen
kavramlarla ilgili ayetleri tamamı ile çıkarıp göstermek ancak üstada
ait bir durumdur. Bu yüzden tam bir cevap nazarı ile bakılmamalıdır.
Yapılacak uzun bir araştırmada daha nice ayet ve hadisin bu tarif içinde
yer aldığı görülecektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

Kuran Nedir?Tarifi Nasıldır? Empty
MesajKonu: Geri: Kuran Nedir?Tarifi Nasıldır?   Kuran Nedir?Tarifi Nasıldır? Icon_minitimePtsi Ocak 02, 2012 6:37 am

"Âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri,.." cümlesini izah eder misiniz?


Gayb alemi; insanın zahiri duyguları ile göremediği ve algılayamadığı her şeydir. Ama burada gayb ifadesi şehadet ifadesi ile tahsis edilip daraltılmış ve sadece "ahiret alemleri" anlamına irca edilmiştir. Öyle ise buradaki alem-i gayb, ahiret alemleri manasına geliyor.

İnsanın soyut aklı ve gaybe nüfuz edemeyen zahiri duyguları ile bu
gaybi ahiret alemleri hakkında bir şey söylemesi ve oraları keşfetmesi
mümkün değildir. Bu yüzden oraları gören ve bilen Allah, kelamı olan
Kur’an vasıtası ile bize o alemler hakkında malumat veriyor ve bize
oraları tasvir ediyor. Yoksa, insanın aklı ve duyguları o alemleri ne
bilebilir ne de anlayabilirdi. Kabrin arka cephesinde ne olup bittiğini
hiçbir zaman göremezdi insanoğlu.

Özet olarak; alem-i gayb olan ahiret,
maddi olan şu kainattan daha büyük ve daha devamlı bir alemdir. Ve bu
alemde Allah’ın sayısız isim ve sıfatları tecelli ve tezahür ederek bu
alemi eşsiz bir kitab-ı alem şekline çevirmiştir. Nasıl ki, insanın yüz
gramlık gözü içine, on beş yıllık tıp ilmi saklanmış ise, ahiretin
güzelliği olan bir hurinin gözünde de aynı ilim, belki daha fazlası
saklanmıştır ve tefsir edilmeye ihtiyaç duyuyor. Bu tefsiri de Allamü'l-Guyub olan Allah’tan başkası yapamaz.
---------
İnsanın soyut aklı, kainatın hal diliyle bize verdiği mesajları idrak
ve ihata edemiyor. Bunun en güzel somut delili; insan aklının mahsulü
olan felsefenin hakikatleri anlamak ve anlatmaktaki acizliğidir.
İnsanlığın düşünce tarihine baktığımız zaman, hiçbir felsefi ekol,
kainatın dilini çözümleyememiştir. Yani kainatta verilmek istenen mesaj
ve maksatları keşfedememiştir. Edenler de kıyısından köşesinden, bazı
kırıntılarını tespit edebilmişlerdir ki, bu da insanlık için yeterli
değildir. Felsefi doktrinlerin insanlık tarafından denenip, işe
yaramadığı ve insanlığı saadete ulaştıramadığı tecrübe ile sabittir.

İnsanlığın bu acizliğinden ve çaresizliğinden dolayıdır ki; Allah,
peygamberler ve kitaplar göndererek, kainatın dilini ve maksatlarını
insanlığa çözümleyip takdim etmiştir. Bu ilahi kitaplar içinde de,
kainatı bütünü ve derinliği ile en güzel ve en mükemmel izah ve tercüme
eden Kur’an-ı Kerim'dir.

Nasıl dilini bilmediğimiz bir turist karşısında aciz ve çaresiz kalıp,
bir mütercime ihtiyaç hissediyor isek; aynı şekilde kainat ve
içindekiler de dilini bilmediğimiz bir turist gibidir. Onun dilini
anlamak için bir tercümana ihtiyacımız vardır. Turistin diline tam hakim
ve vakıf olmayan bir tercüman, nasıl maksadı ve mesajı ifade edemez
ise; kainatın diline hakim ve vâkıf olmayan filozoflar da kainatın
maksatlarını ve mesajlarını insanlığa bildiremezler. Bu yüzden insanlık,
kainatın diline vâkıf ve hâkim olan Kur’an’ın tercüme ve tefsirine
muhtaçtır.

İnsanın aklı, göz önünde duran bu maddi kainatı tercüme etmekten ve
manasını anlamaktan aciz olduğuna göre, kainatın ötesinde bulunan ve
insan duygularına görünmeyen gaybi alemler hakkında bir fikir sahibi olması elbette kabil değildir. Öyle ise o gaybi alemler hakkında bize sağlam ve yanıltmayan bir rehber bir lisan lazımdır ki, bu da ilmini Allah’tan alan Kur’an'dır.

Evet, Kur’an gaybi alemleri bize tercüme eden maddi bir tercüman
gibidir. Bize kabrin arkasında ne var ne yok, haber veriyor ve nasıl bir
hayat sürecinden geçeceğimizi en ince ayrıntısına kadar tarif ediyor.

Demek Kur’an, insanlık için maddi alemde durup, manevi alemleri haber veren bir lisan ve bir tercümandır.

*************0o0*****************
"Sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakaikin miftahı..." cümlesini açıklar mısınız?


Kainat nasıl büyük bir kitap ise, dünya bu kitap içinde bir sayfa ve
dünya içindeki hadise ve olaylar da bu sayfanın içinde birer satır ve
kelimeler hükmündeler. Kur’an, yabancı olduğumuz ve dilini çözemediğimiz
kainat kitabını bize tarif ve tefsir eden bir müfessir ve tercüman
olduğu gibi, aynı şekilde dünya sayfasında cereyan eden hadiseler
kelimelerinin de ne manaya ve hangi maksatlara işaret ettiğini öğreten
ve talim ettiren bir tercüman ve müfessirdir.

Mesela; kainat içinde ölüm bir mesaj, bir kelimedir. İnkarcı filozoflar
bu mesajı ve kelimeyi, yokluk ve hiçlik olarak tercüme ediyorlar.
Kur’an ise ölümü daimi ve baki bir alemin bir başlangıcı ve bir geçiş
noktası olarak tercüme ve tefsir ediyor. Kur’an-ı Kerim; insanlık ölüm
ile yokluğa ve hiçliğe gitmiyor, bilakis ebedi bir aleme, ebedi yaşamak
için sevk ediliyor diyerek, insanlığın aciz ve çaresiz kalbine bir
merhem, bir ilaç oluyor.

Maddeci felsefe; tercüme özürlü bir rehber iken, Kur’an-ı Kerim; hakiki
ve şaşmaz bir mütercim ve rehberdir. Ölüm gibi manası karanlık ve
anlaşılması zor bir hadiseyi, Kur’an ayetleri ile açıyor ve bize ölümün
hakikatini ders veriyor. Daha bunun gibi bir çok hadise ve olayların
bizce meçhul ve bilinmeyen yönlerini Kur’an bize ders veriyor.
Musibetler, belalar, hastalıklar, sel, deprem gibi bir çok hadiseyi buna
kıyas edebiliriz.
************0o0****************


"Zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlâhiyenin mânevî hazinelerinin keşşafı,.." cümlesini açıklar mısınız?


Allah’ın her bir isminin kainat sahnesinde tecelli daireleri ve
perdeleri vardır. Bu daire ve perdelerde bir isim hakim ve galiptir,
diğer isimler ise bu ismin emrinde ve gölgesinde hizmet ve tecelli
ederler. Bu dairede o isim bütün haşmetini ve manasını akıl sahiplerine
göstermek istiyor. İşte bu ismin o daireyi kendi hüküm ve manası ile
yaratıp şekillendirmesi ve ismin gereğine uygun nakışlar ve ihsanlar ile
döşemesini Üstad Hazretleri hazine benzetmesi ile ifade ediyor. Zemin
ve gök bu dairelerden iki dairedir.

Mesela, sema bir daire ve perdedir. Bu dairede ve perdede reis Allah’ın Celal ismidir.
Dev galaksilerin sapan taşı gibi çevrilmesi ve zerrece yörüngesinden
sapmaması, Allah’ın sonsuz azamet ve kibriyasını muhtevi olan Celal
ismini kör olana bile gösterir. Bu sema dairesinde ve perdesinde diğer
isimler Celal isminin komutasında ve gölgesinde tecelli eder. Lakin
diğer isimler de bu tecellinin içinde görünür.

Sema dairesi ve perdesinde cemal sıfatının da tecellisi vardır, ama
celal manasının gölgesinde kalmıştır. Ama dikkat ile bakıldığında sair
isimler ile celal sıfatı iç içedir. Sema dairesi bir topraktır, içindeki
hazine ise azamet ve kibriya manasıdır. İnsan akıl küreği ile bu iki
hazineyi kazıp bulmalıdır. Bu hazineden de Allah’ın Celal ismine ve
oradan da Allah’ın nihayetsiz haşmetli ve azametli Zat-ı Akdesine
intikal etmelidir.

Yine bir çiçeğe nazar ettiğimiz zaman oradaki ince sanatlar ve güzel kokular ve estetik işlemeler Allah’ın Cemal isminin
manasını zahiren ve galiben gösterir. Bu çiçek dairesinde de Allah’ın
Cemal ismi reistir, diğer isimler bu ismin komutasında ve gölgesinde
işlerler. Çiçek dairesindeki hazine ise güzellik ve ihsan manası
taşımaktadır. Güzellik ve ihsan ise Cemal ve Latif isimlerine işaret
ediyorlar... Bu iki misalin dürbünü ile zemin ve semaya nazar
edebiliriz.

İnsanın gözünde Basar ismi, kulağında Sem ismi, dilinde Kelam ismi, yüzünde Musavvir ismi, midesinde Rezzak ismi, aklında Alim ismi, hafızasında Hafiz ismi, azaların düzenli ve tertipli olmasında Nazım
ismi gibi binlerce ismi insan mahiyetinde okumak mümkündür. Bu azalar
hazinesinin arka cephesinde bu isimler işliyorlar ve bu isimlerin arka
cephesinde de Zat-ı Akdes olan Allah vardır.



****************0o0****************


Şu âlem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden
gelen iltifâtât-ı ebediye-i Rahmâniye ve hitâbât-ı ezeliye-i
Sübhâniyenin hazinesi,.. cümlesini açıklar mısınız?



<blockquote>
"... (Kur'an) şu âlem-i şehadet perdesi arkasında olan
âlem-i gayb cihetinden gelen iltifâtât-ı ebediye-i Rahmâniye ve
hitâbât-ı ezeliye-i Sübhâniyenin hazinesi,.."
(1)

</blockquote>
Alem-i gayb çok geniş ve kapsamlı bir tabir olduğu
için, Allah’ı da içine alan bir tabirdir. İnsana nispetle nasıl ahiret
ve alemleri gayb ise aynı şekilde Allah’ın Zatı ve isimleri de insana
nispetle gayb hükmündedir.

Kur’an ise Allah’ın hem Zatı hem de isim ve sıfatları
hakkında bize malumat veren, aynı zamanda Onun razı olduğu şeylerin ne
olduğu hususunda bizi bilgilendirilen ezeli bir hitap, ezeli bir
hazinedir. Mesela, bize namaz ve zekat gibi şeyleri emretmesi ezeli bir
iltifat ve hoş bir muhatap almasıdır.

Kur’an, ayrıca bize göre gaybi alemler hükmünde olan
uhrevi alemlerin güzelliklerini ve orada bizim için hazırlanmış olan
nimet ve iltifatların mahiyetinin ne olduğunu bildiren ezeli ve ebedi
bir hazine ve iltifattır.

(1) bk. Sözler, Yirmi Beşinci Söz
*******************0o0*********
Şu İslâmiyet âlem-i mânevîsinin güneşi, temeli, hendesesi, cümlesini açıklar mısınız?


<blockquote>
"... Ve şu İslâmiyet âlem-i mânevîsinin güneşi, temeli, hendesesi..."(1)

</blockquote>
İslam dini bütün haşmeti ve medeniyeti ile Kur’an
içinden çıkmış ve onun üzerine bina olmuştur. Bin dört yüz yıldır
milyonlarca alim ve evliyaları yetiştiren, hükümran olduğu dönemlerde
insanlığa huzur ve adaleti temin eden İslam ağacının kökü Kur’an'dır.

İslam medeniyeti bünyesinde gelişen ilimlerin, değer ve faziletlerin menşei ve kaynağı, yine Kur’an’ın esasına ve özüne dayanır. İslam, bütün müktesebatları ile nasıl insanlığı aydınlatmış ise, Kur’an da aynı şekilde İslam ve kazanımlarının güneşi ve yol göstericisi olmuştur.

Özet olarak İslam adına ne kadar değer varsa, bunların temeli ve planı Kur’an'dır.

(1) bk. Sözler, Yirmi Beşinci Söz
*****************0o0*************


Zât ve sıfât ve esmâ ve şuûn-u İlâhiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i
vâzıhı, burhan-ı kàtıı, tercüman-ı sâtıı, cümlesini açıklar mısınız?



<blockquote>
"Ve Zât ve sıfât ve esmâ ve şuûn-u İlâhiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, burhan-ı kàtıı, tercüman-ı sâtıı,.."(1)

</blockquote>
Kur’an’ın en büyük vazifesi ve gayesi, Allah hakkında en sağlam ve sağlıklı malumatı insanlığa ders vermektir. Bu sebeple Kur’an
Allah’ın Zat-ı Akdesine, isim ve sıfatlarına, yüksek ve ulvi hal ve
keyfiyetine bir kavl-i şarih, yani açıklayıcı ve izah edici bir beyan,
tefsir-i vazıhı, yani açık ve net bir tefsiri, burhan-ı katı, yani kati
ve kesin birer delili, tercüman-ı satıı, yani etraflı ve her şeyini izah
ve beyan eden bir tercümesidir.

Bu cümlenin kısa ve özet meali; Allah’ı Allah’tan başka kimse daha
güzel, daha açık, daha kati, daha etraflıca tarif edemez, demektir.

(1) bk. Sözler, Yirmi Beşinci Söz
********0o0**************

"Şu âlem-i insaniyetin mürebbîsi" ifadesini açıklar mısınız?


<blockquote>
"Ve şu âlem-i insaniyetin mürebbîsi,.."(1)

</blockquote>
Kur’an, insanlığı hakka ve doğruya sevk edip terbiye
ediyor. Nasıl bir belletmen ve eğitmen, riayetindeki talebeleri belli
bir eğitim sistemi ile terbiye edip eğitiyor ise, aynı şekilde Kur’an da insanlığı ilahî bir terbiye sistemi ile eğitip terbiye ediyor.

İnsan bir çok kabiliyet ve istidatlar ile dünyaya gelir. Ama bu
kabiliyet ve istidatlar işlenmemiş ve terbiye edilmemiş oldukları için,
bir terbiye süzgeci içinden geçmeye muhtaçtırlar. İşte insanlığın
fıtratındaki bu kabiliyetler doğru ve müstakim bir terbiye ile terbiye
edilmezler ise, meccanen ve zararlı bir şekilde heba olurlar.

İşte Kur’an’ın en büyük misyon ve vazifelerinden
birisi de insanlığın fıtratındaki bu ham ve işlenmemiş kabiliyetleri,
ilahî program kapsamında işlemek ve terbiye etmektir. Bu ilahî
terbiyenin neticesinde milyonlarca alim ve evliya insanlık bahçesinde
çiçek açmışlardır. İşte bu cümle bu manaya bakıyor.



****************0O0*************

"İnsaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetin mâ ve ziyası,.." deniyor; açıklar mısınız?


Ma, su; ziya ışık demektir ki, bu
ikisi olmadan hayat olmaz. İslam dinini ve medeniyetini bir insana
benzetecek olursak, Kur’an bu insan-ı kamilin suyu ve ışığı gibidir.
Nasıl insan susuz ve ışıksız yaşayamaz ise İslam da Kur’an sız olmaz ve
yaşayamaz demektir.

İslam dininin temeli, esası ve kökü Allah’ın kitabı olan Kur’an'dır.
Temelsiz bina olmadığı gibi Kur’an’sız da İslam olmaz demektir. Bu
cümlede su ve ışık metaforu bu hakikati akla yaklaştırmak ve
kökleştirmek için bir araç ve vasıta olarak kullanılıyor. Su ve ışığın
insanın maddi hayatındaki önemi ne ise, Kur’an’ın insanın inanç ve
ibadet dünyasındaki yeri odur, manasını vurgulamak için Kur’an su ve
ışığa benzetiliyor.

Mesela, iman ilmi İslam ağacının kökünü temsil ediyor, fıkıh ilmi
gövdesini, ahlak ve ibadetler ise bu ağacın çiçek ve meyveleridir.
Kur’an ise bu ağacın hayatını ve büyümesini temin eden suyu ve ışığıdır.
*************0O0****************

"Nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi", deniyor; açıklar mısınız?

Hikmet, kelimesinin manası çok geniş ve ihatalı olduğu
için, biz buradaki hikmeti Allah’ın kainatı yaratmasındaki maksat ve
gaye şeklinde anlıyoruz. Yani kainat ve insan, nedir? İnsan nereden
geliyor, nereye gidiyor ve vazifesi nedir? Bu gibi soruların hakikatli
cevabına hikmet-i hakiki diyoruz. Felsefe de bu soruların cevabını aradığı için felsefeye de hikmet denilmiştir.

Kur’an ile felsefe aynı kulvarda rakip iki hikmet rehberidir. Kur’an
Allah’ın sonsuz ilminden süzülüp gelen halis bir vahiy iken, felsefe
insanın salt aklına dayanan cüzi bir fenerciktir. Şüphesiz Kur’an güneş
gibi bir kandil iken, insanın soyut aklına dayanan felsefe ona nispetle
cüzi ve nakıs bir fenercik hükmündedir. "Hikmeti hakikiyesi" ifadesinde geçen geçen “hakiki” tabiri bu ikisi arasındaki azim farka işaret ediyor.

Özet olarak, Kur’an insanlığın konumunu, nereden gelip nereye gittiğini
ve vazifesinin ne olduğunu eksiksiz ve kusursuz bir şekilde ders veren,
halis bir hikmet, kusursuz bir rehberdir. Yani Kur’an insanlığa
yaratılış gayesini tam ve eksiksiz bir şekilde tarif eden hakiki bir
hikmet levhasıdır.
*************0O0**************
"Kur'an çok kitapları tazammun eden tek, câmi’ bir kitab-ı mukaddestir." cümlesini açıklar mısınız?


Vahiy; Allah’ın ezeli ilminden süzülüp gelen bir
rehber olmasından dolayı, değil kainatı, Allah’ın bütün mülkünü
kuşatacak ve ihata edecek bir mahiyettedir. Varlık olgusunu bütünü ile
tarif ve tasvir etmek; ancak vahye mahsus bir özelliktir. İşte bu nokta "ezeli ve ebedi tercüme" şeklinde ifade ediliyor.

Kur’an’ın bir ucu maddi alemde iken, diğer ucu Vacibü'l-Vücud olan
Allah’ın Zat-ı Akdesi ve sıfatlarındadır. Böyle ihatalı bir kelam
elbette içeriğinde ve bünyesinde sayısız ilim ve fikirleri taşır.

<blockquote>
"Ne yaş, ne de kuru hiçbir şey yoktur ki, ap açık bir şekilde kitapta yazılmış olmasın." (En'âm Sûresi, 6/:59)

</blockquote>
<blockquote>
"Herbir âyetin mânâ mertebelerinde bir zâhiri, bir bâtını, bir
haddi, bir muttalaı vardır. Bu dört tabakadan herbirisinin (hadisçe
شُجُونٍ وَغُسُونٍ tâbir edilen) fürûatı, işârâtı, dal ve budakları vardır."(1)

</blockquote>
meâlindeki hadisin de hükmüyle ayetin çok mana ve mertebeleri vardır ve bir çok ilim dalları bunlardan neşet etmiştir.

Bu ayet ve hadisin ışığı ile meseleye bakacak olursak Kur’an yüz
binlerce kitabı, işari ve remzi olarak içinde barındıran cami bir
kitaptır. Bu hükmün en büyük şahidi ise Kur’an üzerine üç yüz elli bin
tefsir ve ayrıca yüz binlerce müstakil kitapların telif edilmesidir.
Altı yüz küsur sayfalık bir kitap üzerine milyonlarca kitap ve şerhlerin
yazılması, onun ne denli bir hülasa ve ne kadar ihatalı bir kitap
olduğunu kör olana da gösterir.

İslam tarihinde hadis, kelam, tefsir, siyer, esbab-ı nüzul, belagat, siyak sıbak
gibi bir çok ilim dalı Kur’an temelli ve Kur’an kaynaklı ilim
dallarıdır. Yani bu ilim dallarının teşekkül etmesinde ve gelişmesinde
baş aktör Kur’an ve içindeki sonsuz ilimdir.

Üstelik meslek ve meşrepleri farklı olan alimlerin hepsinin hocası ve
asıl kaynağı Kur’an'dır. Demek Kur’an bir meslek ya da meşrebin
tesirinde kalmayıp bütün meslek ve meşrepleri ihata ile çatısı altında
toplamıştır. Bu da onun ne kadar cami bir kelam olduğunu gösterir.

(1) bk. Şualar, Birinci Şua
***********0O0***************

"İnsaniyet-i kübrâ olan İslâmiyet" ifadesini açıklar mısınız?


İnsaniyet-i kübra, kelime olarak büyük insan demektir. Terim olarak ise, insanlığın en kamili ve en mükemmeli anlamında İslamiyet demektir.

İslam, insanlık için gönderilmiş bir din olarak insanın en kamil manaya
ulaşmasını temin edecek bir sistem olarak düzenlenmiştir. Bu yüzden tam
tekemmül etmiş ve her vechesi ile kemale ermiş bir insanı büyütsek,
İslam olur İslam’ı küçültüp insan şekline çevirsek, kamil bir insan
olur. Büyük ve kamil insan modeli İslam ile eş değer bir kavramdır.

Bu noktada İki Cihan Serveri olan Hazreti Peygamber Efendimiz (sas) insan-ı kamil
manasının en müntehası en mükemmeli olduğu için, insandan kast edilen
manayı tam ifade ediyor. Bu yüzden şöyle bir önerme çıkarabiliriz;
Hazreti Peygamber Efendimizi (sas) büyütsek İslam olur, İslam’ı
küçültsek Hazreti Peygamberimiz (sas) olur. İşte İnsaniyet-i Kübra
İslam’ın insan modeli ve timsali Hazreti Muhammed (asv)'dir.

************0O0***************

"Kur'an bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah’ın kelâmıdır; hem
bütün mevcudatın İlâhı ünvanıyla Allah’ın fermanıdır,.." ifadelerini
açıklar mısınız?



Allah hitap ederken, bütün kainatın namına ve bütün yaratılmışların hesabına hitapta bulunuyor. Mesela "Biz alemleri altı günde yarattık."
derken, gün ölçüsünü sadece dünyanın yirmi dört saatlik ölçüsüne göre
değil, sair galaksilerin ve gezegenlerin dönüş ve gün ölçüsüne göre de
söylüyor. Şayet sadece dünya merkezli konuşsa, "sair mahlukatın Rabbi"
unvanı bu hitapta tezahür etmez. Bu sebeple Kur’an insanlığa hitap
ederken, bütün mahlukat ve mevcudatın Rabbi ve İlahı unvanı ve genişliği
ile hitap ediyor.

Allah, sadece benim bahçem olan dünyanın Rabbi değil, bütün kainat
bahçesinin Rabbidir ve hitabı da ona göredir. Bu sebeple Kur’an’ı
anlamaya çalışırken bu hitabın genişliğini ve yüksekliğini nazarda
tutmak gerekiyor. Yoksa cüzi dünya nazarı ve mizanı ile o külli
hitapları mizana çekmek çok sakat bakışlara ve gereksiz itirazlara sebep
olur.

İşte Üstad bunu şöyle ifade ediyor:

<blockquote>
“Kelâmullah” ünvanı, kemâl-i liyakatle Kur’ân’a verilmiş ve daima
da veriliyor. Kur’ân’dan sonra sair enbiyanın kütüp ve suhufları
derecesi gelir. Sair nihayetsiz kelimât-ı İlâhiyenin ise, bir kısmı dahi
has bir itibarla, cüz’î bir ünvanla, hususî bir tecelliyle, cüz’î bir
isimle ve has bir rububiyetle ve mahsus bir saltanatla ve hususî bir
rahmetle zahir olan ilhâmât suretinde bir mükâlemedir. Melek ve beşer ve
hayvânâtın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibarıyla çok
muhteliftir."
(1)

</blockquote>
(1) bk. Sözler, Yirmi Beşinci Söz
**************0O0*********

Kur'an'ın, nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi olması ile kitab-ı hikmet olması arasındaki fark nedir?


Kur’an bir kitap olmasına karşın içinde binlerce
kitapları barından külli bir kitaptır. Yani Kur’an cisim ve şahıs
noktasından tek bir kitaptır, lakin mana ve hikmet zenginliği
noktasından binlerce kitap değerindedir.

Hikmet, kuvve-i akliyenin vasat mertebesidir. Hakkı hak bilip imtisal etmek, batılı batıl bilip içtinap etmektir. Müfessirler
hikmete otuzdan fazla mana vermiştir. Kur'an'da manası en geniş ve
zengin bir kelimedir. Her meslek ve meşrep sahibi kendi mesleğine uygun
manalar vermiştir.

Mesela fıkıh ilminde hikmet, helal ve haramı bildiren bir ilimdir, diye
tarif edilmiştir. Tasavvuf alimlerine göre hikmet, ledün ve manevi
sırlar olarak tarif edilmiştir. Bazı alimler hikmetten kasıt,
Peygamberimizin (asv) sünneti demiştir. Hikmet, faydalı ilim ve
peygamberlik anlamına da gelir.

Üstad Hazretleri hikmete bütün bu manaları kuşatan bir mana vermiştir: İnsandaki akıl kuvvetinin her hususta vasat mertebesine hikmet demiştir.

İnsan aklının üç mertebesi vardır.

Birisi tefrit mertebesi olan gabavettir.
Bu mertebede akıl hiçbir şeyden haberi olmayacak kadar işlemeyen ve
çalışmayan bir durumdadır. Hakkı ve batılı idrak edemeyecek bir hamakat
derecesidir.

Birisi ifrat mertebesi olan cerbezedir.
Bu mertebede ise akıl hakkı batıl, batılı hak gösterecek kadar aldatıcı
bir zekaya sahiptir. İnsanları ekseri dalalete atan ve saptıran
insanlar, bu cerbeze mertebesinde olan dahi derecesindeki kafirlerdir.

Diğeri ise vasat olan hikmettir. Akıl
bu mertebede hakkı hak bilir ona tabi olur, batılı batıl bilip ondan
uzak durur. Üstad'ın bu hikmet tarifi diğer müfessirlerin tanım ve
tarifinin üstünde bir çatı gibi durup hepsini içine alıyor.

Kur’an’ın insanlığa hakiki hikmet olması, beşeriyete hak ve istikameti
her alanda göstermesi anlamındadır. İnsan soyut aklı ile hakkı ve
istikameti bulamaz. Bu noktada Kur’an’ın hikmetine, yani rehberliğine
muhtaçtır. Kur’an bu hususta, yani her alanda hakkın ve istikametin
gösterilmesinde insanlığa hakiki bir hikmet kitabıdır.

İnsanlığa hikmet rehberi olmak ile hakiki hikmet olmak birbirinin
uzantısıdır. Hakiki hikmet olmayan bir kitap insanlığa hikmet rehberliği
yapamaz. Öyle ise Kur’an insanlığa hem hikmet rehberi hem de kendisi
hakiki bir hikmettir.

***************0O0***************

Kur'an'ın, arş-ı azamın bütün muhatına bakan ve teftiş eden hikmet feşan bir kitab-ı mukaddes olması ne demektir?


Arş-ı Azam; bütün mahlukatı ve kevniyatı içine alan
muazzam bir sanat-ı Rabbani olduğu için, somutlaştırarak izah edilmesi
mümkün değildir. Lakin bazı temsiller ile akla yaklaştırılabilir.

Arş; Allah’ın tedbir ve tasarrufunun azamet ve
haşmetini ilan eden bir terimdir. Dünya nasıl kainata nispetle bir zerre
kadar küçükse, kainat da arşa nispetle küçük bir zerre kadardır. İşte
insan; dünya, kainat ve arş düzleminde düşündüğü zaman, Allah’ın ne kadar azametli ve haşmetli olduğuna intikal eder.

Arş kavramı maddi ve manevi, şehadet ve gaybi bütün
mahlukatı ve alemlerini içine alan ve kuşatan genel bir çerçevedir.
Yani arş denildiği zaman kainatta içine girer, cennet cehennem de içine
girer. Ama arş ve kürsi de kainat gibi mahlukturlar. Kainat, yani içinde
yaşadığımız maddi alem arşın yanında küçük bir çakıl taşı gibi kalır.

Üstad Hazretleri arş hakkında şunları söylüyor:

<blockquote>
"Bu kaide, Arş ile kevn hakkında da tatbik edilir. Şöyle ki: Arş Zahir, Bâtın, Evvel, Âhir
isimlerinin halita ve karışığıdır. Bu halitada dahil olan ism-i Zahir
itibarıyla, Arş, mülk, kevn melekût olur. İsm-i Bâtın itibarıyla, Arş,
melekût, kevn mülk olur. Demek, Arşa ism-i Zahir nazarıyla bakılırsa,
kendisi zarf, kevn de mazruf olur. İsm-i Bâtın gözüyle bakılırsa,
kendisi mazruf, kevn zarf olur. Ve keza, ism-i Evvel itibarıyla,
وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاۤءِ âyetinin işaret ettiği kevnin bidayetini içine alıyor. Ve ismi Âhir itibarıyla, سَقْفُ الْجَنَّةِ عَرْشُ الرَّحْمٰنِ hadîs-i
şerifinin ima ettiği kevnin nihayetini içine alıyor. Demek, Arş öyle
bir halitadır ki, şu dört isimden aldığı hisselerle kevn ve vücudun
sağını solunu, üstünü ve altını ihata etmiş olur."
(1)

</blockquote>
İsm-i Zahir gözlüğü ile arşa bakıldığı zaman kevn,
yani mahlukat, onun içi anlamına gelen melekut oluyor. Arş ise onun dışı
ve kabuğu anlamına gelen mülk oluyor.

İsm-i Batın gözlüğü ile arşa bakıldığında durum tam
tersi oluyor. Yani kevn olan mahlukat, dış yüzü; arş ise melekut, yani
iç yüzü oluyor. Zarf ile mektup gibidir. Zarfa Zahir ismi ile bakılırsa
mektup, melekut olur, zarf ise mülk olur. Batın ismi ile bakıldığında
ise mektup mülk, zarf ise melekut oluyor. Bu noktada arş ile kevn,
mektup ile zarf gibidir.

Kainatın bize göre büyüklüğünü arşa göre de küçüklüğünü anlamak için,
ilk önce arşın tarifini takdim ettik. Bugün fen ilimleri gerek bilimsel
bir göz ile gerek tahmini bir değerle evrenin boyutlarına cüzi de olsa
işaret ediyor. Güneş dünyamızdan bir buçuk milyon defa büyüktür. Başka
yıldızlar de güneşten milyonlarca defa büyük olduğunu ve bunların
sayısının trilyonları geçtiğini düşündüğümüz zaman, kainatın bize göre
ne kadar haşmetli ve büyük olduğunu bir parça hissedebiliriz.

Peygamber Efendimizin (asv) şu hadisi de meseleye güzel bir bakış açısı veriyor: Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

<blockquote>
"Size arşı taşıyan meleklerden bahsetmem konusunda bana izin
verildi. Onlardan her birisinin kulak memesi ile boynunun arasındaki
mesafe yedi yüz yıldır."
(2)

</blockquote>
İşte arşın ne olduğu ve nasıl bir mahiyete sahip olduğu hakkındaki bu
kısa ve yetersiz tabirden sonra, Kur’an’ın ihata ve konulara
vukufiyetteki azametine bakabiliriz. Yani Kur’an öyle azametli ve
kuşatıcı bir ifade ve beyandır ki, arş gibi anlaşılmaktan aciz olan
şeyler bile Kur’an’ın ifade ve beyanlarının küçük konuları oluyor.
Arştan bahsedebilmek için arşı kuşatacak bir nazara ve ilme sahip olmak
gerekir ki, Kur’an Allah’ın ezeli ilminden süzülüp geldiği için arş ve
onun içindeki şeyler Kur’an’ın nazarında adi birer çakıl taşları
mesabesinde kalıyor. Bu da Kur’an’ın ne denli haşmetli ve azametli
olduğunu gösterir.

İnsanlığın cüzi nazarı hükmünde olan fen ilimleri, daha ay ve ötesine yeni yeni vakıf olabilmişlerdir.

(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab

(2) bk. Ebû Dâvûd, Sünne,1


******************0O0***************


"Kur'an müşahhas olduğu halde, efrat sahibi olan külli gibi tarif edilir." cümlesini misal verip izah edebilir misiniz?


Cüzi- Külli: Cüzi küllinin küçültülmüş bir modelidir. Küllide ne
varsa hepsi cüzide de vardır. Cüzi ile külli keyfiyeten aynı, kemiyeten
farklıdır. Küllide azametli ve haşmetli olan meseleler cüzide de aynen
ama küçültülmüş ve mütevazı olarak vardır. Cüziye bakarak külli hakkında
fikir edinilebilir.

Mesela, işnsan cüzi iken insanlık küllidir. İnsanlıkta ne varsa aynısı
insanda da vardır. İnsan ile insanlık arasında sadece kemiyet farkı
vardır.

Aynı mana Kur’an-ı Kerim'de de vardır. Kur’an kitap olarak külli iken,
onun sure ya da ayetleri külliyet kesp etmiş cüzi gibidirler. Yani
Kur’an’ın umumunda yazılı olan hikmet ve manalar Kur’an’ın bir cüzisi
olan Yasin suresinde de aynı şekilde yazılıdır demektir. Nasıl Yasin
suresi Yasin harfinde küçük hatlar ile yazılıyor ise, Kur’an da küçük
bir surede küçük ve latif bir şekilde yazılmış demektir.

Kur’an bir kitap olmasına karşın, içinde binlerce kitapları barından
külli bir kitaptır. Yani Kur’an cisim ve şahıs noktasından tek bir
kitaptır, lakin mana ve hikmet zenginliği noktasından binlerce kitap
değerindedir.

Öyle ki bazen bir harfinde üç sayfalık mana vardır. Üstad Hazretlerinin “Nabüdü” kelimesindeki bizi ifade eden "nun"
harfinden üç sayfa mana çıkarması buna güzel bir misaldir. Bazen oluyor
ki, Kur’an’ın bir ayetinden ciltlerle kitap yazılır. Tarihte bunun
örnekleri çoktur. Kur’an-ı Kerim altı yüz sayfa olmasına rağmen,
üzerine üç yüz bini aşkın tefsirlerin yazılması onun ne denli geniş ve
külli bir kitap olduğuna kati delildir.

Özetle, Kur’an müşahhas olduğu halde, yani tek bir kitap olduğu halde,
sureleri ve ayetleri adedince ayrı kitapları içinde barından külli ve
geniş bir mahiyete sahiptir. Mesela İhlas suresi küçültülmüş bir
Kur’an'dır.



************************
Lügatler :

Arş-ı Âzam : Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer, makam

arz : dünya

beyan : açıklama, anlatım

câmi : kapsamlı

cihet : şekil, yön

evliya : veliler, Allah dostları

ferman : buyruk, emir

hâcât-ı mâneviye : mânevî ihtiyaçlar

hâdî : doğru ve hak yolu gösteren

hakikî : doğru, gerçek

Hâlık : her şeyi yaratan Allah

ibraz etmek : ortaya koymak, göstermek

insaniyet : insanlık

İsm-i Âzam : Cenâb-ı Hakkın bin bir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı

kelâm : ifade, söz

kitab-ı dua : dua kitabı

kitab-ı emir ve dâvet : emir ve hakikate çağrı kitabı

kitab-ı fikir : fikir kitabı

kitab-ı hikmet : hikmet kitabı

kitab-ı mukaddes : kutsal kitap

kitab-ı semâvî : semâdan gelmiş İlâhî kitap

kitab-ı şeriat : din ve hukuk kitabı

kitab-ı ubûdiyet : kulluk kitabı

kitab-ı zikir : zikir kitabı

merci : kaynak, merkez

mertebe-i âzam : en büyük mertebe, derece

mesâk : sevk edilecek yer; hedef ve gayeye ulaştıran yollar

meşrep : hareket tarzı, metot

mevcudat : varlıklar, var edilenler

mezâk : zevk, anlayış

muhakkıkîn : gerçekleri araştıran ve hakikatleri delilleriyle bilen âlimler

muhtelif : çeşitli, farklı

mukaddes : kutsal

muvafık : lâyık, uygun

mükâleme : konuşma

mürşid : irşad eden, doğru yolu gösteren

namına : adına

Rab : herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah

risale : mektup

rubûbiyet-i mutlaka : mutlak Rablık; Allah’ın bütün varlıklara
yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması

saadet : mutluluk

semavat : gökler

sıddıkîn : daima doğruluk üzere olan, Allah’a ve peygambere bağlılıkta en ileride olanlar

tasvir etmek : anlatmak, ifade etmek

tazammun etmek : içine almak

tenvir etmek : aydınlatmak, ışıklandırmak

urefâ : ârifler, isim ve sıfatlarıyla Allah’ı hakkıyla tanıyanlar

http://www.sorularlarisaleinur.com/index.php?s=modules/kulliyat&risale=241&sayfa=27
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kuran Nedir?Tarifi Nasıldır?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Jinsei Kolye, radyo aktivite testinden de olumlu rapor almış
» Letaif nedir İnsana dercedilen letaifler nelerdir; Letaif-i aşere nedir? tanımları
» muhafazakarlaşıyormuyuz? %60 ımız kuran okumayı bilmiyor,%22 hayatı boyunca eline bir kere bile kuran almamış,%8 anlamını okuyor...
» BİR GURBET TARİFİ..
» Araf nedir?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Kuran-Tefsir-
Buraya geçin: