8.SINIF 5. ÜNİTE- “DİN VE GÜZEL AHLAK” ÇALIŞMA SORULARI
1. Bir toplum içinde kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri ve kurallarına ne denir?
C-Ahlak.
2.Din ve ahlak arasında nasıl bir ilişki vardır?
C-Din insanları iyiye ve güzele yönlendirip mutlu olmalarını sağlar.
Bunun için de ahlak ilkelerinin davranışlarına yansımasını ister. Birey
ve toplumun mutlu olması güzel ahlakın benimsenmesi ile mümkün olur.
3.Allah kimi insanlığa örek ve model insan olarak sunmuştur?
C-Hz. Muhammed(S.A.V)’i
4.Peygamberimiz; “Müminlerin iman yönünden en üstünü, ……………………….. en iyi olanıdır” buyurmuştur. Cümleyi tamamlayınız.
C-Ahlakça
5. Peygamberimizin ahlakı nasıldı?
C-Kur’an Ahlakı idi.
6. “Ben yalnız …………………… tamamlamak için gönderildim.” Peygamberimizin bu sözünü tamamlayınız.
C-Güzel Ahlakı
7. Kur’an’da “ Gerçekten sen büyük bir ahlak sahibisin.” buyrulmaktadır. Bu ayette geçen büyük ahlak sahibi kimdir?
8.İslam’da övülen ahlaki tuum davranışlara örnek veriniz.
C- Doğruluk, başkalarına maddi yardımda bulunmak(infak), emaneti
korumak, adaletli olmak, Kardeşlik, Hoşgörü ve bağışlama, Alçak
gönüllülük(Tevazu), sözünde durmak, görgülü olmak, insanlara iyi
davranmak ve güzel söz söylemek, savurganlıktan kaçınmak gibi…
9.Kişinin söz, düşünce ve davranışlarına açık, dürüst ve tutarlı olmasına ne denir?
C-Doğruluk.
10. “Özün ve sözün; için ve dışın bir olması şeklinde ifade edilen ahlaki özellik hangisidir?
C-Doğruluk.
11. Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de nereye ulaştırır?
C-Cennete ulaştırır.
12.Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için kişinin servetinden harcamada bulunması, ihtiyaç sahiplerine yardım etmesine ne denir?
C-İnfak
13.Dinimizin emrettiği yardımlaşmalar nelerdir?
C-Zekat, fitre
14. Sadaka-i Cariye nedir?
C-Sürekli sevap kazandıran sadaka anlamına gelir ve hayır için yol,
köprü, çeşme, mescit, yoksullar için aşevi, hastane ve okul
yaptırmaktır.
15.Geri alınmak veya saklanmak üzere birine veya bir yere bırakılan şeylere ne denir?
C-Emanet
16.Emanet konusunda duyarlı davranan kimseye ne denir?
C-Güvenilir kimse veya emin insan denilir.
17.İnsanın güvenilir ve emin olması için üç çeşit emaneti koruması gerekir. Bunlar nelerdir?
C-Din, akıl ve beden ve sosyal varlık olma emanetlerini korumak
18. Bir kimse Allahın buyruk ve tavsiyelerine uymakla hangi emaneti korumuş olur?
C-Din emanetini
19. Bir kimse kendisi için en doğru ve yararlı olanı seçmesi, zararlı şeylerden uzak durmasıyla hangi emaneti korumuş olur?
C-Akıl ve beden emanetini
20. Bir kimse ailede ve toplumda bireylerin haklarına dikkat etmesi,
onları aldatmaması ve aralarında adaleti gözetmesiyle hangi emaneti
korumuş olur?
C-Sosyal varlık olma emanetini.
21.Sahip olduğumuz her şey bize kimin emanetidir?
C-Allah’ın
22.Peygamberlerde bulunan en önemli özelliklerden biri olan ve güvenilir olmak anlamına sıfat hangisidir?
C-Emanet
23. Güvenilir bir insanın hangi özellikleri taşıması gerekir?
C-Sözünde durması, ahde vefa göstermesi, yalan söylememesi, emanete ihanet etmemesi.
24. Her şeyin ve herkesin hakkını vermek, ölçüsüzlükten uzaklaşarak orta yolu tutmak ve dengeli davranmaya ne denir?
C-Adalet.
25. Toplumda adaletin uygulanmasıyla ilgili ilkeler nelerdir?
C – Aile içi ilişkilerde, çocuklara yaklaşımda adaletli davranmak
– Eğitimcilerin öğrencileri arasında adaletli davranması
– Yöneticiler emri altındakiler arasında ayrım yapmadan görev aldıkları işleri adaletle yürütmeli
— İşverenler çalışanlarına adaletli davranmalı
— Mal üretip satan kimse, alım-satımda adaletten ayrılmamalı, ölçü ve tartıyı düzgün yapmalıdır.
26.Kardeşliğin hukukunu zedeleyen davranışlar nelerdir?
C-Dargınlık, kusur araştırmak, söz taşımak, can, mal ve namus dokunulmazlığını çiğnemektir.
27.Müminler birbirinin nesidir?
C-Kardeşidir.
28. Kardeşliğin vazgeçilmez şartları nelerdir?
C-İnsanların fikir, düşünce ve yaşam biçimlerine saygı göstermek, eşit
hak ve imkânlardan yararlanmaları için çaba harcamak, onların yardımına
koşmaktır.
29.farklı düşünce ve davranışları anlayışla karşılamak ve bu kimselerle birlikte yaşama erdemini göstermeye ne denir?
C-Hoşgörü
30. İnsanların hatalarını affetmeye, özür dileklerine olumlu karşılık
vermeye ve kusurlarının telafisine imkân tanımaya ne denir?
C-Bağışlama
31.Çoğu zaman öfkeli davranmak neyi engeller?
C-Hoş görülü olmayı ve bağışlamayı
32.Peygamberimizin kendisine ve yakınlarına, Kâbe ve kırıcı davrananlara
kin gütmemesi, sabır göstermesi, Mekke’de on üç yıl boyunca İslam’ı
yaymaya çalışırken çeşitli işkence ve baskılarla karşılaşmış ve göç
etmek zorunda kalmış daha sonra Mekke’yi fethettiğinde bütün bu
kötülükleri yapanlara karşı hangi üstün ahlaki özelliğini göstermiştir?
C-Bağışlayıcılığını.
33. Sahip olunan imkânlar, iyilik ve güzellikler karşısında gurura kapılmamaya ne denir?
C-Alçak gönüllülük(Tevazu)
34.Alçak gönüllü olmanın karşıtı nedir?
C-Kibirlenmek, böbürlenmek ve kendini beğenmişliktir.
35. Peygamberimiz bir hadisinde Münafığın üç alameti vardır. Yalan söyler,…………..” diğer ikisini siz yazınız.
C-Emanete hıyanet eder, sözünde durmaz.
36.İnsanların günlük yaşamda birleriyle olan ilişkilerinde uymaları gereken kurallara ne denir?
C-Görgü kuralları.
37. Ahlak kuralları gibi görgü kurallarının da denetleyicisi kimdir?
Toplum vicdanıdır.
38. İnsanın sahip olduğu mal, sağlık, zaman gibi nimetleri gereksiz yere ve aşırı tüketmesine ne denir?
C-Savurganlık
39.Para ve malı gerektiği yerde ve gerektiği ölçüde esirgemeden vermeye ne denir?
C-Cömertlik
40. Dinimiz harcama konusunda aşırılık olan savurganlığı yasakladığı
gibi, onun zıddı olan ……………. de yasaklar. Orta yol olan cömertliği esas
alır.
C-Cimrilik
************************
Dindar olmak ne demektir?
“Dindar olmak, dinin öğütlerini içtenlikle yerine getirmektir.”
Dindar Olmak Güzel Ahlaklı Olmayı Gerektirir:
Her toplumda yerine getirilmesi gereken birtakım ahlâk kuralları
vardır. Ahlâk kuralları insanı yaşayışında güzel davranmaya yöneltir. Bu
kurallara uyanlara da “güzel ahlâklı” denir.
Dindarlık, insanın zorlama olmadan, çıkar gözetmeden, içtenlikle iyi
ve güzel işler yapmasına katkı sağlar. Çünkü din, ahlâkî davranışları
yerine getirmede insanı yönlendirir.
“Allah, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve
hayatı yaratmıştır.” (67/Mülk suresi, 2) Bu ayette Allah, yeryüzünde
insanın ahlâkî bir sınama içinde olduğunu bildirmiştir.
Peygamberimizin birçok hadisi dinin güzel ahlâk olduğu konusunda
yoğunlaşmıştır. Hatta peygamberimiz ahlâkla iman arasındaki ilişkiyi,
“Müminlerin iman yönünden en üstünü, ahlâkça en iyi olanıdır.” (Ebu
Davud, Kitabüssünen, Nu.:15) diyerek belirtmiştir.
“Muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (29/Ankebût
suresi, 45) İslâmın öğütlediği ibadetlerin insanın ahlâkça yücelmesine
etkileri vardır.
Dinimize göre insanın Allah’la ilişkisi, insanlar arası ilişkilerine
yansır ve onları yönlendirir. Hz. Peygamberin “Müslüman elinden ve
dilinden herkesin emin olduğu kimsedir.” (Buharî, İman, 4) sözü de
dindar olmanın ahlâklı olmak anlamına geldiğini ifade eder
Din Güzel Ahlaklı Olmama Nasıl Katkı Sağlar:
Din, yaşamın zorluklarına karşı insana dayanma gücü ve ümit verir. Bu
da onun bunalımlara düşmesini, karamsar olmasını önler. Çünkü Allah’a
dayanmak ve güvenmek insana güç kazandırır.
Din Güzel ahlaklı birer insan olmamız için bizden bazı isteklerde bulunur:
Dinim Benden Güvenilir İnsan Olmamı İster:
Dinimizin güvenilir bir insan olmamızı ister, bunun için de bazı özellikleri üzerimizde taşımamız gerektiğini söyler.
Güvenilir bir insan olabilmem için şunlara dikkat ederim;
1. Üzerime düşen görevleri yaparım
2. Verdiğim sözde dururum
3.Emanete ihanet etmem
4. Kötülüğe yaklaşmam
5.Hiçbir konuda doğruluktan ayrılmam
6. Kimsenin arkasından konuşmam
7.Kıskançlıktan, yalan ve iftiradan kaçınırım
8. başkalarını hor görmem.
Üzerime Düşen Görevleri Yaparım:
Toplumlar bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri ağrırsa diğer tarafları da
bu durumdan rahatsız olur. Bunun gibi, görev ve sorumlulukların
birileri tarafından yerine getirilmemesi, tüm işleri aksatır. Toplumsal
yaşama katılan herkesin evde, sokakta, okulda, işyerinde yapması
gereken görevleri vardır. Herkesin görevini ve sorumluluğunu en iyi
şekilde yapması gerekir.
• Kur’an’da : “ ...Yaptığınız işlerden mutlaka sorumlu tutulacaksınız..”
(Nuh Sûresi,93) buyurularak herkesin yaptığı işlerden dolayı ahirette
sorumlu tutulacağı haber verilmektedir. O nedenle bir öğrencinin en
önemli görevi derslerine çalışmak, ailesine, vatanına ve milletine
yararlı bir insan olmaktır.
Verdiğim Sözde Dururum:
Yapılan anlaşmaya bağlı kalmaya ve verilen sözü yerine getirmeye sözünde
durmak dendiği bunun dini terim olarak ise; “ ahde vefa” olarak
adlandırılır.
“ Ey İnananlar! Verdiğiniz sözleri ( ahidleri ) yerine getirin...” (Maide,1)
“..Kim Sözünü Yerine Getirir Ve Günahtan Korunursa, Şüphesiz Allah Da Korunanları Sever” ( Al-İ İmran, 76)
Verilen sözleri yerine getirmenin bireysel ve toplumsal pek çok yararları vardır.
Toplumda verdiği sözü yerine getirmeyen insanlardan uzak durulur. Onlarla hiçbir ortak iş yapılmaz.
Peygamber efendimizin bu konuyla ilgili sözünün hatırlatılması.
“Münafığın alameti 3 tür;
1. Söz verir,sözünde durmaz
2. Konuştuğunda yalan söyler
3.Emanete ihanet eder. “
Emanete İhanet Etmem:
Emanet; Korunmak için birine bırakılan herhangi bir şey anlamına
gelir. Birinin korumamız için verdiği para, eşya emanettir. Aynı zamanda
manevi emanetler de vardır, sağlığımız, aklımız, sorumlu olduğumuz
kimseler de bize emanettir.
Dinimiz emaneti gözetmemizi öğütlemiştir:“İnananlar, emanetlerini ve verdikleri sözleri yerine getirirler.” Mü’minun,8.
Allah’ın öğütleri ve sakınmamızı istedikleri de emanettir. (Bkz. Enfal,27)
Peygamber efendimizin bu konuyla ilgili sözünün hatırlatılması. “münafığın alameti 3tür;…”
Okulun eşyalarının da bizlere birer emanet olduğu onları hor
kullanmak,sıraları çizmek, yazı yazmak ve kırmanın da emanete hıyanet
olduğu belirtilecek.
Konularla ilgili hayattan örnekler verilecek öğrencilerin konularla ilgili örnekleri üzende konuşulup tartışılacak.
Kutsal Kitabımız Kur’an_ı Kerim, güzel ahlaklı olmayı öğütler.
Kötülüğe Yaklaşmam:
Kötülük nedir?
Kötülük, Dinin ve aklın hoş görmediği şeydir. Yalan, hırsızlık, adam öldürmek vb.
Dinin ve aklın hoş görmediği yani kötü olan huy ve davranış örneklerinin sorularak listelenmesi.
Kur’anı kerim’de: “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle
yapın.insanlara mallarını ve haklarını eksik vermeyin. Yeryüzünde
bozguncular olarak dolaşmayın.” (Hud,85) buyurulur.,
Kötülük, insanın yapısına aykırı olan, istenilen beğenilen nitelikte olmayan söz ve davranışlardır.
• İnsan, hem iyilik hem de kötülüğe eğilimli bir varlık olarak
yaratılmıştır. İnsana Allah akıl, irade vermiş, hür iradesiyle yaptığı
davranışlardan sorumlu tutmuştur.
• Her insanın mutlu bir şekilde yaşaması için, kötülüklerden uzaklaşarak, iyiliklere yönelmesi gerekir.
• Çünkü kötülük hem insanın yaratılışına aykırı, hem zararlıdır.Onu mutsuz kılar.
• Kötülük, insanlar arasında sevgi ve güveni ortadan kaldırır. Bu da insanın ve toplumun huzursuz olmasına sebep olur.
• Kötülüğe yaklaşmamam:
Beni iyiliğe yöneltir. Çünkü iyilik beni mutlu kılar.
Aklımı ve diğer yeteneklerimi doğru ve yerinde kullanmamı sağlar.
İnsanlara yararlı söz ve davranışlarda bulunarak, paylaşmanın, yardımlaşmanın, birlik beraberlik içinde yaşamamı sağlar.
Çevremde sevilen, sayılan, güvenilen bir kimse olmamı sağladığı gibi , Allah’ın da sevgisini kazanırım.
Hiçbir Konuda Doğruluktan Ayrılmam:
Doğruluk ne demektir? sorusunun sorulması.
Doğruluk insanın düşünce, söz ve davranışlarında bir olması demektir.
Ayet , hadis ve örnek olaylarla konunun açılması.
Allah şöyle buyurur:” senden istenildiği gibi dosdoğru ol!”(Hud,112)
Dosdoğru olmak ne demektir? Dosdoğru olmak için neler yapmak gerektiği tartışılacak.
Doğru olabilmek için doğru insanlarla beraber olmak gerektiğinin vurgulanması. (Tevbe, 119)
Peygamberimiz şöyle buyuruyor:” Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik
cennete götürür. Kişi doğruyu söyleye söyleye Allah katında
sıdıklar(doğrular) derecesine çıkar.” (Buhari,edeb,69)
Doğruluk, insanın sözlerinde, davranışlarında ve düşüncelerinde dürüst
olmasıdır. Diğer bir ifadeyle sözüne güvenilen, sözü özüne,
davranışları da sözüne uyan kimsedir.
Düşüncede doğru olan, her konuda iyi niyet sahibi, iyiyi, güzeli,
doğruyu arzu eden, insanlar hakkında kötülük düşünmeyen kimsedir.
Sözünde doğru olan, kendi çıkarları bile olsa doğruluktan ayrılmayan, yalan söylemeyen kimsedir.
İş ve davranışlarında doğru olan, sözü özüne davranışları sözüne uyan, kimseyi aldatmayan kimsedir.
İslâm doğruluğu önem vermiş, doğruluk ve adalet üzerine kurulmuş bur Ahlâk toplumu oluşturmayı hedeflemiştir.
Doğruluğun birey ve toplum açısından birçok yararları olduğunu söyleme.
Kimsenin Arkasından Konuşmam:
Gıybet; Bir kimsenin arkasından , yüzüne karşı söyleyemeyeceğimiz ve onun hoşlanmayacağı şeyleri söylemektir.
Peygamberimizin gıybet hakkındaki sözünün söylenmesi
“Peygamberimiz, ‘Gıybetin ne olduğunu bilir misiniz?’ dedi.
Yanındakiler, ‘Allah ve onun elçisi daha iyi bilir,’ dediler. ‘Gıybet
birinizin kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır.’ dedi peygamberimiz.
Orada bulunan bir adam, ‘Söylediğim şey ya onda varsa?’ dedi. Bunun
üzerine peygamberimiz ‘Eğer söylediğin şey onda varsa gıybetini yapmış
olursun. Eğer söylediğin şey onda yoksa bu iftira olur.’ dedi.” (Müslim,
Birr, 70)
Yukarıdaki hadise göre gıybeti iftiradan ayıran farkın ne olduğunun sorulması.
Biri hakkında arkasından hoşlanmayacağı sözleri konuşmak insanların arasının açılmasına neden olur, düzen ve huzuru bozar.
Konularla ilgili hayattan örnekler verilecek öğrencilerin konularla ilgili örnekleri üzende konuşulup tartışılacak.
Kıskançlıktan, Yalan ve İftiradan Kaçınırım:
Kıskançlık, başkalarının sahip oldukları bazı özellikleri (mal, makam
vb.) çekememek, o kimselerin bu nimetlerden yoksun olmalarını
istemektir. Kıskançlık; haset, çekememezlik olarak da adlandırılır.
Peygamberimiz kıskançlığın sevaplarımızı azaltacağını ve
iyiliklerimizi yok edeceğini haber vermektedir: “Kıskançlıktan sakının;
ateş odunu nasıl yerse, kıskançlık da iyilikleri öyle yer.” (İbni
Mace, Zühd, 22)
Kıskançlık insanlar arasında kin ve düşmanlığa sebep olur.
Yukarıdaki hadise göre, Kıskançlık niçin ateşe benzetilmiştir?
Kıskançlık insanlara hangi zararları vermektedir? Tartışınız.
Yalan söylemek, gerçeği saklayıp bunun aksini söylemektir.
Yalan, insanın onurunu zedeleyen, onu küçülten bir davranıştır.
Dinimiz yalandan kesinlikle uzak durmamızı öğütler. Bundan dolayı
Kur’anıkerim’de, “Yalan sözden kaçının.” (22/Hac suresi, 30), “Kuşkusuz
Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” (16/Nahl suresi,
116) buyrulmaktadır
İnsanlar niçin yalan söylerler?
Yalan söylemekten niçin kaçınmak gerekir?
Peygamberimiz de yalanın sonunun felâket olduğunu ve yalandan uzak durulması gerektiğini öğütlemektedir:
“...Yalandan sakının! Çünkü yalan günaha, günah da cehenneme götürür.” (Buharî, Edeb, 69)
İftira, kasıtlı olarak bir kimseye işlemediği bir suçu yakıştırmaktır.
İftira, suçsuz insanları suçlamaktır ve insan hakkına saygısızlıktır.
İnsan hakkını çiğnemek büyük günahlardandır. İftira ve gıybet eden
kişinin Allah’tan bağışlanma dilemesi yetmez. İftira ettiği kişiden özür
dileyip helâlleşmesi gerekir.
İftira ile ilgili bir örnek olay incelemesi yapılacak.
İftira niçin insan hakkına saygısızlıktır? Tartışınız.
Dinimiz iftira etmeyi yasaklamıştır: “Siz bu iftirayı, dilden dile
birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi
konuşuyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah
katında çok büyük bir suçtur.” (24/Nur suresi, 15)
Gıybet ile iftiranın farkını hatırlayınız.
Dinimize göre iftira niçin çok büyük bir suçtur?
Başkalarını Hor Görmem:
Başkalarını hor görmek; onları küçümsemek, onlara yukarıdan
bakmaktır. Başkalarını hor görenler, kendilerinden başkasını
düşünmezler. Yaptıklarıyla çokça övünürler. Kendini beğenmek ve kibir de
denilir.
Başkalarını hor görenler inanlar tarafından sevilmedikleri gibi Allah tarafından da sevilmezler.
Kibirin zıttı “alçak gönüllülük” ise güzel bir huydur ve herkes tarafından sevilir.
Dinimiz başkalarını küçük görmekten sakınmamızı ister. Allah cc.şöyle buyurur:
İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Şüphe
yok ki Allahkendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.”(Lokman,1
Allah Öfkemizi Yenmemizi İster:
Öfke, inatlık, azimsizlik ve sabırsızlık, cehalet, görgüsüzlük, israf
insanın kendini geliştirmesinin önündeki bazı engeller olduğu ifade
edilerek bunlardan kaçınmak gerektiği vurgulanacaktır.
Kendini geliştiren insanın (olgun insan) başlıca özellikleri şunlardır:
1.Öfkesini yener, affedici ve hoşgörülüdür. 2. hata yapınca tövbe eder,
özür diler. 3. Azimli ve sabırlıdır. 4.
Araştırıcıdır, doğru bilgiye dayanır. 5. Görgü kurallarına uyar.
6. İsraftan ve savurganlıktan kaçınır.
Öfkenin zararını anlatan bir örnek olay anlatılarak konuya dikkatlerin çekilmesi.
Öfkenin , insanda engelleme incitme vb. durumlar karşısında görülen saldırganlık ve kızgınlık tepkisi olduğunun belirtilmesi.
Diğer duygular gibi öfkenin de insanın özellikleri arasında olduğu ancak kontrol altına alınması gerektiğinin ifade edilmesi.
Öfke, insandaki kızgınlık duygusunun aşırı derecede olmasıdır Öfke
anında insan doğru düşünemez ve normal davranamaz. Öfkesini yenemeyen
insan, pişmanlık duyabileceği davranışlarda bulunabilir.
“Keskin sirke, küpüne zarar verir.” sözünü açıklayınız?
Dinimizin öfkelenmekten sakınmamızı istediğinin vurgulanması.
Allah şöyle buyurur: “Allah’a saygılı olanlar bollukta ve darlıkta da
Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler...”
(Âl-i İmrân, 134) Hz. Peygamber, öfkesini yenen kişileri pehlivan
olarak nitelendirmiştir: “Asıl pehlivan öfkelendiğinde öfkesini yenen
kimsedir.” (Buharî, Edeb, 76)
Hz. Peygamber bir duygu yoğunluğu olan öfke konusunda bizleri uyarmış
ve başkalarıyla ilişkilerimizde yumuşak huylu ve sabırlı olmamızı
istemiştir. (Ebu Davut, Edeb, 4, Nu.: 4784) Ayrıca Peygamberimiz öfke
anında duygularımızı başka işlere yönelterek öfkemizi azaltabileceğimizi
belirtmiştir. “Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi
geçerse ne alâ, geçmezse uzansın...” (Ebu Davut, Edeb, 4, Nu.: 4782)
Atalarımız “Öfkeyle kalkan zararla oturur” diyerek öfkenin kişiye olan zararına dikkat çekmişlerdir.
Davranışlarımızda asıl olan yumuşak huylu ve sabırlı olmaktır. İnsana
saygı göstererek ve kendimizi başkalarının yerine koyarak düşünüp ona
göre davranmak öfkeyi yatıştırıcı rol oynar. Bununla beraber öfkeli
anımızda Allah’a sığınmak ve öfkemizin geçmesi için dua etmek güzel
davranışlardandır.
Allah, Hatasından Dönmek İsteyenlere Doğruyu Gösterir:
Hatasız kul olmaz sözü tahtaya yazılarak önemli olanın hatadan dönmek olduğunun vurgulanması.
Bilgisizlik, acele karar vermek, kolaycılık, insanların olayları
yeterince düşünmemeleri onları hatalara sürükleyen nedenlerden
bazılarıdır. Önemli olan hata yapmamaya çalışmak; hata fark edildiğinde
ise pişman olup geri dönmektir.
Allah Kur’anıkerim’in birçok ayetinde yaptığımız hatalardan pişman
olup dönmemizi istemekte, hatadan dönen insanlara doğruyu göstereceğini
bildirmektedir.
“Ey Muhammed! Ayetlerimize inananlar sana geldiklerinde, ‘Size selâm
olsun. Rabbiniz merhametli olmayı üstlenmiştir. Sizden kim bilmeyerek
bir kötülük yapar da ardından hemen tövbe eder (hatasından döner) ve
kendini düzeltirse (bilsin ki) Allah, çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.’
de.” (6/ En’âm suresi, 54)
“Kim bir kötülük işler veya kendine yazık eder de sonra Allah’tan
bağışlanma dilerse Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhametli bulur.” (4/
Nisâ suresi, 110)
“Fakat tevbe eden, iman edip iyi işler yapan kimseye gelince, onun
kurtuluşa erenler arasında olması umulur.” (28/ Kasas suresi, 67)
Atalarımız, “Zararın neresinden dönersen kârdır.” diyerek bizi uyarmışlardır.
İnsanın hatasından dönmesi kolay bir iş değildir. Çünkü bazen
duygularımız hatadan dönüp doğruyu bulmamıza engel olabilir. Aklımızı
kullanarak yaptığımız hatayı fark edince ondan vazgeçmeliyiz. Kusur
işlediğimiz kişiden de özür dilemeliyiz.
“Yapılan hatadan dönmek erdemdir.” sözünü açıklayınız.
Zorluklarla Baş Etmesini Bilirim:
Dağın zirvesine ulaşmış bir dağcının resmi öğrencilere gösterilerek bu
dağcının çıkarken hangi zorluklarla karşılaşmış olabileceği ve şu anda
neler hissediyor olabileceği sorularak konuya giriş yapılır.
Ulaşılmak istenen hedeflere doğru yol alırken bir çok zorluklarla
karşılaşabileceğimiz fakat bunlar karşısında yılmadan azimle
,kararlılıkla yürümek gerektiği vurgulanacak. “sabır acıdır, fakat
meyvesi tatlıdır” atasözü hatırlatılacak.
Güçlükler karşısında Allah’tan yardım istemek gerektiği ifade edilecek.
“Allah’ım gücümüzün dışında bize bir şey yükleme…” (Bakara,286)
Konu öğrencilerinde katılımı sağlanarak genişletilecek
Davranışlarda Doğru Bilgiye Dayanırım:
Bir hikaye ile doğru bilginin önemi kavratılmaya çalışılır.
Düşünmeden ve araştırmadan hareket etmenin yanlışlığı vurgulanarak zararları belirtilir.
“ey iman edenler, size… bir adam haber getirirse onun doğruluğunu
araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra
yaptıklarınıza pişman olursunuz.” (Hucurat,6)
Görgü Kurallarına Uyarım:
Görgü kuralları, insanlar arası ilişkilerde benimsenmesi ve uyulması
gereken kurallardır.ona uyanlar taktir edilir, uymayanlar ise kınanır ve
hoş karşılanmazlar.
Yemek yerken, büyüklerle ve telefonla konuşurken, toplum içerisinde ve
sınıfta hangi görgü kurallarına uymalıyız? Sorusu üzerinde konuşulması.
İnsanlar toplum içerisinde ölçülü olmalıdırlar. Görgü kuralları bu
ölçüyü kazandırır,bu kurallara uymak toplumun huzur ve düzeni için
gereklidir.
Çeşitli zaman ve durumlarda uyulması gereken görgü kurallarının neler
olduğunun öğrencilere sorularak yanlışlıkların düzeltilmesi.
Savurganlıktan Kaçınırım:
Savurganlıktan kaçınırım. Konuyla ilgili ayet ve hadislerin tahtaya yazılması.
“Yiyin,için ama israf etmeyin. Şüphesiz Allah, israf edenleri sevmez.” (Araf,31)
“beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz: ölümden önce
yaşamın, hastalıktan önce sağlığın, işler çoğalmadan önce boş zamanın,
ihtiyarlıktan önce gençliğin, yoksulluk gelmeden zenginliğin”
(feyzülkadir,2/16)
Savurganlık: kişinin ihtiyaçları dışında, gereksiz ve aşırı harcamada bulunması, elindekini düşüncesizce harcamasıdır.
Savurganlığın zıttı tutumluluktur. Allah cc. Bu konuda şöyle buyurur:
“eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır,
kaybettiklerinin özlemini çeker durursun” (İsra,29)
************************
DİNLERİ TANIYALIM
1- Din Evrensel Bir Gerçekliktir:
Din: Akıl sahibi insanları, kendi irade ve arzularıyla dünya ve ahirette mutluluğa yönelten ilâhî kurallar bütünüdür.
İnsan topluluklarının bulunduğu bütün zamanlarda ve yerlerde din var
olmuştur. Herhangi bir dine mensup olmayan bir toplum bulmak mümkün
değildir.
Genelde dinlerin üç ortak yönü vardır: 1. İnançla ilgili konular 2. İbadet ve ayinler 3. Ahlâkla ilgili öğütler
Peygamberimiz din duygusunun insanın doğasında bulunduğunu şöyle ifade
etmiştir: "Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar..." (Müslim, Kader, 25)
Allah da bu konuda şöyle demektedir: "O hâlde sen yüzünü ve özünü içten
Allah'ın birliğine inanmış olarak dine yönelt. Yani Allah'ın insanları
yaratmasında esas aldığı fıtrata uygun hareket et..." (30/Rum sure¬si,
30) (*Fıtrat: Yaratılış, tabiat, mizaç, huy anlamlarına gelmektedir.)
İnsan, dinin etkisiyle yaşamını anlamlandırmakta ve şekillendirmektedir.
İnsandaki din duygusunun yansımalarını bazen bir mabette bazen bir
musiki ya da bir edebî yapıtta görebiliriz.
2. Niçin Birden Çok Din Vardır?
Yeryüzünde, farklı ırk ve dillere mensup pek çok ulus ve topluluk
yaşamakta¬dır. Bu toplulukların yaşam biçimleri, zevkleri, yeme ve içme
alışkanlıkları, giyimleri, çevrele¬riyle ilişkileri de farklı özellikler
taşır. Böylesine farklı kültürel özellikler taşıyan toplu¬lukların yüce
bir varlığı algılayışlarının ve ona inanıp yönelişlerinin de farklı
olması kaçınılmaz bir durumdur. Hinduizm gibi…
Yüce Allah, tarih boyunca Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar pek çok
peygamber göndermiştir. Bu peygamberler, insanları evrenin yaratıcısı
olan Allah'ın varlı¬ğına, birliğine inanmaya çağırmışlardır. Allah'ın
güçlü bir yaratıcı olduğunu belirtmiş¬lerdir. İnsanların, yaptıkları
davranışlardan sorumlu olduklarını bildirmişlerdir. Herkesin inanıp
yararlı işler yapmakla yükümlü olduğunu haber vermişlerdir.
Peygamberlerin ortaya koyduğu ve hemen hemen her dinde var olan bu genel
ilkeler, zaman içerisinde insanlar tarafından farklı şekillerde
yorumlanmıştır. Her topluluk, bunları kendi kültürel özelliklerine uygun
hâle getirmiştir. Böylece farklı dinler ortaya çıkmıştır.
Hıristiyanlık, Musevilik (asıllarını kaybedenler) ve İslâm (aslını
korur) gibi…
Yeryüzünde birden çok din olması kaçınılmaz bir durumdur. Hatta aynı
dine mensup olan insanlar arasında bile farklı düşünce, inanış ve
mezhepler yani yorum fark¬lılığına dayalı oluşumlar görülebilmektedir.
Bu, insan doğasından kaynaklanan bir du¬rumdur. Çünkü her insanın
zevkleri, düşünceleri, bir olgu ya da olaya ilişkin değerlen¬dirmeleri
ve yorumları kendine özgüdür.
Tarih boyunca, çeşitli toplumlarda zaman zaman kötülük ve haksızlıklar
yay¬gınlaşmış, ahlâkî ilkeler unutulmuştur. Böylesi olumsuzlukların
yaşandığı bazı toplum¬larda, toplum önderi olarak da niteleyebileceğimiz
bilge kişiler ortaya çıkmıştır. Siddharta Gotama (Buda), Konfüçyüs
bunlardandır. Bu kişiler, insanları haksızlıklardan kaçınmaya, ahlâkî
ilkelere uymaya, insan onuruna yaraşır erdemli bir yaşam sürmeye
çağırmışlardır. Onların bu çağrıları, zaman içerisinde sistemleştirilmiş
ve bir din hâlini almıştır. Dünya üzerinde birden çok din olmasının
nedenlerinden biri de budur.
3-GÜNÜMÜZDE YAŞAYAN BÜYÜK DİNLERİ TANIYALIM:
İlk insandan bu yana insanlığın gelişimi ile birlikte bir çok din ortaya
çıkmıştır. Bunlardan bir kısmı varlığını koruyamamış, bir kısmı da
zamanımıza kadar devam etmemiştir. Yahudilik, Hıristiyanlık, İslâmiyet,
Hinduizm ve Budizm günümüzde yaşayan büyük dinlerdendir.
3.1. YAHUDİLİK:
Yahudilik vahye dayalı en eski dinlerden biridir. Yahudi sözcüğü Ya¬hudi
ırkına ve dinine mensup olma an¬lamına gelmektedir. Yahudiler için
İsrâiloğulları ve İbraniler de denilmektedir. Bunlar, Hz. Musa'ya
bağlılıklarından dolayı Musevî olarak da adlandırılırlar.
Yahudiler, tarih sahnesine Mısır ve Filistin'de çıkmışlardır. Hz.
İbrahim ve Hz. Musa Yahudilerin en önemli peygamberleridir. Yahudiler,
Hz. Süleyman ve Hz. Davut dönemini en görkemli dönemleri olarak anarlar.
Yahudiler dinlerini başka insanlara kabul ettirmeye çalışmazlar.
YAHUDİLİĞİN TEMEL ÖZELLİKLERİ:
Sembolü: Menora denilen yedi kollu şamdan ve altıgen yıldızdır.
Yedi kollu Şamdan (Menora) Magen Dawid (Davut Mührü), Altıgen Yıldız
Tanrı anlayışı: Yahudi inancına göre Tanrı Yahve tek ve her şeyin
yaratıcısıdır. Yahu¬diler Tanrı Yahve'nin kendilerini her türlü
zorluklara karşı koruyup yardım ettiğine inanırlar. Onun adı gereksiz
yere ağza alınmaz. O her türlü benzetmeden uzaktır. Onunla ilgili
herhangi bir suret (resim) yapılmaz.
Kutsal kitapları: 24 kitaptan oluşan Tanah-Torah (Ahdiatik)tır. Tevrat
Tanah'ın ilk kitabıdır. Talmut ise kutsal kitapların yorumudur;
Tanah'tan ayrıdır. Kutsal kitaplarının dili İbrânice’dir.
Peygamber inancı: Peygamberlere inanılır. Hz. İbrahim ve Hz. Musa en önemli peygamberlerdir.
Mabetleri: Sinagog (havra)'dur. Din adamları: Hahamdır. Kutsal günleri: Şabat/cumartesidir. Bu günde hiçbir iş yapılmaz.
İbadetleri: Günlük ve haftalık olmak üzere ikiye ayrılır. Günlük ibadet
sabah, öğle ve akşam olmak üzere üç vakitte yerine getirilir. Yemek ve
içmekle ilgili kurallar (koşer) titiz¬likle takip edilir.
Bayramları: Yahudiler tarihte geçirdik¬leri sıkıntılardan
kurtuluşlarının yıl dönümlerin¬de, Yahudi yılbaşlarında (Tişri:
Eylül-Ekim) ve Tevrat'ın hatminden sonra bayram yaparlar. Ahiret inancı:
Ahiret inancı vardır. Ölüler toprağa gömülür.
Mensupları: Günümüzde dünyada 15 milyon civarında Yahudi bulunmaktadır.
Yahu¬dilerin çoğu, İsrail'de bulunmaktadır. Yahudiler, Amerika Birleşik
Devletleri'nde ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyanın pek çok
ülkesinde yaşamaktadırlar.
ON EMİR:
1. "Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Allah benim. 2.
Benden başka Tanrın olmayacak, varlıkların resimlerini yapmayacak ve
onlara tapmayacaksın.
3. Allah'ın adını boş yere ağzına almayacaksın. 4. Cumartesi gününü
daima hatırlayıp onu kutsal sayacaksın. Haftanın altı gününde çalışacak,
yedincisinde dinleneceksin. Cumartesi günü, Tanrı'ya ayrılmış genel
dinlenme günüdür. O gün ne sen ne oğlun ne kızın ne uşağın ne de
hayvanların kı¬sacası hiçbiriniz çalışmayacaksınız.
5. Anne ve babana hürmet edeceksin. 6. Öldürmeyeceksin. 7. Zina
yapmayacaksın. 8.Çalmayacaksın. 9. Komşuna karşı yalan yere şahitlik
yapmayacaksın.
10. Komşunun evine, barkına, karısına, hizmetçisine, öküzüne, eşeğine
kısacası sana ait olmayan bir şeye göz dikmeyeceksin." (Tevrat-Çıkış
XX:1-17: Tesniye, 5:6-21)
3-2. HRİSTİYANLIK:
Hıristiyanlık vahye dayalı dinlerdendir. Hz. İsa'nın getirdiği dine Hıristiyanlık denilmektedir.
Hıristiyan sözcüğü, “Hristos” sözcüğünden türemiştir. Hristos, Allah’tan
gelen kurtarıcı demektir. Bu dinin taraftarları, Hz. İsâ’ya Hristos
adını vermişlerdir. Daha sonraları Hıristos’a bağlı anlamına gelen
“Hıristiyan” sözcüğü kullanılmıştır.
Hıristiyan sözcüğü İsâ’ya mensup olan anlamına gelmektedir. İslâm
inancına göre Hz. İsa insanları iyilik ve güzelliklere yönlendirmek için
Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Günümüzde
Hıristiyanların çoğunluğu İsa'yı Allah'ın oğlu ve Tanrı olarak kabul
ederler.
Başlangıçta Hıristiyanlık zor koşullar altında varlığını sürdürmüştür.
Ancak Hıristiyanlık Bizans İmparatorluğu’nun devlet dini oluşundan sonra
(M. S. 313) daha kolay yayılmıştır.
Hıristiyanlığın en önemli ayinleri vaftiz ve evharistiya ayinleridir.
Vaftiz: Hıristiyanlığa girebilmek için kilisede din adamı tarafından
çocuğu suya daldırarak ya da üzerine su serpilerek yapılan tören. Bu
işlem Hıristiyanlarca kabul edilen aslî günahtan temizlenmek için
yapılır.
Evharistiya: Hıristiyanların Hz. İsâ ile simgesel bütünleşmesine yarayan ekmek-şarap ayini.
Hıristiyanlıkta başlıca mezhepler şunlardır: * Katolik mezhebi * Ortodoks mezhebi * Protestanlık mezhebi
HRİSTİYANLIĞIN TEMEL ÖZELLİKLERİ:
Sembolü: Hz. İsa'nın çarmıha gerilmiş olduğunun simgesel resmi olan Haç.
Tanrı anlayışı: Baba-Oğul-Kutsal Ruh'tan oluşan üçlü birlik, yani teslis (Threnty) inancı şeklindedir.
Kutsal kitapları: Eski Ahit (Ahd-i Atik) ve Yeni Ahit'ten (Ahd-i cedit)
oluşan Kitâb-ı Mukaddes'tir. Hristiyanlar için bu kitapların içinde
İncilerin yeri çok daha önemlidir. İncil, müjde ve iyi haber anlamına
gelir. Şuan Hristiyanların elinde 4 İncil vardır. Bunlar: Matta,
Markos, Luka ve Yuhanna’dır.
Peygamber inancı: Peygamber inancı vardır. Ancak Hristiyanlar Hz. İsa'yı
bir peygamber olarak değil, Tanrı'nın oğlu ve dolayısıyla Tanrı olarak
kabul ederler.
İbadet yerleri: Kilisedir. Din adamları: Papaz, piskopos, rahip,
rahibe vb. Kutsal günleri: Pazardır. İbadetleri: Günlük ibadetler,
pazar ayinleri ve diğer önemli günlerdeki ibadetler.
Bayramları: Yılbaşı olarak da bilinen Kristmas (Hz. İsa'nın doğumu) ve Paskalyadır.
Dine giriş: Hristiyanlık herkese açık bir dindir. Dine giriş, çoğunlukla kişinin kilisede vaftiz edilmesiyle gerçekleşir.
Ahiret inancı: Öldükten sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme inanılır. Ölüler toprağa gömülür.
Mensupları: Dünyada en yaygın din Hristiyanlıktır. Hristiyanların çoğu
Avrupa, Ame¬rika, Asya ve Okyanusya kıta’larında yaşamaktadır.
İSLÂM:
İslâm sözcüğü teslim olmak, bo¬yun eğmek ve kurtuluş yoluna girmek;
esenliği, huzuru, güveni sağlamak anlam¬larına gelir. Müslüman, İslâm’ı
kabul et¬miş kişi demektir. İslâm dini, Hz. Âdem'den beri gelen vahye
dayalı ilâhî dinlerin bir devamı ve son halkasıdır.
Allah'ın varlığım, birliğini ve Hz. Muhammed'in peygamberliğini kabul eden herkes İslâm dinine girmiş olur.
İslâm’ın yorumunu farklı yapan mezhepleri vardır. Bunların bir kısmı inanç, bir kısmı ise ibadetlerle ilgilidir.
İSLÂM’IN TEMEL ÖZELLİKLERİ:
İlah anlayışı: Allah, tektir. O hiçbir şeye muhtaç değil, her şey ona
muhtaçtır. Her¬kesin yardım dileyeceği varlık odur. Allah do¬ğurmamış ve
doğurulmamıştır. Hiçbir şey onun dengi değildir. Evrenin yaratıcısı ve
sahibi odur. Yaşamı da ölümü de yaratan odur. O tektir, hiç¬bir şeye
benzemez.
Kutsal kitabı: Kur'an-ı Kerim'dir. Dili Arapça’dır.
Peygamber inancı: İslâm’da peygamberlere inanmak mümin olmanın bir gereğidir. Hz. Muhammed en son peygamberdir.
İbadet yeri: Mescid ve câmiidir. Ancak İslâm’da Cuma ve bayram namazları hariç, insanlar namazlarını her yerde kılabilirler.
Din adamı: İslâm’da din adamı sınıfı yoktur. Ancak, din hizmetlerini
yürüten görevliler vardır. Camilerde cemaate namaz kıldıranlara ise İmam
denir.
Kutsal ziyaret yeri: Kâbe’nin bulunduğu Mekke, Peygamberin hatıralarıyla dolu Medine kentlerine önem verilir.
İbadetleri: Namaz, oruç, zekât, hac ve benzeri günlük, haftalık, yıllık
ibadetler de var¬dır. Örneğin vakit namazları günlük, cuma namazı
haftalık, bayram namazı yıllık ibadetlerden¬dir.
Bayramları: Ramazan ve Kurban Bayramları olmak üzere iki bayramı vardır.
Ahir et inancı: Öldükten sonra dirilmeye ve ahirete inanma vardır. Ölüler toprağa gö¬mülür.
Dine giriş: İslâm dini bütün insanlara açıktır. Müslüman olmanın bir ön koşulu yoktur.
Mensupları: İslâm dini en yaygın dinlerden biridir. Müslümanlar
sırasıyla, en çok As¬ya'da, Afrika'da, Avrupa'da ve Amerika'da
bulunmaktadır.
1. HİNDUİZM
Hinduizm, Hindistan'da yaşa¬yan insanların din ve inançlarına
verilen addır. Hindu sözcüğü o bölgede bulunan İndus nehrinden
gelmektedir. Hindular kendi dinleri için Sanatana Dharma (Ezelî-Ebedî
Kanun) ifadesini kullanırlar.
* Hinduizmin en belirgin yönü, toplumu kastlara bölmesi ve insanları sınıflara ayırmasıdır:
1. Brahmanlar (rahipler, din adamları) 2. Kşatriya (hükümdar sülâlesi
ve savaşçılar) 3. Vaisya (tüccar, esnaf, çiftçi) 4. Sudra (işçiler)
* Ayrıca kast sistemine dahil edilmeyen, kast dışı kabul edilen paryalar (dokunulmazlar) vardır.
* Kastlar arasındaki ilişkiler sınırlıdır. Ancak aynı kasttan insanlar
birbirleriyle evlenebilir veya birlikte yemek yiyebilirler. Kastlar
arasında geçiş söz konusu değildir. Kast seçilmez, aile¬nin kastı
çocuğun da kastıdır.
* Hinduizmde alçakgönüllülük, hoşgörü, cömertlik, dürüstlük, adaletli
olma yapılması istenilen davranışlardır. Canlılara kıyma, yalan söyleme,
hırsızlık yapma gibi kötü davranışlar ise yasaklanmıştır.
HİNDUİZMİN GENEL ÖZELLİKLERİ:
Sembolü: Om diye telâffuz edilen en kutsal sözcüktür.
Tanrı anlayışı: Hinduizmde Şiva, Vişnu ve Brahma en önemli tanrılar
olarak kabul edilir. Bir Hindu bunlardan Şiva'yı veya Vişnu'yu benimser,
diğerlerini de reddetmez. Çok tanrıcılık gibi gözükmesine karşın, bu
dinde de tek tanrı inancı hissedilir. Tanrı birdir. Bil¬geler onu
çeşitli şekilde adlandırıyorlar." İfadesi bunu özetlemektedir.
Hinduizmde inekler uğurlu ve kutsal sayıldığı için saygı görürler.
Kutsal kitapları: Vedalar, Upanişadlar ve özellikle Bhagavat Gita
(Bagavat Jita) en kutsal sayılan kitaplarındandır. Kitapların dili
Sanskrit’çedir.
Peygamber inancı: Hinduizmde peygamber inancı yoktur. Ancak, Tanrı
Vişnu'nun çe¬şitli devirlerde Rama, Krişna gibi insan biçimine girerek
insanlara yol gösterdiğine inanılır.
Din adamları: Brahman olarak adlandırılır. İbadet yerleri : Mandir. Her köyde bir Hindu mabedi vardır.
İbadet: Bir Hindu sabah erkenden kalkar, yıkanır, tanrısının adını anar,
onun putuna yakarır, hediye sunar ve ilâhi okur. Yönünü doğuya döner,
çevresine su serper. Öğle ve akşam da aynı işlemleri tekrarlar. Evlerde
tanrıların putlarına ayrılmış bir köşe bulunur. Tanrının putu¬na saygı
gösterme, ona zaman zaman yiyecekler sunma, o putu güzel kokularla
tütsüleme, çi¬çeklerle süsleme bir ibadettir. Ayrıca onlara kurbanlar
sunma gibi işler ibadet olarak görülür.
Hinduizmde ruhun başka bir veya birçok bedende yeniden dünyaya gelmesi
diye bili¬nen tenasüh (reenkarnasyon) inancı vardır. Ölen insanların
bedenleri yakılır. Böylece ruh yeni bir bedende yeniden doğma olanağı
bulmuş olur.
Mensuplarının sayısı: Dünyada 800 milyon civarında Hindu bulunduğu sanılmaktadır.
Hindular çoğunlukla Hindistan'da yaşamaktadır.
2. BUDİZM:
Budizm sözcüğü Buda'nın öğretisi veya dini anlamına gelmektedir. Buda
sözcüğü ise "aydınlanmış" anlamında Siddhartha Goatama (Sitarda Gotama)
için kullanılmış bir addır.
Budizm, M.Ö. VI. yüzyılda Hindistan'da Buda tarafından kurulmuş ve
evrensel nitelik kazanmış yayılmacı bir dindir. Bu din Hindistan'da
doğmasına karşın günümüzde inananları çoğunlukla Hindistan dışında
bulunmaktadır. Budizm, Hint kültürünün hâkim olduğu bir çevrede doğmuş
bir din olmasının etkisini hep üzerinde taşımıştır. Budizm’de de
Hinduizm gibi ruh göçü anlayışı vardır.
Budizm’de de ruhun olgunlaşması için doğum-ölüm çemberinde gidip gelmesi
gerekir. Tenasüh/yeniden doğma Hinduizmdeki gibi devam etmektedir.
Budizm’de insanlar iki gruptur:
1. Rahipler grubu denilen evlenmeyen, sarı elbise giyerek ve başlarını tıraş ettirerek Budizm’e hizmet edenler (Sangha)
2. Budizm’i benimseyen diğer insanlar, yani halk
BUDİZMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ:
Sembolü: Sekiz dilimli tekerlek ve Buda heykelidir.
Tanrı anlayışı: Budizmde tanrı¬nın varlığı veya yokluğu ile ilgili bir
ifade kullanılmaz. Ancak bazı Budist mezheplerinde Buda, tanrı konumuna
yükseltilmiş gözükmektedir.
İbadetler: Kutsal metinleri okumak, meditasyon (derin dü¬şünce) ve belli zamanlarda oruç tutma.
Kutsal kitapları: Tripitaka (Üç Sepet) diye anılan üç kitaptır. Kitapların dili Pali dilidir.
Mabetleri: Stupa, pagoda ve vihara (manastır)dır.
Kutsal yerleri: Buda'nın Nepal'de doğduğu Lumbini Koruluğu, Bihar'da
Bodhi Gaya denilen aydınlanma yeri ve ilk vaazını verdiği Benares
yakınlarındaki Sarnath Geyik Parkı'dır.
Ahiret anlayışları: Budizmde de Hinduizmdeki gibi ruhun bir başka
bedende yeniden dünyaya gelmesi anlayışı vardır. Bu dinde ebedî
dinginlik diye tanımlanan Nirvana'ya erişmek en önemli amaçtır. Budizmde
ölüler, reenkarnasyon inancı gereği genelde yakılmaktadır. Ölüle¬ri
yakmayıp toprağa gömmeyi tercih eden mez¬hepler de vardır.
Dine giriş: Budizm, öğretilerini yaymaya çalışan bir dindir. Günümüzde
özellikle batılı ül¬kelerde barışçıl mesajlar taşıyan öğretileriyle
dik¬kat çektiği görülmektedir.
Mensupları: Yeryüzünde yaklaşık olarak 300-400 milyon civarında Budist
yaşamaktadır. Bu din Güney ve Doğu Asya ülkelerinde yaygın¬dır. Bazı
batı ülkelerinde özellikle Zen Budizm’i ilgi görmüş ve yeni taraftarlar
kazanmıştır.
BUDA
Buda Kshatriya (Kşatriya) kastına mensup bir prenstir. O, sarayda rahat
bir hayat yaşa¬maktadır. Ancak mutlu değildir. Ailesi onu mutlu olsun
diye evlendirir ve bir de çocuğu olur.
O, bir gün sarayından çıkıp giderken yolda bir ihtiyar, ertesi gün bir
hasta, üçüncü gün bir cenaze, dördüncü gün de dilenci bir keşiş görür.
Bunlar onun yaşam üzerine derin düşünce¬lere dalmasına neden olur.
Bir gün uşağına elbiselerini verip onun elbiselerini de kendisi alır. O,
önce çileci bir yaşamı benimser; ancak daha sonra çilecilikle bir yere
ulaşı¬lamayacağını anlayıp orta yolu tercih eder. Buda, bir incir
ağacının altında aydınlandığını hisseder ve ondan sonra vaazlar vermeye
başlar.
Buda'nın en önemli amacı arzuları ortadan kaldır¬mak ve dolayısıyla
ulaşılamayan arzuların vereceği ıstırap¬ları dindirmektir. Budizmde
acıları dindirmek ve Nirvana'ya ulaşmak için aşağıdaki esasları
uygulamak gere¬kir: Buna sekiz dilimli yol denir.
* Doğru söz, doğru davranış (iş), doğru geçim (ya¬şam), doğru düşünme,
doğru murakabe (meditasyon), doğru anlayış, doğru düşünce, doğru niyet.
Ayrıca yapılmaması istenilen beş şey şunlardır:
1. Hiçbir canlıya kıymama 2. İçki içmeme 3. Zina etmeme 4. Yalan söylememe 5. Çalmama
4- REENKARNASYON (RUH GÖÇÜ):
Reenkarnasyon Fransızca kökenli bir sözcüktür. Öldükten sonra ruhun
başka bir insan, hayvan veya bitkide yeniden doğarak varlığını
sürdüreceği inancıdır. Bu inancı ifade etmek için tenasüh ve ruh göçü
ifadeleri de kullanılmaktadır.
İnsanların, dünya yaşamının sonunda, bütün yaptıklarının karşılığını
alması ve adaletin ortaya çıkması konusunda iki temel inanış
bulunmaktadır:
1. İnsanın ölümüyle birlikte dünya yaşamının sona erdiği ve bu dünyada
yaptığı iyi ve kötü işlerin karşılığını, kıyamet gününden sonra, öte
dünya denilen ahirette alacağı inancı.
Yahudilik, Hristiyanlık, İslâmiyet ve Zerdüştlük (günümüzdeki Parsîlik)
bu inancı kabul eder. Bu dört dinde tekrar bu dünyaya geri gelme
düşüncesi yani reenkarnasyon inancı söz ko¬nusu değildir. İnsan bu
dünyada bir kere yaşar. İlâhî dinlere göre bu dünya geçicidir. Ahiret
yaşamı ise sonsuzdur. İnsanlar bu dünyada yapmış olduklarının
karşılığını, ceza veya ödül ola¬rak öbür dünyada göreceklerdir.
2. İnsanın ya da başka bir canlının ölümü yani ruhun bedenden
ayrılmasından sonra ey¬lemlerine göre bulunduğu durumdan daha iyi bir
hâle yükselmiş olarak, ya da aşağı bir durum¬da, bir hayvan, bir böcek
hatta bir bitki şeklinde yeni bir bedende dünyaya geleceği inancı.
Eski Mısır'da ve Eski Yunan kültüründe reenkarnasyon inancını
benimseyenler olmuş¬tur. Ancak günümüzde, bu konuyu dinin bir ilkesi
olarak gören dinler Hint dinleridir.
Reenkarnasyon anlayışında, ruh bedenden tamamen bağımsız olarak
varlığını devam ettirir. Bütün canlıların taşıdıkları ruhlar birbirinin
benzeridir. Hinduizme göre ruh Tanrıdan kopmuş, dünya yaşamının
kötülüklerine bulaşarak kirlenmiştir. Tekrar Tanrı ile buluşabilmesi ve
onunla bütünleşebilmesi için arınması ve saflaşması gerekir. Böylece o
ruh Tanrı’ya lâyık bir duruma gelmiş olacaktır.
Hint kültüründeki bu inanç, Hint toplumundaki kast sistemi ile
ilişkilidir. Bu anlayış kast sisteminin yüzyıllarca ayakta kalmasını
sağlamıştır. Geleceği garanti altına almak için in¬sanlar bulundukları
durumlarını değiştirmek istemezler.
İslam’a göre insan bir kere dünyaya gelir, yaşar ve ölür. İnsan öldükten
sonra kıyamet gününe kadar bekler. Kıyametten sonra ahiret yaşamı için
bütün insanlar hep birlikte diriltilirler. İnsan, dünya yaşamında
yaptığı iyilik ve kötülüklerin karşılığını ahiret yaşamında görecektir.
İslâm reenkarnasyon inancını onaylamaz.
"Nihayet onlardan birine ölüm gelince; 'Rabb'im! Beni geri çevir, belki
yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim.' der. Hayır; bu söylediği
sadece kendi lâfıdır. Tekrar diriltilecekler! güne kadar arkalarında
geri dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır." (23/Mü'minûn suresi,
99-100)
İslâm’da kimse kimsenin günahını yüklenemez. Oysa reenkarnasyon
anlayışına göre kötü bir durumda yaratılmış bir varlık hiç tanımadığı
bir varlığın, ne suç işlediğini bilmediği hâlde, cezasını çekmektedir.
İslâm’da ise insan dünya yaşamı sırasında ne işlemiş ise onun far¬kında
olarak cezasını çekecektir.
Günümüzdeki ileri derecedeki teknik ve bilimsel gelişmelere karşın, ruh
hakkındaki bil¬gimiz oldukça sınırlıdır. Bu konu Kur'an-ı Kerim'de de
belirtilmektedir: "Ya Muhammed! Sana ruhu sorarlar. De ki; ruh Rabb'imin
emrindedir. Ve size, ruh ilminden ancak pek az şey verilmiştir."
(17/İsrâ suresi, 85)
Reenkarnasyon anlayışında bir ruh farklı farklı ve çok sayıda bedene
girerken, İslâm’da ruh ve beden tektir. Yani ruh ve beden bütünlüğü
vardır.
5. NOEL VE YILBAŞI:
Noel; Hristiyanların, Hz. İsa'nın doğum yıl dönümü hatırasına
kutladıkları dinî bir bayramdır. İlk Noel kutlamaları 336 yılında
Roma'da başlamıştır.
Noel, 24 Aralık akşamı kilisede yapılan ayinle ve evlerde yapılan
kutlamalarla başlar. 25 Aralık sabahı kilisede şenlikler yapılır.
Bayramın ikinci günü olan 26 Aralıkta misafirler ağırlanır, ziyafetler
verilir, hastahaneler ve kimsesiz çocuklar ziyaret edilerek
sevindirilir, onlara armağan verilir. Noel'de evlerin ve kiliselerin çam
ağacıyla süslenmesi âdet olmuştur.
Noel baba, kırmızı başlıklı paltosu ve kocaman beyaz sakalı ile temsil
edilen bir kişidir. Onun Noel'de çocuklara çeşitli armağanlar
dağıttığına inanılır.
Noel'in yılbaşı ile doğrudan bir ilgisi yoktur. Noel dinî bir bayramdır.
Yılbaşını herhangi bir dinle ilişkilendirmek doğru değildir. Milâdî
takvimi kullanan uluslar, 31 Aralık akşamı yeni yılın girişini sevinç ve
neşe içinde kutlamaktadırlar. Yılbaşı kutlamaları ülkemizde de yaygın
olarak yapılmaktadır.
NOEL BABA:
Noel Baba efsanesi Anadolu'da yaşamış Aziz Nikolas ile ilişkilendirilir.
Aziz Nikolas M.S. 300 yıllarına doğru Akdeniz kıyısında Patara olarak
bilinen Demre'de doğmuştur. Onun çocukluk ve gençlik dönemlerinin güzel
olaylarla dolu olduğundan söz edilir. O, Myra'da baş¬piskoposluk
yapmıştır. 6 Aralık 343'te öldüğü ifade edilen Aziz Nikolas'ın anı¬sına
her yıl Hristiyanlar tarafından, 6 Aralıkta dinî törenler düzenlenir.
Aziz Nikolas'ın ünü önce İtalya'da (9. yy.), sonra Almanya'da (10. yy.)
ve diğer Avrupa ül¬kelerinde yayılmıştır. Noel Baba halk arasında
Hristiyanlığın en önemli kültür ögelerinden biri olarak ün kazanmıştır.
Gereksinim sahiplerine ve çocuklara yar¬dımcı olmayı seven Noel Baba'nın
hedi¬yelerini vermek için bacadan indiği ve ar¬mağanları bıraktığı
öyküsü yaygınlaş¬mıştır.
Bugünkü Noel Baba imajı, Ku¬zey Avrupa ülkelerinde, özellikle ilk kez
Almanya'da ortaya çıkmış ve zaman içinde diğer ülkelere yayılmıştır.
6- MİSYONERLİK:
Misyon sözcüğü sözlükte görev, yetki, vekâlet ve bir kimseye bir işi
yapması için verilen özel görev anlamına gelir. Ancak tarihî süreç
içinde bu sözcük daha çok Hristiyanlığı yayma görevi için
kullanılmıştır. Bu görevi yürü¬ten kişiye misyoner; etkinliklerin
tamamına ise misyonerlik denilmektedir.
Misyonerlik etkinlikleri örgütlü olarak öncelikle Hristiyanlıkla
başlamıştır. Hristiyanlık, havarilerin dini yaymayı üstlenmesinden beri
misyonerlik faaliyetlerini sürdürmüştür. Modern anlamda misyonerlik ise
İngiltere'de 1646 yılında Hristiyanlığın yayılması için kurulan bir
ce¬miyetle başladı. 1662 yılında Vatikan'da Propaganda Bakanlığı
kuruldu. Daha sonra diğer Av¬rupa ülkelerinde misyoner yetiştirmek için
okullar açıldı.
Misyonerler özel olarak yetiştirilmiş kişilerdir. Onlar özel program ve
yöntemlerle gö¬revlerini yerine getirirler. Misyonerler yetenekli
gençler arasından seçilerek özel koşullara göre hazırlanmış kişilerdir.
7-BAŞKALARININ İNANÇLARINA SAYGI GÖSTERELİM:
Her insanın kendine özgü bir inancı vardır. İnsanların inanç olarak
benimsedikleri değerler ise kendileri için kutsaldır. İnsanlar dinleri
ve kutsal de¬ğerleri konusunda duyarlıdırlar.
Bizim inançlarımız nasıl kutsal ve değerli ise başkalarının inançları da o ka¬dar değerli ve önemlidir.
Bizler, inançlarımıza saygı gösterilmesini ve inançlarımızın gereği olan
uygulamaları¬mızı rahatça yapmak isteriz. Bu, bizim olduğu kadar
başkalarının da hakkıdır.
İslâmiyet insanların inanç ve yaşayışlarıyla ilgili olarak hoşgörülü
olunmasını istemek¬tedir. Dinimiz hiç kimseye inanç konusunda baskı
yapılmamasını ister. Dinimize göre inanıp inanmama veya herhangi bir
dini seçme bireyin kendisine bırakılmıştır. Yüce Allah bu konuda şunları
bildiriyor:
"Dinde hiçbir zorlama yoktur." (2/Bakara suresi, 256)
"Ey Muhammed, sen öğüt ver; çünkü sen sadece bir uyarıcısın. Sen onlara zor kullanacak değilsin." (88/Gâşiye suresi, 21-22)
"Ey Muhammed! Rabb'in dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi mutlaka
ina¬nırdı. O hâlde sen mi insanları inanmaya zorlayacaksın?" (l0/Yunus
suresi, 99)
"Peygamberin görevi sadece tebliğ etmektir." (5/Mâide suresi, 99)
"De ki: 'Gerçek (bu Kur'an) Rabb'inizdendir.' Dileyen inansın, dileyen inkâr et¬sin..." (l8/Kehf suresi, 29)
"Sizin dininiz size, benim dinim banadır." (109/Kâfırûn suresi, 6)
Peygamberimiz İslâm’ı kabul ettirmek için insanlara baskı yapmamıştır. Onun daveti iyilik ve güzellikle olmuştur.
Türklerin tarihte kurduğu devletlerde farklı din ve mezheplerden
insanlar bir arada ya¬şamıştır. Bu insanlara dinlerinden dolayı herhangi
bir baskı uygulanmamıştır.
Yurdumuzda Osmanlı Devletinden beri farklı dinlere mensup azınlıklar ile
bir uzlaşma ortamında yaşamaktayız. Diğer din ve inançlara sahip
insanlar, ibadethanelerinde cemaat ön¬derleri ile ibadetlerini yerine
getirmektedirler. Lozan Antlaşması ile varlıkları kabul edilen ve kendi
okullarında eğitim-öğretim gören bu (Rum, Ermeni, Musevî) azınlıklar
dinlerini, örf ve âdetlerine uygun bir şekilde yaşamaktadırlar. Bu
özelliği ile ülkemiz, küreselleşmenin özünü oluşturan uzlaşı ortamında
"dinin çoğulculuğu"nu özümsemiş ve İslâm ülkeleri içerisinde
baş¬kalarının inançlarına saygı gösteren laik portresi ile modern ülke
konumuna gelmiştir.Ülkemiz sahip bulunduğu bu kültürel zenginliği,
dostluk ve uzlaşı anlayışını, din ve vicdan özgürlüğü alanındaki
deneyimlerini diğer dünya ülkeleri ile de paylaşmaktadır.
****************************
“FAKİR BİR ADAM SENİN YANINDA KAPILARIN BİRİNDE OLURSA YÜREĞİNİ KATILAŞTIRMAYACAKSIN VE FAKİR KARDEŞİNE ELİNİ KAPATMAYACAKSIN.”
“SENDEN HER İSTEYENE VER, SENİN EŞYANI ALANDAN GERİ İSTEME.”
“KENDİLERİ MUHTAÇ OLDUKLARI HALDE BAŞKALARINI DAHA ÇOK DÜŞÜNÜRLER.”
“KENDİSİNDEN ÖNCEKİ KİTAPLARI TASDİK EDEN, HER KİTABI SANA İNDİRDİ.
ÖNCEDEN YOL GÖSTERİCİ OLARAK TEVRAT’I VE İNCİL’İNDİRMİŞTİ. O DOĞRUYU
YANLIŞTAN AYIRAN KİTABI İNDİRDİ.” (AL-İ İMRAN,3-4)
“HÜKÜMDE HAKSIZLIK ETMEYECEKSİN.” (TEVRAT/LEVİLİLER 19/15)
“ADİL DAVRAN TAKVAYA YAKIŞAN BUDUR.” (KURAN-I KERİM/MAİDE 13)
“FAKİR BİR ADAM SENİN YANINDA KAPILARIN BİRİNDE OLURSA YÜREĞİNİ KATILAŞTIRMAYACKASIN VE FAKİR KARDEŞİNE ELİNİ KAPATMAYACAKSIN.”
(TEVRAT / TESNİYE 15/7)
“SADAKA VERDİĞİN ZAMAN SOL ELİN SAĞ ELİN NE YAPTIĞINI BİLMESİN DE SADAKAN GİZLİDEN OLSUN.” (İNCİL/MATTA/6-1-15)
“SADAKALARINI AÇIKTAN VERİRSENİZ NE GÜZEL. EĞER ONLARI GİZLEYEREK
FAKİRLERE VERİRSENİZ BU SİZİN İÇİN DAHA İYİDİR VE SİZİN GÜNAHLARINIZI
KAPATIR.”
(KURAN-I KERİM/BAKARA/271)
“ÇALMAYACAKSIN”
(TEVRAT/ÇIKIŞ/20/15)
“NE MUTLU MERHAMETLİ OLANLARA, ÇÜNKÜ ONLARA MERHAMET EDİLECEK.”
(MATTA İNCİLİ 5/7)
“KÖTÜ DÜŞÜNCELER, CİNAYETLER, ZİNA, HIRSIZLIK, YALAN TANIKLIK, KÜFÜR KALPTEN GELİR. İNSANI KİRLETEN BUNLARDIR.”
(MATTA BAB 15)
“İYİLİK YAPARAK KENDİNİ ALLAH’A VEREN KİMSE ŞÜPHESİZ EN SAĞLAM KULPA SARILMIŞ OLUR.”
(KURAN-I KERİM / LOKMAN,22)