http://bedirhaber.com/ahmet-karatas-yazilari/mehdilik-meselesi-uzerine-38672.html
Mehdilik Meselesi Üzerine
Müslümanların en çok merak ettikleri konuların başında kıyamet alametleri ve bunların içerisinde Mehdilik inancı gelir. Mehdi, Deccal ve onun Müslüman görünümlü versiyonu olan Süfyan'ın müslümanlarda, itikadi, ameli ve ahlâki olarak yaptığı tahribatı düzeltmek için gönderilecek bir kurtarıcıdır. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem'den bu yana Müslümanların tamamı ahir zamanda, Ehl-i Beyt'e mensub bir zatın çıkıp dini güçlendireceğine, yeryüzüne adaleti hakim kılacağına, bütün Müslümanların ona tabi olacağına, onun hakimiyeti döneminde insanların zekat verecek yer bulamayacak kadar yeryüzünün bolluk ve bereket içerisinde olacağına inanmıştır.
Mehdi ve onun özelliklerinden bahseden elli küsur hadis-i şerif olması sebebiyle ulema bunların tevatür derecesinde olduğuna hükmetmişlerdir (İbn-i Hacer el Askalanî, Fethu'l-Barî, c.13, s.16-17; Azimabadî, Avnu'l Ma'bud, c.11, s.308; Mübârekfurî, Tuhfetu'l-Ahvezî, c.6, s.402). Eski ulemadan İbn-i Haldun hernekadar hadisçi olmasa da Mehdi'den bahseden hadislerin bir kısmının zayıf olduğunu ifade etmektedir. Köşe yazısı seviyesindeki bir makalede bu hadislerin sıhhat dereceleri ile ilgili olarak teknik bir değerlendirme yapmayacağım. Onun dışında ki İslam âlimlerinin içerisinde mehdilik ile ilgili hadislerin tevatür derecesinde olmadığını iddia eden âlim yoktur. Buna rağmen son dönemlerde özellikle Türkiye'de bazı hocalar Mehdi'nin gelmeyeceğini iddia etmektedirler. Buna gerekçe olarak da hemen hemen bütün kültür ve dinlerde gelecek bir kurtarıcı inancının olmasını zikretmektedirler. Dolayısıyla böyle bir inanç suistimale açıktır ve aynı zamanda Müslümanları tembelliğe itmektedir.
Evvela bütün din ve kültürlerde gelecek bir kurtarıcı beklentisinin olduğu hususunun üzerinde durmakta fayda vardır. Bu husus Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in peygamber olarak gönderilmesi ile ilgili bir meseledir. Cenâb-ı Allâh gönderdiği bütün peygamberlere ahir zamanda göndereceği kurtarıcı bir peygamberi haber vermiş onların da ümmetlerine bunu bildirmelerini isteyerek, o kurtarıcı peygamber geldiği taktirde ona uymaları hususunda onlardan söz almıştır. Bu husus âyet-i kerimelerde açıkça ifade edilmektedir. O âyetlerden bir tanesini nakl etmekte fayda vardır. "Cenâb-ı Allâh, vaktiyle peygamberlerden, "Size Kitap ve hikmet verdikten sonra size gönderdiklerimi tasdik eden bir peygamber gönderdiğimde ona inanıp ona yardımcı olacaksınız" diye söz almış ve onlara "Bunu kabul edip bu ağır yükümü sırtınıza aldınız mı?" diye sorduğunda, O peygamberler de "evet kabul ettik" diye kesin söz verince Allâhu Teâlâ Hazretleri "Siz de şahit olun zaten bende sizinle beraber şahitlik edenlerdenim" buyurmuştur (Âl-i İmrân, 3/81).
Alimler bu ayetin tefsirinden yola çıkarak Cenâb-ı Allâh'ın Hazreti Adem aleyhisselâm'dan başlayarak gönderdiği bütün peygamberlere kurtarıcı olarak göndereceğini bildirdiği bu peygamberin Hazreti Muhammed aleyhisselatu vesselâm olduğu görüşündedirler. Cenâb-ı Allâh bu peygamberlerden O'nun zamanına yetişmeleri durumunda Hazreti Muhammed aleyhisselâtu vesselâm'a iman etmeleri, O'na uymaları ve O'na yardım etmeleri hususunda onlardan kesin bir dille söz aldığını ifade etmektedirler. Bu peygamberlerde kendilerinin Hazreti Muhammed Aleyhisselâtu vesselâm'ın dönemine yetişmeme ihtimaline binaen Cenâb-ı Allâh'ın kendilerine bindirdiği vasıflarını Ümmetlerine haber vererek O'nun dönemine yetişmeleri durumunda O'na iman etmeleri O'na tabi olmaları ve O'na yardım etmeleri için tahşidatta bulunmuşlardır. İşte, bu sebeple gerek Yahudilik ve Hristiyanlık gibi semavi olduğu bilinen dinlerde, gerekse Mecusilik, Brahmanizm, Budizm ve Hinduizm gibi dinlerde, gerekse Afrika'nın ilkel kabile dinlerinin hepsinde gelecek bir kurtarıcıdan bahsedilmektedir. Bu kurtarıcının, adı, annesinin adı, babasının adı, yaşayacağı yer, yiyeceği yiyecekler, bineceği hayvan gibi genel özelliklerinin yanında, boyunun uzunluğu, yüzünün şekli, gözünün rengi, kaşının şekli gibi fiziki özellikleri gibi pekçok vasıflarından da bahsedilmiştir.
Esasen semavi olduğu bilinmeyen bu dinler ile ilkel kabile dinleri tahrife uğramadan önce semavi bir asla dayanıyor olabilirler. Çünkü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e ait bu özellikler, O gönderilmeden önce sadece Cenâb-ı Allâh'ın vahiy ile bildirmesiyle bilinebilir. Bu dinlerin vahiy kaynaklı olup daha sonraları mensupları tarafından tahrif edilmiş olmaları uzak bir ihtimal değildir. Çünkü, Cenâb-ı Allâh'ın Peygamber göndermediği hiçbir kavim ve topluluk yoktur (Ra'd, 13/7; Nahl, 16/36; Fâtır, 35/24). Ancak böyle bir ifadeyi söylerken dikkatli olmakta fayda vardır. Çünkü, peygamber olan bir kişiye peygamber değil demek küfür olduğu gibi, peygamber olmayan bir kişi için peygamberdir demekde küfürdür. Onun için bunu ihtimali olarak söylemekte fayda vardır. Bütün bu bilgiler ışığında anlaşılmaktadır ki eski milletlerin ve din mensuplarının bekledikleri ve bazı hocaların da Mehdi'den bahsedildiğini zannettikleri ahir zaman kurtarıcısı Hazreti Muhammed aleyhisselâtu vesselâm'dan başkası değildir.
Buna karşılık Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'den buyana tüm müslümanların bekledikleri ise Mehdi muntazarın ta kendisidir. Çünkü, bu hususun muhbir-i sadık haber vermiş haber verdiği gibi de çıkacaktır. O'nun sallallahu aleyhi vesellem'in, ehl-i beytinden olacağını haber verdiği, kurtarıcı olarak kıyamete yakın bir zamanda geleceğini ifade ettiği, bu ümmete ve Hazreti İsa aleyhisselâm'a namaz kıldıracağını belirttiği bu ümmettin bir ferdi olan Mehdi'den başkası değildir.
Esasen gerek Müslümanların derekse diğer din mensuplarının bir kurtarıcı beklemeleri zarardan çok fayda getirmektedir. Çünkü insanları ümitsizliğe sevkeden zalim ve despot idarecilerin zulümleri karşısında insanların en çok muhtaç oldukları şey bir kurtuluş ümididir. Bu kurtuluş ümidi de mehdilik inancı sayesinde her zaman var olagelmiştir. Çünkü, zalimlerin karşısında her zaman onların zulümlerini engellemeye çalışan birileri çıkmıştır. Zulme uğrayan insanlar da onları Mehdi kabul ederek etraflarında toplanmış ve uğradıkları haksızlıkları gidermeye çalışmışlardır. Böylece mehdilik inancı sayesinde zalimlerin despotlukları engellenmiş ve onların zararları büyük ölçüde önlenmeye çalışılmıştır.
Mehdilik inancının insanları tembelliğe sevk etmesi meselesine gelince burada bir nebze de olsa haklılık payı olduğu göz ardı edilmemelidir. Mehdi'nin geleceği kesin ve Allâh Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in bahsettiği şeyler onun eliyle gerçekleşecektir. Buna inancımız ve imanımız tamdır, ancak burada unutulmaması gereken önemli bir husus vardır. Mehdi de bir insandır. Gerek Müslümanlar için gerekse tüm insanlık için yapacağı hizmet çok büyüktür. Ama onun elinde sihirli bir deyneğin olmadığı unutulmamalıdır. Yapacağı tüm ıslahatları tabii seyr içerisinde gerçekleştireceği kesinlikle hatırdan çıkarılmamalıdır. Peygamberler dahi peygamberliklerini tebliğ ederken türlü türlü zulüm, işkence ve haksızlıklarla karşılaşmışken Mehdi'nin böyle bir mücadele süreci olmadan ıslahatlarını gerçekleştireceğini beklemekmek gerekir.
Öyleyse, Müslümanların miskin miskin oturarak Mehdi'nin gelip kendilerini kurtaracağını beklemek yerine, meşru dairede yapmaları gereken hayırlı işleri yapmaları gerekir.