Hz. Peygamber (s.a.s), orucunu bu şekilde bozanların keffâret ile yükümlü olacaklarını belirtmiştir (Buhârî, Savm, 30; Hibe 20; Nafakât, 13; Keffârâtü'l-eymân, 2-4; Müslim, Sıyâm, 81).
Orucu kasten, yani mazereti olmadığı halde bilerek bozmak, Ramazan’ın hürmetine saygısızlıktır ve büyük günahtır. Hz. Peygamber (s.a.s), orucunu bu şekilde bozanların keffâret ile yükümlü olacaklarını belirtmiştir (Buhârî, Savm, 30; Hibe 20; Nafakât, 13; Keffârâtü’l-eymân, 2-4; Müslim, Sıyâm, 81). Oruç keffâreti, iki kamerî ay veya 60 gün ara vermeksizin oruç tutmaktır. Buna da gücü yetmeyen kişi, 60 fakiri bir gün ya da bir fakiri 60 gün doyurur. Bu keffâretin yanında ayrıca, tövbe edilmesi ve bozulan orucun da kazası gerekir (Merğînânî, el-Hidâye, II, 261-262).
Süleyman Ateş
Cevap: Kasten tutulmayan oruçların ne kazası, ne de kefareti yoktur. 61 gün kefaret meselesi, başlanıp da mazeretsiz olarak bozulan oruçlar hakkındadır. Fakat gerçekte onun da cezası, yine bir gün oruç tutmaktır. Bu husus, bir rivayetin yanlış değerlendirilmesinden doğmuştur. İşin doğrusu ne Kur’ân’da, ne de sağlam hadislerde 60 gün kefaret, bir gün de kaza olmak üzere 61 gün oruç tutma olayı yoktur ve Peygamber kimseye böyle bir emir vermemiş, kimseyi bununla yükümlü kılmamıştır.
https://sorularlaislamiyet.com/ramazan-orucunu-bozan-sadece-bir-gun-kaza-tutar-kefaret-tutmaz-diyen-safiilerin-delili-nedir
oruç kefareti, Kur'an'da yer almayıp Hz. Peygamber (asm) tarafından vazedilmiştir. Oruç bozma kefareti, herhangi bir mazereti bulunmaksızın Ramazan orucunu kasten bozan kimseye gereken kefareti ifade eder.
İslâm'ın beş temel şartından biri olan oruç ibadetini yerine getirmekte zorlanan kimselere bir dizi kolaylık ve ruhsat getirilmiş, ayrıca kasten oruç tutmayan veya başladığı orucu meşru bir mazerete binaen bozan kimseye de tutulmayan orucu kaza etmesi imkânı tanınmıştır.
Bu ruhsat ve imkânlardan sonra başladığı Ramazan orucunu hiçbir mâkul ve haklı görülebilir sebep yokken, bilerek ve isteyerek bozan kimsenin durumu ağır bir kusur ve suç kabul edilmiş, böyle kimselere, bu hatalı davranışlarından dolayı Allah'tan af dileyebilmeleri için biri yine oruç cinsinden olmak üzere üç tür ibadetten biri kefaret olarak öngörülmüştür.
Orucu kasten bozan kimse için öngörülen kefaretin ceza yönü ağır basar. Bu kefareti gerektiren sebep ise Ramazan orucunu eda eden kimsenin orucu kasten ve isteyerek bozmasıdır. İkrah, hata, unutma gibi kasıtlı olmayan durumlar kefareti gerektirmez.
Hanefîler ve Mâlikîler dahil fakihlerin bir grubuna göre Ramazan orucunun cinsî münasebetle veya yeme içme ile bozulması aynı hükme tâbi iken, Şafiîler başta olmak üzere diğer bir grup fakihe göre Ramazan orucunun sadece cinsî münasebetle bozulması kefaret gerektirir, kasten de olsa yeme içme kefareti gerektirmez.
Birinci grup, kasten yapılan cinsî münasebetle kasten yeme içmenin aynı ortak illete sahip bulunduğunu, ikisinin de orucun kasten bozulması mahiyetinde olduğunu ileri sürer.
İkinci grup ise Hz. Peygamber (asm)'in Ramazan ayında karısıyla cinsî münasebette bulunan sahâbî hakkında kefarete hükmettiği (bk. Buhârî, Savm, 30-31; Keffârât, 2, 4; Müslim, Sıyâm, 14) hadiste yeme içme geçmediği ve yeme içmenin farklı olduğu mülahazasıyla hareket eder ve kıyas yoluyla kefaret hükmünü genişletmek istemez. Şâfiîler'in burada kıyas yoluna gitmemeleri biraz da kolaylığı sağlama, zorluk ve sıkıntıya yol açmama düşüncesinden kaynaklanmış olabilir.
(Geniş bilgi için bk. TDV İslam Ansiklopedisi Kefaret md. 25/178)