Modern Fetvalar Çağdaş HurafelerAnkara - 2001
240 Sayfa
1. Baskı
İçindekiler
BİRİNCİ BÖLÜM
İnançla İlgili Hususlar
1- Müslüman olmayan cennete gidebilir mi? 15
2- Cehennem hayatı geçici mi? 21
3- Kimler müşrik, neler şirk? 26
4- "Hak mezhep" tabirini kullanmak küfür mü? 37
5- Peygambere iman tercih meselesi mi? 42
6- Mürtedlerin öldürülmesi-1 52
7- Mürtedlerin öldürülmesi-2 62
8- Hz. İsa'nın Nüzulü 71
8/1- Hz. İsa'nın Akıbeti İle İlgili Ayetler -1 75
8/2- Hz. İsa'nın Akıbeti İle İlgili Ayetler -2 87
Cahiliye döneminde "mevt" yerine kullanılan kelimeler 89
8/3- Hz. İsa'nın Akıbeti İle İlgili Ayetler -3 93
8/4- Konuyla İlgili Hadislerin Durumu 96
8/5- Hasıl-ı Kelam 100
Bazı İtikadî Fırkaların Konuyla İlgili Görüşleri 103
9- Kur'an'a Göre şefaat 106
10- Dabbetül arz Stephen Hawking mi? 114
İKİNCİ BÖLÜM
Fıkhî Meseleler
1- Namaz Kaç Vakit? 121
2- Namazların birleştirilmesi meselesi 131
Beş vakit namazı farz kılan kim? 139
3- Hz. Peygamber'in namazı nasıldı? 142
3/1- Namazların rekât sayısı 147
3/2- Yolcu namazı 149
3/3- Seferî olmak için niyet 153
3/4- Sünnet namazlar 157
3/5- Sabah namazının sünneti 166
3/6- Zamm-ı sureler 170
3/7- Teravih namazı 176
A- Teravih namazını camide ve cemaatle kılmak. 178
Hz.Ömer'in uygulaması ve yaygın bir yanlışın tashihi 182
B- "Güzel-bid'at" - "çirkin bid'at" ayrımı 186
C- Hatimle teravih kılınması meselesi 190
D- Teravih namazı kaç rekât? 194
E- Hz. Ömer'in teravih namazıyla ilgili uygulaması uydurma mı? 201
3/8- Tatavvu, revâtib, nafile namazlar 204
1- Tesbih namazı 205
2- Evvâbîn namazı 207
3- Şükür namazı 208
4- Kuşluk namazı 209
5- İstihare namazı 215
BİBLİYOGRAFYA 219
KARMA İNDEKS 229
************************
Modern Fetvalar Çağdaş Hurafeler 1 : Yaşar Nuri Öztürk Eleştirilerine Yeni Bir KatkıYazar EBUBEKİR SİFİL O, bir "çığır"
başlattığına inanıyor ve kendisini hem İslam dünyasına, hem de İslam
dışı coğrafyalara seslenen "ortak evrensel bir uyarıcı" olarak görüyor.Halkı Kur'an'a çağırdığını söylerken yaptığı şey, aslında Kur'an'ı "çağdaş" değer yargılarına "uyarlamak"tan ibaret.
Bir tarafta mezhebi, tarikati "şirk kurumları" olarak ilan edecek,
minareye, minbere "bid'at" damgası vuracak ve Vehhabiler'i bile mumla
aratacak kadar ifrat bir tavır, diğer tarafta cehennemin ebedi
olmadığını ve oraya giden herkesin, bir süre sonra çıkıp cennete
gideceğini söyleyecek kadar yumuşak bir üslup.
Bu üsluplardan ilkinin Ümmet-i Muhammed'e, ikincisinin Gayrimüslimler'e
yönelik olduğu düşünüldüğünde Yaşar Nuri Öztürk hakkındaki farklı
yargılar konusunda taşlar biraz daha yerine oturuyor.
Bu kitapta onun, gündemdeki temel iddiaları hakkında ilmi değerlendirmeler bulacaksınız.
**********************************
Selamun aleykum. Biz seriyye dergisi olarak İslam inanç ve
itikadının tek çizgi üzere olduğunu ve bu çizgininde ehl-i sünnet vel
cemaat çizgisi olduğunu biliyoruz. Son dönemde çok güncel olan bir soru
ve sorun ile sizi rahatsız edeceğiz. İslam, Kur’an dev- -let
öngörmemiştir gibi kalıplaşmış bir ifade ile İslam nizamını
sınırlandırıcı, hapsedici ve cemiyete nizam verme ameliyesinden mahrum
edici anlayışı yine Kur’an ve hadislere dayalı olarak izah edermisiniz?Bismillahirrahmanirrahim.
Bu modern dönemde or-taya çıkmış bir durumdur. Yani İslamın, hayatın
herhangi bir alanını doldurup doldurmadığı yada boş bırakıp bırakmadığı
şeklinde bir soru Müslümanların gündemine modernleşme macerası ve
süreciyle dahil olmuştur. Şimdi bu konu daha evvelinde İslamın boş
bıraktığı bir alan gibi gözükmekteydi. Şimdiki insanlar kaynakçaları ve
tarihi tecrübeleriyle bir bütün olarak vahye ve hayata müslümanca bakış
nasıl olur onu ciddi olarak ilmi olarak ve pratik olarak ortaya
koymuşlar. Şimdi bazı şeyleri modern dönemin bünyemizde oluşturduğu
filtreleri, perdeleri kaldırarak, bu perdeler bu filtreler mevcudiyetini
koruduğu sürece bazı şeyleri bizim görmemiz mümkün değildir. Kur’anda
Müslü-manlara aranızdan bir halife seçin , sizi bir halife yö- -netsin
şeklinde bir talimat verilmemiştir. Efendimiz (a.s) ben öldükten sonra
benim yerime şöyle şöyle bir sistemle şöyle şöyle insanları seçin onlar
sizi şöyle şöyle yönetsin gibi bir formül bir model, bu netlikte bu
kalıpta, bu formülasyonda gelmemiştir. Görmüyoruz. Fakat çok ilginçtir.
Efendimiz (a.s) vefat eder etmez daha mübarek naaşı kaldırılmadan ,
Sahabe-i Kiram aralarından bir halife seçimi yapmışlardır. Sahabe-i
Kiramın kültür olarak cahiliye döneminden getirdiği bir siyasi,
toplumsal alışkanlıkta yoktu. Yani Mekke döneminde bizim için bir
kabileler oligarşisi vardı. Ka -bilelerin oluşturduğu bir Dar-un Nedve
vardı. Bugünkü parlementoya benzer bir yapı vardı. Parle -menter sisteme
hemen hemen denk bir yapı vardı ve kabile reisleriyle yönetilirdi. Yani
Me-kke arka planında, cahiliye arka planında bir halife modeli, motifi ,
böyle bir siyasi oluşum yoktu. Medineye geldiğimizde Evs ve Hazreç var,
Yahudiler var, orada da bir hilafet mod-eli yok, bir devlet başkanının
yönetiminde, uhdesinde giden bir siyasi sosyal yapı yok. Peki bu arka
plan böyleyken Müslümanlar daha peygamberlerinin naaşı yerdeyken niye
böyle bir lüzum görüyorlar. Niye bir halife seçimiyle meşgul oluyorlar
daha onu defnet-meden. Bazı şeyleri düşünürken konuşurken iddia ederken
arka planına meselenin inerek ordan bakmak lazım. Bu bize şunu
gösteri-yorki; Sahabe-i kiram (Allah onlardan razı olsun) Kur’andan ve
Sünnetten öğrendikleri bir vazgeçilmezi, bir zarureti hiçbir boşluğa,
hiçbir boşluğun oluşturacağı kargaşaya,anarşiye sebebiyet vermeden
meydan ver -meden hemen doldurmaya çalışmışlar ve halife seçimi en acil
gündem maddesi olmuştur.
Direk nurun kaynağından aldıkları terbiyeyle bunu sağlamışlardır değilmi?Tabi tabi. Çok önemlidir Sahabe-i kiram. Kısmet olur başka
vesilelerle konuşuruz Sahabe-i kiramı Onların tavrında bizim için son
derece büyük rehberlikler var.Biz Kur’anı ve Sünneti Sahabe-i kiramın
yol göstericiliğinde öğrendik, algıladık, yorumluyoruz ve hayata
aktarıyoruz. Bu istikamet üzere Sahabe-i kiram olmadan müstakil bir
Müslümanlık olmaz. “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir” şeklinde
nakledilen bir ha-disi şerif var muhtelif varyantlarla muhtelif
kayıtlarla nakledilmiş. Nebevi bir aslı olan, aktör olan bir züm-redir.
Şimdi dolayısıyla tarih boyunca nasıl hayatın hiç-bir alanını boş
bırakmadık her alana İslamın damgası vuruldu – bu eşyanın tabiatında
var- alem Allahın lütfu-dur, yeryüzü Allaha aittir ve bu alemde bu
yeryüzünde insanlar Allahın iradesini tecelli ve tecahül ettirmekle
görevlidir. İnsanın yüklendiği emanetin anlamı budur. Allahu Teala eğer
hayatın herhangi bir alanını boş bırakabileceğimizi buyurmuşsa,
bırakabilir ama böyle bir şey yoksa hayatın her alanına ilişkin bize
talimatlar, yönergeler yönlendirmeler verebilir. Bizim insanımız onlara
hayat gücünün yettiğince, elinin tuttuğunca, ne kadar yapabiliyorsa o
kadarından sorumlu olduğu –o ayrı bir konu- yapabilmek başka bir şey
bilmek başka bir şey. Doğrusunu biliriz, yapabildiğimiz kadarının
yaparız. Dolayısıyla modernizmin bilincimize zerkettiği bir takım
tuzaklara düşmeden Müslümanlığa, İslama ve insanlığa müstakil bir gözle
bakabilmek lazım ki bu gibi sorular hayatımızdan çıksın.
Yani –afedersiniz- tuvalete giriş çıkışların bile bir nizama
bağlandığı bu dinin Devlet olgusunu boş bırakmış olduğu düşünülebilir
mi? Şunu hemen zemin oluşturmak maksadıyla söylemiş olalım: Hayatın bir
takım kompartımanlara ayrılması da modern bir du-rumdur. Yani siyasi
hayat, ekonomik hayat, sosyal hayat, hukuki hayat, devlet hayatı, toplum
hayatı. Bu ayrımlar yok. Yani Müslü-man bilincinde Kuran ve Sünnete
uygun böyle bir ayrım yok. Hayat bir bütündür, bunun içinde müslümanın
mükellefiyetleri vardır. Bugünkü modern sisteme ve dini yapısına göre
devlet dediğimiz aygıta taalluk eden bir takım deliller vardır. Topluma
taalluk eden, aileye, fertlere tahalluk eden bir takım deliller vardır.
Hayat bir bütündür bunun içinde mo -dern aygıtın, modern zihnin
tasnifi ne olursa olsun bütün olarak hayatın tek bir terkibi vardır.
Bu söyledikleriniz çerçevesinde İslamı kabul eden bir insanın laisizmi kabul etmemesi gerekmezmi?Buda bir Müslüman şuurun dumura uğramadan söylemesi mümkün olmayan
bir şey. Laisizmi, seküla -riteyi. Tarihi bir süreç batıda bu durum
batıda. Kilise çatışmasının sonucu olarak ortaya çıkmış bir süreçtir.
Özellikle Protestanlık. 15. ve 16. asırda kiliseye karşı verilen bir
mücadele var. Kilise hayatın her alanına tahakküm ediyor, bunu anlamak,
anlamlandırmak mümkün değil. Baskı altında tutuyor, denetliyor.
İnsanlara topluma nefes alacak alan bırakmıyor. Toplum bir süreden bir
süreçten sonra isyan ediyor yani kilisenin belirlediği alan içerisinde
adacıklar içerisinde yaşamak istemiyorum diyor. Kilise hayatın belli bir
alanına çekilsin kendi köşesine çekilsin, hayatın kalan kısmını
kendimiz dolduralım, akılla bilimle tecrübey -le dolduralım. Bu çok
tabii bir şey. Kilisenin hayata vaziyet ediş tarzı ortada. Bunun böyle
olmaması garip olurdu. Zaten baktığımız da bizde böyle bir çatışma yok.
Belli bir kitle adına, belli bir kurum adına, sınıf adına denetleyen
kontrol altında tutan bir kurum yok. Dolayısıyla laisizmin bizde bir
mütekabiliyet alanı yok. Bu yüzden onun bizim geçmişimizde şuurumuzda ,
algımızda bir yere oturtamıyoruz.
Biz niye bunun içinde olacagız?Dolayısyla İslama, onun hayata verdiği nizamata baktığımızda, varlığa
verdiği anlama baktığınızda lai- -sisizmden diğer ideolojilerinde
anlamını kaybettiğini görüyoruz. İslama nereden ve nasıl baktığınıza
bağlıdır bu süreç.
Asıl konumuza dönecek olursak Kuran ve Sünnetin devlet
öngörmediğini söyleyen insanların Ehli Sünnet vel Cemaat açısından
durumları nedir?Benim fırkalar tarihine ilişkin yaptığım okumalardan edindiğim
neticesinde sadece ehli sünnet değil, ehli bi-dat bile bu sorduğunuz
soruya olumlu bir cevap vermez. Şiaya bakın şia da bile bir İslami
devlet anlayışı vardır. Mutezileye bakınız mutezilenin büyük çoğunluğu
fıkhi mezhep olarak hanifiliği seçmiştir. Dolayısıyla onlarda da böyle
bir anlayış yoktur.
O zaman şöyle diyebiliriz. Bunlar ucube bir fikre sahiptirler. Bu çok garip bir şey, bu ahir zaman bidatıdır. Biliyor-sunuz, bidat
oluşumlarının bir kısmı dini çerceve içeris-inde tam bir sapkınlık
içerisindedir. Mutelize içerisinden çıkmış bir zat vardır. Ebu Ali el
Allaf adında bir zat… Bu zat diyor ki ‘‘Peygamber aleyhissalatu
Vesselam bi-zim için bir örnek tekabül etmez. Onun ölmesi bizim için
bağlayıcı değildir’’. Bizzat kendi meslektaşları tarafından dışlanmıştır
bu adam. Biraz daha geri gide-lim; Hz Ebubekir (r.a) döneminde
biliyorsunuz ridde savaşları oldu. Çok çok önemli bir hadisedir bu. Yani
tarafların büyük bir kısmı Hz Ebubekirin hilafet dön -mi içinde oldu
ama çok büyük olaylar yaşanmıştır. Bu zaman darlığıyla o zaman
darlığına asla herhangi bir meseleyi sıkıştıramıyorlar ,
sığdıramıyorlar. Muaz- -zam işler başarmışlardır. Bu irtidad furyası
bunların başında gelir. O dönemde irtidad eden Arap kabilelerine
baktığımızda birkaç fırka çıktığını görürüz.
Bunlardan biri sahte peygamberlere inananlardır. Biri de Efendimiz
Aleyhisselatu Vesselama matufluğunun dönemine mahsusluğa uygun hüküm
olduğunu, O’nun (S.A.V) vefatından sonra bu hükümlerin sakıt olduğunu
söyleyenlerdir. Yani zekat vermiyorlar. Diyorlar ki Peygamber Efendimiz
hayattayken ona verilmesi ger-eken zekat bir ibadettir. O öldükten sonra
bu ibadet sakıt olmuştur. Size verilmez. Evet Hz Ebubekir bunlar-la
savaşmaya azmediyor. Hz Ömer itiraz ediyor. ‘‘Onlar la ilahe illallah
diyor. Bunlarla nasıl savaşırız.’’ İkisi arasında kısa bir müzakere
geçiyor. Orada söylediği bir cümle var çok önemli ‘’ Vallahi Resullullah
(sav) ‘a verdiği bir ip parçasını bile benden esirgerlerse on-larla
savaşırım.’’ Bu sadece bir mali mesele değil. Bu bir dini meseledir. Hz
Ebubekirin onlardan alacağı bir ip parçası yada onların halifeye
vereceği bir takım eşyalara ihtiyaçı yok zaten İslam ordusu sağda solda
dört bir tarafta cepheler açmış, ganimet yağıyor. Hz Ömer döneminde
halka maaş bağlanmış. Bu tavır çok önemlidir. Yani İslamın herhangi bir
hükmünün, tarihin herhangi bir dönemine ait görülmesini iptal ettirmek
bizatihi Sahabeyi kiram dönemine irtidadtır.
Çağlar öncesinden çağlar ötesine gönderilen bir mesajdır, bir nizamdır değil mi ?Tabi ki, dolayısıyla İslamın herhangi bir hükmü geçmişte şu yada bu
biçim de uygulanmış anlatılmış farketmez. İslamın herhangi bir hükmünün
bugün için yeterli olmadığını söylemek yada bugün için İslamın hayatın
şu yada bu anlamını boş bıraktığını söylemek Allah korusun itikadi
olarak çok büyük bir tehlikedir.
Bunu söyleyen bir insanın Kuran ve Sünnetle hadis -lerle doğrudan çatıştığını söyleyebiliriz değil mi ?Evet çok net bir biçimde söyleyebiliriz.
Dolayısıyla bu durumda örgütlü bir hal almış.Biraz önce
bahsettiğiniz modernizme inanmış insanların veya modernizme hizmet eden
insanların durumları nedir ?Ben bu insanların bu tarz fikirler söyleyen insanların iki grupda telakki etmekten yanayım
1) Ne söylediğini bilen insanlar: İlahiyat camiasında, akedemisyenler arasında bolca olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim
2) Ne söylediğini bilenlerin ardından ne yaptığını bilmeden gidenler.
Birinci durumdakilerin itikadi durumları nedir ?Çok açık ve net bir şekilde söylüyorum, itikadi olarak dini
çerçevenin dışına düşmüştür. Üzerine rahat konuşacagımız bir alan değil.
İslamın herhangi bir hük-münü, dinin herhangi bir hükmünü, tarihin
herhangi bir döneminde artık geçerli olmadığını söylemek küfürdür. Şöyle
derseniz anlarım; içinde bulunduğumuz şartlar Kuranın Sünnetin şu şu
hükmünü uygulamaya icra et -meye elvermiyor. Bunu anlarım çünkü sözün
başındada söylediğim gibi biz yapabilecegimiz kadarından sorum-luyuz.
Yapamıyorum, şartlar el vermiyor dersiniz,sizin mükellefiyetiniz bizim
mükellefiyetimiz yaşadığımız ortam müslümanlaştırmaktır. Yaşadığımız
ortam Allah ve Resulünün iradesini getirmektir.
Emr-i bil maruf nehyi anil münker yani değil mi ?Allahu Teala bizden nasıl yaşamımızı istiyor, bu emane-ti bize teklif
ederken neyi murad ettiyse bize düşen onu gerçekleştirmeye çalışmaktır.
Dinin şurasını burasını budayarak, şu bu hükmü isnad ederek, birilerine
şirin görünmek adına olsun yada çok samimane olsun far-ketmez, niyetin
burada bir önemi yok. Var olabilecek bir nokta yok. Bunun müslümanlığa
ve İslam ümmetine bir katkısı vardır.
Gerçek varken bunun su götürmez bir gerçek olduğuna
inanıyorlarsa ancak bu gerçeği halka söylediğinizde insanlar tepki
gösterirler. Kabul etmezler yada ters teper diye bir düşünceniz varsa bu
gerçeği budayıp kuş haline getirmektense halkı bilinçlendirip o gerçeğe
hazırlamak gerekmez mi ?Gerçek üzerinde oynamak bize düşmüş değil bu hakikat çünkü bizim
imalatımız değil hakikati ilahidir. Bize emanet olarak verilmiştir. Biz
ona liyakat kesbetmekle görevliyiz. Hakikati tahrif etmekle, tahkik
etmekle tehaül etmekle ne mükellefiz nede böyle bir yetkimiz var.
Bu Kuran devlet öngörmez diye ortaya çıkan insanlar bilinçli
yada bilinçsiz ama genel olarak toplumda yer tutmuş kurum ve kuruluşlar
adına konuşan insanlar acaba İslamı cemiyetten soyutlamanın değirmenine
su taşımış olmuyorlar mı ?Niyetlerini bilemem dolaylı olarak nereye gider diye baktığınızda,
son tahlilde kimin değirmenine su taşır diye baktığımızda işte modern
dönem dediğimiz dönem-le birlikte müslümanlar üzerinde gerçekleştirilmek
is-tenen alınmak istenen tarihi bir rövanştır. Bu rövanş yahudi
-hristiyan ittifakının tarih boyunca müslümanlar üzerinde İslam ümmeti
üzerinde gerçekleştiremedikleri planları projelerinin hayata geçirildiği
bir dönemdir modeldir. Şimdi dünya konjektörünü konuşurken is-lam
ümmetinin şimdi ki ahvalini konuşurken batı ile münasebetlerini Kuran ve
Sünnetin ehli kitapla mü-nasebetlerimiz konusunda ki uyarılarını
behemahal dikkatle bilmek gerekir. Kuran bize diyor ki ; Efendi-miz
Aleyhisselatu Vesselama hitaben ve tabi ki onun şahsında bize hitaben
‘‘ne yahudiler ne hristiyanlar Sen onların milletine tabi olmadıkça
senden razı olmaz -lar’’ Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam rahmet
Peyg-amberidir. Şefkati, merhametinin kuşatıcılığı, derinliği bütün
kainatı bir araya toplasanız ihata edemez, ifade edilemez. Buna rağmen
onlarda bu rahmet peygam-berinden şefkat peygamberinden razı
olmamışlardır. Ona karşı hilelere başvurmuşlardır. Onun canına bile
kastetmeye kalkmışlardır. Bu ayeti kerime o gün Peyg-amber Efendimizin
mübarek şahsına mahsus olarak bir delaletmidir. Onun şahsına yönelen bu
kin, bu ön yargılı tavır İslam ümmetinin şahsına da yapılmıştır. Tarih
boyunca bunu görüyoruz. 14 yada 16 tane olduğu söylenen haçlı seferi
nedir? Bu sadece bir takım mane -vi ve dini duyguların tahrip edilmesi
veya bir takım ekonomik güdülerle yapılan savaşların anlatıldığı bir
süreç midir? Hayır öyle değil! Hiç alakası yok, ehli kitapla İslam
ümmeti arasında bir kan davası vardır. Bu kan davası Hz İbrahim (a.s)
oğlu İsmail ve İshak (a.s) dan bu yana bu kin gelmektedir, evrensel
birşeydir. Konjöktürel değil, coğrafi değil, geçici değil, hissi değil
dönemsel değildir. Çünkü mesela Kuran bize açıkça bildiriyor ki Hz
İbrahim (a.s) gördüğü rüyalar üzere oğlu İsmail (a.s) yi kurban etmek
istemiştir. Bu bir imtihandır. O ikisi de imtihanı alınlarının akıyla
geçtiler. Bu hadise tevrat da da anlatılır. Fakat ‘‘İbrahimin biricik
oğlunu kurban etmek’’ olduğu söyle-nir. İbrahim (a.s) nin oğlu biz
diyoruz ki İsmail (a.s) dır. İbrahim (a.s) 80 li yaşlarındayken gittiği
Filistin topraklarında İsmail (a.s) dünyaya geldi, onu götürdü hicaz
toprağına bıraktı. Onun da bir tarihi bir arka planı var. Filinstin
toprağına geri döndüğünde 20’li yaşlarında , İshak (a.s) dünyaya geldi.
İbrahim (a.s)in biricik oğlu değil Ömer bin Abdülaziz bir yahudiye
sormuş ; ‘‘burda, tevrat da İbrahim (a.s) biricik oğlunun kurban
edildiği, edilmek üzere olduğu söyleniyor. Bu-nun İshak olduğunu
söylüyorsunuz neden bu soru ve bu cevap bizim şu an konuştuğumuz konu
için çok önemli , Neden? diyor. Siz diyorsunuz ki biricik oğlu İsmail
değil İshaktır. Diyor ki ; böyle evrensel bir teslimiyet
İsrailoğullarıyla mutlaka irtibatlandırılmalıdır.
Yani burada bizim hanemize yazılmalıdır gerçeği çarpıtırız kendi hanemize de yazmalıyız diyorlar. Tabi tabi Kuran diyor ki Efendimize hitaben ehli kitap senin çocuklarının tanıdıklarıdır.
Yani bu meşhur modernizm dediğimiz şeyi aslında ya-hudini bir oyunu olarak mı görüyorsunuz? Yahudi hristiyan medeniyetinin ittifakının konsen–süsünün dünya da
olup biten küresel evrensel hiçbir olay, hiçbir, fikir oluşum, İshak
İbrahim gerilimine dayanmadan izah edilemez. Özellikle İslam ümmeti ile
böyle doğrudan doğruya bağlantılıysa, yani ya-hudiler durup dururken
müslümanlardan ne istiyor? İslam ümmeti ile hristiyanların derdi ne
olabilir? diye düşünüyoruz ama mesele bu değil! Mesele ilahi hakikatın
temsil biricikliğini elinde tutma meselesidir. Bunu efendim kendi
inhisarında bulundurma mesele-sidir. Yahudiler Hz İsa (a.s) ve O’ndan
önce ki peygam-berlere niye karşı tavır aldılar? Kendi aidiyetlerinden
vazgeçmek istemedikleri için’ Düşünün Musa şeriatını muhafaza müdafa
etmek adına peygamber öldüren bir kavim var.
Aslında Musa şeriatı değil söz konusu olan. Yahudilerin kendi
benlikleri kendi heva ve hevesleri… Aynı şeyi İsa (a.s) ada yaptılar.
Yapmak istediklerini… Dolayısıyla orada bir yahudi-hristiyan gerginliği
yok. Orda bir yahudi-İslam gerginliği var. Aynı şey hristiyanlık zuhur
ettikten sonra İslama yönelmiştir. Bu tarihsel ontolojik bir kan
davasıdır. Yeryüzünün hiçbir döneminde bir ze-minde bu kan davası
ortadan kalkmamıştır. Müslüman-lar kendi kimliklerinden vazgeçmedi.
Ayeti kerimenin mefhum-u muhalifi bize bunu söylüyor. Biz onların
milletinden olmadıkça onlar bizden razı olmayacak. Onların milletine
tabi olduğumuz da evet diyecekler. Geliştiniz kalkındınız efendim
bizimle aynı ortamda bulunmaya ehliyet ve liyakat kesbettiniz
diyecekler.
Konuyu toplayacak olursak son dönemde ortaya çıkan diyalog süreçiyle alakalı olarak hüküm nedir? İtikadi ve ahlaki ?Şimdi diyalog sürecinin birkaç farklı boyutu var. Eğer gerçekten
insanların diyalog süreciyle birlikte söylemeye başladığı gibi imanla
küfür arasında ki sınırın ortadan kalkması, ne noktada razıysanız bu
küfürdür. Bakın size enteresan bişey anlatayım. Tarihte Irak
coğrafyasında, bu bildiğimiz meşhur milat öncesi sürgünden kalan yahudi
kırıntıları var ve M.Ö 500-700 yıllarında Asurlular Yahudi devletine son
vermiştir. 2 yahudi devleti vardır. Biri Yahuda, biri İsraildir.
Bun-lara son vermiş ve onları almış sürmüş Babil toğrağına,
Mezopotanmyaya… Bi kısmını Hicaza, bir kısmı şimdi ki Yemen toprağına
yerleşmiş.Sonra geri dönüşler olmuş ama bir kısmı orada kalmış. Orda
kalanlardan bir kısmı, bir grup yahudiler kapalı devre yaşarlar, orda
kalanlardan bir kısmı da müslü-man olan alimlerden o derece
etkilenmişler ki. Aslında yahudilik insan için antropomorfik ilah
inancına sahip-tir. Bunlar İslam itikadına çok uygun, muteal aşkın,
münezzeh bir Allah inancına sahip olmuşlar. Hatta aralarında Ananiye
diye bildiğimiz mezhep, yahudi mezhebi böyledir. Bilahere biz bunu
Karalik olarak biliriz. Diyorlar ki ; Kuran haktır. Hz Peygamber
haktır. Bir peygam -berdir ama İsrailoğulları dışındaki insanlık
devresindedir.
Fazlasıyla kavmi bir enaniyet var değil mi?Tabi ama esas vurgulamak istediğimiz husus şu: Böyle diyen yahudi
topluluğunu hiçbir islam alimi müslümanlardan saymamışlardır. Yani
Kuran haktır. Peygamber hak bir peygam-berdir dedikleri halde bunlar
müslümandır diyen yok. Bilmek yetmiyor inanacaksınız ve tabi
olacaksınız. Ama biz bugün yahudiler ve hristiyanlar bizim kitabımıza ve
peygamberimize iman etmeleri gerekmeden cennete girebilirler diyoruz.
Diyalog sürecinin bize hediyesi bu-dur. Hiç adamın müslümanlıkla alakası
yok hristiyanlık damarı içinde Hz İsa (a.s) tevhid çizgisine çekilenler
varmıydı vardı bizim dinler tarihinin klişelerimizde ilahiyat
fakültemiz de çocuklarımızda bunlar öğretiliyor. Yani baba-oğul ruhul
kudus üçlü panteonunu terkeden İsa ilah değildir. Peygamberdir diyen
fakat sevgilerini İslamdan haberdar olamadıkları için hristiyan olarak
ifade eden bir grup vardır. Ama azınlıkta çok azınlıkta şimdi bunlar
İslama bir adım mesafedeler bir ellerinden tutulsa onlara hak ve hakikat
bir söylense gelecekler. Bunları görmüyoruz bunlara arka çeviriyoruz
gidiyoruz nerde müessef hristiyanlık var nerde bu hristiyanlığın
ideolojisini sürdüren insanlar gruplar, müesseseler var bunlarla
diyaloga giriyorlar.
Diyalog süreci hakkında söylediklerinizi genişletirmisiniz?Diyalog süreci dediğim gibi birkaç boyutu olan bir süreç, itikadi
boyutuda bu türlü tehliklerle dolu burda işin tabiatından gelen bir
husus var. Diyalog sürecini bir başkası başlattı. Vatikan başlattı.
Dolayısıyla bu süreci başlatanın bu süreçten bir beklentisi var. Tabi
Vatikanın bu beklentileri bizi ilgilendirmiyor. Ama bu sürecin bize
getirdiği çok önemli ve bir boyut daha var. Biz tarihde hiçbir zaman
dünyadan yalıtılmış olarak yaşamadık, bugün de yaşamayacağız.
Bugün
işte küreselleştiği söylenen dünyada malesef küreselleşmiş problemler
var. Uyuşturucu belası var. Çocuk ticareti var. Organ ticareti var,
kadınların istismarı meselesi var. Bu küresel problemlerin çözümü için
herkesle iş birliği yapılabilir.
Çünkü bunlar küresel münkerlerdir. Ve müslüman münkerle mücadele
eden, münkeri ortadan kaldırmak amacı ile aynı hedefe giden başkalarıyla
iş birliği ya-pabilir. Ve bu onlarla itikad da birlik temin etmek, bir
takım ortak müşterek zeminler tesisine yönelmek anlamına gelmez. Bu onun
lazımı mevzu değil. Bu iki-sini birbirinden ayırmak gerekir.
Bediüzzaman Hz lerin tartışılması da çok acı bir durum Bu
Bediüzzaman Hz lerinin sözlerinin çarpıtılmaya müsait olduğunumu
gösteriyor yoksa çarpıtan insanlardaki zihinsel faaliyetin gücünümü
gösteriyor?Şimdi şöyle bir durum var orta da, Bediüzzaman Hzleri Allah rahmet
eylesin, kendi döneminde kendi konjöktürü için bazı şeyler
söylemektedir. Yani Rusyadaki Sovyet ihtilali üzerine demişki ; mesela
bu cereyan şimal cereyan ataist bir cereyandır. Allaha inanan kalbinde
bir iman taşıyan insanlar için bu çok zararlı birşeydir. Dolayısıyla bu
cereyan nurcularla misyonerlerin ittifakını bozmamalı. Buna dikkat
etmeliyiz. Bu cereyana karşı nurcularla misyonerler aralarında ki
vedar-ı munakaşa mevzuları şimdilik rafa kaldırılmalı bu anlama gelen
sözleri var. Baktığınız zaman burda bir nurcu misyoner ittifakından söz
ediyor Bediüzzaman. Bu nedir ? Nasıl tahakkuk etmiştir? Nurcularla
misyon-erler ittifak etmişler midir Gerçekten? Etmişlerse neler
yapmışlardır bunu bilmiyoruz. Fakat ben risalei nur okumalarından elde
ettiğim netice şudur ki ; Bediüzza-man merhumun bugün diyalog
faliyetlerini çağrıştırır yada onlara zemin hazırlar tarzda nurcu
misyoner ittifakı öngörmediğidir.
Düşüncelerinin fikri altyapısını aldıkları düşüncelerin onlara ait olmadığınımı mı söylüyorsunuz?Çarpıtılarak alınmış bir şey var burada. Maksadının dışına çıkarılmış bir şey var.
Asli durumu ile örtüşmeyen bir durum var yani..Kesinlikle Bediüzzaman Hz lerinin batıya karşı efendim hristiyanlığa
karşı, yahudiliğe karşı tavrı çok açık net bu yoruma açık bişey değil.
Orda şimal cereyanına karşı kalbinde iman taşıyan kitlelerin şimdilik
geçici bir iş birliğine girmeleri yada bu iş birliğini zedeleyecek
hususlardan kaçınmaları söyleniyor. Az önce ben bişey söyledim
Küreselleştirilmiş problemlere karşı geçici iş birlikleri yapılabilir.
Ama ayeti kerime de üstüne basılarak söylenen ‘‘onlardan dost edinmeyin’’ kısmı bizim için bir icra borcudur. Değil mi? Tabi Bediüzzaman merhumun bu konuda şeyi var. Tabi ‘‘eski Saitin’’
yorumu bu Onu hemen belirteyim. 1908 İttihat ve Terakki ihtilali üzerine
o dönemdeki pek çok alim gibi Bediüzzaman merhum da ‘‘Abdulhamid
istibdadı’’ denen şeye malesef tavır almıştır. Ve insanları meşrutiyet
yönetimine ikna etmek üzere doğuya bir takım geziler yapmıştır. Ordaki
Kürt aşiretleri ile onları ikna etmek için söylediği bir takım sözler
vardır. Onlar-dan gelen itirazlar var. Bu itirazlardan birinde deniyor
ki Kuran bize ehli kitabı veli edinmememizi istiyor. Siz bu meşrutiyet
sürecile birlikte içimizdeki azınlıklar vs farklı bişey var ona ne
diyorsunuz? Oda diyor ki Kuranın bu emri mutlak değildir. Ve mutlaktır.
Her mutlak tah-kik edilir. Bununda tahkiki vardır. Kaydı vardır. Mesela
ehli kitapdan bir hanımın olsa elbette seveceksin. Şimdi ehli kitabı
veli edinmekle ayeti kerime ehli kitabı veli edinmekten bahsediyor.
Velayet ilişkisinden bahsedi-yor. Onları dost tutunmayın. Elmalılı
merhum çok güzel açıklıyor; onları dost tutunmayın sırdaş tutmayın
onların yönetimini benimsemeyin onları sizin velileriniz olarak
görmeyin. Çocuklarınızın velileri olur okullarda onları bu şekilde bir
ast üst ilişkisi içerisinde görmeyin gibi. Evet ehli kitaptan namuslu
iffetli kadınlarla evlenme ruhsatı vardır. Ama bu sadece hukuki bir
ruhsattır. Ama itikadi anlamda bir müştereklik öngörmez.
Modernizim getirdiği ilkelerden kaynaklanan bazı çalışmaları
anlatabilmek içinde Peyg-amber Efendimizin Sünnetide sorgulanır oluyor.
Bu tür çalışmalar yapmak ve Sünnet ve Peygamber Efendimiz tevil ediliyor
yok hadis sağlam değil deniyor vs.Aslında Kurana dokunmanın bir basamağıdır, bir merhalesidir Sünnete dokunmak.
Bir elmanın iki yarısı gibidir değil mi Kuran ve Sünnet?Evet şimdi Hollandalı bir müsteşrik var. Hollandaya gittiğimde birkaç
sefer, orada ki ev arkadaşlarıma sordum tanıyormusunuz diye bu zatı. Bu
adam bir hac sezonun-da kıyafet değiştirerek müslümanların arasına
sızıyor. Orada müslümanları gözlemiş. Bunlar ne yapıyor nedir diye bu
gözlemlerine de vatikana mektuplar yazarak aktarmış. ‘‘Şimdi biz bugüne
kadar çalışmalarımızı hep Kuran üzerine yoğunlaştırdık. Bir netice
vermedi. Şimdi burada müslümanları gözlüyorum. Hac zamanı geldiğinde her
memleketten, her coğrafyadan insanlar toplanıyorlar farklı kültürlerden
dillerden renklerden coğrafyalardan iki müslüman sokakta
karşılaştığında aynı dili kullanarak selamlaşıyorlar. Yemek yemek üze
-re sofraya oturduklarında aynı kelimeyi söyleyerek yemeğe başlıyorlar,
inanamazsınız camiye girerken iba-det hanelere girerken sağ ayakla
giriyorlar, sol ayakla çıkıyorlar, buraya kadar gözlemledim’’. Ve şunu
söylü -yor: ‘‘Bunların hiçbiri Kuranda yazmaz. Ortak bir hayat tarzı
var, kültürü var. Benim tesbitlerime göre bu onların Peygamberinin
geleneği’’. Bu tesbitten sonra İslamoloji çalışmaları oryantalizm
Sünnete indi. Çalışmalar bu tarihten sonra sünnetin otoritesini,
bağlayılıcılığını vs -sini tartışmaya yöneldi, uzun yüzyıllar boyunca
bizim gündemimizde böyle bir şey yoktu.
Aslında hicretten sonra ilk yapılan işlerden birisi-nin,
Medine şehir devletinin kurulması hasebiyle, aslında İslamın doğrudan
Kuranın emrettiği devleti öngördüğü göstergesi değilmidir?İşte devlet dediğimiz aygıt yani algılamamız üzerin- den yürürsek bu
söylediğiniz doğrudur ama ben en doğrusunun öyle kompartımanlara
ayırmadan meseleye bütün olarak bakmak olduğunu düşünüyorum, yani bugün
devlet hayatı
denen,
hayatdır. İslam ahkamı varmıdır. Vardır. Ekonomiye aileye siyasete
hukuka vs ye varmıdır vardır. Biz böyle ayırmıyoruz hayatı, ayırmamamız
gerekir. Bunu niye söylüyorum; biz modern dönemde yetişmiş nesiller
olarak, bilincimiz belki müslüman, farkında olduğumuz alanları yani
kontrol edebildiğimiz alanları İslamiyetleştirebiliyoruz. Bizim irademiz
dahilinde ama bilinç altı alanımızı İslamlaştıramıyoruz. Ve bizim
bilinç alanımız çok büyük ölçüde İslami değildir. Bu çok önemlidir. Niye
böyle bakın; şimdi Kuranın pek çok hük-münü bugünün müslümanlarına
gönül rahatlığıyla 300-500 sene evvel ki bir vaiz efendinin bir hoca
efendinin cami cemaatine anlatırkenki rahatlığıyla anlatamıyoruz.
Mesela Kuran ve Sünnetin kadınla erkeği birbirine eşit tutmadığını
erkeğin kadından üstün kılındığını söyleyemiyoruz. Müslüman kadınlar
itiraz ediyor. İslamın bir özgürlük dini olmadığını bir mükellefiyet
dini olduğunu söyleyemiyoruz, insanlar itiraz ediyor. Çünkü müslüman
insan bunlar. Ümmeti muhammedin bilinçine özgürlük diye bir idol
yerleşmiş. Bir kor, bir virüs yerleşmiş. Şöyle cümleler kuruyorlar, en
muhteşem özgürlük en geniş özgürlük Allaha kulluktadır. Oysa bir varlık,
kul ise nasıl özgür olabilir. Yani ontolojik anlamda sizin beyninize
bilin-cinize çok açık saldırı, eşittir, biz diyor. Bütün varlık eşittir,
yahu eşitlememiş böyle bir şey yok. Dolayısıyle bu algı üzerinde
dururken kontrol edebildiğimiz alanları arttırmanın peşinde olmalıyız,
yani İslam devlet düze-ni öngörmüşmüdür dediğiniz de ; belki maksadınız
farklı evet İslam devlet düzeni öngörmüşdür cevabı aldığınızda olumlu
bir soru ve cevap süreci yaşanıyor ama bu sürecin kurgulanışına
baktığınızda ; bu sorunun kurgusuna baktığınız da burada bir tuzak var.
Nedir o tu-zak ? Hayatın kompartımanlara ayrılarak yani İslamda devlet
düzeni, bu başlıkta ki çalışmalar bundan 200 sene evveline 150 sene 100
sene evveline kadar yoktu hiçbir İslam aliminin kitabında İslamda devlet
düzeni diye bir şey göremezdiniz. Göremezsiniz. Bu modern bişey.
İslamda devlet düzeni diye bir başlık yenidir. Ha ne zararı var
diyebilirsiniz şu zararı var; bu kavramları biz farkında olmadan kabul
ettiğimiz anda bu kapıya açık bırakmış oluruz, arkasından başka şeyler
gelir. İşte yani laiklik dediğimiz şeyi doğuran müslümanın zihnin -de
ona bir yer açan budur.
Yine öyle bir tehlikeli süreç mi yaşanıyor? Bu sorular onun göstergesidir. Bu kişilerinde böyle kapıların açılmasına hizmet ettiğini söyleyebilirsiniz.
Özellikle çağımızda son dönemde, Mevlana Hz.leri, insanların
içlerinde ki iman hassasiyetlerini sadece sevgi, dostluk ve hoşgörüye
indirici sembol bir noel babaya dönüştürülmeye , bu konuda ki
görüşleriniz nelerdir?Malesef Mevlanaya mahsus bir şey değil. Genel olarak İslamda tasavvuf
istismar edilmiş hatta Kuran ve Sünnet istismar edilmiş. Yani Efendimiz
Aleyhissalatu Vesselamın Sünneti, Kuran ayetleri, din olarak islam
istismar edilmiş. Mevlananın istismarı edilmesi çok önemli değil. Bizim
yaşadığımız bu hadiseye yüzyıllar öncesinden işaret etmiş Peygamber
Efendimiz, Üm-meti Muhammedi tam da bu yaşadığımız konjöktür hakkında
şöyle buyurmuştur; ‘‘Bir yemek davetinde bulunan insanların yemek
çanağının tenceresinin başına birbirlerine davet ettikleri gibi hadi
beyler buyrun yiyin soğumasın dedikleri gibi kavimlerle milletler de
si-zlerin başına üşüştüğünde haliniz nice olur’’. Sahabeyi kiram
şaşırır: ‘‘Ya Resulallah kavimler ve milletler bi-zim başımıza neden
üşüşecekler; sayımız azmı olacak’’ demişler. Efendimiz demiş: ‘‘Hayır
sayımız çok olacak ama bir suyun getirip sağa sola serpiştirdiği çer çöp
gibi dağınık olacak ve kalbinize vehem düşecek’’. Sormuş sahabi: ‘‘Ya
Resulallah burada ki vehem nedir?’’ Resu-lullah bu soruya ‘‘ Dünyayı çok
sevmeniz ve ölümden ikrah etmenizdir’’. Şimdi bir selin getirdiği sağa
sola saçtığı savurduğu dağıttığı çer çöp gibiyiz. Amerikalıyı Avrupalıyı
sevdiğimiz kadar Arap kardeşimizi sevemi-yoruz, oda bizi sevemiyor.
Avrupalıyla Amerikalıyla yaptığımız iş birliğinin onda biri kadarını
onlarla yapmıyoruz. Yabancı insanlarız birbirimize kalbimizde ki o vehem
yine başka bir hadisi şerif de buyruluyor; ‘‘Bu dağınıklılık hali
düşmanlarınızın size karşı hisset- -tikleri heybet duygusunu yok eder.
Onların kalbinden bu duygu gider. Onun yerine siz onlara karşı heybet
duymaya başlarsınız.’’ Şimdi aynen durum böyle. Biz onlara heybetle
aşağıdan bakıyoruz. Onlar bize yukar -dan… Bu neyin getirdiği bişeydir;
bu izzet-zillet denge-si nasıl bozulmuştur? İslam ümmetinin kendi
aidiyetleri -nin kendi varlık alanını tarihini inancını aidiyetlerini
kimliğini başkasının gözüyle okumaya başladığı andan itibaren şimdi biz
hep böyle bakıyoruz. Şimdi en az şu ortamda, Türkiyenin şu gününde
saltanat dediğimiz yönetimin demokrasiden çok da kötü olmadığını
söyleyebileniniz varmı? Bu olagan üstü bişeydir. Bu insanlığın gerisine
düşmektir. Bu akıl tutulmasıdır. Oysa ikisi de nötr kavramlar, sultan
iyi olursa, halk iyi oluyor demokratik seçimle iş başına gelen insanlar
iyi olursa iyi oluyor, Bush demokrasi ile geldi iyi insanmıydı? Amerika
iyi mi? Oldu mu? Olmadı. Demokrasi işledi orda, Hüsnü Mübarek saltanat
sürdürüyordu. İyimiydi? Değil, fakat Ömer bin Abdülaziz… Hz Ömer… Onun
atadığı 6 kişinin seçtiği Hz Osman… bu hep saltanatın çağrışımlarıdır.
Yani şuraya gelmek istiyorum; biz ken-di aidiyetlerimizi teslim olmayız.
İslamı sadık bir men-subu İslami ilimlerin sadık bir talebesi edasıyla
kendi aidiyetlerimizi bu edayla öğrendik. Neyle övünüyorum? Batılının
bizim hakkımızda ürettiği formüller bilim tarihimiz, geçmişimiz,
kaynaklarımız haklarımızdaki formülasyonlarıyla bugün bizim tarihimiz bu
bakımdan saltanat tarihidir. Saltanata yardakçılık yapan ulemanın
tarihidir. Uydurma rivayetlerin tahrip olmuş bir İslamın oluşturduğu
tasavvufun tarihidir. Uydurma hadis -lerin tarihidir. Uydurma fıkhın
tarihidir. Bidatlerin, hurafelerin tarihidir. Öyle öğretiliyor bize.
Oysa bi -zim tarihimiz, sicili Kuranı Kerimde islam ümmeti ile ilgili
nitelemelere bakınız, ‘‘Küntüm hayra ümmetin uhciret lin nasi…’’ Siz
insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İnsanlık tarihi
içinde gelmiş geçmiş gelecek bütün ümmetler içerisinde en hayırlı
ümmetsiniz. Bu niteleme havada mı duruyor. Bu nitele-menin ayakları yere
basmıyor mu? Bu vahiy bu ilahi tes-bit haşa yanıldı mı? ‘‘Ve kezâlike
ceâlnekum ummeten vasatan li tekû nu şuhedâe’’ Böylece biz sizi bir adil
ümmet kıldık ki insan üzerine şahit yaptık. Bu ümmet insanlık üzerine
şahit kılınmış bir ümmet insanlık sor-guya çekildiğinde bu ümmete eğrisi
doğrusu sorulacak bu şaka değil. Efendimiz buyuruyor; Nuh ve kavmi
ge-tirilecek sorguya kavmine sorulacak bu Nuh; size hakkı hakikatı
tebliğ etti mi? Yok yarabbi etmedi sonra Nuha sorulacak: ettin mi?
Tebliğ ettim yarabbi. Onlar yalan-layacaklar o zaman ümmeti Muhammedi
çağıracaklar ve bize soracaklar nuh kavmine tebliğ ettiş mi? Evet
yarabbi etti. Sizin varlığınız imandan başlamak üz-ere şahitlik üzere
kurulu bir varlık. Bir insan imana gi -rerken neyle giriyor? ‘‘Ben
Allahın var ve bir olduğuna Peygamberinin onun kulu ve elçisi olduğuna
iman et-tim.’’ demiyor şahitlik ettik diyor. Gözüyle görmiş gibi sizi
diğerlerinden ayıran en bariz özellik budur. Ve biz şu anda yeryüzünde
yaşanmakta olan her türlü pisliğin suni cereyanın oluşumunun şahitleri
olarak Mahkemeyi kübrada çağrılacağız. Gel bakalım dinler arası diya-log
diye bir süreç yaşandı dünyada neydi bu işin aslı. Peki biz şaşar
düşersek ne olacak. Bu süreçe paçamızı kaptırmışsak ne olacak ve yemline
rasulu aleyküm…’’ ayeti kerimenin devamı var. Siz sapıtacak olursanız
Resul sizin üzerinize şahitlik yapacak. Dolayısıyle yaşanan süreci bütün
insanlık tarihi boyunca ama ba-husus, ahir zamanda, modern zamanda
yaşanan süreci o evrensel insanlık tarihinin tabi bir yansıması olacak.
Görmek gerekiyor bu büyük fotoğrafı. Görmek lazım yerel değil, tarihsel
değil, bölgesel değil, evrensel bir insanlık tarihinin bir parçasıdır.
Bizim dönemimize tekabül eden süreçidir bundan ibarettir.
Hocam vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Allah razı olsun teşekkür ediyorum yolunuz bahtınız açık olsun istikametiniz sağlam olsun.