KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kur’an-ı Kerim’in Harekelenmesi Ve Noktalanması

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Kur’an-ı Kerim’in Harekelenmesi Ve Noktalanması  Empty
MesajKonu: Kur’an-ı Kerim’in Harekelenmesi Ve Noktalanması    Kur’an-ı Kerim’in Harekelenmesi Ve Noktalanması  Icon_minitimeÇarş. Ocak 18, 2023 8:54 am

https://www.kadinveaile.com/tefsir-usulu-11-kuran-i-kerimin-harekelenmesi-ve-noktalanmasi/


Vahyin indirildiği dönemde, Arap yazısında, günümüzde olduğu gibi hareke ve noktalar yoktu. Bunun aksini iddia edenler olsa da genel görüş, hareke ve noktaların sonraki dönemlerde kullanılmaya başlandığını kabul eder. Bu durum, dönemin muhataplarının bu yazıya aşina olması ve Kur’an’ı işiterek öğrenmeleri sebebiyle herhangi bir sıkıntı meydana getirmemişti. Ancak ilerleyen dönemlerle, İslam Dini yayılmaya başlayıp, Arap olmayan milletlere de ulaşınca, genelde dil, özelde ise Kur’an’ın muhafazası ile ilgili endişe duyulmaya ve dilde ıslah çalışmalarına başlandı.





Kur’an-ı Kerim’in ilk harekelenmesine dair haber şöyledir: Basra’da vali olan Ziyad b. Sümeyye (ö.53/673) Ebu’l-Esved’den[1] dilin ıslahı için bir usûl ortaya koymasını ister. Ebu’l-Esved önce bu teklifi kabul etmez. Fakat zamanla Arap dilinin bozulduğunu gören ve dolayısıyla Kur’an’ın da bu bozulmadan zarar görebileceği endişesini duyan vali Ziyad, Ebu’l-Esved’i ikna etmek için, bir adamı onun yolunun üzerine oturtur ve Kur’an’dan bir ayeti yanlış i’rab (hareke) ile okumasını tembih eder. Adam, Ebu’l-Esved’in duyacağı şekilde, Tevbe Suresi’nin 3. ayetini, sonu ötreli biten “rasûluh” kelimesinin i’rabını “rasûlih” diye esre ile değiştirerek okur. Bunu duyan Ebu’l-Esved, insanların durumunun böyle olacağını tahmin etmezdim diyerek, valinin yanına gider, teklifini kabul ettiğini beyan eder ve kâtip talebinde bulunur. Kendisine 30 kadar kâtip gönderilir. O içlerinden birini seçer; ona, bir eline mushaf diğer eline farklı renkte bir boya almasını söyler ve şu talimatı verir:


 Ağzımı bir harfin telaffuzunda, fetha (üstün) okuduğumu görünce, harfin tam üstüne bir nokta koy; kesra (esre) okuduğumda altına bir nokta koy; damme (ötre) okuduğumda da harfin önüne bir nokta koy; eğer şu harekelerde gunne yaparsam iki nokta koy. Ebu’l-Esved, Kur’an’ı ağır ağır okur, kâtip de noktaları koyar. Her sayfa bitiminde, Ebu’l-Esved kontrol eder ve böylece devam ederek mushafın tamamı harekelenmiş olur.



Bu haberden anlaşıldığı gibi, ilk harekeler günümüzde kullandığımızdan farklı olarak, nokta şeklindeydi. İlerleyen dönemlerde harflerin de ayrıştırılması için nokta konulmaya başlanınca, karışıklık olmaması için hareke görevi gören noktalar renkli olarak yazılmıştır, sonrasında ise günümüzde kullandığımız şekiller icat edilmiştir. Bazı kaynaklarda, harekeleri icat edenin, el-Halil b. Ahmed[2] olduğu söylenir.



Tabiin döneminin çoğunluğunu Arap olmayanlar oluşturmaktadır. Bu durum Kur’an’ın doğru okunması ile ilgili zorlukları meydana getirmiş ve hicri ilk asrın ikinci yarısında yazımda benzeşen harflerin ayrıştırılması ile ilgili bir ihtiyaç doğmuştur. Bu konu ile ilgili ilk Emevi Dönemi Irak valisi Haccac’ın Nasr b. Asım’a (ö.h.89/m.708) görev verdiği ve Kur’an’ın uzun süre Nasr’ın koyduğu noktalarla okunduğu rivayet edilir. Başka bir rivayete göre ise mushafa harflerle ilgili ilk nokta koyanın, Yahya b. Ya’mer (ö.h.129/m.746) olduğu söylenir. Her ikisi de Ebu’l-Esed’in öğrencisidir. Allah Kur’an’a hizmet edenlerden razı olsun.



[1] Ebu’l-Esved ed-Düeli, (ö.h.69/m.688) Hz. Ali ra’dan nahiv ilmini öğrenmiş ve Arap Dili sahasında tanınmış birisi olmuştur. Kendisi de öğrenciler yetiştirmiştir. Yahya b. Ya’mer, Nasr b. Asım Kur’an kıraati ile meşgul olan öğrencilerindendir.

[2] el-Halil b. Ahmed, (ö.h.175/m.791), en-Nukâtu ve’ş-Şekl isimli eseri konumuz ile ilgilidir.






Arap olmayanların veya Arapça'yı bilmeyenlerin farketmesi imkansızdır. Harekeleme, bu zaruretten doğdu.
69/688 de Ebu’l-Esved ed-Düeli renkli bir mürekkeble harflerin üstüne, altına, önüne birer nokta koydu. Üstteki a, alttaki i, yandaki u sesini veriyordu. Tenvin içinde iki nokta kullanıldı.



Esved'in ögrencisi Nasr ibnu Asım (89/708) de harfleri harekeledi. Kimi tarihçiler bunu yapanın Basralı Yahya ibnu Ma'mer (129/746) olduğunu söylerler.



Kur'an imlasında son düzenleme Halil ibnu Ahmed (175/791) tarafından gerçekleştirildi. Hemze, şedde, sila, revm, işmam belirlendi. Bu hareket başlangıçta bir muhalefetle karşılaştı ise de sonunda genel kabul görmüştür.

Hz. Osman (ra) mushafları hareke ve noktalama işaretlerinden hali olarak çoğaltıldı. Bu şekilde yazılmakla da birkaç vecih okunmaya musait idi. Çeşitli bölgelerde yaşayan halk kendi fıtrî selikasıyle bunların arasını ayırabiliyordu.


 Doğru okuyabilmek için şekil, hareke ve noktalama işaretlerine ihtiyaçları yoktu. Halk kırk küsur sene Abdülmelik'in hilafetine kadar Hz. Osman (ra) mushaflarını bu şekilde okumaya devam etti. Ama Abdülmelik'in hilafeti döneminde Irak'ta tasnifler yaygınlaştı. Öyle sanıyoruz ki buradaki «tasnif» ten maksat, Arap olmayanlarla karıştıktan sonra halkın  Kur'an'ın bazı kelime ve harflerini yanlış okumaları anlamındadır. (Subhi Es-Salih, Kur'an İlimleri)

Hakikaten bugünkü noktalar ve harekeler çok gerekliydi. Hasan Basri ve Muhammed bin Şirin, Mushafın noktalanmasında bir sakıncası olmadığını söylerler. Nevevi ise Mushafın noktalanmasının ve harekelenmesinin müstehap olduğunu söyler.


https://sorularlaislamiyet.com/kuran-i-kerim-ne-zaman-harakelendi-onceden-hareke-ve-noktalama-isaretleri-yokmus-neden-gerek-gorul-0
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Kur’an-ı Kerim’in Harekelenmesi Ve Noktalanması  Empty
MesajKonu: Ebu’l-Esved ed-Düeli Kur’ân-ı ’ehareke sistemini getiren ve Arap nahvinin ilk esaslarını tesbit eden âlim   Kur’an-ı Kerim’in Harekelenmesi Ve Noktalanması  Icon_minitimeÇarş. Ocak 18, 2023 9:03 am

Ebu’l-Esved ed-Düeli 


https://islamansiklopedisi.org.tr/ebul-esved-ed-dueli

أبو الأسود الدؤلي

Ebü’l-Esved Zâlim b. Amr b. Süfyân b. Cendel ed-Düelî (ö. 69/688)
Kur’ân-ı Kerîm’e hareke sistemini getiren ve Arap nahvinin ilk esaslarını tesbit eden âlim, şair.




Kaynaklarda adı Osman, Amr b. Zâlim, Uveymir b. Zuveylim; Kinâneoğulları’nın Düil kabilesinden gelen nisbesi Dîlî veya Dûlî şeklinde de geçer. Anne tarafından Abdüddâr kabilesine mensuptur; atalarının ismi farklı tertiplerde zikredilir. Doğum tarihi bilinmemekte, seksen beş yaşlarında vefat ettiği yolundaki bir rivayete göre İslâmiyet’in ortaya çıkışından birkaç yıl önce doğduğu kabul edilmektedir. Yaşça birçok sahâbîden büyük olmasına rağmen Hz. Peygamber’i göremediği için tâbiînden sayılır. İbn Şâhin ve Abdürrezzâk es-San‘ânî onu ashap arasında zikretmişlerse de İbnü’l-Esîr bunun rivayet karışıklığından kaynaklanan bir yanılgı olduğunu belirtmiştir. Ebü’l-Esved önceleri kendi kabilesini terkedip Hüzeylîler içinde, daha sonra da hanımının kabilesi olan Kuşeyroğulları arasında yaşadı ve Hz. Ömer zamanında Basra’ya göç etti. Bu dönemde Basra’da herhangi bir görev alıp almadığı bilinmemektedir. Hz. Ali’nin halifeliği sırasında Basra Valisi Abdullah b. Abbas tarafından Basra kadılığına ve ayrıca Hâricîler üzerine gönderilen ordunun kumandanlığına getirildi; İbn Abbas’ın istifasından sonra da kısa bir süre Basra’ya vali oldu. Medâinî’ye göre 69 (688) yılında burada çıkan bir salgın hastalık sırasında öldü.





Koyu bir Ali taraftarı olması sebebiyle Şîa’nın tâbiîn arasındaki önemli simalarından sayılan Ebü’l-Esved, Cemel ve Sıffîn savaşlarında Hz. Ali’nin yanında yer almış, Cemel Vak‘ası’nda Hz. Âişe, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm ile yapılan müzakerelerde önemli görevler üstlenmiştir. Bizzat kendisinden nakledilen rivayetlere göre nahiv bilgisini de Hz. Ali’den almıştır. Bazı kaynaklar, Abdullah b. Abbas’ın Basra valiliğinden istifa etmesine Ebü’l-Esved’in onunla ilgili bir yolsuzluğu halifeye ihbar etmesini sebep gösterirlerse de olay aslında İbn Abbas ile Ebü’l-Esved arasında geçen bir tartışmanın Hz. Ali muhaliflerince istismar edilmesinden ibarettir (bk. ABDULLAH b. ABBAS). Ebü’l-Esved, Hz. Ali’nin şehid edilmesinin (40/661) ardından ona olan aşırı sevgisi sebebiyle oldukça horlandı. Her ne kadar sonraları Muâviye kendisine yakınlık göstermişse de Ebü’l-Esved buna karşılık vermediği gibi Hz. Ali’ye ve evlâdına haksızlık eden kimseler olarak gördüğü Emevîler’e karşı nefretini hemen her fırsatta belli etmiştir. Ancak onun bu duygularını, daha sonra ortaya çıkan ve ilk üç halifeyi de içine alan Şiî nefretiyle karıştırmamak gerekir. Nitekim Kur’an’ı Hz. Ali’den öğrenmesine rağmen Hz. Ömer, Hz. Osman, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes‘ûd, Muâz b. Cebel, Ebû Zer el-Gıfârî, Zübeyr b. Avvâm, Übey b. Kâ‘b, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ve İmrân b. Husayn gibi kişilerden de kıraate dair rivayetlerde bulunmuş, ayrıca onlardan hadis nakletmiştir.





Yahyâ b. Maîn, Ebü’l-Hasan el-İclî ve İbn Sa‘d gibi âlimler tarafından sika kabul edilen Ebü’l-Esved, Arap grameri ve edebiyatı üzerinde geniş bilgi sahibi, kelimelerin taşıdıkları anlamları bilen ve fasih konuşan bir âlim, aynı zamanda zarif bir edip ve şairdi. Onun bu vasıfları taşıması ve özellikle Kur’an’ın yanlış okunması karşısında hassasiyet göstermesi, farklı rivayetlere göre Hz. Ömer ile Hz. Ali veya daha kuvvetli bir ihtimalle Basra Valisi Ziyâd b. Ebîh tarafından mushaf yazısında kelimelerin hatasız telaffuz edilebilmesi için bir sistem geliştirmekle görevlendirilmesine vesile oldu. Çünkü hâfız sahâbîlerin zamanla azalması, hâfızası zayıflayanların bazı kelimeleri yanlış hatırlaması ve işitme yoluyla öğretime her zaman imkân bulunamaması gibi sebeplerin yanında fetihler sonucunda sayısı artan başka ırklara mensup müslümanların, hatta yerli Araplar’ın çeşitli dil hataları (lahn) yapmaları âyetlerin yanlış okunması tehlikesini doğurmuştu. Bunun için tedbir düşünülürken Ebü’l-Esved’in akla gelen ilk isim olmasında, Süryânî kökenli kelimelerin geçtiği âyetlerin tefsirinde eskiden beri ona danışılması (meselâ bk. Ebû Hayyân, II, 300), şiir yarışmalarında en güzel şiirin tayininde çıkan ihtilâfların halli için Hz. Ali ve Abdullah b. Abbas gibi sahâbîlerin onun hükmüne itibar etmeleri (Hulvânî, s. 99) ve nihayet ashabın ileri gelenlerinden Kur’an kıraatine dair bilgileri rivayet etmiş olması da rol oynamıştır.





Ebü’l-Esved çalışmaları sırasında, Süryânî ve İbrânî yazılarında noktalarla gösterilen harekeleri örnek aldı ve Abdülkays kabilesinden seçtiği bir kâtibe, kendisi Kur’an okurken fetha, kesre ve zammelerin telaffuzu esnasında ağzının aldığı şekle göre harflerin üstüne, altına ve önüne birer, bunların tenvinli halleri için de ikişer nokta koydurdu. “Naktü’l-mushaf” denilen bu işlemin, Hz. Peygamber zamanında veya bir rivayete göre Câhiliye devrinde başlatılmış olan, birbirine benzeyen harflerin farklı biçimlerde noktalanması işlemiyle (i‘câm, rakş) karıştırılmaması için de hareke görevi yapan bu yeni noktalar kırmızı mürekkeple konuldu; daha sonra bunlar, bugünkü hafif meyilli yatay çizgiler haline getirildi (geniş bilgi için bk. ARAP [Yazı]; KIRAAT; MUSHAF). Ebü’l-Esved, biyografisine yer veren en eski kaynaklarda nahivle ilgili ilk çalışmaları yapan (fâil, mef‘ûlün bih, muzaf, ref‘, nasb, cer ve cezm harfleri vb.) dilci olarak tanıtılmakta (meselâ bk. Cumahî, I, 12; İclî, s. 238; İbn Kuteybe, II, 729), aynı bilgi daha sonraki kaynaklarda da tekrarlanmaktadır (meselâ bk. Zehebî, IV, 82). Bu kaynakların bazılarında onun bu işe eğilmesine sebep teşkil eden olaylarla ilgili rivayetlerden de söz edilmektedir.
C. Brockelmann, Ahmed Emîn, H. Reckendorf, J. W. Fück ve Ali Ekber Dihhudâ gibi bazı araştırmacılar yukarıdaki bilgileri “efsane” olarak nitelendirmekte, Arap gramerinin birdenbire terimleriyle birlikte ve gelişmiş biçimde ortaya çıkmış olamayacağını ileri sürmektedirler. Şüphesiz ki Ebü’l-Esved’in gerek naktü’l-mushafa gerekse nahve dair ortaya koyduğu kurallar ve getirdiği yenilikler hemen yaygınlaşmamıştır (DİA, III, 279). Ancak onun bu önemli hizmetini inkâr ederek nahiv tarihini, bu alanda kitap yazmış olması muhtemel Abdullah b. Ebû İshak el-Hadramî (ö. 117/735) devrinden itibaren başlatmak, bütün ana kaynakları ve güvenilir râvileri inkâr etmek anlamına geleceği gibi Ebü’l-Esved ve öğrencilerinin sürdürdüğü dil derslerinin, bu konuda muhtemelen Abdullah b. Ebû İshak tarafından yazılmış olan kitapla Îsâ b. Ömer es-Sekafî’nin (ö. 149/766) el-Câmiʿ ve el-Kâmil’inin ortaya çıkışına zemin hazırladığı da dikkate alınmamış olacaktır. Ebü’l-Esved tarafından ortaya bir nahiv kitabı konmamış olmakla birlikte sözü edilen derslerde bazı kaidelerin ve terimlerin vazedildiğinde şüphe yoktur. Kaldı ki rivayetlerde zikredilen konu başlıklarıyla ilgili nahiv terimlerini Ebü’l-Esved’in kullanıp kullanmadığı veya bunların onun yaşadığı devirde teşekkül edip etmediği tartışması ayrı bir husus, bu terimlerin delâlet ettiği konuların ele alınıp kurallarının ilk defa tesbit ve vazedilmiş olması ayrı bir husustur. Bu terimlerin başlangıç döneminde konulmuş olamayacağı iddiasıyla, Ebü’l-Esved’in öğrencilerinden ders görmüş büyük nahiv âlimlerince rivayet edilen haberlerin tamamının yakıştırma ve asılsız sayılması açık bir yanılgı olduğu gibi bu tutum, en muteber klasik eserleri bazı yerde itimada şayan görürken bazı yerde uydurma haber kaynağı gibi değerlendirme çelişkisini de ortaya koymaktadır.
Ebü’l-Esved aynı zamanda Arapça’daki garîb ve nâdir kelimeler üzerinde geniş bilgisi olan bir şairdi. Bir divan teşkil eden şiirleri (Dîvânü Ebi’l-Esved [nşr. Muhammed Hasan Âl-i Yâsîn], Beyrut 1974) uzun kasidelerden ziyade onar beyti aşmayan mukattaalar tarzındadır. Muhtevalarına bakıldığında onun şiirlerinin sanat için yazılmadığı ve o devir şairlerinin işlediği konuları ele aldığı görülür. Bunlar fahr, risâ’, kahramanlığı ve şecaati övme, ilmi yüceltme, sabrı tavsiye, doğruluk ve kardeşliği, özellikle de gayret ve çalışmayı teşvik gibi konulardır. Ebü’l-Esved’in Asmaî, Ebû Amr b. Alâ, Sükkerî ve Sa‘leb tarafından toplanan şiirleri, Fück’ün görüşlerinin aksine (bk. EI2 [İng.], I, 107) asırlar boyunca şiir münekkitleri, edipler ve lugat âlimlerince incelenmeye değer bulunmuş, İbn Cinnî onun divanını istinsah edip hocası Ebû Ali el-Fârisî’den de nakillerde bulunarak şiirlerini şerhetmiştir. Aynı şekilde başta Hüzelî şairleri olmak üzere bazı meşhur şairlerin divanlarına şerh yazan Sükkerî de Ebü’l-Esved’in şiirlerine şerhler yazmıştır. Öyle anlaşılıyor ki şiirlerine gösterilen bu ilgi, onların sanat değerinden ziyade dil ve lugat bakımından ilk İslâmî devri temsil etmeleri sebebiyledir. Çünkü Ebü’l-Esved şiirlerinde Arapçalaşmış ve dile sonradan girmiş kelimeleri kullanmadığı gibi İslâm medeniyetinin gelişme döneminde Arap şiirine tesir eden yabancı üslûp ve kullanışlardan, lafza dayalı sunî sanatların tesirinden de uzak kalmıştır. Dolayısıyla şiirleri nahiv, lugat ve kıraat kitaplarında şâhid ve delil olarak zikredilebilecek mahiyette görülmüştür.

BİBLİYOGRAFYA


Ebü’l-Esved ed-Düelî, Dîvân (nşr. M. Hasan Âl-i Yâsîn), Beyrut 1974, neşredenin girişi, s. 5-22.

İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, V, 46; VII, 99.

Cumahî, Fuḥûlü’ş-şuʿarâʾ, I, 12.

Câhiz, el-Buḫalâʾ (nşr. Tâhâ el-Hâcirî), Kahire 1981, s. 15, 153, 187.

İclî, es̱-S̱iḳāt, s. 238.

İbn Kuteybe, eş-Şiʿr ve’ş-şuʿarâʾ, II, 729-730.

Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), IV, 461-466.

İbn Abdürabbih, el-ʿİḳdü’l-ferîd, II, 490; IV, 346, 354; VI, 185, 196.

Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, Merâtibü’n-naḥviyyîn (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1375/1955, s. 6-12.

Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, XII, 297-334; XVI, 376; XX, 370.

Ebû Saîd es-Sîrâfî, Aḫbârü’n-naḥviyyîne’l-Baṣriyyîn (nşr. Muhammed İbrâhim el-Bennâ), Kahire 1405/1985, s. 33-43.

Ebû Bekir ez-Zübeydî, Ṭabaḳātü’n-naḥviyyîn ve’l-luġaviyyîn (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1954, s. 21-26.

İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Şüveymî), s. 189-195.

Dânî, el-Muḥkem fî naḳṭi’l-meṣâḥif (nşr. İzzet Hasan), Dımaşk 1379/1960, s. 43-47, 58, 210.

İbnü’l-Enbârî, Nüzhetü’l-elibbâʾ (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1386/1967, s. 4-11.

Yâkūt, Muʿcemü’l-üdebâʾ, XII, 34-38; XIV, 42.

İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), III, 103.

İbnü’l-Kıftî, İnbâhü’r-ruvât, I, 4-24.

İbn Hallikân, Vefeyât, II, 216-219.

Ebû Hayyân el-Endelüsî, el-Baḥrü’l-muḥîṭ, Kahire 1403/1983, II, 300.

Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, IV, 81-86.

Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ, III, 151 vd.

İbnü’l-Cezerî, Ġāyetü’n-Nihâye, I, 345-346.

İbn Hacer, el-İṣâbe, II, 241-242.

Tâcü’l-ʿarûs, VII, 316-317.

Hasan es-Sadr, Teʾsîsü’ş-Şîʿa (nşr. Seyyid es-Sadr), Tahran, ts., s. 40-65.

Ahmed Emîn, Ḍuḥa’l-İslâm, Beyrut 1353/1935, II, 285-288.

Brockelmann, GAL, I, 42, 96; Suppl., I, 72.

Şevkī Dayf, el-Medârisü’n-naḥviyye, Kahire 1968, s. 13.

Abdülvehhâb es-Sâbûnî, Şuʿarâʾ ve devâvîn, Beyrut 1978, s. 89-91.

Muhammed Hayr el-Halvânî, el-Mufaṣṣal fî târîḫi’n-naḥvi’l-ʿArabî, Beyrut 1399/1979, s. 93-132.

Ömer Ferruh, Târîḫu’l-edeb, I, 348-350.

Muhammed Rızâ el-Hakîmî, Târîḫu’l-ʿulemâʾ ʿabre’l-ʿuṣûri’l-muḫtelife, Beyrut 1403/1983, s. 310-320.

Dihhudâ, Luġatnâme, Tahran 1346 hş., II, 370-372.

Reckendorf, “Ebü’l-Esved”, DMİ, I, 307-308.

a.mlf., “Ebül’Esved”, İA, IV, 75-76.

Ilse Lichtenstädter – [Nihad M. Çetin], “Nahiv”, İA, IX, 35, 3637.

J. W. Fück, “Abu’l-Aswad al-Duʾalī”, EI2 (İng.), I, 106-107.

Nihad M. Çetin, “Arap”, DİA, III, 279.


En son Limoni tarafından Çarş. Ocak 18, 2023 9:07 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Kur’an-ı Kerim’in Harekelenmesi Ve Noktalanması  Empty
MesajKonu: NASR b. ÂSIM Mushaflara noktalama sistemini ilk defa uygulayan tâbiî.   Kur’an-ı Kerim’in Harekelenmesi Ve Noktalanması  Icon_minitimeÇarş. Ocak 18, 2023 9:06 am

NASR b. ÂSIM

نصر بن عاصم

Nasr b. Âsım b. Amr el-Leysî el-Basrî (ö. 89/708 [?])
Mushaflara noktalama sistemini ilk defa uygulayan tâbiî.


Kaynaklarda adı Osman, Amr b. Zâlim, Uveymir b. Zuveylim; Kinâneoğulları’nın Düil kabilesinden gelen nisbesi Dîlî veya Dûlî şeklinde de geçer. Anne tarafından Abdüddâr kabilesine mensuptur; atalarının ismi farklı tertiplerde zikredilir. Doğum tarihi bilinmemekte, seksen beş yaşlarında vefat ettiği yolundaki bir rivayete göre İslâmiyet’in ortaya çıkışından birkaç yıl önce doğduğu kabul edilmektedir. Yaşça birçok sahâbîden büyük olmasına rağmen Hz. Peygamber’i göremediği için tâbiînden sayılır. İbn Şâhin ve Abdürrezzâk es-San‘ânî onu ashap arasında zikretmişlerse de İbnü’l-Esîr bunun rivayet karışıklığından kaynaklanan bir yanılgı olduğunu belirtmiştir. Ebü’l-Esved önceleri kendi kabilesini terkedip Hüzeylîler içinde, daha sonra da hanımının kabilesi olan Kuşeyroğulları arasında yaşadı ve Hz. Ömer zamanında Basra’ya göç etti. Bu dönemde Basra’da herhangi bir görev alıp almadığı bilinmemektedir. Hz. Ali’nin halifeliği sırasında Basra Valisi Abdullah b. Abbas tarafından Basra kadılığına ve ayrıca Hâricîler üzerine gönderilen ordunun kumandanlığına getirildi; İbn Abbas’ın istifasından sonra da kısa bir süre Basra’ya vali oldu. Medâinî’ye göre 69 (688) yılında burada çıkan bir salgın hastalık sırasında öldü.





Koyu bir Ali taraftarı olması sebebiyle Şîa’nın tâbiîn arasındaki önemli simalarından sayılan Ebü’l-Esved, Cemel ve Sıffîn savaşlarında Hz. Ali’nin yanında yer almış, Cemel Vak‘ası’nda Hz. Âişe, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm ile yapılan müzakerelerde önemli görevler üstlenmiştir. Bizzat kendisinden nakledilen rivayetlere göre nahiv bilgisini de Hz. Ali’den almıştır. Bazı kaynaklar, Abdullah b. Abbas’ın Basra valiliğinden istifa etmesine Ebü’l-Esved’in onunla ilgili bir yolsuzluğu halifeye ihbar etmesini sebep gösterirlerse de olay aslında İbn Abbas ile Ebü’l-Esved arasında geçen bir tartışmanın Hz. Ali muhaliflerince istismar edilmesinden ibarettir (bk. ABDULLAH b. ABBAS). Ebü’l-Esved, Hz. Ali’nin şehid edilmesinin (40/661) ardından ona olan aşırı sevgisi sebebiyle oldukça horlandı. Her ne kadar sonraları Muâviye kendisine yakınlık göstermişse de Ebü’l-Esved buna karşılık vermediği gibi Hz. Ali’ye ve evlâdına haksızlık eden kimseler olarak gördüğü Emevîler’e karşı nefretini hemen her fırsatta belli etmiştir. Ancak onun bu duygularını, daha sonra ortaya çıkan ve ilk üç halifeyi de içine alan Şiî nefretiyle karıştırmamak gerekir. Nitekim Kur’an’ı Hz. Ali’den öğrenmesine rağmen Hz. Ömer, Hz. Osman, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes‘ûd, Muâz b. Cebel, Ebû Zer el-Gıfârî, Zübeyr b. Avvâm, Übey b. Kâ‘b, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ve İmrân b. Husayn gibi kişilerden de kıraate dair rivayetlerde bulunmuş, ayrıca onlardan hadis nakletmiştir.





Yahyâ b. Maîn, Ebü’l-Hasan el-İclî ve İbn Sa‘d gibi âlimler tarafından sika kabul edilen Ebü’l-Esved, Arap grameri ve edebiyatı üzerinde geniş bilgi sahibi, kelimelerin taşıdıkları anlamları bilen ve fasih konuşan bir âlim, aynı zamanda zarif bir edip ve şairdi. Onun bu vasıfları taşıması ve özellikle Kur’an’ın yanlış okunması karşısında hassasiyet göstermesi, farklı rivayetlere göre Hz. Ömer ile Hz. Ali veya daha kuvvetli bir ihtimalle Basra Valisi Ziyâd b. Ebîh tarafından mushaf yazısında kelimelerin hatasız telaffuz edilebilmesi için bir sistem geliştirmekle görevlendirilmesine vesile oldu. Çünkü hâfız sahâbîlerin zamanla azalması, hâfızası zayıflayanların bazı kelimeleri yanlış hatırlaması ve işitme yoluyla öğretime her zaman imkân bulunamaması gibi sebeplerin yanında fetihler sonucunda sayısı artan başka ırklara mensup müslümanların, hatta yerli Araplar’ın çeşitli dil hataları (lahn) yapmaları âyetlerin yanlış okunması tehlikesini doğurmuştu. Bunun için tedbir düşünülürken Ebü’l-Esved’in akla gelen ilk isim olmasında, Süryânî kökenli kelimelerin geçtiği âyetlerin tefsirinde eskiden beri ona danışılması (meselâ bk. Ebû Hayyân, II, 300), şiir yarışmalarında en güzel şiirin tayininde çıkan ihtilâfların halli için Hz. Ali ve Abdullah b. Abbas gibi sahâbîlerin onun hükmüne itibar etmeleri (Hulvânî, s. 99) ve nihayet ashabın ileri gelenlerinden Kur’an kıraatine dair bilgileri rivayet etmiş olması da rol oynamıştır.





Ebü’l-Esved çalışmaları sırasında, Süryânî ve İbrânî yazılarında noktalarla gösterilen harekeleri örnek aldı ve Abdülkays kabilesinden seçtiği bir kâtibe, kendisi Kur’an okurken fetha, kesre ve zammelerin telaffuzu esnasında ağzının aldığı şekle göre harflerin üstüne, altına ve önüne birer, bunların tenvinli halleri için de ikişer nokta koydurdu. “Naktü’l-mushaf” denilen bu işlemin, Hz. Peygamber zamanında veya bir rivayete göre Câhiliye devrinde başlatılmış olan, birbirine benzeyen harflerin farklı biçimlerde noktalanması işlemiyle (i‘câm, rakş) karıştırılmaması için de hareke görevi yapan bu yeni noktalar kırmızı mürekkeple konuldu; daha sonra bunlar, bugünkü hafif meyilli yatay çizgiler haline getirildi (geniş bilgi için bk. ARAP [Yazı]; KIRAAT; MUSHAF). Ebü’l-Esved, biyografisine yer veren en eski kaynaklarda nahivle ilgili ilk çalışmaları yapan (fâil, mef‘ûlün bih, muzaf, ref‘, nasb, cer ve cezm harfleri vb.) dilci olarak tanıtılmakta (meselâ bk. Cumahî, I, 12; İclî, s. 238; İbn Kuteybe, II, 729), aynı bilgi daha sonraki kaynaklarda da tekrarlanmaktadır (meselâ bk. Zehebî, IV, 82). Bu kaynakların bazılarında onun bu işe eğilmesine sebep teşkil eden olaylarla ilgili rivayetlerden de söz edilmektedir.
C. Brockelmann, Ahmed Emîn, H. Reckendorf, J. W. Fück ve Ali Ekber Dihhudâ gibi bazı araştırmacılar yukarıdaki bilgileri “efsane” olarak nitelendirmekte, Arap gramerinin birdenbire terimleriyle birlikte ve gelişmiş biçimde ortaya çıkmış olamayacağını ileri sürmektedirler. Şüphesiz ki Ebü’l-Esved’in gerek naktü’l-mushafa gerekse nahve dair ortaya koyduğu kurallar ve getirdiği yenilikler hemen yaygınlaşmamıştır (DİA, III, 279). Ancak onun bu önemli hizmetini inkâr ederek nahiv tarihini, bu alanda kitap yazmış olması muhtemel Abdullah b. Ebû İshak el-Hadramî (ö. 117/735) devrinden itibaren başlatmak, bütün ana kaynakları ve güvenilir râvileri inkâr etmek anlamına geleceği gibi Ebü’l-Esved ve öğrencilerinin sürdürdüğü dil derslerinin, bu konuda muhtemelen Abdullah b. Ebû İshak tarafından yazılmış olan kitapla Îsâ b. Ömer es-Sekafî’nin (ö. 149/766) el-Câmiʿ ve el-Kâmil’inin ortaya çıkışına zemin hazırladığı da dikkate alınmamış olacaktır. Ebü’l-Esved tarafından ortaya bir nahiv kitabı konmamış olmakla birlikte sözü edilen derslerde bazı kaidelerin ve terimlerin vazedildiğinde şüphe yoktur. Kaldı ki rivayetlerde zikredilen konu başlıklarıyla ilgili nahiv terimlerini Ebü’l-Esved’in kullanıp kullanmadığı veya bunların onun yaşadığı devirde teşekkül edip etmediği tartışması ayrı bir husus, bu terimlerin delâlet ettiği konuların ele alınıp kurallarının ilk defa tesbit ve vazedilmiş olması ayrı bir husustur. Bu terimlerin başlangıç döneminde konulmuş olamayacağı iddiasıyla, Ebü’l-Esved’in öğrencilerinden ders görmüş büyük nahiv âlimlerince rivayet edilen haberlerin tamamının yakıştırma ve asılsız sayılması açık bir yanılgı olduğu gibi bu tutum, en muteber klasik eserleri bazı yerde itimada şayan görürken bazı yerde uydurma haber kaynağı gibi değerlendirme çelişkisini de ortaya koymaktadır.
Ebü’l-Esved aynı zamanda Arapça’daki garîb ve nâdir kelimeler üzerinde geniş bilgisi olan bir şairdi. Bir divan teşkil eden şiirleri (Dîvânü Ebi’l-Esved [nşr. Muhammed Hasan Âl-i Yâsîn], Beyrut 1974) uzun kasidelerden ziyade onar beyti aşmayan mukattaalar tarzındadır. Muhtevalarına bakıldığında onun şiirlerinin sanat için yazılmadığı ve o devir şairlerinin işlediği konuları ele aldığı görülür. Bunlar fahr, risâ’, kahramanlığı ve şecaati övme, ilmi yüceltme, sabrı tavsiye, doğruluk ve kardeşliği, özellikle de gayret ve çalışmayı teşvik gibi konulardır. Ebü’l-Esved’in Asmaî, Ebû Amr b. Alâ, Sükkerî ve Sa‘leb tarafından toplanan şiirleri, Fück’ün görüşlerinin aksine (bk. EI2 [İng.], I, 107) asırlar boyunca şiir münekkitleri, edipler ve lugat âlimlerince incelenmeye değer bulunmuş, İbn Cinnî onun divanını istinsah edip hocası Ebû Ali el-Fârisî’den de nakillerde bulunarak şiirlerini şerhetmiştir. Aynı şekilde başta Hüzelî şairleri olmak üzere bazı meşhur şairlerin divanlarına şerh yazan Sükkerî de Ebü’l-Esved’in şiirlerine şerhler yazmıştır. Öyle anlaşılıyor ki şiirlerine gösterilen bu ilgi, onların sanat değerinden ziyade dil ve lugat bakımından ilk İslâmî devri temsil etmeleri sebebiyledir. Çünkü Ebü’l-Esved şiirlerinde Arapçalaşmış ve dile sonradan girmiş kelimeleri kullanmadığı gibi İslâm medeniyetinin gelişme döneminde Arap şiirine tesir eden yabancı üslûp ve kullanışlardan, lafza dayalı sunî sanatların tesirinden de uzak kalmıştır. Dolayısıyla şiirleri nahiv, lugat ve kıraat kitaplarında şâhid ve delil olarak zikredilebilecek mahiyette görülmüştür.

BİBLİYOGRAFYA
Ebü’l-Esved ed-Düelî, Dîvân (nşr. M. Hasan Âl-i Yâsîn), Beyrut 1974, neşredenin girişi, s. 5-22.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, V, 46; VII, 99.
Cumahî, Fuḥûlü’ş-şuʿarâʾ, I, 12.
Câhiz, el-Buḫalâʾ (nşr. Tâhâ el-Hâcirî), Kahire 1981, s. 15, 153, 187.
İclî, es̱-S̱iḳāt, s. 238.
İbn Kuteybe, eş-Şiʿr ve’ş-şuʿarâʾ, II, 729-730.
Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), IV, 461-466.
İbn Abdürabbih, el-ʿİḳdü’l-ferîd, II, 490; IV, 346, 354; VI, 185, 196.
Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, Merâtibü’n-naḥviyyîn (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1375/1955, s. 6-12.
Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, XII, 297-334; XVI, 376; XX, 370.
Ebû Saîd es-Sîrâfî, Aḫbârü’n-naḥviyyîne’l-Baṣriyyîn (nşr. Muhammed İbrâhim el-Bennâ), Kahire 1405/1985, s. 33-43.
Ebû Bekir ez-Zübeydî, Ṭabaḳātü’n-naḥviyyîn ve’l-luġaviyyîn (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1954, s. 21-26.
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Şüveymî), s. 189-195.
Dânî, el-Muḥkem fî naḳṭi’l-meṣâḥif (nşr. İzzet Hasan), Dımaşk 1379/1960, s. 43-47, 58, 210.
İbnü’l-Enbârî, Nüzhetü’l-elibbâʾ (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1386/1967, s. 4-11.
Yâkūt, Muʿcemü’l-üdebâʾ, XII, 34-38; XIV, 42.
İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), III, 103.
İbnü’l-Kıftî, İnbâhü’r-ruvât, I, 4-24.
İbn Hallikân, Vefeyât, II, 216-219.
Ebû Hayyân el-Endelüsî, el-Baḥrü’l-muḥîṭ, Kahire 1403/1983, II, 300.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, IV, 81-86.
Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ, III, 151 vd.
İbnü’l-Cezerî, Ġāyetü’n-Nihâye, I, 345-346.
İbn Hacer, el-İṣâbe, II, 241-242.
Tâcü’l-ʿarûs, VII, 316-317.
Hasan es-Sadr, Teʾsîsü’ş-Şîʿa (nşr. Seyyid es-Sadr), Tahran, ts., s. 40-65.
Ahmed Emîn, Ḍuḥa’l-İslâm, Beyrut 1353/1935, II, 285-288.
Brockelmann, GAL, I, 42, 96; Suppl., I, 72.
Şevkī Dayf, el-Medârisü’n-naḥviyye, Kahire 1968, s. 13.
Abdülvehhâb es-Sâbûnî, Şuʿarâʾ ve devâvîn, Beyrut 1978, s. 89-91.
Muhammed Hayr el-Halvânî, el-Mufaṣṣal fî târîḫi’n-naḥvi’l-ʿArabî, Beyrut 1399/1979, s. 93-132.
Ömer Ferruh, Târîḫu’l-edeb, I, 348-350.
Muhammed Rızâ el-Hakîmî, Târîḫu’l-ʿulemâʾ ʿabre’l-ʿuṣûri’l-muḫtelife, Beyrut 1403/1983, s. 310-320.
Dihhudâ, Luġatnâme, Tahran 1346 hş., II, 370-372.
Reckendorf, “Ebü’l-Esved”, DMİ, I, 307-308.
a.mlf., “Ebül’Esved”, İA, IV, 75-76.
Ilse Lichtenstädter – [Nihad M. Çetin], “Nahiv”, İA, IX, 35, 3637.
J. W. Fück, “Abu’l-Aswad al-Duʾalī”, EI2 (İng.), I, 106-107.
Nihad M. Çetin, “Arap”, DİA, III, 279.


https://islamansiklopedisi.org.tr/nasr-b-asim
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Kur’an-ı Kerim’in Harekelenmesi Ve Noktalanması  Empty
MesajKonu: HALÎL b. AHMED Nahiv ve aruzu sisteme kavuşturan ünlü dil ve edebiyat âlimi.   Kur’an-ı Kerim’in Harekelenmesi Ve Noktalanması  Icon_minitimeÇarş. Ocak 18, 2023 9:11 am

HALÎL b. AHMED

الخليل بن أحمد

Ebû Abdirrahmân el-Halîl b. Ahmed b. Amr b. Temîm el-Ferâhîdî (el-Fürhûdî) (ö. 175/791)
Nahiv ve aruzu sisteme kavuşturan ünlü dil ve edebiyat âlimi.


100 (718) yılında Umman’da doğup Basra’da yetişti. Ezdî, Yahmedî, Basrî nisbeleriyle de anılır. Hac ve cihad için ayrılışı ve Horasan’a seyahati dışında hayatı boyunca bu şehirde yaşadığından daha çok Basralı olarak tanınır. Büyük bir ihtimalle 175 (791) yılında Basra’da vefat etti. 160 (777) veya 170’te (786) vefat ettiğine dair rivayetler de vardır. Yalnız Basra dil mektebinin değil asrının, hatta bütün İslâm tarihinin yetiştirdiği müstesna bir dil âlimidir. Çok yönlü bir ilim adamı olan Halîl b. Ahmed meşgul olduğu gramer, lugat, mûsiki gibi dalları ilmî usul ve kaideleriyle ilk defa vazetmesi ve bilhassa aruzu yeni bir ilim dalı olarak ortaya koyması ile şöhret bulmuştur.



Arap asıllı az sayıdaki dil ve edebiyat âliminden biri olan Halîl b. Ahmed’in babası İslâm âleminde Hz. Peygamber’den sonra Ahmed ismiyle anılan ilk kişidir (İbnü’n-Nedîm, s. 69, 70). Hocaları arasında, dil ve gramer çalışmalarında kendilerinden teşvik gördüğü Basra dil mektebi mensuplarından Îsâ b. Ömer es-Sekafî ile Ebû Amr b. Alâ’yı, lugat sahasında Ahfeş el-Ekber’i zikretmek gerekir. Bununla beraber tahsil hayatında hadis önde gelmiştir. Gençliğinde bir ara Hâricîler’in kollarından İbâzıyye’ye (veya Sufriyye) intisap ettiyse de hocası meşhur fıkıh ve hadis âlimi Eyyûb es-Sahtiyânî’nin tesiriyle bundan vazgeçip Sünnî akîdeye bağlanmıştır. Çok dindar olan Halîl b. Ahmed her yıl düzenli şekilde ya hacca gider veya cihada katılırdı. Basra’da babasından intikal eden bir bahçenin geliri ve doğancılık mesleğiyle geçinir, kamıştan yapılmış basit bir evde otururdu. Halîl b. Ahmed ilimden başka hiçbir şeye değer vermemiş, fakat öğrencileri onun ilmi sayesinde hem büyük âlim hem de servet ve mevki sahibi olmuşlardır (İbnü’l-Kıftî, I, 345). Zira ilmini ve buluşlarını kendisi kaleme almak yerine etrafındakilere öğretmeyi tercih eder, talebelerine ders öğrenmenin ve eser yazmanın usulünü de öğretirdi (Süyûtî, el-Müzhir, I, 80, 81). Onun gramer derslerine devam edip tuttuğu notları derleyerek el-Kitâb’ı vücuda getiren Sîbeveyhi bunların en meşhurlarından biridir. Kendisinden gramer, lugat, hadis ve şiir rivayet eden birçok talebesi arasında bilhassa lugatta Leys b. Muzaffer, hadiste Ali b. Nasr el-Cehdamî, şiir ve lugatta Müerric es-Sedûsî, hadis ve lugatta Nadr b. Şümeyl, gramerde Ahfeş el-Evsat ve Asmaî sayılabilir. Hamza el-İsfahânî’ye göre İslâm âleminde Halîl’in eserlerinde uyguladığı ilmî metotlardan faydalanmayan hiçbir âlim yoktur (İbn Hallikân, II, 245). Gerek Basra, Kûfe ve Bağdat dil mekteplerinde yetişen, gerekse sonraki asırlarda yaşayan bütün âlimler onun çok geniş bir ilme ve eşsiz bir zekâya sahip olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Hatta sahâbeden sonra ondan daha zeki, Arap dili ve edebiyatını daha iyi bilen bir kimsenin gelmediğini söyleyenler olmuştur (Süyûtî, Buġyetü’l-vuʿât, I, 558).



Halîl b. Ahmed, Arap dilinin gramerinin tesbiti ve harflerin mahreçlerine göre dizilen orijinal bir lugatının tedvin ve tertibinde, Arap nazım usulünün tesbit ve izahı, dolayısıyla mûsikiye dair çalışmalarında kendisinden önce varılan sonuçları toparlayıp ayıklamak, meseleleri yeniden ele alıp ıslah ve ikmal, terkip ve telif, nihayet terimlerini tarif etmek suretiyle bu sahaları insicamlı bir ilim veya ilim şubesi hüviyetine kavuşturmuştur. İslâm âleminin yetiştirdiği en büyük filolog unvanına sahip bir ilim adamı olan Halîl b. Ahmed, müstesna bir zihnî meleke ile Arap gramerinde dağınık meseleler arasındaki girift ve son derece hassas münasebetleri yakalayıp bunları sağlam kaidelere ve umumi esaslara bağlamıştır. Nitekim filoloji tarihindeki mevkii henüz lâyıkıyla anlaşılmamakla beraber dil ve edebiyatın çeşitli sahalarındaki çalışmalarında onun isabetli ve bugüne kadar değerini korumuş bulunan birçok ortak hareket noktasını tesbit etmiş olduğu görülmektedir. Aynı şekilde Arap nazmının ritim bakımından iç yapısını tahlil ve tesbit amacıyla aruz sistemini ortaya koyuşu, gramer çalışmalarında Arapça’nın bünyesini kolaylıkla inceleyebilmek için çareler arayışı, Arapça’yı tesbit faaliyetleri içinde özellikle Kur’an metnini, genel olarak da Arap yazısını yanlış okumaya meydan vermeyecek bir sistemle ve imlâ işaretleriyle ıslahı, dilin fonetiğine has orijinal bir lugat tedvini hep bir arada düşünülmüş ve aynı temellere oturtulmuş faaliyetlerdir (Çetin, İslâm Kültür Mirâsında Hat San’atı, s. 19). Kendisiyle yakın dostluğu olan meşhur edip İbnü’l-Mukaffa‘, Halîl’in akıl ve zekâsının ilminden de çok olduğunu ifade etmiştir. Nitekim hiçbir harfini tanımadığı Süryânî alfabesiyle kaleme alınmış Arapça bir metni okuması, Grek diliyle yazılmış bir mektubu ise bir ay boyunca Grekçe çalışıp çözmesi, tarifini bilmediği bir göz ilâcının karışımının nelerden meydana geldiğini ilâcın yapıldığı kabı koklayarak tesbit etmesi ve bunun gibi inanılması güç, fakat güvenilir râvilerin rivayetleriyle sabit birçok meziyeti nakledilir. Şu hadise de onun akıl ve zekâsını meşgul olduğu işe nasıl teksif ettiğini göstermesi bakımından kayda değer: Alışverişe giden bir hizmetlinin aldatılmasını önleyecek bir çeşit hesaplama formülü üzerinde düşünmekte iken girdiği caminin sütunlarından birine başını çarparak yere düşmüş ve bu olay onun ölümüne sebep olmuştur (İbn Hallikân, II, 248).



Halîl b. Ahmed, çeşitli hasletlere sahip bir dâhi ve değişik ilim dallarında birçok yenilik getiren müstesna bir âlim olarak tanındığı kadar Süfyân es-Sevrî’nin, “Altın ve miskten yaratılmış birini görmek isteyen Halîl b. Ahmed’e baksın” şeklindeki ifadesinde belirttiği gibi bilhassa güzel ahlâkı, üstün fazileti, zühd, takvâ ve kanaatkârlığı ile de meşhur olan örnek bir insandı. Bu sebeple halife ve emîr gibi mansıp sahiplerinin sohbetinden hoşlanmazdı. Kendisine maaş bağlamak isteyen veya hediye gönderen Fars ve Ahvaz Valisi Süleyman b. Habîb b. Mühelleb el-Ezdî’nin (veya Süleyman b. Ali el-Hâşimî) onu Sind’e (veya Ahvaz) çağırması üzerine bunu kabul edemeyeceğini belirten ve az ile yetinmeyi yeğlediğini ifade eden şiiri meşhurdur (bu hususta farklı rivayetler için bk. Sîrâfî, s. 55; Ebû Bekir ez-Zübeydî, s. 47; İbnü’l-Kıftî, I, 344, 345; İbn Hallikân, II, 245, 246). Halîl’in bu hasletlerinin bir tezahürü eser telifi hususunda da görülmektedir. Nitekim okuduğu kitaplarda ele alınmış konuları tekrardan ve taklitçilikten kaçınmış, edindiği geniş bilgi ve mâlûmatı kendi adına bir kitap halinde toplamak yerine öğretim yoluyla herkese nakletmeyi tercih etmiştir. Önceleri bilinmeyen veya o zamana kadar bir ilim olarak tanınmayan bir konuda fikir, metot, sistem, terminoloji vb. hususlarda bulduğu yenilikleri ihtiva edecek kitaplar tedvin ve telif etmesi onun dehasının gerektirdiği bir husustur (Süyûtî, el-Müzhir, I, 80, 81).



Eserleri. Halîl b. Ahmed’in muhteva bakımından sonraki âlimlere örnek teşkil eden ilmî çalışmalarını şu alanlarda toplayarak ele almak mümkündür: 1. Naktü’l-mesâhif. Kitâbü’n-Naḳṭ ve’ş-şekl. Kur’ân-ı Kerîm’in harekelenmesi ve noktalanmasına dair kaleme aldığı, İbnü’n-Nedîm’in listesinde geçen, fakat günümüze ulaşmayan kitap bu sahada ilk telif eserdir. Hz. Peygamber’in hayatında çeşitli malzeme üzerine kaydedilmiş olan Kur’an metnini, Hz. Osman’ın bizzat istinsah ettiği mushafta yazılan şekliyle muhafaza etmek ve böylece onun bozulmasına yol açmamak gibi sahâbenin gösterdiği gayret yanında, kıraatte tashîf (yanlış okuma) ve lahn (dil hatası yapma) tehlikesini önleyecek tedbirlerin de alınması lüzumu hissedilmişti. Ebü’l-Esved ed-Düelî ile (ö. 69/688) başlayan, Nasr b. Âsım el-Leysî ve Yahyâ b. Ya‘mer gibi şahsiyetlerle devam eden bu yöndeki çalışmalar arasında Halîl b. Ahmed’in yazının ıslahı hususundaki büyük hizmeti önemli bir yer işgal eder. Her ne kadar gerek vahyin yazılışı sırasında gerekse daha sonra benzer harflerin ayrılması için konan noktalarla hareke mahiyetindeki noktalar, metne birer ilâve kabul edilip karışıklığa yol açar endişesiyle farklı renkte mürekkeple kaydedilmişse de bu işaretler mushaflardan daima tecrit edilmiş ve Kur’an kıraati uzun müddet Hz. Osman nüshasını esas alan mushaflardan yapılagelmiştir. Ancak metnin onu ezbere bilmeyenler tarafından doğru okunabilmesi doğru yazılmasına bağlı olduğundan, Mâlik b. Enes’in bazı şartlarla mushafların noktalanmasına cevaz vermesi üzerine Halîl b. Ahmed, geliştirmiş olduğu bir yazı ve imlâ sistemiyle bu kabil tereddüt ve endişeleri ortadan kaldırmak için Kitâbü’n-Naḳṭ ve’ş-şekl’i telif etmiştir. Halîl b. Ahmed bu çalışmalarında, öteden beri tekrarlanan bir rivayete göre Ebü’l-Esved’in koyduğu yuvarlak noktalardan ibaret ilk harekeler yerine yatık elif, vav ve uzatılmış yâ harflerinin küçük şekillerinden bugünkü fetha, zamme ve kesreyi bulmuş, imlâ işaretleri için de bazı kelimelerin remzi mahiyetinde olmak üzere yine küçük ve kısaltılmış harfleri kullanmıştır (DİA, XI, 41). Onun bu maksatla aldığı tedbirler arasında en dikkat çekici olanı, mushaflara ilk defa hemze (vasıl ve katı‘ hemzeleri), teşdîd, revm ve işmâm gibi birçok imlâ işaretini koymuş olmasıdır (Dânî, s. 6, 7). Arap yazısı artık bir yazı sistemi olarak noksanlarını tamamlarken Halîl b. Ahmed, bu sisteme harekeleri ve diğer imlâ işaretlerini yerleştirmek suretiyle aynı zamanda hüsn-i hat sanatının gelişmesine ve önemli bir tezyin unsuru mahiyetini almasına da yol açmış ve bir bakıma yön vermiş oluyordu (Çetin, İslâm Kültür Mirâsında Hat San’atı, s. 19).



2. Lugat. Kitâbü’l-ʿAyn. Arap lugatçılığı sahasında telif edilen şekil ve muhteva bakımından orijinal, aynı zamanda dünya lugatçılık tarihinde II. (VIII.) yüzyıl gibi erken bir dönemin mükemmel bir mahsulü hüviyetiyle dönüm noktası sayılabilecek (Haywood, s. 27) önemli bir eserdir. Daha önce hazırlanmış sistematik lugatlardan sonra Halîl b. Ahmed’in ilk defa alfabetik diziyi uyguladığı bu çalışmada kelimelerin köklerini oluşturan sessizler esas alınmıştır. Arapça’nın yapısıyla ilgili olan bu husus bazı istisnalarla lugatçılıkta hâlâ devam etmektedir. Halîl b. Ahmed ayrıca, bir kökü meydana getiren harflerin yer değiştirmesiyle ortaya çıkan kelimeleri bir araya toplamıştır (kalb/anagram usûlü). Meselâ sülâsî fiillerden muzaaflarda iki şekil (şedde, deşşe), diğer sülâsî fiillerde altı şekil (‘akabe, ‘abeka, be‘aka, beka‘a, kabe‘a, ka‘abe) elde edilir (bu fiillerin hepsi dilde kullanılmaktadır). Bu durumda rubâî fiillerde yirmi dört (‘abkara, ‘abraka...) ve humâsî fiillerde 120 şekil elde edilebilir. Halîl b. Ahmed, bütün bu muhtemel şekillerin dilde kullanılanlarının mânalarını vermiş ve bir mânaya delâlet etmeyenleri (mühmel) terketmiştir. Böylece alfabenin harflerinin bu usul içinde birbirleriyle teşkil edecekleri kelimelerin aritmetik hesabını yaparak ulaşacağı miktarı arayıp (Aʿyânü’ş-Şîʿa, VI, 343) dilin bütün kelimelerini kapsayabilen bir sistem denemek istemiştir. Harflerin diziminde ise onların mahreçlerini göz önüne alarak bunları en dipteki gırtlak seslerinden dudak seslerine doğru gırtlak, küçük dil, ağız kenarı, dil ucu, damak, dilin iki yanı, dudak ve bu organların dışındakiler için de “havâî” gibi belirli gruplar altında şöyle sıralamıştır: Ayn, ḥâ, hâ, ḫâ, gayn-ḳāf, kâf-cîm, şîn, ḍâd-ṣâd, sîn, zây-ṭâ, dâl, tâ-ẓâ, s̱â, ẕâl-râ, lâm, nûn, fâ, bâ, mîm-vâv, elif, yâ, hemze. Böylece dizide ilk yeri ayn harfi aldığı için kitap isimlendirmede uygulanan eski bir geleneğe uyarak eserine Kitâbü’l-ʿAyn adını vermiştir. Halîl b. Ahmed’in izinden giden müelliflerden İbn Düreyd el-Cemhere’sinde, Ebû Ali el-Kālî el-Bâriʿ adlı eserinde, Muhammed b. Ahmed el-Ezherî Tehẕîbü’l-luġa’sında ve İbn Sîde el-Muḥkem’inde Kitâbü’l-ʿAyn’ı örnek almışlardır.



“Halîl b. Ahmed dizisi” de denilen mahreçlere göre yapılan bu sıralamada müellif bazı milletlerden ilham almışsa da hiç kimseyi taklit etmemiştir. Eser fikir, metot ve Arap alfabesindeki harflere uygun tertibi itibariyle yeni ve orijinaldir (Ahmed Abdülgafûr Attâr, s. 78, 81 vd.). Ancak hayatının son yıllarında Horasan’da talebesi Leys b. Muzaffer’in yanında iken telife başladığı, fakat eserin sonuna doğru vefatı üzerine Leys’in ve diğer talebelerinin bu kitabı tamamladığı, yahut Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ının telifinde olduğu gibi fikir, bilgi, izah ve şerhlerin Halîl b. Ahmed’e, telifin ise Leys’e ve diğerlerine ait bulunduğu veyahut Leys’in şöhret gayesiyle eseri kabullenip ikmal etmiş olduğu yolunda çeşitli rivayet ve iddialar ileri sürülmüştür (a.g.e., tür.yer.; Kitâbü’l-ʿAyn, nâşirlerin önsözü). Kitabın sadece bir cüzü ilk defa Anistâs el-Kermilî (Bağdat 1914) ve Abdullah Dervîş (Bağdat 1386/1967) tarafından yayımlanmış, tamamı bulunduktan sonra ise eseri sekiz cilt halinde Mehdî Mahzûmî ve İbrâhim es-Sâmerrâî neşretmişlerdir (I-VIII, Bağdat 1980-1985; Beyrut 1408/1988). Kitâbü’l-ʿAyn üzerine eski ve yeni birçok çalışma yapılmış (Sezgin, VIII, 54-55), Muhammed Nu‘man Han eserdeki Kur’an ve tefsiriyle ilgili mâlûmatı derleyip bu mâlûmatın geçtiği kelimelere göre alfabetik olarak dizmiş ve ayrıca ilk tefsir metinleriyle de karşılaştırmıştır (Die exegetischen Teile des Kitāb al-Ayn, Zur ältesten philologischen Koranexegese, Berlin 1994).



3. Aruz. Kitâbü’l-ʿArûż. Eski Arap şiirinde uzak bir mâzide gelişmiş, hatta an‘aneleşmiş, eski şairlerin ancak kulak ve dil terbiyesiyle öğrenegeldikleri birtakım nazım kaidelerini ve şiirin esaslarını ilk defa nazarî olarak sistemli bir izah şekline kavuşturup “arûz” adıyla bir ilim şubesi halinde ortaya koyan Halîl b. Ahmed’dir. Bu alanda yazmış olduğu günümüze ulaşmayan birkaç eserinden biri (DİA, III, 426) ve en önemlisi Kitâbü’l-ʿArûż’dur. Halîl b. Ahmed bu eserinde ilk defa Arap nazmının ritim bakımından iç yapısını tahlil etmiş, şairlerin yüzyıllardır şiir inşadı yoluyla öğrendikleri, basit ve hususi makamlarla kullanıp geliştirdikleri, ancak duyularak ayrılabilen farklı vezinler arasındaki çeşitli münasebetleri belirleyip tasnif etmiştir. Henüz hece ve vurgu (accent) mefhumunun olmadığı bir dönemde beytin yazılı şeklindeki harekeli ve sâkin harflerin dizilişinden hareketle şiirin doğru ve bozuk olanını ayırmayı sağlayan bir ölçü sistemi bulmaya çalışmıştır (a.g.e., III, 427). Çeşitli lugat mânaları yanında edebî bir terim olarak aruzu bizzat Halîl b. Ahmed “kendisiyle bir şey karşılaştırılan (ma‘rûz), dolayısıyla ölçü, terazi (mîzan) veya örnek olan şey” anlamında kullanmış ve, “Çünkü şiir onunla karşılaştırılır” demiştir (a.g.e., III, 425). Müellif kitabında aruzu geniş mânasıyla “nazım bilgisi” olarak almış ve ona bağlı kalmak suretiyle kafiye bahsini de aynı eserde incelemişken sonraki âlimlerce bu iki konu çok defa birbirine bağlı, fakat farklı mevzular olarak kabul edilmiş ve yüzlerce eser kaleme alınmıştır. Müstakil eserlerden başka edebiyat kitaplarında ve ansiklopedik eserlerde de bu konulara ait özel bölümler mevcuttur. Bunlar arasında İbn Abdürabbih’in el-ʿİḳdü’l-ferîd’indeki bölüm (V, 424-495), Halîl b. Ahmed’in kitabına tamamıyla sadık kalması yönünden bilhassa anılmalıdır (DİA, III, 427).



4. Mûsiki. Kitâbü’l-Îḳāʿ ve Kitâbü’n-Naġam fi’l-mûsîḳā. Halîl b. Ahmed’in, bazı gramer meselelerinin açıklanmasını sağlayan çareler buluşu, yazının ve imlânın ıslahı ve dolayısıyla mushafın yanlış okunmasını önleyecek tedbirler ortaya koyuşu aruzu ele alışındaki bazı hususlarla paralellik taşırsa da aruzla en yakın çalışması herhalde mûsikî alanında olmuştur (Süyûtî, Buġyetü’l-vuʿât, I, 558). Nitekim bu sahada yukarıdaki eserleri yazdığı bilinmekte (İbnü’n-Nedîm, s. 71) ve günümüze kadar gelmemiş olan bu eserlerin mûsikiye dair ilk ilmî araştırmalar olduğu kabul edilmektedir (Farmer, s. 21 vd., 126 vd.; ayrıca bk. Süyûtî, el-Müzhir, I, 81).



5. Nahiv. Kitâbü’l-Cümel fi’n-naḥv. Halîl b. Ahmed’in, Arap dilinin gramerini büyük ölçüde genişletip geliştirdiği ve kendisine aidiyeti hakkında şüpheler bulunan Kitâbü’l-Cümel’den başka müstakil bir eser kaleme almamasına rağmen gramer çalışmalarına büyük ölçüde yön verdiği muhakkaktır (a.g.e., I, 80). Arap nahvine dair ilk kitabı yazması muhtemel olan Abdullah b. Ebû İshak’tan (ö. 117/735) sonra bu alanda kaleme alınmış, isimleri tesbit edilebilen en eski iki eserin (Kitâbü’l-Câmiʿ ve Kitâbü’l-İkmâl) müellifi Îsâ b. Ömer es-Sekafî’dir (ö. 149/766). Bunların ardından Halîl b. Ahmed’in, dehasıyla Arap filolojisine en az yüz yıllık bir merhale kazandırdığı şüphesizdir. Çünkü bu sahada da müstesna zekâsıyla ele aldığı konuların sınırlarını çizen, terimlerini hazırlayan ve onların sistemli disiplinler haline gelmesini sağlayacak usulleri belirleyen yine Halîl b. Ahmed olmuştur (a.g.e., I, 80, 81). Onun nahve dair bilgilerini bilhassa talebesi Sîbeveyhi’ye borçluyuz. Zira birkaç neslin âlimlerinin çalışmaları sonunda kararlaştırılmış bilgilerin, itibar edilen fikirlerin düzenli bir özeti ve zamanına kadar yazılan nahve dair kitapların en büyüğü, günümüze ulaşabilenlerin en eskisi olup sonraki çalışmalarda esas kabul edilen, şerh, izah, ihtisar, ikmal, tenkit ve tashih mahiyetinde yüzlerce eserin telifinde hareket noktası olan meşhur el-Kitâb’ını yazarken Sîbeveyhi bilhassa hocası Halîl b. Ahmed’in derslerinde onun sorulara verdiği cevapları esas alarak bu eserini meydana getirmiştir (DİA, III, 296-297). Eserin ortaya çıkmasında metot ve bilgi bakımından Halîl b. Ahmed’in büyük tesirini belirtmek amacıyla söylenmiş, İbnü’n-Nedîm’in naklettiği bir rivayette, el-Kitâb’ın telifinde aralarında Sîbeveyhi’nin de bulunduğu kırk iki kişinin görev aldığı, usul, not, hâşiye ve izahların ise Halîl b. Ahmed’e ait olduğu ifade edilir (Sîrâfî, s. 56; İbnü’n-Nedîm, s. 82). Kitâbü’l-Cümel fi’n-naḥv Fahreddin Kabâve tarafından neşredilmiştir (Beyrut 1405/1985).



6. Meâni’l-hurûf. el-Ḥurûf (Risâle fî maʿne’l-ḥurûf). Arap alfabesinde “elif” ile başlayıp “yâ” ile biten harflere (hurûfü’l-hecâ) Araplar’ın izâfe ettiği mânalardan bahseden bir risâle olup müellif bu anlamlarla ilgili olarak söylenmiş beyitleri de şâhid olarak zikretmiştir. Eski bibliyografik kaynaklarda bu adla zikredilmeyen eser Ramazan Abdüttevvâb tarafından önce el-Ḥurûf adı altında (Kahire 1969), daha sonra S̱elâs̱etü kütüb fi’l-ḥurûf içinde neşredilmiştir (Kahire 1982).
Halîl b. Ahmed’in çeşitli vesilelerle söylediği birkaç beyitlik şiirleri nahiv, lugat ve edebiyata dair kitaplarda dağınık bir şekilde mevcut olup Hâtim Sâlih ed-Dâmin bunları Şuʿarâʾ muḳıllûn adlı eserinde kaynaklarını da vererek bir araya toplamıştır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “frhd” md.
Tâcü’l-ʿarûs, “frhd” md.
Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-ʿAyn (nşr. Mehdî el-Mahzûmî – İbrâhim es-Sâmerrâî), Beyrut 1408/1988, I-VIII, ayrıca bk. nâşirlerin önsözü.
a.mlf., Kitâbü’l-Cümel fi’n-naḥv (nşr. Fahreddin Kabâve), Beyrut 1405/1985, nâşirin önsözü.
a.mlf., Kitâbü’l-Ḥurûf (nşr. Ramazan Abdüttevvâb, S̱elâs̱etü kütüb fi’l-ḥurûf içinde), Kahire 1402/1982, nâşirin mukaddimesi.
Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn, I, 153.
İbn Kuteybe, el-Maʿârif (Ukkâşe), s. 541, 542.
İbnü’l-Mu‘tez, Ṭabaḳātü’ş-şuʿarâʾ (nşr. Abdüssettâr Ahmed Ferrâc), Kahire 1981, s. 95-98.
İbn Düreyd, el-İştiḳāḳ, tür.yer.
İbn Abdürabbih, el-ʿİḳdü’l-ferîd, tür.yer.
Zeccâcî, Mecâlisü’l-ʿulemâʾ (nşr. Absüsselâm M. Hârûn), Kahire 1403/1983, tür.yer.
Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, Merâtibü’n-naḥviyyîn (nşr. M. Ebü’l-Fazl), Kahire 1375/1955, s. 27-41.
Hamza el-İsfahânî, et-Tenbîh ʿalâ ḥudûs̱i’t-taṣḥîf (nşr. M. Es‘ad Tales), Beyrut 1412/1992, s. 124, ayrıca bk. tür.yer.
Ebû Saîd es-Sîrâfî, Aḫbârü’n-naḥviyyîne’l-Baṣriyyîn (nşr. M. İbrâhim el-Bennâ), Kahire 1405/1985, s. 54-56.
Tehẕîbü’l-luġa, nâşirin önsözü, I, 3-54.
Ebû Bekir ez-Zübeydî, Ṭabaḳātü’n-naḥviyyîn ve’l-luġaviyyîn (nşr. M. Ebü’l-Fazl), Kahire 1373/1954, s. 47-51.
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, Kahire 1348, s. 69-71, 82.
Dânî, el-Muḥkem fî naḳṭi’l-meṣâḥif (nşr. İzzet Hasan), Dımaşk 1379/1960, tür.yer.
Ebû İshak el-Husrî, Zehrü’l-âdâb (nşr. Ali M. el-Bicâvî), Kahire 1969, I, 153; II, 633, 886.
İbn Hazm, Cemhere, s. 381.
İbn Reşîḳ el-Kayrevânî, el-ʿUmde (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1353/1934, s. 114 vd.
İbn Mâkûlâ, el-İkmâl, III, 173.
Sem‘ânî, el-Ensâb (Bârûdî), IV, 357.
Kemâleddin el-Enbârî, Nüzhetü’l-elibbâʾ (nşr. İbrâhim es-Sâmerrâî), Zerkā/Ürdün 1405/1985, s. 45-48.
Yâkūt, Muʿcemü’l-üdebâʾ, XI, 72-77; XVII, 43, 45 vd.
İbnü’l-Esîr, el-Lübâb, II, 416-417.
İbnü’l-Kıftî, İnbâhü’r-ruvât, I, 341-347.
İbn Hallikân, Vefeyât, II, 244-248.
İbn Kesîr, el-Bidâye, IX, 62; X, tür.yer.; XI, 70.
İbn Haldûn, Muḳaddime, III, 1266, 1270.
İbnü’l-Murtazâ, Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile, s. 51.
İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, I, 311-312.
Süyûtî, Buġyetü’l-vuʿât, I, 557-560.
a.mlf., el-Müzhir, I, 76, 80, 81.
Taşköprizâde, Miftâḥu’s-saʿâde, I, 106-108, 153-158, 216.
İbnü’l-İmâd, Şeẕerât (nşr. Mahmûd el-Arnâûd – Abdülkādir el-Arnâûd), Beyrut 1408/1988, II, 321-324.
Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü’l-idâriyye, I, 114-127; a.e. (Özel), I, 199-220.
H. G. Farmer, Târîḫu’l-mûsîḳa’l-ʿArabiyye (trc. Hüseyin Nassâr – Abdülazîz el-Ehvânî), Kahire 1956, s. 21 vd., 126 vd., 148, 178, 200.
Hüseyin Nassâr, el-Muʿcemü’l-ʿArabî: Neşʾetühû ve teṭavvürüh, Kahire 1956, I, 214-312.
Mehdî el-Mahzûmî, el-Ḫalîl b. Aḥmed el-Ferâhîdî: aʿmâlüh ve menhecüh, Bağdad 1960, tür.yer.
a.mlf., Medresetü’l-Kûfe, Beyrut 1406/1986, tür.yer.
J. A. Haywood, Arabic Lexicography, Leiden 1960, tür.yer.
Şevkī Dayf, Târîḫu’l-edeb, III, 121-123.
Abdüssâhib İbrâhim ed-Düceylî, Aʿlâmü’l-ʿArab fi’l-ʿulûm ve’l-fünûn, Necef 1386/1966, I, 69-75.
Brockelmann, GAL, I, 98; Suppl., I, 159; III, 1194.
Sezgin, GAS, VIII, 51-56, ayrıca bk. tür.yer.
Kemâl M. Beşîr, “Kitâbü’l-ʿAyn li’l-Ḫalîl b. Aḥmed”, Ḥavliyyâtü Külliyeti Dâri’l-ʿulûm, Kahire 1970-71, s. 101-127.
Nihad M. Çetin, Eski Arap Şiiri, İstanbul 1971, tür.yer.
a.mlf., “İslâm Hat San’atının Doğuşu ve Gelişmesi”, İslâm Kültür Mirâsında Hat San’atı (haz. M. Uğur Derman), İstanbul 1992, s. 13-32.
a.mlf., “Sîbeveyhi”, İA, X, 578-585.
a.mlf., “Arabistan”, Küçük Türk-İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1978, 2. fas., s. 151-152.
a.mlf., “Aruz”, a.e., II, 179-184.
a.mlf., “Arap”, DİA, III, 296-298.
a.mlf., “Aruz”, a.e., III, 424-429.
Selâhaddin el-Müneccid, Dirâsât fî târîḫi’l-ḫaṭṭi’l-ʿArabî, Beyrut 1972, s. 126-127.
K. Avvâd, el-Ḫalîl b. Aḥmed el-Ferâhîdî, Bağdad 1972, tür.yer.
Butrus el-Bustânî, Üdebâʾü’l-ʿArab, Beyrut 1979, II, 164-168.
Yûsuf el-Iş, Ḳıṣṣatü ʿabḳariyyin: el-Ḫalîl b. Aḥmed el-Ferâhîdî, Dımaşk 1402/1982.
Aʿyânü’ş-Şîʿa, VI, 337-346.
Ömer Ferruh, Târîḫu’l-edeb, II, 111-116; IV, 413-414.
Hâtim Sâlih ed-Dâmin, Şuʿarâʾ muḳıllûn, Beyrut 1407/1987, s. 335-368.
Zübeyd Abdülmuhsin el-Hüseyin, “el-Ḫalîl el-Ferâhîdî”, Min Aʿlâmi’t-terbiyeti’l-ʿArabiyyeti’l-İslâmiyye, Riyad 1409/1988, I, 163-196.
Abdullah Dervîş, el-Meʿâcimü’l-ʿArabiyye maʿa iʿtinâʾin ḫâṣṣin bi-muʿcemi’l-ʿAyn li’l-Ḫalîl b. Aḥmed, Kahire 1956.
Ahmed Abdülgafûr Attâr, eṣ-Ṣıḥâḥ ve medârisü’l-muʿcemâti’l-ʿArabiyye, Mekke 1410/1990, tür.yer.
Muhammed Nu‘man Han, Die exegetischen Teile des Kitāb al-Ayn, Zur ältesten philologischen Koranexegese, Berlin 1994, tür.yer.
E. Bräunlich, “al-Ḫalīl und das Kitāb al-‘Ayn”, Islamica, II, Leipzig 1926, s. 58-95.
Salâh Mehdî el-Fürtûsî, “Muḥâvele cedîde fî dirâseti Kitâbü’l-ʿAyn”, MMİIr., I/38 (1407/1987), s. 242-269.
Abdülkādir el-Müheyrî, “el-Ḫalîl b. Aḥmed ve Kitâbü’l-ʿAyn”, Ḥavliyyâtü’l-Câmiʿati’t-Tûnisiyye, sy. 28, Tunus 1988, s. 45-72.
R. Sellheim, “al-K̲h̲alīl b. Aḥmad”, EI2 (İng.), IV, 962-964.
Dihhudâ, Luġatnâme, I, 228-240; XII, 717-718.
İbrâhim el-Ebyârî, “el-ʿAyn li’l-Ḫalîl b. Aḥmed”, , I, 889-900.
Rekin Ertem, “Elifbâ”, DİA, XI, 41.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kur’an-ı Kerim’in Harekelenmesi Ve Noktalanması
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» KUR'ÂN'IN YAZILIŞ TARİHİ-harekelenmesi,noktalama işaretleri
» Kuran Hükümleri Tarihsel mi Evrensel mi? Yüksel Çayıroğlu
» Kur'an-ı Kerim Öğrenme Programı
» Kur'an-ı Kerim'in haritası çıktı
» Kur'an-ı kerim ile İncil arasındaki çelişkiler

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Kuran-Tefsir-
Buraya geçin: