Hz. DAVUD PEYGAMBER
Hz. Musa’nın vefatından sonra İsrâiloğullarının başına Yûşa Peygamber
geçti. Yûşa Peygamber, 40 yıl çöllerde yersiz yurtsuz dolaşan
İsrâiloğullarını alarak kutsal Filistin topraklarına girdi. Önce Eriha
şehrini kuşatarak ele geçirdi. Böylece İsrâiloğulları çöl hayatından
kurtularak şehir hayatına geçmiş oldular.
Eriha’dan sonra Filistin’deki diğer şehirler üzerine yürüdü. Çetin
süren mücadeleler sonunda buraları da ele geçirdi. Hz. Musa vefat
ederken, Yûşa Peygambere mermer bir Tâbut (sandık) emanet etmişti.
İçinde Hz. Musa’nın asâsı, Tevrat levhaları, Hârun Peygamber’in bazı
eşyaları bulunuyordu. Tâbut âdeta İsrailoğullarının bağımsızlık ve
özgürlük sembolü idi. Bu yüzden onu titizlikle koruyorlardı.
Kutsal toprakların tamamını ele geçiren Hz. Yûşa 28 sene İsrâiloğullarının başında kaldıktan sonra, 110 yaşında vefat etti.
Yûşa Peygamber’den sonra İsrâiloğullarında Hâkimler devri başladı.
Başları darda kalınca peygamberlerine başvuran İsrâiloğulları, hâlleri
düzelince de nankörlük ve isyandan geri durmuyorlardı. Hattâ daha da
ileri giderek peygamberlerini öldürdükleri bile oluyordu. Hâkimler devri
500 yıl kadar sürdü. Sonra yerini Hükümdarlar devrine bıraktı. Hâkimler
devrinin son hâkimi, İşmoil Peygamber idi.
TALÛT İLE CALÛT
Hz. İşmoil’in hâkimliği sırasında İsrâiloğulları bir ara iyice
azıtmış, yoldan çıkmıştı. Cenâb-ı Hak da ceza olarak Calût adlı zâlim
bir düşmanı başlarına bela etmişti.
Calût, Amâlikalılardan zorba, acımasız, iri cüsseli, dev yapılı bir
hükümdardı. İsrâiloğullarını ânî bir hücumla bozguna uğratmış, Filistin
topraklarının büyük bir bölümünü ele geçirmişti. İsrâiloğullarından
kimisini esir etmiş, bazılarını da çok ağır vergilere bağlamıştı. Geri
kalanlar ise çok dar bir saha içine sıkışıp kalmışlardı.
Calût, İsrâiloğullarının bağımsızlık sembolü Kutsal Tâbut’u da ele geçirmişti.
Evlerinden, yurtlarından, mallarından ve en önemlisi de
hürriyetlerinden olan İsrâiloğulları, üzüntü içinde kıvranıyorlardı.
Artık bu sıkıntıların bitmesini istiyorlardı.
Kendi aralarında düşünüp taşındılar. Calût’un zulmünden kurtulmanın
ve özgürlüklerini elde etmenin çarelerini aradılar. Calût’u altedecek
dirâyet ve cesarette otoriter bir kumandanın emri altında çarpışmaktan
başka çıkar yol bulamadılar.
Derhal İşmoil Peygamber’e başvurdular. “Rabbine dua et de, bize bir
kumandan göndersin ey İşmoil! Onun etrafında toplanalım. Hep birlikte
Allah yolunda savaşalım,” dediler.
İşmoil Peygamber İsrâiloğullarının nankör ve dönek olduklarını
bildiği için, bu isteklerinde sonuna kadar sabredeceklerine ihtimal
vermiyordu. Bu endişesini onlara belirtti. Onlar bu sefer kesin kararlı
olduklarını söylediler.
Hz. İşmoil, kavminin ısrarı üzerine yüce Allah’a dua etti. Cenâb-ı
Hak da, ona İsrâiloğulları içinden Talût’u hükümdar seçtiğini bildirdi.
İşmoil Peygamber durumu halkına bildirince, hemen itirazlar başladı.
Bilhassa zenginler Tâlut’un fakirliğinden dolayı bu işe ehil olmadığını
söylüyorlardı. Sonra Tâlut’u Allah’ın seçtiğini gösteren delil
istediler.
Hz. İşmoil: “Bekleyin bakalım. Bu mu’cize gerçekleşecektir. Kutsal
eşya ve emanetlerin içinde saklı olduğu Tâbut, tekrar elinize
geçecektir,” dedi.
İsrâiloğullarının bağımsızlık sembolü, huzur kaynağı olan Kutsal
Tâbut’u ele geçiren Calût, sırf hakaret için onu pis bir yere koymuştu.
Allah, Talût’u hükümdar yaptıktan sonra Calût’un halkına büyük bir
dert verdi. Bunun üzerine tâbutu iki öküze yükleyerek salıverdiler.
Kaderin sevkiyle öküzler doğruca Talût’un evinin önüne geldiler. Talût,
öküzlerin üzerinden Tâbut’u alarak kavmine gösterdi ve onu eski yerine
yerleştirdi. Bu olay üzerine İsrâiloğulları Talût’un hükümdarlığını,
ister istemez kabûl etmek zorunda kaldılar.
Talût, İsrâiloğullarına savaş için hazırlanmalarını emretti. Derhal
hazırlıklar başladı. Kısa sürede büyük bir ordu ortaya çıktı. Ordunun
içinde Hz. Dâvud, babası ve kardeşleri de vardı. O sırada Dâvud, henüz
küçük bir çocuktu. Ordu harekete geçeceği sırada, Talût onlara şu
konuşmayı yaptı: “Ey İsrâiloğulları! Allah sizi bir nehirle imtihan
edecektir. Önünüze çıkacak olan bu nehrin suyundan kana kana içenler
benden değildir. Kim hiç içmezse, o bendendir. Allah da ona mükâfatını
verecektir. Sudan yalnızca bir avuç içmekte bir sakınca yoktur.”
Talût, ancak kendine gönülden bağlanıp itâat etmiş az bir askerle
nehri geçebildi. Ordunun çoğu, nehrin suyundan kana kana içtiklerinden
nehri geçemeyip karşı sahilde kaldılar.
Hz. DÂVUT, CALÛT KARŞISINDA
Bir müddet sonra Talût’un küçük, fakat ihlâslı ve azimli ordusu
Calût’un ordusu ile karşı karşıya geldi. Düşman ordusu gerçekten sayıca
kalabalık, iyice de silahlıydı.
Talût ordusu bu vaziyet karşısında hep birden ellerini açarak Allah’a yalvarmaya başladılar.
Savaş geleneğine göre savaş başlamadan önce her iki ordudan birer
kişinin çıkıp dövüşmeleri gerekiyordu. Düşman ordusundan ortaya bizzat
Calût çıktı. Heybetli ve korkunç bir görünüşü vardı.
Talût, askerlerine döndü: “Calût ile kim dövüşmek ister?” diye sordu.
Fakat hiç kimse ortaya çıkamadı. Herkes Calût’un korkunç gücünden, dev
yapısından korkuyor, onunla dövüşmeyi gözüne kestiremiyordu.
O anda beklenmedik bir şey oldu. Askerlerin korkup sindiğini gören
küçük Dâvud ortaya atılmış, safları yararak ileri çıkmıştı. “Ey Calût,
seninle ben dövüşeceğim,” diye haykırıyordu.
Calût Kızmıştı: “Seni şimdi sinek gibi ezeceğim,” diyerek hışımla
saldırıya geçti. Küçük Dâvud çok güzel sapan kullanırdı. Yerden iri bir
taş alarak sapanına yerleştirdi. Nişan aldı, öfkeyle üzerine gelen
Calût’a fırlattı. Dev yapılı adamın bir anda olduğu yerde çakılıp
kaldığı, sendeleyerek yere yıkıldığı görüldü. Dâvud’un sapanıyla attığı
taş Calût’un tam alnının ortasına isabet etmiş, onu sersemletip yarı
baygın halde yere düşürmüştü.
Küçük Dâvud bu fırsatı kaçırmadı. Koşarak Calût’un üstüne çıktı.
Kılıcıyla öldürücü darbeyi vurdu. Amâlikalılar birbirlerini çiğneyerek
kaçmaya, savaş meydanını terketmeye başladılar. Bundan sonra
İsrailoğulları kutsal Filistin topraklarını, paniğe kapılan düşmandan
kolayca temizlediler. Yeniden özgürlüklerine kavuştular.
Hz. DÂVUD HÜKÜMDAR VE PEYGAMBER OLUYOR
Calût’u öldüren Hz. Dâvud, bir anda millî kahraman olmuş,
İsrâiloğullarının büyük bir sevgisine mazhar olmuştu. Talût onu sarayda
yanına aldı, büyüyünce de kızı ile evlendirdi.
Talût’un ölümü üzerine onun vasiyeti gereği, yerine Hz. Dâvud
hükümdar oldu. İsrâiloğullarının başına geçti. İsrâiloğullarının 12
soyunun tamamı, Hz. Dâvud’un hükümdarlığını kabûl ettiler.
Bir müddet sonra Cenâb-ı Hak, Hz. Dâvud’a peygamberlik de verdi. Hz.
Dâvud böylece hem saltanatı, hem de peygamberliği şahsında birleştiren
ilk peygamber oldu.
Hz. Dâvud hükümdar olunca, büyük bir ordu kurdu. Filistin’i düşmandan
tamamen temizledi. Kudüs’ü başkent yaptı. Filistin dışındaki birçok
toprakları da ülkesine kattı.
ZEBÛR
Cenâb-ı Hak, Hz. Dâvud’a kavmini irşâd etmesi için Zebûr adlı kutsal
bir kitap vermişti. Zebûr 4 büyük kitaptan birisidir. Zebûr’da emir ve
yasaklar, ahkâma dair bahisler yoktur. Daha çok öğütler, zikirler ve
ilâhîler vardır.
Zebûr, Dâvud Peygamber’e Îbranice olarak Ramazan’da indirilmiştir.
Dâvud Peygamber de diğer İsrâiloğulları Peygamberleri gibi milletini
Musa Peygamber’in hukuk sistemine göre yönetmiştir.
ELİNİN EMEĞİ İLE GEÇİNEN BİR PEYGAMBER
Hz. Dâvud her işinde Allah’ın rızâsını arayan takva ve salahat sahibi
bir peygamberdi. İbadeti çok severdi. Bir gün oruç tutar, bir gün iftar
ederdi. Gece yarısında namaza kalkar, Cenâb-ı Hakk’a dua ve niyâzda
bulunurdu.
Cenâb-ı Hak bir melek göndererek ona, “En üstün kazancın insanın kendi emeğinin karşılığı” olduğunu hatırlatmıştı.
Cenâb-ı Hakk’a geçimini kendi emeğiyle kazanacağı bir yol göstermesi
için, duaya başladı. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak bir mucize olarak demiri
onun emrine verdi. Eliyle hamur gibi yumuşatıp şekil vermeyi öğretti.
Hz. Dâvud, bundan böyle demiri eliyle yumuşatıp zırhlar, kılıçlar, savaş
âletleri yapmaya ve bunları satarak geçimini sağlamaya başladı
DAVUD PEYGAMBER’E VERİLEN MU’CİZELER
Allah, Dâvud Peygamber’e birçok mu’cuzeler vermiş, onu çeşitli erdemlerle donatmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:
1. Güzel ses:
Allah, Dâvud Peygamber’e öylesine güzel ve yakıcı bir ses ihsan
etmişti ki Zebûr’u okuyarak Allah’ı tesbihe başladığında, onunla
birlikte dağlar, taşlar, kuşlar ve bütün varlıklar da tesbihe
başlarlardı.
2. Demiri avucunda yumuşatması ve dilediği şekli vermesi:
DÂVUD PEYGAMBER’İN VEFATI
Hz. Dâvud, saltanat ile peygamberliği 40 sene birlikte yürüttü.
Cenâb-ı Hakk’ın bu süre içinde ona pek çok lütuf ve ikrâmları oldu. En
büyük ikrâmı ise, oğul olarak Süleyman Peygamberi ona vermesi idi. Dâvud
Peygamber vefat ettiğinde, Hz. Süleyman 12 yaşında bulunuyordu.
***********************************
DÜNYA HAYATININ BAŞLAMASI
İblis’in Cennet’e girişinin yasaklanmasından sonra, Allah, Âdem
babamıza eş olarak Havva anamızı yarattı. İkisini birlikte Cennetine
koydu. Havva’nın yaratılışı ile Hazret-i Âdem’in yalnızlığı
giderilmişti.
Allah onları Cennet’e yerleştirirken:
– Ey Âdem! Sen ve âilen Cennet’te oturun. Cennettin nimetlerinden bol
bol yararlanın, diyordu. Orada açlık ve susuzluk çekmeyeceklerini de
bildiriyordu.
Âdem ile Havva’ya Cennet’te dilediklerini yapma özgürlüğü verilmişti.
Ancak bu geniş özgürlüğün bir tek istisnası vardı. O da Cennet’te
bulunan bir ağaca, hiçbir şekilde yaklaşmamak ve meyvelerinden
yememekti. Aksi halde Cennet’ten çıkarılacaklardı.
İblis, Âdem ile Havva’nın Cennet’e girişi üzerine, kıskançlık
krizleri geçiriyordu. Onları kandırıp Allah’a isyan ettirmek için
plânlar yapmaya başlamıştı.
Cennet’te bir ağacın Âdem ile eşine yasaklandığını duyunca çok
sevindi. Onları, bu yasaklanan ağaca yaklaştırmalı ve meyvesinden
yedirmeliydi. İblis’in şeytanî zekâsı buna bir çare bulmakta gecikmedi.
İblis, Âdem’de, Cennet’te devamlı kalma arzusunu uyandırmayı
düşünüyordu. Yasak ağacın meyvesinden yemekle bu işin gerçekleşeceğini
söyleyecekti.
Hz. Âdem ile eşi Hz. Havva, Cennet’te birlikte gezerlerdi. Bazen
Cennet’in kapısına yakın dolaştıkları da olurdu. Şeytan ise, Cennet’in
dışında dolanır, Âdem ile Havva’yı gözetlerdi. Konuşmak için fırsat
arardı. Nihayet bir gün aradığı fırsatı buldu.
Âdem ile Havva’nın kapıya yakın geldikleri bir sıradaydı. İblis,
dışardan onlara seslenerek yanlarına çağırdı. Yasak ağacın meyvesinden
yedirmek için diller dökmeye başladı:
– Ey Âdem! Size Cennet’te devamlı kalmanın, bitmeyen bir saltanata kavuşmanın yolunu göstereyim mi?
– Nedir o, göster bakalım?
Şeytan parmağını uzatmış, Allah’ın yasakladığı ağacı işaret ediyordu.
Hz. Âdem, Şeytan’ın kendisini kandırmak istediğini anlamıştı. Kızarak
yanından kovdu.
İblis ilk anda netice alamamıştı. Fakat ümidini yitirmiş değildi.
Âdem ile Havva’yı her görüşünde, aynı sözleri tekrarlayıp durdu. Onlara
Cennet’te devamlı kalamayacaklarını hatırlatıyordu. “Cennet’te devamlı
kalmak istiyorsanız, o meyveyi yemekten başka çareniz yok” diyordu.
Hattâ doğru söylediğine ve Âdem ile Havva’nın yalnızca iyiliklerini
isteğine dair yeminler bile ediyordu. Sonunda onları razı etti.
Hz. Âdem ile Hz. Havva yasak ağacın meyvesinden yer yemez,
üstlerindeki Cennet elbiseleri uçup gitti. Bir anda çıplak duruma
düştüler. Utançlarından, Cennet ağaçlarının yaprakları ile örtünmeye
çalıştılar. Yaptıkları hatayı anlamışlardı. Fakat ne yazık ki, iş işten
geçmiş, Şeytan’a aldanarak Allah’ın emrine âsi olmuşlardı.
Hz. Âdem ile Havva, yaptıkları işten büyük bir pişmanlık duyuyorlardı.
Korku içinde Allah’ın vereceği hükmü bekliyorlardı. Cenâb-ı Hak, önce
onlara:
– Ben ikinize de bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan sizin en azılı
düşmanınızdır, demedim mi? diye sordu. Hz. Âdem ile Havva, bu ilâhî
sesleniş karşısında ezildiler, utançlarından âdeta eridiler. Suçlarını
itiraf ederek, yaptıkları işten pişman olduklarını belirttiler:
– Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmederek yazık ettik. Eğer bizi bağışlayıp merhamet buyurmazsan, büyük zarara uğrarız.
Artık Âdem ile Havva için yeni bir hayat başlıyordu. Şeytan’a uymanın
cezası olarak Cennet’ten çıkarılıp, yeryüzüne gönderiliyorlardı.
Dünyada türlü türlü zorluklar onları bekliyordu. Kendileriyle birlikte
Şeytan da yeryüzüne sürülüyordu.
Cenâb-ı Hak, Hz. Âdem’i, Hz. Havva’yı ve Şeytan’ı yeryüzüne
gönderirken, “Birbirinize düşman olarak yeryüzüne ininiz,” buyurdu.
Hz. Âdem ile Havva, yeryüzünde ayrı ayrı yerlere indirildiler. Hz.
Âdem Hindistan’ın güneyinde bir ada olan Seylan adasına, Hz. Havva ise
Cidde’ye yerleştirildi. Uzun seneler birbirlerinden ayrı yaşadılar. Gece
gündüz affedilip bağışlanmaları için gözyaşı döküyor, Allah’a
yalvarıyorlardı. Bir de Allah’tan kendilerini yine bir araya getirmesini
istiyorlardı.
Yapılan bu ihlâslı tövbe ve duaları, sonunda Allah kabûl etti.
Onların günahlarını bağışladı. Mekke civarındaki Arafat denen yerde Âdem
ile Havva’yı birbirlerine kavuşturdu.
Hz. Âdem ile Havva’nın Cennet’ten çıkarılmaları, Şeytan’ın umduğunun aksine insanlığın faydasına olmuştur.
Her şeyden önce, bu olay, insanın yaratılış gayesinin
gerçekleşmesine sebep olmuştur. Yeryüzünün idarecisi olarak yaratılan
insanın, Cennet’te iken bu vazifeyi omuzlamasına imkân yoktu. İkinci
olarak: Bu olay neticesinde insanoğlu için tövbe yolu açılmıştır. İnsan,
yaradılışı icabı, günah ve hatalardan kurtulamaz. Bu yaratılışta olan
insan için tövbe büyük bir nimettir. Üçüncü olarak da: Bu olay,
Şeytan’ın insanoğluna olan düşmanlığının derecesini göstermiş, ona
uymanın vereceği zararları gözler önüne sermiştir. İnsanlar, bu olayı
devamlı hatırlayıp gerekli dersi ve ikazı alacaklardır.
Hazret-i Âdem ile Havva’nın buluşmalarından sonra, insan nesli sür’atle
çoğalmaya başladı. Cenâb-ı Hak, Âdem’i, kendisinden çoğalan bu
insanlara ayrıca Peygamber yaptı. Böylece o, hem ilk insan, hem de ilk
Peygamber olma şerefini elde etti.
Hazret-i Âdem, vefatına kadar Peygamberlik vazifesine devam etti.
Kendisine Allah’ın emir ve yasaklarını belirten 10 sahifelik bir kitap
verildi. Âdem Peygamber, bu sayfalardaki ilahî gerçekleri oğullarına
öğretiyordu. Onları, devamlı Şeytan’ın aldatmasına karşı uyarıyordu.
Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1. Melekler insanın yaratılıp dünyada hâkim kılınmasına başlangıçta niçin itiraz ettiler?
........................................................................................................................................................................
2. Meleklerin Hz. Adem’e secde ettirilme sebebi nedir?
....................................................................................
3. Bir ismi de iblis olan şeytanın Hz. Âdem’e secde etmeme sebebi nedir?
....................................................................................
4. Her şeye ve herkese sahip olduğu özellikleri veren kimdir?
....................................................................................
5. Şeytana kibri sebebiyle verilen ceza nedir?
....................................................................................
6. Şeytanın insanoğluna düşman oluşunun sebebi nedir?
....................................................................................
7. Allah, Hz. Âdem’in yalnızlığını gidermek için kimi yaratmıştır?
....................................................................................
8. Hz. Âdem ile Havva’ya cennette sınırsız bir özgürlük verilmiş midir?
....................................................................................
9. Hz. Âdem ile Havva yasak ağacın meyvesinden yiyince ne oluyor?
....................................................................................
10. Hz. Âdem ile Havva dünyada hangi bölgelere gönderiliyorlar?
........................................................................................................................................................................
11. Bu olaydan bizim çıkarmamız gereken ders nedir?
........................................................................................................................................................................
12. Allah’ın Hz. Âdem ile Havva’yı affetme sebebi nedir?
*********************************************
PEYGAMBERLERİMİZİ ÖĞRENİYORUZ
Sevgili arkadaşlar! Aşağıdaki bilgilerin hangi peygamberlere ait olduğunu bulup işaretleyebilir misiniz?
Zenginliğiyle tanınan hükümdar peygamber Salih
Kabe’yi inşa eden peygamber Adem
Babasız doğan peygamber İsmail
İlk insan, ilk peygamber İsa
Tufan İlyas
Kuyuya atılan peygamber Muhammed
‘Hıdır ellez’ diye bilinen peygamber Süleyman
Balığın karnında yaşayan peygamber Şit
Sabrıyla meşhur peygamber Lut
Asası yılan olan peygamber İdris
Zemzem suyunun bulunmasına vesile olan peygamber Eyüp
Kendisine Zebur verilen peygamber İbrahim
Kendisine 30 sayfa verilen peygamber İshak
Sodom isimli sapık ilişkiler yalayan halkın peygamberi Davud
Ad kavmine gönderilen peygamber Yunus
İsmail peygamberin kardeşi peygamber Hut
Semud kavmine gönderilen peygamber Musa
Son peygamber Nuh
Kendisine 50 sayfa gönderilen peygamber Yusuf
Kendisiyle ilgili bilgi verilmeyen peygamberlerin ismini de siz yazınız.
.................
................
................
................
................
................
************************************
6. Sınıf 1. Ünite Peygamberler ve Kitaplar İman
Ünite sonu Değerlendirme Testi
1. “Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberler; Allah’ın var ve bir olduğunu,
yalnız ona ibadet edilmesini öğütleyerek, peygamberlere ve kitaplara
ayrım yapılmadan inanılmasını, Allah katında üstünlüğün takva ve güzel
ahlâkla olduğunu haber vermişlerdir.”
Parçanın ana düşüncesini oluşturan yargı aşağıdakilerden hangisidir? OKS 2005
A) Peygamberler insanları ibadete davet eder.
B) Peygamberler ibadet esaslarını öğretir.
C) Peygamberlerin mesajları aynı içeriği taşır.
D) Takva ve güzel ahlâklı olmak insana üstünlük sağlar.
2. Aşağıdakilerden hangisi peygamberlerin hepsinde bulunan niteliklerden değildir? DPY 2007 5.sınıf
A) Akıllı ve zeki olmak
B) Güvenilir olmak
C) Doğru olmak
D) Zengin olmak
3. Aşağıdakilerden hangisi Allah’ın insanlara peygamber ve kitap göndermesinin amaçlarından
biri değildir? DPY 2007 6.sınıf
A) İnsanı aklıyla kavrayamayacağı konularda bilgilendirmek
B) İnsanı erdemli bir yaşama yönlendirmek
C) İnsanın Allah’a nasıl kulluk edeceğini açıklamak
D) İnsanların farklı dinlere inanmasını sağlamak
4. “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği
kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz...” (Nisa 136)
ayetinde öncelikli olarak verilen mesaj nedir? DPY 2006 6. sınıf
A) Davranışlarımızda kutsal kitabımızdaki öğütleri dikkate almamız gerektiği
B) Dinimizi öğrenmek için kutsal kitabımıza başvurmamız gerektiği
C) İlahî kitaplara da iman etmemiz gerektiği
D) Dört büyük kutsal kitabın evrensel ahlaki kuralları içerdiği
5. Kur’an-ı Kerim’de: “Kitapta İbrahim’i de an. Gerçekten O son derece
dürüst bir kimse, bir peygamber idi.” Başka bir ayette de “Kitapta
İdris’i de an. Şüphesiz O doğru sözlü bir kimse, bir nebi idi…”
buyrulmaktadır.
Verilen ayetlerde peygamberlerin özelliklerinden hangisine işaret edilmektedir? DPY 2005 5. sınıf
A) Akıllı ve zeki olma
B) Tebliğ etme
C) Doğru sözlü olma
D) Hoşgörülü olma
6. Allah’tan gelen bilgileri, öğüt ve yasakları tam olarak insanlara açıklamak, peygamberlerin başlıca görevidir.
Bu durum, aşağıdakilerden hangisiyle ilgilidir? DPY 2004 5. sınıf
A) Zeki olmakla
B) Tebliğ etmekle
C) Güvenilir olmakla
D) Doğru olmakla
7. Peygamberler ve ilahi kitaplar hakkında aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? DPY 2004 6. sınıf
A) İlahi kitaplar Allah tarafından indirilmiştir.
B) Peygamberler Allah tarafından seçilmiştir.
C) İndirilen ilk kutsal kitap Kur’an-ı Kerimdir.
D) Her peygamber, insanları Allah’ın birliğine inanmaya çağırmıştır.
8. Yüce Allah’ın istediği dinî hükümleri ve diğer haberleri peygamberlerine bildirmesine ne ad
verilir? DPY 2001 7. sınıf
A) Ayet B) Sure C) Suhuf D) Vahiy
9. Peygamberler kendilerine peygamberlik gelmeden önce de sonra da
kötü davranışlarda bulunmamışlardır. Onların bu şekilde davranmaları
hangi özelliklerinin bir gereğidir? DPY 2001 7. sınıf
A) Fetanet B) Tebliğ C) Emanet D) İsmet
10. Zebur ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur? DPY 2000 5. sınıf
A) Hz. Musa’ya indirilmiştir.
B) Hz. Davut’a indirilmiştir.
C) Hiç değişmeden günümüze kadar gelmiştir.
D) İncil’den sonra gönderilmiştir.
11. Kendisine kutsal kitap inen son peygamber hangisidir? DPY 2000 5. sınıf
A) Hz. Davut B) Hz. Musa C) Hz. İsa D) Hz. Muhammet
12. Hangisi, peygamberlerde aranan niteliklerden değildir? DPY 2000 7. sınıf
A) Güvenilir olmak
B) Allah’tan aldıkları vahyi insanlara açıklamak
C) Akıllı ve zeki olmak
D) Peygamber olmak için özveri ile çalışmak
13. Tevrat’ı doğrulayan ve Peygamberimizin geleceğini müjdeleyen peygamber hangisidir? DPY 2000 8. sınıf
A) Hz. İbrahim B) Hz. İsmail
C) Hz. İsa D) Hz. Nuh
14. Aşağıdakilerden hangisi Peygamberimizin (s.a.v.)öğütlerine uymaz? DPY 1999 5. sınıf
A) Ders çalışmak
B) İnsanlara faydalı olmak
C) Hak etmeden kazanmak
D) Ailenin geçimine katkıda bulunmak
15. Aşağıdakilerin hangisinde, son din ve son peygamber birlikte verilmiştir? DPY 1999 6. sınıf
A) İslâmiyet - Hz. Muhammed
B) Hıristiyanlık - Hz. İsa
C) Musevîlik - Hz. Musa
D) Hıristiyanlık - Hz. Musa
16. I- Tevrat - Hz. Davut (A.S.)
II- Zebur - Hz. Musa (A.S.)
III- İncil - Hz. İsa (A.S.)
IV- Kur’an - Hz. Muhammed (A.S.)
Yukarıda dört büyük kitap ve gönderildikleri peygamberler eşleştirilmiştir. Doğru eşleştirme hangisidir?
DPY 1998 5. sınıf
A) I-III B) II-III C) I-IV D) III-IV
17. Aşağıdaki davranışlardan hangisi Peygamberimizin öğütlerine uymaz? DPY 1998 5. sınıf
A) İlim öğrenmek B) İkiyüzlü davranmak
C) Doğru sözlü olmak D) İyi olanı yapmak
18. Aşağıdaki bilgilerden kaç tanesi doğrudur?
1. İmanın şartlarından 4.sü Allahın peygamberlerine inanmaktır.
2.Kelime-i Tevhit “Allah’tan başka ilah yoktur” demektir.
3.Gelmiş geçmiş bütün peygamberlere Allah2ın emirlerinin bildiren vahiy meleği “Cebrail”dir.
4.Tevrat, Hz. Musa’ya indirilmiştir. Yahudilerin kutsal kitabıdır.
5.Müslümanlar yalnız Kur’an-ı Kerim’e inanır.
A) 2 B) 3 C) 4 D) 5
19. Hangi seçenekteki bilgi yanlıştır?
A) Allah dini insanlara peygamber vasıtasıyla bildirir.
B) İlk gönderilen Peygamber Hz. Adem, en sonuncusu ve yücesi ise Hz. Muhammed’dir.
C) Biz bütün peygamberlerin öğütlerini uygularız.
D) Biz bütün peygamberlere inanırız.
20.Aşağıdakilerden hangisi peygamber değildir?
A) Hz. Ömer B) Hz. Muhammed C) Hz. İsa D) Hz. Adem
21. Allah, kendisini bildirmek, insanlara dünyayı ve ahreti tanıtmak amacıyla peygamberler göndermiştir.
Aşağıdakilerden hangisi kendisine kitap gönderilen peygamberlerden değildir?
A) Hz. Muhammed B) Hz. Musa C) Hz. Yusuf D) Hz. Davut
22.Aşağıdaki kutsal kitaplardan hangisi günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan gelmiştir?
A) Kur’an-ı kerim B) Zebur C) Tevrat D) İncil
23. “Kutsal Kitap” aşağıdakilerden hangisinde verilenlerin içinde toplandığı bir kitaptır?
A) Allah’ın Haber ve Öğütlerinin
B) Peygamberlerin Sözlerinin
C) Bilginlerin Söz ve Hareketlerinin
D) Büyük Meleklerin Sözlerinin
24. Kutsal kitaplarla ilgili verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Cebrail aracılığıyla gönderilmişlerdir.
B) İnanç esaslarımızdan biri de bunlara inanmaktır.
C) Peygamberlere gönderilmişlerdir.
D) Hepsi değişikliğe uğramadan günümüze ulaşmışlardır.
25. Aşağıdakilerden hangisiyle “vahiy” terimi arasında doğrudan bir bağ kurulabilir?
A) Namaz B) Peygamber C) Ezan D) Cami
**********************************
KUR'ÂN-I KERÎM
________________________________________
Kur'ân-ı Kerim'in özlü tarifi şöyledir: Yüce Allah, tarafından Hz.
Muhammed'e arapça olarak indirilmiş, bize kadar tevatür yoluyla
nakledilmiş, mushaflarda yazılı, Fatiha Sûresi ile başlayıp Nâs Sûresi
ile sona eren kelâmıdır.
Kur'ân-ı Kerim'in, Hz Muhammed'in risaletinin başında ilk inen
âyetleri şunlardır: "Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı bir kan
pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin, kalemle öğreten, insana bilmediğini
bildiren en büyük kerem sahibidir" (el-Alâk, 96/1-5). İlk inen âyetlerin
inananları okumaya, öğrenmeye, yazmağa ve araştırmaya çağırması ilim
için büyük teşvik mesajı taşır. Kur'ân'ın son inen âyeti de şudur: "Bu
gün size dininizi ikmal ettim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din
olarak sizin için İslâm'ı seçtim" (el-Mâide, 5/3).
"Ey Peygamber! Kur'anı okumak istediğin zaman, Allah'ın rahmetinden
kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığın, yani
"eûzübillâhimineşşeytânirracîm" de (en-Nahl, 16/9
.
Kur'ân'ın Toplanması:
Ashab-ı Kiram, Hz. Peygamber (s.a.s)'in sağlığında Kur'an'ın bütününü
yazmıştır. İnen her âyeti bizzat Hz. Peygamber tarafından vahiy
katiplerine okunur, onlar da yerlerine yazarlardı.
Hz. Peygamber, vahyi ezberleyenler yanında, onu bir de yanlışsız
olarak yazabilecek kâtipler edinmiş ve kendisine bir âyet nazil olduğu
zaman, onu bu katipler aracılığıyla yazdırmıştır. Hz. Ebu Bekir, Ömer b.
Hattab, Osman b. Affân, Ali b. Ebî Tâlib, Zubeyr b. el-Avvâm, Ubeyy ibn
Ka'b, Zeyd b. Sâbit, Muâviye b. Ebî Süfyan, Muhammed b. Mesleme, Eban
b. Sa'd, Hz. Peygambere vahiy katipliği yapan sahabilerden bazılarıdır.
Hz. Peygamber'in vefatından dokuz gün öncesine kadar devam eden vahiy
Onun vefatıyla son buldu. Böylece Kur'an inen son âyetle tamamlanmış
oldu.
Yüz on dört sûre, altıbin altıyüz altmış altı âyetten müteşekkildir.
Bazı sûreleri Mekke'de inmesi dolayısıyla "Mekkî", bazıları Medine'de
indirildiklerinden "Medenî" diye nitelendirilmiş ve yirmi iki yılda
tamamlanmıştır.
Vahyedilen bütün sûrelerin hafızlar tarafından ezberlenmesi, kemik,
tahta, papirüs, deri ve kiremit inceliğindeki pişirilmiş tuğlalara
yazılmak suretiyle korunmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.s)'in vefatını takip eden Yemâme savaşlarında
yetmiş kadar hafız (kurrâ)'ın şehid düşmesi müslümanları telâşa
düşürmüştü. Hz. Ömer de hafızların toplanması için halife Hz. Ebu
Bekir'e başvurarak konunun görüşülmesini istemişti. Bunun üzerine Hz.
Ebu Bekr, Zeyd İbn Sâbit başkanlığında toplanan Abdullah b. Zübeyr, Sa'd
b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Haris b. Hişam'ın da bulunduğu büyük bir
komisyon tarafından Kur'an sahifeleri Mekke lehçesi esas alınarak bir
araya getirildi
Zeyd b. Sâbit'in çalışmalarıyla ortaya koyduğu bu aslî nüshaya "İmam
Mushaf" adı verilmiştir. Abdullah b. Mes'ûd'un teklifiyle iki kapak
arasında "İmam Mushaf" üzerinde yapılan danışma ve görüşmeler sonucunda
bunun üzerinde her hangi bir noksanlık görülmemiş ve güvenirliği
konusunda ittifak sağlanmıştır. Böylece Kur'an-ı Kerim her hangi bir
tahrifata uğramadan "Mushaf" haline getirilerek aynı mushaftan
çoğaltılan mushafların ana kaynağını teşkil etmiştir.
Kur'an-ı Kerim Fatiha sûresi ile başlayıp Nâs sûresi ile son bulmuştur.
Hz. Osman (r.a) tarafından değişik vilâyet merkezlerine gönderilen
nüshalar asırların geçmesiyle kayboldu. Günümüzde halen onlardan bir
tanesi İstanbul Topkapı müzesinde; bir diğer tam olmayan nüshası
Taşkent'te bulunmaktadır.
Kur'an-ı Kerîm'in Muhtevası:
Kur'an yirmi üç yılda parça parça indirilmiştir. On üç yıl kadar süren
Mekke döneminde inen âyet ve sûreler daha çok İslâm inanç ve ahlâkı ile
ilgili konuları kapsar.
Medine'de inen âyet ve sûrelerde daha çok hukuk kuralları yer
almıştır. Aile ve devletin tanzimi, insanların birbiriyle veya devletle
olan ilişkileri, akitler, sulh ve savaş halleri bu âyetlerde açıklanır.
Çünkü M.622 tarihinden itibaren artık Medine'de bu hükümleri uygulamak
için yeterli güce sahip bir İslâm Devleti teşekkül etmişti. Bu Devlet'in
basında da Allah'ın elçisi Hz Muhammed bulunuyordu.
Yükümlülükler birden gelmemiş, gelenler de giderek tamamlanmıştır.
Mesela: namaz, sabah ve akşam iki vakit iken, sonra beş vakit olmuştur.
İçki önceleri yasaklanmamış, sadece zararlı olduğu belirtilmiş, sonra
sarhoş iken namaza yaklaşılması yasaklanmış, en sonunda da kesin olarak
haram kılınmıştır.
Hükümlerde başka bir özellik de kolaylık prensibidir. "Allah size
kolaylık diler. Size güçlük istemez" (el-Bakara, 2/185, ayrıca şu
ayetlere bakınız: el-Bakara, 2/286, Âlu İmran, 3/159)
Kur'ân-ı Kerîm bir benzeri yazılamayan, en üstün edebiyat ve üslûp
özelliklerine sahiptir. Âyetlerde bu özellik şöyle dile getirilir: "Eğer
kulumuz Muhammed'e indirdiğiniz Kur'an'dan şüphe ediyorsanız siz de
bunların benzeri bir sûre getirin. Bu konuda Allah'tan başka
şahidlerinizden de yardım isteyin. Eğer doğru söyleyenlerden iseniz,
bunu yapın" (el-Bakara, 2/23)
Kur'ân'ın gelecek olayları haber verişi: Kur'an'da haber verilen,
geleceğe ait bir takım olaylar zamanı gelince meydana gelmiştir. Şu
olayları örnek verebiliriz: "Elif.Lâm.Mîm. Bizanslılar en yakın bir
yerde yenildiler. Onlar bu yenilgilerinden sonra yakın bir zamanda (üç
ilâ dokuz yıl arasında) galip geleceklerdir. İş, eninde sonunda Allah'a
aittir. İşte o gün mü'minler Allah'ın yardımı ile sevineceklerdir. Allah
dilediğine yardım eder. O güçlüdür, esirgeyicidir"(er-Rum, 30/1-5).
Hz. Ebû Bekir, üç yıl süre belirleyip, Bizanslıların bu süre içinde
çıkacak savaşta galip geleceklerini söyleyerek müşriklerden Ubey b.
Halef'le bahse girdi. Bunu haber alan Rasûlüllah (s.a.s), âyetteki
"bıd"' kelimesi üç ilâ dokuz arası sayıları ifade ettiği için süreyi
dokuz yıla çıkarmasını bildirdi. Kaybedenin vereceği deve sayısı da
yüz'e çıkarıldı. Gerçekten "Bedir" gününde, Bizanslılar İran'ı yendi ve
Hz. Ebû Bekir Ubey'in varislerinden bu develeri alarak, Rasûlüllah'ın
tavsiyesi üzerine yoksullara tasadduk etti.
Kur'an bir çok bilimsel gerçekleri içine almıştır. Kur'an'ın
açıkladığı öyle bilimsel gerçekler vardır ki, okuma-yazma bilmeyen ümmî
bir kimsenin bunları kendiliğinden söylemesi mümkün değildir. Yer, gök
ve canlıların yaratılışı hakkında da şöyle buyurulur: "inkâr edenler,
gökler ve yer birbirine bitişik iken onları ayırdığımızı ve bütün
canlıları sudan yarattığımızı bilmezler mı? Hâlâ inanmıyorlar mı?"
(el-Enbiyâ. 21/30).
Kur'an-ı Kerim'in içine aldığı hükümler; ibadetler, muâmeleler ve cezâ olmak üzere genel olarak üçe ayrılır.
1. İbadetler:
Kur'an'da ibadetler icmalî olarak emredilmiştir. Namaz, oruç, hac,
zekât ve diğer sadakalar bunlar arasında sayılabilir. Otuzdan fazla
âyette namaz emredilmiş, ancak onun vakitleri, rükün ve şartları
hadislerle belirlenmiştir. Allah elçisi; "Ben namazı nasıl kılıyorsam
siz de öyle kılın"
2. Muâmeleler:
Evlenme, boşanma, nafaka, velâyet, mâlî, iktisâdî konular, akitler,
savaş ve barış gibi ferdin fertle, ferdin devletle veya devletlerin
birbiriyle olan birtakım ilişkileri bu bölümde yer alır.
Kur'ân-ı kerim mâlî konularda haksız kazancı yasaklamış ve akitlerde
karşılıklı rıza esasını getirmiştir. Allâhü Teâlâ şöyle buyurur: "Ey
iman edenler! Malı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rızaya dayanan
ticaretle yeyin, haram ile kendinizi mahvetmeyin" (en-Nisâ, 4/29).
3.ceza
"Şüphesiz ki, Allah, size emanetleri ehline teslim etmenizi ve
insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder"
(en-Nisâ, 4/5
İNCİL
________________________________________
Allah tarafından Hz. İsa'ya gönderilen; Tevrat'ın aslını doğrulayan
Kur'an-ı Kerîm tarafından tasdik edilen ve bir anlamı da "yol gösterici,
aydınlatıcı" olan (el-Maide, 5/46-4
, dört büyük kitaptan birisi.
Her ne kadar Kur'an-ı Kerîm, Hz. İsa'ya gönderilen İncil'i tasdik
ederse de, bugünkü İncillerin Hz. İsa'ya gönderilen İncil'in tahrif
edilmiş şekilleri olduğuna ayetlerde şöyle işaret edilir:
"İncil sahipleri Allah'ın onda indirdiği ile hükmetsinler. Allah'ın
indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar fasık olanlardır" (el-Mâide,
5/47).
Geçmiş peygamberlerde olduğu gibi, Hz. İsa'nın sağlığında da İncil,
yazılı kitap hâline getirilmemiştir. Çünkü İsa (a.s)'ın tebliğ süresinin
kısa oluşu ve yaşadığı devrin şartları buna elvermiyordu. En erken
yazıları İncil, İsa'dan sonra 70'li yıllarda kaleme alınmıştır.
Dolayısıyla Hz. İsa'nın tebliğ ettiği hakikatler anında kaydedilememiş,
sonradan yazıları İncillere insan sözü karışmış ve böylece kitabın aslı
tahrife uğramıştır.
Bugün kilisece kabul edilmiş dört resmi İncil vardır: Matta, Markos,
Luka ve Yuhanna İncilleri. Bunların Havarilerden geldiği ve sahih olduğu
kabul edilir. Bunlardan ilk üçü -birtakım ayrılıklara rağmen- ana
mesele ve bölümlerinde birbirlerine yakındırlar. bunlar, "aynı bakış
açısıyla yazılmış anlamında", "Sinoptik" İnciller adı verilir.
Dört incil ve yazarları şunlardır:
Matta İncili; 28 babtır. Matta, Havarilerden biri olup, M. 70 yılında
hristiyanlığı yaymak için yerleşmiş olduğu Habeşistan'da ölmüştür.
İncilde Hz. İsa'nın Mesihliği üzerinde durur.
Markos İncili: Markos, Havarilerin reisi olan Petrus'un talebesidir.
Hristiyanlığı yaymak için yerleşmiş olduğu Mısırda M. 62 yılında
ölmüştür. İncili 16 bab olup Hz. İsa'nın hayatından bahsetmektedir.
Luka İncili: Doktor veya ressam olduğu söylenen Luka, Pavlos'un
talebesidir, Havari değildir. İncili M. 60 yıllarında yazmıştır. 24
babtır. İsa'nın hayatı ve tebliğ ettiği şeylerden bahsetmektedir.
Yuhanna İncili: 24 bab olan bu incili yazanın Yuhanna'nın talebesi
olduğu sanılmaktadır. Bu İncil'de İsa'nın, Allah'ın oğlu olduğu tezi
üzerinde ısrarla durulmaktadır. Aslında bugün elimizde bulunan İncil'de
bu dört incilin dışında 23 incil daha olup toplam 27 incilden meydana
gelmiştir. Halbuki Allah'ın Hz. İsa'ya indirmiş olduğu İncil birdir
(Ahmet Kahraman, Dinler tarihi, İst. 1968, s. 189).
TEVRAT
________________________________________
Allah'tan gelen dört büyük kitaptan ilki. İbranice Tura kelimesinin
Arapçalaşmış biçimi olan Tevrat kanun, ittifak, birlik, anlaşma,
sözleşme, adlaşma gibi anlamları dile getirir. İslâm geleneğinde Hz.
Musa'ya nazil olan kitabı belirtir.
Dinler tarihçileri 39 kitaptan meydana gelen Tevrat'ı genellikle üç
bölüme ayırırlar: 1- Tevrat (Kanun Kitabı), 2- Nebiim (Nebiler Kitabı),
3-Ketubim (Yazılar Kitabı).
Klasik İslâm literatüründe genellikle İbranice, Yunanca ve Samirice
olan üç meşhur nüshası bulunduğu kabul edilir. Yahudiler ve Protestanlar
İbranice, Roma ve Doğu kiliseleri Yunanca, Samiriler de Samirice
nüshayı diğerlerine tercih ederler.
Yahudi inancına göre nerede olursa olsun Tevrat okunurken başın
mutlaka örtülmesi şarttır. Açık başla mabede girilmez, Tevrat da
okunmaz.
Gerek sivil, gerek askerlikte yemin Tevrat üzerine yapılır. Din
bilgisi, tarih ve okuma kitaplarına Tevrat'tan seçilmiş metinler
konulur. Tevrat hakkında tartışma ve eleştiriye kesinlikle izin
verilmez. Okul çağındaki her öğrencinin bir Tevrat'ı vardır ve
sınıflarda da ancak baş örtülü olmak şartıyla Tevrat okunabilir.
ZEBUR
Hz.Davut (as)a indirilmiştir.Bu konuda Kur’an’da şöyle buyurulur
:”Davud’a Zebur’u verdik.”Bilindiğine göre Zebur ilahi kitapların en
küçüğü olup yeni hükümler getirmemiştir.Bugün elde mevcut olan Zebur
Mezmurlar adıyla Ahd-i Atik’in bir bölümünde mevcuttur.
KUR’AN’I DİĞER KİTAPLARDAN AYIRAN ÖZELLİKLER
Kuran diğer kitaplar gibi toptan değil zamanın ve olayların gereğine göre ayetler ve sureler halinde indirilmiştir.
Kur’an en son kutsal kitaptır.Ondan sonra başka kitap gelmeyecektir.Getirdiği hükümler kıyamete kadar geçerlidir.
Kur’an günümüze kadar değişmeden gelen tek kutsal kitaptır.
Kur’an’ın bir başka üstünlüğü de kolayca ezberlenebilmesidir.
Kur’an aynı zamanda başka dinler arasındaki ihtilaflı meseleleri de çözüme kavuşturur
********************************
İLK VAHİY
Hz.Muhammed kendisine vahiy gelmeden önce, Mekke şehir devletinin
kaçıyor,yalnızlığı arıyordu.taştan,demirden ve tahtadan yontulmuş put
heykellerinin hiçbir işe yaramadıklarını biliyor, onlardan uzak
duruyordu. Devamlı düşünmeyi, insanlardan uzak durmayı, dedikodulardan
kaçınmayı ve nefis mürakabesi yapmayı tercih ediyordu. Özellikle ramazan
ayında yanına yiyecek ve içeceğini de alarak, ibadet etmek üzere Hira
Mağarasına gidiyordu.
610 yılında kendisi kırk yaşındayken günlerce yalnızlık içinde tefekküre
daldığı bu mağarada o güne kadar hiç görmediği bir varlık bir varlık
tarafından kendisine seslenildiğini duyar. Peygamberimize vahyin
gelişini Hz. Aişe şöyle rivayet etmiştir:
“Rasulullah’a (s.a.v)’e ilk vahyin gelmeye başlaması uykuda sadık rüya
görmekle olmuştur. Hiçbir rüya görmezdi ki sabahın aydınlığı gibi
(apaçık) ortaya çıkmasın.Sonra kendisine tenha sevdirildi. Artık Hira
Mağarasına çekilir orada ailesinin yanına dönmeden birkaç gün ibadet
ederdi. Bu maksatla yanına azıkta alırdı. Birkaç gün sonra Hz.Hatice’nin
yanına döner, yine o kadar bir müddet için azık alır mağaraya
dönerdi.Nihayet Hira Mağarasında bulunduğu bir sırada ansızın Hakkın
emri karşısına çıkıverdi, şöyle ki:
Kendisine melek gelerek “Oku” dedi.Rasulullah (a.s.): “Ben okuma bilmem”
cevabını verdi.Nebi (a.s.) buyuruyor ki: ”O zaman melek beni alarak
takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bıraktı ve yine: “Oku!”
dedi.Ben de “Okuma bilmem” dedim.Melek yine beni alıp ikinci defa
takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı.Sonra beni bırakıp şu ayetleri
okudu: ”Yaratan Rabbinin adıyla oku!O Allah ki,insanı bir kan
pıhtısından yarattı. Oku!Senin Rabbin kalemle yazmayı öğreten kerem
sahibidir.İnsana bilmediğini öğretmiştir.”
Cebrail (a.s.)’ in getirdiği bu ilk ayetlerin ilahi tesirinde,dehşet ve
hayrete düşmüş olan Hz. Muhammed (s.a.s) hemen evine dönmek üzere
yerinden kalktı.Öyle bir havaya bürünmüştü ki,biran için “Acaba cinler
mi çarptı,acaba şair mi oluyorum?” diye aklından geçirdi.O anda
Cebrail’in ilahi sesi: ”Ey Muhammed,sen Allah’ın Rasulüsün!” Hz.Muhammed
mağaradan çıkmış hafif adımlar atıyordu.Her adım atışında binlerce ses:
”Ya Rasulullah, sana selam olsun!” Her defasında geriye dönüyor, taş ve
ağaçlardan başka bir şey göremiyordu. Nur dağının ortalarına kadar bu
dehşet içinde gelebildi.
Dağın ortasında yine Cebrail göründü. Ufuk ile sema arasını kaplamıştı.
Hz.Muhammed(s.a.v) olduğu yerde durdu; ne bir adım ileriye ne de bir
adım geriye atabiliyordu. Cebrail(a.s.)in temaşa ve heybetine
dalmıştı.Cebrail konuştu: “Sana selam olsun ey Muhammed!Sen Allah’ın
Rasulüsün! O’nun peygamberisin.”Bu sözleri söyledikten sonra Cibril
kayboldu. Hz.Muhammed(s.a.v)”ilk vahiy”in kendisinde meydana getirdiği
manevi korku ve endişe durumu ile evine döndü. Bundan sonrasını yine
Hz.Aişe’den dinleyelim:
“Rasulallah(s.a.v) o sıkıştırma sebebiyle heyecandan boyun etleri
titreyerek Hatice bint. Huveylid’in yanına giderek: “Beni örtün,beni
örtün!”dedi. Korkusu gidinceye kadar mübarek vücudunu sarıp örtüler.
Ondan sonra Rasulullah (s.a.v)Hz.Hatice’ye:
“Ey Hatice!Acaba bana ne oluyor?” dedi ve olup bitenler ona haber verdi.
“Kendimden korktum” dedi. Hz.Hatice ona şunları söyledi:
“Öyle deme, sevin! Allah’a temin erdim ki Allah,seni hiçbir vakit
utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, sözün doğrusunu söylersi,işini
görmekten aciz olanların ağırlığını yüklenirsin,fakire verir,kimsenin
kazandıramayacağını kazandırırsın,misafirini ağırlarsın,hak yolunda
ortaya çıkan hadiseler karşısında hakka yardım edersin.
Bundan sonra Hz.Hatice Rasulullah’ı yanına alarak Varaka b. Nevfel’e
götürdü. Bu zat Hz. Hatice’nin amcasının oğluydu. Cahiliye zamanında
Hıristiyan dinine girmişti ve İbranice yazı yazmasını bilir, İncil’den
de bazı şeyleri yazardı.Hz.Muhammed başından geçenleri anlattıktan sonra
bunun üzerine Nevfel:
“Bu gördüğün,Musa(a.s)’ya indirilen Namus-u Ekber’dir.Ah keşke senin
davet günlerinde genç olsaydım. Keşke kavmin seni Mekke’den
çıkaracakları gün hayatta bulunsaydım” dedi.Rasulullah (s.a.v): “Onlar
beni Mekke’den çıkaracaklar mı ki?”diye sordu.Varaka: “Evet
çıkaracaklar.Zira senin gibi bir şey getirmiş hiçbir kimse yoktur ki
düşmanlığa uğramasın,yurdundan çıkarılmasın. Şayet senin davet günlerine
yetişirsem,sana yardım ederim.”cevabını verdi.
Buhari’de geçen bir rivayette: “Vahiy bir süre müddet kesildi.Nebi
(a.s.) o derece üzüldü ki birkaç defa kendisini yüksek dağ tepelerinden
atmaya bile kalkmıştı.Her defasında kendisini oradan atmak için dağın
tepesine yaklaştığın- da Cebrail (a.s) kendisine görünüp:
“Ey Muhammed şüphesiz ki Sen,gerçek olarak Allah’ın Rasulüsün” diyerek
engel oluyordu.böylece yüreğinin bununla teskin oluyor ve nefsi sükunet
bularak evine dönüyordu.bu sebeple vahyin kesilmesi tine bu şekilde
kendisini dağlardan atmaya teşebbüs eder ve dağın zirvesine geldiğinde
Cebrail (a.s.) kendisine mutlaka görünüp O’na aynı şeyleri söylerdi.
Vahyin kesilme süreci Taberi’de şöyle anlatılır:
Cabir bin Abdullah diyor ki:
“Ben,Rasulullah’ın,vahyin kesildiğini anlattığını işittim.Rasulullah
şöyle buyuruyordu:”Ben bir gün yürürken gökten bir ses iştim.Birde ne
göreyim,Hira da bana gelen melek yerele gök arasında bir kürsü üzerinde
oturuyor.ben ondan çok korktum yere kapandım.Geri geldim ve beni
örtün,beni örtün.”dedim.üzerimi örttüler,bunun üzerine Allah’ı Teala “Ey
sarınıp bürünen peygamber,kalk insanları uyar,Rabbini yücelt,elbiseni
temizle,azaba götürecek şeylerden sakın.” Ayetini indirdi.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
1- Ey sarınıp bürünen peygamber,
2- Kalk (insanları)uyar.
3- Rabbini yücelt. “Ey peygamber, yatmayı bırak. Kalk Allah’a ortak
koşan kavmini, Allah’ın azabı ve daha önceki kafirlerin uğradıkları
akıbetle uyar. Ey Muhammed, Rabbine kulluk ederek ve ihtiyaçlarının
sadece ondan isteyerek onu yücelt.
4-Elbiselerini temizle
İslam’ın Çağrısı
Peygamberimiz vahyin gelişinin şokunu atlatınca önce yakın çevresiyle
konuştu.Çünkü anlatılması gerekli şeyleri söyleyebileceği çok az insan
vardı etrafında.Yalanlanacağından,bir büyücü gaybdan haber veren bir
sihirbaz olarak suçlanacağından çekiniyordu.Çünkü anlatılması istenen
toplumun tüm değerlerini temelden sarsıcı özellikteydi.
Peygamberimiz ,tebliğini beşeriyete ve cihana duyurabilmek için
muhatapta tedrice riayet etmek,kendisini çevreleyen davet halkaların
birer birer hitabını ileterek ilerlemek mecburiyetindeydi.
Bu mecburiyet;üç noktadan ileri gelmektedir:
a)Her şeyden önce insanın bizzat içinde bulunduğu ortam,yaşadığı çevre,
ailesi, yakınlar, tanıdık ve akrabaları vasıtasıyla cemiyete kısa bir
zamanda yayılmak mümkün olacaktır.
b)İnsanın tanıdıklar,akrabaları kendini desteklemez,yardımcı
olmazlarsa,uzak çevre ve diğer muhataplar,güvenip inanmaz itimat
gösterip bağlanmaz.
c)Kişi,her şeyden önce kendi ailesinden ve yakın çevresinden
mükelleftir; onların sorumluluğu, üzerindedir.Önce onlara karşı tebliğ
vazifesini ifa ettikten sonra dışa açılmak ve çevreye taşmak gereklidir.
Bu sebeple davetçi,kendisine en yakın insanlar olarak davetine ailesi
efradından başlamalı,onları ıslah ve terbiye etmeli,İslam’ın belirttiği
esaslar dahilinde yaşamalarını sağlamalıdır.Kuran’ı Kerim, Müslümanlara
aileleri ile ilgilenmeleri ve onları ateşten korumalarını emreder.
Aile içinde bulunan büyükler anne baba vs. de davete muhataptırlar ve
davetçi onlara tebliğini iletmekle mükelleftir. Peygamberimiz
tebliğe önce gizli davet devresinde uyguladığı metotla önce can
arkadaşlarından ve samimi dostlarından başladı. Çünkü bunlar çağrılmaya
en müsait olanlardı.
Hz. Muhammed, kendi inandığı Rabbinin bir ve tek oluşunu,putlara
tapmanın saçmalığını gelen vahiyle birlikte temellendirdi. Oysa
Kureyşliler putlara tapma konusunda hayli muhafazakardılar. Hz.Muhammed
her şeye rağmen inandığı doğruları anlatmak zorundaydı.
İslam davetinin ilk tebliğcisi Hz.Peygamber de faaliyetlerini başlattığı
bu merhalede görevini gerçekleştirmek üzere ilk adımını bu noktadan
attı. İlk olarak kendi ailesinden yakınen tanıdığı ve güvendiği
şahıslara anlatmaya başladı.
İLK MÜSLÜMANLAR VE YAKIN ÇEVREYE ÇAĞRI
Hz.Hatice bu güne kadar yalan söylediği hiç görülmemiş, doruluktan
ayrılmamış, her kes güvenilir olduğundan ve doğru sözlü olarak bilen
eşi, bu söylediklerinden hiç tereddüt kabul etti ve inandı.Sonra bu
halka yavaş yavaş genişlemeye başladı. Önce Mekke’nin saygın
kişilerinden biri, Hz.Muhammed’in sadık dostu, fedakar ve güvenilir
insan Ebu Bekir Müslümanlığı kabul etti. Hz.Ebu Bekir; zengin,
malumatlı, söz ve işlerinde doğru, yumuşak başlı bir insandı. Mekke’de
önemli bir vazife sahibi idi. Bütün Mekkelilerin saygı ve sevgisini
kazanmıştı. Hz. Muhammed ile pek candan dostluğu vardı. Vahyin geldiğini
Peygamberimizden duyunca: “Babam-anam,hakikati seven dostlarım adına
yemin ederim ki,bana söylediklerine inandım ve şahadet ettim
ki,Allah’tan başka mabud yoktur.Sen de O’nun Rasulüsün.”diyerek
heyecanla bağırdı.Derin bir imanla Müslümanlığa bağlandı.
Rasulullah (s.a.v) Efendimizin gizli daveti gerçekleştirme sürecinde
Hz.Peygamber ve O’na inananlar gizlice ibadet ediyor,namaz kılıyor ve
davet çalışmalarını gizlice sürdürüyorlardı.Davet sadece kendisine
güvenilen,teklifi kabul etmese bile sır telakki ederek saklamasını bilen
kimselere ve İslam’ı kabul için istidadı olduğuna inanılan,cahiliyenin
bid’at ve sapıklıklarından tiksinerek doğru yolu arayış içerisinde olan
Hakk’a meyyal kişilere sunuluyordu.
Üçüncü ve dördüncü olarak Müslümanlığı kabul edenler,Ebu Talip’in oğlu
Ali ve peygamberimizin azat ettiği halde yanından ayrılmayan,onun
hizmetinde kalmayı baba evine dönmeye tercih eden kölesi Zeyd’dir.Ali
henüz 12 yaşındaydı.Kur’an-ı Kerim’in ilahi ifadesini duyup amcasının
ibadetli yaşayışını görünce bütün safiyet ve masumiyetle İslam’a
girmiş,hizmete koşmuştur.Yıllardan beri Hz.Muhammed’in hizmetinde
bulunan Zeyd de O’nun,doğru yolun yolcusu ve göstericisi olduğunu
yakınen görmüş,anlamış ve hiç tereddüt etmeden O’nun yoluna koyulmuştu.
Bu ruh ve imandaki Müslümanlar birer ikişer çoğalmış,Mekke halkı ve
köleler zümresi arasında,İslam dini yavaş da olsa gizli gizli yayılmaya
başlamıştı.Bilhassa Hz. Ebu Bekir’in telkin ve gayretleriyle Kureyş’in
en tanınmış adamlarından bir kısmı peygamberimizin huzuruna geldi ve
onun İslam dinine davetini kabul etti.Osman b. Affan,Zübeyr b.
Avam,Abdurahman b. Avf,Sa’d b. Ebi Vakkas,Talha b.Ubeydullah gibi
sonradan yalnız İslam tarihinin değil cihan tarihinin sayılı
şahsiyetleri arasına giren kıymetli kimseler bu ilk
Müslümanlardandır.Sonraları evi,Peygamberimizin faaliyetlerine merkez
olan Erkam ve sesi gönülleri tutuşturan Bilal-i Habeşi de bu
ilklerdendir.
Gizli davet süreci Allah’ın açıktan daveti emretmesine kadar sürdü.
KAYNAKLAR
1.İSLAMİ TEVLİĞİN MEKKE DÖNEMİ ve İŞKENCE (Doç. Dr. İhsan Süreyya SIRMA)
2.HADİSLERLE Hz. PEYGAMBERİN HAYATI (Said HAVVA)
3.İSLAMİYETİN DOĞUŞU (Harun AKYAZI)
4.RASULULLAH’IN İSLAMA DAVET METODU ( Prof. Dr. Ahmet ÖNKAL)
5.DOĞUŞTAN GÜNÜMÜZE BÜYÜK İSLAM TARİH (Prof Dr. Hakkı Dursun YILDIZ)
6.İLKÖĞRETİM DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ 6 (Komisyon)
*********************************
ÜNİTE 1 : PEYGAMBERLERE VE İLAHİ KİTAPLARA İNANÇ
1. Peygamber ve Peygamberlere İman
Allah’tan aldıkları mesajları insanlara iletmekle görevli elçilere ne ad verilir?
• Peygamber
Allah tarafından kendisine vahiylerden oluşan bir kitap gönderilmiş olan peygamberlere ne ad verilir?
• Resul
Allah’tan vahiy almış ancak kendisine ayrıca ilahi bir kitap verilmemiş olan peygamberlere ne ad verilir?
• Nebi
Allah’ın emir ve yasaklarını peygamberlerine bildirmesine ne ad verilir?
• Vahiy
Allah’tan almış olduğu vahyi peygamberlerine iletmekle görevli melek hangisidir?
• Cebrail
Allah’ın bize örnek olması için göndermiş olduğu elçilere ne ad verilir?
• Peygamber
1.1. Peygamberlerin İnsanlardan Seçilmesinin Nedenleri
Meleklerle insanlar arasındaki temel farklardan bir tanesini söyleyiniz.
• İrade
1.2. Peygamberlerin Nitelikleri
Peygamberlerin niteliklerinden bir tanesini söyleyiniz.
• Doğru olmak
• Güvenilir olmak
• Akıllı ve zeki olmak
• Günahsız olmak
• Tebliğ
1.2.1. Doğru olmak
1.2.2. Güvenilir Olmak
Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye göç etmeden önce kendisine verilen
emanetleri düşünmüştür. Bu emanetlerini sahiplerine vermesi için kimi
görevlendirmiştir?
• Hz. Ali
Peygamberimiz küçüklüğünden beri herkesin güven duyduğu bir kimsedir.
Emanetleri korumuş, adaletli ve dürüst bir kişi olmuştur. Mekkelilerin
peygamberimize bu özelliklerinden dolayı hangi lakabı vermişlerdir?
• Muhammedülemin
“Muhammedülemin “ in anlamı nedir?
• Güvenilir Muhammet
1.2.3. Akıllı ve Zeki Olmak
I- Kendilerine verilen görevleri başarıyla yerine getirmeleri
II- Ortaya çıkan sorunlara zekice çözümler üretmeleri
III- Kararlılıklarıyla başarıya ulaşmaları
Yukarıda verilenler peygamberlerin niteliklerinden hangisiyle daha çok ilişkilidir?
• Akıllı ve zeki olmak
1.2.4. Günah İşlemekten Kaçınmak
1.2.5. Allah'tan Aldıkları Mesajları Olduğu Gibi İnsanlara Bildirmek
Peygamberler Allah'tan aldıkları dinî hükümleri olduğu gibi hiçbir
değişiklik olmadan insanlara bildirmişlerdir. Allah’tan aldıkları
emirlerde ne bir eksiltme ne de bir artırma yapmışlardır.
Peygamberlerin bu özelliğine ne ad verilir?
• Tebliğ
1.3. Kur’an da Adı Geçen Peygamberler
Kuran da kaç tane peygamberin ismi geçmektedir?
• 25
İlk peygamber ve ilk insan kimdir?
• Hz. Adem
Son peygamber kimdir?
• Hz. Muhammet
Kuran da büyücülerle mücadelesi anlatılan peygamber kimdir?
• Hz. Musa
Hz. İsmail ve Hz. İshak’ın babası olan peygamber kimdir?
• Hz. İbrahim
611
Allah’ın emriyle gemi yapan ve kendisine inananlarla o gemiye binen peygamber kimdir?
• Hz. Nuh
Babası, dedesi ve dedesinin babası peygamber olan peygamber kimdir?
• Hz. Yusuf
Kardeşleri tarafından kuyuya atılan peygamber kimdir?
• Hz. Yusuf
• Kendisine Tevrat isimli kitap verilmiştir.
• Firavunla olan mücadelesi Kuran da anlatılmaktadır.
Yukarıda özellikleri verilen peygamber kimdir?
• Hz. Musa
Zebur isimli kutsal kitap hangi peygambere verilmiştir?
• Hz. Davud
• İncil isimli kutsal kitap verilmiştir
• Babasız olarak dünyaya gelmiştir.
Yukarıda özellikleri verilen peygamber kimdir?
• Hz .İsa
4. Peygamberlere Gelen Mesajlar Aynı Amaca Yöneliktir
Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin anlattıkları en temel konu hangisidir?
• Allah’ın varlığı ve birliği
2. İlahi Kitap ve İlahi Kitaplara iman
Değişikliğe uğramamış tek kutsal kitap hangisidir?
• Kuran
2.1. Allah Niçin Vahiy Göndermiştir?
Allah’ın emir ve yasaklarını peygamberlerine bildirmesine ne ad verilir?
• Vahiy
Allah’tan aldığı vahiyleri peygamberlere iletmekle görevli melek hangisidir?
• Cebrail
2.2. İlahi Kitaplar
Allah'ın peygamberler aracılığı ile insanlara gönderdiği kitaplara ne ad verilir?
• Kutsal kitap
• İlahi kitap
Allah tarafından peygamberlere gönderilen, birkaç sayfadan oluşan küçük kitaplara ne ad verilir?
• Suhuf
Hz. Adem’e verilen suhuf kaç sayfadan oluşmaktadır?
• 10 sayfa
Hz. Şit’e verilen suhuf kaç sayfadan oluşmaktadır?
• 50 sayfa
Hz. İbrahim’e verilen suhuf kaç sayfadan oluşmaktadır?
• 10 sayfa
Hz. İdris’e verilen suhuf kaç sayfadan oluşmaktadır?
• 30 sayfa
2.2.1. Tevrat (Torah)
Tevrat hangi peygambere gönderilmiş ilahi bir kitaptır?
• Hz. Musa
2.2.2. Zebur
Hz. Davut'a indi¬rilmiş olan ilâhî kitap hangisidir?
• Zebur
2.2.3. İncil
Hıristiyanların kutsal kitabı hangisidir?
• İncil
İncil hangi peygambere verilmiştir?
• Hz. İsa
2.2.4. Kur'an
Kuran hangi dilde indirilmiştir?
• Arapça
612
Kuran’ın tamamlanması yaklaşık olarak kaç yıl sürmüştür?
• 23
Kur’an’ın toplanması ve kitap haline getirilmesi hangi halife zamanında olmuştur?
• Hz. Ebu Bekir
Kuranı Kerim hangi halife zamanında çoğaltılarak çeşitli İslam merkezlerine gönderilmiştir?
• Hz.Osman
3. Asr Suresi ve Anlamı
• “İnnel insane lefi husrin” ifadesi hangi sureye aittir?
a) Kevser suresi
b) Fil suresi
c) Fatiha suresi
d) Asr suresi
• “Asra yemin ederim ki. Gerçek şu ki insan zarar içindedir. Bundan
ancak iman edip iyi amel işleyenler , birbirlerine hakkı tavsiye edenler
ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”
Yukarıda hangi surenin anlamı verilmiştir?
a) Kevser suresi
b) Fil suresi
c) Fatiha suresi
d) Asr suresi
• İnsanların yararına olacak her türlü iyi iş ve davranıştır.
• Allah’ın hoşnutluğunu kazandıracak olan iş ve davranışlardır.
Yukarıda özellikleri verilen iş ve davranışlara ne ad verilir?
• Salih amel
*********************************
6. SINIF