İSLAM VE ÇEVRE İSLÂM'IN TABİAT GÖRÜŞÜ VE ÇEVRE SORUNUNA BAKIŞIMustafa TÜRKGÜLÜ
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi
Çevre sorunu günümüz insanının en çok sıkıldığı konulardan birisidir.
Şüphesiz çekilen bu sıkıntılar, ne pahasına olursa olsun daha çok kazanma
hırsından kaynaklanan ve etrafımızı yakıp, yıkmayı, tabiatı hor görüp harap
etmeyi mubah gören sanayileşme süreciyle başlamıştır. Son iki asırdır sürdürülen
bu süreç yüzünden insanla tabiatın arası açılmış ve çevre ile ilgili sıkıntılar
da öylece baş göstermiştir. Halbuki eskiden böyle birşey yoktu. Zira şairin
dediği gibi o vakitler Ôtabiat kendi, biz de kendimizdik.' Fakat ne yazık
ki ÔBirgün kendimizden geçip delirdik. Etrafımızı yıkıp harap ettik. Ve
herşeyi kendimize benzettik.'
Gerçekten de günümüzde yaşanan çevre sorunlarının asıl sebebi bizleriz.
Çünkü yaşanan bütün sorunlar, insanların kafaları ile gönüllerinin kirlenmesinden,
ahlak telakkilerini değiştirerek hem tabiata ve etrafındaki tabii değerlere,
hem kendi cinslerine, hem de diğer canlı varlıklara karşı saygı ve sevgi
hislerini kaybetmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. İnsanlar olarak 18.
yy'da teknolojik gelişmeyi arkamıza alarak tabiata hükmetme sürecine girdiğimiz
günden beri hem insanlara, hem de her şeyimizi kendisinden temin ettiğimiz
tabiata karşı olması gereken saygı ve minnet hissini yitirmiş bir varlık
olarak yaşamaktayız. Aşık Veysel'in Ôbenim sadık yarim kara topraktır'
dediği günler epeyce gerilerde kaldı. Zira şu anda insanlık, hala tabiatı
sadece maddi olgular dizisi olarak görme alşıkanlığı içinde hareket etmektedir.
Tabiattan, tabiata ait her türlü değer ve varlıklardan istifade etmede
ve onları kullanmada çok yanlış ve savurgan davranılması da bu yüzdendir.
Oysa maddi olarak görünen tabiatn bir de manevi ve metafizik boyutu vardır.
Bu husus, bizzat tabiatın yaratıcısı olan Yüce Allah tarafından haber verilmiş
ve şöyle buyurulmuştur:
"Yedi kat yer ve onlarda bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd
ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız."(1)
"Gökte ve yerde olanların, güneşin, ayın,yıldızların, dağların, ağaçların,
hayvan ve insanların bir çoğunun Allah'a secde ettiklerini görmez misiniz?"(2)
"Gövdesi olmayan bitkiler ve ağaçlar da Allah'a secde ederler."(3)
"Göklerde ve yerde olan kimselerin, sıra sıra uçan kuşların Allah'ı
tesbih ettiğini görmez misin? Onların her biri kendi niyaz ve tesbihini
yaparlar."(4)
"Yerde yürüyen hayvan ve iki kanadıyla (havada) uçan kuşlar, ancak
sizin gibi topluluklardır."(5)
Bu ilahi beyan ve açıklamalar, cansız varlıklar gibi görünen tabiatın,
bir de manevi ve metafizik boyutunun olduğunu göstermektedir. Bu bilgi,
çevrenin bozulmamasının teminatı sayılır. Buna inanan her insan, tabiattaki
dengeyi bozmanın doğru olmayağını, bundan doğacak olumsuz sonucun ise eninde
sonunda yine kendisine fatura edileceğini çok iyi bilir.
Dünyayı hem kendi varlığının yüceliğini kullarına kanıtlamak, hem de
nimetlerinden usulünce yararlanıp üzerinde rahatça yaşamamızı sağlamak
için yaratan Allah, alemde kurduğu denge ve o dengenin bozulmasına ait
sonuç hakkında şöyle buyurmaktadır. "Şüpye yok ki biz her şeyi (dengeli)
bir ölçüye göre yaratmışızdır."(6), "İnsanların kendi elleriyle işledikleri
yüzünden karada ve denizde fesat çıkar. Allah da belki de geri dönerler
diye, yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırır."(7) Şu anda yaşanan
çevre sorunları, gerçekten de kendi ellerimizle yaptıklarımızın sonucu
değil de nedir sanki!
Bilindiği üzere tabiatı sevmek, dünyayı imar edip ona yeni değerler
katmakla olur. Böylece insanlar bu ilave değerlerden faydalanır ve ilave
eden de, üreten kişi olarak Allah nezdinde sevap kazanır. Bu konuda peygamberimiz
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in şu hadisleri ne kadar anlamlıdır:
"Elinizde bir hurma fidanı varsa, kıyamet kopuyor bile olsa, onu hemen
dikiniz."(
"Bir Müslüman bir ağaç diker de onun meyvesinden insan, ya da hayvan
yerse o yenilen şey, ağacı diken şahıs için sadaka olur."(9)
"Hiçbir Müslüman yoktur ki ağaç diksin, ya da ekin eksin ve ürününden
insan, kuş, kurt yesin de kendisi ondan istifade etmesin? Elbette o da
diktiği ve ektiği şeyden dolayı sevap kazanır."(10)
Allah'ın sevgili Rasulü Hz. Muhammed (s.a.s.)'e göre "insanların en
hayırlısı, insanlara faydalı olandır."(11) Hiç şüphesiz faydalı olmanın
en açık göstergelerinden biri de Yüce Allah'ın emaneti olarak yaratılan
ve istifademize sunulan çevreye saygılı olmak, müştereken kullandığımız,
su, orman ve yeşillik gibi tabii değer ve varlıkları israf ve ifsat etmeksizin
koruyup kollamaktır. Ne var ki bunun için insanları eğitip islah etmek
ve onlara insan ve tabiat sevgisini vermek gerekmektedir. Çünkü çevre
kirliliği bir bakıma manen kirlenen ve ahlaken bozulan insanın ahval ve
ef'alinin tabiata yansımasından başka birşey değildir. Ruhen temiz, zihnen
gelişmiş, ahlaken yücelmiş, vicdanen merhametli olma ve yaratılanları yaratandan
ötürü sevme mertebesine ulaşmış her insan, çevrenin temiz tutulmasının
gereğine inanır ve onu aynı zamanda dini bir görev olarak görür. Nitekim
Cenabı Hak da kainatı bu gözle bakmamızı istemekte ve "O Rab ki yeri sizin
için bir döşek, göğü de bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla size
besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile
Allah'a ortak koşmayın."(12)
Gerçi bazıları dini ve ahlakı bu işe karıştırmayabilirler. Ancak hemen
söyleyelim ki böyle bir tavır, o düşüncede olan kişilerin kendi özel sorunudur.
Bize göre dini ve ahlakı dışarıda tutarsak, diğer birçok konuda olduğu
gibi çevre sorununu çözme konusunda da başarıya ulaşamayız. Her ne kadar
bilimsel yöntem olmaksızın bir işi sonuçlandırmanın imkanı yoktur, fakat
bilinmelidir ki tek başına kaldığı zaman bilim, iyilik kadar kötülük de
getirebilir. Çünkü salt bilimin kendi içinde iyi-kötü, güzel-çirkin diye
bir değer yargısı yoktur. Söz gelişi ilim bize atom bombasının nasıl yapılacığını
gösterir ama ne yapıp ne yapmamamız gerektiğini söyleyemez. Çünkü
o bir değer yargısıdır, o değer yargısına varansa bizzat insandır ve de
insanın inanç, duygu ve düşünceleridir. O halde problemin çözümü, öncelikle
nasıl bir dünyada yaşamak istediğimize ve bu konuda vereceğimiz karara
bağlı gözükmektedir. Diyelim ki ilmi yanlış kullananların elinde
gelişen teknoloji çevre kirliliği getirdi. Şimdi bizim bunu gidermeğe veya
hiç olmazsa azaltmaya çalışmamız gerekmez mi? Elbette gerekir. Eğer buna
gerçekten karar verirsek, işte o vakit bilime ihtiyacımız olacaktır. Ama
önce bizim karar vermemiz gerekiyor. Çünkü o kararı bilim veremez.
Bilindiği üzere İslam temizliği imandan saymış ve onu Allah'ın sevgisini
kazanmaya vesile olan temel unsurlardan biri olarak görmüştür. Nitekim
Kur'an-ı Kerim, "Allah temiz olanları sever."(13) buyurmaktadır. Dahası,
eğer temizlik olmazsa ne sağlıktan, ne doğru dürüst bir hayattan, ne de
insanca yaşamaktan söz edilebilir.
Bu konuda Rasulüllah (s.a.s.)'ın bize ulaşan mesajı ise şöyledir:
"Şüphesiz Allah güzeldir, güzelliği sever. Temizdir, temiz olanı sever...
Evinizin içini ve dışını temiz tutunuz."(14)
1- İsra, 44.
2- Hac, 18.
3- Rahman, 6.
4- Nur, 41.
5- En'am, 38.
6- Kamer, 49.
7- Rum, 41.
8- Rudani, Buyu', H. No: 4571.
9- Tecrid-i Sarih, VII/129, H. No: 1977.
10- Tecrid-i Sarih, VII/120, H. No: 1044.
11- Acluni, age, I/393, H. No: 1254.
12- Bakara, 22.
13- Tevbe, 108.
14- bkz. Müslim, İman, 147; Tirmizi, Birr, 61.