KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Mürtedin Durumu Ve Özgürlük

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Mürtedin Durumu Ve Özgürlük Empty
MesajKonu: Mürtedin Durumu Ve Özgürlük   Mürtedin Durumu Ve Özgürlük Icon_minitimePaz Ocak 17, 2010 1:59 pm

ÖZGÜRLÜK BAĞLAMINDA MÜRTEDİN DURUMU

“Riddet” de denen “irtidadın” sözlük anlamı; bir şeyden başka bir şeye dönmek demektir. Buna göre mürted (irtidat eden), İslam dininden küfre, inkara dönen kişi demektir.[1] İrtidadın gerçekleşmesi için gereken şartlar da göz önünde bulundurulmak suretiyle irtidat ve mürted terimleri şu şekilde tanımlanabilir: “Akıllı, büluğa ermiş, müslüman erkek veya kadının, zorlama olmaksızın irtidat kasdı ile, İslam Dininde zorunlu olarak inanılması gereken temel şeyleri tamamen veya kısmen inkar etmesine irtidat, bunu yapana mürted denir.[2]

“Alimler arasındaki yaygın kanaate göre, İslam dininden çıkan mürted, tövbe ederek geri dönmezse öldürülür.[3] İrtidat eden erkeğin öldürülmesi lazım geldiği hakkında ilim ehli icma etmiştir. Hanefiler hariç, cumhura göre irtidat eden kadın da öldürülür... Hanefilere göre, irtidat eden kadın öldürülmez, ancak İslam’a dönmesi için zorlanır. Zorlamak da, İslam’a dönesiye ya da ölesiye dek hapsedilmesi şeklinde olur. Öldürülmeme esprisi de şudur: Öldürülme, küfür sebebiyle değil, savaşın şerrini önlemek için caiz kılınmıştır. Kafir olmanın cezası, Allah katında, öldürmekten daha fazladır. O yüzden öldürme cezası savaşa fiilen katılana mahsus sayılır ki o da kadın değil erkektir. Çünkü kadın, sadece niyeti sebebiyle savaşçı kabul edilemez.”[4]

Mürtedin öldürülme gerekçesi olarak, genelde toplumu ifsad etmesi, parçalaması ve maddi-manevi istikrarsızlığa sebep olması gösterilmektedir. Örneğin konu hakkında Mevdudi’nin değerlendirmesi şu şekildedir: “İslam’ın mürtedlerle ilgili hükmünün gayesi, onları İslam üzere kalmaya zorlamak değildir. Bundan maksat, devletin esası olan İslam toplumunu parçalanma ve çözüntülerden (disintegration) korumaktır. İslam Şeriatı, İslam Devleti hudutları içerisinde yaşayan bir müslümanın İslam’ı bırakmasına müsaade etmediği gibi, yine İslam Devleti sınırları içerisinde yaşayan bir gayr-ı müslim zımminin devlete karşı gelmesine ve onun hükümranlığını kabulden kaçınmasına da müsaade etmez. Bildiğim kadarıyla, yeryüzünde hiçbir devlet kendisine vücut veren ana unsurların ve temel değerlerin çözülme ve parçalanmasına müsaade etmez! Bu konuda İslam’a girmemiş olanlarla, girdikten sonra çıkanları diğer ilim erbabı da ayrı mütalaa ediyorlar. Dünyada bu iki zümreye de aynı gözle bakacak ve her ikisine de aynı muameleyi yapacak hiçbir kimse olmasa gerek! Mesela, Amerikan vatandaşlığına veya İngiliz milliyetine girmemiş bir kimseyle, bu vatandaşlık ve milliyeti kabul ettikten sonra terk eden bir kimse aynı mı görülür? Yine Amerika Birleşik Devletleri’ne henüz katılmamış bir eyaletle, Amerika’dan kopmuş ve ayrılmış bir eyalet bir tutularak her ikisine de aynı muamele yapılır mı?”[5]

Mevdudi’nin sözkonusu değerlendirmesinde isabetli yönler olmakla birlikte, İslam toplumunun birlik ve bütünlüğünü, dinden dönmek isteyen fertlerin bu isteklerine karşı çıkmakla koruduğunu söylemek tartışmaya açık bir meseledir. Çünkü, parçalanma ve çözülme sırf bu gibi kimseler yüzünden olacaksa, o taktirde birlik ve bütünlük “birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi”[6] olma özelliğinden yoksun, içi kof bir görüntüden başka bir şey değildir. Hem de bu gibi kimseleri, dinde kalmaya zorlamak, birliği daha da bozabilir. Zira tövbe etmediği taktirde öldürüleceğini bilen bir kimse, kendi canını kurtarmak için belki de münafıklık yaparak sureta bir tövbede bulunacaktır. Gizli ve sinsi küfrün de aleni-açık küfürden topluma daha zararlı olacağı açıktır. Nasıl ki, kesirli sayılar çarpıldıkça küçülürler, bu kabilden bireyler de, zorla İslam bünyesinde kalmaya itilirlerse, münafıkça ve sinsice zarar verebilirler.

İmam Ebu Yusuf, 3 gün süreyle tövbe teklif edilmesi taraftarı olmakla birlikte, erkek mürtedin öldürüleceği görüşündedir. Ancak kadın mürtedin, erkek mürtedden farklı mütalaa edilmesi gerektiğini söyler. Ebu Hanife’nin, Asım b. Ebi Rezin vasıtasıyla İbn-i Abbas’tan naklettiği rivayete dayanır. Rivayette kadın mürtedlerin öldürülmeyeceği[7] söz konusu edilir.[8]

“İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler” kitabının yazarı Servet Armağan’ın değerlendirmesi, şu şekildedir: Ridde ismi verilen dinden çıkma suçu, laik ceza hukukunda suç kabul edilmemiştir. İslam Dininden çıkan kimsenin, çevresine ve topluma devamlı zarar vereceği kabul edildiği için böyle bir hareket cezalandırılmıştır.[9]

Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat isimli eserinde, mürtedin öldürülme gerekçesini şu şekilde izah etmektedir: “Bir müslüman, İslamiyetten çıksa ve dinini terk etse, daha hiçbir peygamberi kabul edemez. Belki Cenab-ı Hakkı dahi ikrar edemez ve belki hiçbir mukaddes şeyi tanımaz; belki kendinde kemalata medar olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder. Onun için, İslamiyet nazarında harbi kafirin hakk-ı hayatı var. Hariçte olsa, musalaha etse; dahilde olsa, cizye verse İslamiyetçe hayatı mahfuzdur. Fakat mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Çünkü vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir hükmüne geçer.”[10] Özetle; Bediüzzaman da mürtedin öldürülme gerekçesini, vicdanının bozulmasıyla birlikte toplumsal hayata zararlı olmasına kendi tabiriyle bir zehir hükmüne geçmesine bağlıyor.

Görüldüğü gibi, mürtedin öldürülmesinin illeti olarak ileri sürülenler, “mürted dinden döndüğü için öldürülür” tarzındaki bir gerekçeden ziyade, toplumsal hayatı bozması, ifsad etmesi, istikrarsızlığa sebep olması, İslam Devletiyle savaşması gibi unsurlarda yoğunlaşmaktadır. Öyleyse; mürtedin sırf dinden döndü diye öldürülmeyeceği konusunda neredeyse bir fikir birliği mevcuttur. Bu husus “dinde zorlama yoktur...”[11] ilkesinin temel esprisi açısından önem arz etmektedir.

Kur’an’da; dinden dönenin, dünya ve ahirette amellerinin batıl olup boşa gideceği ve ahirette çetin bir azaba çarptırılacağı dışında, açık bir müeyyide bulunmamaktadır. “...Sizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse, artık onların bütün yaptıkları dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacaklardır.”[12] Ayetteki “kim dininden döner ve kafir olarak ölürse” açıklaması, mürtedin her hal ü karda öldürülmeyip kafir olarak ölmesine fırsat ve imkan tanınabileceği anlamını da içermektedir. Şu ayet-i kerime de bu anlamı desteklemektedir: “Kitap Ehlinden bir bölümü dedi ki; iman edenlere indirilen mesaja gündüzün başlangıcında inanın, bitiminde ise inkar edin. Belki onlar da dönerler.”[13] Kitap ehlinden bir kısmının gündüzün başlangıcında inanıp, bitiminde ise inkar etmesi bir irtidat olayıdır. Ancak, Kur’an-ı Kerim, onların müslümanları dinlerinden dönmeye sevk etmek amacıyla yaptıkları bu davranışlarını, fiili isyan içermediği için had ile veya herhangi bir somut hukuki yaptırımla cezalandırmamıştır.

Hz. Peygamber mürted hakkında şöyle buyurmuştur: “Dinini değiştireni öldürün.”[14] Bir başka hadis şu şekildedir: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Resulü olduğuma şahitlik yapan hiçbir müslümanın kanı helal değildir. Ancak şu üç kişi müstesnadır. (1). Zina eden evli, (2). Bir başkasını kasden öldüren kişi, (3). Dinini terk edip cemaatten ayrılan şahıs.”[15] Ebu Davud ve Nesai’de geçen şu hadis de dikkat çekicidir. “Müslüman’ı öldürmek şu üç sebep hariç helal değildir. Zina eden evli recmedilir. Müslüman’ı kasden öldüren, öldürülür. İslam’dan çıkarak Allah ve Resulü ile harbe tutuşan kişi ya öldürülür, ya asılır, ya da sürgün edilir.”[16]

Buhari’nin zikrettiğimiz ikinci hadisi, birinci hadisin tefsiri hükmündedir. Yine ikinci hadisteki “cemaatten ayrılan” ifadesi “dinini terk eden” ifadesinin sıfat-ı müekkidesi olup, hariciler gibi İslam cemaatinden her ne maksatla olursa olsun ayrılan tüm grupların, silahlı saldırıda bulunup fesat çıkardıkları taktirde öldürülebileceklerini düşündürmektedir. Üçüncü hadiste, öldürülme dışında asılma (gerçi bu da öldürme ile aynı kapıya çıkar) veya sürgün edilme cezalarının da verilebileceğinin ifade edilmesi dikkat çekicidir.

Hz. Peygamberin naklettiğimiz mürtedle ilgili sözlerinden, İslam’dan çıkıp toplumdan ayrılarak Allah ve Resulü ile yani yasal ve meşru düzenle harbeden mürtedin öldürülmesinin, uygulanabilecek cezalardan biri olduğu, öldürmenin alternatifsiz yegane ceza olmadığı anlaşılmaktadır. Yine rivayetlerden öldürme cezasının, kişinin irtidadından ziyade, harp halinde oluşundan dolayı verildiği de anlaşılmaktadır.

Hz. Ebu Bekir’in hilafeti sırasında, mali görev olan zekatı vermeyenlerle savaşılmasının sebebi; muhaliflerin zekatı vermemekte direnmeleri ve Hz. Ebu Bekir’in de almak için ısrarlı tavrıdır. Yoksa savaş, bir grubun zekatın farz olduğunu inkar etmeleri karşısında, bunun farz olduğuna inandırmak için yapılmamıştır. Kişiler zekatı ödemekten kaçınırlarsa, farz olduğunu kabul etseler bile, zekatı verinceye kadar kendileri ile savaşılır. Bu olay, meşru yönetime haksız bir isyan ve bunun bastırılması şeklindedir. Günümüzde de, güçlü devletler vergisini vermeyenden zorla alır, bu durum inanç hürriyetine baskı anlamına gelmez.

Kanaatimizce, irtidatla ölüm cezasının özdeşleştirilmiş olmasında, tarihte irtidat edenlerin büyük çoğunluğunun fiili isyanlarda bulunması etkili olmuştur. Öyle ki, irtidat eden isyan eder anlayışı, bir kaide gibi zihinlerde yer etmiştir. Nitekim daha önce de ifade ettiğimiz gibi, büyük çoğunlukla mürtedin dinden döndüğü için değil de İslam toplumunu ifsad edip, çevresine ve topluma sürekli zarar vereceği kabul edildiği için[17] öldürülmesi gerektiği ifade edilmişti. Ancak tarihte böyle olmuş olması, tüm zamanlarda istisnasız bütün mürtedlerin de böyle olacağını gerektirmez. Silahlı ayaklanma ile İslam toplumuna zarar vermeye kalkışmadıkça, mürtedin ölümle cezalandırılmaması, delillerle birlikte zamanın şartları açısından da isabetlidir.[18] Mürtedin silahlı olarak ayaklanması safhasına kadar, müslümanların müteyakkız olmaları ve irtidat durumundaki kişileri irşad ve ıslah etmeye çalışmaları gerekir. Sözün özü; insanlar zorla iman ettirilemez ve zorla iman içinde tutulamaz.

[1] Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, VII, 462-463; Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Basın-Yayın Ltd., İstanbul 1990, II-257
[2] Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, VII, 463–465
[3] Bk., Şafii, Muhammed b. İdris, Er-Risale, Tahkik ve Şerh: Ahmed Muhammed Şakir, el-Mektebetu’l-İlmiyye, Beyrut tsz., s.480 (İmam Şafii, söz konusu eserinde, tafsilata girmeden İslam’dan dönen mürtedin öldürüleceğini ve bu hükmün sabit olan bir ilme dayandığını ifade etmektedir.); Derveze Muhammed İzzet, Ed-Düsturu’l-Kur’ani ve’s-Sünnetu’n-Nebeviyye Fi Şuuni’l-Hayat, İsa Babi Halebi Matbaası, 1966, II, 373-374; Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, II, 258-259
[4] Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, VII–465
[5] Mevdudi, Modern Çağda İslami Meseleler, s.228–229
[6] “Şüphesiz ki Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” 61 Saff 4
[7] İrtidat eden kadının Hanefiler nezdindeki öldürülmeme gerekçesi, daha önce geçtiği üzere, kadının savaşa fiilen katılmaması, potansiyel savaşçı olmamasıdır.
[8] Bk., Ebu Yusuf, Ya’kub b. İbrahim, Kitabu’l-Harac, Selefiyye Matbaası, Kahire 1382, III. Baskı, s.180-181
[9] Armağan Servet, İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, s.138–139
[10] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Zehra Yayıncılık, İstanbul 1998, s.499
[11] 2 Bakara 256
[12] 2 Bakara 217
[13] 3 Al-i İmran 72
[14] Buhari, Cihad, 149; İ’tisam, 28
[15] Buhari, Diyat,66; Müslim, Kasame, 25–26
[16] Ebu Davud, Hudud,1; Nesai, Kasame, 14
[17] “İrtidat tabii olarak, siyasi bir hıyanet kabul edilir ve bu ağır suç beraberinde bir takım müeyyideleri getirir. Fakat tarihte görülmüştür ki, bunlar kullanım alanı bulamamışlardır...” Muhammed Hamidullah, İslam Anayasa Hukuku, s.222
[18] Örneğin; zina, kazif ve hırsızlık gibi en açık ve kesin hadler hakkında Mevdudi şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Yüce Allah, zina ve kazif suçlarını işleyen bir insan için böylesine kesin iki cezayı, kadınların süslenip açılarak sokaklara çıkmadıkları, müstehcen ve açık-seçik resimlerin bulunmadığı, aşk ve seks romanlarının yayınlanmadığı, şehevi hisleri tahrik edici sahne ve oyunların olmadığı, insanların kolayca evlenebildikleri ve fesih, tefrik, talak ve hulu’ gibi İslami hükümlerin tam tamına uygulandığı bir cemiyet için koymuştur... Zina ve kazif cezaları için söylediklerimiz, hırsızlık cezası için de geçerlidir. Hırsızlık cezası, faizin serbest olduğu, zekatın verilmediği, adaletin bir ticaret metaı gibi alınıp satılarak el değiştirdiği, ağır ve haksız vergiler sebebiyle temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının anormal bir şekilde yükseldiği ve alınan vergilerin tümünün ancak lükse, israfa ve mutlu azınlığın refahına harcandığı bir cemiyet için konmamıştır.” Mevdudi, Modern Çağda İslami Meseleler, s.274-276

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

Mürtedin Durumu Ve Özgürlük Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Mürtedin Durumu Ve Özgürlük Empty
MesajKonu: Geri: Mürtedin Durumu Ve Özgürlük   Mürtedin Durumu Ve Özgürlük Icon_minitimePaz Ocak 17, 2010 2:18 pm

Soru:

Sizce irtidad'ın (din değiştirmenin) cezası ölüm müdür? Bu uygulama, din ve vicdan özgürlüğüne ters değil midir?

Cevap:

Eğer dininden dönen, din değiştiren kimse bu yüzden öldürülseydi; yani din değiştirmenin cezası idam olsaydı o zaman dinde zorlama (kişiyi müslüman etmek veya müslümanlığını devam ettirmek için tehdit ve baskı yapma) olurdu. Halbuki ilgili âyet, "dinde zorlamanın olmadığını" açıkça ifade ediyor (Bakara: 2/256). Esasen iman, aklın hükmü, gönlün rızası ve vicdanın kanâat getirmesi ile olur. Bir kimseye baskı uygulanır ve bu yoldan "inandım" demesi sağlanırsa, o kimse inanmış olmaz, takiye yapmış, münafıklık etmiş olur. İslam böyle bir iki yüzlülüğe meydan vermez. Uluslar veya guruplar arası sistemde yalnızca, birbirine düşman, aralarında savaş ilişkisi bulunan iki gurup olursa, farklı din ve inanç sahiplerinin bir ülke içinde veya farklı ülkelerde sulh içinde yaşamaları mümkün olmuyorsa bu durumda din değiştirmek demek, "karşı tarafa geçmek ve müslümanlara savaş açmak" demektir. Bir kimse dinini değiştirdiği için değil, buna ek olarak müslümanlara savaş açtığı için öldürülür.

h.karaman





II- Mürteddin Tevbeye Davet Edilmesi

Bir müslüman îslâmı terkedince, îslâmı terki sabit olduktan sonra öldürülür mü, yoksa, tevbeyc mi davet edilir? îslâmı terkte ısrar ederse, öldürülür mü, yoksa mühlet mi verilir?

Tevbeye davet konusunda, tevbeye daveti kabul et meyenle eden fukahâ arasında büyük ihtilâf vardır. Bunlarm hepsini DımeşJcî [545] özetlemiştir. Dipnotta, onun sözlerini te'yit eden, mezheplerin kitaplarına işaret ede ceğim. «İmamlar, îslâmı terkedenin öldürüleceğinde müt­tefiktirler. Sonra, acaba hemen öldürülecek midir? Yok sa, öldürülmesi tevbeye davete mi bağlıdır? Tevbeye da vet farz mıdır? Yoksa müstehâb mıdır? Tevbe etmezse, mühlet verilir mi, verilmez mi? Bu hususlarda ihtilâfa düştüler. İmam Ebû Hanîfe [546] der ki: Tevbeye davet edilmesi gerekmez. O anda Öldürülür. Ancak, mühlet is terse, üç gün mühlet verilir; Ebû Hanîfe'nm. esbabından: mühlet verilir, diyenlere [547] göre; mühlet istemese de, vermek daha iyi olur. îmam Mâlik [548] der ki: Tevbeye davet edilmesi gerekir. O .anda tevbe ederse, tevbesi ka bul edilir. Tevbe etmezse, tevbe edebilir ümidiyle üç gün mühlet verilir. Yine de tevbe etmezse öldürülür.

İmam §âfUJmn [549] tevbeye davetin lüzumunda iki görüşü vardır. En çok tutulanı, tevbeye davet edilmesi nin gerekliliğidir. Yine îmam Şafiî'nin, mühlet verilmesi hususunda da iki görüşü vardır. En çok tutulanı, istese de mühlet verilmemesi, bilâkis, mürteddlikte ısrar ettiği takdirde, hemen öldürülmesidir. İmam Ahmed'ten [550] de iki rivayet vardır: Birisi İmam MâMk'in görüşü gibidir. İkincisine göre ise, tevbeye davet gerekmez. Mühlet ver meye gelince; üç gün mühlet verilmesi gerektiğinde, mez hebi ihtilâf halindedir. Hasanlı Basri'den [551], mürteddin tevbeye davet edilmeyeceği, hemen öldürülmesi gerektiği rivayet edilmiştir. Atâ [552] der ki: Eğer müslüman ola rak doğmuş, sonra İslâmı terketmişse, o tevbeye davet edilmez. Eğer kâfirken müslüman olmuş, sonra îslâmı terketmişse, bu, tevbeye davet edilir. Sew*'den [553] de, ebedî olarak tevbeye davet edileceği rivayet edilir. Aca ba mürtedd kadın, aynen mürtedd erkek gibi midir, yok sa değil midir?

İmam Mâlike İmam Şafiî ve İmam Ahmed, erkekle kadının, islâmı terkle doğan neticelerde müsâvî olduğu nu, İmam Ebû Hanîfe ise, kadının öldürülmeyip, hapse dileceğim söylerler.

Mürtedd kadının öldürülmesi veya hapsi meselesi, mürtedd erkekle kadının öldürülmesinden bahsederken, tafsilatıyla zikredilecektir,

İmânüyye'den Tusî [554], mürtedd erkeğin iki defa tevbeye davet edileceğini ileri sürmüştür. Önce tevbeye davetin lüzumunu söyler, sonra bu fikrinden cayar. Ve sadece mürtedd kadmm tevbeye davet edileceğini söyler. Tevbeye davetin müddetinden bahseder, müddetle tahdîd olunmamasını söyler. Bu hususta der ki: «Beşinci mese le: Tevbeye davet gereklidir. Altıncı mesele: Tevbeye da vet edilen mürtedd hakkındadır. Mezhebimizin fakihleri, tevbeye davet süresini tahdit etmemişlerdir... Bize göre, tahdidle sınırlamak delile muhtaçtır. Aynı zamanda IV. Halife Hz. Ali'den şöyle bir rivayet vardır.

«Bir müslüman hıristiyan oldu. Onu çağırdı ve İs lama dönmesini söyledi. O da, Islama dönmedi. Hz. Alî, onu öldürdü. Bekletmedi.» Bu hareketinin mânâsı, tev beye davet müddetinde bir tahdid olmamasıdır. Peygain-ber'den şöyle rivayet edilir: Buyurur ki:

— «Kim dînini değiştirirse ona öldürünüz.» Bu ha dîsin açık mânâsı da, mürteddin tevbeye davet edilme den öldürülmesidir. Ancak tevbeye davetini gerektiren bir delilin bulunması müstesna bir haldir.[555]

Fakat Tusî, bir başka yerde, üç gün mühlet verile ceğini söylüyor. Diyor ki: [556] «Sehî b. Ziyâd.. Mü'min-lerin halifesi der ki: Mürtedden karısı ayrılır. Kestiği yenmez. Üç gün tevbeye davet edilir. Tevbe etmezse dördüncü gün öldürülür; Tusî tevbeye davetle etmemeyi böyle naklediyor.

Nahvî, [557] Zeydiyye'den Siyağî [558] üç defa tevbeye davet edilmesi gerektiğini söylüyorlar. [559]

Tevbeye Davet Edilmemesine Hükmedenlerin Delîlî :

îbn-i Teymiye [560], mürteddin tevbeye davet edilme-mesindeki delîl hususunda şöyle der: «Çünkü, Peygam ber'(S.A.V.) dînini değiştireni, dînini terkederd, cemâat ten ayrılanı öldürmeyi emretmiştir. Mürteddin tevbeye davet edilmesini emretmemigtir. Allah Teâlâ da, tevbeye davet etmeksizin müşriklerle savaşmayı emretmiştir. An cak, tevbe ederlerse, biz onlara dokunmayız. Bu da, mür teddin, kâfirden, küfürde daha katmerli olduğunu te'yid eder. Tevbeye davet edilmeden düşman esirimin öldürül mesi caiz olursa mürtedin öldürülmesi evleviyyetle caiz olur. Bizim, kâfiri, tevbeye davet etmeden öldürmeyi ca iz görmemiz Hz. Muharomed'in, îslâma davetinin, kendi sine ulaşmama ihtimâlinden dolayıdır. Islâmdan haberi olmayan bir kimsenin öldürülmesi caiz değildir. Mürtedde ise, İslama davet ulaşmıştır. Kendisine davet ulaşan kim senin kâfir gibi, öldürülmesi caizdir. îşte bu, tevbeye dave ti müstehâb sayanların delilidir. îslâma davet kendilerine ulaşmış olsa da, harp sırasında, kâfirleri Islama davet etmemiz müstehâbdır. Mürtedd de, böyledir. Hem kâfi rin, hem de mürteddin tevbeye davet edilmesi gerekli de ğildir. Evet, mürtedin, tekrar îslâma dönüşün caiz olduğunu bilmediği farz olunsa, bu durumda tevbeye davet zarurîdir. Peygamber'in, Mekke'nin fethinde Abdullah b. 8ad b. Ebi Serh'in, Makis b. Sababe'nm Abdullah b. Ha~ tal'm öldürülmesini emretmesi buna delâlet eder. Bunlar mürteddiler. Bunları tevbeye davet etmedi. Bilâkis ikisi ni öldürdü, İbn-i Ebi Serh'le de, beyat etmekten çekindi. Belki, müslümanlardan biri onu öldürebilirdi. Bundan, müslüman olmadıkça öldürülmesinin caiz olduğu, tevbe-ler. Bu sebeple, aslen kâfir, zina eden, yol kesen v.s. yapıp, ölümü icabettiren bir şeyle İslama terkeden Ura-nîler'i cezalandırdı. Onları tevbeye davet etmedi. Çün kü onlar, kanlarını mubah kılan sebeplerden birini işledi ler. Bu sebeple, aslen kafir, zina eden, yol kesen ve v.s. gibi, mürtedd tevbeye davet edilmeden önce öldürülür.* Mürteddin, aslen kâfir olan gibi düşünülmesi, kabul edilemez. Çünkü, her birinin ayrı hükümleri vardır. Kanları, malları ve tasarrufları bakımından birbirinden farklıdırlar. Kâfirden cizye alınır, emniyet içinde yaşar. Mürtedd ise, ya islâm olur veya Öldürülür. Bu ikisinden başkası kabul edilmez. Cizye ve fidyeleri kabul edilmez. Mürteddin mallarında ise, ihtilâf vardır. İslama döndü ğü takdirde malları kendisine ait olur. Öldürülür veya mürteddken Ölürse, vârislerine veya müslümanlara kalır. Kâfirin malı böyle değildir.

Peygamber'in «öldürme» emri çıkardığı îslâmı ter keden dört kişi, aynı zamanda, Peygamber'e ve İslâm'a sövmüşler ve onlara dil uzatmışlardır. Bununla beraber hepsini Öldürmemiş, bazılarının tevbesini kabul etmiştir. Ureynelilel'e gelince, [561] onlar, müslüman olan bedevîlerdendi. Allah'ın Resulü, sütlerini içmeleri için, onları zekât develerinin yanma bıraktı. Fakat onlar, İslâmı ter-kettiler, çobanları öldürdüler, develeri götürmeye kalktı lar. Peygamber, peşlerinden adam gönderdi. Onları öl dürttü. Onlar sadece, mürtedd değildiler. Hem çobanlan Öldürmüşler, hem de, soygun yapmışlardı. Yol kesici ler durumuna düşmüşlerdi. Bu sebeple, Peygamber, on ları tevbeye davet etmeksizin öldürttü.

Mürtedd yol kesici gibi değildir. Herbirinin kendisi ne has hükümleri vardır. Mürtedd zina eden evli gibi da değildir. Çünkü, zina eden evli, cezası belli olan bir suç işlemiştir. Bu suçu işledikten sonra, tevbesi mümkün de ğildir. Bu iki suç arasmda hiçbir bakımdan benzerlik yoktur. îbn-i Kudame [562] şöyle derken haklıdır: «...Mür-teddin İslahı mümkündür. Islâhına çalışmadan öldürül mesi caiz değildir...» [563]

Tevbeye Davetin Müddeti Ve Adedî :

Mürteddin tevbeye davet edileceği görüşünde olan fukahâ, üç kere tevbeye davet edileceğini, üç gün mühlet verileceğini söylerler. Bu hususta HanefîIerMen İmam Serahsi [564] der ki: «...Ancak, mürtedd, mühlet isterse, üç gün mühlet verilir. Anlaşılan, kalbine şüphe girdiği için Islâmı terketmiştir. Bu sebeple, kalbindeki şüphesi ni gidermemiz gerekir. Veya, hakkı anlayabilmek için düşünmeye muhtaç olabilir. Bu da ancak, kendisine müh let vermek suretiyle olur. Eğer mühlet isterse, hâkimin mühlet vermesi gerekir. İslâm hukukunda, muhayyerlik müddetinde olduğu gibi, düşünme müddeti de üç gündür. Bu sebeple, mürtedde üç gün mühlet verilir. Bundan faz la verilmez... Bu hususta bir de rivayet vardır. Bir zât, [565] Ömer b. Hattab'ın huzuruna çıkmış ve Hz. Ömer ona

__ Mağribeden haber var mı? demiştir.

__ Evet, İnandıktan sonra inkâr eden bir adam.

— Ona ne yaptınız?

— Onu yakaladık. Boynunu vurduk.

— Keşke üç gün hapsetseydiniz. Her gün de birer kuru ekmek verseydiniz. Belki tevbe eder, tekrar hakka dönerdi; Sonra Hz. Ömer ellerini kaldırdı:

— AHahun, ben, ne bu hâdiseye şâhid oldum ne de, duyduklarımdan hoşlandım; dedi.

Bu hadîs, başka bir tarîkla da rivayet edilmiştir. Hz. Ömer:

— Eğer sizin yerinizde ben olsaydım, onu üç gün tev beye davet ederdim. Tevbe etmediği takdirde öldürürdüm; demiştir. Bu hadîs, mühlet vermenin müstehâb olduğunun delilidir...»

İbn-i Hazm, hâdiselerin özetini sunmuştur. Bir kıs mında Üç günde, üç defa [566] tevbeye davet, var. Bir kıs mmda bir defa [567] tevbeye davet vardır. Bir diğerinde de, Halîfe Hz. Ali, bir nıürteddi, bir ay [568] tevbeye da vet etmiştir. Mürtedd inadında ısrar etmiş, Hz.- Ali de onu öldürmüştür.

Yukarıda geçenlerin hepsine bakarak şöyle diyebili riz: Tevbeye davet hususunda Hulefâ-i Râşidîn zamanın da, halifelerin görüşleri ayrı ayrıdır. Bu görüş ayrılıkla rı, fukahâ arasmda da cereyan etmiştir. Fakat tevbeye da vet, hangi hâl olursa olsun, zarurî gözükür. Çünkü, îmân eden bir kimsenin, ikinci defa küfre dönmesi uzak bir ih timâldir. Ancak bir hususta kalbine şüphe girebilir. Müh let verilip, şüphesi giderildiği takdirde, mürteddin tevbe

etmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu da, yeteri kadar, ona mühlet verilmesini gerektirir. En iyisi, müddet için sınır koymamak ve işi hâkime bırakmaktır. Duruma ve mür-teddin şüphesine göre, müddeti hâkim tayin etmendir. Naklî delillere göre müddet üç günden aşağı olamaz.

Eğer İslâmı terkeden bir kişi değil de, bir cemâai olursa ve mühlet isterlerse, maksatları da müslümanlan oyalamak ve vakit kazanmak olmazsa, mühlet verilme sinde higbir mahzur yoktur. Belki harp etmeden, tevbe edebilirler. Eğer, mühlet istemekten kasıtları müslü-manian oyalamak, kendilerini derleyip toparlamak, müs-lümanlarla savağa hazırlık ise, onlara mühlet vermemek en iyisidir. Bunların hepsi devlet bagkanma bırakıhnıstır. Çünkü bu iğde bütün nıüslümanlarm menfaati vardır. Devlet başkanı da bu menfaatlerin koruyucusudur. Bu hususta Hanefîler'den İmam Serahsi [569] der ki: «Eğer, düşünmek için mühlet isterlerse, bunda müsiümanların menfaati varsa, müsiümanların onlarla karşılaşacak güç leri de yoksa, mühlet vermekte hiç mahzur yoktur. Çün­kü, kalplerine şüphe girdiği için islâmı terketnıişlerdir. Düşündükleri vakit, şüpheleri gidebilir.» Mürtedde, müh let istediği vakit mühlet verileceğini açıkladık. Ancak, müsiümanların, onların, başlarını ezebilmeleri için üç günden fazla mühlet verilmez.

Müslümanların onlarla savaşacak güçleri olmayabi lir. Bu durumda, müslümanlarm kuvvetlerini muhafaza etmeleri, onlara mukavemet edememeleri sebebiyle, nıür-teddlerin istediği mühleti vermekte mahzur yok. Eğer müsiümanların, onlarla savaşacak güçleri varsa ve harp, müslümanlar için daha hayırlı ise, onlarla harp ederler.

Onlarla müslüman oluncaya kadar savaşmak farzdır. Al lah Tealâ:

«Savaşırsınız yâhud müslüman olurlar.» buyur muştur. Kudretli iken farzı yerine getirmeyi geciktirmek caiz değildir.» [570]

III- Mürteddin Tevbesi :

Mürtedd tevbe etmek isterse mutlak olarak tevbesi kabul edilir mi? Tevbesi kabul edilmeyen de var mıdır?

Nasıl tevbe edilir?

Önce İslâmı terk sebebini ve hangi sebeple İslâmı terk ettiğini tayin etmek lâzımdır. Çünkü mürteddin tev besi, ancak, inkâr ettiğinden vaz geçmesi, onu kabul et mesiyle makbul olur. Üçüncü kısımda da geçtiği gibi, İs lâmı terk gerçekten bir takım fullerle meydana gelir.

1- Mürtedd belli bir şeyi inkâr ettiği zaman, tev-besinin sahîh olması için, inkâr ettiği şeyi kabul etmesi gerekir. Şehâdet getirmesi kâfi gelmez. Bu hususta, Han-beiîler'den îbn-i Kudame [571] der ki: «Kim şehâdetin dı­şında bir şeyi inkâr ederse, ancak inkâr ettiğini tekrar kâdî önünde tasdik ettiği takdirde İslama girmiş olur. Bir kimse Muhammedi (S.A.V.)'in Peygamberliğini tas-dîk eder bütün dünyâya gönderildiğini inkâr ederse, Mu-hammed'in bütün mahlûkata peygamber olduğunu tas-tik etmedikçe, müslüman olamazlar.

Yahûd, gehâdetle beraber, îslâma muhalif olan bü tün dînlerden uzak olmadıkça, müslüman olduğu kabul edilmez. Muhammed (S.A.V.)'in Allah'ın Resulü olduğu nu kabul eder, son peygamberi olduğunda şüpheye varır sa Kadıyanî'l&r gibi-; getirdiği dînin Allah'ın son dîni ve kendisinin de son peygamberi olduğunu tasdik etmesi gerekir. Yalnız kelime-i şehâdetle yetinirse, kendi inan dığını kasdetmesi ihtimali vardır.

Bir müslüman bir farzı inkâr etmek suretiyle İslâmi terkederse, inkâr ettiği farzı tasdik etmedikçe, kelime-i şehâdet'i tekrarlamadıkça, müslüman olamaz. Çünkü, inandığı şey sebebiyle Allah ve Resûlü'nü yalanlamı§tır. Bir peygamberi, Allah'ın Kitabından bir âyeti, kitapla rından bir kitabı, Allah'ın melekleri olduğu kat'î bilinen meleklerden birisini inkâr ederse, yâhûd bir haramı helâl sayarsa; müslüman kabul edilebilmesi için, inkâr ettiğini tasdik etmesi gerekir...»

2- Mürtedd Kelime-i gehâdet getirdiği takdirde durum ne olur?

Bir şahsın Islâmı terkettiği tesbît edilir, mürtedd, Kelime-i Şehâdet getirirse, Cumhur-u fukahâ, tevbesinin sahîh olduğunu söyler. Kelîme-i Şehâdetle kâfirin müs lüman olması sahîh olur. O hâlde' onunla mürteddin tev-besi de sahîh olur. Hanefîler'den, İmam Muhammed [572], îffiam Serahsî [573], Şâfiîler'den İbn-i Hâcer [574], Sab-bağ [575], Hanbelîler'den Merdavi [576], Makdisî [577], İbn-i jSfeccar [578], Kelvezani [579], Osman [580] İbn4 Davyan [581], İfm-i Kudame [582] ve îmamiyye'den HıUî [583] aynı gö-rüştedirler.

Bu hususta İbn-i Kudame [584] der ki: «Delîl veya başka bir şeyle, bir müslümanm îslâmı terk ettiği tesbît edilirse, mürtedd, Allah'dan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet ederse, bunun üzerine başka bir şeyi açıklaması istenmez. Ser best bırakılır. Hz. Peygamber'in şu hadîsine dayanarak, tasdik ile mükellef tutulmaz:

«— Ailah'dan başka ilâh yoktur deyinceye kadar, insanlarla savaşmaya emrolundum. Kelime-i Tevhidi söyledikleri zaman, benden canlarını ve mallarını emni yet altına almış olurlar. Ancak haksızlıklarının cezaları nı görürler. Hesapları da Allah'a kalmıştır.» [585] Hadîs nıüttefekun aleyh'dir.

Kelime-İ Tevhîd'le, aslen kâfir olan müslüman olu yor. Mürtedd de olur. Müslüman olması için Islâmı terk sebebini açıklamaya lüzum yoktur. Mıkdât (R.A.) riva yet ediyor. Diyor ki:

— Ey Allah*in Resulü! Kâfirlerden birisiyle karşı laştım. Benimle doğuştu. Kılıcı ile elimin birisine vurdu ve kesti. Sonra bir ağacı bana karşı siper aldı. Ve: «Müs lüman oldum.» dedi. Bu sözü söyledikten sonra ben onu öldürebilir miyim? Ne dersiniz?

— Onu öldüremezsin. Eğer onu öldürürsen, o, öldür meden önce senin durumuna yükselir. Sen de, onun keli meyi söylemeden önceki durumuna düşersin; dedi.»

Bir mürtedd müslüman olduğunu iddia eder, kelime-i gehâdeti söylemezse, müslüman sayılmaz. Çünkü o, müslüman olduğunu iddia edip, kelime-i gehâdeti söyle memekle, canını korumak istiyor. Hanbelîler'den Makdisî [586] de bu görüştedir.

3- Mürtedd kelime-i şehâdet getirmez, yâhûd müs lüman olduğunu iddia etmez. Fakat namaz kılarsa, buna, «nıüslüm andır» denilebilir mi? Merdavî [587] Hanbelî mezhebine göre; «müslümandır» diye hüküm verileceği ni, nakleder. Der ki: «Kâfir, namaz kılarsa, İsJâma girdi ğine hüküm verilir. Bu mezheb, mutlak olarak bunu ka bul etmiştir. Fakihlerimiz de bu görüştedir. Onlardan çoğu bunu kesinlikle belirtmişlerdir. Bu hüküm, mezhe bin kabul ettiği bir meseledir. Teym kabilesinden Ebû Muhammedi «İrşâd Şerhi» nde, tek basma değil de, ce­mâatle namaz kıldığı takdirde, kâfirin müslüman olduğu na hüküm verilir. Demiştir. Fâik'ta. der ki: Namaz kıl dığı için mi, yoksa namazın kelime-i şehâdeti ifâde et mesi dolayısıyla mı, müslüman olduğuna hüküm verilir? Bu hususta iki görüş vardır...» [588]

I- Tevbesi Kabul Edilmeyen

Bazı büyük hadîs kitaplarında [589] zikredilmiştir. Müslümanlardan biri, Peygamber zamanında îslâım ter-ketmiştir. Sonra pişman olmuş ve tevbe etmiştir. Pey gamber, bunun tevbesini kabul etmiştir. Bu, her îslâmı terkedenin, tevbe edince, tevbesinin kabul edileceğini ifa de eder mi?

Kanbelîler'den îbn-i Kudame [590], zındîk'ın [591] tevbesinin kabul edilmeyeceğini açıkça belirtmiştir, -zındık, küfrünü gizlemek ister- Çünkü eski hâlinden hiçbir şey değişmemiştir. Küfrünü gizleyerek müslüman görün müştür. Tevbe ettiğini iddia ettiği zaman, bunun üzerine fazla bir şey ilâve etmemiştir.

Ancak, Şâfiîler'den Sabbağ [592], zındîk'ın tevbesinin kabul edileceğini nakletmiştir. Der ki: «Açık veya gizli sızdıklıktan ne çeşit inkârla îslâmı terkederse etsin, son ra tevbe ederse, öldürülmez. Hülâsa: Bir kimse, İslâmı terkeder sonra tekrar, İslama dönerse, müslüman sayı lır... Küfrü ister açık, ister zındıklık gibi gizli olsun far-ketmez...»

Zeydîyye'den îmam Ahmed, [593] bir görüşünde, zın-dıkın tevbesinin kabulünün caiz olduğunu nakletmiştir.

Bu ince ve dikkat isteyen bir meseledir. Zmdîk za yıf, bencil bir şahıstır. Onun tevbe edip etmediğini ner-den biliriz? Hayatının gizli ve açık olmak üzere iki yönü vardır. Bu hâlde yaşar. Bu hâli yüzünden, fukahâ ara­sında, tevbesi hususunda ihtilâf devam ederken, çok ke re en ihtiyatlı olanı, bu hususu, mahkemeye ve kadının kanâatine terketmektir.

Hanbelîler'den Merdavi [594], İbn-i Kudame [595], îbn-i Neocar [596], İbn-i Davyan [597], Hanefîler'den îbn-i İs rail [598], Allah ve Resûlü'ne şovenin tevbesinin kabul edil-miyeceğini nakletmişlerdir.

Allah'a şovenin tevbesinin kabul edilmemesi husu sunda dikkat gerekir. Allah her türlü incinmekten uzak tır. O, kullarına kargı lütûfkârdır. Kendisiyle ilgili hak larda müsamahakârdır. O'nu ayıplamak, insanlarda ol duğu gribi, hiç bir zaman Allah'ı küçültmez. Of çok müsa mahakârdır. :

«Allah kendisine şirk koşulmasını afvetmez. O-nun dışındaki şeyleri dilediği kimse için afveder.» [599]

Tevbesi kabul edilmeyenlerden birisi de sihir yapan ve büyücüdür. Ancak uzun bir müddet sihiri terkerîerse. tevbesi kabul edilir. Hane filer'den Bedr-ûr-Reşîd [600], Şâfiîler'den LHmeşkî [601] bu hususu kesin olarak be lirtmişlerdir. [602]

2- Tekrar Tekrar Îslâmı Terkedenin Tevbesî :

Bir defa îslâmı terkedip,. sonra tevbe edenin tevbe si kabul edilir. Bu gayet makuldür. Belki şüpheye düş müş, şüphesi, onu, İslâmı terke sürüklemiş olabilir. Fa kat, birden fazla İslâmı terkedip, tevbe etmişse, tevbesi kabul edilir mi, edilmez mi?

Fukahâ bu hususta, ikiye ayrılıyor. İbn-i Kudame [603] bu husustaki görüşleri özetler ve der ki: «...Mürtedd tevbe ettiği zaman tevbesi kabul edilir. Ne çeşit bir in kâr olursa olsun, öldürülmez... Bu Şafiî ve Hanbelî mez hebinin görüşüdür. Bu, Hz. Ali ve tbn-i Mesud'dan riva yet edilir. îmam Ahmet'den gelen iki rivayetin biridir. Ebû Bekir HaîlâVm kabul ettiği görüştür. Ve Ebû Be-hir, Ebû A'bdııTla'h'm mezhebinde, bunun tercih edildiğini söylemiştir. Diğer rivayet de, zındık'ın ve birkaç de fa îslâmı terkeden kimsenin tevbesinin kabul edilmeye ceğidir. Bu, Mâlik'in, Leys'in, İshak'm görüşüdür. Ebû Hanîfe'den de, aynen böyle iki rivayet vardır. Bir kaç defa îslâmı terkedip, tevbe edene gelince; Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:

«Şunlar ki iman ettiler, sonra tuttular kâfre git tiler, sonra yine iman ettiler, sonra yine küfre gittiler, sonra da küfürde ileri gittiler. Allah onları mağfiret edecek de değil, doğru bir yola çıkaracak da değildir»[604]

Esrem, Zabyan b. İmare'ye isnâd ederek rivayet eder: Benî Sa'd dan bir zât, Benî Hanîfe Mescidine uğ radı. Bir de ne görsün, Müseyleme'nin safsatalarını oku muyorlar mı? Hemen Îbn4 Mesudy& gitti, vaziyeti ona anlattı. îbn-i Mesud, onlara adam gönderdi ve getirtti. Hemen onları tevbeye davet etti. Onlar da tevbe ettiler,. İbn-i Nevaha denilen biri müstesna, diğerlerini bıraktı. Dedi ki:

— Seni bir defa daha getirtmiştim, Tevbe ettiğini id dia etmiştin. Görüyorum ki, gene geldin; İbn-i Mesud onu öldürdü. İlk rivayetin dayanağı şu âyettir:

«İnkâr edenlere de ki: İnkârlarına nihayet verir lerse, geçmiş günâhlarının hepsi affolunur.» [605]

Bir zâtın, Peygamber'e, biri hakkında bir şeyler fı sıldadığı rivayet edilir. Peygamber de onu açıkça söyler. Meğer, müslümanlardan birini öldürme hususunda izin istermiş. Peygamber buyurur ki:

«— Allah'dan bagka ilâh olmadığını kabul etmi yor mu?

— Evet. Fakat inanmayarak söylüyor.

— Namaz kılmıyor mu?

— Evet, fakat hakikî namaz değil.

— Onlar, Allah'ın beni Öldürmekten men ettiği kim selerdir.»

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

«Münafıklar cehennemin en alt derekesindedirler. Onlara asla hiçbir yardımcı bulamazsın. Tevbe edenler müstesna» [606] İbn-i Mesud'un hadîsi, onların küfürlerini gizlemelerine rağmen, tevbelerinin kabulü hususunda delil dir. İbn-i Nevahâ'yı Öldürmesine gelince; her hâlde tevbe-sinde yalan olduğu belli olmuştur. Çünkü, o açıkça tevbe etmiş, küfründe de ısrar ettiği açığa çıkmıştır. Herhalde, İbn-i Mesud, Müseyleme'nin elçisi-geldiğinde, Peygamber'in söylediği şu sözünden dolayı öldürmemiştir:

— Elçiye zeval olsaydı, seni öldürürdüm; Onu, Pey gamberin bu sözüne dayanarak öldürmemiştir. Bu sebeb-ten öldürmediği rivayet edilmiştir...

Birkaç defa îslâmi terkedip, tevbe edenin tevbesinin kabul edileceğini, Şâfiîler'den Sübki [607] de nakleder. Der ki: «...Böylece ,daimî olarak tevbeye davet edilir. Her îs-lâma dönüş ve terkedişte, Peygamber, İslâmı terkeden Key-yan'ı dört veya beş defa tevbeye davet etmiştir. Bu îmam Şafiî ve învam Ahmed'in görüşüdür. îbn-i Kayyım de bunu söyler. îmam îshaft, dördüncü defasında Öldürüle ceği görüşündedir...»

Sâfiîler'den îmam Şafiî [608] ve Sabbağ [609] Hanefî-Zer'den îmam Muhamed [610] bunu nakleder.

Hanbelîler, bir kaç defa İslâmı terkedip tevbe edenin, tevbesinin kabul edileceğini kabul etmezler. îbn-i Kudame [611] îbn-i Neccar [612], Osman [613] ve îbn-i Davyan [614] bunu rivayet ederler.

Delilleri îbn-i Davya'mn [615] anlattığı gibidir. O da, şu âyet:

Şunlar İd iman ettiler, sonra tuttular küfre gittiler, sonra yine iman ettiler, sonra yine küfre gittiler. Sonra da küfürde ileri gittiler. Allah onları mağfiret edecek de de ğil, doğru bir yola çıkaracak da değildir.» [616]

Ve şu âyettir.

«İnandıktan sonra inkâr edenler, sonra inkârda ile ri gidenler yok mu? Onların tevbesi ebediyyen kabul edilmeyecektir» [617]

Çünkü, tekrar tekrar islâmı terk, inançlarının bozuk-luluğunu, İslâm ile ilgilerinin azlığını gösterir. [618]

Iv — Mürtedd Erkek Ve Kadının Öldürülmesi :

A — Mürtedd Erkeğin Öldürülmesi:

İslâmı terkedip, tevbe etmeyenin kanı helâl olur. Öldürülmesi de, İslâm devlet başkanına veya vekiline ait ti) tir. Şâfifler'den Ömer Berekât [619], Zeydîler'den İmam Ahmed [620], Haııbelîler'den İbn~i Neccar [621] ve İbn-i Ku-dame [622] bu görüştedirler. Ibn-i Kudâme [623] der ki:

«Mürted,, dinsizlikte ısrar ederse, kılıçla öldürülür. (Öl dürdüğünüz zaman, eziyet çektirmeyin) hadîsine göre kılıçla öldürülür. îslâm devlet başkanından başkası onu öldürenıez. Çünkü, Aîîah hakkından dolayı gereken bir öldürmedir. Bu da, zina edeni öldürme hadisesi gibi, îs lâm devlet başkanına aittir. İzinsiz olarak, devlet başka nından başkası onu öldürürse, kötü bir hareket yapmış . olur. Ona ta'zîr cezası verilir. Çünkü devlet başkanının vazifesine tecavüz etmiş olur. Diyet vermez. Çünkü, do kunulmazlığı kalkan birisini öldürmüştür.

Ancak, mürtedd kâfirlerin elçisi olursa öldürülmez. Çünkü Peygamber (S.A.V.) Müseyleme'nin elçilerini öl dürmemiştir [624].

Bazılarına göre, mürteddi Öldürme meselesi, ağır gözüküyor. Fakat, harp meydanında da olsa, insanın, Kelime-i Tevhidi söyleyerek canını korumasının mümkün olduğunu görünce, büyük sayılmaz. Bir insanın, İslama girdiği gibi çıkması da tabiîdir. Bu hususta tesbit etiği-miz en iyi şekil, Mikdâd ile Peygamber arasında geçen şu konuşmadır, îbn-i Kudâme [625] bunu, şöyle nakleder. «Mikdâd dan. Mikdâd der ki :

— Ey Allah'ın Resulü, kâfirlerden biriyle karşılaş tım. Bana hücum etti. Kılıcıyla elimin birisine vurdu ve kesti. Sonra bana kargı bir ağacı siper edindi ve «Müslü man oldum» dedi. Bu sözü söyledikten son^a, onu öl­dürebilir miyim, ne dersiniğ Ya Resûlüllâh?

— Onu öldüremezsin. Eğer onu öldürürsen o, öldür meden önceki senin durumuna yükselir. Sen de, bu sözü söylemeden önceki onun derekesine düşersin, dedi.

Sadece müslüman olduğunu ilân etmek dokunulmaz lık sağlarsa, İslâmı Kabul etmeme de dokunulmazlığı kaldırır. Verebilen, alır da.

Sonra, İslâm, sadece bir din değildir. Aynı zamanda bir vatandaşlık bağıdır. îslâmdan çıkmakta, îslâm milli yetinden ayrılmak da düşünülür. Bu da, bir hıyanetir, vatan severlikten, düşmanlığa geçmektir. Şeyh Ahmed ib rahim [626] bunu aynen böyle açıklar. Mürtedd, haliyle, Islâmın iyi olmadığını anlatarak, başkasının imanını za yıflatır. Başkalarının, İslama girmelerine mani olur. Za rarı, sadece kendisine değil, hem kendisine, hem de baş kasına dokunur. Sonra, küfründe devam edebilir. Bazan, bir sebep veya başka bir şeyden dolayı insanların önünde mazur olabilir. Fakat, mürtedd, îslâmı tanıyıp, yarata nı anladıktan sonra, ne özrü olabilir? Seyyit Kutub [627] der ki: «İmandan önceki küfür afvedilir. Batıl içinde bo calarken İslâmı görmeyen özürlü sayılır. Fakat, inandık tan sonra küfür, işte o büyük günahtır. Ne affedilir, ne de, o hususta mazeret ileri sürülür. Küfür bir perdedir. O perde düştüğü an, insan yaratanına kavuşur, yolunu kaybeden, kafileye ulaşır, kökler su kaynaklarına kavu­şur. Bundan sonra İslâmı terkedenler, ancak, yaratılı şa karşı geliyorlar, kasten zulme dalıyorlar. İsteyerek sapıklığa gidiyorlar.

Bundan sonra ne af, ne de hidayet var. Onlar, ken dilerini zorla ölüme sürüklediler. Özellikle, imandan sonra küfür, tekrarlanırsa. «Şunlar ki iman ettiler, son ra tuttular küfre gittiler, sonra yine iman ettiler, sonra yine küfre gittiler, sonra da küfürde ileri gittiler. Allah onları mağfiret edecek de değil, doğru bir yola çıkaracak da değildir.» [628] Onların küfürde ileri gitmeleri, bu ge rilemenin, hidayetten sonra delâletin, tabiî bir neticesi dir. Bu kesin ve adil neticeye son hazırlayıcıdır. [629]

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

Mürtedin Durumu Ve Özgürlük Sdfghj15


En son @bdulKadir tarafından Paz Ocak 17, 2010 2:20 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Mürtedin Durumu Ve Özgürlük Empty
MesajKonu: Geri: Mürtedin Durumu Ve Özgürlük   Mürtedin Durumu Ve Özgürlük Icon_minitimePaz Ocak 17, 2010 2:18 pm

Mürtedd Öldürülünce Ne Yapılır?

Mürtedd, tevbe etmez, sonra öldürülür veya mürtedd-ken Ölürse, o müslüman değildir. Şafiîleı^den Hısnî'nin [630] dediği gibi, şöyle hareket edilir: «...Yıkanmaz, na mazı kılınmaz, müslümanlarla beraber gömülmez. Çün kü, o kâfirdir. Ona saygı gösterilmez.» [631]

b- Müktedd Kadının Öldürülmesi :

Tevbe edip etmemesi hallerinde mürtedd erkekten bahsedildi. Sıra mürtedd kadına geldi. Eğer Islâmı terke-der ve tevbe ederse, hiçbir şey lâzım gelmez. Fakat, tev be etmez, dinsizlikte ısrar ederse, erkek gibi öldürülür mü? Yoksa, sadece hapis mi edilir?

Bu hususta fukaha muhtelif görüşlere sahip. İhti lâflarının sebebi, bu konudaki mevcut rivayetlerdir. Bir kısmı, mürtedd kadının Peygamber zamanında öldürül düğünü bildiriyor. Bir kısmı da, harpte, kadınların öl­dürülmesinin men edildiğini bildiriyor. Bunlara bir de, nasslan anlayışlar, iıasslann etrafında söylenilenler,

her tarafın dayandığı aklî delililer ilâve ediliyor. Bu me selede her görüşü savunanı, delüleriyle beraber anlata cağız. [632]

1- Mürtedd Kadının Öldürüleceği Görüşünde Olanlar :

Şâfiîler [633], Hanbeffler [634], Zeydîler [635], Malikîier [636] tevbe etmediği takdirde, mürtedd kadının öldürüle ceği görüşündedirler. Malikîier öldürülmesi iğin kadının hayzdan temizlenmesini ileri sürerler. Eğer emzikte ise, çocuğun emeceği başka bir kadın bulununcaya kadar öldürülmez. Hanefîler'den İmam Serahsi de [637] eğer ka dın, ileri gelen söz sahibi idareci birisi ise öldürüleceği görüşündedir.

İmam Şafiî [638] der ki: «... Doğurmadıkça hamile kadın öldürülmez. Sonra tevbe etmediği takdirde öldü rülür..» Hanbelîler'den Makdîsi [639] de aynen böyle der. [640]

Mürtedd Kadının Öldürülmesini Îleri Sürenlerin Delili

Eserlerini gördüğüm müctehidler içinde, mürtedd kadının öldürülmesini, en iyi şekilde delîllendiren, Ha-nefîler'den îmam Serahsi'dir. Bu sebeple, onun ileri sür düğü delilleri nakledceğim. İmam Serahsi ikinci defa bu konuya döner, öldürülmemesi hususunda Hanefîler'in ile ri sürdüğü delilleri anlatırken, ilk delillerini çürütür.

îmam Serahsi [641] der ki: «Şafiî, Peygamberin: (Kim dinini değiştirirse, hemen onu Öldürün) [642] hadî sini delîl olarak ileri sürdü. Bu hadîs, erkekleri de kadın ları da içine alır. Aynen (Sizden kim Ramazan ayına şa hit olursa, oruç tutsun) [643] âyeti gibidir. Ölümü gerek tiren şeyin dini değiştirmek olduğu açıkça gözüküyor. îl-leti açıklamak için, Kur'an'daki âyeti misal getirdi. Din değiştirmenin hükmü tahakakkuk etmiştir. Bir hadîste, Peygamberimizin, Üramü Mervan denilen bir kadını Öldür düğü sabittir. Ebû Bekir'in de, Ümmü Firlsa denilen bir ka dını öldürdüğü rivayet edilir. Çünkü, bu kadın, batıl ol duğunu bile bile, batıl bir dine inanmıştır. Mürtedd er kek gibi öldürülür. Öldürme, dinsizliğin cezasıdır. Hakkı tasdikten sonra inkâr, en büyük günahtır. Bu sebeble, mürteddi öldürmek sadece Allah hakkıdır. Sadece Allah hakkının ihlâli de, cezasız bırakılmaz. Zina, hırsızlık, içkinin cezalarında olduğu gibi, diğer suçların cezasında da erkeklerle kadınlar müsavidirler. Böylece, îslâmı terk halinde işlenen cinayet, kâfirken işlenen cinayetten daha ağırdır. Çünkü hakkı tasdikten sonra inkâr, baş langıçta küfürde ısrardan daha kötüdür. Aynen diğer haklarda olduğu gibidir. Mürtedd kadının suçu ağır ol madıkça öldürülmez. Bu, tamamen suçu ağır olunca öl dürülür manâsına da gelmez. Kâfirliğinde yaptığı hare ketler gibi. Mürtedd kadın, savaşçı, sihirbaz veya orduyu savaşa teşvik ve sevk eden hükümdar olursa, öldürülür. İslâmı terk ettikten sonra da aynı muamele yapılır. Bu­na da delîl, islâmı terkten sonra hapsedilmesi, cezalan dırılması ve İslama zorlanmasıdır. Bunlar kâfir bîr ka dına yapılmaz. İhtiyarlar, inzivaya çekilenler, rahibler de böyledir. İslâmı terk ettikten sonra öldürülürler. Kâ firken Öldürülmezler. Körler gibi özür sahipleri kötü-rümler de böyledir. Kâfir elinde köle olmak da öldürme ye manidir. Esirin köle edilmesiyle böyle bir hadise mey dana gelir. îsîâmı terk durumunda hiç birisi öldürmeye mani değildir. Sonra aslî küfürde kendi başına bırakıl maz. Müslümanların yararına köle yapılır, islâmı terkten sonra da, kendi başına bırakılmaz. Öyleyse öldürülür.

Aynî [644] der ki: «Abdullah h. Ömer, Muhammed b. Müsüm-îz-Zünrî, îbrahim-un-Nehaî derler ki: Mürtedd kadın öldürülür. Buna göre mürtedd erkekle, mürtedd kadın arasında fark yoktur. Her ikisi de, hükümde müsa vidirler. İbn-i Ömer'in görüşünü îbn-i Ebi Şeybe Veîâ,-den, o Ebû Süfyan'dan, o Abdülkerim'den, o da İbn-i Ömer'i dinleyenden nakletmiştir. Telvih'in müellifi (Sa dettin Teftezânî) der ki: «Mürtedd kadının öldürülmesi doğrudur» diyene göre, Buharî'nin kestirip attığına iti bar edilir. Zühri'nin kadın hakkındaki görüşü: Abdur-razzak, Mussanefinde, Ma'mer'den, o da Musannefm.de. Zührî'den rivayet etmiştir. Bir kadın İslama girdikten sonra, dönüp kâfir olmuştur. Ne dersin? Zührî der ki: Tevbeye davet edilir. Tevbe etmezse öldürürüm. İbrahim Nehaî'nin görüşü de aynen bunun benzeridir

Yine Abdurrazzak Ma'mer'den, o Said b. Ebî Urve-den, O Ebi Ma'şer'den, o da, İbrahim Nehaî'den. İbra him'den rivayette mürtedd kadının öldürülmeyeceğini söylersen, (Ubeyde zayıftır) derim. Birinci rivayet da­ha doğrudur...» Şihabüddîn Ahmed Kastalâni [645] derki: «...İbn-i Ebi Şeybe kanalıyla gelen rivayette Abdullah b. Ömer, Abdurrezzak kanalıyla gelen rivayette Muham-med bin Müslim-iz-Zührf ve İbrahim-ün-Nehaî» tevbe et mediği takdirde mürtedd kadının öldürüleceğini söyler ler. Ebû Hanîfe'nin İbn-i Abbas'dan getirdiği rivayette, İslâmı terkettikleri takdirde, kadınların öldürülmeyeceği vardır. Bu görüşü İbn-i Ebi Şeybe ve Dâre Kutni riva yet etmişlerdir. Hadîs hafızlarından bir cemâat, metnin lâfzında, onlara muhalefet etmişlerdir. İbn-i Münkedir kanalıyla, Cabir'den gelen rivayeti Dare Kutni naklet-miştir: Bir kadm, Islâmı terketti Peygamber (S.A.V.) de onun öldürülmesini emretti. Askalânî Feth-ül-Bari'de, tbn-i Kilâ'm Ahkâm bahsinde nakletiği rivayeti kabul etmeyerek der ki: O, Peyganıber'in, (S.A.V.) mürtedd bir kadını öldürdüğünü rivayet etmemiştir.»

Kastalâni [646], İbn-s Abbas'm, kadının öldürülme-mesi hususundaki rivayetine cevap vermiştir. Der ki: «...îbn-i Abbas, burada hadîsin ravîsi olması hasebiyle cevap verildi. Mürtedd kadının öldürüleceğini söylemiş­tir. Ebû Bekir, (R.A.) Hilâfeti sırasında, telâmı terke den bir kadını öldürmüştür. O vakit bunu gören ve duyan Sahabe de çoktu. Fakat, hiçbiri ona bu hususta itirazda bulunmadı. Muaz b. Cebel'in (K.A.) hadîsinde. Peygam ber (S.A.V.) kendisini Yemen'e vâlî gönderirken demiş tir ki: «Islâmı terkeden hangi erkek olursa oisun, onu tekrar Islama davet et. Dönmezse, boynunu vur. İslâmı terkeden hangi kadın olursa olsun, onu tekrar îslâma da vet et. Dönmezse boynunu vur.» Feth-ül-Bari de İmam İbn-i Hacer der ki: Senedi hasendir. Bu, ihtilâf konusun­da (Mürtedd kadının öldürülüp öldürülmemesi hususun da) bir delildir. Bunu kabul etmek gerekir. [647]

2- Mürtedd Kadının Hapsedilmesi :

Hanefî fakihleriyle [648] İmamiyye fakihleri [649] mür tedd erkekle mürtedd kadmı hüküm bakımımdan ayırdı lar. Derler ki: Mürtedd erkek, tevbe etmezse öldürülür. Mürtedd kadına gelince, öldürülmez, tevbe edinceye ka dar hapsedilir. Harplerde, harp bölgesinde bulunup da harbe iştirak etmeyen kadınların öldürülmesini mene-den hadisleri delîl olarak gösterdiler. Nakledilen hadîs ler ve haberler, mürtedd kadının öldürülmesini söyleyen lerin delilleri, onları kadınları da Öldürmeye mecbur et mesine rağmen, onlar bu görüştedirler. Ben İmam Se-rahsi'yi seçtim. O, meseleyi, bütün incelik, derinük ve genişliğiyle inceleyecek tek insandır. Böylsi çok az bu lunur. [650]

Mürtedd Kadının Öldürülmemesîne Hükmedenlerin Delilleri

Yukarıda, mürtedd kadının öldürülmesine hükme denlerin delilleri geçti. Bu delilleri Hanefîler'den İmam Serahsi ileri sürmüştü. Burada da bu hususta geçen bütün münakaşalarla beraber, öldürülmeyeceğinin de­lillerini ileri sürüyor. Der ki: [651] «...Bizim bu husustaki delilimiz, Peygamberin (S.A.V.) kadınları öldürmekten men etmesidir. [652] Bu hususta iki hadîs var. Onlardan birisi, Eebah b. Rebia'nın rivayet ettiği hadistir. Pey gamber (S.A.V.) bir savaşta, bir şey etrafında toplanan bir gurup görmüş, niçin toplamldığmı sormuştur. Öl dürülmüş bir kadma baktıklarını söylemişlerdir. Pey gamber (S.A.V.) birisine:

— Halid b. Valide yetiş ve de M: Katiyven işçileri ve çoluk çocuğu öldürmesin.

İkinci hadîs, İbn-i Abbas'ın hadisidir. Peygamber (S.A.V.) ölmüş bir kadın görmüş.

— Bunu kim öldürdü demiştir. Bir zât :

— Ben, ey Allah'ın Resulü. Onu terkime bindirdim. Beni öldürmek için, kılıcıma sarıldı. Ben onu Öldürdüm.

«— Kadınları öldürmek de ne oluyor? Onu defnet ve bir daha yapma.» demiştir. Peygamber (S.A.V.) Mekke' nin fethinde, öldürülmüş bir kadın görünce, «bu savaşmı yordu ki», demiştir. [653] Bu hadisede, savaşanın ölümü hak ettiği gözüküyor. Buna göre, kadınlar öldürülmez ler. Çünkü onlar savaşmazlar. Ve yine burda, kâfirlik le, mürteddlik arasmda fark yoktur. Rivayet edilen hadîs zahirine göre yerinde değildir. Değiştirmek -yani kim dinini değiştirirse, onu hemen öldürün, hadisi- İslama gi ren, kâfir hakkında söylenmiştir. Bu hadîsin umumî ol duğunu biliyoruz. Bir hadiseden dolayı o, hususî kılın mıştır. Zikrettiğimiz delile göre, bu hadîs erkeklere ait tir deriz. Öldürülen mürtedd kadın -ki bu İmam Şafiî'nin delillerine bir red teşkil etmektedir- savaşan kadındır. Ümm-ü Mervan, hem savaşıyor hem de savaşa teşvik ediyordu. Orduda sözü dinlenen bir kadındı. Ümü Mrkâ'-nın da otuz oğlu vardı, onları müslümanlarla savaşa teş vik ediyordu. Onun öldürülmesiyle oğullarının cesareti kırılır. Her halde Ebû Bekir (R.A.), bunları müslüman-ların faydası ve ibret-i âlem için yapmıştır. Peygamberin (S.A.V.) ölümüne sevindiklerini anlatmak için def çalan kadınların elinin kesilmesini de bu maksatla emretmiş tir. [654] Bu hareketinin manâsı o kâfir bir kadındır. Asıl kâfir kadın gibi öldürülmez. Bu öldürme hadisesi, Islâmı terkin cezası değildir. Bilâkis o ceza, küfürde ısrar neti cesinde verilmiştir. Baksanıza, eğer müslüman olsa, dinsizlikte İsrar etmediği için cezası düşer. Hak edilen bir ceza, hadlerde olduğu gibi düşmez. Tevbe sebebi, Kâ-dî önünde ortaya konduktan sonra ceza tevbe ile düşmez, Yol kesicilerin cezası, tevbe ile düşmez. Onların tev-besi, yakalanmadan Önce malı sahibine iade etmektir. Bundan sonra kâdî önünde sebep açıklanmaz. Din değiş tirmek ve küfür, en büyük suçtur. Fakat kul ile Allah arasmda olan bir suçtur. Cezası da öbür âleme bırakıl mıştır. Canı korumak için verilen kısas cezası, malı korumak için verilen hırsızlık cezası, namusu ve nesli korumak için verilen iftira cezası, aklı korumak için ve rilen içki cezası gibi, dünyada verilen cezalar meşru bir gaye gütmekte ve islâmin bekasını hedef tutmaktadır. Küfürde İsrarla bir kimse, müslümanlarla savaşan biri sayılır. Bu sebeple, savaşı önlemek için öldürülür. Allah teâlâ Kur'an'da bazı yerlerde, şu sözüyle savaşın illetini belirtmiştir: (Eğer sizinle savaşırlarsa onları öldürün.) [655] Bazı yerlerde de illet şirktir. Öldürmek için savaş nazar-ı itibare alındığına ve kadının da savaşacak bir bünyesi olmadığına göre, o halde kadın ne kafirken, ne. de mürtedken öldürülür. Fakat kadın hapsedilir. Ka firken kadını hapsetmek meşrudur. Ona cariye muame lesi yapılır. Ona cariye muamelesi yapmak haps etmek demektir. Sonra hapis, hapsi icabettiren diğer suçların cezalarında olduğu gibi, kabul ettiğini inkâr eden herke se, meşru olması sebebiyle verilmiştir, küfrü ve savaş ması sebebiyle değil. Cinayetin ağırlığı iddiası da kuv vetli değildir. işlenen cinayette, delil ortaya konduktan sonra, kabulden dönüş, inkârda ısrar cinayetle, müsavi dir, ısrar bir bakımdan da ağırdır. Çünkü, İslâmı terk ten sonra inandığı hiçbir şeyde bırakılmaz. Tasdikten ön ceki bir şey tasdikten sonrakinden daha zayıftır.

Cinayetin ağırlığını kabul etsek bile, ancak, küfür diyarında, cinayeti büyük görülen kimse ile mukayese edilir. O kimse de, müşrik arap kadındır. O öldürülme diği gibi bu kadın da öldürülmez. Eğer mürted kadın, savaşçı; melike veya sihirbaz olursa, zararlarını önlemek için öldürülür.

Burada, kadını öldürmeden; hapsetmek, İslama zor lamak suretiyle de maksat hasıl olabilir. Kölelik, kâfir ken onları öldürmeye mani değildir. Köleler de, hürler gibi öldürülür. Ancak köle muamelesi yapmak onlara emniyet sağlamak demektir. Zimmilik anlaşmasıyla, ken dilerinden cizye alınması caiz olan kimselerle savaşıl maz Kendilerinden cizye alınması caiz olmayan kimse lerle savaşılır. Aynen Arap müşrikleri gibidir. Mürtedd-lerden de cizye alınmaz. Bu sebeple zimmilik anlaşmasıy la, onlarla yapılan savaşa nihayet verilmez. İhtiyar, ile ri gelen söz sahibi birisi ise kâfirken öldürülür. îslâmı da ancak düşünebilen birisi terkedebilir. Zaten, Islâm-dan sonra ruhbanlık iddiası kabul edilmez. Çünkü, hak dine yardım için çalışmak her müslümana farzdır. Pey­gamberimiz: (Mâmda ruhbanlık yoktur) buyurmuştur. Ruhbanlık olmayınca, hükmü de olmaz.

Alimlerimiz, Arap müşriklerinden Özür sahipleri hakkında ihtilâf ettiler. Bir kısmı, küfürleri sebebiyle öl dürülürler, der. Çünkü, özürlü olmak zimmilik anlaşması gibidir. Özür sebebiyle savaş ortadan kalkar. Kafirken, zimmilik anlaşmasıyla, öldürülmesinden vazgeçilmeyen bir kimse nasılsa, özürlü de aynen böyledir. Bu görüsna göre, özürlü mürteddler öldürülürler. Özürlülük kadınlık mesabesindedir, deniliyor. Çünkü, özürlünün savaşacak sağlam bünyesi yoktur. Bu görüşe göre de, İslâmı terk ten sonra mürteddler öldürülmezler. Küfürleri sebebiyle öldürülmedikleri gibidir. Mürtedd kadının öldürülmeye ceği katileşince. deriz ki, düşman ülkesine iltica ettiği takdirde cariye muamelesi görür. Bu hususta sahabenin ittifakı vardır. Beni Hanife kabilesi îslâmı terk ettiği va kit, Ebu Bekir (R.A.) kadınlarını köle yapmıştı. Bu esirlerden bir cariyeyi de Hz. Ali aldı. Bu cariyeden Hz. Alinin Muhammed b. Hanefiyye isimli bir oğlu doğdu.

Asım, Ebu Rezin'den, o da îbn-i Abbas'dan kadın lar hakkmda şöyle bir rivayet zikretmiştir. Kadınlar, îslâmı terkettikleri zaman esir edilirler, öldürülmezler.

Böylece onlar, düşmana (harbiye) benzetilmiştir. Düş manı köle yapmak da meşrudur. (Sabiler müstesna)

Rivayetin zahirinde- Kadın, İslâm ülkesinde bulun duğu müdetçe köle muamelesi görmez. Çünkü mevcut hürriyeti, İslâmı terkle yok olmaz. Ve kendisinin köle edilmesine manidir. İslâm ülkesi kölelik diyarı değildir. Nevâdir'de [656] İmam Ebu Hanife'den bir rivayet var: Kadın cariye edilir. Kadını, mağlup düşman mesabesin de kabul edince, emniyette değil demektir. Dolayisiyle köle edilir. [657]

duhân

20 Eylül 2009 15:02
[545] Rahmet-ül-Ümme fi-htiIaf-il-Einıme: Muhammed b. Ab-durrahman Duneşkî 269

El-lzah vet-Tebyin: tbn-i Hubeyre el yazması rakamsız

[546] TuMet-ül-Fukahâ: Semerkandî 3/530 Bedaiu-s-Sanai: Kaşânî: 7/134 EI-Hidaye: Mergînâni 2/122 Latâif-ül-îşârât: tbn-i İsrail, el yazması 136 Tefsîr-ül-Câmî: Kurtubî 3/47

[547] El-Hidaye: Merginani 2/122 EI-MebsÛt: Serahsî 10/98

[548] Şerh-u-Huraşi: 8/65 Şerh-u-Mineh-il-Celil Alig 4/465 E§-Şamil: Behram. el yazması 2/17 Tefsir-ül-Kurtubi 3/47

[549] El-Ümin: Şafiî 6/32 El-Mühezzeb: Pİrûzâbâdi 2/223

[550] El-lnsâf: Merdavl 10/328 Hidayet-ur-Ragıb: Osman 538 El-Hidaye: Kelvezâni el yazması 202 Müntehe-1-İrâdât: İbn-i Davyan 2/405

[551] Eş-Şarail: Sabbağ; el yazması 6/100 Kurtubi, tefsirinde, mürteddin yüz defa tevbeye davet edileceğini Hasandan rivayet etmiştir. (Kurtubi 3/47)

[552] Eş-Şamil: Sabbag el yazması 6/100

[553] El-Hilâf: Tusî 3/172 Es-Sârim-ül-Meslül: İbn-i Hacer 317 Es-Seyf-ül-Meslül: Sübkî el yazması 29 (Nahaî ebedi tevbeye davet edileceğini söyler. Sevri de bunu kabul et miştir.)

[554] El-Hilaf: Tusî 3/172

[555] Umdet-ül-Kârı 24/78 Amir-i Şa'toi Ali'den mürteddin üç defa tevbeye davet edileceğini söylediğini nakleder, sonra şu âyeti okur:

«iman edenler, sonra küfredenler, sonra iman edenler....»

[556] Tehzib-ül-Ahkam: Tusî 10/138 Men la yahduruhtı-1 Fakih: Kummî 3/89

[557] Et-Tezkirat-üI-Falıire: Muhammed Nahvi el yazması ra-kamsız

[558] Er-Ravd-un-Nadir: Siyagi 3/224, 244

[559] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 211-215.

[560] Es-Sârim-ül-Meslül: îbn-i Teymiye 317

[561] TJreyne Kıssası: Uki ve Ureyne kabilelerinden yedi, sekiz kişi Resûlül-îah (S.A.V.)'İn yanına gelerek îslâm üzere bîat ve kelime-i Tev-hid'i telâffuz ve müslüman olduklarını izhar ettiler. Bu adamlar,

Med'ne'ye geldikleri vakit hasta, benizleri sararmış, karınları §i§-mig bir halde idiler. Ve:

— «Ya Kesûlâ'llah, biz fakiriz. Bizi barındır, yedir, içir.» diye istirhamda bulundular. Hz. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) onları Ashâb-ı Suffe arasına dahil ettiler. Biraz ikâmetten sonra Medine'nin ha vası ve suyu mizaçlarına tevâfuk etmediği için Hz. Peygamber (.S.A.V.) Efendimize:

— Yâ Besûla'llah biz çölde yaşamağa alışmış koyun, deve sa hipleri idik. Çayırı, çimeni, bağı, bahçesi bol yerlere alışık değiliz. Medine'de ikâmet hoşumuza gitmiyor. Develerinizin bulunduğu ye re çıkmamıza izin verseniz» dediler. Resûlüllah (S.A.V.) bunların ihtiyacını gidermek için çobaniyle beraber bir deve sürüsü tahsis edilmesini emrettiler, Develer, sadaka develeri, Beytü'1-mâle âid idi. Bu adamlara da:

— Develerin bulunduğu yere gidip sütlerini ve bevillerinî içe rek tedâvî ediniz.» buyurdular. Bunlar oraya gittiler ve tedâvî edip kesb-i sıhhat ettiler. Vücutları sağlamlaşınca irtidâd ederek Ne-biyy-i Mükerrem (S.A.V.) Efendimizin çobanı Yesâr (R.A.)'ı kat ledip develeri önlerine katıp götürdüler. Bu Yesâr, Resûlül lah (S.A.V.)'in âzatüsi idi. Hâin. herifler onu katlettikleri zaman müsle yaptılar, yâni elini, ayağını kestiler ve gözlerine diken ba-tırdılar. Diğer bazı Siyer kitaplarına göre dilinin altına ve gözle rine diken batırıp ölünceye kadar o hâl üzere bıraktılar. Vak'a hakkında Medine'ye haber gelince Resûlüllah (S.A.V.) onları ta-kib etmeğe yirmi atlı me'mur ederek üzerlerine Gürz b. Câbir el Fehrî'yi emir nasbeyledi. Gürz b. Câbir (R.A.) onları yakalayıp Resûlüllah (S.A.V.)'in huzurunda getirdi. Resûlüllah (S.A.V.)'de irtidâd, küfrân-i ni'nıet, kat'i tarîk ve katl-ü işkence gibi fiillerine kısas olmak üzere ellerinin, ayaklarının kat' olunmasını ve gözleri nin çıkarılmasını emrettiler. Tecrîd-i Sarih. Cilt. 1. Sht: 184

[562] M-Muğni: Ibn-i Kudame 8/540

[563] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 215-218.

[564] El-Mebsût: Serahsî 10/98-99

[565] El-Muhallâ: Ibn-i Hazm 11/231

[566] El-Muhallâ: îbn-i Hazm 11/230

[567] El-Muhallâ: Ibn-i Hazm 11/229

[568] El-Muhallâ: îbn-i Hazm U/230

[569] El-Mebsût: Serahsî 10/117

[570] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 218-221.

[571] El-Muğ^ai: Ibn-i Kudame 8/557

[572] EI-Mebsut: Muhammed el yazması 143

[573] El-Mebsut: Serahsi 10/112

[574] Fetâvl-1 İbn-i Hacer el yazması 1

[575] Eş-Şamil: Sabbag el yazması 2/171

[576] El-İnsaf: Merdavî 1/335

[577] El-îknâ: Makdisî 4/303

[578] Müntehâ-1-irâdât: îbn-i Neccar 2/501

[579] El-Hidaye: Kelvezanî el yazması 203

[580] Hidayet-Ûr-Ragıb: Osman 538

[581] Menar-us-Sebil: Ibn-davyân 2/407

[582] El-Kâfi: îfcra-i Kudame 3/160

[583] Şeraiu-1-îslâm: Hülî 260

[584] El-Mugni: İbn-i Kudame 8/557

[585] Sünen-i Nesâi 7/76 Müsned-i Ahmet 1/35

[586] El-îknâ: Makdisî 4/303

[587] El-însaf: Merdavi 1/394

[588] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 221-224.

[589] Umdet-ûl-Kârî: Sahih-i Buhan Şerhi 24/77 îrşâd-ûs-Sârî: Kastalânî 10/75 Sûnen-i Ebu Davut 2/441 Sünen-i şerh-is-Süyuti: 7/107

[590] El-Kâfi: Ibn-i Kudame 3/159

[591] Zmdîk: Seneviye taifesinden olan şahsa denir. Bir kavle göre, nur ve zulmete kail olan, bir görüşe göre, iman ve rububiyete iman ve itikadı olmayan dinsize denir. Bazı larına göre küfrünü gizleyip sureta müslüman. görünen. münafığa denir. Zmdîk kelimesi (Burhan-ı Kaatı'da) Zend'in farscadan Arapçaya geçmig şekildir. (Mütercim)

[592] Eş-§amil: Sabbağ el yazması 6/100

[593] El-Balır-uz-Zehhar: İmam Ahmed b. Yahya 5/426

[594] El-însaf: Merdavi 10/332

[595] El-Kâfi: İbn-i Kudame 3/159

[596] Müntehe-1-lrâdât: îbn-i Neccar 2/500

[597] Menar-üs-Sebil: îbn-i Davyan 2/4090

[598] Es-Seyf-ül-Meşhur: îbn-i îsrâil el yazması 1

[599] Nisa: 47

[600] Er-Risâle: Bedr Reşid el yazması sayfa numarası yok

[601] Ftahmet-üI-Ümme Fihtüaf-lI-Eimme: Muhammed b. Ab-durrahman Dimeşki 267

[602] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 224-226.

[603] El-Mug-nî: İbn-i Kudame 8/543

[604] Nisa: 137

[605] Enfâl: 40

[606] Nisa: 144

[607] Es-Seyf-tiI Meslül: Sübki el yazması 29

[608] El-Ümm: Şafii: 6/147-148

[609] Eg-gamil: Sabbağ el yazması 10/148

[610] El-Mebsut: Mulıammed el yazması 144

[611] El-Kâii: îbn-i Kudame 3/159

[612] Müntehe-1-lradat 2/500

[613] Hidayet-ur-Ragıb: Osman 539

[614] Menar-üs-Sebil: İbn-i Davyan 2/409

[615] Menar-Us-Sebil: İbn-i Davyan 2/409

[616] Nisa: 137

[617] Al-i îmran: 90

[618] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 226-229.

[619] Feyz-ul-îlâh: Ömer Serekât 2/305

[620] El-Bahr-uz-Zehhar: İmam Ahmet 5/426

[621] Miintehe-1-lrâdât: Ibn-i Neccar 2/499

[622] El-Kâfi: Ibn-i Kudâme 3/161

[623] El-Kâfi: Ibn-i Kudâme 3/161

[624] EI-FÜrÛ: Ibn-i Müflih 2/159

[625] EI-Muğni: İbn-i Kudâme 8/557

[626] Mısırda çıkan Kanun Mecmuası sene 1, sayı 1

[627] Fi Zilal-iI-Kur'an: Seyyit Kutub 5Î83

[628] Nisa: 137

[629] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 229-232.

[630] Kifâyet-üI-Ahyâr: Hısnî 2/204

[631] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 232.

[632] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 232-233.

[633] El-tîmm: Şafii 6/148-149 Eş-Şamil: Sabbag- el yaz ması 6/100 EI-Mühezzeb: Fİrazâbâdî 2/223

[634] El-Kâfi: îbn-i Kudame 3/57 Menar-üs-Sebil:. Ibn-i Dav yan 2/404

[635] El-Bahr-uz-Zehhar: Ahmet 5/424 Er-Ravd-un-Nadir: Siyâgî 4/325

[636] Şerh-u-Mineh-il Celil: Ali§ 4/466 Şer-ul-Huraşi S/65

[637] El-Mebsut: Serahsi 10/108 Mısırda çıkan Kanun Mec muası sene: 1 Sayı: 1 Şeyh Ahmed îbrahimin makalesi

[638] El-Ümm: Şafii 6/149

[639] El-lknâ: Makdisi 4/302

[640] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 233.

[641] El-Mebsut: Serahsi 10/108

[642] Sünen-i Nesâî: Şerh-u Süyutî 7/103

[643] Bekara: 186

[644] Umdet-ul-Kâdri Şerh-ul Buharî: Ayni 24/77

[645] irşad-ûs-Sarî: Kastalânî 1/74

[646] îrşad-ûs-Sari: Kastalânî 10/77

[647] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 234-237.

[648] El-Mebsut: Muhammed el yazması 142-144 Letaif-ûl-îşarat: îbn-i îsrail 136 Bedaiu-s-Sanaî: Kasânl 7/135 EI-Hidaye: Merginanı 2/122 El-Mesut: Serahsi 10/108 Tuhfet-ül-Fukahâ: Semerkandİ 4/530

[649] El-HİIâf: Tusî 3/170 Tehzib-ül- Ahkâm: Tusi 10/137 Men îâ Yahduruhu-I-Fakih: Kanımi 3/89-90 El-Hadâik-un-Nadira: Bahrani 4/14 Müstedrek-ul-Vesail: Mîrza Hüseyin 2/243 -

[650] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 237.

[651] EI-Mebsut: Serahsi 10/108-109

[652] Sahih-u-Müslim: 144

[653] Ez-Zerkâni Alâ Muvatta-i Malik 2/295

[654] El-Vesaik-us-Siyasiyye: Muhammed HamiduIIah 279

[655] Bakara : 191

[656] NEVÂDÎR : İmam Muhammedin yazmış olduğu Keysa-niyyat, Haruniyyât, Cürcaniyyat, Rakkıyyat adlı kitap larda münderic olan mesâilden ibarettir. Bunlar da îmam -A'zam ile traam Ebu Yusuf'un ve îmam Muham-med'in akvâl-i fiklnyyesini muhtevidir.

[657] Dr. Numan A. Es. Samerrai, Mürted’e Ait Hükümler, Sönmez Yayınevi: 238-242.

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

Mürtedin Durumu Ve Özgürlük Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
Mürtedin Durumu Ve Özgürlük
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Mürtedin Katli ve Fikir ve İnanç Özgürlüğü
» ÖZGÜRLÜK-DİSİPLİN-DEMOKRASİ-
» İslamda din ve vicdan özgürlüğü varmıdır mürtedin katli irtidat A.Kurucan A.bulaç
» Kızların Utanma Duygusu Nasıl Yok Ediliyor??? Kadın Meselesi
» hava durumu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Fıkıh -İlmihal-
Buraya geçin: