Servetini Üç Defa Sıfırlayan Adam
'Allah'ım bana unutkanlık ver'
Seksen sekiz yaşında. Cumhuriyet'ten bir yıl önce doğmuş. Ona son Osmanlılardan biri de denebilir. Sürekli mütebessim bir yüz. İnsana huzur veren çehresinde belli belirsiz kırışıklıklar var. Dingin, fırtınadan sonra durulmuş sakin bir deniz gibi...
Duruşu dik ve sağlam. Sırtını yasladığı Kazdağları gibi... Vakur. Yürürken biraz ağır; adımlarını dikkatli atıyor, sendeleyip düşmemek için. Çok sağlıklı. Bugüne kadar ciddi rahatsızlık geçirmemiş. Hastane nedir bilmiyor. Dişlerini gösteriyor: 'Hâlâ sağlam, ana dişlerimi kullanıyorum.' Gazeteyi gözlüksüz okuyabiliyor.
İleri yaşına rağmen giydiği elbiseleri yakıştırmış, uyumlu görüntü içinde. Temiz, şık ve zarif. Her an bir merasime katılacak gibi. Gömleği ütülü, tiril tiril. 'Hanım sağ olsun ütüsüz giydirmez. Yıllardır böyle, bana iyi bakıyor.' diyor. 4 kızı var, 9 torunu.
Ağzında sürekli dua... Dünya kelamı yok denecek kadar az. Her söze duayla karşılık veriyor. Zihnî melekeleri son derece sağlam ama geçmişi ayrıntılarıyla pek hatırlayamıyor. Sebepsiz değil. Kendi arzusu, hep şöyle dua etmiş: 'Bana unutkanlık ver, karşılığını sadece Allah'tan bekleyerek yaptığım hayır hasenatı ileride hatırlayıp da nefsime pay çıkarmayayım.' Belli ki duası kabul olmuş.
Kendisiyle ilgili anlatılanlara ilgisiz... Sessizlik makamında. 'Arif abi bir zamanlar Edremit'in en zengin adamıydı' diye başlayan cümleleri tebessüm ederek dinliyor. İlgisiz ama çevresinden de o kadar kopuk değil, itiraz ettiği, anlatılanları düzelttiği de oluyor. İlk izlenimlerim böyle...
Hiç durmaksızın denize doğru oksijen üfleyen Kazdağları'nın eteklerinde yaşayan Hacı Arif Çağan'dan söz ediyorum. Edremit'in Arif abisi. Tanımayan, adını duymayan yok. Ehli biliyor ama istedim ki tatil için uzaklardan gelenler de bilsin.
En büyük özelliği hamiyet severliği... İlkin Sarıhoca'nın dostu olmuş. Sonra onun işaretiyle Hocaefendi'ye yönelmiş. Hamiyet ki anlatılır gibi değil. Bu kadarı herkesin harcı değil. Neyi varsa hayır işlerine vakfetmiş. Elinde sadece oturduğu ev var, onu da 'Ben göçtükten sonra alın' diye vasiyet etmiş.
Bir zamanlar sadece Edremit'te değil, Kazdağı havarisinde zeytin işi ondan sorulurmuş. Yıllarca zeytinin hem kendisi hem yağını alıp satmış... Bölgenin bütün malları onda toplanırmış. Toprak ahalisiyle ticaret müşkül iştir. İnsanı yorar, aşındırır.
Herkes onun dürüstlüğüne güvenmiş, namusuna itimat etmiş. Yanılmamışlar da. Bir arkadaşı 'Bugün çıksa yine önde gelen tüccarlardan olur, herkes onunla ticaret yapmak ister' diyor. 70'li yılların başında bütün birikimi 11 kilonun üzerinde altına ulaşmış.
Paranın kıt olduğu, zenginliğin Anadolu'ya yayılmadığı yıllar. 'Altınların hepsini Allah yolunda kullanın' demiş. Sonra ticarete kaldığı yerden değil sıfırdan başlamış. İlerleyen yıllarda birikimi artmaya başlayınca yine altına çevirmiş; bu kez 13 kilo... Yine 'Allah için hepsini alın' demiş.
Deniz kenarında büyük arazisi varmış, 80'li yılların sonunda yazlıklar yapılmaya başlanınca kıymetlenmiş. Payına tam 40 villa düşmüş. Kırkını da vakfetmiş... Bir arkadaşı 'Bütün malını üç defa sıfırladı' diyor. Bugün artık ticaretten çekilmiş. Kendisinin de oturduğu binadan gelen kira gelirleriyle hayatını idame ettiriyor.
'Bana bütün bu hayırları Allah yaptırdı. Allah bana veriyordu, ben de O'nun yoluna...' diyor. Adını duyanlar, kendisini bilenler ziyaretine geliyor, oturup onlarla çay içiyor. Fırsat buldukça tanıdıklarının cenazelerine, düğünlerine gidiyor. Hayatın içinde, kopmuş değil yani...
Kazdağları'nın sadece oksijeni değil adamı da altın değerinde... Eğer yolunuz Edremit'e düşerse Mahkeme Camii'ne uğrayın, öğle veya ikindi namazında mütebessim, dingin ve nurlu yüzlü birine rastlarsınız, bilin ki o Arif Çağan'dır, sakın ola hayır duasını almayı ihmal etmeyin. m.unal@zaman