KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kur'an'a deist itirazlar -ALi Bulaç

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Kur'an'a deist itirazlar -ALi Bulaç Empty
MesajKonu: Kur'an'a deist itirazlar -ALi Bulaç   Kur'an'a deist itirazlar -ALi Bulaç Icon_minitimePaz Eyl. 25, 2011 5:01 am

Kur'an'a deist itirazlar (1)







Bundan bir süre önce Taraf yazarı Ayşe Hür, Kur'an'ın tevatüren
bugüne kadar bize gelen 'metni'nin sıhhati konusunda kuşku uyandırıcı
iki yazı yazıp "birden fazla Kur'an" olduğunu iddia etti (28 Ağustos-4
Eylül 2011). Konu haklı olarak çeşitli tartışmalara yol açtı. Değerli
yazarımız Ali Ünal, Zaman'da güzel bir cevap yazdı (31 Ağustos). Çok
sayıda okuyucum benden de konuyla ilgilenmemi talep ediyor.



Belirtmek gerekir ki, yazara cevap verme niyetim yok. Çünkü bir
konunun esasıyla ilgili fahiş bilgi yanlışlığı (maddi hata) yapılıyorsa
ve bu vahim hataya rağmen yazar hâlâ yazmaya devam ediyorsa alınacak
muhatap yoktur. Söylediklerimin havada kalan 'suçlamalar' sınıfında ele
alınmaması için sadece iki maddi hatayı zikretmekle yetineceğim, o da
"vahy kâtipleri"yle ilgili olacaktır.

Kendinden emin bir üslupla "vahy kâtipleri"nin etnik ve dinî
kökeni ve sayısıyla ilgili bir uzlaşma olmadığını belirten yazar "İslami
kaynaklarda adı en çok tekrarlananlar" olarak şu isimleri
sıralamaktadır: "Yunanlı Bel'am, Yaiş, Yemenli Cebr, Yessar, Addas,
İman, İranlı Selman, Yahudi Bahura, Verka, Abdullah ibn Selam".

Bu listede tanıdık iki isim var sadece: Selman-ı Farisi ve
Abdullah ibn Selam. Diğerleri ne kaynaklarda geçer ne isimlerini duymuş
bir Allah'ın kulu var. Hz. Musa zamanı Mısırı'nda yaşamış bulunan
Bel'am'ı, Efendimiz'i küçük çocukken Şam tarafında görmüş Rahip
Bahira'yı; Yemenli Cebr, Addas, İman, Verka diye bilinmedik kavram ve
isimleri 'vahy kâtipliği'ne kaydeden bir yazar ciddiye alınır mı? Olsa
olsa, bu ardı arkası gelmeyen itirazın nereden kaynaklandığı meselesi
üzerinde durulur. Biz de öyle yapacağız.

Yazarın ikinci vahim maddi hatası "kıraat farkı"nı "farklı
Kur'anlar"ı çağrıştıracak şekilde ele almasıdır. Kıraat farkı İslami
literatürde çok meşhurdur (Bkz. Sıracaddin Öztoprak, Kur'an Kıraati
-Kıraat-i aşere-, Beyan Y. İst.) Kıraat farkı hem tefsire, hem fıkhi
içtihatlara hem İslam'ın irfan mirasına büyük zenginlik katmıştır. Ancak
farklı kıraatlar, İslam inancının ve İslami hükümlerin esasıyla ilgili
temel hiçbir farklılık getirmemiştir. Bu da İslam vahyinin mucizevi
özelliklerinden biridir. Çünkü bizzat Hz. Peygamber (sas) "Kur'an yedi
harf üzere inmiştir" (Müsned, I, 24) buyurmuştur ki, sonraları icma ile
temel alınan Kureyş lehçesidir. Burada kıraat (vecih) farkını iki
düzeyde düşünmek lazım: Biri farklı tefsir ve içtihatları mümkün kılan
kıraat farkı, diğeri lehçe (ağız) farkıdır. Vahyin esasını -itikat,
ibadet, ahlak, muamelat ve ukubat- hiçbir şekilde etkilemeyen kıraat
farkı İslami mirasın zenginliğidir; lehçe farkı ise ağız farkıdır.
Mesela Urfalıların "sana-bana"ya "siye-biye"; Trakyalıların "hayat"a "h"
harfini hazfedip "ayat", "helal"e "elal"; Karadenizlilerin "Dursun"a
"Tursun"; Egelilerin "Bakayım"a "Bakem" veya "Dükkân"a "Dukkan";
Mısırlıların "kalb"e "elb", "cemal"e "gemal" demeleri gibi. Kureyş
lehçesi, Türkçede "İstanbul -hatta Kadıköy- Türkçesi"ne tekabül eder.
Doğru telaffuz İstanbul Türkçesidir. Ermenistan seferinden sonra
telaffuz farkının tehlikelere yol açacağına karar verildiğinde,
Kur'an'ın Kureyş lehçesiyle yazılmasına karar verildi ki, bu lehçe
üzerine Sünni, Şii, Zeydi, Zahiri, İbadi bütün İslam mezhepleri ve
bilginleri icma etmiş bulunmaktadır.

Buna rağmen lehçe farkı eğer iddia edildiği seviyelerde önemli
ise bu iddia sahiplerinin bize iki konuda tatmin edici itirazlarda
bulunmaları gerekir:

a) Kıraat farkı "birden fazla Kur'an"a mesnet teşkil ediyorsa, bu
kıraat farklarının ne gibi temel farklılıklara yol açtıklarını bize
somut olarak göstermeleri gerekir. Mesela kıraat farkı, farklı
itikadlara, farklı hükümlere mi yol açıyor? Bize hiç değilse bir iki
örnek göstermeleri icap eder.

b) Yemame ve Ermenistan seferinden sonra toplanan Kur'an'da eksik
veya fazlalıklar varsa, -şaz rivayetler, "kıyle" hükmündeki
söylentiler, gulat-ı Şia fırkaları dışında- bunlar da somut olarak
ortaya konulmalı.

Belirtmek gerekir ki bu iş üzerinde vargücüyle çalışan Hıristiyan ve oryantalist dünyada henüz böyle bir çalışma yapılmadı.



******************


Kur'an'a deist itirazlar (2)







Geçen yazıda "kıraat farkı"nın dilbilimcilerin, tefsircilerin ve
müçtehitlerin Arapçaya mahsus i'rabla ilgili görüş farkından ve
Arapçanın değişik lehçe/ağızlarla konuşulmasından kaynaklanıp bunun
dinin inanç, amel ve hükümleriyle ilgili herhangi bir değişikliğe mesnet
teşkil etmediğine değinmiştik. Bugün zaruretler dolayısıyla "Kur'an'ın
toplanması (cem-i Kur'an)" konusunu ele alacağız.



İlk defa H. 12. yılda Yemame Savaşı'yla Kur'an bir araya
toplatılmak istendiğinde toplama işi sadece Kur'an'ı ezbere bilenlerin
hafızaları esas alınarak yapılmadı. Savaşa katılan 13 bin askerden üç
bini Kur'an hafızı idi. Ezberlerinden yararlanmak amacıyla hafızlar
cepheden geri çekildiklerinde yolda uğradıkları bir baskında 700'ü şehid
düşmüş, geriye 2300 hafız kalmıştı ki bunlar Medine'ye sağ salim
varmayı başarmıştı. Bunlardan başka gerek Suyuti'nin (Suyuti, İtkan fi
Ulumi'l-Kur'an, 1, 124) ve gerekse Suphi es-Salih'in de açıkça
belirttiği gibi (Suphi es-Salih, Kur'an İlimleri, çev. S. Said Şimşek,
ty. Konya, s. 56) güvenilir rivayetlerle tam 23 kişi Kur'an hafızı
olarak isimleriyle anılmaktadır. 23 kişiyle birlikte 2300 hafızın ismini
tek tek yazmak takdir olunur ki herhangi bir kaynağı "kütük defteri"ne
çevirir, buna gerek yoktur.

"Kur'an sahabenin hafızasında kalmasın, yazılı metin haline
getirilsin" düşüncesiyle Hz. Ebubekir (ra) zamanında toplanan mushafa
alınacak her ayet için asgari iki şahit ve ayetin yazılı olması şartı
aranmıştır. Suyuti, Hz. Ebubekir'in Hz. Peygamber'in (sas) evinde Kur'an
sahifelerini bulduğunu ve bunların bir iple ciltlenmiş olduğunu
söylediğini yazar. (Suyuti, age, 1, 73) Bu iki olay, başından beri
Kur'an'ın çeşitli nesneler üzerinde yazılı olduğunu göstermektedir.
Toplama esnasında iki şahitle gelen her ayet hafızlarca doğrulanmış, bu
konuda görüş ayrılığı olmamıştır. (Suphi es-Salih, s. 63) Böylece ilk
tam nüsha teşekkül etmiş, önce Hz. Ebubekir'de kalmış, sonra Hz. Ömer
(ra) ve ondan sonra kızı Hz. Hafsa'ya (r.anha) intikal etmiştir. Kaldı
ki Hz. Peygamber ve ashap her namazda Kur'an'ı Fatiha'dan sonra okur
(zamme-i sure) bu yönde Hz. Peygamber tarafından sürekli teşvik
yapılırdı. (Daha geniş bilgi için bkz. Hasan Elik, Kur'an'ın
Korunmuşluğu Üzerine, s. 68 vd., İst.-2008) Abdullah b. Ömer, Hz.
Peygamber'in sahabeler arasında sistemli bir hıfzetme kampanyası
yürüttüğünü anlatır. Veda hutbesinde Hz. Peygamber'in yaklaşık 120 bin
kişiye hitap ettiği düşünülürse, daha o zaman kaç bin kişinin Kur'an'ı
ezberlediği ve namazda okuduğu kolayca tahmin edilebilir.

H. 25'te Ermenistan fethedilirken İslam askerleri arasında çıkan
tartışma, "farklı Kur'an"lara değil; okuyuş, lehçe ve şive farkına
işaret eder. Hz. Osman (ra) bu farklılıktan doğan sakıncaları bertaraf
etmek üzere, yine Zeyd b. Sabit başkanlığında 12 kişilik bir heyet
teşkil etti. Yine ilke olarak sureler yazılı olarak toplandı ve
hafızlarca doğrulandı. Tevbe Suresi'nin son iki ayetinin tek kişinin
tanıklığıyla sadece Huzeyme'de bulunduğu doğrudur. Ancak hafızlar
bunlara itiraz etmediği gibi, yıllar önce bizzat Hz. Peygamber'in
Huzeyme'yi iki şahit yerine kabul ettiğini herkes biliyordu. Kaldı ki,
Hz. Osman zamanında toplanan mushafla daha önce Hz. Ebubekir zamanında
toplanan ve Hz. Hafsa'da bulunan mushafla-toplamadan sonra alınıp
mukayese edildiğinde, iki nüshanın tam tamına birbirlerine uygun olduğu
görüldü. (Prof. Muhammed Hamidullah, Kur'an-ı Kerim Tarihi, çev. M.
Mutlu, 1965, İst, s. 48; Ahmet Cevdet Paşa- A. Muhammed ed Dabba, Kur'an
Tarihi ve Kur'an Okumanın Edepleri, Trc. A. Osman Yüksel, İst.-1989, s.
25 vd.)

Bu mukayeseden sonra Hz. Osman, Haf-sa'nın nüshasını kendisine
iade etti ve Kur'an'ı yedi adet istinsah ederek Maveraünnehir'den
Yemen'e kadar belli başlı İslam merkezlerine gönderdi, birisini de
kendisinde alıkoydu. (Belazuri, Fütuhu-l Buldan s. 48) Hz. Osman'ın bu
ikinci toplamaya başlamadan önce Hafsa'nın nüshasını aldığı iddia
edilir, doğru değildir, ikinci toplamanın sonunda Hafsa'dan nüsha alınıp
mukayeseye gidilmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

Kur'an'a deist itirazlar -ALi Bulaç Empty
MesajKonu: Geri: Kur'an'a deist itirazlar -ALi Bulaç   Kur'an'a deist itirazlar -ALi Bulaç Icon_minitimeÇarş. Ekim 05, 2011 8:38 am

Kur'an'a deist itirazlar (3)







Suyuti, Hz. Osman'ın lehçe farkını ortadan kaldıran resmî nüshaya
uymayan parçaların (mushaflar değil) yakılmasını emrettiğini yazar.



Hz. Osman'ın yapmak istediği, Kureyş lehçesini yazılı hale
getirmekti. (Taberi, Tefsir 1, 21) Yoksa iddia edildiği gibi "iki resmî
nüsha" veya "farklı Kur'anlar"dan birini seçip diğerlerini yakmak
değildir, böyle bir şey hiç olmamıştır.

Kuşkusuz marjinal sapkın fırkalar, oryantalistler ve deistler
dışında, elimizde mevcut Kur'an ile o günkü Kur'an arasında fark
olduğunu iddia eden çıkmamıştır. Bu konuda Sünni ve Şiiler arasında
hiçbir görüş ayrılığı yok. Bütün Şii alimleri de Sünni kaynaklarla aynı
bilgileri verir ve görüşleri teyid eder. (Bkz. Allame M.H. Tabatabai,
İslam'da Kur'an, çev. A. Erdinç, İst.-1988, s. 130 vd.) Yüz yıllardan
beri İran ve başka Şii merkezlerde basılan Kur'an nüshaları bizimkilerle
aynıdır. Harici-İbadilerin de takip ettiği Sünni ve Şiilerin
elindekiyle aynıdır. (Bkz. 'Osman Taha hattıyla' Resm-i Osmani-Kur'an-ı
Kerim, Umman, 1419-1998 baskısı.)

Ancak ilk zamanlarda bazı insanlar ellerindeki Kur'an
parçacıklarını okurken sahife kenarlarına ya Hz. Peygamber'den konuyla
ilgili rivayet edilen hadisleri veya kendi tefsirlerini not olarak
yazmışlardı. Zaman zaman bu notları metinle karıştıranlar olsa bile,
resmî nüshalar her zaman orijinal metni korumaya yetmiştir. Nasıl bugün
hatalı hat veya yanlış dizgiyle piyasaya çıkma ihtimaline karşı Diyanet
denetleyici rol oynuyorsa, bunun gibi 'resmî nüshalar' da tarihte
böylesine önemli rol oynamıştır. Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde
ve nesilden nesile özenle aktarılan resmî baskılar dikkatle
incelendiğinde Kur'an'ın lafzında en ufak bir değişikliğin olmadığı
kesin olarak görülür. (M. Hamidullah, Age., s. 55)

Zihinleri bulandıran "farklı Kur'an'lar" iddiası ustaca "nüzul
sırasına göre düzenlenmiş sure sıralaması"na dayandırılır. Bu surelerin
nüzulüne (hangi sure ne zaman ve hangi sureden önce veya sonra indiği)
ilişkin basit ve içerikle ilgili olmayan bir farklılıktır. Surelerin
sıra veya yer değiştirmesi Kur'an'da eksiklik-fazlalık veya farklılık
doğurmaz, daha uzmanca bir okumayla bize Kur'an'ın tedrici toplumsal
değişimde takip ettiği yol haritası hakkında bilgi verir. Üç farklı iniş
sırası (Hz. Osman, İbn Abbas ve Cafer es-Sadık) için bkz. Ali Bulaç,
Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Anlamı, 2011, İstanbul.

Mervan'ın Hz. Hafsa'nın nüshasını yaktırdığı iddiasına gelince.
Bunun tarihen kesin olarak vuku bulduğundan emin değiliz. Olmuşsa bile
bu olay asıl özgün nüshanın yok olduğu anlamına gelmez. Çünkü Hz. Osman
zamanında bu nüsha ile mukayese yapılmış ve ikisi arasında herhangi bir
farklılık tespit edilememiştir. Muaviye zamanında yine okuyuş farkına
yol açar düşüncesiyle ayetlerin noktalandığı biliniyor. Bu bilgiye yer
veren kaynaklar Mervan'ın kendi ağzıyla, noktalanmış mushafları noktasız
olan Hafsa nüshasıyla ihtilaflara sebep olur düşüncesiyle o nüshayı
yaktırdığını söyler. (S. Es-Salih, Age. s. 631) En çok üzerinde durulan
fark, Tevbe Suresi'nin son iki ayetidir (9/128-129); bu iki ayet de
Kur'an-ı Kerim'in diğer ayetlerince birkaç yerde desteklenmektedir.
Ayetlerin lafız ve üsluplarına dikkatle bakıldığında form açısından
hadis, sahabe kavli, kelam-ı kibar, şiir, menkıbe vb. beşeri metinlerden
tamamen ayrı olup Kur'an nazmının bütün özelliklerini taşımaktadırlar.

Abdullah İbn Mesud'un son iki sureyi (113-114) Kur'an'dan
saymadığı yolunda bazı rivayetler var. Bunlar kesinlik kazanmamış
söylentilerin malumat -"bu meyanda iddialar da var, haberiniz olsun"-
cinsinden kitaplara dercedilmesinden ibarettir, "recm" ile ilgili sure,
keçinin yazılı metin yemesi vb. yalan yanlış söylentiler de böyledir.
İbn Mes'ud'a isnat edilen haberler doğru olsa bile, bu onun bu konuda
yanıldığını veya sadece bu iki sure başındaki "kul (De ki:)" ifadenin
onu yanılttığını gösterir. Tek bir kişinin özel kanaati ne derece
tutarlı ve kabule şayan görülebilir ki? Daha geniş bilgi için bkz.
(Mevdudi, Tefhimü'l-Kur'an, 1988 baskısı, İst., 7, 310. vd.)



*************************
Kur'an'a deist itirazlar (4)







Kur'an-ı Kerim, inanç gruplarını şöyle sıralar: "Allah'ı ve
elçilerini inkâr eden, Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyen,
'Bazısına inanırız, bazısını tanımayız' diyen ve bu ikisi arasında bir
yol tutturmak isteyenler...



Allah'a ve Resûlü'ne inananlar ve onlardan hiçbiri arasında ayrım yapmayanlar." (4/Nisa, 150-152.) Gruplara yakından bakalım:

a) "Ateistler": Ne Tanrı'nın varlığına inanırlar ne Tanrı'nın
elçiler gönderdiğini kabul ederler: "Allah'ı ve elçilerini inkâr
edenler". Bunlara göre, içinde yaşadıkları evin mimarı/projesi, yapım
ustası ve işçileri yoktur. Varlık âlemi (evren) de böyledir, kendi
kendine vücud bulmuş, kendi yasalarını (kozmik ve tabii) kendisi
koymuştur, anlamdan ve amaçtan yoksun olarak zaman içinde (öylesine!?)
akıp gitmektedir.

b) "Deistler": Tanrı'nın varlığına inanır, elçiler gönderdiği
fikrini reddederler: "Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyenler."
Deistlerin bir bölümü de "Hz. Muhammed eski dinlerin etkisinde kalıp
Kur'an'ı vücuda getirdi" veya "Elimizde sahih bir Kur'an metni yok, Hz.
Muhammed'in vahy kâtiplerine yazdırdığı parçalar kaybolmuş" diyenler.
Deistlerin Tanrı'nın varlığına, hatta tek bir Tanrı'ya inanmalarının bir
değeri yoktur. Çünkü "Onlar 'Allah hiçbir şey indirmemiştir' diyerek
Allah'ı hakkıyla takdir etmiş değildirler." (6/En'am, 91)

"Peygamber" fikrinin merkezî önem taşımadığı Sabiiler, Mecusiler,
Budistler, Brahmanistler, Taoistler, Shintoistler vb.nin de bu gruba
dâhil olduklarını söyleyebiliriz.

c) "Kitap ehli": Tanrı'nın varlığına ve elçi gönderdiğine inanıp,
bir kısmını kabul ederken bir kısmını reddederler: Yahudiler, Hz.
İsa'nın (as) ve Hz. Muhammed'in (sas) peygamberliklerini tanımazlar.
Hıristiyanlar, Hz. Musa'yı ve Hz. İsa'yı teyid ederlerken, Hz.
Muhammed'in (sas) risaletini inkâr ederler: "Bazısına inanırız, bazısını
tanımayız' diyenler."

d) "Arada kalanlar": Tanrı'nın varlığı, vahy, risalet ve İslam
şeriatı konusunda tereddüt içinde olanlar. Bunlar da iki gruptur: d1)
Tanrı'nın varlığının bilinemeyeceğini öne süren agnostikler
(bilinmezciler), bir türlü karar veremedikleri için, "Bilmiyorum,
ilgilenmiyorum, olabilir de olmayabilir de, bir şey diyemem, acaba
gönderdi mi?" diye soranlar, d2) "Dinî hükümleri toplumsal ve kamusal
hayatın dışına çıkarmak" isteyenler: "Bu ikisi arasında bir yol
tutturmak isteyenler".

e) Allah'ın varlığına, elçiler gönderdiğine, Hz. Âdem'den Son
Peygamber'e kadar -salat ve selam hepsinin üzerine olsun- nübüvvet
zincirinde yer alan bütün peygamberlere inanan ve aralarında ayırım
yapmayan biz "Müslümanlar".

Kur'an'ın sıhhati konusunda en büyük itiraz Kitap ehli
Yahudilerle Hıristiyanlardan ve deistlerden gelir. Hasmane bir tutum
veya kendi içlerinde tatminsizlik içinde iseler ateistler ve agnostikler
de bu gruba katılırlar.

Deistler, vahye karşıdırlar ve bu çerçevede Kur'an etrafında
oluşacak en ufak bir kuşkuya dört elle sarılırlar. Çoğu ayetin işaret
ettiği "arada kalanlar"dan oluşurlar. Yahudi ve Hıristiyanlar, saldırgan
ateist ve agnostikler, deistler ve İslam dünyasında "arada kalanlar"
bir "ret bloku" oluşturup Kur'an konusunda şu dört şüpheyi
yaygınlaştırmaya çalışıyorlar:

1) Kur'an vahy değildir, Hz. Muhammed bunu kendisi yazmıştır;

2) Kur'an, Tevrat ve İncil'den alıntılardır. Hz. Muhammed
görüştüğü din adamları veya dinî anlatıların etkisinde bu kitabı
yazmıştır;

3) Orijinal değildir. Toplanması ve istinsahı sürecinde sorunlar yaşanmıştır, "birden fazla Kur'an" vardır.

4) Vahy ise bile Kur'an tarihsel ve toplumsal durumların, indiği
çağın ürünüdür. Hükümleri evrensel ve ebedi değildir. Kur'an'ı tarihsel
veya hermönetik yeni okumalara tabi tutmak gerekir, çünkü modern
dünyanın gereklerine uymuyor.

Bu iddialar hep tekrarlanagelmiştir. (25/Furkan, 4) Küresel
güçler, vahy olmadığını Müslümanlara kabul ettirmedikçe bölgesel ve
küresel hâkimiyetlerini kuramayacaklarını bildiklerinden, Kur'an'la
ilgili kuşkular için olağanüstü çaba harcıyorlar. Bizim için "Onda en
ufak bir şüphe yoktur". (2/Bakara, 2) İmanımız, akıl ve bilgi dışı bir
'inanç' veya soyut bir kabul değil; kendisinden bilgiyle (ilm) emin
olduğumuz hakikattir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kur'an'a deist itirazlar -ALi Bulaç
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ateist, deist, agnostiklere cevaplar
» Kurana Göre 5 VAKİT NAMAZ
» Kurana Göre Kâinatın Yaratılışı f. gülen
» Kurana Göre Mümin Ve Munafığın alametleri
» kurana geçme ..cüz bitirme SERTRİFAKALARI..katılım belgesi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Ateist-Deistlerin vb İddialarına Cevablar-
Buraya geçin: