| KUTLU FORUM Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz |
|
| ensar muhacir kardeşliği tartışması | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Limoni Co-Admin
Mesaj Sayısı : 6150 Rep Gücü : 14991 Rep Puanı : 44 Kayıt tarihi : 27/05/09
| Konu: ensar muhacir kardeşliği tartışması Çarş. Mart 20, 2013 7:08 am | |
| http://www.ilimdunyasi.com/son-peygamber/kardeslik-21122/?wap2
Nuru Zişan: Kardeşlik
Peygamber (s.a.v.) efendimiz Medinedeki çalışmasına, îslam toplumunu meydana getiren bireyler arasında önemli bağlar kurmakla başladı. Değişik soylardan ve çeşitli mekanlardan ge len insanları içine alan. Bir birlik oluşturdu. Değişik nesep ve kabilelerden kurulan bu toplumda şuur birliği vardır, insanları bölüp parçalayan farklılıklar yok edilmiş; ayrıcalıklar kaldırıl mıştır.
Hz. Peygamber Medine´ye geldiğinde, göç eden diğer müslü-manlarla birlikte kendilerini bağırlarına basan yardım eden ensar ile karşılaşmıştı. Fakat Medine´nin yerlileri arasında akı tılmış olan kanlar henüz kurumamıştı. Yerliler arasında karşı lıklı düşmanlık ve nefret duyguları vardı. Aynı yerde yaşadık ları halde birbirinden nefret eden insanların gönüllerini birbiri ne ısındırmak için çalışmaya başladı. Bu gibi insanlar, gönülle rini birbirine sıkı sıkıya bağlayan şartlar olduğu sürece kardeş lik içinde yaşarlar. Bu şartların başında da ALLAH´a iman et mek, O´nun ahkamına boyun eğip teslim olarak, kainattaki varlıkların en temizi olan Muhammed (s.a.v.)in gölgesinde O´na itaat etmek gelir.
"Ravz´ül-Enf adlı eserinde Süheyli der ki: "Rasulüllah (s.a.v.), Medine´ye indiklerinde, gurbet yalnızlığını gidermek, aile ve aşiretlerinden ayrılanlar dolayısıyla duydukları kimse sizliği ortadan kaldırmak, birbirlerine güç vermelerini temin etmek için, ashabım birbirlerine kardeş yaptı."
Anlatılan bu husus, kardeşliğin hedeflerinden sadece bir ta nesidir. Ama öncelikle ve bizzat kardeşlik, inanmış toplum bir liğini oluşturmaya yönelir. Bu sebeple de önce Muhacirlerle En-sar, arasında ikinci olarak da Evs ve hazreç kabileleriyle, ensar arasında kardeşlik kuruldu. Böylece Rasulüllah (s.a.v.), müslü-manlarm aralarındaki gediği, dostluk ve ülfetle kapatmış oldu. Dostluk ve ülfet, kalpleri yanyana getirir, aradaki nefreti gide rir. Bu kardeşlik, şerefli asilzade ile güçsüz kölenin birbirlerine alaka göstermesi ve kardeş olmaları için tesis edildi. Bu sebep le önce Hamza bin Abdül Muttalib ile, Rasulüllah´ın azatlı köle si Zeyd bin Harise, birbirlerine kardeş ilan edildi. Önce de be lirttiğimiz gibi, bir cemaat oluşturmak ve eşitlik prensibini pra tik olarak yerleştimek için böyle bir kardeşlik şarttır.
îbn îshak "Siret" adlı eserinde şöyle diyor: "Rasulüllah (s.a.v.) muhacirlerle ensardan oluşan ashabı arasında kardeşlik tesis etti. Onun söylemediği bir sözü ona mal etmekten ALLAH´a sığınırız. Bize ulaşan habere göre, "ALLAH için kardeşler olun" demiş, sonra da Ebu talib oğlu Ali´nin elini tutarak "bu benim kardeşimdir" buyurmuştu. Rasulüllah (s.a.v.); Peygamberlerin efendisi, takva sahiplerinin imamı, kullar arasında, eşi ve ben zeri bulunmayan alemlerin rabbi´nin elçisiydi. Ebu Taliboğlu Ali ile kardeş oldu. ALLAH´ın ve Rasulünün aslanı Abdülmuttalib oğlu Hamza, Rasulüllah (s.a.v.)in azatlısı Zeyd bin Harise ile kardeş oldu. Uhud gününde savaşa katıldıklarında, ölümle kar şılaştığı sırada Hz. Hamza vasiyetini kardeşi Zeyd´e yapmıştı. Ebu Talib oğlu Cafer ile Muaz bin Cebel de kardeş olmuşlardı. Ebubekir es-Sıddık (r.a.) ile Harice bin Zübeyr de kardeş olmuş lardı. Böylece peygamber efendimiz, muhacirlerle ensardan kardeş olanları birer birer saymış, Müezzini Bilal´in de Ebu Ru-vayha ile kardeş olduğunu ilan etmişti. Bu ikisi arasındaki kar deşlik, Rasulüllah´ın kardeş kıldığı diğer sahabiler arasında ol duğu gibi kopmaksızm devam etmişti.
Emirül mü´minin, Hattab oğlu Ömer (r.a.), Şam´da nüfus kü tüklerini düzenletirken Bilal de oraya gelmiş, mücahid olarak orada ikamet etmişti. Hz. Ömer, kiminle aynı kütüğe kayd olmak istersin?" diye sorunca o da, "Rasulüllah beni kendisiyle kardeş yaptığı için Ebu Ruvayha´mn kütüğüne kaydet. Çünkü ondan hiç ayrılmayacağım" demiş, bunun üzerine Hz. Ömer de-Bilal (r.a.)´i; Ebu Suvayha ile aynı kütüğe kaydetmişti.
îbn Kayyum, Hz. Peygamberle Hz. Ali´nin kardeş oldukları konusundaki rivayeti kabul etmemiş ve bu konuda şunları söy lemiştir: "Peygamber efendimiz, muhacirlerle ensarı kardeş kıl dıktan sonra, ikinci olarak muhacirleri kendi aralarında birbir leriyle kardeş yapmıştır. Bu arada Ali´yi de kendisi kardeş edinmiştir. Kesin olan, birincisi, yani muhacirlerle ensarm bir birleriyle kardeş kılınmalarıdır. Muhacirler İslam kardeşleri, hemşeri ve akraba oldukları için, ayrıca kendi aralarında bir birleriyle kardeşlik tesis etme ihtiyacında değillerdi.
Eğer bu durumda Peygamber efendimiz bir kimseyi kendine kardeş edinecek olsaydı; insanlar arasında en çok sevdiği hicret yoldaşı, mağara arkadaşı, sahabilerin en faziletlisi ve en üstü nü olan Ebubekir es-S,iddık´i seçerdi. Zaten bir defasında şöyle buyurmuştu: teYeryüzü halkından bir kimseyi dost edinseydim, mutlaka Ebubekir´i dost edinirdim.
Görülüyor ki tbn Kayyım, çok uzak bir ihtimal olduğu için, Hz. peygamberle Hz. Ali´nin kardeş olduklarını bildiren rivaye ti reddetmiştir. Ancak o, kardeşliğin, sadece muhacirlerle ensar arasında tesir edilmiş olduğunu kabul etmiştir. Çünkü muha cirlerin ensarm destek ve korumasına ihtiyaçları vardı. Onun için ensar ile kardeş kılındılar. Kendi aralarında kardeş kılın maya ihtiyaçları yoktu. Aynı şekilde ensarm da kendi araların da kardeş kılınmaya ihtiyaçları yoktu.
Bu konuda Ibn Kayyım, İbn Kesir´e muvafakat ederek, îbn tshak´m nakilleri hususunda şöyle demiştir: "îbn îshak´ın an lattığı bazı şeyler üzerinde düşünmek gerekir. Peygamber efen dimizin herhangi bir kimseyle kardeş olduğu iddiasını bazı alimler reddetmekte ve bu konuda gelen rivayetlerin sahih ol madıklarını söylemektedirler. Çünkü birbirlerine destek olma ları ve kalplerinin birbirine ısınması için muhacirlerle ensar birbirlerine kardeş kılınmışlardı. Oysa Peygamber efendimizin ensar veya muhacirlerden herhangi biriyle kardeşlik tesis et mesinin gereği ve anlamı yoktu. Zeyd bin Harise ile Hz. Ham-za´nın kardeş kılınmaları için de bir sebeb yoktu. Ancak şunu söylemek gerekir ki, peygamber efendimiz, Hz. Ali´nin idaresini başkalarına yüklememiş´tir. Çünkü onu babası Ebu Talib´in sağlığında küçük bir çocuk olarak yanına almış ve bakımını, nafakasını üstlenmiştir. Aynı şekilde Hamza (r.a.)da, Zeyd bin Harise´nin idaresini ve nafakasını üstlenmiş ve bu bakımdan peygamber efendimiz onları kardeşi ilan etmiş olabilir. Doğru sunu ALLAH bilir." [1]
Biz, gerek muhacirlerin, gerek ensarm kendi aralarında kar deşlik tesis ettikleri görüşünü kabul ediyoruz. Çünkü İbn Ke sir, bu ispatlayıcı rivayetin şahinliği üzerinde konuşmamış tır* Kardeşlik tesisinin sebebini muhacirlerin ensarlı kardeşlerin den yardım ve şefkat görmelerinei bağlamak delilsiz bir görüş tür. Aksine bu, Kur´an-ı Kerim´in de açıkça belirttiği gibi, hicre tin, yardım ve barındırmanın zahirine dayanılarak ileri sürü len bir iddiadır. Zanmmıza göre sahabiler arasında kurulan kardeşliğin, amacı sadece birlik-beraberlik ve şefkat değildir.
Bu kardeşlik başka sonuçlar da doğurmuştur. Şöyle ki;
1. Güçlü ile zayıf arasında dostluk ve ülfet akdi yapılmış; müminler, birbirlerine dost ve arkadaş olmuş, kimse kimseye karşı üstünlük taslamamıştır. Soylu ve şerefli Hamza´nın, daha Önceleri köle olan azatlı Zeyd bin Harise ile kardeş kılındığını söylemek, her halde bunu anlamamız için yeterli olur. Zeyd, da ha önceleri köle iken RasulüllaMs.a.v.), onu azad ederek ihsan da bulunmuş, onu yüceltmiş, kendine evlad edinmişti: "Cenab-ı ALLAH (Rabbiniz) evlatlıklarınızı da oğullarınız gibi tutmanızı meşru kılmamıştır"(Ahzab: 4) buyurarak evlat edinmeyi haram kı-lıncaya kadar, da Rasulullah onu evlatlık olarak tutmuştu. Onu, Abdülmuttalib oğlu Hamza´ya kardeş kılması da, Rasulul lah (s.a.v.)in hikmetli işlerinden biriydi.
2. Muhacirler, muhtelif kabilelerdendiler. Kureyşlilerin bir kısmı, birbirleriyle rekabet halinde olan ailelere mensuptu. Şu halde aralarındaki asabiyeti yok etmek, islam kardeşliğiyle on ları bir araya getirip birleştirmek gerekiyordu.
3. Ensar da kendi aralarında birlik ve beraberlik içinde de ğildi, îslama girmek üzereyken bile, ensarı oluşturan Evs Haz-reç kabileleri arasında düşmanlık ateşi alevlenmekteydi. Şu halde, aralarındaki bu düşmanlığı unutmalarını sağlamak için çalışmak gerekiyordu. Bu da Muhammedi kardeşlikle mümkün olabilirdi
4. Peygamber (s.a.v.) sahabileri birbirleriyle kardeş ilan ederken, bu müesseseyi, kendisinden sonra da müslümanları bir araya getirecek bir şekilde devamlı hale getirmiş oluyordu. Kardeşlik, gelip geçici bir olay dolayısıyla kurulan bir bağ ve sadece muhacirlerle ensar arasındaki ülfeti sağlayan bir olay değildi. Aksine bu, tüm müminleri birleştiren bir iksir ve tüm müslümanlarca uyulması gereken bir nizamdı. Kardeşlik niza mına asr-ı saadetten sonra belki daha büyük ölçüde ve daha şiddetli derecede ihtiyaç duyulacaktı. Bu sebeple velayet bağla rı ortadan kalkmadı. Bu bağlar, daha sonra İslama giren arap ve arap olmayanlar arasında da varlıklarını korudular.
Kurulan kardeşlik, amacına ulaştı ve meyvesini verdi. Mü min gönüller sevgiyle birbirlerine bağlandı. Buhari, Müslüm ve Ahmed bin Hanbelin rivayetlerine göre, Abdurrahman bin Avf hazretleri Medine´ye geldiğinde Peygamber efendimiz, onunla Sa´d bin Kebi´ el-Ensari´yi kardeş kıldı. Sa´d, kardeşi Abdurrah-man´a dedi ki: "Sen benim kardeşimsin. Medinelüerin en zengi niyim. Bak, malımın yarısını sana vereyim. Nikahımda iki eşim var. Bak, hangisini beğeniyorsan onu senin için boşaya-yım da onunla evlen." Sa´d´ın bu önerisi karşısında Abdurrah man: "ALLAH, malım ve aileni sana mübarek etsin. Siz bana çar şının yolunu gösterin" dedi. Yolu gösterdiler; çarşıya gitti. Alış veriş yaptı, kazandı; biraz yağ ve çökelek getirdi. ALLAH´ın dile diği kadar bir süre daha aradan geçtikten sonra, bu defa üzeri ne (yeni evlilere mahsus) safran yağı sürünmüş vaziyette geldi. Rasulüllah (s.a.v.), ona, "Ne haldesin?" diye sordu. O da, "bir kadınla evlendim" deyince Resulüllah (s.a.v.) "Bir koyun (kes mekle de olsa düğün yemeği yap" buyurdu.
- Muhacirler barınacak bir yer ve kendilerine yetecek kadar azıktan başka bir şey beklemiyorlardı. Buhari , Ebu Hürey-re´nin şöyle dediğini rivayet eder: "Ensar, peygamber (s.a.v.) efendimize : ´Hurmalıkları bizlerle kardeşlerimiz arâsınaapay-laştır" dediler. Peygamber efendimiz: "Hayır... sadece hurma larda size ortak olsunlar" dedi. Ensar da: "îşittik ve itaat ettik" cevabını verdiler. Muhacirler, ensar kardeşlerinin kendilerine yaptıkları ikramları fazla buluyorlardı, imam Ahmed bin Hanbel, Enes (r.a.)in şöyle dediğini rivayet eder: "Muhacirler dedi ler ki: "Ya Rasulüllah! Yanlarına geldiğimiz bu (Medineli) ka vim gibi, azdan çok güzel iyilik eden, çoktan da çok güzel har cayan bir kavim görmedik. Bize yeterince azık verdiler. Rahat ve huzurlarına da bizi ortak ettiler. Bu durumda bütün sevabı onların alacaklarından korkuyoruz." Rasulüllah (s.a.v.) buyur du ki: "Hayır... Siz onlara övgüde bulunduğunuz ve onlar için ALLAH´a dua ettiğiniz müddetçe Öyle olmayacaktır."
Peygamber efendimiz, ensarın kendilerinden istifade etmele ri için muhacirleri çalıştırıyordu. Nitekim ensar da onları ba rındırmış ve onlara yardımcı olmuşlardı. Rivayete göre Pey gamberimiz (s.a.v.) ensara hitaben şöyle demiştir: "(muhacir) kardeşleriniz, mal ve evlatlarını bırakarak size geldiler." Ensar da: "tkta usulüyle mallarımızı aramızda taksim edelim" dedi ler. Peygamber efendimiz "Bundan başka bir yol bulunamaz mı?" diye sordu; onlara Övmeye devam etti; sonra "onlar çalış masını bilmeyen bir kavimdir. Siz onların azıklarını verin. Ürünlere onları da ortak edin." dedi. Muhacirlerin ensarla bir likte çalışmalarını ürünü de bir pay araziye, pay da emeğe olmak şeklinde bölüşmelerini uygun görmedi."
[1] İbn Kesir, el-Bidaye ve´n-Nihaye, c.2, s.237.
*************
http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00033/1969_c8/1969_c8_84-85/1969_c8_84-85_KOKSALMA.pdf | |
| | | Limoni Co-Admin
Mesaj Sayısı : 6150 Rep Gücü : 14991 Rep Puanı : 44 Kayıt tarihi : 27/05/09
| Konu: Geri: ensar muhacir kardeşliği tartışması Çarş. Mart 20, 2013 7:16 am | |
| Muhacir-Ensar Kardeşliği:
Sonra ALLAH Rasûlü (s.a.) Enes b. Mâlik'in evinde Muhacirlerle Ensar -arasında kardeşlik sözleşmesi kurdu. Buna katılanlar, yarısı Muhacirlerden ve yansı da Ensar'dan olmak üzere 90 erkekten ibaretti. Hz. Peygamber (s.a.), aralarında eşitlik esasına göre kardeşlik ilan etti. Bedir savaşına kadar ölümden sonra birbirlerine zevi'l-erhamdan[140] evvel mirasçı oluyorlardı. ALLAH Te-âlâ: "Zevi'l-erham (akrabalar) miras hususunda ALLAH'ın kitabında birbirlerine daha yakındır" âyetini'[141] indirince birbirine mirasçı olmayı kardeşlik sözleşmesinden evvel akrabalık bağına çevirdi.[142]
Hz. Peygamber'in (s.a.) bir ikinci kardeşlik sözleşmesi olarak Muhacirleri birbirlerine kardeş yaptığı ve kendisinin de bu sözleşmede Hz. Ali'yi kardeş edindiği söylenmişse de[143] birincisi sahihtir. Muhacirler İslâm kardeşliği, yurt kardeşliği ve soy yakınlığından ötürü kardeşlik sözleşmesine muhtaç değillerdi. Oysa Muhacirlerle Ensâr'm durumu böyle değildir.
Şayet Hz. Peygamber (s.a.) muhacirler arasında kardeşlik sözleşmesi yapmış olsaydı kendisine kardeş olmaya en müstehak olan insan, en çok sevdiği, hicrette yoldaşı, mağarada arkadaşı, sahabenin en faziletlisi ve O'nun yanında en itibarlıları olan Hz. Ebu Bekir Sıddîk olurdu. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.): "Yeryüzü halkından birini dost edinecek olsaydım Ebu Bekir'i dost edinirdim. Ancak İslâm kardeşliği daha üstündür." buyurmuş, hadisin bir metnine göre ise: "Ancak o benim kardeşim ve arkadaşımdır." demiştir.[144] Bir hadise göre, Hz. Peygamber (s.a.) "Kardeşlerimizi görmek isterdim." buyurmuş, sahabîler de: "Biz senin kardeşlerin değil miyiz?" diye sormuşlar, Peygamberimiz "Siz benim arkadaşlarınsınız. Kardeşlerim ise benden sonra gelecek, beni görmedikleri halde bana inanacak olan insanlardır." cevabını vermişti.[145] Her ne kadar bu hadisin ifade ettiği üzere bu İslâm kardeşliği umumi ise de Ebu Bekir Sıddîk bu kardeşliğin en üst basamağında idi. Nitekim sahabîliğin de en üst basamağında o vardı. Şu halde sahabe kardeşlik ve sahabîlik (arkadaşlık) meziyetine sahip insanlardır. Hz. Peygamber'in (s.a.) sahabeden sonraki takipçileri ise kardeşlik özelliğine sahip olan sahabîlik özelliğine ise sahip olmayan kimselerdir. [146]
[140] Zevi'l-erhâm: Asabe ve muayyen hisse sahibi olmayan dayı, hala, teyze, kızın çocukları... gibi kan akrabalarına denir.
[141] Ahzâb, 33/6.
[142] Buharî, 39/3, 65/4/7, 85/16. İbn Abbas diyor ki: Muhacirler, Medine'ye hicret ettikleri vakit bir muhacir, Ensar'dan birine akrabası olmaksızın Hz. Peygamber'in (s.a.) aralarında kurduğu kardeşlikten ötürü mirasçı olurdu. "Herkes için mirasçılar kıldık." âyeti inince bu hüküm yürürlükten kaldırıldı. Sonra ALLAH "Kendileriyle
yeminleştiğiniz kimselere hisselerini verin." buyurdu ki, buradaki hisseden maksat yardım, bağış ve nasihattir. Artık onlara miras bırakılmaz, vasiyet edilir. İbn Kesîr, Tefsîr'inde (3/468) diyor ki: ALLAH Teâlâ: "Zevİ'l-erhâm (akrabalar) miras hususunda ALLAH'ın kitabında (yani Allah'ın hükmünde diğer mü'minlerden ve muhacirlerden) birbirlerine daha yakındırlar." buyuruyor. Yani akrabalar birbirlerinin mirasçısı olma konusunda Muhacirlerden ve Ensar'dan birbirlerine daha yakındırlar. Bu âyet daha önce yürürlükte bulunan kardeşlik anlaşması ve müttefiklik anlaşması ile gerçekleşen birbirine mirasçı olma hükmünü yürürlükten kaldırmaktadır. Nitekim İbn Abbas ve daha başkaları diyorlar ki: "Muhacir, ALLAH Rasûlü'nün (s.a.) aralarında kurduğu kardeşlikten ötürü akrabalar ve diğer yakınlardan hariç olarak Ensâr'dan birine mirasçı olurdu." Saîd b. Cübeyr ile selef ve haleften pek çok kimse de böyle söylemiştir. İbn Ebî Hatim'in rivayetine göre Zübeyr b. Avvâm (r.a.) anlatıyor: ALLAH Teâlâ biz KureyşVe Ensâr cemaatine mahsus olmak üzere: "Akrabalar miras hususunda birbirlerine daha yakındırlar." âyetini indirdi. Şöyle ki, biz Kureyş cemaati Medine'ye hicret ettiğimizde mallarımızı bırakıp geldik. Ensâr'ı ne iyi kardeş bulduk bilseniz! Onlarla kardeşlik kurduk ve birbirlerimize mirasçı olduk. Bu cümleden olmak üzere Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hârice b. Zeyd ile; Hz. Ömer (r.a.) falan ile ve Hz. Osman (r.a.), Zürayk b. Sa'd ez-Zürakîoğullanndan bir adam iie -bazı insanlar daha başka bir kimse olduğunu söylemektedir- kardeşlik kurdular. Ben de Kâ'b b. Mâlik ile kardeşlik kurdum. Onun yanma geldim, ona uydum. Silah ona ağır gelmiş buldum. Vallahi yavrum, eğer o vakit dünyadan göçüp gitmiş olsaydı, benden başkası ona mirasçı olamazdı. Tâ ki, ALLAH Teâlâ bu âyeti özel olarak biz Kureyş ve Ensâr cemaatleri hakkında indirdi; böylece miraslarımıza döndük.
[143] Hz. Peygamber'in (s.a.) Hz. Ali İle kardeşlik kurduğunu ifade eden hadislerin hepsi zayıftır. Bk. Mecmau'z-Zevâid, 9/111; el-LeöUu'l-Masnûa, 191, 194 ve 201. Hz. Peygamber {s.a.) Hz. Ali'ye: "Sen benim dünya-âhiret kardeşimsin." buyurmuş olduğu Tirmizî (3722) tarafından rivayet edilmişse de bu hadisin senedindeki Cemî b. Umeyr'i, İbn Hib-bân hadis uydurmakla itham etmiş ve ibn Nümeyr de onun hakkında: "İnsanların en yalancılarındandı." demiştir.
[144] Buharî, 8/80, 62/5, 85/9; Müslim, 532, 2382, 2383.
[145] Müsiim, 249. Hadisin devamı şöyledir: Sahabîler: "Ey ALLAH'ın Rasûlü! Ümmetinden henüz daha dünyaya gelmemiş olanları nasıl tanıyabilirsin?" diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.) de: "Düşünün, bir adamın siyah yağız atlar arasında ayağında ve alnında beyazlık bulunan bir atı olsa, o adam atını tanımaz mı?" diye karşı bir soru sordu. Onlar da: "Evet, tanır ey ALLAH'ın Rasûtü!" cevabını verdiler. Peygamberimiz (s.a.) devamla buyurdu ki: "Onlar, aldıkları abdestten ötürü alınları ve ayaklan parlar bir vaziyette gelirler. Ben havuz başında onların önünde bulunacağım. Haberiniz olsun, yitik devenin sürüldüğü gibi bîr takım insanlar havzımdan sürülüp uzaklaştırılacaklar. Ben onlara: "Hey, buraya gelin!" diye sesleneceğim. Bana: "Senden sonra onlar da (inançlarını ve amellerini) değiştirdiler." denecek. Ben de: "Uzak olun! Uzak olun!" diyeceğim.
[146] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/94-96. | |
| | | Limoni Co-Admin
Mesaj Sayısı : 6150 Rep Gücü : 14991 Rep Puanı : 44 Kayıt tarihi : 27/05/09
| Konu: Geri: ensar muhacir kardeşliği tartışması Çarş. Mart 20, 2013 7:18 am | |
| Muhacirlerle Ensar Arasında Kardeşlik Kurulması
Allah rızası için her şeyini geride bırakıp Medine'ye hicret etmiş bulunan Muhacir Müslümanlara, Medineli Müslümanlar (Ensâr) muhabbet ve samimiyetle kucaklarını açmışlardı. Ellerinden gelen her türlü yardımı onlardan esirgememişlerdi, esirgemiyorlardı.
Ne var ki, Muhacirler, Medine'nin havasına, âdetlerine ve çalışma şartlarına alışkın değillerdi. Mekke'den gelirken de beraberlerinde hiçbir şey getirememişlerdi. Bu sebeple, Medine'nin çalışma şartlarına ve kendilerine her türlü yardımda bulunduklarından dolayı (Ensâr) adını alan Medineli Müslümanlara ısındırılmalan gerekiyordu.
Nitekim, Medine'ye hicretten beş ay sonra Resûli Ekrem, Ensâr ile Muhaciri bir araya topladı. Kırk beşi Muhacirlerden, 45'i Ensâr'dan olmak üzere 90 Müslümanı kardeş yaptı.
Peygamber Efendimizin kurduğu bu kardeşlik müessesesi, maddî manevî yardımlaşma ve birbirlerine vâris olma esasına dayanıyor, bu suretle Muhacirlerin yurtlarından ayrılmalarından dolayı duydukları keder ve üzüntüyü giderme, onları Medinelilere ısındırma, onlara güç ve destek kazandırma gayesini güdüyordu.457
Kurulan bu kardeşlik müessesesine göre, Medineli ailelerden her birinin reisi, Mekkeli Müslümanlardan bir aileyi yanına alacaktı; mallarını onlarla paylaşacaklar, beraber çalışıp beraber kazanacaklardı.
Resûlullah Efendimiz, rastgele iki Müslümanı bir araya getirmemişti; bilâkis, bir araya getireceklerin durumlarını inceden inceye tetkik ederek, uygun bulduklarını birbirine kardeş yapmıştı. Meselâ, Selmanı Fârisî ile Ebûdderda, Ammar ile Huzeyfe, Mus'ab ile Ebû Eyyûb Hazretleri arasında mizaç, zevk, hissiyat itibarıyla tam bir ahenk vardı.458
Bu kardeşlik sayesinde, Allah ve Resulünün muhabbetinden başka her şeylerini geride bırakmış bulunan Muhacirlerin iaşe ve iskân meseleleri de hâl yoluna girmiş oluyordu. Ensâr'dan her biri, Muhacirlerden birini evinde barındırıyor, beraber çalışıyor, beraber yiyorlardı. Bu, neseb kardeşliğini fersah fersah geride bırakacak bir kardeşlikti. îman kardeşliği, din kardeşliği idi. Medineli Müslümanlar, yâni Ensâr, her şeylerini bu garib, bu kederli, bu yurtlarından uzak bulunmanın hüznünü duyan Müslümanlarla paylaşıyorlardı. Medineli biri vefat edince, Muhacir kardeşi akrabalarıyla birlikte ona vâris oluyordu.
Yine, kurulan bu kardeşlik sayesinde büyük bir içtimaî yardımlaşma da temin edilmiş oldu. Muhacir Müslümanlar, sıkıntıdan kurtuldular. Medineli her bir Müslüman, kardeş olduğu Mekkeli Müslümana malının yarısını veriyordu. Muhacir kardeşlerine karşı misafirperverliğin, cömertliğin, kadirşinaslığın, insanlığın en yüce derecesini göstermekten zevk alıyorlardı.
Medineli Müslümanlar, bunlarla da kalmadılar; Resûlullah'ın huzuruna çıkarak, fedakârlıklarını gösteren şu teklifte bulundular:
"Yâ Resûlallah!.. Hurmalıklarımızı da, Muhacir kardeşlerimizle aramızda bölüştür!"
Bu kardeşliğin mîrasa âit hükmü, Bedk Gazasından sonra inen, ''Hısımlar, Allah'ın kitabınca, birbirine daha yakındırlar." Ancak, Muhacirler, o âna kadar ziraatle meşgul olmamışlardı. Ziraat işlerini pek bilmiyorlardı. Bunun için Peygamberimiz, Muhacirler nâmına Ensâr'ın bu teklifini kabul etmedi.
Fakat, Medineli Müslümanlar, buna da bir çâre buldular. Ziraatten anlamayan Muhacir Müslümanlar, sâdece tımar ve sulama işlerini yapacaklar, onlar da ekip biçeceklerdi. Sonunda çıkan mahsûl ortadan pay edilecekti. Resûli Ekrem Efendimiz bu teklife razı oldu.459
Tarih, birçok göçe şâhid olmuştur. Ama, böylesine manâlı, böylesine ulvî bir hicreti, dışarıdan gelenle yerlileri arasında böylesine birbirlerine canü gönülden sarılma, birbirleriyle muhabbetle kaynaşma, birbirleriyle samimîyetle kucaklaşmayı o âna kadar görmüş değildi; bir daha da göremeyecektir! Bu samimî kaynaşmadan muazzam bir kuvvet doğuyordu; öylesine bir kuvvet ki, kısa zamanda bütün Arabistan, her şeyiyle onlara boyun eğmek mecburiyetinde kalacaktı.
MUHACİRLERİN BOŞ DURMAMASI
Muhacirler, "Ensâr kardeşlerimiz, bize mal mülk verdi, iaşemizi temin etti." diyerek boş oturmuyorlardı. Bu, îmanlarından gelen gayrete zıttı. Her biri elinden gelen gayreti göstererek, mümkün oldukça kimseye yük olmamaya çalışıyordu.
Bunun en canlı örneği, Sa'd b. Rebi'in yaptığı teklife, Cennet'le müjdelenen 10 sahabîden biri olan Abdurrahmân b. Avf in verdiği cevaptır.
Resûli Ekrem tarafından birbirlerine kardeş tâyin edilen Sa'd b. Rebi, Abdurrahmân b. Avf a, "Ben, mal cihetiyle Medineli Müslümanların en zenginiyim. Malımın yarısını sana ayırdım!" demişti.Büyük sahabî Abdurrahmân b. Avf in verdiği cevap, yapılan teklif kadar ibretliydi: "Allah, sana malını hayırlı kılsın! Benim onlara ihtiyacım yok. Bana yapacağın en büyük iyilik, içinde alış veriş yaptığınız çarşının yolunu göstermendir."460
Ertesi sabah, Kaynuka Çarşısına götürülen Hz. Abdurrahmân b. Avf, yağ, peynir gibi şeyler alıp satarak ticarete başladı. Resûli Ekrem'in, "malının çoğalması ve bereketlenmesi" hususundaki duasına da mazhar olduğundan, çok geçmeden epeyce bir kazanç elde etti ve kısa zamanda Medine'nin sayılı tüccarları arasında yer aldı. Şöyle derdi:
"Taşa uzansam, altında ya altın ya da gümüşe rastladığımı görürüm!"461
Resûli Ekrem Efendimizin duası bereketiyle fazlaca servet elde eden Hz. Abdurrahmân b. Avf, sâdece bir defasında 700 deveyi yükleriyle beraber "fısebillillah" tasadduk etmişti.
Hz. Abdurrahmân gibi birçok Mekkeli Müslüman, Medine'de kendilerine göre birer iş bulmuşlar ve kendi ellerinin emeğiyle saadet içinde geçiniyorlardı.
Ebû Hüreyre 'nin İfadesi
Mekkeli Müslümanların, Medineli Müslümanlara yük olmayıp, alınlarının teriyle rızıklarını temin ettiklerini, Hz. Ebû Hüreyre'nin ifadelerinden de anlıyoruz.
Bir gün, kendisine, "nasıl olup da diğer sahabîlerden çok daha fazla hadîs rivayet ettiği" sorulduğunda, meselemize ışık tutan şu cevabı vermişti:
"Medineli Müslümanlar çiftiyle çubuğuyla, Muhacirler de çarşı pazarda alış verişle uğraşırken, ben, Resûlullah'ın yanından ayrılmıyordum. Onun söylediklerini dinleyip ezberliyordum. Onun duasını almıştım."462
KARDEŞLİĞİN MÜSBET NETİCELERİ
Kurulan bu kardeşlik kısa zamanda müsbet neticesini verdi. Cemiyetin muhtelif tabakaları bu kardeşlik sayesinde birbirleriyle kaynaştı. Bu kardeşlik, kabîlecilik gurur ve adavetini de ortadan kaldırdı. Bu suretle, niyetleri kutsî, gayeleri ulvî, içleri dışları nur faziletli bir cemiyet meydana geldi.
Bu kardeşliğin diğer bir müsbet neticesi ise şu idi:
Peygamber Efendimiz, herhangi bir sefere çıkacağı zaman, kardeşlerden birini beraberinde götürüyor, diğerini ise her iki ailenin maişetini temin etmek, idaresini yürütmek için Medine'de bırakıyordu. Böylece, evleri sahipsiz ve hâmîsiz kalmıyordu!
Ensâr'ın Muhacir kardeşlerine gösterdikleri bu eşsiz samimiyet, misafirperverlik, kadirşinaslık, cömertlik, fedakârlık ve feragati, Cenâbı Hakk, indirdiği şu âyeti kerîmesiyle ilân edip bu davranışların methetti:
"Muhacirlerden önce, Medine'yi yurt ve îman evi edinenler, kendilerine hicret edip gelenlere muhabbet beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar; kendilerinde ihtiyaç bile olsa (onları) nefisleri üzerine tercih ederler. Kim de nefsinin hırsından korunursa, işte bunlar (azabtan) kurtulanlardır."463
Evet, kurulan bu manevî kardeşlik, hiçbir milletin tarihinde rastlanmayacak eşsiz bir şeref tablosudur. Bu kardeşlik neticesinde meydana gelen dayanışma, yardımlaşma, hayırseverlik, İslâm'ın inkişafa başlaması dönemine rastlamış olması bakımından da oldukça mühim bir tesir icra etmiştir. "Hiç tereddüt etmeden denilebilir ki, çeyrek asır zarfında İslâm nurunun âlemin her tarafına yayılması, İran'ın tamamen fethi, Doğu Roma İmparatorluğunun tehdit edilmesi, hep bu dinî kardeşliğin resâneti [kuvveti] eseridir."464
Muhacirlerin Kendi Aralarında Kardeş Yapılması
Resûli Ekrem, ayrıca, Muhacir Müslümanlar arasında da kardeşlik kurdu.
Bir gün, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer, el ele tutuşmuş geliyorlardı. Bu samimî manzarayı seyreden Peygamber Efendimiz, yanındaki sahabîlere, "Nebiler ve resullerden başka, bütün önceki ve sonrakilerden Cennetlik olanların kemâl çağına erenlerinden iki büyüğüne bakmak isteyen, şu gelenlere baksın!" buyurdu, sonra da onları birbirine kardeş yaptı.465
Resûli Ekrem, Mekkeli Müslümanları teker teker birbirlerine kardeş yapıyordu. O sırada Hz. Ali çıkageldi. Gözyaşları arasında, "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Sen sahabîleri birbirine kardeş yaptın; benimle hiç kimse arasında kardeşlik kurmadın!"
Peygamber Efendimiz, "Yâ Ali!.. Sen dünyada ve âhirette benim kardeşirnsirH1"4*61 buyurarak gözyaşlarını dindirdi.
458 İbni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 238; Suheylî, Ravdû'lÜnf, c. 2, s. 18.
459 Buharı, Sahih, c. 3, s. 67.
460 Ibn-i Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 125.
461 ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s. 126.
462 Tecrid Tercemesi, c. 7, s. 47.
464 Tecrid Tercemesi, c. 7, s. 77.
465 ibni Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 174175.
466 Tirmizî, Sünen, c. 5. s. 300. | |
| | | | ensar muhacir kardeşliği tartışması | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|